SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Bebeğini evde bırakıp tatile giden kadın ve ...           (gösterim sayısı: 3.408)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
şibusa
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: şibusa
Konu Tarihi: 11.02.2014- 16:43


Bebeğini evde bırakıp tatile giden kadın ve antidepresanlar

Resim Ekleme

Son zamanlarda akıl almaz olaylar olmaya başladı, romanlarda bile rastlayamayacağımız türden ve hayal gücümüzü aşacak ölçüde şaşırtıcı. Ne oluyor bu dünyanın en zeki ve akıllı yaratığı olarak bilinen insana? Uygarlıklar kuran, uzaya çıkan, doğaya gem vuracak inşaatlar yapan, bilimde sınır tanımayan bu üstün yaratık mı bunları yapan kişi? Yeni doğmuş bebeğini evde yalnız bırakıp tatile giden, annesinin kafasını keserek öldüren, evlenmeden hamile kaldı diye kız kardeşini boğup kuyuya atan, daha birkaç saat öncesine dek sevgi sözleri söylediği kız arkadaşını testere ile doğrayarak öldüren. Her çeşit insan var bunları yapanların arasında; okumuşu, cahili, yurtdışı görmüşü, zengini, fakiri, dindarı, kadını, erkeği…

İnsana bir şeyler oluyor, acele ne olduğunu anlayıp harekete geçmek gerekiyor ama önümüzdeki en büyük engel, insan kişiliğini sabit ve değişmez bir yapı gibi ele alan yaygın inanış. İnsan sağlam iradeli bir yaratıktır, onun kişiliği 15 yaş civarında oturur, artık sağlam bir egoya sahiptir ve bu ego onun doğruyu-yanlışı her zaman ayırabilmesini sağlayacaktır diyen inanış. Bu yaygın inanışa dayanarak insanları son 100 yıldır nasıl sonuç vereceğini tam olarak bilemediğimiz bazı etkenlere maruz bırakıyoruz. Nasıl olsa sağlam bir ego var ya ortada, o egoyu değiştirmeye hiçbir etkenin gücü yetmez sanıyoruz. Bir de egoyu güçlendirici tedaviler uygulanıyor ya artık yaygın olarak, artık endişeye mahal yok. Oysa durum hiç de öyle sağlam olmayabilir ve kişilik yapımız sandığımızdan daha değişken ve oynak olabilir. Hele bir de toplum, beyinleri etkilemeye yönelik ilaçlarla yoğun bir bombardıman altında kalıyorsa…

Bu günlerde beni en çok meraklandıran şey, bazı psikiyatrik hastalıkları tedavi etmek amacıyla piyasaya sürülmüş olan antidepresan, psikostimülan gibi ilaçların toplumda kitlesel biçimde kullanımının, insanlar üzerinde önceden kestirilemeyebilecek birtakım sonuçlara neden olup olmayacağı sorusu. Evet, bu ilaçlar bazı hastalıkların tedavisi konusunda yararlı bulunmuşlardır ancak bu ilaçların etkileri ile ilgili araştırmaların hiç birisi, altı aydan uzun süre kullanıldığında nasıl bir etki göstereceği üzerine yapılmış değil. Tüm araştırmalar daha kısa süreli ve sadece ilaçların hastalık belirtilerini nasıl etkiledikleri araştırılmış. Ancak bugünlerde herkesin farkında olduğu bir gerçek var ki bu ilaçlar başlandıktan sonra genellikle yıllarca kullanılıyorlar. Ya bu ilaçlar insanların bilinçdışına itmiş oldukları bazı kendilik parçalarının ortaya çıkışını tetikliyorlarsa? Sıra dışı koşullar söz konusu olduğunda, bilinçdışında bulunması gereken bu kendilik parçalarının bilince gelerek kişinin denetimini ele almaları nedeniyle, onların normalde davranmayacakları biçimde davranmalarına neden oluyorsa? Ne de olsa bilinçdışının oluşmasında en büyük etken korkudur ve bu ilaçlar da korkuyu ortadan kaldırıyorlar. Korku ortadan kalktığında, bilinçdışına itilmiş olan kendilik parçamızın bilince yürümesi kolaylaşırsa ne olacak?

Alkol alan insanlarda bu duruma çoğumuz şahit olmuşuzdur; ‘sarhoş olunca bilinçdışı açığa çıktığı için öyle davrandı’ deriz, sarhoş olup da bizi şaşırtan davranışlarda bulunan tanıdıklarımız için. Demek ki bu kadar kolay bilinçdışının açığa çıkması… Neyse ki alkol sürekli kullandığımız bir madde değil. Sonuçta psikiyatrik ilaçlar da beyni etkileyen maddelerdir. Ancak ilaçları yaygın biçimde, sürekli olarak ve uzun süre kullanıyoruz ve bu ilaçlar da kaygımızı, korkumuzu ortadan kaldırıyorlar. Sakın alkolün yaptığını bu ilaçlar sinsice yapıyor olmasın? Eğer öyleyse yandık demektir; artık birinden korkmamız gerekiyorsa bu en yakınımızdaki olacaktır. Çünkü bilinçdışı, en yakınımızdakilere beslediğimiz olumsuz duyguların saklandığı yerdir. Bundan böyle bebeğin anneye, sevgilinin aşığına, annenin kızına, kardeşin kardeşe güvenebileceği günleri gerilerde bırakacağız demektir. Ruh sağlığımızı kazanmaya çabalarken büyük bir zavallılığın içine mi itiliyoruz?

Haberlerde okuyunca gerçekten insanın kanı donuyor. Genç kadın bebeğini son bir kez emzirerek beşiğine yerleştiriyor ve onu dokuz gün boyunca evde yalnız bırakarak tatile gidiyor. Sanki kendisi dört yaşında ve bebeği de oyuncak bebek. Tatilde kendisini görenler iyi bir tatil geçirdiğini, neşeli olduğunu ve eğleniyor göründüğünü söylüyorlar. Kullanmış ise, psikiyatrik ilaçların onun bu rahatlığı yakalamasında katkısı ne olmuştur? Tabii minik bebek kısa bir süre içinde, yalnız başına kaldığı evde yaşamını yitiriyor. Genç annenin akıl sağlığı yerinde mi diye sorarsanız ortaya bir gariplik çıkıyor; bu eylemin dışında onun sağlıksız olduğunu düşündürecek veri yok basından izleyebildiğimiz kadarıyla. İşini ve toplumsal yaşamını kendi başına, bağımsız biçimde sürdürebilen, yalnız yaşayan bir kişi olduğunu öğreniyoruz basından. Ailesi başka bir şehirde yaşıyor, yani tek başına bir yaşam kurabilmiş. Psikiyatrik muayenesi yapılmış, sonucunda aldığı tanı, anksiyete bozukluğu; böyle davranmasını açıklayabilecek bir tanı değil.   Böyle bir davranışı açıklayabilecek psikoz tablosu da yok ortada, çünkü tatil boyunca normal bir kişi gibi davranıp eğleniyor genç anne. Sanki ortada iki kişi var, erişkin ve aklı başında bir kadın ile henüz sorumluluklarını tam olarak idrak edememiş bir çocuk. Biri diğeri ile yer değiştiriyor olabilir mi? Ağır stres altında bu kadının kişiliği çözülüp ikiye bölünebilir mi? Ya da kullanıyor ise, kullandığı psikiyatrik ilaçların bu yönde bir etkisi olmuş mudur? Kadının içinde bulunduğu ve bazı arzularını gizli saklı yaşamaya zorlayan dış gerçekliğin bir katkısı olmuş olabilir mi bu bölünmede? Evlilik dışı doğan ve kimseye söyleyemediği çocuğunun yarattığı korku, onun o anki halini inkâr ederek kendisini dört yaşındaki haliyle algılamasına yol açmış olabilir mi? Özellikle de bu tür kadınların kendi aileleri tarafından boğularak cesetlerinin kuyuya atıldığı bir ülkede yaşıyorsa…

Toplum artık birbiri ile o kadar kopuk alt topluluklardan oluşmaya başladı ki, kişiliğimizin farklı toplulukların içinde ortaya çıkan görünümlerini birbirine eklemlemekte güçlük çeker hale geldik. Kısa bir gün içinde çoğumuz, evimizdeki küçük aile düzeninin, bazı arzularımızı yasaklayan, bazılarını da açık etmemize izin veren kurallarına uyanıyoruz. Ama bizi biz yapan bu kurallar, gün boyunca içine gireceğimiz her çevrede değişeceği için biz de farklı görünümlere bürünmek durumunda kalıyoruz. Gün boyunca evin dışında iş, okul, toplum yaşamı gibi birbirinden kopuk o kadar çok sayıdaki farklı kurallar dizgesine maruz kalarak farklı kılıklara giriyoruz ki, her biri birer tiyatro sahnesi olsa, her bir sahnede farklı bir role bürünmüş bir kişinin olduğunu söyleyebiliriz. Bir metropolde sabahtan akşama dek olan sürede, birbiri ile ilgisi olmayan birçok kimliği icra etme olanağımız bulunmaktadır. Yani kısacası insanı bu hercai halden koruyacak sabit toplumsal gerçeklik ortadan kalkmıştır. İşin kötüsü, insan yapısı bu konuda öyle zayıftır ki, kendisini sabitleyecek bir dış etken yoksa kendimizi içine sokacağımız rollerin sayısı sınır tanımaz. Yani insan, ancak dışından gelen gücün yardımıyla sabit bir kimlik icra edebilecek bir yapıdadır. İşin daha da kötüsü, insanların kimliklerini sabitleyecek olan dış güçlerin bu kadar zayıflamaları nedeniyle, her an başka bir biçime girme eğilimi gösterdikleri bu dönemde, bir de beyinlerini ciddi biçimde etkileyen psikiyatrik ilaçlara yoğun biçimde maruz kalıyor olmalarıdır.

Bu ilaçların egoyu güçlendirici etkilerinin olduğunu söyleyenlere de ben hangi egoyu diye soracağım. Çünkü bilinçdışımız, güncel gerçekliğin yasakladığı egolarla doludur ve bu egolar geçmiş gerçekliklerin egolarıdır. Güncel ego, bilinçdışındaki egolardan yapısal olarak kopuktur. Bu durumda kullanılan ilaçların hangi egoyu güçlendirdiğini söylememiz güç hale gelmiyor mu? İstenmeyen bir egonun bu tedaviler yoluyla güçlenmesi de hiç arzulanmayan birtakım davranışların ortaya çıkışına zemin hazırlar mı? Antidepresan ve psikostimülan ilaçların kullanımlarının her yıl katlanarak arttığı ülkemizde bu soruyu sormak herhalde garip kaçmayacaktır.

Mutluhan İzmir



http://www.insanbu.com/a_haber.php?nosu=1347



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör 'Aynı evde kalmaları nasıl uygun olabilir!' melnur 16 15008 26.12.2013- 19:53
Konu Klasör HDP yalnız bırakılmamalıdır. melnur 3 1990 20.10.2020- 07:47
Konu Klasör Yarın tatile çıkıyorum melnur 1 3 16.07.2015- 09:58
Konu Klasör Erdoğan Meclisi tatile yolladı dayanışma 1 4310 15.08.2014- 12:11
Konu Klasör Yıldız Kenter de yalnız bırakıp gitti... melnur 1 2244 18.11.2019- 11:17
Etiketler   Bebeğini,   evde,   bırakıp,   tatile,   giden,   kadın
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS