SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Biz ne güzel insanlarmışız meğer...           (gösterim sayısı: 2.235)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: dayanışma
Konu Tarihi: 21.04.2014- 08:19


Biz ne güzel insanlarmışız meğer...

Resim Ekleme
 
Türkiye onu Ferhunde olarak tanıdı. Bu günlerdeyse 'Yasak' adlı dizide Calibe karakteriyle ekranda. Vesileyle Deniz Çakır'la buluştuk, diziyi, hayatı ve en çok da Deniz'i konuştuk...

ÖZLEM ÖZDEMİR - info@ozlemozdemir.net
Fotoğraflar: PINAR ERTE

Yasak'ta oynadığın kadını sevdin mi?

Sevdim çok sevdim çünkü günümüze göre sıradan bir kadın olarak değerlendirebilir ama o güne göre bence çok marjinal bir kadın. Bütün duygularını uçlarda yaşayan, taşkınlıkları yüksek bir kadın, sevgisini de kaygısını da coşkusunu da saklamıyor. Dizinin en ucu olmayan karakteri, sınırı yok.

Bu seni heyecanlandıran bir şey mi?

Evet. Seyirci bildik bir hikaye demiş olabilir ama öyle değil. Ne yapacağını bilmiyoruz Calibe'nin. Beni çeken de bu oldu. Feminist bir tarafı var, konformist bir kadın gibi görünse de her şeye inat bir kadın. Deniz olarak ne tatlı bir kadın dedim. Benim olabildiğim bir kadın değil, hiçbir zaman konformist olmadım ama o her ikisini de içinde barındıran bir kadın.

Çocukluk aşkı daha iyi bir gelecek için gidiyor. Calibe de onu beklemeyip İstanbul'un en zengin adamlarından biriyle evlenmeye karar veriyor.

Aslında ne kadar tezat değil mi? Genelde aşkı tercih eder ve o adamı bekleriz biz. Ama burada kadın hayır diyor, o kendini seçti ben de kendimi seçiyorum diyor.

Haklı buluyor musun bu kararını?

Buluyorum ve bayılıyorum. Ki 26-28 yaş arasında bir kadını oynuyorum. Bir sürü kişi istemiş ama o kimseye varmamış, aşkını beklemiş. O dönem için zor bir şey bu. O çocuk da doktor, Fransa'ya gidecek vs. Nereye kadar bekleyebilirsin? Beklediği adam da kendini seçiyor gidiyor. Kızın tahsil yapması da çok zor. Adam da ona büyük bir cümle kurmuyor. O zaman kadın da tereddütlere düşüyor ve kendine baktığında yaşıtları çoktan evlenmiş. Üstelik sadece para için evliliği kabul etmiyor. Bakıyor ki bu adam güzel bakıyor ona. Değerli hissettiriyor. Bir kadın için en önemli şeydir bir erkeğin ona değerli hissettirmesi. Değerli olmaksa ayrı bir şey.

Kadınlar yeterince değer veriyor mu kendine?

Bu kadın erkek olarak ayrılacak bir şey değil, insan kendine değer vermiyor bence. Yanımızdakiyle, ötekiyle hayatı değerlendiriyoruz. Her insan çok değerli aslında. Ama bunun farkında olduğumuzu çok düşünmüyorum.

[img]http://birgun.net/icerikler/resimler/fer1(1).jpg[/img]

Neden?

Çünkü çok savrularak yaşıyoruz. Her gün bir şey oluyor, bir rüzgar esiyor ve bu topraklardaki herkes çok duygusal. Şurada senin canın yansa benim canım yanıyor. Biz böyle insanlarız ve bunu gösteremesek bile kalbimizde bir yer ediyor. O yüzden de bütünün duygusuyla yaşıyoruz ve kendimizi örseliyoruz. Aslında birden bütüne gitmeliyiz, önce ben sonra bütün.

Bunu formülünü sen kendi hayatında nasıl buldun?


Bulmadım. Özellikle Gezi olaylarından sonra bir taraftan kendime dönüyorum bir taraftan da ilk defa biz olduğumuzu hissediyorum. Çok tezat ama biz olduğumuzu hissederken dışarıdaki güçlerin bizi ayırmasından dolayı lanet olsun diyerek kendime dönüyorum, ikircikli bir durum yaşıyorum. Bilemiyorum.

Pek çok insan böyle hissetti. Tepkinin temelinde 'ben de varım' demek yatıyordu zaten.

Sen bana, benim hayatıma ne yapıyorsun demek o! Benim hayatım derken bizmişiz aslında. Bunu anladığımda, o büyük üzgün resmin içinde bir taraftan o kadar mutlu oldum ki...

Biz duygusunu hissediyor musun hâlâ?

Hissediyorum demek istiyorum. Hissetmeliyiz çünkü bunu bana en başında hissettiren şey mucizevi bir şeydi ve o bir yalan olamaz! Günlük kaygılarımız var ama büyük resme bakmak lazım. Biz iyi insanlarmışız meğer! Bu kadar milliyetçi olduğumu bilmezdim ben. Milliyetçi derken ne kadar güzel bir halkmışız anlamında söylüyorum. İçim sevgiyle doldu. Bu olaylardan sonra 'yalnız değilim' dedim. Biz ne güzel insanlarmışız meğer... Bence bu çok büyük bir şey. Şu an ülkeye, gündeme baktığımızda belki sonuçlar bizi mutsuz ediyor olabilir ama hayır, biraz zamana ihtiyacımız var. Çünkü 31 Mayıs'tan sonra her şey çok hızlı oldu, süreci de hızlı yaşamayı bekliyoruz ama öyle değil. Seçim süreciyle birlikte hızlı sonuçlar bekledik. Ama bu uzun bir süreç, biraz sabır, biraz bizim de bir şeyler yapmamız gerekiyor. Adı nedir bilmiyorum, bazen belki sokaktaki bir insana gülümsemek bile olabilir. O kadar ayrıştırılıyoruz ya türbanlı ya da değil, mesela bir mini etekli kişinin bir türbanlı kardeşimize merhaba demesi ya da tam tersi de olabilir. İki kişinin birbirine teması kendi içinde büyük bir şeye işaret edebilir.

Zaten öyle değil miydi önceden?

Böyleydi... Bu kadar belirgin şeyler yaşanmıyordu ama 10 sene öncesinde de siyasi anlamda bize güzel bir şey sunulmamıştı. Büyük vaatlerde bulunuldu ve o vaatleri gerçekleştiren politikacılar hatırlamıyorum ben. Hiçbir zaman politikacılardan memnun olmadım, ne muhalefet ne iktidar... Hep bencillerdi hala da öyleler. Bu sadece şu anki iktidarda böyle değil, bundan öncekilerde de aynı şey, bunu da söylemek zorundayım.

Nasıl bir ülkede yaşamak istiyorsun, politikacılardan talebin nedir?

Halkın iradesi diyorlar ya sahiden halkın iradesi olsun o zaman. Bu halkın içinde sanatçılar da var. Sanki halk ve sanatçı ayrı bir şey mi? Biz de halkız. Dolayısıyla halk iradesinin olduğu bir yönetim isterim. Hoş iktidar da aynı cümleleri kuruyor ya ama aslında bambaşka bir şey.



Kelimelerin içi boşaldı çünkü.

Ya da bu kelime tuttu, bu insanlar buna inandı gibi bir tutum var. Siyaset biraz söz söyleme sanatı gibi oldu. Hangimiz oyuncuyuz bilemiyorum ve bu bana endişe veriyor. Ben oyunculuğumu siyasetçilerden daha gerçekçi buluyorum. Bunu sadece iktidar için söylemiyorum, Kılıçdaroğlu da Erdoğan da eşit benim için. Ben nabza göre şerbet vermiyorum. İnandığım projeyi seçiyorum ama onlar nabza göre şerbet veriyor. Haber bültenleri sanki bir dizi gibi, bakalım bugün ne olacak, yani bir kaset çıktı mı gibi izleniyorsa bu ülkede, bu beni endişelendiriyor.

Biraz da yabancılaştırmıyor mu?

Çok kafam karıştı hele ki, oynamakla ilgili bir iş yapıyorsan, bir dakika hangisi gerçek hangisi yalan kalıyorsun. Kim tiyatro yapıyor bu ülkede birbirine karıştı. Bu topraklarda güzel kalpli insanlar var. Biz ruhumuzun, paramızın, her şeyimizin çalınmasını hak etmiyoruz, güzel insanlarız biz. Alternatifi nedir desen bilmiyorum ama bunu haketmiyoruz. Ama üzgünüm şu anki iktidardan şikayetçiysek bunun sebebi muhalefettir. Şu an AKP'nin zirvede olmasının sebebi CHP'nin geçmişten beri başarısızlığıdır. İyi bir muhalefetimiz olsaydı böyle olmazdı. Koskoca CHP sağlam durmuyor, o zaman da iktidar alıp başını gidiyor. Bu MHP, HDP ya da başka parti de olsa böyle olacaktı.

O zaman seçim sonucu hayal kırıklığı değil senin için?

Değil ama Ankara için hayal kırıklığı. Eski yönetimin yaptıklarını görüyorum ve bir Ankaralı olarak bu sonuç hayal kırıklığı. Nereye kadar yeşil köprüler?

Ankaralı seviyor olabilir mi?

Ankaralı sevemez. Tiyatro izleyicisi bu konuda belirleyicidir. Bir oyun yaptığınızda ne güzel olmuş demez, tiyatro üslubu vardır. İrfan Şahinbaş Sahnesi'nin yıkımı var mesela. Devletin tiyatrosuna bir işletme bunu nasıl yapar? Devletin tiyatrosunu devlet nasıl sahiplenmiyor? Bilmiyorum...

Ankara'da kalalım. Çocukluğuna dair bir şey hatırlamıyormuşsun.

Maalesef hatırlamıyorum. Neden bilmiyorum. Annem babam çalıştıkları için beni gündüz babaanneme bırakırlardı. En çok babaanneme benzerim zaten, yüz olarak bile. Anneannemi de çok severim bu arada kızmasın okuyup. Bazı arkadaşlarımdan dinliyorum çocukluk anılarını, benim hiç yok. Bilmiyorum hafıza kaybımı geçirdim acaba? Babaannem bizi kuzenim Buğra ile birlikte büyüttü. Babaannem anlatırdı sen şöyle yaptın diye ama ben hatırlamıyorum. Dedem ben 3 yaşındayken öldü ve onu hatırlamamam gerek ama dedemi hatırlıyorum çok net. Bana sultan derdi, pijamasının cebine şeker koyardı, bunları hatırlıyorum mesela. Yani, benim çocukluğum babaannem.

Ne zamana kadar böyle peki?

İlkokuldan sonra başka bir yere taşındık. Ondan sonra daha başka bir şey oldu. Bir de ben fazla sorumluluk alan bir çocuktum gereksiz bence. Benim çocuğum olursa ona bu kadar sorumluluk vermeyeceğimi net olarak biliyorum. Anne ile baba arasındaki tartışmaları bile sindirip daha olgun tepkiler verdim. Anlayan, kavrayan bir çocuktum.

Biraz erken büyümüşsün o zaman.

Keşke erken büyümeseydim ama. Çocuğum olursa sonuna kadar çocukluğunu yaşasın istiyorum. Çocukluğumu yaşayamadım cümlem ondan, mutlu bir çocuktum onda bir sıkıntı yok ama yaramazlıklarım, çocuktum ondan yaptım gibi bir durumum yok. Bu bizim akıllı uslu iyi evladımız durumu vardı. Ondan sonra da öyle gitti zaten. Ben sonradan İstanbul'a geldikten sonra çocuk oldum. Bir dakika benim de hata yapma lüksüm var dediğim zamanlar var.

Sahneyle ilk temas ilkokulda Emel Sayın taklidiyle olmuş.

Evet, müsamerede. O dönem Yonca Evcimik vardı, Emel Sayın taklidini yapacağım zaman Yonca Evcimik kostümüyleydim ben. Bir de Muazzez Abacı taklidi yapıyordum.

Oyuncu olmasına şaşırılan bir çocuk değildin o zaman?

Ben hep taklitler yapardım, ailemden kimse benim tiyatroyla uğraşmama şaşırmadı. Ama kendime bu konuda inanmıyordum benim için çok ütopik bir şeydi. Etkilenmem lisede Zeynep Eronat'ı izlememle oldu. Ankara'da 'Büyük Romulus' ve 'Goya'yı izlediğimde çok etkilenmiştim. Sahnedeki olmayı çok istemiştim. Bir iş yapacaksam bu kadının yaptığı işi yapmalıyım, ben ona nasıl hayransam, o şimdi benim bakış açımı değiştirecek bir iş yapıyorsa ben de birinin bakış açısını değişterecek bir iş yapmalıyım dediğim noktadır.

Avukat ve gazeteci olmayı da istemişsin.

Önce gazeteci olmak istedim. Kamerasıyla savaş bölgesinde koşan bir kadın gazeteci olmak isterdim. Bir de ben gazetecileri hep severdim. Daha doğrusu yazan insanlara hep hayranlık duydum. Avukatlıkla ikisi arasında savaştım. Benim avukat dediğim filmlerde gördüğüm bir modeldi, gerçekten anladığım bir hukuk sistemi olsaydı çok isterdim.

Ailedeki tek sanatçı sen misin?

Babam endüstri mühendisi. Benden 7 yaş küçük bir erkek kardeşim var, Tuna, o dekorasyonla ilgili bir şeyler yapıyor. Sanatçı olarak ben varım ama kafa olarak babamda büyük bir sanatçı bakışı var. Ben babama çok benziyorum, eleştirdiğim anlamlarda da. Zamanında babam da güzel sanatları kazanmış ama dedem göndermemiş. Çizimi zaten çok iyidir. Ben babasının kızıyım yani. Anneme sevgiler.

Ankara'yı özlüyor musun?

Şu anda özlemiyorum çünkü her Ankara'ya gittiğimde gördüğüm Ankara'nın bende kalan Ankara olmadığını görüyorum ve çok üzülüyorum. Şair olsaydım 'O Ankara o Ankara mı?' diye şiir yazardım. Bir de ben İstanbul'u sevdim.

2004'te İstanbul macerası başlıyor. Ürküttü mü seni İstanbul?

Ürküttü ama direk bir diziyle başladığım için çok dışarıyı görmedim. İlk Gencay Gürün tiyatrosunda 'Vişne Bahçesi' oyunu için görüşmeye gelmiştim ama sonra olmadı o iş.

Hemen yerleşmedin o zaman?

Yok. 'Kadın İsterse'de oynarken bile yerleşmedim. Annem Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nda çalışıyordu. Onların misafirhanesinde kaldım epeyce. İstanbul'da kimseyi tanımıyordum, burada ne olacağını bilmediğim için köklü bir değişiklik yapmadım hemen.

Edebiyata merakın var.

Edebiyatı çok seviyorum. Şiirin en dibinden beslenmeyi seviyorum. Tanrı bana bir yetenek verse de yazabilsem. Bir özeleştiri defterim var oraya kendime yazıyorum sadece.



En uçuk hayalin anlaşılabilmek mi hala?

Evet. Ömrüm boyunca derdim bu oldu. Anlamak karşındakinin anladığı kadar bir şey ya, hayata dair bir derdin olur, sen onu söylersin karşı taraf bir şey söyler ama senin söylediğin o değildir. N'apalım? Bununla yaşamayı öğrendim ama artık daha anlaşılabildiğimi düşünüyorum.

İnsanların ne düşündüğünü çok mu önemsersin?


Eskiden o kadar önemserdim ki! Ankara'dan çıkıp gelmişim, bir iş yapıyorum, insanların ağzından çıkan cümleleri çok önemserdim. Fakat sonra gördüm ki herkes fütursuzca konuşuyor. O zamanlarda o kadar kırıldım ki. Ben İstanbul insanı değilim, çok hırpalandığım dönemler oldu ama sonra alışıyorsun, yapacak bir şey yok.

Dışarıdan soğuk görünüyorsun ama çocuksu ve kırılgan bir tarafın da var. Kendini korumak ihtiyacından mı?

Bu kendini korumak değil. Bilmediğim bir yer ve ben sadece duruyorum. Kendini korumak gibi refleksim yok. Olabilirdi ama hiç değil.

Son söz?

Muhteşem bir müzikalde oynamak istiyorum. Yakın gelecekte en büyük hayalim bu.

Birgün



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Dünyanın en güzel insanlarından dünyanın en güzel marşlarından biri: Çav Bella. melnur 0 1664 11.07.2019- 23:47
Konu Klasör Her şey çok güzel olacak... melnur 14 9575 17.08.2019- 10:13
Konu Klasör TKP 100 yaşında: Güzel günler göreceğiz! melnur 13 5938 19.09.2021- 03:55
Konu Klasör Muzaffer İlhan Erdost'u, o güzel insanı yitirdik. melnur 5 2227 08.11.2021- 05:11
Konu Klasör Mikis Theodorakis, bir güzel insanı daha yitirdik. melnur 3 1220 04.10.2021- 05:22
Etiketler   Biz,   güzel,   insanlarmışız,   meğer.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS