SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
SİP/“TKP” Gerçek Rengini Belli Ediyor           (gösterim sayısı: 4.480)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
Alisan
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: Alisan
Konu Tarihi: 12.03.2014- 15:17


Ali Oktay Kaya

SİP/''TKP'' mektubuSİP/“TKP” Almanya Komitesi adına Tevfik Taş, R.T. Erdoğan’ın Şubat ayının başında F.Almanya’ya yaptığı resmi ziyareti içeren bir yazıyı Alman Komünist Partisi-DKP’nin yayın organlarına göndermiş. Yazı “Almanya Komitesi” adlı bir “organ” adına olduğuna göre içeriğinin de SİP/“TKP”yi bağladığından yola çıkmak gerekiyor. Konunun özü de burada başlıyor. Türkiye’de komünistler, sosyalistler, devrimciler, SİP/“TKP”nin ne denli Kemalist, milliyetçi ve reformist olduğunu biliyorlar.

Gazete köşelerinde, kimi toplantılarında bu görüşlerini gizli gizli savunuyorlar ama dışarıya karşı kendilerini komünist, enternasyonalist ve Marksist-Leninist olarak göstermeye çalışıyorlar. Sözünü ettiğimiz Tevfik Taş imzalı yazı ise bu tabuyu kırıyor. Yazıda hangi görüşler savunuluyor, bir göz atalım.

“… AKP hükümeti kendi senaryoları için zaman kazanmak amacıyla, bugün dahi, Türkiye’nin AB adaylığı statüsünü ve kapitalist metropollerde 2008 ekonomik krizinin depremsel etkilerini kullanıyor. Çünkü asıl amaçları, etkin olan ‘birinci cumhuriyetin’ ortadan kaldırılması idi. Bu amaçla, ideolojik, kurumsal ve hukuki olguları çarpıttılar ve ‘bir projeye karşı mücadele’ olarak sundular. ‘Birinci cumhuriyet’ bir vesayet rejimi olarak gösterilmeye çalışıldı ve onun taraftarları, cumhuriyetçi kurumlar ve kemalist fraksiyonlar, AKP’nin demokratikleşme süreci çerçevesinde halk ve onun insan hakları ön plana alınarak zayıflatılmaya çalışıldı. Bunun ötesinde yürütme ile yasama arasındaki ilişkilerde, 2010 reformları ile, önemli değişiklikler yaparak, kendi iktidar yapılarını güçlendirdiler ve aynı zamanda eski rejimin taraftarlarının görevlerinden alınmasını meşrulaştırdılar. Bu senaryonun sonuçları ise kamuoyuna ‘Ergenekon Davası’ olarak sunuldu.

Türkiye’nin politik olarak dönüştürülmesi amacına AKP sürekli daha da yaklaşıyor. ‘Birinci Cumhuriyetin’ iktidar aparatı parçalandı. AKP, arkasına ABD’nin desteğini alarak politikaskersel bir organ olan Milli Güvenlk Konseyini (MGK) koşulsuz olarak kendi hükümetlerinin kontrolü altına aldı. Eski rejimin en önemli kurumlarından olan Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) ve aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı makamını adım adım ele geçirdiler. Basın ve medya Oda-TV operasyonu ile susturuldu. Büyük basın ve medya tekelleri azami karlılık temelinde çalıştıkları için, onları yanlarına çekmeleri zor olmadı. AKP’ye boyun eğmeyen diğerleri ise Maliye tarafından baskı altına alındı.

Türkiye’de muhalefetin önemli bir bölümünü teşkil eden Kürt fraksiyonları, PKK önderi Abdullah Öcalan’ın tutuklanması ile önce susturuldular. ABD, Abdullah Öcalan’ın tutuklanması ve Türkiye’ye iadesi ile AB’yi Kürt sorunu konusundaki tartışmalarda yaya bıraktı. AKP, iktidarını güçlendirirken Kürt fraksiyonları arasında, gerginlikler nedeniyle gelgitler yaşandı. Onlar, Abdullah Öcalan önderliğinde milliyetçi bir politika uygulamayı deneyerek, bu yolla, AKP’nin, Kürtlerle, Türkiye’nin geri kalan kısımlarının ‘islam şemsiyesi’ altında birleştirebilmesine yol açtılar. Kürt Cephesinin sözcülerinin defalarca, Türk istihbaratı (MİT) ile aralarındaki görüşmeler sürecinde, mücadelelerine ara vermeyeceklerinin açıklamalarına rağmen, 2010 Anayasa Referandumu sırasında AKP’yi üstü örtülü olarak destekledikleri ve böylece iktidarda kalmasına yardım ettikleri konusunda kuşkuya yer yoktur.

AKP, Kürt Cephesi’nin asıl desteğini Haziran 2013 Direnişi esnasında algıladı. AKP Hükümetini baskı altına alan, Gezi Protestoları ile başlayan Halk Direnişi, Kürt Cephesi tarafından desteklenmedi. Tam tersine, onlar göstericileri darbeci ve milliyetçi olmakla suçladılar. Gerekçe yine aynıydı:’AKP dışında hiç bir hükümet, Kürtlerin istemlerini karşılamayacaktır…’. Etnik politikaların, sınıf politikaları ile karşılaştırıldığında birleştirici bir sinerji etkisi yaratmadığı, tam tersine zorlaştırdığı kısa zamanda ortaya çıktı. Haziran Direnişi, zorunlu olarak, etnik ile sınıfsal politikaların teorik düzlemde karşı karşıya getirilmesi sınavının ortamını sundu. Ancak boşuna ! Etnik hakların savunulması sürdürüldü ve ‘demokrasi’ ‘nin önceliği çiğnendi. Sosyalizm, Öcalan için ‘geçmişte kaldı’ ve Türkiye’nin sol fraksiyonları için ise Türkiye’de sosyalist bir devlet için zaman erken… …”

SİP/''TKP'' mektubu

Yazının devamı var. Yazılarının sonunda R.Tayyip Erdoğan, Necmettin Erdoğan ve Fethullah Gülen’i en güçlü dinsel fraksiyon “Milli Görüş” içindeki üç cephe olarak nitelendirmeleri ve R.Tayyip Erdoğan’ın F.Almanya’dan yönlendirildiği savını bilgisizlik ve yanlış bir tespit olarak değerlendiriyoruz. Biz, Fethullah Gülen’in hiç bir zaman “Milli Görüş” içinde yeralmadığını biliyoruz. Ve 17 Aralık krizi’nin sonuçlanması için Erdoğan’ın Almanya’ya gelip bu sorunları Merkel ile çözmeye çalıştığı gibi yanlış bir öngörüye katılmıyoruz. Bu yanlış tespiti ve yanlış bilgilendirmeyi yaparak SİP’li vatandaşların Alman yoldaşların nezdinde neyi amaçladığını anlamış değiliz.

Asıl konuya gelirsek. Yukarıda aktardığımız uzun alıntı Alman Komünist Partisi-DKP’ye yakın bir haber sitesinde yayınlandı. Bu yazıda SİP’liler ikircimsiz olarak Kemalist Cumhuriyet geleneğini, onun MGK, Silahlı Kuvvetler ve YÖK gibi kurumları savundukları, Cumhurbaşkanlığı makamının Kemalist anlamda işgalini onayladıkları, Yargı ve Yürütme organlarında Kemalist zihniyeti savundukları, Ergenekon Davasında yargılanan cuntacı, faili meçhul sanığı askerleri ve sivil faşistleri savundukları, Oda-TV gibi ulusalcı MİT ve Genelkurmay kadrolarının kurduğu bir yayını savunduklarını açıkça ilan ediyorlar. Dolayısıyla hal böyle olunca, 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerine de, sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulamalarına da sahip çıkılmış olunuyor. Bunun ötesinde AKP ile “Birinci Cumhuriyet” arasında bir seçim yapmak yoluna başvuruyorlar. Bütün kurum ve organları ile burjuva iktidarına, başka bir burjuva iktidarını tercih ediyorlar. AKP’yi ABD ile işbirliği ile (haklı olarak) suçlarken, kendilerinin açıkça sahip çıktıkları “Birinci Cumhuriyet” iktidarlarının sanki ABD ile doğrudan işbirliği yaptığını, kurum ve kadrolarının ABD tarafından eğitilip yetiştirildiğini bilmiyorlar. Mustafa Suphi’lerden, Mustafa Hayrullahoğlu’larına dek partimizin temel kadrolarının katillerinin, Dersim katliamının, Seyit Rıza cinayetinin, Kürdistan’daki katliamların ve savaşın sorumlusunun, bu “Birinci Cumhuriyet” olarak adlandırdıkları, Kemalist işbirlikçi burjuva rejimi olduğunu gizlemeye çalışıyorlar. Komünist olmanın kıstası burjuvazinin iktidarlarına ilkesel ve sınıfsal olarak karşı çıkmaktır. Burjuvazinin değişik güçleri ve partileri arasından birine sahip çıkmak,- hele de ikisi de işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcileri ise-, komünistlikle ilintili bir yaklaşım olamaz.

SİP/“TKP” “teorisyeni” Kemal Okuyan efendi, “ayrılma hakkı dahil, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı Marksist-Leninist bir ilke ve zorunluluk değildir, bugün için geçerli değildir” dedikten sonra, bu cenahın Kürdistan Özgürlük Hareketini daha farklı değerlendirmesini zaten kimse beklemiyordu. Ancak PKK’yi, AKP ile toplumu islamlaştırmakla suçlamak ve legal Kürdistan Demokrasi Hareketini, Haziran Direnişine katılmamakla ve AKP iktidarını güçlendirmekle suçlamak sözkonusu olunca “el insaf” demek gerekiyor. Sanki Sırrı Süreyya Önder kendi mensupları olarak belediyenin iş makineleri önünde direndi, sanki ilk iki gün polis ve devletin diğer kolluk kuvvetleri ile kendileri göğüs göğüse çarpışmış, barikatlar kurmuş gibi bir hava yaratmaya çalışıyorlar. SİP’liler asıl çatışmalar bittikten sonra sahneye çıktılar ve diğer ulusalcı güçler ile eylemlere sahiplenmeye çalıştılar. Yoğun çatışmalar sonuçlandıktan sonra ortalıkta bayrak sallamanın, polis panzerlerine taş atıp ara sokaklara kaçmanın adı direniş değildir. Bu tür yanlış ve mesnetsiz suçlamalar ile koskoca bir halkın şanlı direnişini karalamak ve yanlış yansıtmak kimsenin haddine düşmez. SİP tayifesi önce Kürdistan Özgürlük Hareketinin otuz seneyi aşkın silahlı kalkışmasının, dünyada sayılı örnekler arasına giren gerilla mücadelesinin, onbinlerce şehit vererek kanla yazdıkları yakın tarihin, bu mücadele ile Kürdistan’da sağladıkları etkinlik ve Türkiye genelinde yarattıkları yığınsal demokratik muhalefet karşısında şapka çıkarmalıdır. Kürdistan Ulusal Hareketinin 2010 anayasa referandumunda “boykot” çağırısına 25 milyon oy hakkı olan Türkiyeli uymuştur. SİP/“TKP” 2011 genel seçimlerinde Türkiye çapında aldığı 60 bin oyu kadar konuşmalıdır. Partimizin de aktif ve fiilen desteklediği, içinde çalıştığı, Türkiye İşçi Sınıfı hareketi ile Kürdistan Özgürlük Harketi’nin seçim bloku olan “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku” ise sadece İstanbul’da 350 bin oy almıştır.

Kürdistan Özgürlük Hareketi, Türkiye İşçi Sınıfı Hareketi’nin politik bağlaşığıdır. Kürdistan Özgürlük Hareketinin ezici çoğunlukta tabanını oluşturan, işçiler, emekçiler, kent ve köy yoksulları, Türkiye İşçi Sınıfı Hareketi’nin sınıfsal bağlaşıklarıdır. Dolayısıyla Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Hareketi, “etnik” bir hareket değil, özelde ulusal kurtuluş mücadelesi veren bir halkın genelde aynı zamanda sınıfsal bir mücadelesidir. Kürdistan Özgürlük Hareketi bir Komünist Hareket değildir, adı üstünde bir Ulusal Kurtuluş Hareketidir. Ulusal Kurtuluş Hareketleri de Dünya Devrim Sürecinin üç temel bileşeninden biridir. Dolayısıyla sınıfsaldır. Türkiye Komünist Partisi de Kominternci Bolşevik gelenekten gelen diğer kardeş partilerimiz gibi bu olguyu böyle değerlendirir. Kemalist gelenekten gelen sözde “komünist” geçinenlerin bunu anlaması mümkün değildir. Ancak yine de SİP/“TKP” kalemşörlerine teşekkür etmek gerekiyor. Bu yazıyı Alman yoldaşlarımıza yazmasalar idi bu kadar saçma politik görüşlerini tek bir yazıda derli toplu okuyup değerlendirmemiz mümkün olmayacaktı.


http://www.tkp-online.org/index.php/component/content/article/2-makaleler/187-siptkp-gercek-rengini-beli-ediyor.html



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör TKP’nin 100. yılı... melnur 0 1849 03.02.2020- 17:33
Konu Klasör 'TKP’nin yüz yıllık tarihi, tarihimiz...' melnur 5 1680 17.10.2021- 00:39
Konu Klasör CHP İstanbul İl Başkanı belli oldu denizcan 2 3735 18.12.2014- 22:26
Konu Klasör Tezkerenin ayrıntıları belli oldu denizcan 2 3127 02.10.2014- 10:31
Konu Klasör Vezneciler bombacısının kimliği belli oldu munzur 0 3465 10.06.2016- 12:28
Etiketler   SİP“TKP”,   Gerçek,   Rengini,   Belli,   Ediyor
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS