SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 24.06.2014- 15:29


Sovyet tarımında mülkiyetin karakteri

Sosyalist sanayileşme ve bunun kırsal alana yansıması ve tarımın kolektifleştirilmesi, sonuç itibariyle oldukça kısa bir zamanda Sovyet kırında gerçekten devrimci ve teknik bir altüst oluşa yol açtı. Bu altüst oluş sonucunda Sovyet tarımı, sosyalist tarıma ve dünyanın en büyük ve en çok mekanize olmuş tarımına dönüştü. Sovyet tarımındaki değişimlerin belirleyici sonucu, toplumsal ve sosyalist mülkiyetin kırsal alanda yegâne geçerli mülkiyet olmasıdır, özel bireysel işin yerini toplumsal sosyalist işin almasıdır. Bu iş, toplumsal biçimi bakımından sanayi işiyle aynıdır. Bütün bu dönüşümler ilk iki beş yıllık plan döneminde gerçekleştirilmiştir. İkinci Beş Yıllık Plan sonunda Sovyet tarımı neredeyse tamamen sosyalistleşmişti. Örneğin 1938'e gelindiğinde bütün köylü işletmelerinin %93,5'i kolhozlarda birleşmişlerdi ve bu kolhozlar, ülkenin o dönemde işlenebilir/ekilebilir alanlarının %99,3'ünü işliyorlardı.

Tarımın da sosyalistleştirilmesiyle Sovyet ekonomisinin bütün alanlarında; sektörlerinde sosyalizm zafere ulaşmış oluyordu; Sovyet ekonomisi tamamen sosyalist ekonomi olmuştu. Öyle ki, daha 1936'da Sovyet ülkesinin bütün üretim araçlarının %98,7'si toplumsal, sosyalist mülkiyet karakterini almıştı.

Ne var ki, SB'de toplumsal, sosyalist mülkiyet tek boyutlu değildi. İki boyutluydu. Bu iki boyutluluk sanayi ve tarımın özelliklerinden kaynaklanıyordu: Sovyet ülkesinde sosyalist mülkiyetin iki biçimi vardı; devlet mülkiyeti ve kooperatifsel kolektif ekonomi mülkiyeti (grup mülkiyeti).

Sovyet Anayasasının 5. maddesinde sosyalist mülkiyetin biçimleri şöyle tanımlanır:

“SSCB'de sosyalist mülkiyet, ya devlet mülkiyeti (halkın mülkiyeti) biçimine ya da kooperatifsel-kolektif ekonomi mülkiyeti (tek tek kolektif ekonomilerin mülkiyeti, kooperatifsel birliklerin mülkiyeti) biçimine sahiptir” (22).  

Temel üretim araçları ve ülkenin bütün maddi zenginlikleri, bütün emekçilere ait olduğu için devlet mülkiyeti, sosyalist mülkiyetin en yüksek/gelişmiş biçimidir. Sovyet Anayasasının 6. maddesinde devlet mülkiyetinin kapsamı şöyle tanımlanır:

“Toprak, onun zenginlikleri, sular, ormanlar, işletmeler, fabrikalar, (maden) ocakları, madenler, deniz, su ve hava yolu, bankalar, posta ve telgraf, devlet tarafından örgütlenen tarımsal büyük işletmeler (Sovyet çiftlikleri, MTİ vs.), belediye işletmeleri, şehirlerdeki ve sanayi yerlerindeki evler devlet mülkiyetidir, yani halkın malıdır” (23).  

Bu demektir ki, SB'de önemli üretim araçları ve ülkenin bütün zenginlikleri, devletin elinde toplanmıştır. Bu devlet, sosyalist bir devlettir, proletarya diktatörlüğüdür ve sosyalist devlette, başında komünist partinin bulunduğu işçi sınıfı, önder güçtür ve bu önder güç, devlet mülkiyetinin akıbetini belirler.

Daha 1936 yılında üretim fonunun %90'ı devlet mülkiyetindeydi.

Sanayide olduğu gibi sosyalist tarımda da belirleyici önderlik rolü devlet mülkiyetindeydi. Önderlik rolünü belirleyen özelliklerden birisi topraktı ve toprak devlet mülkiyetindeydi. Böylelikle devlet mülkiyetinde (sosyalist mülkiyette) olan toprak, sovhozların ve kolhozların tarımsal üretimlerinin temelini oluşturuyordu. Proletarya diktatörlüğü, toprağın kullanım hakkını, yasaya göre, ebedi ve ücretsiz olarak kolhozlara veriyordu.

Sovhozlar kırsal alanda sosyalist işletmelerin en önemli biçimini oluşturuyorlardı. Bunun içindir ki sovhozlar, tarımsal üretimin en büyük fabrikaları; sosyalist tarımın öncü gücü olarak tanımlanırlar.

Tarımsal üretimde devlet mülkiyetinin önder rolünü belirleyen bir noktayı da MTİ oluşturur. Sovhozlar gibi MTİ da sosyalist devlet işletmeleriydi. Bu istasyonlar, kolhozların işletmeciliği içeren işlerini üstleniyorlardı ve bu temelde de devletin kolhoz üretimindeki önder rolünü teminat altına alıyorlardı. İkinci Beş Yıllık Planın son döneminde MTİ'nin, kolhoz üretiminin temel üretim araçlarındaki –traktörler, tarımsal makineler vs.– payının yaklaşık %80 olması, bu istasyonların rolünü ve önemini yeteri kadar açıklıyor.

“Böylelikle toprak, sovhozlar ve MTİ, Sovyet devletine, tarımda devlet mülkiyetinin önder rolünün gerçekleşmesi için ve dolayısıyla kolhozların devlet tarafından yönlendirilmesinin gerçekleşmesi için çok önemli araç olarak hizmet ediyorlar” (24).

Kolhozların mülkiyet biçimine gelince: Kooperatifsel işletmeler, “şayet devlete, yani işçi sınıfına ait olan toprak üzerinde kurulmuşlarsa ve (devlete, yani işçi sınıfına ait olan) üretim araçlarıyla donatılmışlarsa sosyalist işletmelerden farklı olmayan”(Lenin) işletmelerdir.

Emekçi köylülüğün ezici çoğunluğu kolhozlarda birleşmişlerdi ve kolhozlar da üretim araçlarının toplumsal mülkiyetine dayanıyorlardı. Sovyet Anayasasının 7. maddesinde kolektif ekonomilerdeki ve kooperatifsel örgütlenmelerdeki mülkiyet durumu şöyle tanımlanıyor:

“Canlı ve cansız envanter ile kooperatifsel örgütlenmelerdeki ve kolektif ekonomilerdeki toplumsal işletmeler, kolektif ekonomiler ve kooperatifsel örgütlenmeler tarafından üretilen ürün ve onların toplumsal binaları, kolektif ekonomilerin ve kooperatifsel örgütlenmelerin toplumsal, sosyalist mülkiyetini oluştururlar” (25).

Demek oluyor ki, karakter bakımından kolektif ekonomilerde (kolhozlar) ve kooperatifsel örgütlenmelerde mülkiyet, devlet mülkiyeti tipinde bir mülkiyettir. Bu türden mülkiyet, sosyalist mülkiyetin daha basit bir biçimini ifade ediyor.

“Aynen devlet sanayi işletmelerinde olduğu gibi, kolhozlarda da üretim araçlarına ve gereçlerine ortak olmayan insan yoktur. Kolhoz üyelerinin her biri, devlete ait olan ve kolhoza ebediyen verilmiş olan toprakta, kolektif ve devlet mülkiyetinde olan üretim araçları ve gereçleriyle çalışırlar. Aynen sanayi işletmelerinde olduğu gibi kolhozlarda da iş, doğrudan toplumsal iş bazında icra edilir burada işin (emeğin, çn.) sosyalist ücretlendirilmesi ilkesi geçerlidir. Kolhozlar, genişletilmiş sosyalist yeniden üretimin yasalarına göre gelişirler” (26).  

1928'den 1956'ya:

1-Kolhoz sayısı 2,5 misli; bunun içinde Artel sayısı keza 2,5 misli; kolhoz çiftliği (köylü ailesi) sayısı 49,7 misli; ekim alanı 108,5 misli artmıştır.  

1932'den 1956'ya:

2-Gerçekleştirilen iş birimi 2,8 misli; kolhozların bölünmez fonları yaklaşık 21 misli ve parasal gelirleri de 20,6 misli artmıştır.

3-Köylü işletmelerinin kolektifleştirilmesi 1928'de sadece %1,7 oranındayken bu, 1932'de %61,5 oranına çıkmış ve 50'li yılların başında köylü işletmelerin hemen hemen hepsi kolektifleştirilmiştir. Tabii ki, ekim alanları da aynı paralelde kolektif ekonomiye dahil edilmiştir.

Bu ve daha önceki veriler, Sovyet tarımının kolektifleştirilmesinin ‘30'lu yılların ortasında tamamlandığını ve tarımda sosyalist mülkiyetin geçerli kılındığını; üretimin genişletilmiş sosyalist yeniden üretim bazında gerçekleştirildiğini gösteriyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 24.06.2014- 15:33


Kolektifleşme Hareketi ve Görüş Ayrılıkları

SB'de köylülük sorununun ele alınışı, kırsal alanda sosyalizmin inşası için atılan adımların doğruluğunun veya yanlışlığının aynasıdır. Bu alanda öne sürülen görüşler, kırsal alanda sosyalizmin inşası üzerine verilen mücadeleyi göstermektedir. Bolşeviklerin köylü sorununu ele alışı ve köylülük üzerine politikalarını söylemden pratiğe geçirmeleri, aynı zamanda parti çizgisinden sapmalara karşı ideolojik ve teorik mücadelelerin de doğrudan bir ifadesidir.

Köylü sorununun nasıl ele alındığını partinin temel üç sloganında görmekteyiz.

Bu konuda Stalin şöyle diyor:

“Lenin, ‘her devrimin temel sorunu devlet iktidarı sorunudur’ der. (aç. Stalin)... İktidarı elinde tutan hangi sınıftır ya da hangi sınıflardır, devrilmesi gereken hangi sınıftır ya da hangi sınıflardır? İktidarı alması gereken hangi sınıftır ya da hangi sınıflardır, işte ‘her devrimin en temel sorunu’ budur.

Devrimin şu ya da bu aşaması boyunca geçerli olan partinin temel stratejik sloganları, Lenin’in bu ana tezine dayanmazlarsa, temel sloganlar olarak tanımlanamazlar.

Temel sloganlar, ancak sınıf güçlerinin Marksist incelemesine dayanırlarsa; devrimci güçlerin sınıf mücadelesi cephesindeki düzenlenmesinin doğru bir şemasını çiziyorlarsa; kitlelerin, devrimin zaferi için mücadele cephesine doğru, iktidarın yeni sınıf tarafından ele geçirilmesi için mücadele cephesine doğru ilerlemesini kolaylaştırıyorsa; büyük halk yığınları içinde derlenmiş ve bu görevin yerine getirilmesinde zorunlu olan geniş ve güçlü bir siyasal ordunun oluşması için partiye yardım ediyorlarsa doğru olabilirler” (35).

Burada köylülük sorunu, bir iktidar sorunu olarak ele alınıyor ve aynı zamanda devrimin aşamaları; şu veya bu aşaması boyunca geçerli olan temel sloganlardan bahsediliyor.

Köylülük sorununun ne denli bağlayıcı önemi haiz temel bir sorun olduğunu görmek için, devrim aşamalarını ve her bir aşamaya tekabül eden temel sloganların içeriğini kavramak gerekir.

Demek oluyor ki temel slogan, söz konusu devrim aşamasının siyasal içeriğini geniş yığınlara yansıtmak zorundadır. Bu anlamda;

Birinci slogan: “1905 Devrimi yenilgiye uğramasına rağmen, devrimimizin birinci aşamasında ‘burjuva demokratik devrimin zaferi için burjuvaziyi tarafsızlaştırarak çara ve büyük toprak sahiplerine karşı bütün köylülük ile birlikte’ sloganı tamamen doğru bir slogandı” (36).

Lenin tarafından formüle edilen bu slogan, Rusya’da burjuva-demokratik devrim sürecinde geçerli temel slogandı (37).

İkinci slogan: “Devrimin ikinci aşamasındaki sloganımız,.. ‘proletaryanın iktidarı için orta köylülüğü tarafsızlaştırarak, yoksul köylülükle birlikte ve kırda kapitalizme karşı” (38) mücadele (39).

Bu her iki slogan, iki devrime; burjuva-demokratik devrime ve sosyalist devrime tekabül eden, birbirinden farklı temel sloganlardır. İki temel slogan arasındaki farklı Stalin şöyle vurgular:

“Partinin stratejik sloganları, ancak sınıf güçlerinin Marksist analizi açısından ve devrimin zaferi için, iktidarın yeni sınıfın elinde yoğunlaşması için mücadele cephesindeki devrim güçlerinin doğru düzenlenmesi açısından değerlendirilebilir...

Lenin, burjuva-demokratik devrimin hazırlanma dönemindeki birinci stratejik slogan ile Ekimin hazırlanma dönemindeki ikinci stratejik slogan arasındaki derin farkı birçok kez belirtmiştir: Birincisinde slogan mutlakıyete karşı bütün köylülükle birlikte; ikincisinde slogan, burjuvaziye karşı yoksul köylülükle birlikte” (40).

Üçüncü slogan, sosyalizmiz inşasıyla ilgilidir:

“Partinin VII. Kongresinde Lenin’in formüle ettiği üçüncü slogan: Yoksul köylülüğe dayanarak ve orta köylüyle sağlam bir ittifak kurarak sosyalizmin inşası için ileri” (41).  

Köylülüğe ilişkin olarak bu üç temel slogan, somut durumun somut analizini ifade ediyor ve yığınlar tarafından da anlaşılıyordu. Bu sloganlarla Bolşevik Parti, Rus köylüsünü, devrimin her bir aşamasında (burjuva-demokratik devrim ve sosyalist devrim) ve sosyalizmin inşasında sınıf düşmanlarına karşı örgütlemiş ve mücadeleye seferber edebilmiştir. Rusya’da devrim ve sosyalist inşada köylülüğün oynayabileceği rol bu sloganlarda ifadesini bulmuştur. Ama aynı görüşte olmayanlar da vardı (42).

Köylülük sorununda Bolşevik Parti’de “sol” (Troçkist) ve sağ (Buharinist) sapmalar olmuştur. Stalin önderliğinde Bolşevik Parti, her iki sapmaya karşı sürdürülen mücadeleyle kırsal alanda sosyalizmin başarıyla inşasının önünü açmıştır.

Bu sapkınlar neyi savunuyorlardı?

Köylülük ve Troçkist ‘sol’ sapkınlık

Yegâne varoluş gücü Marksizme düşmanlıktan ibaret olan Troçki, köylülüğe güvensizliğini defalarca açıklanmıştır. Troçki açısından demokratik devrim de bir safsataydı. Troçki açısından, koşullar nasıl olursa olsun, sadece işçi sınıfı devrimci potansiyele sahipti ve sosyalist devrimi gerçekleştirebilirdi. Bu mücadelede köylülüğün, en fazlasıyla, devrimci mücadeleyi engelleyici bir potansiyeli olabilirdi. Troçki açısından köylü, mülk sahibinden öte bir anlam taşımıyordu.

Demokratik ve sosyalist devrimde (ilk iki slogan) köylülüğün oynadığı rolden ders çıkartmayan ve sapkın düşüncesini gözden geçireceğine derinleştiren Troçki, sosyalizmin inşa sürecinde köylüyü, kapitalizmin yeniden inşasının unsuru olarak görmüştür. Troçki ve Troçkistler, köylülüğün hemen tamamını güvenilmez, gerici bir yığın olarak değerlendirmişlerdir. Bu nedenle de köylülük ile ittifakı, Ekim Devrimi öncesinde ve sonrasında (hâlâ da) sürekli reddetmişlerdir.

Köylülükle çatışmaya girmek, her koşul altında sosyalist devrim ve sürekli devrim talebini öne sürmek ve tek ülkede sosyalizmin inşasının mümkün olmadığına inanmak, Troçki’nin maceracı, sübjektif siyasi anlayışını karakterize eden önemli bir göstergedir.

Her halükarda, maceraperest Troçki ve onunla birlikte hareket eden Zinovyev XIV. Parti Konferansında (Aralık 1925) partiyi kırsal alanda tam kolektifleştirme için zorlama politikası gütmüşlerdir. Bu konferansta “SSCB’de sosyalist inşanın olasılığını reddeden Troçkistlerin Menşevik ‘sürekli devrim’ teorisi” mahkum edilmiştir (43).  

Maceracı politikası mahkum edilen Troçki ve yandaşları, çürük silahlarla karşı saldırıya geçmişler, kolektifleştirmenin çok geç ele alındığını, parti ve Stalin’in kulakların (zengin köylülük) tanımadıklarını, ellerindeki tahılı saklayarak, devlete satmayarak şehirleri ve kızıl Ordu'yu açlığa mahkum edeceklerini yaymışlardır.

Bunların nesnel gerçeklikle uzaktan yakından hiçbir ilişkisi yoktu. Troçki’nin maceracı politikası yaşama geçirilmiş olsaydı bu, SB'de sosyalizmin inşa edilmemesi, proletarya diktatörlüğünün yıkılması anlamına gelecekti.

Dönemin özelliklerini Stalin’in şu sözlerinden anlıyoruz:

“1926-1927 döneminde Zinovyevist-Troçkist muhalefet, kulaklara karşı derhal saldırıya geçilmesi politikasını partiye kabul ettirmeye çalışıyordu. Parti, ciddi kişilerin mücadelecilik oynamayacaklarını (saldırıyla şaka yapılmayacağını, çn) bildiği için, böyle bir tehlikeli serüvene girişmedi. Kulaklara karşı mücadele, ciddi bir sorundur. Bu sorun, kulaklara karşı anlayışlarla birbirine karıştırılmamalıdır. Bu sorun, kulaklara karşı mücadele ile kulakları arada bir tırmalama politikasıyla da karıştırılmamalıdır. Zinovyevist-Troçkist muhalefet, bu politikayı partiye kabul ettirmek için çaba harcamıştır. Kulaklara karşı mücadeleyi geliştirmek demek, onun sınıfsal niteliğini ortadan kaldırmak demektir. Bu amacı gütmeyen saldırı, boş bildirilerden, tırnaklamalardan, gevezeliklerden başka bir şey olmaz, gerçek Bolşevik saldırı olmaz. Kulaklara karşı bir saldırı yürütmek, eyleme ciddi hazırlanmak ve kulaklara, bir daha doğrulamayacağı bir darbe indirmek demektir. Bundan 5 veya 3 yıl önce böyle bir mücadeleye girişip de başarı umabilir miydik? Hayır, umamazdık.

Gerçekten, kulaklar 1927’de 600 milyon pud'dan fazla buğday üretiyorlardı ve bu toplamdan tarım bölgelerindeki satılanın dışında 130 milyon pud buğdayı pazara sunuyorlardı. Bu, hesaba katmak zorunda olduğumuz oldukça önemli bir güçtü ve kolhoz ve sovhozlarımız o yılda ne kadar üretiyorlardı? 35 milyon pud kadarı satışa sunulan 80 milyon pud buğday. Söyleyiniz, o sıra, kulakların ürettiği satılık buğdayın yerine kolhozlarla sovhozların üretimini koyabilir miydik? Açık ki koyamazdık.

Öyleyse, bu durumda kulaklara karşı kesin bir saldırıya geçmek ne anlam taşırdı? Bu durumda böyle bir mücadele, hiç kuşku yok ki kulakların durumunu güçlendirecek ve ülkeyi buğdaysız bırakacaktı. Bu nedenden dolayı o tarihte, Zinovyevist-Troçkist muhalefet maceracı anlayışlarına karşın, kulaklara karşı kesin saldırıya geçemezdik, geçecek durumda değildik” (44).  

Troçkist sapkınlık partide köylülüğe karşı belirleyici politika olsaydı ve yaşama geçirilseydi bu, Ekim Devriminin, proletarya diktatörlüğünün sonu demekti. Çünkü bu durumda köylülüğün önemli bir kısmına karşı yeni bir iç savaş başlatılacaktı.

Sapkın Troçki’nin politikası köylülük ile böyle bir çatışmayı öngörmekteydi. Başka türlü de olamazdı. Çünkü bu, Troçki’nin “sürekli devrimi” anlayışının doğrudan bir sonucudur. Bu “devrim” anlayışı, köylülüğün devrimci potansiyelini reddeden ve tek ülkede sosyalizmin inşasının mümkün olmayacağı üzerinde yükselen bir anlayıştır.  

Daha önceki makalelerde birkaç kez belirttiğimiz gibi, devrime inançsızlığın abidesi Troçki “Avrupa proletaryasının doğrudan siyasi desteği olmaksızın Rusya’nın işçi sınıfı, iktidarda kalamayacak ve geçici hakimiyetini sürekli sosyalist diktatörlüğe dönüştüremeyecektir. Bundan bir an dahi olsun şüphemiz olmamalıdır” (“Unsere Revolution”); “...devrimci bir Rusya’nın tutucu bir Avrupa karşısında ayakta kalabileceği... umutsuz bir inançtır” (45); veya “Çoğunluğu köylü nüfusu olan geri bir ülkede bir işçi hükümetinde çelişkiler, sadece uluslararası ölçekte,.. dünya proleter devrimi (ile) çözülebilir” (46) görüşlerini savunuyordu.

Sovyet kırında sosyalizmin inşası, aynı zamanda bu anlayışlara, sapkınlıklara karşı mücadelenin de bir sonucuydu.

Dönemin muhalefetinin önde gelenlerinden Zinovyev, “orta köylülüğün... en azından tarafsızlaştırılması gerektiğinden”, Troçkist Preabrashenski, sanayide sosyalizmin inşası için köylülüğün acımasızca sömürülmesi gereken bir “sömürge” olduğundan, yine Troçkist Smirnov da orta köylülükle iplerin koparılmasından bahsediyorlardı.

Smirnov şöyle diyordu: “Bütçemiz, beş milyarlık bütçemizin en büyük kısmı sanayi için harcanacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Çünkü bizim açımızdan, kaçınılmaz yok oluşa doğru gitmektense, orta köylülük ile çatışmayı göze almak daha iyidir” (47).

VIII. Parti Kongresinde Lenin, orta köylülüğü tarafsızlaştırma sloganı yerine köylülüğün bu kesimiyle ittifakı gündeme getiriyordu. 6 sene sonra XIV. Parti Kongresinde Zinovyev hâlâ orta köylülüğün tarafsızlaştırılmasından bahsediyor.

1927’de Troçkist “platform”, Smirnov’un sözlerinden de anlaşıldığı gibi, orta köylülük ile iplerin koparılmasını, devrimin kurtarılmasının aracı olarak öneriyor.

Devrim ve sosyalizmin zaferine inanmayanların devrimi ve sosyalizmi kurtarma çabaları böyle. Kundakçının itfaiyeci rolünü üstlenmesi!

Stalin böylesi ‘kurtarıcılar’ üzerine şöyle der:

“Bütün bu olumsuzluğu yapmak için bilinçli çaba harcadı diye muhalefeti suçlamak benden uzak olsun. Ama burada esas olan, muhalefetin arzuları ve çabaları değildir. Burada esas olan, orta köylülük ile çatışma muhalif politikasının kaçınılmaz olarak beraberinde getireceği sonuçlardır. Krilov’un “Keşiş ve Ayı” masalında ayının başına gelenlerin aynısı muhalefetin başına geliyor. Tabii ki ayı, ağır bir taşla dostunun, keşişin kafasına vururken onu sadece, münasebetsiz bir sinekten kurtarmak istemişti. Onun arzuları en dostça arzulardı. Buna rağmen ayının dostça arzularından asla dostça bir sonuç çıkmadı; sonuç keşişin ölümüydü. Tabii ki muhalefet devrim için her şeyin yolunda olmasını istiyor. Ama bunun için, devrimi yok edecek, köylülüğü ve işçi sınıfını yok edecek, bütün inşa faaliyetimizi boşa çıkartacak araçlar öneriyor. Muhalefetin ‘platformu’, işçi sınıfı ile köylülük arasındaki ittifakı paramparça etme platformudur, bütün inşa çalışmamızı boşa çıkartma platformudur. Sanayileşmeyi boşa çıkartma platformudur” (48).

Ancak 1929 yılında durum, proletarya diktatörlüğü lehine değişir. Artık ülke, köylülüğün kolektifleştirilmesine geçecek duruma gelmiştir, büyük köylülüğe (kulaklara) karşı, onu sınıf olarak yok etmeye yönelik saldırıya geçmenin koşulları oluşmuştur. 1927’de mümkün olmayan 1929’da mümkün olmuştur. Stalin bunu şöyle açıklar:

“Şimdi işler ne durumdadır? Şimdi artık kulaklara darbe indirmek için onun direncini kırmak, onun sınıfsal niteliğini ortadan kaldırarak yerine kolhozların ve sovhozların üretimini koyabilmek için yeterli maddi temelimiz vardır. Bilindiği gibi 1929’da kolhozlarda ve sovhozlarda buğday üretimi, 400 milyon pud'dan az olmamıştır. (Yani 1927’deki büyük köylü ekonomisinin toplam üretiminden 200 milyon pud eksik). Yine bilindiği gibi, 1929’da kolhozlar ve sovhozlar 130 milyon pud buğdayı pazara sunmuşlardır. (Yani büyük köylülüğün 1927’de sunduğunun üstünde bir miktar). Yine bilindiği gibi, 1930’da kolhozların ve sovhozların toplam üretimi 900 milyon puddan az olmayacaktır (yani kulakların 1927’deki toplam üretimini aşacaktır) ve kolhoz ve sovhozların aynı yıl içinde pazara sunacakları buğday miktarı, en az 400 milyon pud olacaktır (yani kulakların 1927’de sunduğundan çok daha fazla).

İşte yoldaşlar, durum, bugün böyledir. İşte ülkenin ekonomisinde meydana gelen değişmeler bunlardır.  

Gördüğünüz gibi, şimdi artık kulak üretiminin yerine kolhoz ve sovhoz üretimini yerleştirebilmek için bir maddi temele sahibiz. İşte bu nedenle kulaklara karşı mücadelemiz şimdi artık yadsınamaz bir başarıyla gelişmektedir. Şayet kulaklara karşı kısır sözlerle yetinmeyip, onlarla mücadele etmek istiyorsak, böyle hareket etmemiz gerekir.

İşte bu nedenlerden dolayı, son zamanlarda, kulakların sömürücü eğilimlerini sınırlama politikasından, kulakları sınıf olarak ortadan kaldırma politikasına geçmiş bulunuyoruz” (49).

Bu dönemde “sol” sapkın Troçki, doğru politikadan sapılması, Sovyet kırında sürdürülen sınıf mücadelesinin ve sosyalizmin inşasının akamete uğratılması için elinden geleni yaptı. Örneğin 1930’da (Mart) SBKP(B) üyelerine açık mektubunda, ‘kulaksızlaştırma politikasından vazgeçilmesini, kulakların sömürücü eğilimlerinin bir dizi yıl boyunca kontrol altında tutulmasını, kulaklarla, sabit fiyatlar üzerinden ürünlerini satmaları için bir anlaşma sisteminin geliştirilmesini’ talep ediyordu.

1925’te kulakların yok edilmesinde, kolektifleştirmede çok geç kalındığından bahseden Troçki hazretleri, 1930’da kulakların sınıf olarak ortadan kaldırılmasına karşı mücadele ediyordu. Bu konuda Stalin:

“Her zaman söyledik: ‘Sol’lar, sağ politikalarını solcu sözlerle maskeleyen aynı sağcılardır. Bugün ‘sol’ların kendileri, bizim dediklerimizi doğruluyorlar. Geçen yılın Troçkist Bulletin’ini alınız. Ne istiyor bu Troçkist baylar? Ne yazıyorlar? Neden ibaret onların ‘sol’ programları? İstemeleri: sovhozların dağıtılması, çünkü verimli değillermiş. Kolhozların en büyük kısmının dağıtılması. Çünkü onlar yapay oluşumlarmış. Kulakları yok etme politikasından vazgeçilmesi, imtiyazlar politikasına geri dönülmesi ve tüm bir dizi sanayi işletmelerimizin imtiyaz sahiplerine yeniden verilmesi. Çünkü onlar verimli değillermiş. İşte bu aşağılık korkakların ve teslimiyetçilerin programı SSCB’de kapitalizmin yeniden inşası için karşı devrimci bir program” (50).  

Troçki, kolhozların -kolektif tarım işletmeleri- dağıtılmasını 1932'de yayımlanan “Sovyet Ekonomisi Tehlike”de broşüründe bizzat talep etmekteydi:  

Okuyalım:

“1933 yılı kolektif tarımın teknik, ekonomik ve kültürel yardım kaynaklarıyla uyumluluk içine getirilmesine hizmet etmelidir. Yani en çok var olma yeteneğine sahip kolektiflerin seçimi, yeniden biçimlendirilmesi esas köylü kitlelerinin, öncelikle de yoksul köylülerin tecrübe ve istekleri temelinde olmalıdır. Aynı zamanda, kolektif işletmelerden ayrılmak için tarımda sarsıntıları en az ölçüyle sınırlandıran koşulların hazırlanması...” (51).  

Bu yazının yayımlandığı dönemde (1932) SSCB'nde bütün köylü işletmelerinin yüzde 61,5'i kolhozlarda örgütlenmişti. SSCB'nin dostları ve düşmanları bu gelişme karşısında adeta şaşırmışlardı. Böylesi bir başarının dost ve düşman tarafında kabul edildiği bir dönemde Troçki, kolhozların dağıtılmasından bahsediyor. Yani bu bir “ruhsal yorgunluk” değilse nedir? Böyle bir ortamda Troçki'nin köylülerin kolhozlardan ayrılması talebi karşı devrimcilik değil de nedir?

Açık ki Troçki, Stalin ve SBKP(B) sonrasını düşünmektedir. Pyatakov ve diğerlerine karşı davada (Moskova Yargılamaları 1937) Radek, Troçki'nin bir mektubundan bahseder. Radek 24 Ocak 1937'de sabah sorgulanmasında Troçki'nin söz konusu mektubunda ”Tarım politikası alanında kolhozların dağıtılması gerektiği sorununu tamamen açık bir biçimde ortaya koymaktaydı” der. Burada söz konusu olan tek başına kolhozların dağıtılması değilir. Troçki, SSCB'nin yenilgisinden, kapitalist ülkelerin toprak talebinden bulunacaklarından, tazminat isteyeceklerinden, yabancı sermaye için tavizlerin verilmesi gerektiğinden vs. ve bunların yerine getirilmesinden bahseder.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 24.06.2014- 15:35


Köylülük ve Buharinistler (sağ sapkınlık)

Troçkist ‘sol’ sapkınlar, SB'de sosyalizmin inşa sürecinde kapitalizmin, kapitalist ilişkilerin gücünü abartıyorlardı. Buna karşı Buharinist sağ sapkınlar da kapitalizmin ve kapitalist ilişkilerin gücünü küçümsüyorlardı.

Troçkist sapkınlar, Avrupa’da başarılı devrimlerin katkısı olmaksızın SB’nin kendi gücüne dayanarak sosyalizmi inşa edebileceği olasılığını reddediyorlardı. Buna karşın, Buharinist sapkınlar ise kulaklar da dahil bütün köylülükle ittifakı ve kulakların sosyalistleşecekleri anlayışını savunuyorlardı. Sağ sapkınlara göre, böylelikle ülkede sınıf mücadelesi giderek sönecekti!

“Buharinci kapitalistlerin sosyalizmde bütünleşmesi teorisi ve Buharinci sınıf mücadelesinin sertleşmesi anlayışı ne bakımdan zararlıdır?

İşçi sınıfını uyutması bakımından, ülkenin devrimci güçlerinin seferber olmasına zarar vermesi bakımından, işçi sınıfını seferber durumdan çıkarıp salıvermesi bakımından ve kapitalist unsurların Sovyet iktidarına karşı saldırısını kolaylaştırması bakımından zararlıdır” (52).

Buharinci sağ sapkınlık, sosyalist inşa ilerledikçe, sınıf düşmanlarının sessiz sedasız geri çekilecekleri, iktidarlarını geri almak için mücadele etmeyecekleri, işçi sınıfıyla sosyalizmde bütünleşecekleri anlayışı üzerinde yükseliyordu.

Burjuva unsurlar, kırsal alanda da kulaklar, hiç de Buharin’in anlayışı doğrultusunda hareket etmediler. Fırsat kolladılar, sınıfsal sonlarının geldiğini görünce de karşı devrimi yeniden ve yeniden örgütlemekten geri kalmadılar.

Buharin’in “taşkınlık” dediği, düpedüz karşı devrimcilerin proletarya diktatörlüğünü yıkma ve kapitalizmi yeniden inşa etme mücadelesiydi.

“Buharin grubu yandaşları, sınıf düşmanımızı kendi isteğiyle çıkarlarından vazgeçmeye ve buğday fazlalarını kendi isteğiyle bize teslim etmeye razı etmeyi umuyorlar... Buharin grubu yandaşlarının sınıf mücadelesinin mekanizmasını anlamadıkları ve sınıfların ne olduklarını bilmedikleri açık değil mi?...

Evet yoldaşlar, sınıf sınıftır. Bu gerçek değişmez....

Bugün, Buharin grubu saflarında en moda sözcük, buğday sağlama konusunda “abartmalar” sözcüğüdür. Bu sözcük, onların arasında geçerli akçedir. Çünkü kendi oportünist çizgilerini gizlemeye yarıyor. Kendi çizgilerini gizlemek istediklerinde, alışıldığı üzerine şöyle diyorlar: Şüphesiz ki, kulaklar üzerinde baskıya karşı değiliz. Ama bu alanda yapılan, ucu orta köylüye varan abartmalara karşıyız. Bunun ardından, bu abartmaların korkunçluğu anlatılır. Markov gibi yoldaşlardan ortaya yayılan ‘köylü’ mektupları, panik mektupları okunur ve bunlardan şu sonuç çıkartılır: Kulaklar üzerine baskı politikasını terk etmek gerekir.

Düşününüz biraz: Doğru politikanın uygulamasında abartmalar, aşırılıklar yapıldığı için, öyle görülüyor ki, bu doğru politikayı terk etmemiz gerekiyor. İşte, oportünistlerin her zamanki yöntemleri bu: Doğra çizginin uygulanmasında abartmalar yapıldı diye, bu doğru çizgiyi bırakmak, onun yerine oportünist bir çizgi koymak. Ve böyle yaparken Buharin grubu yandaşları, başka cins, daha tehlikeli, daha zararlı abartmaların, yani kulaklarla bir kaynaşma, lehimlenme, kırsal kesimin varlıklı tabakalarına bir uyarlanma doğrultusunda başka abartmaların varlığını, sağ sapma körükleyicilerinin oportünist politikasının, partinin devrimci politikasının yerine konmasını, sessizce geçiştirmeye özen gösteriyorlar.

Tabii ki, hepimiz böylesi aşırılıklara karşıyız. Hepimiz, kulaklara yöneltilen darbelerin orta köylülere isabet etmesine karşıyız... Ama biz, Buharin grubunun abartmalar üzerine yaptığı gayretkeş gevezeliklerin, partimizin devrimci politikasını sakatlamasına ve partimizin devrimci politikası yerine Buharin grubunun oportünist politikasını koymasına şiddetle karşıyız. Hayır, bu hile tutmayacaktır” (53).

Kulakların, Sovyet kırının bu burjuva mülk sahibi unsurlarının çıkarlarını savunmak için Buharinist sapkınlar, köylülüğün, askeri-feodal sömürü altında olduğunu savunacak kadar alçalmışlardı (54).

Sonuç itibariyle: Buharinci sapkınlar, kulaklara karşı mücadeleyi reddediyorlardı ve kulaklar da dahil bütün köylülükle işçi sınıfının ittifakını savunuyorlardı.

Buharinist sağ sapkınların bu sınıf uzlaşmacı çizgisine partinin verdiği cevap oldukça açıktı:

“Pekişmiş proletarya diktatörlüğü koşullarında köylüler ve işçilerin ittifakının, kulaklar da dahil bütün köylülükle işçilerin ittifakı olarak anlaşılması... tuhaf olur. Hayır yoldaşlar, böyle bir ittifakın propagandasını yapmıyoruz, yapamayız. Proletarya diktatörlüğü ilişkileri koşullarında, işçi sınıfı iktidarının pekiştirilmesi koşullarında işçi sınıfının köylülükle ittifakının anlamı şudur: Kır yoksullarına dayanarak orta köylülükle ittifak, kulaklara karşı mücadele” (55).

Amacımız, sağ ve “sol” sapmaları incelemek olmadığı için, sorunu kırsal alandaki sınıf mücadelesiyle, kolektifleştirme ile sınırlı tuttuk. Buna rağmen Sovyet kırında sosyalizmin inşasına saldıran sağ ve ‘sol’ sapkınlıkların tam bir tanımını vermekte yarar görüyoruz:

“Partimiz içindeki açıkça oportünist olan sağ sapma neden ibarettir? Sağ sapma, düşmanın gücünü, kapitalizmin gücünü küçümsemekte yatıyor, kapitalizmin yeniden dirilmesi tehlikesini görmemekte, proletarya diktatörlüğü koşullarında sınıf mücadelesinin mekanizmasını anlamamakta ve bu yüzden sanayimizin gelişme temposunun yavaşlatılmasını isteyerek, kentin ve kırın kapitalist unsurları için kolaylıklar isteyerek, kolhoz ve sovhoz sorunlarının arka plana konması gereğini ileri sürerek, dış ticaret tekelinin gevşetilmesini isteyerek vb. kolayca kapitalizme ödünler vermeye razı olmakta yatıyor. Elbette, partimizde sağ sapmanın zaferi, kapitalizmin güçlerine meydanı alabildiğine boş bırakır, proletaryanın devrimci mevzilerini aşındırır ve kapitalizmin ülkemizde yeniden dirilmesi şansını artırır.

Partimizdeki ‘sol’ (Troçkist) sapma neden ibarettir? Bu sapma, düşmanımızın gücünü, kapitalizmin gücünü abartıyor.   Sadece, kapitalizmin yeniden dirilme olasılığını görmekte, ama ülkemizin, kendi güçleriyle sosyalizmi inşa etme olasılığını görmemekte yatıyor; umutsuzluğa düşmesinde ve partimizin termidorcu eğilimleri üzerine gevezeliklerle kendi kendini avutmak zorunda olmasında yatıyor.

Lenin’in ‘bir küçük köylüler ülkesinde yaşadığımız sürece, Rusya’da kapitalizm için, komünizm için olduğundan daha sağlam bir ekonomik temel vardır’ sözlerinden, evet, Lenin’in bu sözlerinden, ‘sol’ sapma, genellikle, SSCB’de sosyalizmi inşa etmenin olanaksız olduğu, köylülükle hiçbir sonuca ulaşılamayacağı, işçi sınıfı ile köylülük arasında bir ittifak fikrinin zamanını doldurup, vakti geçmiş olduğunu; şayet Batıdaki muzaffer devrimin yardımı vaktinde yetişmezse SSCB’de proletarya diktatörlüğünün düşmek veya yozlaşmak zorunda kalacağı, şayet köylülükle bağları koparmak pahasına gerçekleşmek zorunda olsa bile akıl almaz bir aşırı sanayileşme planı benimsenmediği takdirde SSCB’de sosyalizm davasını kaybolmuş bir dava saymak gerektiği gibi yanlış bir sonuç çıkarıyor.

‘Sol’ sapmanın politikasındaki maceraperestlik bundan ileri gelmektedir. Politikada ‘insan üstü’ sıçramalar bundan ileri gelmektedir.

Şüphesiz ki, partimizde ‘sol’ sapmanın başarısı, işçi sınıfını köylü tabanından koparmakla, işçi sınıfının öncüsünü geri kalan işçiler yığınından koparıp ayırmakla sonuçlanır ve dolayısıyla ‘sol’ sapmanın zaferi, proletaryanın yenilgisine ve kapitalizmin yeniden egemen olmasını kolaylaştıran koşulların yaratılmasına varır” (56).

Bolşevik Parti, bu iki çizgiye karşı mücadele içinde kırsal alanda sosyalizmi başarıyla inşa etmiş, kırın sosyalist dönüşümünü sağlayarak, kulakları sınıf olarak ortadan kaldırmıştır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 24.06.2014- 15:38


Kaynaklar:

Makale 8:

1)“Yabancı müdahale ve maddi yedeklerin son derece sınırlı olması nedeniyle, tüm iktisadın cephenin hizmetine koşulması gerekiyordu, Müdahale, Birinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı yıkımı daha da güçlendirdi. Sovyet İktidarı’nın elinde giderek seyrekleşen tarım ürünlerine karşı değişimde bulunacağı sanayi malı yoktu. Ordu ve kent için gerekli tarımsal ürünleri alım ve satım yöntemiyle elde etmek mümkün değildi. Bunlar, pazarın dıştalanması koşullarında teslim etme yükümlülüğü yoluyla, yani fazlalık besin maddelerinin köylülerden devlet eliyle alınması yoluyla sağlanmak zorundaydı. Yani, nesnel koşullar Sovyet İktidarını “savaş komünizmi” adı verilen politikayı izlemek zorunda bıraktı... “Savaş komünizmi”, belirli tarihsel koşullarda, iç savaş ve iktisadi çöküş koşullarında bir zorunluluktu. Ancak teslim etme yükümlülüğü ve ticaret yasağı gerektiren “savaş komünizmi”, köylülerin besin maddeleri üretmedeki maddi ilgilerini ellerinden aldı” (Politik Ekonomi, Ders Kitabı, Cilt II, s. 14/15).

2)“Sovyet İktidarı tarafından geçiş döneminde uygulanan Yeni Ekonomik Politika, sosyalizmin inşasına yönelik olan ve pazarı, ticareti ve para dolaşımını kullanan bir İktisadi politikaydı. Bu politikanın özünü, köylü kitlelerini sosyalist inşaya çekmek için vazgeçilmez olan işçi sınıfıyla köylülük arasındaki ekonomik ittifak oluşturmaktadır...Yeni Ekonomik Politika, kumanda merkezlerinin proleter devletin elinde bulunması koşuluyla, kapitalizme belirli sınırlar içinde izin verme amacı güdüyordu; bu, sosyalist unsurların kapitalist unsurlara karşı mücadelesini, sosyalist unsurların bu mücadelede zaferini, sömürücü sınıfların tasfiyesini ve sosyalizmin ekonomik temelinin oluşturulmasını hedefliyordu” (Politik Ekonomi, Ders Kitabı, Cilt II, s. 15/16).

3)Plenums des Zentralkomitees der KPR (B), Januar 1925; “Kommunistische Partei der Sowjetunion in Resolutionen und Beschlüsse der Parteitage, Konferenzen und Plenen des ZK”, C. IX, s. 71-72, Berlin 1957.

4) Stalin; C. 13, s. 289.

5) L. Troçki; “Bolşevizm mi Stalinizm mi?”, s. 4 – İnternet.

6)Sanayileşmeyle ilgili veriler için bkz.: İbrahim Okçuoğlu; “SSCB'nde Sosyalizmin Zaferi ve Kapitalizmin Yeniden İnşası Sorunları”, Akademi Yayın, Temmuz 1911, s. 67-84.

7)Stalin; C. 7, s. 308.

8)Stalin; C. 8, s. 107.

9)Molotov; “Sosyalizm İçin Mücadele, Konuşmalar ve Makaleler” , 1935, s. 353. Aktaran: K. A. Petrossyan; “Die Sowjetische Methode der Industrialisierung” . “Sanayileşmenin Sovyetik Yöntemi” , 1953, Berlin, s. 201.

10)Aktaran: K. A. Petrossyan; agk, s 202.

11)“40 Jahne Sowjetmacht in Zahlen”; Berlin 1958, s. 53.

12)SBKP(B) Tarihi, s. 351.

13)Stalin; C. 7, s. 172.

14)K. A. Petrossyan; agk, s. 171-172.

15)Aktaran: K.A. Petrossyan; agk, s. 173.

16)A. K. Petrossyan; agk, s. 173-174.

17)K.N.Plotnikov; “Sosyalist Devletin Bütçesi”, 1948, s. 102. Aktaran: A.K. Petrossyan; agk, s. 184.  

18)Bkz: SSCB, Sosyalizmin Ülkesi, 1936, s. 10. Aktaran: A.K. Petrossyan; agk, s. 185.

19)Aktaran: A.K. Petrossyan; agk, s. 185.  

20)SSCB’nin Sosyalist İnşası (1933-1938), 1939, s. 111. Aktaran: A. K. Petrossyan; agk, s. 190.

21)SSCB'nin Sosyalist İnşası, 1936, s. 384. Aktaran: A. K. Petrossyan; agk, s. 218.

22)Agk, s. 78-79.

23)“40 Jahre Sowjetmacht in Zahlen” , s. 56.

24)Agy.

25)Agk, s. 90.  

26)Agk, s. 62.  

27)Bkz.: “SSCB'de Ekonominin Gelişmesi İçin İkinci Beş Yıllık Plan'ın Yerine Getirilmesinin Sonuçları”, 1939, s. 73. Aktaran: A. K. Petrossyan; agk, s. 104.

28)Agk, s. 57.

29)Bkz.: Büyük Sovyet Ansiklopedisi, SB Bölümü, C. I, s. 859, 1952.

Makale 9:

1)Tarımda değişim ile ilgili veriler için bkz.: İbrahim Okçuoğlu; “SSCB'nde Sosyalizmin Zaferi ve Kapitalizmin Yeniden İnşası Sorunları”, Akademi Yayın, Temmuz 1911, s. 84-114.

2)Stalin; C. 5, s. 105-106.

3)Büyük Sovyet Ansiklopedisi, SB Bölümü, C. 1, s. 897, 904, Berlin 1952.

4)Bkz.: aAgk, s. 904.

5)Bkz.: Agk, s. 905.

6)Stalin; C. 12, s. 246-247.

7)Prof. T.L. Basjuk; “SSCB'nin Sosyalist Devlet Tarım İşletmelerinde Üretimin Örgütlenmesi”, s. 38, Berlin 1947.

8)Agk, s. 39.

9)M. A. Abrossimow; “SSCB'de Sosyalist Devlet Tarım İşletmeleri", Berlin 1953, s. 29-30.

10)Bkz.: T. L. Basjuk; agk, s. 41.

11)“40 Jahre Sowjetmacht in Zahlen”, Berlin 1958, s. 198.

12)Agy.

13)Agk, s. 193-194.

14)Bkz.: “İstatistik El Kitabı”; SSCB'nin Ekonomisi, s. 130, 1932, Aktaran: A. Kuropatkin; “SSCB'de Tarımsal İşin Ekonomisi”, Berlin, 1947, s. 96.

15)Aktaran: W.A. Abramow; “Makine-Traktör İstasyonlarının İnşası ve Kolektif Ekonomilerin Sağlamlaştırılmasındaki Rolü”, Berlin, 1953, s. 14.  

16) A. Kuropatkin; agk, s. 103.

17)A. Kuropatkin; agk, s. 103-104.

18)Bkz. A. Kuropatkin; agk, s. 107.

19)W. A. Abramow; agk, s. 20.

20)W. A. Abramow; agk, s. 36.

21)Bkz.: N. D. Kasonzew; “Tarımsal Artel'in Stalinist Tüzüğü-Kolektif İktisadi Yaşamın Temel Yasası”, Berlin 1954, s. 37-99.

22)Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Anayasası, Berlin 1949, s. 8.  

23)Sovyet Anayasası, agy.

24)A. Kuropatkin; agk, s. 129.

25)Sovyet Anayasası, agy.

26)A. Kuropatkin; agk, s. 130.

27)Büyük Sovyet Ansiklopedisi, agk, C. I, s. 908.

28)"40 Jahre…" s. 223.

29)Büyük Sovyet Ansiklopedisi, agk, C. 1, s. 911.

30)Bkz.: Agk, s. 914.

31)Agk, C. 1, s. 887/919.  

32)"40 Jahre…", s. 204.

33)Agk, s. 21.  

34)Agk, s. 199.  

35)Stalin; C. 9, s. 177, “Über die drei Grundlagen der Partei in der Bauernfrage”.

36)Stalin; agk, s. 178.

37)“Proletarya, mutlakıyetin direncini zor ile kırmak ve burjuvaziniz yalpalayan tavrını parçalamak için köylülük kitlesini kendine çekerek, demokratik altüst oluşu sonuçlandırmalıdır” (Lenin, İki Taktik, C. IX., s. 90).

38)“Burjuvazinin direncini zor yoluyla kırmak ve köylülüğün ve küçük burjuvazinin yalpalayan tavrını parçalamak için proletarya, nüfusun yarı proleter unsurlarının kitlesini kendine çekerek sosyalist altüst oluşu gerçekleştirmek zorundadır” (Lenin; agy.).

39)Stalin; agk, s. 178.

40)Stalin; agk, s. 179, 186.

41)Stalin; agk, s. 188.

42)İlk iki slogan Lenin döneminde yaşama geçirildi. Üçüncü slogan, her ne kadar 1919’da açıklansa da, yaşama geçirilişi Stalin önderliğinde olmuştur.

43)“Die kommunistische Partei der SU; In Resolutionen und Beschlüssen der Parteitage, Konferenzen und Plenen des ZK”, C. V, s. 193, 1957.

44)Stalin; C. 12, s. 147-148, “Zu Fragen der Agrarpolitik in der UdSSR”.

45)Troçki; C. III, Teil 1, s. 90.

46) L. Troçki; Vorwort zum Buch “Das Jahr 1905”.

47)Aktaran: Stalin; C. 10, s. 222, “Die Partei und die Opposition”.

48)Stalin; C. 10, s. 224-225, “Die Partei und die Opposition”.  

49)Stalin; C. 12, s. 149, “Zu Fragen der Agrarpolitik in der UdSSR”.

50)Stalin; C. 13, s. 322, “Rechenschaftsbericht an den XVII. Parteitag”.

51)Leon Trotsky; “The Soviet Economy in Danger”, “The Year of Capital Reconstruction” bölümünden, www.marxists.org/archive/trotsky/1932/10/sovecon.htm.

52)Stalin; C. 12, s. 34/35, “Über die rechte Abweichung in der KPdSU(B)”.

53)Stalin; agk, s. 80/81.

54)Bkz.: Stalin; agk, s. 49.

55)Stalin; C. 11, s. 43, “Über die Arbeiten der vereinigten Aprilplenums des ZK und der ZKK”.

56)Stalin; C. 11, s. 205/206, “Über die rechte Gefahr in der KPdSU(B)”.

İbrahim Okçuoğlu



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Nazım Hikmet yaşıyor; doğum günün kutlu olsun Nazım! munzur 5 6352 16.01.2020- 04:36
Konu Klasör Yeni dönem, yeni ihtiyaçlar ve TİP’in stratejisi;EŞİKTEKİ SOSYALİZM melnur 2 341 30.06.2023- 05:46
Konu Klasör Nazım Oratoryosu... melnur 0 1319 12.04.2020- 09:07
Konu Klasör Nazım Hikmet'ten esintiler... melnur 1 1224 17.01.2021- 03:14
Konu Klasör Nazım Hikmet'in tanıklığıyla Ermeni soykırımı Hillary 8 5817 26.04.2022- 10:28
Etiketler   TEORİDEN,   PRATİĞE,   SOSYALİZMİN,   İNŞA,   SORUNLARI
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS