SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 20 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   9   10   11   [12]   13   14   15   >   son» 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.021
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.11.2015- 17:19


Örgütlenme konusuna geldiğimizde, bu konunun   sosyalist mücadele için olmazsa olmaz bir niteliği olduğunu içselleştirmek gerekiyor. Birey çeşitli nedenlerden ötürü örgütlenme konusuna katkı veremez, gerekçeleri, özel nedenleri vardır, olabilir. Bunları anlamak lazım ama, böyle olması örgütlenme karşıtı bir pozisyon almasını hiçbir biçimde gerektirmez, gerektirmemeli. Kişisel gerekçelerimiz bizim doğrudan sosyalist örgütlenme ve partiler içinde yer almamızı engelliyorsa bile, kitleye, sempatizanlara bağımsız sosyalist mücadeleyi temel almış örgütlenmeler içine girmemiz gerektiğini salık vermeyi engellememelidir. Sosyalist mücadele örgütsüz verilemez. Kimse kimseyi aldatmamalı. Sosyalist mücadele örgütlü-partili mücadeledir. Sosyalist mücadele sosyalist-komünist partiler içinde verilir ve komünistlerin yeri de düzen solunda değil, komünist partilerdir.

Komünistler komünist partilerde yer aldıktan sonra partinin kitleselleşme çalışması da ayrıca önemlidir. Ama bu kitleselleşme olayını da abartmamak gerek. Türkiye gibi burjuva devrimini geç yapmış ülkelerde sosyalist komünist partilerin en geniş yığınlarla buluşabilmesi çok da kolay değildir. Komünist partiler elbette kitlenin büyük bir bölümünden oy alamazlar. Seçimlerde verilen oylar veya alınmayan oylar da komünist partilerin niteliksel gücünü göstermez. Siyasal devrim perspektifini mücadelesinin en başına yazanlar için de devrim partinin burjuva partilerinden daha fazla üyeye sahip olması sonucu gerçekleşmeyecektir. 1905 yenilgisinde ( devriminde) Lenin'in partisinin üye sayısı 250 idi. Devrim öncesinde, Lenin'in ayaklanma çağrısı yaptığı momentte ise 200 bindi. Ne üye sayısının ve ne de seçimlerde alınan oyun öncülükle bir ilgisi de bulunmamaktadır. ( bu durum komünistlerin aldığı oyun yüzbinlerde kalmasının nornal olduğu anlamına da gelmiyor.)

Şunu söylemeye çalışıyorum. Örgütlenme elbette önemli. Halkın örgütlenmesini teşvik etmek elbette önemli ama bütün bunların üstüne de Marksist Leninist bir ideolojinin ve Leninist öncülüğün gerekliliğini eklemeliyiz.   İstenildiği kadar iyi bir örgütlenme, istenildiği kadar kitleselleşme sağlansın, eğer Marksist Leninist bir ideolojiye sahip değilseniz ve Leninist bir parti modeli de ortada yoksa asıl hedeflenen komünist topluma ulaşılamaz. Sosyalist devrim gerçekleştirilemez; bir şekilde gerçekleştirilse bile sınıfı komünizme götürecek devrimci dönüşümler gerçekleştirilemez. Dolayısıyla bağımsız sosyalist doğrultu, Marksist Leninist bir ideoloji ve Leninist Parti örgütlenmesiyle bütünleştirilmedikçe de sosyalistler için   aranan ideal-gerekli bütünlük sağlanamamış demektir.

Marksizm Leninizm'in kuramsal anlamda ne olduğu da bu açıdan komünistler için çok önemli.





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.021
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.11.2015- 18:28


Sn.owert;

Toparlayacak olursak şunu söylemek istiyorum: Kürt hareketi karşısında bağımsız sosyalist bir doğrultuda kalmamız gerektiği ve bu konuda, özellikle kuyrukçu siyasetlere karşı ideolojik ve siyasi mücadele ne kadar önemliyse Marksizmi veya Leninizmi birbirinden ayrıştıranlara, sol liberallere ve kerameti kendinden menkul solculuğa karşı verilecek olan siyasi ve ideolojik mücadele de o oranda önemlidir. İdeolojik ve siyasi anlamda bu odakların tamamı da sosyalist ideolojiye zarar vermekte ve sosyalizm adına bilimsel sosyalizmle ilişkisi olmayan bir algıya yol açmakta ve bu bağlam içinde birbirlerinden farkı da bulunmamaktadır. Kuyrukçu tiplere karşı kuyrukçuluğun ne olduğuna ilişkin görüşleri yazmaya çalıştığımız ''kuyrukçuluk nedir?'' başlığını bunun için açtık ve aynı nedenle ''kerameti kendinden menkul solculuk'' başlığı yine bu nedenle açıldı.

Bunu söylerken bir konuya değinmeden olmaz: Kuyrukçu tiplerden söz ederken 80 öncesinde sol siyasetlerin içindeyken kürt ulusçuluğunun yükselişe geçtiği 80 sonrası dönemde kürt hareketinin etkisi altına girenler demiştik. Bu konuyu biraz daha açmakta yarar var çünkü bir üstteki paragrafın daha iyi anlaşılabilmesini sağlayabilir. Kürt hareketinin etkisi altına giren kesimleri kabaca iki gruba ayırmak mümkün. Bunlardan birincisi artık bilimsel sosyalizmi terketmiş olanlardır. Önceden sosyalist miydiler, teorik bilincin düzeyi neydi, başka bir konu, oraya girmeyelim ama, şimdi bu kesim doğrudan kürt hareketinin militanı durumuna gelenler. Birinci kesim bu ve bu kesimlerin işlevi kuyrukçu olmayan site, ve gazeteleri dolaşmak orada kürt hareketine doğrudan veya dolaylı yapılan eleştirilere göğsünü siper edip, hakaretse hakaret, küfürse küfür, yaftalamaksa yaftalamak. Artık ağzına ne geldiyse. Bu forum ve bu tiplerin kuyrukçu olduğunu da iddia etmiyorum. Bunlar kürt hareketinin doğrudan sempatizanları. Çoğu kürt milliyetçisi ve çoğu da Öcalan'ın Marks ve Lenin'i aştığını ileri sürdüğü tezleri savunan, bilimsel sosyalizmle uzaktan yakından ilgisinin bulunmadığı tipler. Bu tipleri dışta tuttuğumuzda, asıl bizim için önemli olan doğrudan kuyrukçu dediğimiz tipler.

Kuyrukçu tipler kuyrukçu olmadıklarını kanıtlamak istercesine Marksist ustalardan alıntı yapmaya çalışırlar. Bu tipler birinci örnekteki tiplerle aynı yerde beraberdirler, aynı yolun yolcusudurlar. Birincisi kürt hareketinin doğrudan ve ideolojik olarak içindedir, ikinciler ( yani kuyrukçular) ise aynı yerde ortaklaşmış olmalarına rağmen Marksist veya Leninist veya Marksist Leninist oldukları iddasındadırlar. Amaçları kürt hareketinin içinde bulunup bilimsel sosyalist kuramla ilgisinin bulunmadığını ( bazen açıkça) söyleyen tiplerden farklı olduklarını kanıtlamak ve ayrıca kendilerine yöneltilen ''kuyrukçu'' nitelemesini savuşturmaktır. Bir anlamda kuyrukçuluklarına Marksist ustaları da dahil etmeye çalışmaktadırlar.

(Sıkıcı bir yazı olmaya başladığının farkındayım ama, bu örnekleri burada vermemin nedeni de konuyla ilişkili.)

Sn.owert;

Marksist Leninist kuramın önemi, gündeme getirilip tartışmaya açılması kuyrukçuluğun bilimsel sosyalizmle ilişkili olmadığının ortaya konulmasıyla ilgili ve ayrıca, belki daha da önemli yanı, siyaset yaparken kurama rağmen bir şeyler söyleme yanlışına düşmemek içindir. Marksist kuramın önemi burada yatıyor. Siyaset tartışılırken bizi bağlayan temel ilkeler Marksizm Leninizm'den soyutlanamaz. Komünist olduğumuz iddiamız varsa hem ideolojik alanda ona rağmen bir şeyler söylemeye kalkışmamalıyız ve hem de siyaset alanında söyleyeceklerimiz ve alacağımız tutum Marksist Leninist kurama aykırı olmamalı.   Bu forumda bu konuya özen gösterilmesinin amaçlanmasının nedeni de budur.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
owert
[ İşçi ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 25.11.2013
İleti Sayısı: 246
Konum: Antalya
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: owert
Cevap Tarihi: 01.12.2015- 08:24



Ben yazımda bu forum derken genel olarak bu forumdan öte forumları kast etmişliğim vardır .

Dayanışmacı arkadaş kürt siyasalına ideolojik duruştan öte,yenilgi sonrası   libaralizme doğru yönelenlere eleştirileri yoğunlaştırmak gerekmektedir demekte . Halbu ki sanırım bir öncekiyazımda bu konuda açıklamalar yapmaya çalışmış, esasta Dün genele seçimler öncesi AKP ,Cemaat ,sol liberal , Kürt siyasılının, ortak eğiliminden ve ortaklaşmasından söz etmeden GÜnümüz   de cemaat ve Kürt sol liberalleri dışlayan   AKP -ergenokon cumhurriyetçi ulusalcı olarak   ortaklaşma eğilimlerini tam açıklığa kavuraştırmamışlığım bu yanlış anlaşılmalara yol açıyor olabilir.

Kısaca ben var olan siyasal   oluşumlar içinde devrimci sosyalistlerin yeterli net tutumlar geliştiemediğini söylüyorum. Melnur arkadaş bazı siyasi duruşları sayıyor evet doğrudur , ama bunlarında net açık riske girer tutumlar geliştirmediğini ,kürt siyasal papületrisinin altında kaldığına inanıyorum. Yani bu siyasi duruşlardan daha yürekli ,daha toplumları etkiliyeci kendini ortaya koyucu   siyaset ortaya koymalarını yıllarca beklemekteyim. Son haziran benim için umut verici bir gelişme idi kimse kusura bakmasın piç haline sokuldu. Mesela bunu sesizce kabul edilmemeliydi.  

ÖDP kendi içinde bulunan sol libareller yüzünden(sonra bunlar defolup gittiler) yılarca olduğu yerde tepindi zaman kaybetti .Olması gereken siyasal duruşu topluma göstermediği gibi o bataklık içinde o gidenlerden etkilendi,ve bu etki hala sürüyor. Esasta baştan ÖDP gibi bir mevlana tekkesi diyebileceğim yere (sanrım anlaşılmıştır bu siyasettin )katılması baştan   yanlış stratejik hataydı.   Belki aynı durum TKP li arkadaşlar için geçerlidir bilmiyorum.Kendimizle boğuşuyoruz halla ..

Sol liberaller için not:      

Düşünebiliyormusunuz? Marksist leninisttim diyor adam ama hala burjuva demokrasinin yani burjuvanın türkiyenin ve dünya da sosyal,siyasal sorunlarını çözebileceğine inanıyor ve söyleyebiliyor . Irlanda yaklaşımı   ile günümüz koşullarını eş tutuyor .   Yazılarına bakın müthiş bir marksist -Leninist alıntılar yorumlar görürüsünüz.

Marx'tan   başlarak, 1917 öncesinde ve sonrasında Bolşevizm ve Lenin tarafından da, feodalizme karşı (proletaryan) kapitalizmi geliştirici özelliğinden dolayı özellikle sömürgecilik karşıtı "ulusal devrimci burjuva hareketler" desteklenmiştir   Ancak kapitalizmin üst evresinde, bu destelenmenin farklılaştığını bile anlamamış Hala kafası ,kapitalizmin serbest rekabet düzleminde Burjuvanin ilerici olduğuna   inananıyor olması .İrlanda örneği gibi günümüz de saçma örneği verdiğini   görmeyen marksist -leninist.  

Şimdi Marxsizmi-lenizimi bir kenarıya bırakalım,adam hala toplumların nasıl Tarihsel sosyal ,ekonomik   gelişmeler gösterdiğinden haberi bile yok.   Ve kendine Marxsist -leninisttim diyor . Ve böyle saçmalıklar içinde Kürt siyasalının peşine takılmış "biz önce kapitalizm içinde ulusal sorunu çözelim, sonra sosyalizm için mücadele ederiz" diyenlerin egemen olduğu toplumsal   tarihsel süreçten bi haberi olmayanların sol içinde egemenliği elbette önemlidir. Ve bunlara karşı mücadele   gereklidir Ancak   zaten toplumsal süreç bunları teşhir etmektedir, şu aşamada bile rezilikleri ortada ,bunlar kolay,işin zor tarafı kimlikçi siyasettin yüzünün teşhiri onun toplumları aldatmaya yönelik ve sabun gibi elinden kaçan halidir. Bana göre bu sol liberal ihanetlerden öte   daha beter   komünizm mücadelesine açık bir ihanetten başka bir şey değildir.

 




Bu ileti en son umut tarafından 01.12.2015- 10:32 tarihinde, toplamda 4 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: solcu
Cevap Tarihi: 01.12.2015- 14:45


Sol liberaller mi komünist mücadeleye daha fazla zarar veriyor yoksa kuyrukçular mı sorusunun kantara vurulacak hali yok. İkisi de zarar veriyor ve ikisine karşı da ideolojik bir saflaşma içinde olabilmeliyiz. Kürt hareketi kendi mücadelesini yürütüyor. Bunu yaparken solun onaylamayacağı ilişkilere giriyor ve siyaset dümenini sağa, dinciliğe doğru kırıyor. Bu siyasi hata en fazla eleştiri de yine sosyalistlerden geliyor, kuyrukçular bu konuda hep sessizliğe bürünüyor. Kürt hareketini aklamak için de ''ulusal harekettir, normaldir'' diyebiliyorlar. Bu kesimlerin sosyalistleri temsil ettiğine inanmıyorum. Bu kesimler zaten eskisi gibi etkili de değiller. Sosyalizme değil, milliyetçi kürt hareketine hizmet ettikleri iyice anlaşıldı. İleri sürdükleri bahanelere de eskisi gibi kimse inanmıyor. Kendilerinin de inandıklarını sanmıyorum, ''müşteri'' azalınca yanlışlıklarını düşünme fırsatı bulmuş olabilirler.

Sosyalist örgütlenmenin bu kesimlerin dışındakilere bir çağrı olmalı. Bu kesimlerin sosyalist saflara katılacağını düşünmüyorum. Bunların tamamı kürt hareketiyle birlikte siyaset yapmaktan yana. Aralarındaki farkın hiç önemi yok. Bu kesimlerin sosyalizme katkı yapabileceklerini de düşünmüyorum. Zamanlarını bugüne kadar nasıl geçirmişlerse yine öyle geçirecek ve kürt milliyetçiliğine yedeklenmeye devam edeceklerdir. Sosyalist saflarda olmayacaklar üzerinde fazlaca ısrar etmenin faydası da yok.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 01.12.2015- 20:02


Alıntı Çizelgesi: hakkı yazmış


Hala bu ülkede devrimci kültürün olmadığını söylemek tarihi hafife almaktır.

.




Hakkı burada mücadele kültürü var diyorsun, üstteki yazında olmadığını ima ediyorsun. Karar ver arkadaşım. Solun kitleselleşmesinin önündeki zorluk orada tarihsel bir zamana yayılmışlığıdır diyorum, sen nerelere gidiyorsun.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 02.12.2015- 10:48


Alıntı Çizelgesi: dayanışma yazmış

Hakkı burada mücadele kültürü var diyorsun, üstteki yazında olmadığını ima ediyorsun. Karar ver arkadaşım. Solun kitleselleşmesinin önündeki zorluk orada tarihsel bir zamana yayılmışlığıdır diyorum, sen nerelere gidiyorsun.[/size]



-----------------------------------------------
Umutsuzluk yayan sizlersininiz Bu durum Türkiye tarihinde eskiden de vardı şimdide var.

Ama devrimci kültürü geçmişten bu yana taşıyanlarda var.

Oportonizmle devrimcilik bu dönemlerde ancak bir mekanda yan yana durabiliyor sert zamanlarda kavgalar çıkıyor. O günlerde gelecek elbet. Sn Dayanışma.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.021
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 03.12.2015- 15:39


Alıntı Çizelgesi: owert yazmış


Şimdi Marxsizmi-lenizimi bir kenarıya bırakalım,adam hala toplumların nasıl Tarihsel sosyal ,ekonomik   gelişmeler gösterdiğinden haberi bile yok.   Ve kendine Marxsist -leninisttim diyor . Ve böyle saçmalıklar içinde Kürt siyasalının peşine takılmış "biz önce kapitalizm içinde ulusal sorunu çözelim, sonra sosyalizm için mücadele ederiz" diyenlerin egemen olduğu toplumsal   tarihsel süreçten bi haberi olmayanların sol içinde egemenliği elbette önemlidir. Ve bunlara karşı mücadele   gereklidir Ancak   zaten toplumsal süreç bunları teşhir etmektedir, şu aşamada bile rezilikleri ortada ,bunlar kolay,işin zor tarafı kimlikçi siyasettin yüzünün teşhiri onun toplumları aldatmaya yönelik ve sabun gibi elinden kaçan halidir. Bana göre bu sol liberal ihanetlerden öte   daha beter   komünizm mücadelesine açık bir ihanetten başka bir şey değildir.

 



Diyalektik ve materyalist yöntem her şeyden önce bize nesnelliğin nasıl okunması ve o nesnellik içinde nasıl bir konumlanış içinde bulunulması gerektiğini dayatır. Bu yüzden teorik açılımlarımızın siyaseten önümüzü açacak nitelikte olması baş koşuldur. Herhangi bir olay veya süreç sosyalizme alan açıcı nitelikte olmaksızın ve yine bilimsel sosyalizmin en temel ilkelerine aykırılık taşıdığı sürece desteklenmez. Enternasyonalist olma iddiasının özü budur. Bilimsel sosyalist ideolojiyi savunanlar için enternasyonalizm işçi sınıfının tarihsel çıkarlarını her an ve koşulda savunmaktan geçer. Enternasyonalist olmak sosyalizmi bir kenara bırakıp bir ulusal harekete yedeklenmek ve nesnelliği o ulusalcılığın perspektifiyle yorumlamak değildir. Kürt hareketine bakışımız da, onunla ilişkiye geçişimiz de bu bağlam ve perspektif içinde olmalıdır. Burada kuyrukçu siyasetlere yer olmaz.

Türkiye'nin eksikliği sosyalist solun örgütlenme ve kitleselleşme konusunda yaşadığı zorluktur. Sosyalistlerin önceliği bu olmalıdır ve bu yapılırken de bilimsel sosyalizme aykırı siyasetlerin sol-sosyalizm adına toplumsal alana yerleşme çabalarına karşı durmak ve ideolojik mücadele vermek olmalıdır. Kuyrukçuluk, liberal sol ve kerameti kendinden menkul solculuk bu nedenle sosyalistlerin ideolojik anlamda karşılarına almaları gereken siyasetlerdir. Konu sadece kürt hareketi bağlamında ele alınmamalı, ideolojik karşıtlık liberalleri ve kerameti kendinden menkul solculuğu da kapsam dışı bırakmamalıdır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 11.12.2015- 09:54


Bir kez daha örgüt

Mesut Odman



Olur. Bir kez daha değil sadece, bin kez daha da yazılır, konuşulur. Yazılıp konuşulurken yapılıp kotarılması ihmal edilmedikçe hiçbir sakıncası yoktur.

Hatta, ne kadar çok yazılır konuşulursa, o kadar iyidir.

Birincisi, hep söyleyip duruyoruz, tekrar, öğrenmenin ve öğretmenin hiç eskimeyen bir yoludur.

İkincisi ve belki daha önemlisi, yazılıp konuşuldukça irdelenmiş, düşüncesiyle uygulamasıyla elden ve gözden geçirilmiş, böylece sürekli biçimde geliştirilmiş olur.

Ayrıca, en az bunlar kadar önemli bir üçüncüsü de, örgütün, burada artık somutlaştırmanın yeridir, siyasal parti denilen örgütün vazgeçilmezliği, biricikliği, tek ve gerçek silah oluşudur.

Bu cümledeki vazgeçilmezlik sözcüğü kendini yeterince anlatıyor. Biricik olma durumu ise o sözcüğün ardından gelen tek ve gerçek silah oluş ile ilgili. Gerçek bir silahtır, tektir, başka bir silah söz konusu değildir; dolayısıyla, “silah” adı altında bilinen bütün öteki şeylerle karşılaştırıldığında eşsizdir, biriciktir.

Peki, buradaki başka bir silahın söz konusu olmadığı iddiası, şu çürümüş dünyanın ve sınıf mücadelesinin katı gerçekleri karşısında apaçık bir naiflik taşımıyor mu?

Hayır ve şundan hayır: Silah denilegelen nerdeyse sonsuz çeşitlilikteki nesneler, mekanizmalar, sistemler, her neyse, hemen hemen insanın ortaya çıkışıyla birlikte, belki önce hayvanları, ama asıl olarak insanları öldürme işine yaramıştır. Diyelim ucu sivriltilmiş taşlar biçimindeki en ilkellerinden atom, napalm, misket, bilmem ne bombalarına kadar en gelişkinlerine kadar bütün silahların asıl amacı, insanları öldürmek, gebertmek ve bu telefatı mümkün olduğunca bir defada en çoklaştırmak üzere geliştirilmiş ve kullanılmıştır. Oysa, bizim sözünü ettiğimiz silah, insanların öldürülmesini değil, buna son verilip yaşatılmasını, üstelik insan denilen yaratığa yaraşır biçimde yaşatılmasını sağlamak, ona önayak olmak üzere “icat edilmiştir.” Evet, bunun için düpedüz bir icat diyebiliriz. Bu niteliğiyle, söylenilip kullanılagelmiş silahlarla herhangi bir benzerliği yoktur.

Bununla birlikte, sözlüklerde genellikle verilen anlamı hatırlanacak olursa, “savunma ve saldırı amacıyla kullanılan araç”, konu biraz belirsizleşiyor ve bizim bu biricik silahımız da böyle bir tanımın kapsamına girebiliyor. Doğrudur, bizim bu tek ve gerçek silahımız da emekçi insanlığı savunmak ve onun ezilip sömürülmesine karşı saldırmak işine yarar. Yalnız, bu bir ateşli silah değildir. Gerçi, ateşsiz silah saymakta acele edilmemeli; çünkü,   bu sözün çağrıştırabileceği türden, ilkel bir araç da değildir. Belki de, bir önceki cümleyi düzeltmekte yarar var:   Bu benzersiz silah için ateşli silah değildir, demek yerine, bunda başka hiçbir silahta bulunmayan bir ateş vardır ki, kimseyi öldürüp paramparça etmeden mucizelerin önünü açar, demek daha doğru olabilir. Bu niteliğiyle, bilinen bütün silahların öldürüp gebertmekle ilgisi bulunmayan en üstün özelliklerini bir araya getirip aştığını söylemekte de, bıyık altından ya da üstünden yahut şaşkın bakışlarla gülümseyenlere aldırış etmeden, bir sakınca yoktur.

Hep merak etmişimdir: Ben o sıralar böyle masalsı görünen anlatımlarla döktürüyor değildim; benzer işler yapan başkalarını da hatırlamıyorum, dolayısıyla oralardan işitmiş olamaz da, kendine uzunca bir süre motto belleyip tekrarlayıp durmasına bir anlam vermekte güçlük çekmişimdir. Süleyman Demirel, diyorum, şu benim 15 yıl kadar önce Bülent Ecevit ile birlikte “Türkiye burjuvazisinin yetiştirebildiği dişe dokunur son iki politikacı” payesi verdiğim Demirel, 1990’ların başlarında, Erdal İnönü ile birlikte koalisyon hükümeti kurduğu sıralarda bir “örgütlü toplum”   sözü tutturmuş gidiyordu. Tam bir motto olarak kullandı yıllarca, hatırlanacaktır. Hatta, Özal’ın ani ölümüyle Köşke çıktıktan sonra da bundan bir süre vazgeçmemişti.

Aldatmaca, kandırmaca, çarpıtmaca diye kestirip atmak aşırı vulgarizasyon olur. Tamam, böyle bir niyetin varlığını sezmek büsbütün temelsiz sayılmaz; madem kayda değer “en son iki politikacıdan biri” dedik,   sınıfı adına, bu payenin gerektirdiği bir uyanıklığı göstermiş olduğu da düşünülebilir. Bununla birlikte, bu artık göçüp gitmiş politikacının devrimcilerden hiç etkilenmemiş olduğu söylenemez. Zaten onun geçmişinde bu tür bir etkilenmenin en az bir örneğini hemen bulmak mümkündür: Görkemli 61-71 döneminde biz solcular, ülkenin ve emekçilerin   yoksulluğu, geri kalmışlığı, kalkınması ile ilgili bir yığın maddi gerçekleri sergilemeyi, bunun için sayılardan yararlanmayı pek severdik. Demirel de ülke yöneticisi olduktan sonra bu tür yaklaşımlara sardırmış ve bu özelliğiyle yandaşı/muhalifi politika erbabından övgüler alır olmuştu. Bunu, en az mühendisliğine, şusuna busuna olduğu kadar, karşılarında çat çat kavga ettiği biz solculardan etkilenmiş olmasına bağlamakta bir abartı yoktur. Bu “örgütlü toplum” tutturmasında da bir ölçüde böyle bir etkilenmenin olduğu neden söylenemesin?

Kısa bir süreliğine çok eskilere doğru sıçrayarak devam edelim.

Çocukluğumuzdan beri Arşimet olarak söyleyip yazdığımız Arkhimedes’in İ.Ö. Üçüncü Yüzyılda, Sicilya’daki bir antik Yunan site devleti olan Syrakuza’da yaşamış büyük bir matematikçi ve mucit olduğu bilinir. Birçok eseri Yunanca asılları ile çağımıza kadar ulaşmış bu büyük bilgine yakıştırılan birtakım sözler, deyişler, davranışlar vardır. Örneğin, bir gün hamamda yıkanırken nicedir üzerinde yoğunlaştığı bir soruna açıklama getirdiğini fark etmesi üzerine o haliyle dışarıya fırlayarak “Eureka!”, buldum, diye bağırarak koşturduğu rivayet edilir. Yine ona yakıştırılmış ve çok ünlenmiş bir söz de şudur: “Bana bir dayanak noktası verin, dünyayı yerinden oynatayım!” Doğrusu, en azından geçen yüzyılın başlarından bu yana devrimcilerin söyledikleri de bundan çok farklı sayılmaz. Onların akıllarındaki dayanak noktası ise devrime öncülük edecek yepyeni bir partidir.

İktidarda olsunlar ya da iktidarı kovalasınlar bütün toplumsal sınıfların ve onların temsilcilerinin, zaman zaman, belki de sık sık kullandıkları, tamamlanmadan bırakılmış izlenimi bırakan bir cümle vardır: “Bir daha asla!”

Öyle derler ya da kimse pek tanık olmamış bile olsa, öyle dedikleri ileri sürülür; tarihçiler, siyasetçiler, yazarlar tarafından. Tümüyle söylenip bitirilmiş bir cümledir aslında bu. Bir daha kesinlikle bu hatayı yapmayacağız, bu aymazlığı göstermeyeceğiz, bu duruma düşmeyeceğiz… Biraz hayıflanma, daha çok da yeni bir kararlılık anlatır.

Şimdi bizim için de geçerli ve gereklidir. Bir daha asla fenersiz yakalanmayacağız, hiçbir devrimci durumda onu devrime dönüştürebilecek güçte bir partiden yoksun olmayacağız.

Anlaşılması çok kolaylaşmış ve artık iliklerimize kadar işlemiş bir gerekçeyle: Devrim yapılır ve sosyalizm kurulur. Bunlar kendiliğinden gerçekleşmez; bunlara öncülük edebilecek güç ve yetkinlikte bir parti olmadan her ikisi de imkânsızdır. Eh, o ikisi imkânsız görülüyor ya da bırakılıyorsa, ne kalır geriye, çekiver kuyruğunu gitsin!

Bu kadar açık, bu kadar yalın!



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 20 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   9   10   11   [12]   13   14   15   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Devrimci örgüt anlayışı üzerine tartışma Köroğlu 1 2148 23.03.2020- 20:13
Etiketler   Örgüt.Örgüt.Örgüt.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS