SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.12.2019- 09:28


21.yüzyıl sosyalizmi sona erdi denilebilir mi; evet denilebilir. ''Böyle bir sosyalizm mi vardı?'' diye itiraz da gelebilir; o da doğru. Böyle bir sosyalizm bir türlü ete kemiğe bürünmedi. Yarım yamalak bir retoriği vardı sadece, şimdi o da yok...

Bilimsel sosyalizm hala sömürüden kurtulabilmenin ve yeni bir toplum, yeni bir insan yaratmanın tek yolu, tek ''reçetesi''... Bakın 21 yüzyıl sosyalizmi, özgürlükçü sosyalizm veya demokratik sosyalizm çığırtkanlığı adı altında ne söyledikleri anlaşılmayan ve son kertede neo-liberalizme soldan destek verme dışında başka bir anlamı olmayan tüm söylemler tavsadı gitti. Ama onca eleştirilere, saldırılara ve yok saymalara rağmen bilimsel sosyalizm hala ayakta. Hala iktidar arayışı içinde. TKP'si, TKH'si ve her şeye rağmen HTKP/TİP'iyle ''ortodoks sosyalizm'' hem ülkemizde ve hem de dünyada emperyalizm/kapitalizmin tek seçeneği... Ve öyle de kalacak...

21.yüzyıl sosyalizmi retoriği dönemsel bir retorik, dönemsel bir tavırdı, sona erdi...
Taşlar yerine oturdu...
Ve yine, yeniden, bilimsel sosyalizm zamanı...






Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 08.10.2020- 22:35


19. yüzyılda değiliz

Kuşkusuz 21. yüzyıl, 20. yüzyılın devamıdır; başka deyişle hâlâ "Emperyalizm, Milli Demokratik Devrimler ve Sosyalizme Açılma Çağı"ndayız.

Türkiye'de bugün sosyalizmi amaçlayan ÖDP ve TKP gibi partilerin en önemli sorunları Marx zamanında kalmış olmalarıdır. Teorileri, 19. yüzyıl Avrupası ülkelerindeki burjuvazi - proletarya çelişmesi ekseninde kurulmuştur. Oysa o pencere, dünyaya bakmıyor. Yalnız ve yalnız 19. yüzyıla bakıyor. Zamanın dışındadırlar, dolayısıyla dünyanın dışındadırlar.

20. yüzyılda devrim odağı, Asya'ya, Ezilen Dünya'ya kaydı. Yaşanan yüz yıllık pratik gösterdi ki, devrimler gelişmiş kapitalist ülkelerin içindeki sınıf çelişmesi zemininde gerçekleşmedi. Hayat, Lenin'in 20. yüzyıl başındaki "zayıf halka" teorisini doğruladı. Bütün devrimler, emperyalizm ile çevre ülkeleri arasındaki sınıf çelişmesinin ürünüydü. Sosyalizmin kuruluşuna ilişkin teoriyi de, Rusya dahil köylü ülkelerinin koşulları belirledi. Bugün dünyaya bakıyoruz, devrimci pratikler, gelişmiş kapitalist ülkelerde değil, Ezilen ve Gelişen Dünyada görülüyor.


Perincek'in savunduğu devrim modeli bu. ( ''Buydu'', mu demeliyim. Şu anda AKP gibi gerici bir partiye öylesine angaje olmuş ki, doğrusu ve yanlışıyla önemli bir marksist leninist birikime sahip ve ömrü de sol-sosyalist saflarda geçmiş birinin şimdilerde günceli bu denli yanlış okuyabilmiş olmasına şaşırıyor.)

Perincek öteden beri emperyalist dönemde devrimin batıdan doğuya kaydığını söyleyip duruyor. Doğrudur, emperyalist dönemde devrim Lenin'in de altını çizdiği biçimde emperyalizmin zayıf halkalarında gerçekleşeceği öngörüsünde bulunmuştur. ( Bu dönemde emperyalizm kapitalizmin iç çelişkilerini geri kalmış ülkelere ihraç ettiği için...)   Perincek bu bağlamda temel çelişkinin emperyalist ülkelerle emperyalizmin ezdiği ülkeler arasında olduğunu söyler. Ezen ülke ezilen ülke çelişkisi; zengin kuzeyle, yoksul güney ve doğu ülkeleri arasındaki çelişkiler gibi. Bu yüzden devrimin stratejisinin burjuva demokratik devrim olduğunu ve sosyalist devrim perspektifinin 19. yüzyıl Avrupa'sında kaldığını ileri sürer. Önce burjuva demokratik devrim ve sonra sosyalizme yürüyüş. Bir anlamda aşamalı devrim anlayışı. Milli burjuvazi de bu bağlamda savunulur.

Bugün dikkatimi çekti, Ender Helvacıoğlu'nun forum sayfalarına da astığım ''Günümüzde anti-emperyalizm'' başlıklı yazısında   ilginç bir bölüm var. Şöyle:

''Eskiden “ulusal sermaye” denilen ülke kökenli sermaye grupları da ya küresel sermayenin bir parçası olmuşlardır ya da iflas edip yok olmuşlardır. Dolayısıyla “yabancı sermaye – ulusal sermaye” ayrımı da neredeyse kalmamıştır. ABD’de de, Çin’de de, Rusya’da da, Türkiye’de de… Bu konuda fazla teori yapmaya gerek yok.''   ( http://www.solpaylasim.com/k974fs0ks8-anti-emperyalist-olmak-nedir-.html )

Helvacıoğlu bir anlamda ulusal sermayenin ulusal ( milli) niteliğinin   kalmadığını ve küresel sermayeye eklemlendiğini söylerken aynı zamanda devrim stratejisinden de milli burjuvazinin üzerini çizmiş oluyor.

Doğru bir bakış açısı ve doğru bir saptama. Türkiye kapitalist süreçte bir hayli yol aldı ve temel sınıflar olan burjuvazi ve proletarya da ortaya çıktı, üretim sürecinde yerlerini aldı. Sosyalizme yürüyüş sürecinde strateji sosyalist devrimdir. Ulusal ölçekte gerçekleşmesi ve savunulması gereken siyasal devrim bir burjuva devrim (MDD veya Kemalist devrimin tamamlanması)değildir.











Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.10.2020- 07:22


Türkiye kapitalist süreçte bir hayli yol aldı ve temel sınıflar olan burjuvazi ve proletarya da ortaya çıktı, üretim sürecinde yerlerini aldı. Sosyalizme yürüyüş sürecinde strateji sosyalist devrimdir. Ulusal ölçekte gerçekleşmesi ve savunulması gereken siyasal devrim bir burjuva devrim (MDD veya Kemalist devrimin tamamlanması)değildir.

Üstteki yazıyı böyle bitirmişim. Doğrudur, Türkiye (bana göre)60'lı yıllarla birlikte sosyalist devrim sürecine girmiştir. Burjuva devrim, 1908 ve 1920-23 döneminde gerçekleşmiş, 61 anayasası ile bu süreç pekişmiştir. İşçi sınıfının gelişmesi, yığınsal eylem deneyimleri, burjuvazinin gelişerek küresel sermayeye eklemlenmesi ve bir anlamıyla küreselleşmenin-emperyalizmin içsel bir olguya dönüşmesi, üretim sürecinin büyük çoğunlukla kapitalist üretim modeline uygun düşmesi gibi olgular devrim stratejisinin burjuva devrim veya onun tamamlanması gibi yaklaşımları açığa çıkarmıştır. Belki Kürt hareketinin devrimci demokrat bir yapıyı savunuyor olmasının ve bu konudaki gücü ve toplumsal desteği bir kısım sosyalist yapılanmalarda demokratik bir devrimin öncelikli olması gerektiği yönünde stratejilere yöneltiyorsa da, kişisel düşüncem bu yönde bir devrim perspektifinin doğru bir yönelim olmadığı yönünde. Kürt hareketiyle sosyalist hareketinin yollarını birleşebilmesinin bu saatten sonra sadece sosyalizm hedefinde ve doğrudan bir emek mücadelesinde olabilir, diye düşünüyorum. Hiç kuşku yok, bu mücadelenin Kürt halkı dışta bırakılarak verilemez ve verilemeyecektir ama Kürt hareketinin siyasi yönelimi ve hedefleriyle bir birliktelik sağlanması pek mümkün görünmüyor, diye düşünüyorum. ( Hem faşizme karşı mücadelede ve hem de Kürt hareketine ve özellikle HDP'ye yönelik saldırılarda dayanışmanın mutlaka gerçekleştirilmesi gerektiğini de eklemek gerek.)

Şuraya gelmek istiyorum, sonuçta, sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlarımızda yıllarca üfürüldüğü biçimiyle MDD ( veya Kemalist Devrim) stratejilerinden yana olanlara ulusalcı yakıştırmasının yapılması da aslında teorik olarak doğru değil. Bu siyasi perspektif Lenin'in emperyalizm tezlerinin doğal bir sonucu. İç koşullar, siyasi iklim varolan siyasi özneler açısından bir burjuva devrimin bir sosyalist devrime kıyasla daha uygun ve realist olduğu koşullarda devrim stratejisini bir burjuva devrim olarak ortaya koymak, sadece bu yönüyle ulusalcılık olarak tanımlanamaz.   Burada doğru veya yanlış bir tavır ve siyasetler söz konusu olabilir ki, konuların anlaşılması ve varılan sonuçların doğruluğu ve yanlışlığı ancak yapılan analizler sonucu ortaya konulabilir. Kavramları tanımlamak bu yüzden önemli ve koşulların ne olduğu, sürecin hangi yönde geliştiği konusu da kavramların doğru bir içerikle anlamlandırılmasına bağlıdır.

Yazıyı bitirirken bir not, bir kaygı olarak okunması dileğiyle bir paragraf açılacaksa, her ne kadar devrim stratejisinin burjuva devrim değil, sosyalist devrim olması gerektiği yönünde bir düşüncem ve inancım olsa da, içimden bir ''acaba?'' sorusu geçmiyor değil. Evet, 1908, 1920-23 tarihlemeleri bu coğrafyada yaşanan ve tamamlanmamış da olsa bir önemli burjuva devrimini gösteriyor olsa da, 20 yıllık AKP iktidarıyla birlikte kurulan cumhuriyetin ilerici devrimci hiçbir özelliğinin kalmamış olması da, bu ''acaba?'' sorusunu bana sordurtuyor. Türkiye başka bir rejime geçmiştir ve dinci gerici ve tek adam ( bu anlamda monark) bir yönetimin egemenliğine girmiştir. Demokrasi için temel koşul olan laiklik siyasal ve toplumsal alandan silinmiştir. Bu koşullarda   Türkiye'de bir sol Kemalist devrim modelini sosyalizme ulaşmak için önüne   koyanlara karşı da peşinen karşı çıkılmaması gerektiğine inanıyor ve doğru ve içi doldurulmuş kavramlarla, uygun çözümlemeler yapılmasından yana bir tavır almak, biraz da samimiyet içerdiğinde her zaman doğru sonuçlara yol açar diye içimden şöyle bir geçirdiğim oluyor.





Bu ileti en son melnur tarafından 10.10.2020- 19:16 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 13.10.2020- 08:07


Bu 19, 20 ve hatta 21. Yüzyıl sosyalizmi konusunda en temel yanlışımızın hemen hemen her konuda olduğu gibi özellikle sanalda, sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlarda karşılaştığımız kavramların içinin boşaltılarak kullanılması konusudur. Ulusalcılık en başta gelenidir bunların. Kesinlikle eminim bu kavram buralarda Kürt ulusalcılığına biat etmemenin karşılığı olarak ve küçümseme ve hakaret etme temelinde kullanılmıştır hep. Arkası neo-faşizmdir, sosyal şovendir vb. CHP ve TKP başta olmak üzere yeri geldiğinde ÖDP ve hatta Cephe bile bu tür dışlayıcı ve anlamsız kavramlarla ilişkilendirilmiş ve nihayetinde bu siyasetlerle   Perincekçi yorumlar hep aynılaştırılmaya çalışılmıştır. Böyle yapılarak işin özü, anlamı da yitirilmiştir. Gömlek en başta yanlış düğmelenmiş ve sonra arkası gelmiştir. Bir daha da toparlayabilmek mümkün olmamıştır.

Ulusalcılık konusuna girmeyeceğim, yeterince başlığımız var ve burada vakit kaybından başka bir şey de olmaz. Ama bir siyasal tavrı gereksizce yanlış bir kavramla açıklamaya çalışırsak artık konunun anlaşılması da mümkün hale gelmez. Anlayamayız ve anlatamayız. Sonrasını dikiş tutmaz. 21. yüzyıl için de geçerli mi sayılıyor bilmiyorum ama, MDD türü bir siyasal devrim ortodoks yoruma göre doğru bir devrim modeli değilse de, aynı şekilde önceliği demokrasiden yana koyan reformist yaklaşımlar da ortodoks yoruma göre doğru değildir. İkinci yaklaşım yani demokrasiyi önceliği hale getirip merkeze koyan sol liberal çevrelerle MDD türü bir devrim modelini önceleyen çevrelerle temelde çok da farklı şeyleri savunmadıkları bile ileri sürülebilirken, liberallerin bu sağlı sollu kesimlerinin MDD türü bir devrim modelini savunanları ''tarihin gerisinde kalmakla'' eleştirmeleri ve bu yaklaşımların sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlara yansıması konunun öz ve hatta biçim olarak yitirilmesinden başka bir işe de yaramamıştır. Bu koşullarda, yaratılan bu iklimde hiçbir şey de kendi içeriği ve özgünlüğünde tartışılamaz olmuştur. Ve tartışılamamıştır.

O dönemin ikliminde bu sözde sol forumlardaki sözde solcu, sosyalist ve dahi enternasyonalist komünistlerin yitirilmiş kuşak olduklarını düşünüyorum. Öylesine ürkütücü bir yanlışlığın içindeydiler ki, o süreç kendi zihinsel yapılarının da düzelmeyecek bir biçimde bozulmasına yol açmıştır. O ezberci, yüzeysel ve belli bir mantık ve tutarlılıktan yoksun bu kişilerin artık sağlıklı düşünüp sağlıklı (sol) adımlar atabilmesinin pek de mümkün olmadığını düşünüyorum ve umarım yanılıyorumdur.

Neyse,   19, 20 ve 21. yüzyıl devrimlerine gelecek olursak...
Sanırım bir sonraki yazıya kaldı...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 14.10.2020- 09:22


Konuyla ilgili devrim perspektifleri konusu bir başka yazıya kalsın, yeri gelmişken şu ulusalcılık ve sağlı sollu liberalizm konusuna biraz daha değinelim sonra belki bu kısa özet aynı zamanda kendi özgün başlığa da taşınabilir.

MDD türü bir siyasal devrimden yana olanlarla sağlı sollu liberal yaklaşımları siyasetinin merkezine koyanları kıyaslamaya gidersek iki tarata da en azından kısa ve orta vadede bir özel mülkiyet karşıtlığı görülemiyor. MDD genel anlamıyla emperyalizm karşıtı bir milli burjuvaziden yana, sağlı sollu liberallerin ise böyle bir derdi tasası yok. Liberaller soyut bir demokrasiyi sürekli savunuyorlar, MDD ise bu konuda devrimci bir dönüşümden yana... Ve belki en önemli farklılık MDD'yi savunanlarda iyi kötü bir devrim perspektifinin olması, sağlı sollu liberallerin ise böyle bir perspektife temelden karşı olması. Şimdi, genel yaklaşım buyken, benzerlik ve karşıtlıklar aşağı yukarı böyle bir özellik gösteriyorken, sanalda, sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlarımızda ulusalcılık neden tu kaka ilan edildi, düşmanlaştırıldı ve hatta faşizmle ilişkilendirildi de, sağlı sollu liberaller hep baştacı edildi?

İşte Kürt ulusalcılığının turnusol kağıdı işlevi görmesi tam bu noktada ortaya çıkıyor. Ve benim öteden beri bu konuyu Kürt ulusalcılığı ile ilişkilendirmemin nedeni de buydu. Bu soruya doğru yanıt verebilmenin yolu her iki yaklaşım güncel siyasetteki pozisyonunu göz önüne almaktır; yani doğru yanıt güncel siyasetle ilişkilendirildiğinde ortaya çıkıyor. O da, ulusalcı olarak nitelendirilenlerle adı söylenmeden de olsa sağlı sollu liberal kesimlerin günceldeki Kürt ulusalcılığına yaklaşım biçiminde ortaya çıkıyor. Ulusalcı denilenler aslında Kürt hareketine biat etmeyenler, kuyrukçu bir pozisyon almayanlar, sağlı sollu liberaller ise demokrasi başlığı altında Kürt sorununu en başa yazarak Kürt hareketinden yana bir pozisyon almalarıdır, diyelim ve bu açıklamaları burada keselim. Devamı elbette olabilir, olmalı; ama kendi ilgili başlığında sürdürmekte yarar var.

Bu başlıkta şuradan devam edilebilir; emperyalizm döneminde Lenin'in emperyalizm ve onunla ilişkili sözlerinden farklı yorumlar çıkarmak Türkiye solunda farklı bir devrim perspektifinin ortaya çıkmasına yol açtı. Bu da devrimin batıdan (Avrupa'dan, gelişmiş ülkelerden) doğuya ( gelişmemiş, ezilen ülkelere) kaydığıdır. Bir başka şekilde söylenecekse devrimin burjuvazi proletarya çelişkisi temelinde değil ezen ezilen milletler çelişkisi etrafında gerçekleşeceğidir. Perincek bunu savunuyor; Kürt sorununda faşizan bir dil kullanan Gökçe Fırat'ın TürkSolu da bunu savunuyor. Ayrıca ''Milli Komünizm''i bir sosyalist kuruluş projesi olarak gören ve öyle yorumlayan Sultan Galiyev'i bu cenahta saymak gerek. Gökçe Fırat da bu kapsama girer mi kestiremiyorum, ama hem Perincek ve hem de Sultan Galiyef'in siyasi anlayışları kapitalizmle komünizm arasına milliyetçilik temelinde bir sosyalizm yorumunu eklemeleri ve komünizme bu yolla varılacağıdır. Bu aşama için sınıfsal bir antagonist çelişkiyi öne çıkarmak yerine ezen ezilen çelişkisi temelinde milliyetçiliği/ulusalcılığı ve hatta yurtseverliği/vatanseverliği öne çıkarmalarıdır. ( Anlamak ve eleştiri yöneltmek için kavramların içeriğini ve kullananların ona yüklediği anlamı dikkate almak gerek, derken söylenmek istenen de budur. Adam ulusalcılık veya yurtseverliği başka bir ilişki bütününde ortaya koyuyor ve öyle savunuyorsa verilmesi gereken yanıt da o çerçeveyi dikkate alarak yapılmalı; yok eğer ''hayır sen milliyetçisin, zaten Marks da yurtseverliğe karşıydı, bak ne demiş'' demiyorsa, zihin çoktan kaymış ve sağlıksız bir özellik kazanmış demektir.)

Şimdi, ortada böyle bir gerçeklik varken, pozisyon almak öncelikle -her konuda olduğu gibi anlamamızı sağlayacak bilgiye ulaşmakla mümkün. Ortada bir devrim stratejisi var; iyi kötü zamanında şöyle şekillendirilmiş, şimdi böyle yorumlanıyor, birileri o stratejiyi bu şekilde güncellemiş, bir başkası böyle yorumluyor; şimdi bütün bu çeşitliliği kavramadan ''enternasyonalizm ulusalcılık karşılığıdır, ulusalcılık da onun karşılığıdır'' falan denilerek aklınca bir pozisyon almak solcu veya enternasyonalist olmanın bir karşılığı olabilir mi?

Buraları da geçelim; son olarak şunu söyleyeyim; Türkiye belki 50'li, belki 60'lı yıllardan beri kapitalizm konusunda epey yol almış ve temel sınıflar da ortaya çıkmıştır. Emperyalizm karşıtlığı bir solcu için artık sınıfsal bir bakış açısı ve sınıfsal bir yaklaşım gerektirir. Türkiye emperyalizm/kapitalizm skalasında en altta bulunan bir ülke değildir. Türkiye burjuvazisinin büyük çoğunlukla ( bu anlamda)   milli bir yanı da kalmamıştır. Bu durumda burjuvaziyi milli bir karakterde görmek ve siyasal devrimi de burjuvaziyle ilişkilendirmek bana çok doğru bir perspektif gelmiyor. Sanırım bir üstte değinmiştim, bu konu detaylandırılmaya muhtaç. Ne var ki, ülke ve dünya gerçekleri göz önüne alındığında Türkiye'nin önündeki siyasal devrim perspektifinin ( ulusal ölçekte) sosyalist devrim olduğunu söyleyebilirim.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Erkan Baş: Önümüzdeki yüzyılda karanlığın yaşanmamasının güvencesi TİP'in güçlenmesidir... melnur 6 495 14.05.2023- 04:08
Konu Klasör Cumhuriyetin ilk yüzyılı: Cumhuriyetin kuruluş yılları... melnur 0 172 27.10.2023- 04:00
Konu Klasör 21. Yüzyıl Sosyalizmi solcu 26 17221 28.12.2014- 23:08
Konu Klasör Sosyalizmi Anlatmak ilkay 1 6175 28.11.2013- 20:59
Konu Klasör 'Hayır' sosyalizmi hedeflemeli melnur 0 2936 20.03.2017- 18:01
Etiketler   21.Yüzyıl,   Sosyalizmi
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS