SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Aydınlanmacılık, solu çağırıyor           (gösterim sayısı: 2.471)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
ilkay
[ Mustafa ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 08.10.2013
İleti Sayısı: 417
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: ilkay
Konu Tarihi: 25.03.2014- 21:35


Merdan Yanardağ: Aydınlanmacılık, solu çağırıyor

Resim Ekleme

"Son olarak özel bir şey söylemek istiyorum, soL gazetesinin tutuklu olduğum dönem boyunca bana verdiği büyük bir destek var. Bütün soL çalışanlarına, yöneticilerine, soL gazetesine çok teşekkür etmek istiyorum. Gösterdiği dayanışma, dostluk verdiği destek çok değerliydi benim için."  

Merdan Yanardağ'la görüşmemizin son bölümünde Gezi Direnişi’yle birlikte siyaset sahnesine çıkan yeni kitle dinamiklerini değerlendirdik. Yanardağ, solun, kitlelerin aydınlanma birikimine sahip çıkmasına kayıtsız kalamayacağını vurguluyor.

Görüşme: Gamze Erbil

Siz AKP yönetiminin gerileme sürecine girişini iki noktaya bağlıyorsunuz. Biri, Haziran Direnişi. Diğeriyse, dış dinamiklerde Suriye politikasının iflası. Biraz Haziran Direnişi üzerinde duralım, temel motifi nedir?

8 bin insanın yaralandığı, sekiz kişinin yaşamını yitirdiği ve 160 kişinin ağır yaralandığı, Türkiye genelinde 11 milyon insanın aktif ya da pasif bir şekilde katıldığı bir eylemden söz ediyoruz. Tencere tava çalmış, balkona çıkmış, eylemlere katılmış, barikatta savaşmış, bir şeyler yapmış. Bu sadece Türkiye tarihinde değil, dünya tarihinde de az görülen bir örnek. Ukrayna'da Kiev'deki meydana çıkıp orada kararlı şekilde eylem sürdüren 100 bin kişiden söz etmiyoruz. Yaklaşık iki aya yayılan, 11 milyon insanın katıldığı, gece gündüz süren eylemler dizisinden söz ediyoruz.

1908'den beri aydınlanma hareketinin elde ettiği kazanımların, birikimlerin tasfiye edilmesine karşı ortaklaşa geliştirilen bir isyandır. Toplumun sola açılmasıdır. O kadar sola açıldılar ki, bu eylemlerde Kürt düşmanı tek bir slogan atılmadı. Kürt arkadaşlarımızla birlikte yürüdük. Bazı liberallerin, bazı Kürt yöneticilerinin “Ergenekoncu, ulusalcı” dediği insanlar Kürtlerle birlikte yürüdü, tek bir sorun olmadı.

Eylemler çok eğiticidir. Sizin aylar sürecek teorik eğitimle veremeyeceğiniz şeyleri, insanlar bir bilinç sıçramasıyla yaşarlar. Ve Kürtlerin cumhuriyetçilerle, ulusalcılarla yan yana olduğu bir barikatlar dönemi yaşandı. Bu barikatlar çok yeni ve deneysel bir özelliğe sahiptir.

Ortak ve öne çıkan nokta şudur: Türkiye'nin yüz yıllık aydınlanma birikiminin savunulmasıdır, bu gündelik dilde yaşam tarzının savunulmasıdır. Ama sadece bunla sınırlayamayız. Özelleştirme ve yağma düzenine karşı olma da bunun içindedir, gençliğin faşizan gericilikle mücadelesi de bunun içindedir, taraftarların kulüplerine sahip çıkması da içindedir, Reyhanlı'da yaşananlar, Suriye'ye yönelik gerici emperyalist müdahalelere duyulan tepki de içindedir. Tepki ve isyan vardır.

Başka hangi yönlerini önemsememiz gerekiyor?


Gezi tek bir boyutuyla ele alınabilecek bir isyan değil.

İsyanın gövdesini oluşturanlar, “yeni işçi sınıfı” diyebileceğimiz bir kesim. Sosyologlar bunu daha çok “yeni orta sınıf” diye tanımlıyorlar, bu doğru bir tanımlama değil. Korkut Boratav'ın soL Gazetesi'ndeki bir makalesi bu açıdan çok ufuk açıcıdır. Daha önce ben de yazdım, başkaları da yazdı ama somut verilerle ortaya koyuyor. Gezi Direnişi'ne katılan insanların yüzde 83'ü ücretli çalışıyor ve bunların gelirleri 3 bin TL'nin altında. Dolayısıyla karşımızda eğitimli, meslek sahibi, yeni işçi sınıfı diyebileceğimiz bir dinamik duruyor. Kentli çalışan sınıfın bir ayaklanmasıdır. Diğer bir yönü, bütün sınıfları kesen bir yapısı var. Gazi Mahallesi'nden gelen ile Nişantaşı'nda oturanlar aynı barikatın arkasında buluştu.

Çok önemli bir yanı da şuydu, meşrutiyet temelini oluşturan bu eylemlerin iki büyük simgesi vardı, Türk Bayrağı ve Mustafa Kemal sembolleri. Cumhuriyet'in kurucu simgeleridir bunlar. Bu kurucu simgeleri ilk kez, iktidardan, gericiliğin elinden, kurulu düzenden alınıp muhalefete geçtiğini gördük biz. Gezi eylemleri meşruyetini buradan aldı.

Sol 12 Eylül'den sonra bayrakla ilk kez barıştı, yeniden kavuştu; anlamsız bir kavganın içindeydi belki. Türk bayrağı gericilik ve faşizmin elinde baskı aracı olarak kullanıldı yıllarca. Bir ara Kürt düşmanlığının simgesi olarak kullanıldı; devlet terörünün, faşizmin simgesi olarak kullanıldı. Nedeni de şudur, Gezi'nin ana kitlesinin, örgütlü solla bir alakası yoktur. Onlar kendi yaşam alanlarına, haklarına, özgürlüklerine siyasal islam, iktidar tarafından tecavüz edildiğini düşünüyorlardı. Alanlara çıktılar, solun yanına geldiler, solun yanına gelirken kendi simgeleriyle sembolleriyle birlikte geldiler. Daha sonra park forumlarında yaşanan saçmalık, kabul edilebilir gibi değil. Bayraklarını indirmeleri istenen insanlardan hızlıca uzaklaştı bu insanlar. Düşünün hayatında yasal bir eyleme dahi katılmamış biri, barikata gelip çatıştı. Solun onları alıp, kucaklayıp daha ileri taşıması gerekirken, bayraklarını sembollerini yasaklamaya çalıştı. Böyle bir şey olabilir mi?

Bir “yumuşak geçiş”ten bahsediyorsunuz, CHP’nin razı edildiği... Gezi’ye dönecek olursak yine, oradaki dinamiklerin sola açıklığı ve buna duyulan korkunun etkisi var mı?

Ona geleceğim, Gezi’yle birlikte büyük kitleler sokağa çıktı ve solla buluştu. Slogan atmayı bilmiyorlardı, solculardan öğrendiler. Nişantaşı ve Gazi mahallesi birlikte direndi. İşte Gezi sırasında açığa çıkan o enerjinin Türkiye’yi daha sola taşıyabileceği, daha kamucu ve halkçı bir iktidarın kapılarını açabileceği görüldü ve burada CHP’yi terbiye ettiler.

Dolayısıyla şimdi bir yumuşak geçişe ihtiyaç var. Şöyle bir tablo var: CHP daha sağa kayarak konumlandığı yerden AKP’yle rekabet etmeye başlayınca ortaya aslında gerçek bir siyasi boşluk çıktı. Gezi’de sokağa çıkan insanların evlerine kapanıp uyumadıklarını biz Berkin’in cenazesinde gördük. Yaklaşık bir milyon insan Berkin’in cenazesinde sokağa çıktı. Fenerbahçe kulübünün yürüyüşünde yüzbinlerce insan sokağa çıktı ve çıkmaya devam edecek.

Bir de zaten yeni bir istikrar modeli oluşturulamadığı sürece, her gün sokakta olmasa bile, düzene bağlanması söz konusu olamıyor o dinamiğin...
İnsanlar geri çekilmedi. Protestoya devam ediyorlar, her şeye rağmen devam ediyorlar ve bir korku eşiğini kırdılar. Ertuğrul Özkök bile bugün “artık korkmuyoruz” diye köşe yazıları yazmaya başladı. Artık Ertuğrul Özkök de korkmuyorsa tabloyu daha iyi kafamızda canlandırabiliriz. Dolayısıyla ortada büyük bir siyasal boşluk var ve CHP bu boşluğu doldurmak ve Gezi’yi arkasına almak yerine, daha sağa kaymayı seçti. Türkiye, yani İstanbul burjuvazisinin ve ABD emperyalizminin, özellikle Avrupa Birliği’nin “daha yumuşak bir geçiş” projesine “evet” demiş durumda. Buna soyunmuş durumda.

Fakat AKP iktidarı kolay kolay bırakmayacak gibi görünüyor, Tayyip Erdoğan kliği özellikle direnecek. Ben önümüzdeki dönemin çatışmalı bir dönem olacağını düşünüyorum. Bir iç savaş potansiyelini de içinde taşıyan, çatışmalı bir döneme Türkiye girebilir. Tırnak içinde bir “iç savaş”tan söz ediyorum.

Büyük gerici hilenin sonuna gelindi

AKP’nin yenilgisinin ideolojik bileşenleri üzerinde duralım. AKP ile birlikte “siyasal islam” modelinin iflasından bahsediyoruz.

Ben yazılarımda şuna işaret ettim, AKP iktidarı birdenbire çökebilir. Çünkü bütün meşruyetini yitirmiş durumda. Cumhuriyeti yıktılar ancak yerine yenisini kuramadılar. Çünkü yenisini kurabilecek olgu ve dinamikler sınıfsal olarak yeterince güçlü değil. Hem de tarihin akışına bu kadar ters bir gelişmenin başarı şansı son derece azdı. Biçimsel olarak bunu zorladılar.

İki şeyi unuttular. Tarihsel ilerlemenin kapsadığı yeri küçümsediler. İki; cumhuriyet ile millet arasında kavga ve çatışma olduğunu, cumhuriyetin bir seçkinler rejimi, bir avuç elitin rejimi olduğunu iddia ettiler. Bunlar iki büyük yanılgıydı onlar için. Bu yanılgı Gezi'de ortaya çıktı. Yaşam alanlarına müdahale dediğimiz şey cumhuriyetin 100 yıllık aydınlanma birikiminin biriktirdikleri, cumhuriyetin kazanımları, herkesin içselleştirdiği, bunu savunmak için hazır olduğu şey. Bunu anlamadılar

Bir diğer tez, klasik İslamın, sağın tezidir: Batının ilmini ve fennini alıp, kültürünü reddetmek. Kastedilen aydınlanma kültürü ve laiklik. Bunları reddedip batıyı teknolojik ilerlemeye oturtamazsınız. Gelinen noktada AKP iktidarının çok yanlı ve çok katlı iflasıyla karşı karşıyayız. Siyasal islamın ideolojik, tarihsel ve siyasal bir başarısızlığıdır.

Erdoğan Gezi'ye karşılık olarak “yüzde 50'sini” öne çıkardığı ve “bunlar marjinal” diye Gezici’leri reddettiği noktada bir hataya düştü...

Türkiye'de sol libarellerin desteği olmasaydı AKP'nin 12 yıllık iktidarda bu kadar başarı ve mesafe kaydetmesi mümkün değildi. Çok açık şekilde söylüyorum ufku imam hatip techizatını aşmayan, kültürel donanımı eksik olan, geri olan, siyasi kültürü çizgi roman efsanesini aşmayan bu ekip, bu kültürel ve tarihsel boşluğu liberaller olmasa dolduramazdı. Burada liberaller ideolojik bir hile yaptılar. Cumhuriyete tarihsel iki eleştiri vardı. Bir soldan gelen bir eleştiriydi, tarihsel olarak ilerici, kategorik olarak devrimci eleştiri, cumhuriyeti aşmak ve daha ileriye taşımak, toplumcu bir karakter taşıtmak için yapılan bir eleştiriydi, sosyalist cumhuriyete taşımak için yapılan eleştiri. Diğeriyse İkinci Meşrutiyet’ten beri gelen, aydınlanmaya yönelik bir başka eleştiri. Bu , tarihsel olarak gerici, kategorik olarak karşı-devrimcidir.

Bu ikisinin birbirinden ayrıştırılamaması tuhaf değil mi?

Hile tam burada yapıldı. Türkiye’de Cumhuriyet’e yönelik gerici ve ilerici, devrimci ve karşıdevrimci eleştiri demokratik bir itiraz olarak değerlendirildi. Aynı zeminde. Yani Türkiye’de gerici eleştiriyle, ilerici eleştiri aynı zemine ait demokratik itirazlar olarak değerlendirilirken burada esas olarak cumhuriyete, aydınlanmaya, sekülarizme yönelik gerici ve muhafazakar eleştiri demokratik bir itiraz gibi sunulmak istendi. Toplum ve özellikle solun önemli bir kesimi bunu yedi.

O yüzden biz başörtüsü ya da türban meselesini bir özgürlük sorunu gibi tartışmaya başladık. Çünkü kadının örtünmesine dönük bütün ilerici ve aydınlanmacı eleştiri bu alandan geri çekildi, geri çekilmek zorunda kaldı. İtiraz ettiğinizde “statükocu, baskıcı, askeri vesayetçi ve darbeci” sayılıyordunuz. Oysa kadına yönelik en temel baskı buydu. Kant’ın dediği gibi “en onur kırıcı vesayet dini vesayetti”.

Bugün bütün bu çabanın ortaklaşa ulaştığı sonuçlardan biri de, CHP’nin merkezin solunda değil, ya da sosyal demokrat, cumhuriyetçi bir çizgide değil de daha muhafazakarlaşmış ve dinsel bir söylemle ortaklaşan bir zeminde AKP’yle seçim yarışına girmesidir.

"Sola açılan yüzbinler siyasetsiz bırakılamaz"

Fetret Dönemi olarak nitelediğiniz bu dönemde Gezi dinamiği tablonun neresinde duruyor?

Şimdi ortada büyük bir boşluk var. Gezi eylemlerinden açığa çıkan o büyük boşluk devam ediyor. Bu taleplerin bir taşıyıcısı olması gerekiyor. İşte burada Sol Cephe gibi oluşumların çok önemli bir rol oynayabileceğini düşünüyorum. Eğer Sol Cephe bu boşluğu doldurabilirse, çok hızlı bir biçimde büyür ve Türkiye’nin kaderini belirlemeye başlayan bir siyasal güce dönüşür.

Bu bakımdan Sol Cephe’nin Gezi ya da Haziran direnişiyle ortaya çıkan enerjiye uygun bir konumlanışa sahip olması gerekiyor. Hem bireysel katılımlara açık hem gruplara hem örgütlere açık bir yapısının olması gerekiyor. Daha hareketli, daha etkin ve daha belirleyici olması gerekiyor.

Mesela bana göre bu dönemde Sol Cephe’nin dinamosunu oluşturan örgütlerin geriye çekilerek bu cephenin kendisinin öne çıkartılması gerekiyor. Kendi karar organlarını oluşturan daha hareketli, dinamik, daha esnek bir karakter kazanması gerektiğini düşünüyorum.

İki, önümüzdeki dönem sokağın belirleyici olacağı bir dönemdir. Dolayısıyla sokakta bir hakimiyet sağlamak gerekiyor. Aynı şeyi AKP gördü ve yapıyor. 1453 isimli bir kontrgerilla tarzı sokak milisleri oluşturulmaya çalışılıyor.

Yine gençlik örgütlenmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Biraz önce konuştuğumuz çerçevede bir Sol Cephe projesinin bir türlü sisteme bağlanamayan bir dinamiği -Gezi dinamiği diyelim biz ona- sahipsiz bırakmaması ve bunu sokağa hakim olarak yapması gibi bir yönelimden mi bahsediyoruz?


Ben Sol Cephe’nin çağırıcılarından, yöneticilerinden biriyim ama örneğin Birgün’ün Pazar eklerinden birinde Oğuzhan Müftüoğlu’yla yapılan bir röportajda Oğuzhan Müftüoğlu da “birleşik bir devrimci sorumluluk hareketine ihtiyaç var” dedi. Aynı ihtiyacın saptandığını görüyorum.

Büyük bir boşluk var, önümüzdeki dönemde siyasetin şekilleneceği temel alan da bu boşluğa dönük olacaktır. Bu boşluğu kim götürürse o ilerleyecektir. Sol Cephe, birleşik devrimci sorumluluk hareketi, buna ne dersek diyelim. Benim için burada önceliği Sol Cephe taşımaktadır. Sol Cephe eğer bu ülkenin geleceğinde pozitif, devrimci bir rol oynayacaksa eğer, bu boşluğu doldurmaya çalışmalıdır. Bütün gücünü bu boşluğu doldurmaya yöneltmelidir. Bu inanılmaz bir büyük boşluktur.

Herhangi bir grubun, partinin doğrusal gelişimiyle dolduramayacağı genişlikte ve derinlikte bir boşluk bu.

Sol



SOL CEPHE
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Türkiye Solu, Kürt Solu ve yolun sonu ayhan 2 4544 23.05.2015- 20:56
Konu Klasör 12 Eylül solu ve Haziran solu umut 0 3103 03.06.2015- 10:30
Konu Klasör Çağımızın Ütopik Sosyalizmi melnur 1 2510 17.03.2020- 09:11
Konu Klasör Marksizm'i aşıyoruz! melnur 2 2363 24.10.2019- 10:59
Konu Klasör Mustafa Suphiler anıldı: TKP yeni bir Türkiye için çağırıyor melnur 0 739 30.01.2022- 03:32
Etiketler   Aydınlanmacılık,   solu,   çağırıyor
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS