SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
LENİNİST ÖRGÜTLENME – TROÇKİST “ÖRGÜTLENME”           (gösterim sayısı: 9.200)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: spartakus
Konu Tarihi: 23.07.2014- 19:05


LENİNİST ÖRGÜTLENME – TROÇKİST “ÖRGÜTLENME”

3. Makale  



“24 ayar anti-leninist örgütçü” Troçki!

Avrupa'nın aksine Rusya'da işçi sınıfının çetin illegalite koşullarında örgütlenmekten ve mücadele etmekten başka yolu yoktu. Rusya'da işçi sınıfının parti örgütlenmesi daha baştan illegaliteye zorlanmıştı. Zor illegal koşullarda Rusya'nın farklı bölgelerinde oluşan çevreler, gruplar, kendi güçlerine dayanarak mücadele ediyorlardı. Önemli olan, aralarında bağ olmadığı için ideolojik karmaşıklığın hakim olduğu bu grupların birleştirilmesi ve mücadelenin aynı çatı altında yürütülmesiydi, yani bütünlüklü bir partinin kurulmasıydı.

Rusya'da komünist hareketin gelişmesinde örgütlenme sorunu çok önemli bir rol oynamıştır. Rus devrimcilerinin örgütlenme sorunları üzerine ateşli tartışmaları Batının legal koşullarında mücadele eden devrimciler tarafından çoğu kez anlaşılmamış, onların örgütsel sorunlar üzerine bitmek bilmeyen tartışmaları, sekterlik olarak algılanmıştır. Ama Rus devrimci hareketinin tarihi, örgütlenme sorununun çözülmesinden sonra mücadelenin yükseldiğini, komünist hareketin (bu durumda Bolşevik Parti'nin) sınıf mücadelesinde önder etkileyen güç olmaya başladığını göstermektedir.

Lenin, örgütlenme sorunlarında acımasız, tavizsiz mücadelesinden dolayı bölücülükle, dogmatiklikle suçlanmıştır. Ama Rusya'da devrim, örgütsel ve ideolojik bütünselliği olan, merkezi yönetimli, illegal örgütlenmiş Bolşevik Parti tarafından gerçekleştirilmiştir. Böyle bir partinin kurulması için sürdürülen mücadelede Lenin ve Troçki arasında görüş ayrılıkları gündeme gelmiştir. Şimdi bunların neler olduğunu ele alarak devam edelim.

I. Parti Kongresi 1 Mart 1898'de Minsk'te, Rusya'daki bütün sosyal demokrat çevre ve grupları bütünlüklü bir partide örgütlemek amacıyla toplanır. Kongreye sadece dokuz grubun temsilci göndermiş olması o zaman Rus sosyal demokrat işçi hareketinin ne denli dağınık ve zayıf olduğunu gösterir. Kongre üç kişiden oluşan bir merkez komite (MK) seçer, bir tüzük üzerinde çalışır ve Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin (RSDİP) manifestosunu kabul eder. Bu manifestoda Rusya'da bütün yerel çevrelerin ve örgütlerin RSDİP çatısı altında örgütlenmeleri talep edilir.

Ne var ki, bu kongre önüne koyduğu görevleri yerine getiremedi; kongreden hemen sonra merkez komite üyeleri ve delegelerin çoğu tutuklandı. Rusya'da örgütsel ve ideolojik kargaşa devam etti. Bunda “ekonomistler”in ve başka grupların da payı vardı.

I. Kongreden sonra bütünlüklü parti kurma konusunda değişen bir şey olmadı. Ancak yurt dışında geçici merkez işlevi gören “İskra”, Lenin'in doğrudan etkisiyle partinin oluşturulmasında önemli bir rol oynadı: “İskra”nın yazı kurulu parti programını hazırladı, ikinci kongreyi örgütledi. Bu kongrede program ve tüzük onaylandı.  

1903'te Londra'da gerçekleştirilen II. Kongrede grup ve çevre kargaşasının ötesine geçilerek partinin kurulması, daha doğrusu yapılandırılması sağlandı. Grup ve çevre yapısı aşılmıştı, bu bakımdan bir ortaklaşma sağlanmıştı. Ama parti, bütünlüklü bir ideolojik temeli olan parti olmaktan çok uzaktı. Ortaklaştırılmış ideolojik temelin olmamasından dolayı RSDİP'in ikinci kongresi aynı zamanda partinin Bolşevikler ve Menşevikler diye iki gruba ayrılmasının, bu anlamda ilk bölünmenin yaşandığı kongre olmuştur.

Bölünme, Lenin ile Menşevikler arasındaki görüş ayrılığından -örgütlenme sorunlarından- kaynaklanıyordu. İlk görüş ayrılığı birinci paragrafın tartışılması sırasında patlak verdi.  

Lenin'in birinci paragrafa eklenmesini önerdiği anlayış şuydu:

“Programını kabul eden ve partiyi mali olarak destekleyen, partinin örgütlerinden birinde bizzat çalışan (faaliyet sürdüren- İ.O.) kişi RSDİP'nin üyesidir”.

Y. Martov'un önerisi:

"Parti örgütlerinin birinin kontrolünde ve yönetiminde partiyi faaliyetiyle destekleyen" kişi RSDİP'nin üyesidir.  

Martov'un bu formülsyonuna karşı Lenin'in savları şunlardı:

“1-Parti örgütlerinden birinde bizzat faal olmayan parti üyelerini etkili 'kontrolü ve yönetimi' pratikte mümkün değildir.

2-Bu formülasyon örgütten ve disiplinden korkmayan işçi sınıfının değil, aksine, bireysel ve örgüt ve disiplin ürkekliği eğilimi olan küçük burjuva aydın bakış açısını ele verir.

3-Bu formülasyon üyelik kapsamını sempatizanların da partiye dahil olacakları derecede genişletir ve işçi sınıfı ve onun örgütlü, disiplinli öncüsü arasındaki ayrım çizgisini kaldırır; öncünün işçi sınıfı içinde bütün olarak kaybolmasına neden olur ki, bu da işçi sınıfının düşmanlarının çıkarlarına hizmet eder” (1).  

Lenin partinin proleterlerden oluşan bir bileşimde olması, üyelerinin aktif devrimci çalışma yürütmesi gerektiğini savunuyordu. Lenin'in anlayışına göre, diğer şeylerin yanı sıra parti örgütlerinde bizzat aktif olarak çalışanlar üye olabilirlerdi. Martov'un üyelik anlayışına göre ise tehlikeye maruz kalmamak için parti örgütlerinde aktif çalışma yerine bir parti örgütü yönetiminde düzenli yardımcı olmak parti üyeliği için yeterliydi. Martov'un görüşü, komünist partilerde pasif üye anlayışına temel teşkil etmiştir. Tasfiyeci, reformist, revizyonist unsurlar bu üyelik anlayışını geliştirerek komünist partilerde yozlaşmayı ilerletmişlerdir. Lenin, proleterlerden oluşan, aydınların söz sahibi olmadığı, üyelerinin her koşul altında parti örgütlerinde aktif mücadele ettiği, sadece yardım etmediği bir parti için mücadele ediyordu.

Tüzüğün birinci maddesinin oylanmasında Martov'un anlayışı az bir farkla 28'e karşılık 22 oy) çoğunluğu elde etti.

Bu durumu Türkiye'de göz önüne getirelim. Aklımızı zorlayalım; şu veya bu örgüt Leninist örgütlenmeyi doğru buluyor ve ona göre hareket ediyor. Ama üyelerini aktif ve pasif diye iki kategoriye ayırıyor; yani herhangi bir parti örgütünde bizzat faal olan üyeler kategorisi (aktif üyelik) ve herhangi bir parti örgütünde bizzat faal olmayı istemeyen, ama üye olanlar kategorisi (pasif üyelik). Leninist örgütlenmeyi ve üyelik kıstaslarını yanlış bulabilirsiniz, sorun bu değil. Yanlış buluyorsanız örgütlenme ilkeleriniz Leninist değildir, bunu açıklamak zorundasınız. Her ikisi bir arada olamaz. Ya Leninistsiniz ya da Martovcusunuz; anlayışlar birbirini dışladığı için ikisinden birisi geçerli olacaktır.  

Martov'un üyelik anlayışını uygulayan ve kendine komünist diyen bir partinin ne hallere düşebileceğini düşünebiliyor musunuz? Bu parti önce üyelerini iki gruba ayırmış olur: Birinci grup aktif üyelerden, doğrudan faaliyet içinde yer alan üyelerden oluşurken ikinci grup pasif üyelerden oluşmaktadır. Bu gruptaki üyeler üzerinde partinin herhangi bir yaptırımı olamaz. Nihayetinde isterse, doğru bulursa partiye destek verir, aksi durumda destek vermez. Ve bu üye aktif üyelerle aynı hakka sahiptir. Böyle bir partide disiplinden, eylem birliğinden, düşünce ortaklığından bahsedilemez. Yoksa bahsedilir mi?

Kongrede ikinci anlaşmazlık “İskra”nın yazı kurulunun oluşumunda patlak verdi. Lenin “İskra”yı önderlik eden bir merkez olarak görüyor ve redaksiyonunun da ideolojik olarak birbiriyle anlaşabilen, bütünlüklü bir çizgiyi temsil eden kişilerden oluşmasını talep ediyordu. Lenin o zaman önemli konularda kendisiyle aynı düşüncede olan Martov ve Plehanov'u ve kendini redaksiyon için önermişti. Bu bileşim, redaksiyondan Akselrod, Protessov ve Zassuliç'in dışlanması anlamına geliyordu. Lenin'in bu önerisi tepkilere neden oldu ve Martov, Akselrod, Protessov ve Zassuliç üçlüsüyle dayanışma içinde olduğunu açıkladı. Sonuçta az bir oy çoğunluğu farkıyla redaksiyonu Lenin ve Plehanaov'un üstlenmesine karar verildi.  

İkinci oylama kopuşa neden oldu: Çoğunluğun kararının tanınmaması, kabul edilmemesi partinin Bolşevikler ve Menşevikler diye ikiye bölünmesini beraberinde getirdi. Çoğunluk (Rusça Bolşestvo -Bolşevik) Lenin tarafından önerilen redaksiyon için, azınlık da (Rusçası Menşestvo – Menşevik) Lenin'e karşı oy kullanmıştı.

II. Pati Kongresine Troçki delege olarak katıldı. Tüzük üzerine tartışmalarda Lenin'e karşı mücadele etti. Kopuşa, Bolşevikler ve Menşevikler diye ayrışmaya neden olan sorunda Troçki, Menşeviklerden yana tavır aldı. II. Kongrede Troçki'ye karşı polemiğinde Lenin, Troçki, temel düşüncelerimi kesinkes anlamadı diyordu. Lenin II. Kongrede bu konuda Troçki hakkında şunları söylüyordu:

“Çizginin sağlamlığının ve parti ilkelerinin temizliğinin korunması, tam da şimdi bir o kadar daha acil bir mesele haline gelmiştir. Çünkü birliği yeniden tesis edilmiş parti, sayıları partinin büyümesiyle birlikte artacak olan pek çok sallantılı unsuru saflarına alacaktır. Troçki yoldaş, partinin bir komplocular örgütü olmadığını söylerken (pek çok başkaları da bana karşı bu itirazda bulunmuştur), “Ne Yapmalı” adlı kitabımın temel düşüncesini çok yanlış anlamıştır. Troçki, kitabımda en konspiratif ve en gizli olandan nispeten geniş ve “gevşek” olanına kadar bir dizi değişik örgüt tipi önerdiğimi unutmuştur. Partinin, tamamen (ya da neredeyse tamamen) parti örgütlerinin “denetimi ve önderliği altında” çalışan, fakat bütün olarak “parti”ye dahil olmayan ve zaten dahil olmaması gereken işçi sınıfının muazzam kitlesinin sadece öncü müfrezesi, önderi olduğunu unutmuştur. Bu temel hatası nedeniyle Troçki yoldaşın hangi sonuçlara vardığına bir bakın. Burada bize, işçi saflarından durmadan işçiler tutuklandığında, tutuklanan bütün işçilerin parti üyesi olmadıklarını açıklamaları halinde, partimizin tuhaf bir şey olacağını söyledi! Durum tam tersi değil mi? Asıl tuhaf olan, Troçki yoldaşın kanıtlaması değil mi? Bir ölçüde deneyim sahibi her devrimciyi sevindirecek bir şeyi üzücü bir olgu olarak görüyor. Grevler ve gösteriler nedeniyle tutuklanan yüzlerce, binlerce işçinin parti örgütlerinin üyeleri olmadığı anlaşılsa, bu sadece, örgütlerimizin iyi olduğunu, görevlerimizi –az çok dar bir yönetici yoldaşlar çevresinin konspiratif şekilde çalışmasını sağlamak ve mümkün olduğunca geniş bir kitleyi harekete çekmek- yerine getirdiğimizi tanıtladı”   (2).

Hala öğrenilemeyen, hala kavranmamış olan bir anlayış: Lenin, illegal bir partinin, ancak ve ancak geniş yığınları kendi eylemine çekerek harekete geçirdiğinde mücadeleci bir parti olabileceğinden bahsediyor. Salt veya esas itibariyle kendi örgütlü gücünü harekete geçirebilen illegal bir partinin tecrit edilmiş, etki gücü ancak kendi üyeleri üzerinde olan bir parti olacağını anlatıyor.

Bu kongreden sonra yayımlanan “Bir Adım İleri, İki Adım Geri” yazısında Lenin, partinin, parti örgütünün sağlamlaştırılması için ileriye doğru bir adım, ama yeni bir kanadın (Menşevikler) oluşmasıyla da iki adım geri attığını yazar.  

Troçki, Lenin'in proletaryaya parti içinde büyük bir rol verilmelidir, onun bu rolü tartışmasız olmalıdır türünden anlayışlarına da karşı çıkmakta gecikmez. “Siyasi Görevlerimiz”, “Bir Adım İleri, İki Adım Geri”ye cevaben yazılmıştır. Troçki bu yazısında “Ne Yapmalı”yı da ele alır; akıllara durgunluk veren kavram ve anlayışlarla Lenin'in geliştirdiği örgütlenme ilkelerini eleştirir. Troçki'nin örgütlenme adına ne söylediğini, neyi savunduğunu öğrenmek isteyen bu yazısını mutlaka okumalıdır; devrimcilik adına oportünist, Menşevik parti anlayışını ilk elden öğrenmiş olursunuz. Troçki'nin bu broşürü Menşevikler tarafından 1904'te yayımlanır. Troçki bu yazısını “değerli öğretmeni”, “üstadı” Akselrod'a ithaf eder. Peki, Troçki'yi bu denli etkileyen, ona “öğretmen”lik yapan Akselrod kimdir? Menşevik önderlerin başında gelenlerden birisidir; Lenin'e ve oluşmakta olan Bolşevizme karşı tartışmasız düşmanık besleyen birisidir.  

Troçki bu yazısında Lenin'in anlayışına karşı şunları yazar:

“Bu inanılmaz acımasız, demagojik satırlar okunduğunda insanı nasıl bir öfke sarar? Daha dün hakkında ‘kendiliğinden sendikalizme umut bağlayan proletarya diye konuşulan aynı proletarya bugün, siyasi disiplinin örneğini vermeye çağrılıyor (Burada Lenin’in “Ne Yapmalı” eserine gönderme yapılmaktadır, İ. Okçuoğlu) Ve kime? Tam da dünkü şemaya göre proletaryaya sınıf bilincini ve siyasi bilincini dışarıdan taşıma görevi verilen o aydınlara... Ve bu, Marksizm oluyor. Bu sosyal demokrat düşünce oluyor. Gerçekten, proletaryanın en iyi düşünsel varlığı karşısında Lenin’in yaptığından daha büyük bir kinizmle durulamaz. Lenin için Marksizm, büyük teorik yükümlülükleri beraberinde getiren bilimsel analizin bir yöntemi değil. Lenin için Marksizm, ... izlerini yok etmek gerekiyorsa bir bulaşık bezidir; büyüklüğünü göstermek istiyorsa bir beyazperdedir ve parti vicdanını göstermek gerekliyse bir mezaradır” (3).  

Demek ki Lenin, Marksizmi, “bulaşık bezi”, “beyazperde” ve “mezura” olarak algılamış. Troçki bununla yetinmez ve aynı broşüründe “Lenin Marksist değildir”, “partinin gerici kanadının önderi”dir, “diktatör”dür, “gaspçı”dır diye de yazar.

Lenin hakkında söyledikleri az gelmiş olacak ki Troçki, Lenin'i “tanımlama”ya devam eder:

Kongrede Troçki, “kendine özgü enerji ve yeteneğiyle Lenin, partinin örgütsüzleştiricisi rolünü oynadı”; yeni bir Robespierre gibi “mütevazı parti konseyini kamu güvenliği için her şeye muktedir komiteye dönüştürmek için” çaba harcadı ve ortamı “sosyalist oportünizmin thermidoriancısı için” hazırladı der (4).  

“Thermidor” kavramını Stalin ve SSCB'nde karşı devrim ile bağlam içinde çok kullanacağını ileride göreceğiz. Troçki bu kavramı Fransız Devrimi döneminde karşı devrimci büyük Fransız burjuvazisinin taraftarı anlamında kullanmaktadır; yani ortada bir karşı devrim var ve onun taraftarlığını veya doğrudan yürütücülüğünü yapanlar var. Troçki burada Lenin'i, yani ileride “kanka”sı yapmaya çalıştığı Lenin'i böyle suçlayabiliyor; sen “sosyalist oportünizm için” zemin hazırlayan karşı devrimcisin diyebiliyor. Troçki'nin cahilliğidir diyelim ve bunu geçelim.

Lenin Partinin desorganizatörü (örgütsüzleştiricisi) olduğuna göre Troçki de partinin baş örgütçüsü oluyor! Herhalde böyle oluyor! Ve bu da yetmemiş olacak ki Troçki, Lenin'i “sosyalist oportünizmin karşı devrimcileri“ için ortamı hazırlayan olarak tanımlıyor. Yani Lenin, “Sosyalist oportünizmin karşı devrimcileri“ adına provokatörlük yanıyor diyor.

'Marksist olmayan Lenin', “partinin gerici kanadının önderi” Lenin, “diktatör” Lenin, “gaspçı” Lenin, “partinin örgütsüzleştiricisi” Lenin! Bütün bu sıfatları Troçki, “kanka”sı Lenin için kullanıyor.  

Lenin hakkında “Siyasi Görevlerimiz”de daha neler söylediğini Troçki'nin biyografisini yazan İ. Deutscher'den okuyalım:

“40 sene boyunca Troçki'nin verimli kaleminden çıkan en şaşırtıcı doküman belki de budur...Hemen hemen hiçbir Menşevik yazar Lenin'e böylesi şahsi öfkeyle saldırmamıştı. Korkunç, ahlaksız, demagojik, pejmürde avukat, kötü niyetli ve ahlaki olarak itici – bu sözler Troçki'nin kısa bir zaman önce kendine dostluk elini uzatan, Batı Avrupa'ya götüren, her türlü gelişme imkanını sağlayan ve Plehanov'un kabalığından koruyan insana karşı yağdırdığı küfürleri süsleyen sıfatlar”dır (5).  

Bu hiddetin sebebi nedir? Troçki, “kanka”sı Lenin'e karşı ne söylemiş oluyor bu sözleriyle? Troçki'nin polemiği siyasi ve kişiselleştirilmiş sövgü ve hakaretlerle dolu. Daha o dönemde, II. Kongreden itibaren Lenin ile Troçki arasında derin görüş ayrılıkları vardı. Troçki, “kanka”sına, “eski mücadele yoldaşı”na karşı her şeyi mubah görerek saldırıyor. Troçki'nin Lenin ve Bolşeviklere karşı bu tavrı Ekim Devrimine kadar değişmemiştir. Aynı tavrını daha sonraları Stalin ve Bolşevik Parti'ye karşı sürdürmüştür.

Kasım 1904'te “Sadece parti üyeleri için”   ibaresiyle yazdığı “Zemstvo Kampanyası ve İskra'nın Planı”   makalesinde Lenin Troçki hakkında şöyle diyordu:

“İşte yeni “İskra”nın bütün dünyaya yazı kurulunun Balalaykin’i (6) (Troçki kastediliyor- İ. Okçuoğlu) tarafından törenle açıklanan yeni taktik görevleri, yeni taktik görüşleri bunlardır. Fakat bu Balalaykin bir bakıma istemeden doğruyu söylemiştir. Eski “İskra” ile yeni “İskra”   arasında gerçek bir uçurum vardır. Eski “İskra”, teatral bir şatafatla sunulan sınıflar arası anlaşma konusunda coşkuya kapılan ve bunda bir “yeni yol” gören insanları sadece küçümser ve alaya alırdı. Bu yeni yolu, eski devrimci taktiği “daha alt bir tip” olarak gören ve “toplumsal yaşama” muhalif burjuvazinin sol kanadıyla daha önce yapılan görüşmelerin ardından bir işçi konuşmacısının alçakgönüllü ve barışçıl sahneye çıkışına dair anlaşmalar biçimindeki “planlı ve doğrudan müdahale”yi öve öve bitiremeyen Fransız ve Alman sosyalist “devlet adamları”nın deneyiminden biliyoruz” (7).



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 23.07.2014- 19:08


İkinci kongreden sonra Troçki, Menşeviklerden ayrılır ve varlığını sürdüren grupların yanı sıra ayrı bir konumda konaklar. Artık hiç bir gruptan olmama kararı almıştır. Hiçbir gruba dahil olmamak Troçki gibi birisi için başlı başına bir grup olmak, hatta tek başına örgüt, tek kişiden -bu durumda kendisinden ibaret- parti olmak anlamına gelir. Ama yine de Troçki, hiçbir hizbe -fraksiyona- dahil olmayan birisi olarak, kendi cüce Troçkist hizbiyle Bolşevik ve Menşevik örgütleri aşarak veya öteleyerek, bu uçları devre dışı bırakarak Rusya'da devrimci hareketi bir çatı altında birleştirmeye karar verir. Sonuçta, kurulmuş olsaydı, ilkesizlik ve gruplar federasyonundan başka bir şey olmayacak olan bir parti ortaya çıkmış olacaktı; Troçki'nin partiden anladığı buydu. Bu mücadelede Troçki, örgütsüzlüğün ve örgütsüzleştirmenin abidesi olduğunu sergilemekten başka bir iş yapmaz. En azından Rus işçi ve komünist hareketi tarihi bunun böyle olduğunu göstermektedir.

İkinci kongredeki bölünmeden sonra yeni bir kongre talep eden bölge konferansları gerçekleştirilir. Bu konferanslarda yerel örgütler, parti konseyi ve merkez organ “İskra” yeni bir kongreyi reddettiği için “Çoğunluk Komiteleri” bürolarını kurarlar ve üçüncü kongre çağrısı yaparlar. 1905'te Londra'da gerçekleştirilen bu kongreye Menşevikler katılmazlar ve aynı dönemde Cenevre'de bütün Rusya Konferansı düzenlerler.

Üçüncü kongre salt Bolşeviklerden oluşmaktaydı. İkinci kongrede Menşeviklerin reddettiği tüzük kabul edilir. Bu kongre toplanmadan önce “Çoğunluğun Komiteleri” bürosu tarafından 1904 sonunda “Vperyod” (İleri), “İskra”nın yerine partinin merkez yayın organı olarak yayımlanır. Lenin de yazı kurulundadır.

1905 Devriminde St. Petersburg Sovyeti'nde “yatıştırıcı” rolünü oynayan Troçki!  

“İsyan havasının önüne geçmeye çalışan” Troçki!

Troçki Ekim 1905'te Finlandiya'dan St. Petersburg'a döndüğünde genel grev patlak vermişti. Grev yapan işçiler grev komitesi için delege seçerler; bu delegelerden oluşan grev komitesi de kısa zamanda “İşçi Temsilcileri Sovyeti”ne dönüşür. Menşevikler bu Sovyeti başından beri desteklerler ve onda temel demokratik bir hükümetin organını görürler. St. Petersbur'da Bolşevikler başlangıçta bu Sovyet oluşumu karşısında bekleme tavrı içinde olurlar. Öyle ki, Sovyet oluşumunu partiye karşı bir gelişim olarak algılarlar ve onu partiye katılma koşuluyla destekleyeceklerini açıklarlar.

Ancak Lenin St. Petersburg'a döndükten sonra Bolşevikler, oluşan Sovyet üzerine sağlıklı bir değerlendirme yapabilirler. Lenin'in yaptığı Sovyet analizini şudur: Oluşan Sovyet, Çarlık devleti yıkılmadan önce bir hükümet organı olamaz. Mevcut koşullarda görevi, devrimci mücadeleye önderlik etmek ve Çarcı devlet mekanizmasının yıkılmasını sağlamaktır. Lenin'e göre “İşçi temsilcileri Sovyeti, emeğin parlamentosu ve proleter özyönetimin organı değildir. Hiç de hükümet organı değildir, aksine belli amaçların elde edilmesi için bir mücadele örgütüdür...İşçi temsilcileri Sovyeti devrimci demokratların ve sosyalistlerin belirli olmayan geniş bir mücadele birliğidir”.

30 Ekimde St. Petersburg Sovyeti yürütme organını seçer. Bu organda Bolşeviklerden, Menşeviklerden ve Sosyal devrimcilerden üçer kişi yer alır.

St. Petersburg'a geldikten sonra Troçki, doğrudan Menşeviklere koşar ve onlarla işbirliği içinde hareket eder. Menşevikler üzerinden Sovyete seçilir ve önder bir rol oynamaya başlar. Menşevik çizgiyi savunan Troçki, mücadelenin beraberinde getirdiği coşkuyu bastırmaya ve işçilerin aktifitesini geriletmeye çalışır.  

İ. Deutscher'in “Silahlı Peygamber Troçki”deki anlatımına göre “Troçki, Sovyet'ten greve son vermelerini istedi. Grevin devamı başarı sağlamayacak, kan dökülecekti. Sovyet bu görüşü oybirliği ile kabul etti ve grev 21 Ekimde bitti”. Bu sonuca varmak için Troçki, Sovyet'e baskı yapar (8).  

Troçki, bununla da yetinmez. İşçiler kendiliğinden, fabrikalarda 8 saat çalışma günü için greve giderler. Ve Çarlığın Polonya'da ilan ettiği sıkıyönetim vesilesiyle de ikinci genel grev çağrısı yaparlar. Ama Troçki, ikinci genel grev çağrısından üç gün sonra genel greve son verilmesini önerir.

İ. Deutscher anlatıyor:  

“5 Kasım günü bütün Yürütme Kurulu adına Sovyet'te konuşan Troçki, ikinci genel greve son verilmesini teklif ediyor. Hükümet o sırada Kronstad bahriyelilerinin askeri mahkemede değil, sivil mahkemelerde yargılanacağını ilan etmiştir. Sovyet bu şekilde davrandığı taktirde, elbette zaferle değil, ama şerefiyle geri çekilmiş olacaktı” (9).  

Troçki, ateşli önder, ateşli isyancı, devrim örgütleyicisi pozlarında mücadelenin yatıştırılması için çaba harcamaktadır. İ. Deutscher de onun bu çabasını "Troçki isyan havasının önüne geçmeye çalışırken bile Sovyet'in önünde meydan okur bir pozdadır" diye değerlendiriyordu (10).  

Gelişmeler mücadeleden, devrimden yanadır, ama Troçki devrimden, mücadeleden yana değildir. Troçki grevciler yorulmaya başladılar diyerek grev kırıcılığı yapıyordu; ona göre “olaylar bizden yana gelişiyor zaten, adımları hızlandırmanın nedeni yok”tu. Ama grev kırıcılığı yaparken de   “Olabildiğince çabuk kesin hareket hazırlığına başlamalıyız. Bu aşama belki bir ay, belki de iki ay sürer. Ama o zaman olabildiği kadar sıkı ve örgütlü bir ordu haline gelmiş oluruz” diye umut dağıtıyordu (11).  

İ. Deutscher, “sinirli ve ciddi” olan Troçki'nin “ılımlı olmayı savunan bir liberalle yaptığı konuşmayı” aktarır:  

“Kendisine (ılımlı olmayı savunan liberale- İ. O.) Fransız devriminde geçen bir olayı anlattım: Kongre 'Fransız halkının düşmanla kendi toprağında konuşmamasına' karar verir. Kongre üyelerinden biri atılıyor ve soruyor: “Zaferle anlaşma mı imzaladınız?”. Şöyle cevap veriyorlar: “Hayır, ölümle anlaşma imzaladık”. Liberal burjuvazi sanki kendi ihanetiyle övünür gibi bize şunu söylüyor: “Yalnızsınız. Bizimle birlikte olmadan kavgaya devam edebileceğinizi sanıyor musunuz? Zaferle anlaşma mı imzaladınız?” Cevabımızı yüzlerine çarpıyoruz: “Hayır, ölümle anlaşma imzaladık” (12).  

“Ölümle anlaşma imzalayan” “radikal” Troçki, ikinci genel grevi de boğduktan sonra sermayenin Sovyet'e saldırı ve bölünme kaçınılmaz olur.  

İ. Deutscher'den okuyalım:

Troçki, “Birkaç gün sonra Sovyet'in güçsüzlüğü üzerinde yeniden durdu ve sekiz saatlik çalışma günü konusunda daha fazla direnmemesini istedi...Sovyet ikiye ayrılmıştır: Azınlık genel bir grev istemektedir. Ama Troçki, metal işçilerinin de desteğini alarak oylamayı kazanmıştır...Troçki'nin 1905'te izlediği “ılımlılık” politikası...” (13).  

Aralık başında, Çarlık hükümeti kendini güçlü hissetmeye başlayınca saldırıya geçer. Basına sansür uygulanır, St. Petersburg Sovyeti başkanı ve bazı önder üyeleri 5 Aralıkta tutuklanır. “Sekiz saatlik iş gününü işçi sınıfına kazandırmadan, işçi sınıfını sekiz saatlik iş gününe kazandırmayı başardık” diyen Troçki, bir geçiş dönemi için Sovyet'e yeni bir başkanın seçilmesini ve silahlı ayaklanma hazırlığına başlanılmasını önerir.

“İşçi Delegeleri Sovyeti geçici olarak yeni bir başkan seçmeli ve silahlı ayaklanma hazırlanmalıdır” (14).  

St. Petersburg Sovyeti Troçki'nin önerisini kabul eder ve Troçki başkanlığında yeni bir yürütme seçer.  

Troçki'nin bahsettiği "silahlı ayaklanma hazırlığı" konusunda da İ. Deutscher şunları yazar:

"Troçki'nin sözünü ettiği ayaklanma hazırlığı daha ortada bile yoktu; illerdeki Sovyet'lerle ilişki kurmak için iki delege gönderiliyor. Ayaklanma için gereken şartlar yoktur" (15).  

“24 ayar” militan, ayaklanmacı, devrim önderi Troçki'nin ve Menşeviklerin 1905 Devriminde St. Petersburg Sovyeti'nde oynadıkları rol SBKP(B)- Tarihi'nde şöyle anlatır:

“Çarlığın İmparatorluk başkentinin Sovyeti olarak, tüm Rusya'da en büyük sanayi merkezinin ve devrim merkezinin Sovyeti olarak Petersburg İşçi Temsilcileri Sovyeti'nin 1905 Devriminde belirleyici bir rol oynaması gerekiyordu. Ama bu Sovyet, başında berbat, Menşevik bir yönetimin bulunması yüzünden görevlerini yerine getiremedi. Bilindiği gibi o sırada Lenin henüz Petersburg'da değildi, ülke dışında bulunuyordu. Lenin'in orada bulunmayışından yararlanan Menşevikler, Petersburg Sovyeti'ne sokuldular ve Sovyet yönetimini ele geçirdiler. Bu şartlar içinde Hrustalyov, Troçki, Parvus vb. Menşeviklerin Petersburg Sovyeti'ni ayaklanma politikasına karşı çevirmekte başarılı olmalarının şaşılacak bir yanı yoktu. Onlar, askerlerin Sovyet'le ilişkilerini sağlamlaştırarak ve bunları ortak mücadelede birleştirecek yerde, askerlerin Petersburg'dan çıkarılmalarını istiyorlardı. Bu Sovyet, işçileri silahlandıracak ve onları ayaklanmaya hazırlayacak yerde, yerinde sayıyor, ayaklanma hazırlıklarına karşı olumsuz bir tavır takınıyordu” (16).  

Troçki'nin 1905 Devriminde Petersburg Sovyeti'nde oynadığı rol buydu.

1905'teki devrimci mücadeleler, sonuçta Bolşeviklerin ve Menşeviklerin yakınlaşmasına neden olur. Zor geçen bir dizi görüşmeden sonra dördüncü kongreyi toplamak için ortak bir merkez komite oluşturulur. Tarihe Birlik Kongresi olarak geçen IV. Parti Kongresi 1906'da Stokholm'da gerçekleştirilir. Bu kongrede çoğunluk Menşeviklerde olduğu için kararlar da daha ziyade onların görüşleri doğrultusunda alınır. Adı Birlik Kongresi olmasında rağmen her iki taraf arasındaki siyasi ve ideolojik görüş ayrılıkları giderilememiştir. Bu nedenle birlik de biçimsel kalmıştır. Ortak bir merkez komite oluşturulmasına rağmen Bolşevikler kendileri için bir de illegal merkez komitesi kurarlar.  

V. Kongre 1907'de Londra'da gerçekleştirilir. Bu kongrede Bolşevikler çoğunluktadır. Ama bu çoğunluk, kendi çizgilerini kabul ettirmek için yeterli değildir. Troçki'nin de dahil olduğu yalpalayan unsurların oyu çoğunluk oluşturmada belirleyici olur.

1905 Devrimi Menşevikler arasında değişime de neden olur: Bir dizi Menşevik önder illegal mücadeleyle sonuç alınamayacağı görüşünü benimser. Bu nedenle partinin illegal yapısının tasfiye edilmesini ve Rusya-Çarlık yasallığını kabul eden legal bir partinin kurulmasını talep eder. Bu sorun Bolşevikler ve Menşevikler arasında oldukça önemli bir görüş ayrılığı olur. Bolşevikler, partinin illegal yapısını yıkarak, legal bir parti kurmaktan yana olan Menşevikleri tasfiyeci olarak tanımlarlar. Son birlik denemesinden sonra (IV. Kongre) Bolşevikler, artık tasfiyecilerle ortak hareket etmeyeceklerini açıklarlar.  

“Birliğin Zedelenmesi Üzerine”   makalesinde Lenin tasfiyecileri tanımlarken şöyle der:

“Tasfiyecilikten bahsederken, yılların seyri içinde ortaya çıkmış, 20 senelik parti tarihinde “Menşevizm” ve “Ekonomizm” ile iç içe geçmiş ve belli bir sınıfın –liberal burjuvazinin- politikası ve ideolojisi ile birleşmiş belli bir ideolojik akım tespiti yapıyoruz” (17).  

Şüphesiz ki, bütün Menşeviklerin tasfiyeci oldukları söylenemez. Plehanov, tasfiyecilere karşı sürekli mücadele etmiştir. Bu mücadeleye bazen Martov da katılmıştır. Diğer taraftan 1905 Devrimi Bolşevikler arasında da farklı düşüncelerin gelişmesine, bölünmelere neden olmuştur. Bunların arasında “Otsovizm”in belli bir yeri vardır. Otsovistler, Duma seçimlerinin boykot edilmesini talep ediyorlar, her türlü legal çalışmayı reddediyorlardı. Sosyal demokrat vekillerin Duma'dan derhal geri çağrılmasını talep ettikleri için bunlar, Rusçada geri çağırma anlamına gelen   'otoswat'çılar olarak tanımlanmışlardır.  

Buna karşın Lenin'in çizgisi şuydu: İllegal örgütü inşa etmek, illegal mücadeleyi sürdürmek ve mümkün olan bütün legal olanaklardan yararlanmak.

Bolşeviklerden kopan başka bir grupçuk da ultimatistlerdi. Bunlar da vekiller derhal geri çağrılmamalı, ama hatalarını düzeltmek için onlara bir ültimatom verilmelidir anlayışında olduklarından dolayı bunlara da ultimatistler denmiştir. Her iki grup da Bolşeviklerin “sol”unda yer alıyordu.

Bolşevikler tarafından dışlandıktan sonra bu iki grup “Vperyod-Grubu” olarak birleşti. Kendilerini sol Bolşevikler olarak tanımlayan bunlar, uç sol görüşler savunuyorlar, Lenin ve taraftarlarını sağa kaymakla suçluyorlardı. Onlara göre Lenin ve taraftarları sağa kaydıkları için Bolşevizme ihanet etmişlerdi.

Troçki, bu uç sol gruba da sempati duyuyordu.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 23.07.2014- 19:12


Bu ve sonraki yıllarda esas mücadele Bolşeviklerle Menşevikler arasında sürdürüldü. Bu mücadelede Troçki, “kanka”sının yanında hiç yer almadı, her iki taraf arasında kaldı. Ama Bolşeviklere karşı mücadelede fiilen tasfiyecilerin yanında yer aldı.  

1908'den itibaren örgüt/örgütlenme üzerine mücadele giderek şiddetlendi. Tasfiyecilerden arındırılmış, onlardan tamamen bağımsız bir Bolşevik Parti'nin kurulması için çabalar yoğunlaştırıldı. Lenin önderliğinde Bolşevikler, partiye sadık kalan güçlerle, tasfiyecilerden tamamen kopuşa hizmet eden bir konferans düzenlediler. Bu konferansa karşı Troçki, oldukça şiddetli mücadele etmiş ve “kanka”sı Lenin'i dar görüşlü bölücü olarak tanımlamıştı. Öyle ki Troçki, Alman sosyal demokrat basınında (örneğin “Neue Zeit” -”Yeni Zaman” ve “Vorwärts”te -”İleri”) Rus işçi hareketi üzerine gerçek dışı görüşler yaymış, utanmazca Rusya'da, Rus işçi hareketinde Bolşeviklerin ve Menşeviklerin herhangi bir rol oynamadıklarını yazmıştı. Troçki'nin bu marifetlerine karşı Lenin Mayıs 1911'de “Rusya'da Parti İçin Mücadelenin Tarihsel Anlamı”   makalesinde şöyle der:

”Troçki, Menşevizmin ve Bolşevizmin "proletaryanın derinliklerinde kök saldıklarını" düşünmek "bir hayaldir" diye açıklıyor. Bu, Troçki'nin ustası olduğu, yankı yapıcı ama boş sözlere iyi bir örnektir. Bolşeviklerle Menşevikler arasındaki ayrılığın kökleri "proletaryanın derinliklerinde" değil, ama Rus devriminin iktisadi içeriğinde yatıyor...

Troçki, Bolşevizmi çarpıtıyor, çünkü o, Rus burjuva devriminde proletaryanın rolü konusunda hiçbir zaman kesin bir görüşe varamamıştır...

Kendi hizbinin reklamını yaparken Troçki , Almanlara, partinin parça parça olduğunu, her iki hizbin parça parça bölündüğünü ve sadece kendisinin, Troçki'nin, durumu kurtarmakta olduğunu söylemekten çekinmiyor. Gerçekten şimdi hepimiz görüyoruz ki, Troçki, özellikle tasfiyecilerin ve vperyodcuların güvenini kazanmıştır - Troçki yandaşlarının (Viyana Kulübü adına 26 Kasım 1910 tarihinde) onayladıkları en son öneri bunu kesin olarak kanıtlamaktadır.

Troçki'nin Almanların önünde partiyi küçültmekte ve kendini yüceltmekte ne ölçüde utanmazlığa kaçtığı, örneğin şu sözlerde çok iyi görülüyor. Troçki, Rusya'daki "işçi yığınları"nın, "sosyal demokrat partinin kendi çevreleri dışında (vurgulayan Troçki) kaldığı" düşüncesinde olduklarını yazıyor ve "sosyal demokrasisiz sosyal demokratlar"dan söz ediyor.

Bay Potressov'la dostlarının, bu tür sözlerden ötürü Troçki'yi bağırlarına basmaktan geri durmalarını nasıl beklenebilir?” (18).  

Troçki, kişisel kaygıları uğruna Alman kamuoyu önünde Rus işçi hareketini temsil eden Bolşevikleri ve Menşevikleri küçük düşürmüş, önemsizleştirmiş ve sonuçta da partinin dağılmakta olduğu imajını uyandırmıştır. Troçki'nin Bolşevikler ve Menşevikler nezdinde Rusya işçi hareketine saldırıları Kopenhag Uluslararası Sosyalistler Kongresi'nde Rus temsilciler arasında da belli bir rol oynamıştır. Yukarıda adı geçen makalesinde Lenin konuyla ilgili şunları yazar:

“Kopenhag’da partiye sadık Menşeviklerin ve merkez organ redaksiyonu delegesi olarak Plehanov, Bolşeviklerin temsilcisi olarak bu satırların yazarı ve Polonyalı bir yoldaşla birlikte Troçki’nin Alman basınında parti sorunlarımızı nasıl betimlediğine karşı kararlı protesto ettiler” (19).  

Troçki de “Hayatım” kitabında konuya oldukça dolaylı, Lenin'i “kanka” gösterme çabası içinde değinir:

“Viyana’dan Kopenhag Kongresine giderken yolda aktarma yapılması gereken bir istasyonda Paris’ten gelen Lenin ile hiç beklenmedik halde karşılaştım. Bir saat beklemek zorundaydık ve aramızda ilk bölümü oldukça dostça, ikinci bölümü ise daha az dostça olan büyük bir konuşma başladı…Lenin, karşısında konuşanın sözleri arasında kendisine gerekli olanı almak istediği zamanlarda kullandığı kendine özgü bir üstün dikkat yeteneği vardı; böylesi zamanlarda karşısındakine bakmaz uzaklara dalardı” (20).  

Bu sahte dostluk gösterisinin anlamı nedir? Troçki, kamuoyuna 'bakın, aramızda hiçbir ciddi sorun yoktur', 'her şeye rağmen biz iki sıkı dostuz' mesajı vermeye çalışmaktadır. Ama buna rağmen Troçki'nin Lenin ile arasının pek öyle iyi olmadığını yine onun anlatımından anlıyoruz. Tamam, konuşmanın “ilk bölümü oldukça dostça”   geçmiş. Belki de Lenin, Troçki'nin bu bölümde Çek sendikalarındaki bölünmeyi Troçki ile tartışmak istemediğinden sadece onu dinlemiştir. Bu dinlemeyi de Troçki oldukça dostça bulmuş olabilir. Ama konuşmanın ikinci bölümünde durum değişiyor, “oldukça dost” olmak yerini “daha az dost”   olmaya bırakıyor. Neden? Konuşmanın bu bölümünde Lenin, Troçki'nin Alman basınında çıkan makalesi üzerine görüşünü dile getirir. Bu konuşmaya Troçki, “Hayatım”   kitabında yer verir.

Okuyalım:

“Lenin’e “İleri”   (gazetesindeki- İ. Okçuoğlu) Rus sosyal demokrasisi üzerine son makalemden bahsettiğimde konuşma tamamen başka bir karakter aldı. Makale kongre için yazılmıştı ve hem Menşevikleri hem de Bolşevikleri sert bir eleştiriye tabi tutuyordu. Yazının püf noktası “kamulaştırmalar”a dokunan yeriydi. Yenilgiye uğramış devrimden sonra silah zoruyla yapılmış kamulaştırmalar ve terörist baskınlar en devrimci partinin dahi dağılması için kaçınılmaz kaynaklar olur. Londra Parti Kongresi Menşeviklerin, Polonyalıların ve bir kısım Bolşevikin oyu ile kamulaştırmayı yasakladı … Kamulaştırma Londra Kongresinden sonra da devam ediyordu ve partiye zarar veriyordu. İleri'deki yazıyı bunun üzerine yazmıştım. Lenin, bunu gerçekten yazdınız mı diye sitemkar bir biçimde sordu... Telgraf çekerek makalenin basılmasını durdurmak mümkün değil mi? Hayır diye cevap verdim. Makalenin bu sabah yayınlanmış olması gerekir ve niçin durdurulsun ki? Makale doğrudur” (21).  

Troçki, siyasal mücadelede dengesizliğini bir kez daha gösterir ve “Hayatım”da anlatımına devamla söz konusu makalenin doğru olmadığını yazar:  

“Gerçekte ise makale doğru değildi. Çünkü makale, -gerçekte Bolşeviklerin Menşeviklere karşı amansız mücadelesiyle bir parti doğmuşken- Bolşeviklerin Menşeviklerle kaynaşması ve bütün aşırılıkların dışlanmasıyla bir partinin doğacağı hesabını yapıyordu. Lenin Rus delegasyonu nezdinde makalemin mahkum edilmesini sağlamaya çalışıyordu. Bu benim yaşamında Lenin ile ilk sert çatışma anıydı” (22).  

Lenin ile ilişkileri söz konusu olduğunda Troçki'nin başka bir özelliği de açığa çıkıyor: Lenin'e karşı birçok mücadelesinde Lenin'in haklı olduğunu, kendisinin haksız olduğunu sonradan kabul etme özelliği. Lenin “kankamdı” demeye getiren Troçki, neden böyle hareket eder, tarihi kendine göre neden böyle yazar? Onun bu tavrı tabii ki, bilinemez değil. Amacı oldukça açıktır; Troçki, Lenin ile kendi arasındaki var olan derin çelişkileri yumuşatmaya özen gösterir. Amacı budur.

Rusya'da devrimci parti nasıl olmalıdır konusunda Lenin ile Troçki'nin görüşleri arasındaki fark, ortak hareket etmeyi, aynı örgütsel çatı altında mücadele etmeyi engelleyecek derecede derindi. Devrimci parti nasıl olmalıdır sorunu o zaman Rusya'da güncel, üzerinde sürekli tartışılan, fırtınalar kopartılan siyasal bir sorundu. Devrimci parti için mücadelede Lenin, Troçki'yi hiç de dost düşünceli olarak görmedi, tam tersine Troçki'de devrimci parti düşmanlığını gördü ve bunu çok defa da dile getirdi.

Eylül 1911'de “Stolpin İşçi Partisi Kampı” makalesinde Lenin diğer şeylerin yanı sıra şunları yazar:

“Buradan açık ki Troçki ve onun zihinsel akrabalarının –‘Troçkistlerin ve uzlaşmacıların‘ en amansız tasfiyeciden daha zararlı oldukları açığa çıkar. Çünkü inanan tasfiyeciler düşüncelerini açıkça ortaya korlar ve işçiler onların noksan yanını kolayca görürler. Ama bay Troçki’ler işçileri aldatıyorlar, kötülüğün üstünü örtüyorlar, onun açığa çıkartılmasını ve iyileştirilmesini imkansız yapıyorlar. Troçki’nin grupçuluğunu destekleyen herkes yalan politikasını ve işçilerin kandırılması politikasını, tasfiyeciliğin gizlenmesi politikasını destekliyor. Rusya'da Potressov ve hempası baylar için tam eyleyiş özgürlüğü, yurt dışında faaliyetlerinin ‘devrimci boş laflarla‘ gizlenmesi – işte bu, Troçkizmin politikasının özüdür”   (23).  

Troçki'nin “kanka”sı Lenin'e karşı bitmeyen saldırılarından biri de 1912 yılı başında gündeme gelir. Ocak 1912'de Lenin önderliğinde Bolşevikler tarafından Prag'da bir konferans gerçekleştirilir. “Bütün Rusya Parti Konferansı”   adını taşıyan bu konferansın resmi çağrıcısı Rus Örgüt Komitesidir. Bu komitede Bolşeviklerin dışında partiye bağlı Menşevikler de yer almaktaydı. Bolşevikler dışında, o dönem tasfiyecilere karşı tutarlı bir mücadele sürdüren Plehanov ve onun duruşunu destekleyen partiye sadık bir kısım anti-tasfiyeci Menşevik de konferansa katılır. Bu konferanstan sonra Rusya'da mücadelede canlanma ve işçi hareketinde yükseliş başlar. Ama Troçki, Lenin'in “mücadele yoldaşı” Troçki, bu konferansın gerçekleşmesini engellemek için bütün olanakları kullanır. Başaramayınca da Lenin'e karşı saldırılarını şiddetlendirerek sürdürür. Troçki, sadece bununla da yetinmez. Prag Konferansına karşı başka bir konferans örgütler. Bunun için başında kendisinin olduğu bir “Örgüt Komisyonu”   kurar. Böylece, o zaman siyaset piyasasında ne kadar anti-bolşevik unsur varsa onlarla birlikte “Ağustos Bloku”   kurulmuş olur. Bu blok, örgütleyicilerinin, dolayısıyla Troçki'nin deyişiyle Lenin önderliğinde Bolşeviklere karşı bütün anti-bolşevik unsurların örgütünü kurmak göreviyle donatılmıştı. Troçki bu, “kanka”sı konferans düzenler de o düzenleyemez mi?!

Bu blokun bileşenleri Troçki'nin nasıl bir blok oluşturulduğunu yeteri açıklıkta gösteriyor.

Troçki ve Martov yönetiminde hazırlanan konferansa katılan ve “Ağustos Bloku”nun oluşturan örgütlerin listesi:

1-'Golos Sosyal Demokrat' gazetesinin Menşevik tasfiyecileri.

2-'Nyevski Golo' gazetesi çevresini oluşturan Menşevik grup.

3-Sosyal Demokrat İşçi Partisinin Kafkasya Bölge Komitesi.

4-'Spilka', bir Ukrayna sosyal demokrat örgütü.

5- 7 Menşevik Duma vekili.

6- 'Vperyod' grubu.

7-Letonya bölgesi Sosyal Demokrat Partisi.

8-Troçki'nin Viyana Pravda grubu.








Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 23.07.2014- 19:14


Troçki, ancak yıllar sonra bu adımın yanlış olduğunu kabul edecekti.

Troçki'nin marifetlerine karşı Lenin, Ocak 1911'de “Parti İçindeki Durum Üzerine”   makalesinde şunları yazar:

“MK yeniden toplanmadığı müddetçe “Pravda”nın MK karşısındaki tavrı üzerine Plenum tarafından atanan (ve) Troçki’nin tavrını parti düşmanı olarak açıklayan MK temsilcisinden başka hakem yoktur...Ve biz bütün parti adına, bildirgesinde tek kelimeyle MK’yı anmadığı (sanki MK dağıtılsın diyen Golos'cularla anlaşmış gibi) yurt dışındaki tek bir grubun adına RSDİP’in bir konferansının çağrılması için bir fon “örgütlemeye” çağrı yaptığı için Troçki’nin parti düşmanı bir politika sürdürdüğünü; parti illegalitesine zarar verdiğini; maceracılık ve bölücülük yoluna girdiğini açıklıyoruz...

Bildirgesinde Troçki ‘Leninistlerin ve Plehanovcuların’ sürdürdükleri mücadelenin... güncel olarak her türden ilkesel temelden yoksun olduğunu yazıyor” (24).  

Troçki'nin Prag Konferansına karşı mücadelede tasfiyecilerin yanında yer alması Lenin'i çileden çıkarmıştı. Aralık 1911'de “Troçki'nin Diplomasisi Üzerine” makalesinde konuya ilişkin olarak şöyle der:

“Troçki, legal yayınlarda tasfiyecilerin tam da ‘koalisyon özgürlüğü‘ şiarını kahrolsun illegal parti, kahrolsun cumhuriyet için mücadele şiarı ile birleştirdiklerini çok iyi bilmektedir. Troçki’nin görevi de aynı zamanda işçilerin gözüne kum serperek tasfiyeciliği örtbas etmektir… Troçki ile olgusal (nesnel gerçeklik bazında- İ. Okçuoğlu) tartışılamaz, çünkü onun hiçbir görüşü yoktur. İnançlı tasfiyecilerle ve Otsovistlerle tartışılabilinir ve tartışılmalıdır. Ama hem birinin ve hem de diğerinin hatalarını örtbas etme oyunu oynayan bir insanla tartışılmaz, o ancak … en kötü karakterli diplomat olarak teşhir edilir” (25).  

Lenin ile Troçki arasındaki ilişkide belirleyici özellik, Lenin'in Troçki'yi sürekli teşhir edici eleştirmesidir. Lenin'in bu tavrının nedenini Troçki'nin laftan sözden anlamaz karakterinde aramak gerekir. Troçki, gerçekleri görmemede veya görmüyor gibi hareket etmekte, yani demagojide oldukça ustaydı. Onun bu özelliğini tasfiyecilerle haşır neşir oluşunda da görüyoruz. Gerçekten de Lenin'e bölücülük atfı, Rusya'da tasfiyecilerin dışında ciddiye alınacak bir gücün olmadığı türünden Batıda yaptığı propaganda akıllara durgunluk verecek cinstendi. Troçki tasfiyecilere sarılıyor, Lenin de ancak tasfiyecilikten arındırılmış bir partinin devrim iddialı olabileceği anlayışını savunuyordu. Bu bağlamda Lenin, Troçki'ye tasfiyecilerden ayrışmanın bölücülük olup olmadığını da sorar. “Kanka”sının bu sorusu karşısında Troçki yan çizer:

“Troçki, konuyla ilgili görüşleri hakkında yeni dergisinde mümkün olduğunca az şey söylemeyi yeğledi. “Put Pravdi” (Nr. 37) Troçki’nin ne illegalite sorunu ne de legal bir parti için mücadele şiarı vs. üzerine tek bir sözcük bile etmediğini daha önce belirtmişti. İşte bu nedenle biz, herhangi bir ideolojik-politik fizyonomiden yoksun ayrı bir örgütlenmenin ortaya çıkmak istemesi durumunda, başka şeylerin yanı sıra, en kötü hizipçilikten söz ettik” (26).  

Troçki'nin açık seçik olmayan tavrı, sonuçta tasfiyecilerin işine yarar. Bu, bulanık suda balık avlama işidir; tasfiyecilerle, oportünistlerle, bilumum anti-bolşeviklerle blok oluşturmaya hizmet eden bir tavırdır. Nitekim Troçki, “Hayatım”da “Ağustos Bloku”nu neden oluşturmaya çalıştığı üzerine de yazar:

“1912’de, siyasal yükseliş açıkça kendini gösterdiğinde sosyal demokrat fraksiyonların temsilcileriyle bir birlik konferansı toplamaya çalıştım. O zaman birleşik bir Rus sosyal demokrasisinin yeniden oluşturulabileceği umudunun sadece beni meşgul etmediğinin tanığı da Rosa Luxemburg'du…

O dönemde bizzat Bolşevikler arasında uzlaşmacı eğilimler oldukça güçlüydü ve bunun Lenin’in de konferansa katılmasına neden olacağı umudunu kaybetmedim. Ama Lenin bütün gücüyle birliğe karşı geldi. Gelişmelerin bütün seyri Lenin’in haklı olduğunu gösterdi. Konferans Ağustos 1912’de Viyana’da Bolşevikler olmaksızın toplandı ve ben resmen Menşeviklerle ve Bolşeviklerden kopmuş olanların tekil gruplarıyla bir “blok”ta yer almış oldum. Bu blokun siyasi bir temeli yoktu, bütün temel sorunlarda Menşeviklerle çatışmalıydı. Onlara karşı mücadele konferanstan bir gün sonra yeniden başladı” (27).  

Troçki, şaşkın, yalan söylüyor ve durumu kurtarmaya çalışıyor:  

Birincisi, bütün grupların birlik konferansını gerçekleştirme isteği bir “kuyruklu” -önemli değil, kuyruksuz da olabilir- yalandır. Çünkü Troçki, Lenin'in bu konudaki duruşunu, tasfiyeciliğe karşı mücadelesini bilmiyor olamaz.  

İkincisi, Prag Konferansı “Bütün Rusya Konferansı”ydı ve Troçki, parti organının Bütün Rusya Konferansı için çağrı yaptığını ve bu durumda kendi konferansının parti konferansına karşı bir konferans olduğunu pekala biliyordu.  

Üçüncüsü, Troçki, Lenin'in tasfiyecilerle birlikte gerçekleştirilen bir konferansa, hele hele “birlik” adına gerçekleştirilen bir konferansa ne denli karşı olduğunu da çok iyi biliyordu.

Troçki, baştan doğru hareket etmeyi reddeden, ama sonradan düzeltmeyi, hatasını masumlaştırmayı ve tabi bu arada Lenin'e de hak vermeyi unutmayan bir figürdür. Bu sefer de böyle oldu: Kendi düzenlediği konferans hakkında yanılgısını sonraları kabul etti ve Lenin'e de haklıydı dedi. Troçki, kendi gerçeği böyle olmasına rağmen hep öngörülü oluşundan, geleceği görebilmekten bahseder, ama sonrasında da yanlışını kabul eder.

“Ağustos Bloku”   sorunu salt bir hata olarak görülmemelidir. Bu blok sorununda Troçki ve Lenin arasında örgütlenme konusunda birbirine tamamen zıt anlayışların mücadelesi sürdürülmüştü. Burada Leninist örgütlenme, Troçkist “örgütlenme” nedir sorusunun cevabını görebiliyoruz: 1912'de Troçki ne yapmak istemişti? Yapmak istediği, Lenin önderliğinde Bolşeviklere karşı ipini koparmış ne kadar oportünist ve tasfiyeci unsur varsa onlarla birlikte ideolojik birliği olmayan bir blok oluşturmayı amaçlamıştır. Onun bu hareketini anlık bir hata, anlık bir “kafa karışması” olarak göremeyiz. Onun bu tavrı, örgütlenme anlayışını ele vermektedir; Troçki'nin yanlış teorik ve siyasi tasarımı, konsepti onu kaçınılmaz olarak yanlış örgütlenme anlayışına götürmüştür. “Ağustos Bloku” sorununda Troçki, Troçkizmin ne olduğunu gözler önüne sermiştir. Lenin, bu anlayışın tehlikesini görerek Troçkizme karşı mücadelesinde kararlı ve acımasızdı. Troçki'inin narsizmi, kendisiyle Lenin arasındaki ilişkilerde Lenin'i “primus inter pares” (“eşitler arasında birinci”) olarak dahi görmesine engeldi. Troçki'nin Lenin'in arkasında durması söz konusu değildi, böyle bir şey olamazdı. Troçki, Lenin'in önünde değilse de en azından yanında, aynı hizada durması gerekirdi! Troçki'nin Lenin üzerine anlatımından çıkan ve yayamaya çalıştığı imaj buydu. Troçki, başkasından da öğrenen değil, gelişmeleri sürekli öngören -nedense hep yanlış öngörüyordu- birisi olduğu için Lenin'den de öğrenmemiştir. Lenin, ona karşı mücadelesinde, örneğin partinin kurulması, örgütlenmesi mücadelesinde Troçki'yi -tabi başkalarını da- eleştirirken sürekli, bir parti kurmak için birlik çağrısı yapmak yetmez, parti kurma çabası içinde olanın siyasi bir programının da olması gerekir demiştir. “Ağustos Bloku”nun ise ne siyasi bir programı ne de eylem programı vardı. Her zaman olduğu gibi Troçki, “Ağustos Bloku”nun siyasi bir temelinin olmadığını sonradan, 1930'da kabul etmişti. Geç olmuştu, ama olsun, yine de kabul etmişti!

“Ağustos Bloku”, Lenin'e, Lenin önderliğinde Bolşevizme karşı kendi aralarında da farklı görüşleri olan tasfiyeci unsurların bir ortaklığıydı. Böyle bir blokun oluşumu Leninist örgütlenme ilkesine tamamen tersti.

Prag Konferansı ve “Ağustos Bloku” üzerine tartışmalar Leninizm ve Troçkizm arasındaki farkın gözler önüne serildiği tartışmalardır, bu nedenle de oldukça öğreticidir. Nihayetinde bu tartışmalarda söz konusu olan, Leninist parti örgütlenmesiyle Troçkist anti-parti örgütlenmesiydi. Lenin, devrimi gerçekleştiren partinin hedefinin açık olmasını, ortak ideolojik bir temel üzerinde yükselen merkezi bir yapısının olmasını, illegal örgütlenmesini sorunun “olmazsa olmazı” olarak görüyordu. Buna karşın Troçki, görünüşte birleşmiş olan, ama gerçekte her grubun kendi ideolojik, siyasi varlığını koruduğu bir gruplar, grupçuklar federasyonuyla devrim yapacağına inanıyordu. Bu saçma, hayali görüşü ifade eden “Ağustos Bloku” -belki de Troçki daha da saçma duruma düşmesin diye!- kuruluşundan hemen sonra dağıldı.  

Troçki, Bolşevik örgütlenmeye karşı -isterseniz buna komutanlığını yaptığı da diyebilirsiniz- “Ağustos Bloku-Meydan Muharebesi”nden yenik çıktı.

Prag Konferansının sonuçlarına gelince:  

1-Bu konferans, Bolşevik Parti'nin fiilen kurulması anlamına geliyordu.

2-Tasfiyeci örgütlenmeler, sol oportünist unsurlar partiden uzaklaştırıldı.

3-İdeolojik temeli olan örgütsel birlik sağlandı.

4-Troçki'nin “Pravda”sı ile bütün ilişkilerin kesilmesi kararı alındı.

Hal böyle olmasına rağmen Troçki, Lenin sonrası dönemde geçmişte Lenin ile dostluğunu, yakın düşünce ortaklığını ön plana çıkartmaktan hiç kaygı duymamıştır.

Bakınız, Prag Konferansından sonra Troçki, “kanka”sı hakkında Viyana'da çıkarttığı “Pravda”sında ne yazıyor:

“Bu senenin ocağında bazı Rus politikacıların Leninist edebiyat çevresiyle birlikte yurt dışından bir görüşmesi gerçekleşti. Leninistlerin anlatımında bu görüşme ‘Partinin Bütün Rusya Konferansı‘ olarak adlandırıldı. ‘Vperyod‘ grubu bildirgesinde ise bu görüşme ‘partiye saldırı‘ olarak tanımlandı. Bu görüşmenin bütün gerçekleri ve oluşum koşulları, son tanımlamanın sorunu oldukça tam ifade etiğini kabul etmemize neden olmaktadır. Leninist konferansın kararlarının bizzat Leninistlerin Rusya’daki çalışmaları üzerinde dikkate değer bir etkide bulunmayacağından şüphe etmiyoruz; çünkü ciddi bir parti işçisi, gücünü açıkça umutsuz bir çevre faaliyetine feda etmek istemeyecektir”.  

Troçki, Leninist örgütlenmeyi, Bolşevik Parti'yi kitleler içinde etkisi olmayan bir çevre olarak tanımlıyor. Troçki'ye göre bu çevrenin ülkedeki siyasi gelişmelerle bir ilişkisi yok, sadece yazın üretiyor. Troçki, “kanka”sına karşı hızını alamıyor ve bizzat Rusya'daki Leninistlerin dahi Lenin'in “umutsuz çevre girişimi” için faaliyet sürdürmeyi reddedeceklerini savunuyor.  

Aynı “umutsuz çevre girişimi”, beş sene sonra, 1917'de Ekim Devrimini -tabii ki Troçki'nin “birinci” önder olarak katılımıyla!- gerçekleştiriyordu.

Prag Konferansından sonra Bolşevikler Rusya'da “Pravda”   adında bir işçi gazetesi çıkarmaya karar verdiklerinde Troçki'yi öfkelendireceklerini hiç düşünmemiş olmaları gerekir...

Lenin'e karşı yazdığı makalesinde Troçki sadece “Leninist çevre”den, bu “çevre”nin bölücülük yaptığından, sahtecilikten, dolandırıcılıktan, parti olanaklarına el konulmasından bahsetmektedir.

Parasal olanaklara el koyma meselesi de Troçki'nin karakterini göstermek bakımından atlanmaması gereken bir sorundur. O dönemde RSDİP içindeki bütün tarafların kabul ettiği bir merkezi yapı yoktu. Bu nedenle parasal olanakların toplandığı ve nasıl kullanılacağına karar verildiği üç kişiden (Karl Kautsky, Franz Mehring ve Klara Zetkin) oluşan bir “yediemin” grubu vardı. Bunlar yaptıkları değerlendirme sonucunda Bolşeviklerin Rus devrimci hareketi içinde en güçlü ve en etkili güç olduğu kararına varmışlar ve parasal olanakları da ona göre dağıtmışlardı. Bu üçlü grup, Troçkistleri de parasal olanaklardan yararlanmayı hak eden bir grup olarak görmediği için onların bu olanaklardan yararlanmasını reddetmişti. Bu durum karşısında küplere binen Troçki, her zamanki gibi asılsız haberler yayar. Onun bu tavrını eleştiren Lenin, parti örgütlerine ve gruplara gönderdiği bir yazıda Troçki ve onunla birlikte hareket edenleri utanma duygusuna sahip olmaya çağırır, “para nedeniyle utanılacak, yalan ve sefil bir kampanya yürütmemelerini” söyler.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 23.07.2014- 19:17


Troçki bu, “laf söz” dinler mi!? Para nedeniyle Lenin'e karşı daha çirkin bir saldırıya geçer. Öyle ki, bu konuya ilişkin olarak Nisan 1913'te Menşevik Çheidze’ye yazdığı bir mektupta Lenin hakkında, yani “kanka”sı hakkında olmadığı söyler; “Rus işçi hareketi içinde her türden geriliğin profesyonel sömürücüsü”, “Lenin tarafından...formüle edilen margarin-görüş ayrılıkları”, “gazeteyi...çevresel entrikalar ve ilkesiz bölücülük için kaldıraç olarak kullanan Lenin”, “Günümüzde Leninizmin bütün binası yalan ve sahtelik üzerine inşa edilmiştir ve kendi ayrışımının (eriyişinin) zehirli bileşenlerini kendi içinde taşımaktadır”.

Troçki, “kadim” dostu, “ortak mücadele arkadaşı” hakkında bunları söylüyordu. Önemsiz görüş ayrılıklarından dolayı bölen, bölme arzusu ile bölen örgütlenme anlayışına sahip olan Lenin! Bu türden sözlerin siyasi ahlak boyutları büyüktü, kolay kolay unutulamazdı. Durumu düzeltmek isteyen Troçki “Hayatım” kitabında bu konuya da değinir ve şunları yazar:

“Lenin’e karşı Çheidze’ye yazdığım mektup da aynı dönemde yayımlandı. Nisan 1913’teki bu olay, Petersburg’da yayımlanan legal Bolşevik gazetenin…benim Viyana’da yayımlanan gazetem Pravda’nın adını kendine mal etmesiyle doğdu… Bir süre Bolşevikler ve Menşevikler arasında duran Çheidze’ye yazdığım mektupta Bolşevik merkeze ve Lenin’e karşı tepkimi dizginsizce dile getirdim… Polis dairesi mektubu ele geçirdi. Ekim Devrimine kadar polis arşivinde kaldı. Devrimden sonra da Parti Tarihi Enstitüsü arşivine götürüldü. Lenin mektubun varlığını tamı tamına biliyordu…1924 yılında taklitçiler mektubu arşivden çıkartıp partinin başına çaldılar: O dönemde partinin dörtte üçü yeni insanlardan oluşuyordu...Taklitçilerin Çheidze’ye yazdığım mektubu kullanmaları dünya tarihindeki en büyük sahtekarlık manevralarına dahildir. Dreyfuss-Davasında Fransız gericilerinin tertiplemiş oldukları düzmece belgeler, Stalin ve suç ortaklarının bu siyasi sahtekarlığıyla karşılaştırıldığında bir hiçtir” (28).  

Troçki böyle bir mektubu yazdığını doğruluyor. Peki “ortak mücadele dostu” Lenin'e karşı bu mektubu kime yazıyor? Çheidze’ye. Çheidze’e kim? Menşevik önder, Rusya'da devrimde belirleyici rol oynayan iki kişiden birisi. Yani Lenin'in karşıtı.

Sonra, böylesi durumlarda baş vurduğu taktiği baş vuruyor. “Lenin mektubun varlığını tamı tamına biliyordu” diyerek yaptığını yumuşatmaya çalışıyor. Ve arkasından “Epigon” (taklitçi) dediği başta Stalin olmak üzere Bolşevik önderlere saldırıya geçiyor.

Troçki'nin yaşamı “özrü kabahatinden büyük” marifetlerden ibarettir dersek pek yanılmış olmayız. Saldırı dozajında değişen bir şey yok. Lenin hakkında Çheidze’ye yakınışıyla Stalin'e saldırısı aynı. Ve varlığını kendisinin de kabul ettiği bu mektubunu sahte dokümanlara dayandırılan Dreyfuss-Davasıyla karşılaştırmaya kalkışması ise Troçki'nin sadece ve sadece biçareliğini, nesnel değerlendirmeden ne denli uzaklaştığını gösterir.

Troçki'nin Lenin hakkında Çheidze’ye yazdığı mektup, sadece sinirden kendini kaybetmenin ifadesi olarak görülemez. Bu, Rus işçi hareketi içinde devrimin arifesinde mücadele eden, devrimi örgütlemeye çalışan Bolşevik Parti ile var olmaya çalışan Troçkizm arasındaki derin ayrılığı gösterir. Troçki'nin devrimin arifesinde devrimi örgütleyen güce ve onun önderine karşı düşman duruşunu ortaya kor. Salt Troçki'nin Lenin için kullandığı kavramlar onun duruşunu açıklamaya yetmektedir. “Rus işçi hareketi içinde her türden geriliğin profesyonel sömürücüsü”, “margarin-görüş ayrılıkları”, “gazeteyi...çevresel entrikalar ve ilkesiz bölücülük için kaldıraç olarak kullanan Lenin”, “Günümüzde Leninizmin bütün binası yalan ve sahtelik üzerine inşa edilmiştir ve kendi ayrışımının (eriyişinin) zehirli bileşenlerini kendi içinde taşımaktadır” vb. nasıl yorumlanmalıdır?

Troçki'yi çok iyi tanıyan Lenin, Mayıs 1914'te “Birlik Yaygarasıyla Örtbas Edilen Birliğin Zedelenmesi Üzerine” makalesinde onun hakkında şunları yazar:,

“Buna karşılık Troçki’de hiçbir ideolojik-politik belirlilik yoktur, çünkü “fraksiyonsuzluk” patenti, sadece, ... bir fraksiyondan diğerine geçme ve dönme tam özgürlüğü patenti anlamına gelmektedir. Sonuç: 1) Troçki, Marksizmin eğilimleri ve fraksiyonları arasındaki düşünsel farklılıkları, bu farklılıklar sosyal demokrasi tarihinin yirmi yılını kapsıyor ve bugünün temel sorunlarına değiniyor olmasına rağmen...; 2) Troçki, lafta birliğin tanınması, gerçekte ise parçalanma olarak fraksiyonculuğun baş belirtilerini anlamamıştır; 3) “fraksiyonsuzluk” bayrağı altında Troçki, Rusya’daki işçi hareketi zemininden yoksun olan özellikle düşünce yoksunu bir yurt dışı fraksiyonunu temsil etmektedir.  

Parlayan her şey altın değildir. Troçki’nin laflarında çok parlaklık ve gösteriş var, fakat içerik yok...  

Bize yanıt olarak, “Siz ‘Pravda’ taraftarlarında (Bolşevik 'Pravda'nın Petersburglu taraftarları kastediliyor- İ. O.) fraksiyonculuk, yani gerçekte parçalanmışken lafta birliğin kabul edilmesi yoksa da, daha kötüsü, yani bölücülük var” deniyor. Kendi düşünceleri üzerine kafa yoracak ve kendi laflarını birbiriyle uyumlu hale getirecek durumda olmayan Troçki, kâh fraksiyonculuk üzerine sızlanıp, kâh: “Bölünme birbiri ardından intiharvari fetihler yapıyor” (No. 1, s. 6) diye haykıran Troçki böyle konuşuyor örneğin.  

Bu açıklamanın anlamı sadece şu olabilir: “Pravda’ yandaşları birbiri ardından fetihler yapıyor” (bu, Rusya’da proleter kitle hareketinin, diyelim ki 1912 ve 1913 yıllarında incelenmesiyle saptanabilecek, nesnel, kontrol edilebilir bir olgudur), fakat ben, Troçki, “Pravda” taraftarlarını, 1. bölücüler olarak, 2. intihar politikacıları olarak mahkûm ediyorum...

Her şeyden önce Troçki’ye teşekkür ederiz: Kısa süre önce (Ağustos 1912’den Şubat 1914’e dek), bilindiği gibi anti-tasfiyeciliği “yok etme” tehdidinde bulunan ve buna çağıran F. Dan’ı izlemekteydi. Şimdi artık Troçki, eğilimimizi (ve Partimizi — kızmayın yurttaş Troçki, gerçek bu!) “yok etme” tehdidini savurmuyor, bilakis sadece, onun kendi kendisini öldüreceği kehanetinde bulunuyor!  

Bu çok daha yumuşak, öyle değil mi? Bu neredeyse “fraksiyonsuz”, öyle değil mi?  

Fakat şaka bir yana (Troçki’nin yaptığı dayanılmaz lafazanlığa yumuşak tepki göstermenin biricik yolu şaka olmasına rağmen).  

“İntihar”la ilgili sözler düpedüz bir laftır, boş laftır, salt “Troçkizm”dir” (29).  

Tepesi atınca Troçki hakarette sınır tanımıyor. Öyle ki, Bolşeviklerin taraftarı oldukları için ileri işçileri “politik olarak tam bir kafasızlık durumunda” olanlar olarak tanımlayabiliyor. Yukarıda adı geçen makalesinde Lenin buna da değinir ve şöyle der:

“Troçki, tarihsel olayları “bir uzmanın bilge ifadesiyle”, kulağa hoş gelen dolgun ve tınlayan sözlerle, kendisi için gönül okşayıcı biçimde açıklamayı pek sever. Eğer “çok sayıda ileri işçi” Troçki’nin çizgisiyle uyum içinde olmayan bir politik çizginin ve Parti çizgisinin “gayretli ajanları” haline geliyorsa, Troçki bu sorunu hiç utanmadan bir çırpıda ve anında hallediyor: Bu ileri işçiler “politik olarak tam bir kafasızlık durumunda” bulunuyorlar, o, yani Troçki ise, politik olarak sağlam, berrak ve doğru bir çizgi “durumunda” bulunuyor herhalde! … Ve Troçki göğsünü gururla gererek, fraksiyonculuğa karşı, çevreciliğe karşı, aydınların işçilere kendi iradelerini dayatmak istemelerine karşı gürlüyor!…  

Gerçekten de insan, bu tür şeyleri okuduğunda, ister istemez, bu sözler herhangi bir tımarhaneden gelmiyor mu acaba diye soruyor” (30).  

Troçki'nin ileri işçiler için “politik olarak tam bir kafasızlık durumunda” bulunuyorlar demesi, kızgınlık anında sarf edilmiş bir söz değildir. Bu tanımlama Troçki'nin kendi görüşlerini kabul etmeyenlere nasıl baktığını gösterir. İleri işçiler yerine Lenin'i, Stalin'i, başkaca Bolşevik önderleri, Bolşevik Parti'yi de koyabilirsiniz. Troçki, 1936'da da, “İhanete Uğramış Devrim”inde “İşçiler muhalefete mutlak bir sempatiyle bakıyorlardı ...Bürokrasi...işçilerin şaşkınlık ve edilgenliğini sömürüp, onların en gerilerini en ilerilerinin karşısına dikip... zafer kazanmaya başladı”   iddiasında bulunmuştu. Bu sefer de “en geri işçileri” “politik olarak tam bir kafasızlık durumunda” olanlar olarak tanımlamıştı. Bu durumda “geri işçiler” proletarya diktatörlüğüne sahip çıkıyorlar, sosyalizmin inşası için mücadele ediyorlar, Bolşevik Parti'nin genel politik çizgisini savunuyorlar ve Troçki'nin görüşünü kabul eden üç-beş kişi de “ileri işçiler” oluyordu. (31)  

Troçki ile tartışmalarında Lenin'in hangi sonuca vardığını “Birliğin Zedelenmesi Üzerine” makalesinde okuyoruz:

“Rusya’daki Marksist hareketin eski katılımcıları Troçki figürünü çok iyi bilirler ve onlar için onun hakkında konuşmaya değmez. Fakat genç işçi kuşağı onu bilmiyor ve onun hakkında konuşmak gerekir...

Eski “İskra” zamanında (1901–1903), yalpalayan ve “Ekonomistler”den “İskracılar”a, İskracılar'dan Ekonomistler'e geçen bu kişilere “Tuşino firarileri” damgası vurulmuştu (Rusya’daki karışıklık döneminde bir kamptan ötekine geçen savaşçılar böyle adlandırılıyordu).  

Tasfiyecilikten söz ederken, yılların seyri içinde ortaya çıkan, Parti'nin yirmi yıllık tarihi içinde “Menşevizm” ve “Ekonomizm”le iç içe geçen ve belli bir sınıfın, liberal burjuvazinin politikası ve ideolojisiyle ilintilenmiş belli bir ideolojik akımı saptıyoruz...  

1901–1903 yıllarında Troçki, ele avuca sığmaz bir “İskra” taraftarıydı ve Ryazanov, onun 1903 yılındaki Parti Kongresi'ndeki rolünü, “Lenin’in sopası” olarak niteliyordu. 1903 sonunda Troçki bu kez ele avuca sığmaz bir Menşevik olmuştu, yani “İskra” taraftarlığından “Ekonomistler”e geçmişti; “eski ‘İskra’ ile yenisi arasında bir uçurum olduğunu” açıkladı. 1904/1905 yılında Menşeviklerden ayrılıp, yalpalayan bir tutum alarak kâh (“Ekonomist”) Martinov’la birlikte çalışır, kâh kaba-solcu “sürekli devrim”i ilan eder. 1906/1907 yıllarında Bolşeviklere yakınlaşır, 1907 ilkbaharında ise Rosa Luxemburg’la dayanışma içinde olduğunu açıklar.

Dağılma döneminde uzun “hizipçi olmayan” yalpalanmalardan sonra yeniden sağa sapar ve 1912 Ağustosunda tasfiyecilerle bir blok oluşturur. şimdi yine onlardan ayrılıyor, fakat meselenin özü itibariyle onların zavallı düşüncelerini tekrarlıyor” (32).



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 23.07.2014- 19:18


Troçki ve parti disiplini

Örgütlenme sorununda Lenin'in Troçki'yi eleştirisinin çekirdeğini şu oluşturmaktaydı: Troçki, Lenin'in savunduğu parti anlayışını anlamamıştır ve özümsememiştir. Lenin komünist partinin bütünlüklü ideolojik bir temele sahip olması gerektiğini sürekli vurgulamış ve bu doğrultuda da acımasız bir mücadele yürütmüştür. Lenin'e göre ideolojide bütünlük, teklik, parti içinde görüş ayrılığının olmayacağı ve tartışılmayacağı anlamına gelmez. Önemli olan, tartışmalar sonuçlandıktan sonra, alınan kararın farklı düşüncede olanlar tarafından da pratiğe geçirilmesidir. Böylece Lenin, parti içinde eylem birliğini sağlamayı ve bütün yapılarıyla aynı noktaya vuran bir parti olunması gerektiğini, aksi taktirde devrimin gerçekleştirilemeyeceğini vurgulamıştır. 1917'de Ekim Devrimi üzerine Merkez Komitesinin aldığı kararı Zinovyev ve Kamenev'in kamuoyuyla paylaşması, Lenin tarafından mahkum edilmiş ve Lenin her ikisini de “grev kırıcısı” olarak tanımlamıştır. Lenin'e göre partinin her koşul altında bütünlüklü eylemi, hizipçi kaygılarla engellenmemelidir. Bu nedenden dolayı ve geçmişte bu türden faaliyetlerin sonucunu çok iyi bildiğinden dolayı parti içinde fraksiyon (hizip) oluşumunu ihanet olarak görmüştür. Nitekim X. Parti Kongresinde parti içinde hizipçiliği imkansız kılan kararların alınması için mücadele etmiş ve böylesi kararlar alınmıştır. Troçkistler, sonraları bu kararlara saldırmaya başladılar. Öyle ki, partinin ezici çoğunluğunu “hizip” olarak gördüler ve bu nedenden dolayı da “hizipçi diktatörlük”ten bahsetmeye başladılar. Troçkistlere göre partinin bütünlüklü çizgisini, genel çizgiyi savunan ezici çoğunluk “fraksiyon” (hizip) oluyor, o halde genel çizgiyi savunmayanlar da hizip olabilir. Kendilerini hizip olarak meşrulaştırmak için Troçkistler, X. Parti Kongresinde hizip oluşumuna ilişkin alınan kararların, hizip oluşturma yasağının kaldırılmasını ve grupların oluşmasına izin verilmesini talep etmişlerdir.

Troçki'nin derdi anlaşılır. Onun küçük burjuva bireyci yapısı, narsizmi onda Leninist parti anlayışına uyma, onu içselleştirme, herkes için geçerli olan kurallara, disipline uyma yeteneğinin olmadığını gösterir. Lenin ve Troçki arasında örgütlenme sorunlarına ilişkin tartışmalarda Lenin, Troçki'nin bu özelliklerini hep eleştirmiştir. Devrim öncesi dönemde Troçkizmin Bolşevik Parti'ye karşı mücadelesinde hep bu yönler öne çıkmıştır. Öyle ki Bolşevizme karşı örgütsel sorunlar ideolojik-siyasi karakter alarak süreklilik kazanmış ve giderek derinleşmiştir.

Ekim Devriminden sonra Bolşevik Parti'ye karşı aldığı tavrın nedeni de aynı sorunlardan kaynaklanmaktadır: Parti bir tarafa, Troçki bir tarafa. Troçki, kendini hep parti üstü bir güç olarak görmüştür, parti tüzüğünün, kararlarının kendini bağlamayacağından hareket etmiştir. Onun bu tavrı hiç de yeni değildir, II. Kongreden (1903) bilinmektedir ve Lenin tarafından da sürekli eleştirilmiştir.  

“Güzel Sözlerle Karın Doymaz” makalesinde (1905) Lenin Troçki'nin parti disiplini anlayışıyla bağlam içinde şunu yazar:

“Ortaklaşa gerçekleştirilen bir parti kongresinden sonra devrimcilerin rencide olarak, parti onları seçmedi diye; parti kongresine “İskra”-düşüncelerini kabul ettirmek için gerici bir çabadır (Troçki’nin yeni “İskra” redaksiyonu tarafından yayınlanan bir broşüründe) diye; parti kongresinde kitle arasından işçiler yoktu diye yaygara kopartmalarını, bağırıp çağırmalarını engellemek için ne türden garantiler olabilir? Parti örgütünün biçimleri ve normları üzerine ortak bir kararın; partinin örgütlenme tüzüğü diye tanımlanan kararın ve sadece böyle bir tüzük biçiminde var olabilecek kararın işlerine gelmediği için, tüzük gibi şeyler bürokratik ve formalisttir bahanesiyle karaktersiz insanlar tarafından paramparça edilmesini engelleyecek ne türden garantiler olabilir?” (33).  

Troçki bu! Ne yapacağı belli olmaz, kural tanımaz. Troçki, II. Pati Kongresinden sonra Lenin'i yanıltmadı ve işine gelmediği için çoğunluğun aldığı kararları gerici kararlar, evet gericilik olarak niteledi ve bu kararların azınlık için de bağlayıcı olduğunu reddetti.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 23.07.2014- 19:20


24 ayar“ birlikçi Troçki iş başında

MK'nın Ocak 1910 kararları doğrultusunda Bolşevikler, fraksiyonlarını ve gazeteleri “Proletari”yi dağıtırlar. Ama Menşevikler aynı doğrultuda adım atmazlar: Fraksiyonlarını ve gazeteleri “Golos Sosyal Demokrata”yı tasfiye etmezler, tasfiyeciler ile bağı da kesmezler. Tam tersini yaparlar: Petersburg'da 1914'e kadar çıkan aylık bir dergi kurarlar (“Naşa Sarya” - “Kızıl Şafağımız”). Moskova'da legal gazeteleri “Vosroşdyenye”yi (“Yeniden Doğuş”) yayınlamaya devam ederler. Yine Moskova'da Eylül 1910'a kadar çıkan “Şins”i (“Yaşam”) kurarlar ve Petersburg'da da dergileri “Dyelo Şins”i (Yaşam İçin Neden“) Ekim 1914'e kadar yayımlamaya devam ederler.

Eylül 1910'da Troçki, parti merkez komitesinin resmi temsilcisi olan Kamenev'i Pravda'nın yazı kurulundan dışlar ve onu “Göçmen kliğinin Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi'ne karşı komplosu”yla suçlar. Troçki burada “Göçmen kliği” ile Bolşevikleri kastetmektedir. Troçki bununla da yetinmez ve “Parti üzerinde yer almak isteyen Lenin çevresi, kendini parti dışında bulacaktır” tehdidini savurur.

Lenin Troçki'nin bu hamlesini şöyle yorumluyordu: "MK'nın temsilcisini 'Pravda'dan uzaklaştırdıktan sonra Troçki'nin hizip oluşturma çabası, şimdi herkes için oldukça açıktır" (34).  

Troçki birlik istemiyordu. “24 ayar” birlikçi görünerek Menşevik tasfiyecileri ve Otzovistleri destekliyordu. Bu nedenle MK kararlarına uymuyordu ve bu nedenle MK kararlarına uymayan Menşevikleri mahkum etmiyordu.  

İ. Deutscher “24 ayar” birlikçi Troçki'yi konuyla bağlam içinde şöyle anlatır:

“Troçki, büyük birleşme savunucusu Menşeviklerin partide yarattığı yeni ayrılığa, muhalefet özgürlüğü adı altında göz yummuş oluyordu. Bu davranışı apaçık bir tutarsızlıktı kendisi için. Bir Bolşevik heyecanıyla yeraltı çalışmalarını göklere çıkaran Troçki ise yeraltı hareketini tehlikeli bir serüven sayarak bu işten kurtulma yolu arayanlarla işbirliği yapıyordu. Sonra da burjuva liberallerinin bu en sert düşmanı, burjuva liberalizmi ile ittifakı bağnazlıkla reddedenlere karşı böyle bir ittifakı tutanlarla birleşiyordu.

Bu kadar çelişkili davranışı durumunu bozmaktan başka bir işe yaramadı. Bolşevikler kendisini bir kere daha yalnız muhalif değil, hain bir düşman da saydılar. Menşevikler Troçki gibi … birinin Lenin'e kafa tutmasından memnundular. Ama onu yine de güvenilmez bir müttefik sayıyorlardı... Lenin'le yaptığı uzun sert kavgada Bolşevik Parti'nin en ufak kusurlarını didik didik etmek zorunda kalmıştı. Leninizmin neden tutmadığını o acı diliyle alaylı bir şekilde açıklıyordu. Menşeviklere karşı kırgınlığını ise daha çok özel tartışmalarda... anlatıyordu” (35).  

Troçki, buydu ve başka bir şey değildi; "24 ayar" uzlaşmacı, oportünist, Menşevik, hizip ruhlu, Bolşevizm düşmanı!

Troçki'nin işbirliği yaptığı Menşevik tasfiyeciler illegal çalışmadan yana değillerdi: MK'nin 10 Ocak 1910'da aldığı kararlar doğrultusunda Rusya'da illegal çalışma yapmak zorunda kalan tasfiyeci Menşevikler, Rusya'daki MK toplantılarına katılmayı reddettiler. Öne sürdükleri neden ise oldukça öğretici: Bütün illegal örgütler "istenmiyor", "zararlıdır"! Uzlaşmacılara dahil olan MK üyeleri de bunu fırsat bilerek, Menşevik üyeler toplantılara katılmazlarsa MK toplantılarına katılmayacaklarını dile getirdiler. Nedeni çok ilginç: Böylesi MK toplantıları "temsil edici" değildir!

Söz konusu kararların alınmasından sonraki bir yıl içinde Rusya'da MK toplantısı yapılamaz. 15 ay boyunca uzlaşmacılar, tasfiyeci Menşevikleri toplantıya davet etmekle zaman geçirirler (Lenin). Bu zaman zarfında Rusya'da bütün illegal çalışmayı Bolşevikler ve Plahanovcular omuzlarlar.  

Sadece Çarlık rejimine karşı mücadele etmekle sorun bitmiyordu; bu mücadeleyi sürdürebilmek için tasfiyecilere karşı da mücadele etmek gerekiyordu.

“Birlikçi” Troçki'nin marifetleri anlatmakla bitmez.  

Devam edelim.

Mayıs 1914'te Lenin Troçki'nin disiplin tanımaz tavrıyla ilgili olarak “Birlik Yaygarasıyla Örtbas Edilen Birliğin Zedelenmesi Üzerine” makalesinde şunları yazar:

“Bu tür tipler, Rusya’da proleter kitle hareketinin henüz uyuduğu ve herhangi bir grupçuğun, başkalarıyla birleşmekten söz eden bir akım, bir grup, bir fraksiyon, tek sözcükle bir “güç” olarak görünmek için yeterince “yer bulduğu” dünün tarihsel oluşumları ve formasyonlarının enkazı olarak tipiktir.  

Genç işçi kuşağının, ne 1908’den beri tasfiyecilikle ilişkiyi belirleyen ve saptayan parti kararlarını, ne de sözü edilen kararların eksiksiz tanınması temelinde, çoğunluğun birliğini fiilen gerçekleştirmiş olan Rusya’nın modern işçi hareketinin deneyimine herhangi bir biçimde güvenmek istemeyen, inanılmaz iddialarla ortaya çıkan kişilerin ne mal olduğunu tam olarak bilmesi gerekir” (36).  

Troçki'nin de kararlı, taviz vermediği, ilke mertebesine çıkardığı tavırları vardı. Örneğin Troçki, Lenin tarafında karakterize edilen özelliğinden -parti kararlarına göre hareket etmemek, kendini parti üstünde görmek- kesinlikle taviz vermemiştir, bu özelliğine sadık kalmıştır.

“Bu tür tipler” her ülkenin devrimci mücadelesinde bir biçimde vardır; bunlar Troçkileşen, Martovlaşan, Kautskileşen, Negrileşen, Althusserleşen unsurlardır. Bunların ortak özellikleri devrimci mücadeleyi tasfiye edecek, burjuvazinin çıkarlarına ters düşmeyecek mücadeleye indirgeyecek özellikler taşımaları, bu özelliklerini sınıf mücadelesine, örgütsel işlerliğe emdirmeleridir. Bunun mücadeleye katılanlar tarafından her zaman biliniyor olmaması,“bu tür tipler”in elinde bir avantajdır.

XIII. Parti Konferansına (Ocak 1924) Stalin tarafından sunulan raporda diğer şeylerin yanı sıra muhalefetle ilgili şunlara yer verilir:  

İlk dönem:

Yeni Ekonomi Politika (YEP) sürecinde bütün genel çizgisi yanlış olduğu için muhalefet, MK'yı sert eleştirmiş.  

İkinci dönem:

Bu dönemde muhalefet ile Merkez Komitesinin genel çizgisi arasında bir yakınlaşma olmuş ve muhalefet, MK'nınkinden pek farklı olmayan bildirgeler sunmuş.  



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 23.07.2014- 19:22


Üçüncü dönem:

Bu dönemle ilgili olarak Stalin'in raporda söylediklerine bakalım:

“Bu döneme Troçki'nin çıkışıyla, onun Rayonlara çağrısıyla girildi; öyle bir çıkış ki, uzlaşma eğilimlerini bir anda ortadan kaldırdı ve her şeyi tepetaklak etti. Troçki'nin bu çıkışından sonra en amansız parti içi mücadele dönemi başladı – öyle bir mücadele ki, Troçki, Politbüronun kararına oy verdikten sonra, ertesi gün o mektubuyla çıkması, olmayacak olan bir mücadele. Troçki'nin birinci çıkışını bir ikincinin, ikincisini bir üçüncünün izlediğini ve bununla bağıntılı olarak mücadelenin daha da kızıştığını biliyorsunuz...

Troçki'nin ilk hatası daha, MK Politbürosunun ve MKK'nın kararının yayınlanmasının ertesi günü bir makale ile ancak MK kararına karşı konulmuş olan bir platform olarak karakterize gedilebilecek bir makale ile ortaya çıkmış olması olgusunda yatmaktadır. Tekrar ediyor ve yineliyorum ki, bu ancak MK'nın oybirliği ile alınmış kararına karşı konulmuş bir platform olarak görülebilecek bir makaleydi. Şunu bir düşünün yoldaşlar: Politbüro ve MKK Prezidyumu şu veya bu günlerde bir araya geliyorlar, parti içi demokrasi hakkında bir karar sorusu müzakere ediliyor, karar oybirliği ile alınıyor ve bundan yalnız bir gün sonra MK'dan bağımsız olarak, MK'nın iradesine rağmen, MK'ya aldırış etmeksizin, Troçki'nin bir makalesi reyonlara gönderiliyor. Aygıt ve parti sorunu, kadro ve gençlik, fraksiyonlar ve parti birliği vs. vs. sorunlarını yeniden ortaya atan yeni bir platform, tüm muhalefet tarafından benimsenen ve MK kararlarına karşı çıkarılan bir platform. Bu ancak, Troçki'nin kendini Merkez Komitesine karşı koyması şeklinde değerlendirilebilir. Bu, Troçki'nin kendini açıkça ve sertçe MK'nın karşısına koyması demektir. Partinin önüne şu soru çıktı: Önder organ olarak bir MK'mız var mı yoksa artık yok mu; oybirlği ile alınan kararlarına bu MK'nın üyeleri tarafından riayet edilen bir MK var mıdır, yoksa MK'nın üstünde duran, onun için hiçbir yasanın yazılmamış olduğu, bugün MK'nın kararı lehinde oy verme, yarın ise bu karara karşı yeni bir platform ortaya çıkarıp yayınlama hakkını kendinde gören bir üst insan mı vardır yoksa? Merkez Komitesinin üyelerinden birisi açıkça, herkesin gözü önünde Merkez Komitesini ve onun oybirliği ile alınmış kararını göz ardı ettiğinde, işçilerin parti disiplinine tabi olmaları talep edilemez yoldaşlar. İki türlü disiplin olmaz: Biri işçiler için, diğeri makam sahipleri için. Sadece bir disiplin olabilir.

Troçki'nin hatası işte tam da kendini Merkez Komitesinin yerine koymasında ve kendinin MK'nın üstünde, onun yasalarının, onun kararlarının üstünde duran bir üst insan olduğunu düşünmesindedir ki, o bu tavrıyla partinin belli bir bölümünün bu Merkez Komitesine olan güvenin altını oymaya çalışmasına neden oldu” (37).  

Troçki'ye göre bu dönem “Thermidor”luğun; SSCB ve SBKP(B)'de iktidarın kendi elinden alındığının, Lenin sağ olmasına rağmen Troçki için bir şey yapmayacağının artık anlaşılır olduğu sürecin başlangıcıdır. “RKP(B), XIII. Parti Konferansı, Troçkistler açısından genel anlamda SSCB'nin, SBKP(B)'nin karşı devrim sürecine girdiği konferanstır; bir dönüm noktasıdır. Bu nedenle bu konferanstan sonraki SSCB ve SBKP(B),Troçkistler tarafından referans alınmaz.  

Ve sanmayınız ki, bu bir tarihtir, 1924'te olmuş bitmiş bir olaydır. Sınıf mücadelesinde Troçki tipleri her zaman olacaktır ve zarar vermeye devam edeceklerdir; bunlar kendilerini her türlü parti yasallığı üzerinde görürler; parti yasallığı, herkes için geçerli disiplin onlar için geçerli değildir. Bu tipler “üst insan” tipleridir.

“İşçi Devleti, Thermidor ve Bonapartizm“ yazısında (1935) bu bağlamda şunları söyler:  

“Sol Muhalefetin paramparça edilmesi, iktidarın devrimci öncünün elinden bürokrasinin ve işçi sınıfının üst kesiminin tutucu unsurlarının eline geçmesiyle doğrudan eşanlamlıydı. 1924 yılı Sovyet Thermidor'unun (karşı devriminin- İ. O.) başlangıcıydı” (38).  

Açık ki Troçki, “Sol Muhalefet“ ile SSCB'nde iktidarın karakteri arasından dolaysız bir ilişki kurmaktadır.

Troçki, Lenin'in ölümünden sonra da parti disiplinine uymama kararlılığını sürdürmüştür. Troçki'nin parti disiplinine uymama disiplinli tavrına karşı parti örgütleri sayısız bildirgeler hazırlamışlar ve sonunda Merkez Komitenin Ocak 1925'teki Plenumu'nda Troçki'nin, parti disiplinine uymama nedeniyle masaya yatırılması kararlaştırılmıştır. Başına geleceği bilmiş olsa gerek, Troçki bu Plenuma katılmamıştır. Ama bir mektupla parti içinde özel bir konuma sahip olma diye bir çabasının olmadığını açıklamakla yetinmiştir.

Söz konusu Plenumda Merkez Komitesinin soruna ilişkin aldığı kararı aktaralım:

”1-Parti disiplinine sadece sözde değil fiiliyatta da uyulmasının zorunluluğuna işaret eden kategorik bir uyarının Troçki’ye yapılması.

2- Troçki’nin görevinden alınması ve devrimci savaş konseyinde çalışmaya devam etmesinin imkansız olduğunun açıklanması.

3-Troçki’nin merkez komitesinde faaliyeti sorunu üzerine kararın gelecek parti kongresine ertelenmesi. Ama parti kararlarına uymamaya veya yerine getirmemeye çalışırsa merkez komitenin, parti kongresini beklemeden partinin siyasi bürosunda kalmasının imkansız olarak göreceğinin ve merkez komitedeki faaliyetinden uzaklaştırılması için dilekçe vereceğinin Troçki’ye bildirilmesi” (39).  

MK Plenumu'nda alınan karar sonucu Troçki, görevini bırakmak zorunda kalmıştır (iki çekimser oya karşı oy birliği ile alınan karar). Önce siyasi büroda kalmasına izin verilmiştir. Ama Troçki, parti içi mücadelede disiplinsizlik yapmaya devam etmiştir.

Troçki nasıl devrim yapmak istiyordu, kimleri nasıl örgütlemeyi düşünüyordu vb. sorulara çok kafa yordum. Ama işin içinden çıkamadım. Yaşamının oldukça büyük bir kısmı partisiz-örgütsüz geçmiş. Yaşamının büyük kısmı “24 ayar” kendine benzettiği üç beş kişiye hükmetmekle, çevre, gazete grubu olarak var olmakla geçmiş. Devrim yapmak istiyor, ama devrim yapacak sınıfla ilişkisi olmadığı gibi onu nasıl örgütleyeceği konusunu kendine dert bile edinmiyor. Sonunda şu düşünceye vardım: Troçki Leninist örgütlenme ilkelerine saldırıyor, bu örgütlenmenin işçi sınıfı diktatörlüğüne götürmeyeceğini, aksine işçi sınıfı üzerinde bir diktatörlüğe neden olacağını ve bunun da sonunda kişi diktatörlüğüne dönüşeceğini savunabiliyor. Troçki, Leninist parti istemediğine göre en fazlasıyla sosyal demokrat anlayışlı, içinde her an ayrılıp kendi örgütünü kuracak hiziplerin, farklı akımların kendi örgütlenmesinin de olduğu bir parti modeli savunuyor. Bu da bir nevi II. Enternasyonal tipi partidir. Lenin'in örgütlenme anlayışına tamamen zıt bir örgülenme anlayışı.

Bu anlayışta olduğunu da açıklamıyor değil. “Siyasi Görevlerimiz” yazısından (1904) okuyalım:

“Parti örgütü önce kendini bütün parti yerine koyacak; sonra merkez komitesi kendini örgütün yerine koyacak ve nihayetinde tek başına bir 'diktatör' kendini merkez komitesi yerine koyacak...Toplum üzerinde diktatörlüğünü yürütme durumunda olan proletarya, kendi üzerinde hiçbir diktatörlüğü kabullenmek zorunda değildir”(40).  

Diyelim ki Troçki!nin bu eleştirisi doğru. Bu durumda Troçki kendini eleştirmiş oluyor. Kendini Parti yerine, Mk yerine koyan ve sorumluluk taşıdığı dönemlerde ona göre hareket eden, kolektif yönetimi hiçe sayan Troçki'den başkası değildi.

Troçki'nin Leninist örgütlenme anlayışından ne denli uzak olduğunu şu sözlerinden de anlıyoruz:

“Komintern ve onun tüm seksiyonlarının önderliği ve resmi basını da, tartışmayı hemen hizipler ve gruplaşmalar sorununa kaydırmıştır. Partinin ideolojik hayatı, geçici ideolojik gruplaşmalar olmadan düşünülemez. Bunun dışında bir yol henüz kimse tarafından keşfedilmiş değildir. bunu keşfetmeye çalışanlarsa buldukları çarenin, ancak partinin ideolojik hayatını boğmaya eşit olduğunu göstermişlerdir. ...  

Parti yaşamında gerçek bir özgürlük, tartışma özgürlüğü, parti çizgisini kolektif biçiminde ve de gruplar aracılığıyla oluşturma özgürlüğü olmaksızın, bu partiler asla belirleyici bir devrimci güç haline gelemeyeceklerdir” (41).  

Bir partinin “belirleyici bir devrimci güç haline gelmesi” için kıstasların ne olduğunu Troçki'den öğreniyoruz:

1) “Partinin ideolojik hayatı, geçici ideolojik gruplaşmalar olmadan düşünülemez”.

2) Parti yaşamında gerçek bir özgürlük, tartışma özgürlüğü olmalıdır; bu özgürlük parti çizgisini kolektif biçiminde ve de gruplar aracılığıyla oluşturma özgürlüğüdür. Ancak böyle bir özgürlük olursa parti belirleyici bir devrimci güç haline gelebilir.

Görüş ayrılıklarının tartışılmadığı bir parti komünist partisi olamaz. Bunu Troçki de biliyordu. Ama farklı görüşlerin tartışılması için parti içinde gruplaşmanın, hizipler oluşturmanın ne denli yanlış olduğunu Troçki de kendi faaliyetinden dolayı biliyordu. Parti örgütlenmesinden anladığı hizipler federasyonu olduğu için Troçki yaptığını doğru buluyordu.  

Troçki ömrü boyunca Partide ideolojik bütünlük ve eylem birliğine karşı mücadele etmiş bir figürdü.

Troçki, Leninist örgütlenmenin küçük burjuva “Troçki'ler“ için yaşam olanağı tanımadığını ve kendisinin ne denli hizipçi olduğunu da açkılıyor “Siyasi Görevlerimiz” yazısında:

“Ciddiye alınacak bir kapsamda ve önemde olan her grubun sessizce ve gizlice kendi kendini yok etmek veya disiplini dikkate almadan varlığı için mücadele etmek alternatifiyle karşı karşıya kaldığında şüphesiz ki, sonuncu yoldan gideceğini anlamak o kadar zor mu?” (42).  

Troçki, yaşamı boyunca bu ilkesinden taviz vermemiştir!'  

Örgüt dendiğinde Troçki bu olsa gerek!

Başka bir ihtimal olarak, Troçki'ye örgütsüzlüğü savunuyor diyebilir miyiz? Der misiniz, demez misiniz, bunu bilmiyorum, ama Troçki “24 ayar” örgütsüzlük abidesidir! Bunu biliyorum.

Aslında Troçki'den sonra Troçkist “eğim”lerin örgütlenme anlayışını incelediğimizde Troçki'nin yukarıdaki anlayışınına göre hareket edildiğini görüyoruz. Her bir Troçkistin şu veya bu konudaki görüşü kendine göre “24 ayar” doğrudur. Bu nedenle görüşünün doğruluğundan taviz vermez; ayrılır yeni bir “eğilim” kurar. Ayrılmak, yeni bir “eğilim” oluşturmak Troçkizme özgüdür; “genetik” bir sorundur.  

Biraz da savaş döneminde Troçki'nin marifetlerine bakalım.








Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 23.07.2014- 19:25


Savaş döneminde Troçki'nin marifetleri

“24 ayar” uzlaşmacı Troçki

I. Dünya Savaşı döneminde de Troçki, “kanka”sı Lenin'den uzak duruyordu. 1914-1917 arasında Rusya da dahil birçok ülkede sosyal demokratlar arasında kendi ülkesinin zaferinden yana olanlar (sosyal yurtseverler) vardı. Troçki, açık bir sosyal yurtsever değildi. Ama savaş döneminde sosyal yurtseverleri ve oportünistleri destekleyen biriydi. Bu nedenle savaş döneminde Lenin ve Troçki ayrı ayrı kamplarda yer alıyorlardı ve Lenin, Troçki'yi bu tavrından dolayı eleştiriyordu. Lenin savaş döneminde “Sosyal Demokrat” gazetesini çıkartıyordu (İsviçre'de). Aynı dönemde Troçki ise Paris'te yayımlanan “Naşe Slovo” gazetesi yazı kurulunda çalışıyordu. Bu kurulda başta Martov olmak üzere başka Menşevikler de yer alıyorlardı ve bu gazetede farklı akımlara yer veriliyordu.  

Savaşta Bolşeviklerin tavrı oldukça açıktı. Lenin önderliğinde Bolşevikler, emperyalist savaş ve Rusya'nın savaşta yer almasına karşı çıkıyorlardı. Bunun ötesinde Rusya'da savaşın iç savaşa dönüşmesi ve böylece Çarlık hakimiyetinin yıkılması için propaganda yapıyorlardı. Bolşeviklerin tam da bu tavrından dolayı Duma'da Bolşevik fraksiyon savaşın başlangıcında tutuklanarak zindana atılmıştı. Ama Menşevik fraksiyona önce dokunulmadı.  

Eylül 1914'te MK'nın savaşa ilişkin manifestosunda Bolşevikler, emperyalist savaşa ilişkin şöyle diyorlardı:

“Sosyal demokrasiye her şeyden önce savaşın bu gerçek anlamını ortaya çıkartmak ve hakim sınıflar, toprak beyleri ve burjuvazi tarafından savaş lehine yaygınlaştırılan yalanları, safsataları ve içi boş ‘yurtsever‘ lafları acımasızca teşhir etmek yükümlülüğü düşmektedir… Kararlı bir şekilde oportünizmle kopuşmadan, kitleleri fiyaskosunun kaçınılmazlığı üzerine aydınlatmadan sosyalizmin görevleri yerine getirilemez, işçilerin gerçek enternasyonal birliği gerçekleştirilemez…

Şimdiki emperyalist savaşın üst yönetiminin iç savaşa dönüştürülmesi, biricik doğru proleter çözümdür; bu çözüm Komün’ün tecrübeleri tarafından dikte edilmiştir, Basel Bildirgesinde (1912) örnek olarak gösterilmiştir ve çok gelişmiş burjuva ülkeler arasındaki emperyalist savaşın bütün ilişkilerinden ortaya çıkmaktadır. Böyle bir dönüştürmenin zorlukları bu veya o anda ne kadar büyük olursa olsun, savaş gerçeklik olduğunda sosyalistler bu yöndeki sistematik, inatçı, azimli hazırlık çalışmasından asla vazgeçmeyeceklerdir” (43).  

Bu Manifestoda iki nokta dikkati çekmektedir: Manifestoda Bolşevikler birincisi, emperyalist savaşın iç savaşa dönüştürülmesini dile getiriyorlar ve ikinci olarak da savaşta tavır konusunda da her türden oportünizmden kopmak gerektiğini savunuyorlar.  

Lenin, savaş konusunda Bolşevizmle Troçkizm arasındaki ideolojik ve siyasi karşıtlığı “Emperyalist Savaşta Kendi Hükümetinin Yenilgisi Üzerine” makalesinde Temmuz 1915'te şöyle açıklıyordu: (Amacımız savaşta Lenin ve Troçki'nin tavrını göstermek olduğu için biraz uzun bir alıntıya burada yer vermek istiyoruz)  

“Devrimci sınıf, gerici bir savaşta kendi hükümetinin yenilgisini istemek zorundadır.

Bu bir aksiyomdur. Ve bu aksiyom sadece sosyal-şovenlerin inanmış yandaşları ya da çaresiz uşaklarınca inkâr edilmektedir. Birincilerine, örneğin Örgüt Komitesi'den Zemkovski (bkz. "İzvestiya" No. 2), ikincilerine ise Troçki ve Bukvoyed, Almanya'da Kautsky dahildir. Rusya'nın yenilgisini istemek, diye yazıyor Troçki, "hiçbir nedeni olmayan ve hiçbir biçimde gerekçelendirilemeyecek olan, savaşa ve onu yaratan koşullara karşı devrimci mücadele yerine, mevcut koşullar altında son derece keyfî bir şekilde en ehvenişere yönelmeyi koyan sosyal-yurtseverliğin politik yöntemine verilen bir tavizdir." ("Naşe Slovo" No. 105).

İşte Troçki'nin oportünizmi savunmak için her zaman kullandığı kibirli safsatalara tipik bir örnek. "Savaşa karşı devrimci mücadele", bundan anlaşılan eğer kendi hükümetine karşı ve savaş sırasında devrimci eylemler değilse, II. Enternasyonal kahramanlarının kullanmayı bal gibi bildikleri boş ve içeriksiz haykırışlardan biridir. Sadece biraz düşünmek, bunu görmeye yeter. Savaş sırasında kendi hükümetine karşı devrimci eylemler ise, tartışılmaz bir kesinlikle, böyle bir yenilgiyi sadece istemek değil, aynı zamanda fiilen teşvik etmek demektir. ("Keskin zekâlı" okurlar için şunu belirtelim: Elbette bu, hiçbir şekilde, "köprüleri uçurmak", başarısız askeri grevler örgütlemek ve genel olarak devrimcileri yenilgiye uğratmak için hükümete yardım etmek anlamına gelmiyor.)

Troçki safsatalarla kendini kurtarmak istiyor ve üç ağaçlı bir ormanda yolunu şaşırıyor. Rusya'nın yenilgisini istemek, ona, Almanya'nın zaferini istemekmiş gibi geliyor (Bukvoyed ve Zemkovski, Troçki'yle paylaştıkları bu "düşünceyi", daha doğrusu bu yanlış düşünceyi çok daha açık dile getiriyorlar). Ve Troçki bunda "sosyal-yurtseverliğin yöntemi"ni görüyor! Düşünmeyi beceremeyenlere yardım etmek için Bern Kararı ("Sosyal Demokrat" No. 40) şu açıklamayı yapmıştır: Bütün emperyalist ülkelerde proletarya şimdi kendi hükümetinin yenilgisini istemelidir. Bukvoyed ve Troçki bu gerçeği atlamayı tercih ettiler ve Zemkovski (işçi sınıfına her şeyden önce burjuva akıllarını açık yüreklilikle ve safdillikle yineleyerek hizmet eden bir oportünist) şu sözlerle "güzel bir çam devirmiştir": Saçma, zafer ya Almanya'nın ya da Rusya'nın olacak ("İzvestiya" No. 2).

Komün örneğini alalım. Almanya Fransa'yı, Bismarck ve Thiers işçileri yenmişti!! Eğer Bukvoyed ve Troçki biraz düşünselerdi, kendilerinin hükümetlerin ve burjuvazinin savaşa bakış açısını temsil ettiklerini, yani Troçki'nin yapmacık diliyle söylemek gerekirse, kendilerinin "sosyal-yurtseverliğin politik yöntemi" önünde yere serilmiş olduklarını görürlerdi.

Savaş sırasında devrim iç savaştır, fakat hükümetlerin savaşının iç savaşa dönüştürülmesi, bir yandan hükümetlerin askeri başarısızlıklarıyla ("yenilgi" ile) kolaylaşır; öte yandan, tam da yenilgiyi teşvik etmeden böyle bir dönüşümü hedeflemek fiilen imkânsızdır. (OK -Örgüt Komitesi- İ.O.- ve Çheidze fraksiyonuyla birlikte) şovenistler yenilgi "şiarı" önünde istavroz çıkarıyorlar, çünkü ancak ve yalnız bu şiar savaş sırasında kendi hükümetine karşı devrimci eylemler için tutarlı çağrı anlamına gelir. Bu tür eylemler olmadan ise savaş üzerine, "savaş ve koşullarına vs. karşı" milyonlarca son derece devrimci lafazanlığın beş paralık değeri yoktur...

Yenilgi şiarının karşıtları, hükümete karşı devrimci ajitasyonla, yenilginin teşvik edilmesi arasında kopmaz bağı; bu apaçık gerçeği görmek istemiyorlar, kendi kendilerinden korkuyorlar.

Devrimci eylemler üzerine, bir dizi ülke bir yana, bir tek ülkede bile anlaşma sağlamak, ancak ciddi devrimci eylemler örneğiyle, bu eylemlerin başlatılması ve geliştirilmesi sayesinde mümkündür. Fakat bu tür girişimler yenilgiyi istemeden ve yenilgiyi teşvik etmeden yine imkansızdır. Emperyalist savaşı iç savaşa dönüştürmeyi "yapmak" mümkün değildir, tıpkı devrimlerin "yapılamayacağı" gibi; bu, emperyalist savaşın tam bir dizi çok çeşitli olgusunun, yanının, anının, karakter çizgisinin ve sonucunun ürünüdür. Ve kendi ezilen sınıflarının sarstığı hükümetlerin bir dizi askeri başarısızlığı ve yenilgisi olmadan imkânsızdır.

Yenilgi şiarını reddetmek, insanın devrimci iradesini boş bir safsataya ya da ikiyüzlülüğe dönüştürmek demektir.

Peki, ya bize bu yenilgi "şiarı"nın yerine ne önerilmek isteniyor? "Ne zafer, ne yenilgi" parolası (Zemkovski, "İzvestiya" No. 2. No. l'de tüm OK). Fakat bu, "anavatan savunması" parolasının değişik yazımından başka bir şey değildir! Bu ise, sorunu kendi hükümetine karşı ezilen sınıfların mücadelesi alanına değil, hükümetler arası savaş alanına taşımak demektir (bu parolanın içeriğine göre bunlar eski durumlarını koruyacak, "pozisyonlarını muhafaza edecek"lerdir)! Bu, burjuvazileri her zaman kendilerinin "sadece" "yenilgiye karşı" mücadele ettiklerini iddia etmeye hazır —ve halka gerçekten de bunu anlatıyorlar— bütün emperyalist ulusların şovenizminin haklı çıkarılmasıdır. "4 Ağustos'ta yaptığımız oylamanın anlamı şudur: Savaş için değil, yenilgiye karşı", diye yazıyor Alman oportünistlerinin önderlerinden Eduard David, kitabında...Bukvoyed ve Troçki ile birlikte "ÖK"cılar "Ne Zafer, Ne Yenilgi" parolasını savunurken tümüyle ve bütünüyle David'in zemininde duruyorlar!

Daha yakından bakıldığında bu şiar "iç barış" demektir, bütün savaşan ülkelerde ezilen sınıfların sınıf mücadelesinden vazgeçmek demektir; çünkü "kendi" burjuvazisine ve kendi hükümetine darbe vurmadan sınıf mücadelesi imkânsızdır; savaş zamanında kendi hükümetine darbe vurmak ise vatana ihanettir (Bukvoyed bunu unutmasın!), kendi ülkesinin yenilgisi için çalışmaktır. Kim "ne zafer, ne yenilgi" şiarını savunuyorsa, onun sınıf mücadelesini, "iç barışın bozulmasını" savunması ikiyüzlülüktür, o gerçekte bağımsız proleter politikadan vazgeçiyor ve bütün savaşan ülkelerin proletaryasını kesinlikle burjuva bir amaç olan şu amaca tabi kılıyor demektir: Söz konusu emperyalist hükümetleri yenilgiden korumak. "İç barış"ın sadece sözde değil, gerçekten kırılması ve sınıf mücadelesinin gerçekten kabul edilmesi anlamına gelen biricik politika, proletaryanın kendi hükümetinin ve burjuvazisinin zorluklarından, onları ortadan kaldırmak amacıyla yararlanmasıdır. Fakat, kendi hükümetinin yenilgisini istemeden, bu yenilgiye katkıda bulunmadan bunu gerçekleştirmek, bunu amaçlamak imkansızdır...

Kim "Ne Zafer, Ne Yenilgi" şiarını savunuyorsa, o bilerek ya da bilmeyerek bir şovenisttir, en iyi ihtimalle uzlaşmacı bir küçük burjuva, ama her halükârda proleter politikanın bir düşmanı, bugünkü hükümetlerin, bugünkü egemen sınıfların bir yandaşıdır...

"Ne Zafer, Ne Yenilgi" şiarının yandaşları, fiilen burjuvazinin ve oportünistlerin yanında yer alıyorlar; işçi sınıfının kendi hükümetlerine karşı uluslararası devrimci eylemlerinin mümkün olduğuna "inanmıyorlar" ve bu tür eylemler geliştirmeye katkıda bulunmak istemiyorlar. Bu, hiç kuşkusuz zor, ama proletaryaya layık biricik sosyalist görevdir”(44).  

Emperyalist savaş konusunda Lenin'in tavrının, doğruluğu anlaşılana kadar en çok tartışmalı konulardan birisi olduğunu söylersek abartmış olmayız. Lenin'in sloganı, emperyalist savaşı iç savaşa dönüştürmeyi ve kendi hükümetini yıkmak için mücadele etmeyi içeriyor. Emperyalist savaşın ortasında böyle bir slogan, böyle bir tavır, sorunu anlamayan çok sayıda sosyal demokrat tarafından reddedilmiş ve bu slogana karşı mücadele edilmiştir. Bunlardan birisi de Troçki'dir. Troçki, Lenin'in öne sürdüğü savaşta kendi hükümetinin yenilgisi için mücadeleyi, yani savaşı iç savaşa dönüştürerek devrim mücadelesini reddetmiştir. Troçki bununla da yetinmemiş, her türden oportünizme karşı açık tavır alınmasını da reddetmiştir. Böylece Troçki, dolaylı da olsa Çarlık Rusya'sının, Rus hakim sınıflarının “anavatan” savaşının yanında yer almıştır.  

Troçkistlerin çileden çıkmalarına gerek yok. Troçki bu anlayışını Ekim 1914'te yayımlanan “Savaş ve Enternasyonal” kitapçığında dile getirir:



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Troçki’nin Yalanları... melnur 1 987 30.01.2022- 10:26
Konu Klasör Troçkist Yayınlar melnur 0 8 19.03.2017- 10:49
Etiketler   LENİNİST,   ÖRGÜTLENME,   TROÇKİST,   “ÖRGÜTLENME”
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS