SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Katilleri biliyoruz!           (gösterim sayısı: 4.417)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: solcu
Konu Tarihi: 16.05.2014- 18:00


Katilleri biliyoruz!

Resim Ekleme

2014 Soma Katliamı’na karşı 1862 İngiltere’sini hatırlatan Erdoğan’ın aslında başka tarihleri hatırlaması gerek; 1793 Marie Antoinette, 1917 İkinci Nikolay, 1945 Hitler ve Mussolini, 1975 Franco, 1989 Marcos, 2006 Pinochet gibi…

katilleri-taniyoruz“Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında, fıtratında bunlar var.” Böyle diyor Tayyip Erdoğan, Türkiye tarihinin adı iş kazası olan en büyük işçi katliamının ardından. Sormak gerek başbakanlığın fıtratında ne var? Yalan, talan, hırsızlık, sahtekarlık, düzenbazlık, sorumsuzluk, komisyonculuk, tahsildarcılık, din simsarlığı, işçi düşmanlığı, halk düşmanlığı… Bir de Soma’da markette “kaderine isyan eden” bir yurttaşı yumruklamak…

Neoliberalizm ile gericiliğin mükemmel uyumu şöyle oluyor; kamuya ait ne varsa özelleştir, taşeron sistemini kur, bunlarla birlikte ucuza çalıştırmak için mülksüzleştir ve borçlandır. Kârını daha da artırmak için güvencesi ve denetimi olmayan hukuksuz bir işleyiş yarat. Ve bunları gericilikle, dinle öyle bir “süsle” ki işçiler bunları kendilerine sunulan bir lütuf gibi görsünler. Eğer bir “aksilik” olursa yani Soma’daki gibi yüzlerce işçi birkaç dakika içinde hayatını kaybederse “kader” dersin, “mukadderat” dersin, “ömürleri vefa etmedi” dersin, (içeride Bakara Makara dersin) ama bu literatürde, mutlaka diyecek/uyduracak bir şey bulursun. Bir de üstüne Diyanet’e emir verip camilerde hutbe okutursan, Soma’ya 1500 tane imam gönderirsen, ailelere “para dağıtacağını” ilan edersen insanlar senden dualarını esirgemez. Sömürücüler ve yöneticiler de bir sonraki “kazaya” kadar rahat ederler.

Bu sistemde bu tür “kaza”ların olması değil, olmaması büyük bir şanstır. Özellikle Tayyip Erdoğan’ın AKP’sinin iktidarda olduğu bizim ülkemizde. Çünkü her türlü sorumsuzluk ve hukuksuzluk bu iktidar döneminde geçmiş iktidarların bile kat be kat üzerine çıktı. Trafik kazalarındaki ölüm oranının artışından (yüzde 279) hızlı tren facialarına (41 kişi öldü), Reyhanlı katliamından Roboski katliamına, Van depreminin hala giderilemeyen mağduriyetlerine kadar ne adaletli bir hukuk işleyişi var ne iktidar olma sorumluluğu. Bu bakan yani Faruk Çelik göreve geldiğinde “ölümlü iş kazalarını yüzde 20 azaltma” sözü vermişti, bakanın bu sözünden sonra ölümlü iş kazaları yüzde 456 artmış durumda.

Bu katliam, AKP için en olmadık zamanda gerçekleşti. Yıllardır uğraştığı, zamanlamasını ayarlamaya çalıştığı “Taşeron Yasası”nı tam da Meclis’e sunacağı şu günlerde. AKP tarafından hazırlanan bir yasanın, en başından söylemek gerekirse işçi sınıfı için “hayırlı” olmayacağı zaten aşikar. Bu yasa ile AKP, taşeron sistemini mutlaklaştırırken, aynı zamanda taşeron uygulamaları başta kamu alanı olmak üzere olabilecek en yaygın sınırına genişletmeyi amaçlıyordu. İşyerlerinde taşeron çalıştırmayı belli kurallara bağlayarak kısmen de olsa sınırlayan İş Kanunu hükümleri değiştirilerek ve fiilen işlevsizleştirilerek taşeron çalıştırmanın tamamen dizginsiz hale getirilmesi planlanıyordu. Üstelik bu durum “taşeron işçiye müjde” olarak sunuluyordu. Kamu ihalelerini yeniden düzenleyecek olan yasa, kamu hizmetlerini bir bütün olarak taşerona devretmeyi amaçlıyordu. Özellikle “kamuda kanuna karşı hile” olarak tanımlanan ve hukuk mücadelesinin konusu olan “muvazaa” durumu hem kavram ve sonuçları itibarıyla tümüyle ortadan kaldırılıyor, hem de iş müfettişlerinin bu alandaki yetki ve sorumlulukları yok ediliyordu. Özetle hükümetin ve sermayenin temel amacı, artık fiilen esas çalıştırma biçimi haline getirdikleri taşeronu daha da yaygınlaştırmak, bu durumu yasal güvenceye (!) kavuşturmak ve hukuksuzluğa hukuk yaratmak. Ama Soma katliamından sonra hükümet yalanla, manipülasyonlarla -ki bu noktada Türk-İş ve özellikle Hak-İş’i devreye sokacaktır- süreci kontrol altına almaya çalışıp emekçilerin karşısına yine emek düşmanı yasaları getirecektir. Tam bu nedenle işçi sınıfının kayıplarının, işçi sınıfı mücadelesi için bir sonucu olacaksa şu an ihtiyaç duyulan en acil talepler doğrultusunda harekete geçmek gerekli. Bu talepler: 1-İş cinayetlerinin artışına neden olan taşeron çalıştırma derhal yasaklamalıdır; 2-Özelleştirildikten sonra seri cinayetlerle gündeme gelen tüm madenler derhal yeniden kamulaştırmalıdır; 3-İşçi sağlığı sorununu özelleştiren iş güvenliği yasası çöpe atılmalı, tüm denetim yetkisi emek ve meslek örgütlerine verilmelidir; Ve 4-Hükümet derhal istifa etmelidir.

AKP’nin çok övündüğü “İşçi sağlığı ve iş güvenliği” yasasını, 2012’de çıkarmış olması; artık işyerlerinin güvenli, işçilerin de sağlıklı olacağı anlamına elbette gelmiyor. Çünkü bu yasa da tıpkı AKP’nin çıkardığı diğer yasalar gibi “görüntüyü kurtarma” sığlığının yanında asıl olarak patronların çıkarlarını korumayı amaçlamakta. Bu yasa ile patronlar işyerlerinde “olabilecek” her türlü aksaklığın sorumluluğunu (örneğin 300 işçinin öldürülmesi gibi) çalıştırdıkları iş güvenliği uzmanlarına yüklemekteler. (TMMOB’nin bu konudaki işlevsizliği de genç ve işsiz mühendislerin iş bulmak ya da işsiz kalmamak adına, patronların güvenlik eksikliklerini raporlamamalarını, bildirimde bulunmamalarını kolaylaştırırken, sistemin denetlenmesindeki kanallardan birini de etkisizleştirmekte).

Türkiye hala Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi”ni imzalamamış durumda. Sözleşme maden işletmesi sahiplerine ve hükümetlere fazladan sorumluluklar getiriyor. Bu sözleşmenin neden imzalanmadığı Çalışma Bakanı Faruk Çelik’e sorulduğunda “bizim yasalarımızdaki yaptırımlar bu sözleşmenin maddelerinden daha kapsamlı” yanıtı alınmış. Elbette kuyruklu yalan. Pekiyi, bu bakanın sorumsuzluğunu ve hukuksuzluğunu hangi düzen ya da hangi kişi denetleyecek? Neoliberal düzen mi, Tayyip Erdoğan şahsiyeti mi? İkisi de değil elbette, bu yöneticilerin hepsi bu düzenin elemanı ve bu düzenin böyle işletilmesinden sorumlu olanlar.

Sorumsuzlukta ve yüzsüzlükte sınır tanımayan Tayyip Erdoğan, bu katliamı kazayla açıklıyor. Neymiş? Dünyanın her yerinde oluyormuş böyle kazalar. Bir de akla zarar örnekler veriyor tarihten. Yakın tarih bulamadığı için “biraz” uzaklara gitmek zorunda kalmış, 1800’lere. “İngiltere’de geçmişe gidiyorum, 1862’de madende göçük 204 kişi ölmüş. 1866’da 361 kişi ölmüş… Bakın Amerika. Teknolojisiyle her şeyiyle… 1907’de 361.” (Tayyip, ABD’nin 1907’deki teknolojisinin 2014 AKP Türkiyesi’ndeki teknolojiden daha ileri olduğunu söylüyor). Aslında onun başka tarihleri hatırlaması gerek; 1793 Marie Antoinette, 1917 İkinci Nikolay, 1945 Hitler ve Mussolini, 1975 Franco, 1989 Marcos, 2006 Pinochet.

Ama artık hiçbir şey bunlar için eskisi gibi olmayacak. Durumu kurtarmak hatta katliamı kendi lehine çevirmek için gittiği Soma’dan arkasına bakmadan kaçmak zorunda kaldı Tayyip Erdoğan, aynı Hopa’da olduğu gibi. Soma’da sığınacak market, sığınacak bakkal aramak zorunda kaldı. Halkın öfkesi boğacaktı başbakanı. Soma halkına bu cüreti veren Haziran İsyanı’dır. Artık yalanları hiçbir işe yaramayan, meşruluğu tamamen ortadan kalkmış, zorba bir iktidardan başka bir şey değildir Tayyip Erdoğan’ın AKP’si. Ve Soma’daki katliamla hayatları alınan madencilerin ışığı Haziran İsyanı’nın yıldönümünde yeniden büyüyecek halk mücadelelerini aydınlatmalı.

Yeni Haziran’ı kendi kendini tekrar etme çabasında sönümlenme riskinden kurtarıp daha ileriye taşıyacak bu yolda önemli bir kanal doğmuş görünüyor. Soma katliamı karşısında, Haziran’ın isyancı dokuları yeniden hareketlendiği gibi, bu hareketlenme toplumsal muhalefetin 2013 Haziran’ında büyük oranda isyan dışı kalan işçi sınıfı katmanlarına ve işçi sınıfı gündemlerine temas ediyor.

Soma, 30 Mart seçim sonuçlarının sağladığı bir buçuk aylık geçici rahatlamanın ardından Erdoğan’a yeni bir Haziran’ın yaklaşmakta olduğunu hatırlattı. Üstelik Haziran’ın gelişinin (şimdiden belli olan ancak mutlaka daha fazlasının da ekleneceği) başka habercileri de var. Üniversite boykot ve eylemlerinin yaygınlığı, Berkin Elvan’ın ardından ayağa kalkan liselilerin Soma için de harekete geçmesi, park forumlarının baharla birlikte yeniden hareketlenmesi ve eylem çağrıları için adres olması. Ali İsmail davasında gözlerini katillerin gözlerinin içine dikenlerle Soma’da o katillere emir verene “Soma Tayyip’e mezar olacak” diye haykıranlar arasında kuvvetlenen bağ…

Tarih tekerrür etmez ama…29 Mayıs’ta Tayyip Erdoğan’ın İstanbul halkına geçen yılı hatırlatırcasına (ve aynı zamanda meydan okurcasına) 3. Havalimanının temel atma törenini yapacak olması ve tabii ki bunu bir gövde gösterisine dönüştürmeye çalışacak olması, kentine, doğasına, yaşam alanlarına sahip çıkanlar açısından mutlaka bir cevabı hak ediyor. Ve bu cevabı; 3. Havaalanı için kesilen 3 milyondan fazla ağaç için, yaşadığı kenti savunmak için ve kendisini aşağılayan, esir almaya çalışan AKP iktidarına başkaldırmak için bu halk verecektir.

31 Mayıs ise İsyan’ın başlangıç tarihi. (idi). Ve bir yıl boyunca süren isyan hala devam ediyor, devam edecek!

Sendika org



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
şibusa
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: şibusa
Cevap Tarihi: 17.05.2014- 00:52


Fısır, fısır, fısır...

Ender Helvacıoğlu



Fısır, fısır, fısır, fısır… Bir fısıltı korosu eşliğinde yürüyorum.

1991 yılının ilk günleri… 100 bine yakın madenciyle Zonguldak’tan Ankara’ya doğru yola çıkmışız. Açık hava, dağ bayır güzel de, bütün bir yürüyüş kolu daracık bir tünele girmişiz. Ucu gözükmüyor, neredeyse bir kilometrelik bir tünel, karanlık…

Nasıl da tedirginim. Burada biri “pat!” diye bağırsa bile büyük panik olur, millet birbirini ezer diye düşünüyorum. Ama bu benim hüsnü kuruntummuş.

Önüm arkam sağım solum madenci… Müthiş bir disiplinle, ama sanki Boğaz kıyısında turluyormuş gibi sakin sakin yürüyorlar. Fısır, fısır, fısır… Kulağımdan hiç çıkmayacak bir fısıltı korosu.

Tedirgin olan benim. Ayırdına varıyorum, madencinin hayatı zaten yerin yedi kat dibindeki böyle tünellerde geçiyor. Yaşamları bu. Hayran olmamak elde değil. İki kolumda iki madenci, sonunda çıkıyoruz tünelden. Derin bir oh çekiyorum.

Devrimci, bir şey daha öğrendi madenciden… Bir sınıf olmanın getirdiği disiplini ve bu disiplinin üzerinde yükselen “doğal cesareti”. Cesaret gösterisi değil, doğal cesaret… Birey cesareti değil, sınıf cesareti…

Emin olun, 100 bin madenciyle her yere yürürsünüz. Yerin yedi kat altına da, göğün yedi kat üstüne de… Çok cesur olmanız da gerekmez. Fısır fısır bir cesaret yeterli.

* * *

Madenciye borçluyum. Beni madenciler Marksist yaptı. Zorla Marx’ın, Lenin’in, Mao’nun kitaplarını mı okuttular? Yoo, o kitapları yıllar önce okuyup hatim eden benim. Madencinin o kitaplardan haberi bile yoktur. Ama beni madenciler Marksist yaptı.

Hani Marx demiştir ya; “tek özgün buluşum, proletaryanın burjuva düzeninin yıkıcısı ve sömürüsüz bir toplumun yapıcısı olduğunu keşfetmemdir”… Marx, 1848 devrimlerinin arifesinde bunu görüp keşfetmiş ve Marksist olmuştur.

Bu apaçık bir gerçek değildir; bir keşif gerektirir, pratiğin analizini gerektirir, bilim gerektirir.

Biz Marx’ın bu amentüsünü ilk gençliğimizden beri söyleyip dururduk. Proletarya da proletarya… Ama neyin nesidir bu proletarya? Üniversite forumlarında bir temizlik işçisini kürsüye çıkarır övgüler düzerdik; adam şaşkın şaşkın bakardı bize…

Büyük Ankara yürüyüşü başlamadan bir ay boyunca Zonguldak’ta madencilerle birlikte yaşadım. Evlerinde kaldım, sofralarına misafir oldum, kıraathanelerine takıldım, Zonguldak’ı onlarla birlikte her gün turladım.

Sabah-akşam pişpirik oynayan, küp gibi içen, kaba saba adamlardı çoğu. Bu mu sosyalizmi kuracak olan proletarya diye düşünmedim değil…

Ama o adamların bir araya geldiklerinde, bir “sınıf” olduklarında, “proletarya” olduklarında neler yapabileceklerini, nasıl dönüştüklerini o büyük yürüyüş sırasında, o süreç içinde kavradım. Tek bir işçi, sıradanın da sıradanı bir adamdır. Ama o işçiler bir araya gelip de ayağa kalktıkları zaman, sınıf oldukları, proletarya oldukları zaman, başka bir şeye dönüşürler. Proletarya devrim yapar, sosyalizmi kurar. Bunu kavradım. İşte ancak o zaman laf ve kitap Marksisti değil, gerçek bir Marksist oldum.

Dolayısıyla madenciler benim ustamdır.

* * *

Soma’da herkes babasını kocasını, abisini kardeşini, yeğenini dayısını, analar yavrusunu yitirdi. Dayanılmaz, isyan ettirici bir acı…

Ben ise ustamı yitirdim… Usta yitimi, dayanılmaz ve hemen isyan ettirici bir acı değil. Fısır fısır bir acı… Örgütlü ve disiplinli bir acı… Tarih bilincinin acısı… Yüzyılların derinliklerinden gelen ve yüzyılların ötesine ulaşma potansiyeli taşıyan bir acı… Sadece insanın değil, insanlığın acısı…

Geliyoruz Tayyip… Kaçacak market bile bulamayacaksın.

Geliyoruz vahşi kapitalistler… Acımızla geliyoruz. Öfkemizi, kinimizi bileye bileye geliyoruz…

Yavaş yavaş tünelin sonuna geliyoruz. Kol kola, omuz omuza…

Fısır, fısır, fısır, fısır…




Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Rus Büyükelçisi’nin katilleri melnur 1 3252 20.12.2016- 13:13
Konu Klasör Ali'nin katilleri kin kusuyor, vali istifa! özgür 0 2815 02.10.2013- 21:28
Konu Klasör Katili Biliyoruz, Hesap Soracağız dayanışma 0 2476 14.05.2014- 23:14
Konu Klasör Diyarbakır anneleri: Biliyoruz, kandırdılar! melnur 4 2610 23.01.2020- 11:44
Etiketler   Katilleri,   biliyoruz
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS