SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 20 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   17   18   19   [20] 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 20.01.2020- 04:59


Neden örgütsüzüz? Türkiye'de insanlar neden örgütsüz olmayı yeğliyorlar? Görüyorum, pazar yerlerinde özellikle seçim dönemlerinde ve özellikle AKP örgütü masalar kuruyor, dış görünümünden de olsa siyasetle çok fazla ilgilenmediği izlenimi veren insanları partiye kazandırıyorlar. Kuşkusuz sol partilerin ihtiyaç duyduğu örgütlenme anlayışı böyle bir çalışmayı gerektirmiyor, ama sonuçta bir sosyalist/komünist parti üye kazanma konusunda bu kadar kısır bir durumdayken düzen partilerinin ve örnekse AKP'nin,   sıradan insanları bile partiye kayıt ettirme becerisinin nedenleri üzerinde düşünmek gerekmez mi?

Kemal Okuyan bugünkü yazısında sosyal medya ile örgütlenme arasındaki ilişkiyi yazmış; sosyal medyanın örgütlenmeyi engelleyici bir etki yaptığından söz etmiş. Bu kanalları kullananların pek çoğunda farklı bir sorunun oluştuğunun altını çizmiş: ''Sosyal medya dışavurumculuğu ve atışmayı beslerken herkese kendi başına “örgüt” olma hazzını tattırmaktadır. Sanallık hafif kalıyor, düpedüz halüsinasyon…'' Katılıyorum ve bu sorunun sadece örgütsüz kesim için değil, örgütlü kesim için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Sosyal medya, buna bir ölçüde forumlar da dahil, bir halüsinasyona neden olmakta, bir çeşit haz duyma haline gelmekte ve hatta çoğu kişi için   egolarını tatmin etme alanına dönüşmektedir. Bu durumda böyle bir seçeneğin karşısına örgütlenmeyi koymak kıyaslama yapıldığında birincisinin tercih edilmesi çok daha anlamlı olmaktadır. Kemal Okuyan'ın yazısındaki ''kutuplaşma'' başlığını bir kenara koyduğumuzda örgütlenme ve sosyal medya başlıklarında tercih edilebilir olanın örgütlenme olamayacağı çok rahatlıkla ifade edilebilir.

Daha da ileri gidiyorum; bir sosyalist partide üye koşulları gevşetilmedikçe ve   ''özendirilmedikçe'' olağanüstü durumlar dışında tercih edilebilir olmayacak, ''örgütlenin'' çağrıları yeterli düzeyde karşılık bulmayacaktır. Çünkü örgütlenmek her şeyden önce   ''özgürlükten'' tavizler vermektir. Alışkanlıkları temelden değiştirmek, sorumluluklar yüklenmek, içinde bulunulan gündelik hayatın tepeden tırmağa değiştirilerek disipline etmek demektir. 80 öncesinde örgütlenme ve sınıf mücadelesine katılma konusunda ''artık feodal ilişkilerden kurtulma zamanı'' denirdi. Sosyalist olmak başka bir kulvara geçişti. Düzen değişikliğini savunmak, düzenin alışkanlıkları sürdürülerek yaratılamazdı.

Pazar yerlerinde AKP'nin üye kayıt masaları hiç kuşku yok, bu tür farklılıklar ve sorumluluklar gerektirmiyor; tersine üye olanlara kimi ''katkı''ların yapılmasının özendirilimesinin çekiciliği ön planda. Oralarda bir şekilde bir çıkar ilişkisinin kurulduğundan da söz edilebilir. Ama bence burada bu özendirme konusu üzerinde durulabilir. Sol partilerde u bu şekilde olmaz ama en azından bireye gündelik yaşamında birtakım yükümlülükler getirmeden partiyle ilişkide olmanın ona birtakım faydalar getireceği duygu ve düşüncesinin verilmesi de bir şekilde özendirme olarak görülebilir. Kuşkusuz parti ve üye arasındaki ilişki böyle düşünülemez, böyle kurulamaz. Ama daha başlangıçta partide üyelik konusundaki koşulların ''sertliği'', bireye farklı bir disiplin altına gireceği duygusu vermektedir. Bireye ürkütücü gelen budur ve birey sempatizan dahi olsa içine gireceği ilişki ve yükleneceği sorumluluklardan daha en başta ürküntü duyar hale gelmektedir. Şimdi buna bir de sosyal medyanın olanaklarını katın, hangisi tercih edilebilir olandır; ve üstelik sosyal medyada K.Okuyan'ın da söylediği gibi tek başına bir ''örgüt'' olma imkanı varken?

Konu dönüp dolaşıp bu üye olma koşullarında düğümleniyor. Yüz yüzelli yıl öncesinin üyelik koşulları ve   merkeziyetçiliğin çok ağır bastığı bir yönetim tarzı sosyalist/komünist partilerde örgütlenmenin ve dolayısıyla kitleselleşebilmenin önünde engeldir, diye düşünüyorum. Kapılar açılmalı, kitlesel bir aidiyet duygusu yaratılmalı ve partinin ihtiyaç duyduğu ilişki ağı kendi doğal akışında sağlanabilmelidir. Bu doğal akışkanlığı sağlamak bence sol partiler için   bir özendirme duygusu oluşturmak anlamına gelecektir.

Üzerinde düşünmeye ve tartışmaya değer.



NOT: Kemal Okuyan'ın yazısı için bakılabilir:
https://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/cem-yilmaz-hakli-mi-mesele-kutuplasma-mi-278699





Bu ileti en son melnur tarafından 20.01.2020- 05:00 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.02.2020- 04:18


BirGün'de Melih Pekdemir Bekçi, Tekçi ve Çoğulcu başlıklı yazısının bir bölümünde konuyu dolaylı yoldan   gençlerin örgütlenmesine getirmiş. Şöyle söylüyor:

''20 milyon genç seçmen var. Ve bunların yarısının kendi emeği üzerinden başarı kazanarak refahını artırma umudu yok ve mevcut siyasî aktörlerin neredeyse tümünden umudunu kesmiş haldeler. Bu 10 milyon, kendi başına yüzde 20 oy demektir.

Gençler arasında genel eğilim, ‘özgürlükçü’ olanlarının çoğalması. Son on yıl boyunca, 30 yaş altı gençlerde, cinsiyet meselesine bakış, otoriterlik-demokratlık ekseninden bakış, farklılıklara çoğulcu bakış vs. hemen her konuda bir iyileşme varmış.
(...)
20 milyon gencin önemli bir kısmı çocukluğundan beri büyük şehirlerde yaşıyor. Özgürlükçü ve ‘modern-seküler’ düşünceleri ise esas olarak bulunduğu ortamlardan ve sosyal medyadan alıyorlar. Farklı etkileşimler içindeler. Böylece farklı olmanın kötü bir şey olmadığını yaşıyor ve görüyorlar. Çoğulculuğu içselleştirmişler.

Ağardır’ın şu tespiti çok önemli: “Onlar düşünerek özgürlükçülüğe gelmiyor. Bunu hissettikleri için geliyorlar. Aileden dindar değerleri almış olsa bile İstanbul’da doğmuş büyümüş ve aileden öyle gördüğü için diyelim başı örtülü olan bir genç kız bile sokakta sevgilisiyle kol kola, el ele yürümek istiyor. Sosyal medya üstünden zamandan mekândan bağımsız örgütlenebiliyorlar, iş yapabiliyorlar, tepki geliştiriyorlar.”

Özgürlükten yanalar, öfkeliler, çoğulcular, sekülerliği seviyorlar. Geleneksel particilik ve siyaset ilgilerini çekmiyor. Ve elbette solcu da değiller.

Ama bir nevi ‘kendiliğinden’ solcular.

Solculuk başka nedir ki? Sosyalizmin tanımını bilmeden bir nevi kendiliğinden solcu oluyorlar, deyip sevinmek mi lazım?

Maalesef böyle otomatik bir solculaşma yok. Çünkü söz konusu gençler vaatler kataloguna kulak asmıyorlar, çözümlere odaklanıyorlar, mevcut solculardan daha hızlı düşünüyorlar ve daha hızlı hareket ediyorlar. Sol adına dile getirilen talepleri de pek dikkate almıyorlar, onların ‘programı’ belli ki kendi gündelik arzularını ve yaşam tarzını ifade edebilmek. Çünkü gençlerin arzuları talepleridir, yaşam tarzları da programlarıdır: İşte, önce bunların gerçekleşmesini (örgütlenmesini!) istiyorlar. İnanç peşinde değiller, yeter ki inandırıcı olsun istiyorlar.

Velhasıl, birileri gelsin bizi örgütlesin derdinde değiller. Öyleyse çözüm de, gidip onları örgütlemek değil, onlarla birlikte örgütlenmek, onların olduğu yerde, onların arzularıyla, onların yaşam tarzlarıyla birlikte direnmek.''

https://www.birgun.net/haber/bekci-tekci-ve-cogulcu-286470

İlgimi çeken şey gençlerin örgütlenme konusuna getirilen yorum. Melih Pekdemir bu ''kendiliğinden'' solcu gençlerin örgütlenme konusundaki çözümün ''onları gidip örgütlemek'' değil, ''onlarla birlikte örgütlenmekten'' geçtiğini söylemesi hiç de yabana atılacak bir önerme değil. Bu yüzden kitleselleşmeyi   önceliğine alan örgütlenme çağrılarının bu konularda   karşılık bulabilmesi sanırım gençlerin seslerine ve beklentilerine kapalı olmaktan ve onlara kimi koşullar dayatmaktan geçmemeli.

Melih Pekdemir'in Bekir Ağardır menşeli yorumları bence bir kenarda kalmamalı...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 01.04.2020- 13:55


Partinin öncülüğü konusu sıradanlaştırılmamalı. Lenin Kautsky'den alıp şekil verdiği dışarıdan bilinç konusu da dahil parti sosyalizmin öncüsü, yürütücüsü ve aklıdır. Hem devrim öncesinde ve hem de devrim sonrasındaki sosyalist kuruculuk döneminde... Ne var ki, partinin işleyiş biçimi olan Leninist merkeziyetçiliğin de 1900'lü yıllardaki niteliğiyle bu öncülük konusunda bir sıkıntı yarattığı gerçektir. Hem öncülük işlevi ve hem de temel ilkelerde farklılaşmayan bir farklılığı benimsemek yani gevşek bir yapı bence günümüzün öncü partinin örgüt yapısı haline getirilmeli; nasıl olur, nasıl şekillenir ve nasıl bir normlara bağlanır bilmiyorum, tartışma gerekir.

Bildiğim kadarıyla tarihi TKP liderlerinden Rıza Yürükoğlu ( Nihat Akseymen) de son zamanlarında Leninist Parti modelinde vazgeçilmesini savunuyordu. TİP yöneticilerinden Mehmet Ali Aybar'ın da Leninist parti modeline itirazı vardı ve dahası bu modeli bir ''burjuva modeli'' olarak niteliyordu. (Leninist modele karşı çıkanlar da olduğu için ''demokratik merkeziyetçilik gevşetilmeli'' demiyorum. Gevşek bir modelle dahi olsa Leninist öncülükten vazgeçmeden ve geçmişte yaşanan ÖDP deneyimini akıldan çıkarmadan parti dışında kalan tüm sol, sosyalist ve yurtsever aydınlarımızın belli ilkeler çerçevesinde partiye kazandırılması sağlanmalı ve yine partiye üye alımı konusu da bir daha gözden geçirilerek üye alımını zorlaştıran ve partiye aidiyet duygusu oluşturmayı engelleyen koşullar ortadan kaldırılmalıdır, diye düşünüyorum.




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 08.02.2021- 09:52


Örgütlenemeyenlerden misiniz? - Cüneyt Göksu

Hoşgeldiniz! Yazının başlığını okuyabiliyorsanız, devam edebilirsiniz, ilk testi geçtiniz.

Örgüt’ün kelime anlamı TDK’da şöyle tarif edilmiş: “Ortak bir amacı veya işi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş kurumların veya kişilerin oluşturduğu birlik, teşekkül, teşkilat”

Bu açıdan bakınca oldukca naif bir anlamı var değil mi?

Ama Türkiye’nin siyasi ve beşeri tarihinde, medyanın da pompalamasıyla bu kelime sakıncalı piyade muamelesi görür ve hep tehlikeyi işaret ediyormuş havası uyandırır.

En son söylenecek şeyi baştan hemen söyleyelim, sonra devam edelim:

Örgütlenmek iyidir, yoksa yaratılan algıda olduğu gibi korkunç bir şey değildir!

İşinizden, okulunuzdan ya da yaşadığınız ülkenin genel gidişatından memnun değilseniz ve sizin gibi düşününler varsa bu insanların bir araya gelip “örgütlenmesi”, ortak amaç aramaları ve bu amacı gerçekleştirmek için çalışmaları kadar mükemmel bir şey yoktur.

Çalıştığı iş yerinde haksızlığa uğrayan işçi, örgütlü olursa hakkını koruyabilir; beyaz, gri ya da mavi yaka olması bir şey değiştirmez.

Okuduğu okulda yönetimden, derslerden, harçlardan, yemeklerden memnun olmayan öğrenci örgütlü olursa dertlerine çare bulabilir.

Yaşadığı köy, arazi, tarla maden şirketlerine verilirse, talan edilirse, ırmakları, ormanları HES’lere kurban edilirse köylü ancak örgütlülüğü ile direnebilir.

Emeklinin, vatandaşın her gün yaptığı alışverişe ödediği para artıyor ama geliri artmıyorsa, bu sorunun üstesinden ancak örgütlenerek gelebilir.

Vergilerle, kiralarla ezilen esnaf ancak örgütlenirse sesini duyurabilir.

Örnekler daha da çoğaltılabilir. Yani, örgütlenmek yeme, içme ve nefes alma kadar yaşamsaldır, gerekliliktir ve doğal bir haktır.

Kapitalizmin, baskıların ve tüketim toplumunun el ele vermesiyle egosu yüksek, ben merkezli insan modelinin yaratıldığı günümüzde, bireyselleşen insanlarla bu işler biraz daha zor olsa bile imkansız değildir.

Ne yazık ki Türkiye’de, örgüt kelimesi ile terör hep aynı cümle içinde kullanıldığından, insanların çoğu, “örgüt” kelimesini duyunca haklı olarak sinmiş, sindirilmiştir ve korkarlar. İşte, yaratılan bu korku iklimini ortadan kaldırmak için de insanların inadına daha çok örgütlenmesi, kenetlenmesi gerekmektedir.

Hak aramanın temel aracı örgütlü hareket olduğundan, bu gerekliliğe inandıklarında, o doğaya vardıklarında bireylerin ilk yapması gereken şey “Nerede örgütlenmeli?” sorusunu sormaktır.

Bazı meslekler için bu sorunun yanıtı kolaydır. Doktor, mühendis, eczacı, esnaf vs bir meslektenseniz adresler bellidir: meslek odalarıdır; işçiyseniz sendikalardır, vb…

Fakat, asıl önemli olan, esas olan, siyasi örgütlenmedir. Yani tabandan, meslek örgütlerinden, sendikalardan, öğrencilerden, esnaf odalarından gelen değişim isteklerinin, hak koruma taleplerinin siyaset içinde şekillenmesi, kurumsallaşması, kanunlaşması ve yürürlüğe girmesi için gereken araçlar ise siyasi öznelerdir.

Dolayısıyla Türkiye’de yaşayan her bireyin, yukarıdaki örgüt tanımında da ifade edildiği gibi, ortak bir amaç uğruna bir araya gelen siyasi öznelerde örgütlenmesi, bu konuda herkesin “nefer” gibi çalışması, edilgen değil etkin olması, sözünü söylemesi, mücadele etmesi şarttır. Başka da çıkış yolu yoktur.

Bu yazıyı özetleyecek, ana fikir, meydanlarda sıklıkla haykırlan şu cümlede saklıdır:

“Kurtuluş yok tek başına - ya hep beraber ya hiçbirimiz!”

https://ilerihaber.org/yazar/orgutlenemeyenlerden-misiniz-122624.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.02.2021- 13:54


Bu örgütlenme konusunu da elden geçirmek gerekiyor sanrım. Leninist partilerde işleyiş demokratik merkeziyetçiliktir diyerek sert bir disiplin anlayışını savunmak çok geçerli ve işlevsel değil gibi geliyor bana. Üstte bu konudaki düşüncelerim belirttim; daha gevşek bir parti yapısının komünist partilerde de geçerli olması gerektiğini düşünüyorum. Sürekli örgütlenme örgütlenme çağrısında bulunmak, bu çağrıları siyasal alanı da kapsayacak şekilde önemsemek elbette önemli ama bu çağrıların karşılık bulabilmesi için parti yapılarının ve işleyiş biçimlerinin de buna uygun bir hale getirilmesi gerekmiyor mu? Şu kadar aidat ödeyeceksin, hafta sonları dergi dağıtmaya çıkacaksın, bildiri dağıtacaksın, hafta sonları şu şu şu etkinliklerde görev alacaksın ve yukarıdan alınan kararlara uygun hareket edeceksin, karar aldık bunları yazmayacak, bu konularda fikir beyan etmeyeceksin... Hiyerarşi konusu, dile getiriliş, uygulama şekli ise ayrı bir sorun zaten. Dolayısıyla daha baştan bu şekilde bir koşullar silsilesiyle özellikle sosyalist/komünist partilerin örgütlenme konusunda yaşadıkları sıkıntının aşılabilmesi mümkün hale gelebilir mi?

Komünist partilerde merkeziyetçiliğin demokratik yanı olabildiğince geniş tutulabilmeli diye düşünüyorum. Evrim sürecindeyiz, devrimci bir durum yaşanmıyor. Sol partilerin ( CHP ve HDP dışta tutulduğunda) toplumsal alanda hiçbir gücü bulunmuyor. Bu koşullar gözünün üzerinde kaşın var demeden bir siyasal çerçeve/program çerçevesinde sosyalist aydınları partiye katma ve kitleselleşme koşullarının yaratılmaya çalışılması dönemidir. ''Çelik bir disiplin''de ısrarcı olmak ve sadece ''örgütlenelim'' çağrılarıyla yetinmek yıllardır sonuç vermeyen bir yaklaşımda gereksiz ve sonuç vermeyecek bir şekilde ısrar etmek demektir. Ve bu yüzden bu sorunu bu kadar uygun koşullarda bile aşamaz bir hale geliyor ve sorun da git gide kronik bir hal alıyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.12.2021- 03:15


'Lenin’i ve Leninizmi hatırlamak gerekiyor. Sosyalizmin güncelliğinde, devrimin meşruiyetinde, işçi sınıfının tarihsel misyonunda, öncülük ve öncü partide ısrar gerekiyor.'

Lenin'i hatırlamak - AYDEMİR GÜLER

Sosyalizm Aydınlanma’nın ve burjuva devriminin en parlak çocuğu olarak bundan iki yüz yıl önce rüştünü ispatlamıştı. Bu büyük ideolojik ve politik akım, kısa sayılacak bir süre içinde Marksizm tarafından biçimlendirilecekti. Ancak 1848 ve 1871 hamleleri modern sosyalizmin iktidarıyla sonuçlanmayınca elimizde sosyal-demokrasinin edindiği kazanımlar kaldı.

Daha doğrusu öyle olduğu zannedildi. Gerçekte elimizde hem kapitalizmin hem de işçi sınıfı hareketinin krizi kalmıştı.

Avrupa’da sosyal-demokrat işçi sınıfı devrimci enerjisini çoğaltmayan bir büyüme, yani hantallaşma yaşadı. Sosyalizm acil bir çözüm yolu olmaktan dönemsel olarak uzak düşerken emperyalist kapitalist rekabet dünyayı kan gölüne çevirdi.

Uluslararası işçi sınıfı ve sosyalizm 20.yüzyılın ikinci yarısında yeniden kazanımlarıyla anılır oldu. Ancak bir bütün olarak hareket bir kez daha hantallaşmış, enerjisini yitirmişti. Bir dizi ülkede işçi sınıfı düzen içinde yerel yönetimlerden sendikalara, sosyal güvenlik haklarından artan gelir düzeyine kadar anlamlı bir alanı elinde tutuyordu. Başka bir dizi ülke halk mücadeleleri ve Sovyet dayanışmasıyla emperyalist bağımlılık zincirlerini kırmıştı. Sosyalist ülkeler topluluğu oluşturduğu eşitlik örneğiyle kapitalizmin emekçileri ezmesini, barış hareketiyle NATO saldırganlığını frenliyordu. Ancak hafife alınması imkânsız olan bu gelişme, sosyalizmin insanlığın sorunları için acil bir çözüm yolu olarak yükselmesi anlamına gelmedi.

Bu iki moment iki büyük düğümlenmedir. Birincisinde düğümü bizimkiler, Leninizm çözdü. İkincisinde karşımızdakiler, neo-liberalizm.

Marx’ın kapitalizmin tükenişinin zorunluluğunu henüz yükselişi sırasında saptaması, Marksizmin 19.yüzyılda sosyalizmi formatlamasının anahtarını içerir. Lenin’in tekeller çağını kapitalizmin son aşaması olarak yorumlaması, Marksizm-Leninizmin bu kez 20.yüzylda aynı işlevi üstlenmesinin kaynağıdır.

Bugün dünya yeniden düğüm düğüm olmuş halde!

1980’lerin 90’ların muzaffer neo-liberalizmi çoktan nefesini tüketti. İnsanlığa vaat ettiği ilerlemenin, kâr oranlarını yükseltmenin üstündeki örtüden ibaret olduğu açıklık kazandı. Barış koca bir yalan oldu. Emekçiler ağır bir yoksullaştırmaya maruz kaldı. 2008 krizi bir türlü geçmedi. ABD’nin yeni dünya düzeni çözüldü. AB’ye dair hayaller dağıldı. Sonuç olarak sosyalizm ve komünizmin ölüm ilanının geçersiz olduğu anlaşıldı. İnsanlık eşitlik ütopyasına her zamankinden daha büyük bir ihtiyaç olduğunu sezer hale geldi. Reel sosyalizme dönük karalamaların safsata olduğu büyük ölçüde açığa çıktı…

Ancak asıl olması gerekenden, sosyalizmin yeniden acil bir çözüm yolu olarak ortaya çıkmasının uzağındayız.

Her şey gibi, bir toplumsal alternatif olarak, emekçi halkların kurtuluş arayışı olarak sosyalizm ve komünizm de düğümlenmeden payını alıyor. Bu koşullarda Lenin’i ve Leninizmi hatırlamadan olmuyor.

19.yüzyıl sonunda sosyal-demokrasi kurumsal, büyük, ancak düzeni yıkamayacak kadar hantal olduğu için giderek onu aklamaya yönelen bir şemsiyeye dönüşmüştü. Bugünse ortada dünyanın her bir yöresinde başka niyetlere etiket olan bir 21.yüzyıl sosyalizmi var.

21.yüzyıl sosyalizmi Avrupa’da AB’nin resmi muhalefeti oldu, NATO’yu akladı. Latin Amerika’da devrimci anti-emperyalist geleneği “gerçekçiliğe” çekti, kapitalist sistemin dışına taşmamanın adı oldu. Sınıf mücadelesinin yerini toplumsal kimlikler ve onların çoğu zaman fonlanan “hareketleri” aldı. İşçi sınıfının iktidar hedefi buharlaştı, onun yerini sınıflar üstü bir radikal demokrasi anlayışı doldurdu. Devrim siyasi bir eylem olmaktan uzaklaşıp romantizme indirgendi.

Doğası gereği bu akım “yenilmiyor.” Hiç gerçek anlamda kazanmadığı, kapitalizmi tasfiye etmeyi denemediği, tersine onunla birlikte var olmayı seçtiği için yenildi de tatmıyor. Bir bölgedeki yükselişi dumura uğrasa başka bir yerde kapitalizme insani tonlamalar yakıştırmaya, yeşil renkler eklemeye girişenler mutlaka çıkıyor. Düzenin çürümüş cildinin bu makyajları tutmayacağı açıklık kazandığında 21.yüzyıl sosyalizmi bakmışsınız bir etnik hareketin içinde yeniden doğmuş veya bu yağmacı kapitalizmi reformdan geçirme iddiasıyla seçimlerde başa güreşir olmuş…

Lenin’i ve Leninizmi hatırlamak gerekiyor. Tekeller çağının bütün tarihsel ilerlemelerin, ilerici kazanımların, cumhuriyetçiliğin, bağımsızlığın, demokrasinin yadsınması, görülmemiş bir yozlaşma olduğu doğru olmaya devam etmekle kalmıyor, görse Lenin’i bile hayrete düşürecek boyutlar kazanıyor. Sosyalizmin güncelliğinde, devrimin meşruiyetinde, işçi sınıfının tarihsel misyonunda, öncülük ve öncü partide ısrar gerekiyor.

Israr ediyoruz…

https://haber.sol.org.tr/yazar/lenini-hatirlamak-321604



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 27.12.2021- 08:10


Öncülük konusu, öncü parti konusu, siyasal devrim perspektifi öneml elbette. İşin kuramsal yanı bir yana, solcu olabilmek, sosyalist olmak hiç kuşku yok belki bu konularda bir donanıma sahip olmayı gerektiriyor ama, hep yineleme gereği duyuyorum, gerçek anlamıyla sosyalist olabimenin, sosyalist olma iddiasında bulunabilmenin yolu birincisi bu konudaki samimiyetten ve ikincisi bir parti içinde örgütlü olmaktan ve olanaklar dahilinde örgütlü davranabilmekten geçiyor. Dün bir kez daha anladım ki, TKP gerçekten doğru yolda. ''Konu ne, sen ne söylüyorsun?'' diye sitem edilebilir ama, dün TKP'nin bir semt evindeyim. Ve orda yaşananları görünce bu düşüncem bir kez daha pekişmiş oldu.

Evet, dün TKP'nin bir ilçedeki semt evine gittim. Gitmem gerektiğinin yararlı olacağına ilişkin bir ''davet'' almıştım. Gittim, oturdum, broşürler okudum, kitaplar karşıtırdım, şimdilerde yayın hayatına son vermiş bir derginin iki sayısını da orada hem okumaya çalıştım ve hem de paketleyip eve götürdüm. Neyse, gelip gidenler oluyordu. Sohbet etme imkanımız da oldu. Evli barklı, o gün için işleri güçleri olanlar da uğramak gereği hissediyordu. TKP, Semt Evleri yaşamlarının bir parçası haline gelmiş. Geliyorlar, bir iki bardak çay içiyorlar, güncel konularda küçük konuşmalar oluyor, ve sonra kmileri ayrılıyor, kimileri oralarda kalmaya devam ediyor. Yaşanan şey, gerçekten bir yoldaş sıcaklığı bir dost samimiyeti. Bu önemli. Kimse kimseye ne kadar çok şey bildiğini göstermek zorunda kalmadan içtenlikle bir ilişki kurabiliyor ve en önemlisi hayatımızın hay huyunda kimse kimseye bir sorumluluk, bir göreb veya herhangi bir şey dayatmıyordu. Başka parti ve örgütlere yönelik bir eleştirim yok ama, öteden beri çeşitli gerekçeler ışığında TKP'yi Öncülük konusu, öncü parti konusu, siyasal devrim perspektifi öneml elbette. İşin kuramsal yanı bir yana, solcu olabilmek, sosyalist olmak hiç kuşku yok belki bu konularda bir donanıma sahip olmayı gerektiriyor ama, hep yineleme gereği duyuyorum, gerçek anlamıyla sosyalist olabimenin, sosyalist olma iddiasında bulunabilmenin yolu birincisi bu konudaki samimiyetten ve ikincisi bir parti içinde örgütlü olmaktan ve olanaklar dahilinde örgütlü davranabilmekten geçiyor. Dün bir kez daha anladım ki, TKP gerçekten doğru yolda. ''Konu ne, sen ne söylüyorsun?'' diye sitem edilebilir ama, dün TKP'nin bir semt evindeyim. Ve orda yaşananları görünce bu düşüncem bir kez daha pekişmiş oldu.

Evet, dün TKP'nin bir ilçedeki semt evine gittim. Gitmem gerektiğinin yararlı olacağına ilişkin bir ''davet'' almıştım. Gittim, oturdum, broşürler okudum, kitaplar karşıtırdım, şimdilerde yayın hayatına son vermiş bir derginin iki sayısını da orada hem okumaya çalıştım ve hem de paketleyip eve götürdüm. Neyse, gelip gidenler oluyordu. Sohbet etme imkanımız da oldu. Evli barklı, o gün için işleri güçleri olanlar da uğramak gereği hissediyordu. TKP, Semt Evleri yaşamlarının bir parçası haline gelmiş. Geliyorlar, bir iki bardak çay içiyorlar, güncel konularda küçük konuşmalar oluyor, ve sonra kmileri ayrılıyor, kimileri oralarda kalmaya devam ediyor. Yaşanan şey, gerçekten bir yoldaş sıcaklığı bir dost samimiyeti. Bu önemli. Kimse kimseye ne kadar çok şey bildiğini göstermek zorunda kalmadan içtenlikle bir ilişki kurabiliyor ve en önemlisi hayatımızın hay huyunda kimse kimseye bir sorumluluk,   veya bir görev gibi, güncel yaşamınızda az çok sıkıntı yarabilecek herhangi bir şey dayatmıyordu.

SOLpaylaşım'ın öncesinde yazıyazforum'dan bu yana, bu sayfaları takip edenler bilirler; TKP'ye karşı bir duygusal bağım olduğunu hç saklamadım. En başta ideolojik ve siyasi duruşu, kadro zenginliğini önemsiyordum. Kürt ulusalcılığının yükselişe geçtiği, ona paralel bir biçimde sosyalizmin toplumsal alanda geriye düştüğü ve neo-liberalizmin kuşatması ve AKP'yle birlikte olanca basıncı altındaki koşullardaki duruşu, önemsediği bağımsızlıkçı ve mücadeleci yanı, bu konudaki ısrarlı çabalarına destek vermeye çalışmak bir görevdi, solculuğun, sosyalist olmanın bir gereğiydi, öyle geliyordu ve öyleydi. Dün bir kez daha gördüm. Bu yol doğru bir yol, olması gereken bir yol.

Örgütlenmeliyiz; hiç kimse buralarda var olan samimiyetin, dostluğun ve yoldaşlığın dışında kalmamalı. Gerçekten çok önemli. Kimsenin oralarda bir dışlanma duygusu yaşaması mümkün değil. Kendimiz gibi olanlarla, aynı güzellikleri düşleyenlerin biraradalığı inanılmaz bir sevgi ve coşku da yaratıyor. Yaşamın dayattığı zorluk ve umutsuzlukları eminim oralarda yaşanan güzellik, dostluk ve yoldaşıkla aşabilmek mümkün hale gelebiliyor. Oralarda sosyalizmin sizlere/bizlere ihtiyacı olduğu kadar, sizlerin/bizlerin de oralarda yaanan samimiyet, dostluk ve yoldaşlığa ihtiyacı var.

Örgüt, öncülük, siyasal devrim perpektifi ve daha pek çok teorik ve siyasi konular zaman içinde kazanılabilir ama hiç kuşkum yok önceliğimiz olabildiğince biraraya gelebilmek çabasını önemseyebilmek ve gereğini yapabilmekten geçiyor.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 20 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   17   18   19   [20] 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 2 kişi görüntülüyor:  2 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Devrimci örgüt anlayışı üzerine tartışma Köroğlu 1 2115 23.03.2020- 20:13
Etiketler   Örgüt.Örgüt.Örgüt.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS