SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
TKP Parti Tarihi / 100. Yaşında Devrimin Peşindeki Parti           (gösterim sayısı: 14.291)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 27.07.2014- 23:03



Parti tarihi
.
Giriş

Türkiye Komünist Partisi’nin tarihi üstüne bir değerlendirme, solun bütünsel tarihini kapsamak durumundadır. Yalnızca TKP’nin 1920’yi kendi kuruluş tarihi olarak kabul etmesinden dolayı değil. Parti tarihi sol tarihin ana hatlarını kapsamalıdır, çünkü bu konuda yürütülecek bir eğitim çalışmasında belki de en fazla üstünde durulması, tartışılması ve kavranması gereken boyut, TKP’nin solun tarihiyle kendisi arasında kurduğu miras ilişkisidir.

Bu miras ilişkisi düz değildir. Sahiplenmeyi ve aşmayı bir arada içermektedir. Bu nokta partililerin partimizin karakterini algılamaları ve içselleştirmeleri için kritik bir önem taşır.

Öyleyse eğitim çalışmamız zorunlu olarak sol tarihin bütünü üstüne bilgilenmeyi içerecek, ama kendi başına bir sol tarih eğitimi olmayacaktır. Genel bilgilenme, içine günümüz TKP’sini yerleştirebilmek için gerekir. Kendi tarihimizi anlatmanın zorlukları var. Birincisi, bu “bizim yaptığımız” bir tarih. İkincisi de henüz “tarih” haline gelmemiş, geçmişte kalmamış bir süreçten söz ediyoruz.

Bu zorluğu hafifletmeye ve daha objektif bir konum geliştirmeye yarayacak olan bir ayrım yapabiliriz: Tarihimizin “örgütsel” kısmı daha az önemsenmeli, asıl “siyasal” boyut üstünde durulmalıdır. TKP, Türkiye siyasetinde çeşitli basınçlar altında daraltılan ve tasfiye edilmek istenen değerleri yeniden kurmak gibi bir misyonu defalarca farklı başlıklarda yerine getirmiştir. Tarihimizde önem taşıyan, siyasal olan, daha nesnel bilgi oluşturan budur.

TKP’yi var eden kadro dinamiklerinin kavranması, özgün örgütsel süreçler çerçevesinde değil, bu siyasal boyutla ilişkisi açısından konu edilebilir.

Parti tarihi eğitimi bir programın parçasıdır ve Sosyalizm Programı, programın 2009 sunuşu, son yıllardaki siyasal açılımları temsil eden Felaketin Eşiğinde broşürü, partili kimlik gibi materyal ve tartışmalar olmaksızın tamamlanamayacağı bilinmelidir.

Türkiye Komünist Partisi 11 Kasım 2001’de Ankara’da toplanan Sosyalist İktidar Partisi Olağanüstü Kongresinde, SİP’in adını TKP olarak değiştirmesiyle oluştu. TKP kuruluş tarihi olarak da 10 Eylül 1920’de gerçekleştirilen Bakû Kongresi’ni esas aldığını ilan etti.

Parti tarihimizi bir taraftan 2001’deki dönüşümü hazırlayan SİP açısından, diğer taraftan da Mustafa Suphi’nin başkanlığında kurulan 1920 TKP’si, dolayısıyla ülkemizde solun genel tarihi açısından ele almak durumundayız. Partimiz 1920’den günümüze ulaşan tarihsel sürecin mirasçısıdır. Sahiplendiğimiz ve sürdürdüğümüz miras Türkiye’de komünist ve devrimci hareketin bütünsel tarihini ifade etmektedir. Mücadelemiz 90 yıla yaklaşan süre içinde çeşitli evrelerden ve varyantlardan geçerek yaşanmıştır. TKP bu tarihin bütün kazanımlarını kendi kazanımları, ödenen bütün bedellerini kendi bedelleri, düşülen bütün yanlışları kendi yanlışları olarak kavramaktadır.

Diğer yandan, partimizin programı, çalışma tarzı, ilke ve yöntemleri, özgün devrimci karakteri, özel olarak 1978’den bugüne gelen bir süreçte oluşmuştur. Hareketimizin inşa edildiği koşullar, solun sınıf düşmanı tarafından veya kendi kendini tasfiye ettiği koşullardır. TKP sosyalist devrimi programının merkezine çakan Marksist-Leninist bir parti olarak, bu anlamda yeniden kurulmuştur.

1978’de dönemin Türkiye İşçi Partisi’nden bir iç mücadele sonucunda kopan ve daha sonra yayınladığı derginin adıyla anılan Sosyalist İktidar grubu, 12 Eylül sonrasında yeniden örgütlenerek Gelenek hareketi halini aldı. 1986’da yayın hayatına başlayan Gelenek dergisi bu yeniden örgütlenmede
önemli bir rol oynadı ve hareketimiz 1992’nin 6 Kasım’ında Sosyalist Türkiye Partisi’nin kurulmasıyla parti kimliği edindi.

Gelenek hareketi, içinden çıktığı TİP’in ötesinde solun farklı kesimlerinden kadrolarla ve hepsinden önemlisi kendi bünyesinde yetişen yeni kuşaklarla şekillenmiştir. Partili mücadele süreci bu özgünlüğü pekiştirmiştir.

1993’te STP’nin Anayasa Mahkemesi’nce kapatılmasının ardından Sosyalist İktidar Partisi kuruldu ve partili mücadele sürdürüldü.

Bu durumda 1978, 1986, 1992 ve 2001 yılları hareketimizin tarihinde kritik momentler olarak önem kazanmaktadır.

1978 yılı, Türkiye’de 15 yılı aşan bir sol yükselişin tökezlemeye başladığı tarihe işaret eder. Tökezleme, 12 Eylül 1980 faşist darbesiyle sonlanacak bir gerilemenin de başlangıcı olmuştur.

Darbe yıllarında o dönem solun ana yapılarını oluşturan hareket ve partiler çeşitli örgütsel toparlanma denemelerinde bulunmuşlar, konjonktürel açılımlar gerçekleştirmişlerse de, 1960 ve 1970’li yıllardakine benzer bir yükseliş yaşanmadı. 1991’de Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerde peş peşe gerçekleşen karşı-devrimler gerilemeye yeni bir ivme kattı.

Gelenek hareketi 1992’de akıntıya karşı partileşmiştir. O zamandan bu yana dünyamız bir karanlık çağa sahne olmuş, emperyalist-kapitalist sistemin yeni baharı eşitsizliklerin derinleşmesini, emekçi sınıfların örgütsüzleşmesini, genel olarak solun, özel olarak devrimci komünist hareketlerin mevzi yitirmesini, gericiliğin her anlamda güçlenmesini ve yaygınlaşmasını getirmiştir.

Partimiz bu çemberi kırmak için sürekli bir arayış içinde olmuş, akışı tersine çevirmeye uğraşmıştır. Bu uğraşında temel kalkış noktaları, reformist veya radikal biçimlere bürünse de iktidar perspektifini elinden kaçıran soldaki baskın eğilimlere karşı “sosyalist iktidar” mücadelesini vurgulamak, yenilgi koşullarında yayılan günah çıkarma eğilimlerine karşı Marksist-Leninist “geleneğe” yaslanmak, komünizmin öldüğü iddialarının karşısına komünist adıyla dikilmek olmuştur.

Solun ilke ve geleneklerinden ödün vermeye dayalı çıkış çabalarının genel gerilemeye deva olmadığı koşullarda, bizim hareketimiz yeni bir kadro birikimi yaratmayı, devrimci siyaset üretimini sürekli kılmayı, partili mücadeleyi diri tutmayı başarmıştır.

Mücadelemiz komünizmi yeniden işçi ve emekçilerin iktidar yürüyüşünün adı haline getirmek, komünist partiyi bu yürüyüşün siyasal ve örgütsel öncüsü konumuna yükseltmek, ülkemizi sosyalist devrime taşımak, insanlığın sınıfsız, sömürüsüz geleceğine katkıda bulunmak mücadelesidir.





Bu ileti en son melnur tarafından 20.10.2020- 20:27 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 27.07.2014- 23:04


TKP’den TİP’e: 1920-1961

1920’de Bakû’de toplanan Türkiye Komünist Fırkası kuruluş kongresi solun üç kanalını bir araya getirmiştir. Bunlardan biri Mustafa Suphi’nin devrimci Rusya topraklarında gerçekleştirdiği Türk komünist örgütlenmesidir. Daha önce bir suçlamayla kapatıldığı cezaevinden Rusya’ya kaçan bir Osmanlı aydını olan Suphi, Rus devrimine katılmış ve komünizmle tanışmıştı. Kurduğu örgütlenme, kendisi gibi muhalif aydın kadrolara ve Rusya’daki Osmanlı savaş esirleri tabanına dayanıyordu. Suphi kanadı Anadolu’da emperyalizme karşı bağımsızlık savaşında solun kendi kimliğiyle, örgütüyle ve silahlı gücüyle yerini almasına özel bir önem veriyordu. Ekim Devrimi’nin doğu halklarına uzattığı ele tutunan bu kesim ulusal kurtuluşçuluğu merkeze oturtuyordu.

İkinci kanal, Marksizmle Avrupa’da tanışan genç aydınlardan oluşuyordu. Şefik Hüsnü’nün liderliğinde İstanbul’da 1919’da Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası kurulmuş, çeşitli yayın çalışmaları yürütülüyordu. Bu partinin yöneticilerinden, eğitimci kimliğiyle Osmanlı’nın eğitim örgütlenmesinde önemli görevler üstlenen Ethem Nejat 1920 partisinin kurucuları arasında yer alacak, Genel Sekreterlik (kâtibi umumi) görevini üstlenecekti.

Üçüncü kanal, Anadolu’ya yayılan devrimci örgütlenmelerden oluşur. Çözülen, emperyalist savaşta yenilip işgale uğrayan Osmanlı’da yerel siyasal önderler ve genel olarak halk kitleleri açısından Sovyet devrimi bir etki kaynağıydı. Anadolu’nun kurtuluşu arzusu ile sosyalist Rusya aynı yöne bakıyorlardı. Bu kanalı oluşturan güçler 23 Nisan 1920’de oluşan Birinci Meclis’te belirli bir birikim oluşturmuşlardır. Silahlı ulusal direnişin o günkü gerilla evresinde çeşitli düzeylerde karmaşık bir sol etki söz konusuydu. Bu etkinin Çerkez Ethem’lerin Kuvayı Seyyare’sinden komünist Halk İştirakiyun Fırkası’na kadar uzandığı görülüyordu. Anadolu komünist hareketi Meclis’e Halk Zümresi oluşumu ile yansıyordu.

TKP işte bu dinamikleri bir araya getirmiş ve temsil etmiş oluyordu. Aynı zamanda Sovyet Rusya ile resmi ilişkinin muhatabı olmak konusunda Mustafa Kemal hareketi ve eski İttihatçıların arasındaki rekabette de, TKP doğal olarak öne çıkıyordu.

TKP daha emekleme çağında Kurtuluş Savaşı’nda yerini almak için merkezini Ankara’ya taşımaya karar verdi. Bu yolculuk Trabzon’da düzenlenen bir katliamla 28-29 Ocak 1921’de son bulacaktı. Suphi ve Nejat dahil olmak üzere parti önderliği katledildi.

Olay bir toplu cinayet olmanın ötesinde Kurtuluş Savaşında bir yön değişimine denk düştü. Aşağı yukarı aynı dönemde Meclisteki birikim tasfiye edildi, önderleri hapsedildi, Çerkez Ethem’in sola eğilimli Kuvayı Seyyare’si dağıtıldı.
Komünist hareket belirli bir dağınıklık evresine girdi. İstanbul’daki Şefik Hüsnü yapısı ile Salih Hacıoğlu’nun genel sekreteri olduğu TKP hareketi ancak 1925’te bir araya geldiler. 1925 Kongresi’yle TKP’nin 30 yıllık Şefik Hüsnü liderliği dönemi de başlamış oldu.

Şeyh Sait isyanını izleyen 1925 Takrir-i Sükûn düzenlemesi yeni bir baskı dalgasına vesile oldu. Bundan sonra “tevkifatlar” sık sık gündeme gelecekti. Ancak TKP, CHP iktidarının karşısında dar bir işçi örgütlenmesine hep sahip olduğu gibi, ülkenin ilerici, üretken aydınları üzerinde de her zaman etkili olmuş, hatta bu çevreler için bir okul işlevi görmüştür. Bu isimlerden biri de partide dönem dönem merkezi sorumluluklar üstlenen Nâzım Hikmet’tir.

Komintern üyesi TKP, bu özelliklerine karşılık siyasal anlamda etkili olamamıştır. Partinin politik doğrultusu; ulusal kurtuluşu, bağımsızlığı, burjuva anlamda da olsa tarihsel bir ilerlemeyi ve Sovyet dostluğunu temsil ettiği ölçüde Kemalist hareketi desteklemek biçiminde olmuş, genel olarak sosyalist devrimci bir perspektif söz konusu olmamıştır.

Toplumsal etkisi sınırlı TKP 1930’ların ortalarından itibaren neredeyse bütünüyle silinmiş, ancak savaşın bitiminde, 1946’da bir çıkış denemesinde bulunmuştur. 1946’da yaygın bir sendikalaşma hareketine öncülük eden parti, önce Türkiye Sosyalist Partisi ile legal alanda varlık göstermeyi düşünmüş, çeşitli nedenlerle bunun ardından Şefik Hüsnü’nün başkanlığında Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi ile ortaya çıkmıştır. Savaş sonrasında burjuva demokrasisinin yükseleceği beklentisi doğrulanmamış, parti ve sendikalar kapatılmış, yeni bir baskı dönemi yaşanmıştır.

1951 tevkifatından sonra TKP’de bir parçalanma su yüzüne çıkar. Şefik Hüsnü hapis sonrası sürgüne gönderilip etkisizleşirken partinin SBKP tarafından resmen tanınan yurtdışı örgütlenmesinde Zeki Baştımar ve İsmail Bilen öne çıkarlar.

Türkiye’de ise Reşat Fuat Baraner, Mihri Belli gibi bir dizi kadro etkinliklerini sürdürmüş, Hikmet Kıvılcımlı 1950’lerin sonlarında Vatan Partisi adıyla bir yapılanmayı denemiştir.
1920’de Suphilerin Kurtuluş Savaşı’na katılma ve 1946’da Hüsnü’nün legal sendika ve parti örgütlenmesi girişimlerinden sonra, solun en etkili hamlesi 1961’de kurulan Türkiye İşçi Partisi ile gerçekleşecekti. TİP ise TKP okulundan yetişmiş, ancak partiyle organik bağları (artık) olmayan aydınların omuzlarında yükselmiştir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 27.07.2014- 23:05


Birinci TİP ve 1960’lar

TİP sendikal liderler tarafından 13 Şubat 1961’de kuruldu. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi bir dizi nedenle ülkenin siyasal ortamını sola açık hale getirmişti. Uzun süre zapturapt altında tutulan ama giderek potansiyeli gelişen işçi hareketi hızla gelişti. Yükselen işçi hareketi ilerici sendikacılar tarafından siyasal parti düzlemine taşındı.

TİP toplumsal gelişimin doğal adresi haline gelmişti. 1965’te yüzde üç civarında oyla 15 milletvekili çıkardı. Sendikal/işçi ve aydın hareketlerinin üstünde yükselen parti, 27 Mayıs öncesinde belirli bir hareketlenme yaşayan gençlik hareketinin bu kez sosyalist bir kimlikle yeniden doğduğu çatı oldu. Daha önce mülk sahibi sınıfların etkinliği altında var olan Kürt dinamiğini kapsadı. TİP’li sendikacılar 1967’de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun kuruluşuna da öncülük ettiler.

TİP programatik bir gelişkinliğe ve netliğe, işçi hareketine önderlik edecek bir perspektife ve öncü kadro birikimine, sendikacı, aydın, genç ve Kürt kadroları harmanlayacak bir yapıya sahip olamadı. Kitlesel olarak TİP’i destekleyen Aleviler de politize olan ve ayrışan bir diğer kesimdi. Farklı dinamikler arasında bir koalisyon olarak büyüyen parti, giderek bu dinamikleri bir arada tutma yeteneğini yitirdi. Hareket geliştikçe TİP de parçalanmaya yüz tuttu.

Dönemin önemli ideolojik tartışmalarından biri Sosyalist Devrim – Milli Demokratik Devrim tartışmasıydı. MDD, eski TKP yöneticileri Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı’dan, 27 Mayısçılıkla iç içe gelişen Doğan Avcıoğlu’nun YÖN hareketine uzanan kesimlerin programatik konumlanışını ifade ediyordu. Genel hatlarıyla MDD’cilik ülkenin sosyalizme hazır olmadığını, ihtiyaç duyulan devrimci adımın ulusal bağımsızlıkçı, anti-feodal vb. bir karaktere sahip olması gerektiğini savunuyordu. Pratikte bu rota ordu içinde ikinci bir 27 Mayıs’a yönelik özlemlerle çakışıyordu. MDD özellikle devrimci gençlik hareketinde yaygınlık kazandı.

Öte yandan sol yükselişe karşı dinci ve faşist gericilik örgütlendirilmeye başlamıştı bile. Cinayetler, silahlı saldırılar, Kanlı Pazar (1969) birbirini izledi.

12 Mart arifesinde TİP içinde parçalanma başlamış, parti 1965-68 dönemindeki umudun adresi olma özelliğinden çok şey kaybetmişti. Behice Boran, Nihat Sargın, Sadun Aren gibi kadrolar Aybar liderliğine son vermişler, sosyalist devrim tezi partide ağırlık kazanmış, TİP genel sol bir kitle partisi olmaktan geleneksel komünist parti niteliğine doğru değişmeye başlamıştı. Ancak eş zamanlı olarak TİP etkisizleşiyordu.

15-16 Haziran 1970 işçi hareketinde TİP üyesi ve yöneticisi DİSK’li sendikacılar vardı, ama parti yoktu. Gençlik hareketi TİP’in dışında daha radikal arayışlara girmiş, Dev-Genç oluşmuş, onun içindeki gençlik liderleri farklı oluşumlara önderlik etmeye başlamışlardı (Hüseyin İnan, Deniz Gezmiş - THKO, Mahir Çayan - THKP/C, Perinçek –TİİKP). Kürt kadrolar kopma sürecine girmişti. Aydınlar arasında dağınıklık ön plandaydı… MDD’den THKO ve THKP-C’ye uzanan hat, aynı zamanda devrimci-demokrasi dediğimiz akımın da şekillenmesi anlamına gelmiştir.

12 Mart 1971 darbesi bu ortamda gerçekleşti. 1973 seçimlerine gelindiğinde solun haritası hayli değişmişti.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 27.07.2014- 23:06


1970’lerde sol

1950’lerde yurtdışından yaptığı radyo yayınlarıyla varlığını sürdüren TKP 1960’larda ülkedeki canlı mücadelenin dışında kalmıştı.

TİP’teki dağılma ortamında, MDD’ci hareketlere yönelmeyen, bu anlamda devrimci demokratlaşmaktan uzak duran, partili mücadele gereğine inanmaya devam etmekle birlikte radikalleşen koşulları TİP’in karşılayamadığını düşünen genç kadrolar başka bir yöne açıldılar. Türkiye Komünist Partisi’nin 1973 Atılımı böyle doğdu. O dönem Baştımar hayatını kaybetmiş, İsmail Bilen liderliği üstlenmişti. Bilen’in liderliği ve TİP’ten yetişme genç bir kadro birikiminin omuzlarında TKP bir anlamda yeniden kurulmuştur. 1974’te Türkiye Sosyalist İşçi Partisi. 1975’te 2. TİP kuruldu. TKP ile birlikte bu kesim, geleneksel sol dediğimiz Komintern geleneğiyle ilintili bölmeyi oluşturur.

THKO ve THKP/C geleneklerinden çok sayıda devrimci-demokrat hareket doğdu. Süreç içinde Sovyet-Çin bölünmesinde doğrudan taraf olmayan Devrimci Yol ve Kurtuluş hareketleri öne çıktılar, kitleselleştiler. THKO kökenli Halkın Kurtuluşu hareketi de Arnavutluk Emek Partisi çizgisine oturan kitlesel bir devrimci-demokrat hareket haline geldi. Perinçek liderliğindeki hareket Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP) adıyla yasal bir parti halini alacaktı. MDD’ci gençlik dinamiklerini körükleyen, ama erken bir evrede bu kesimler üstünde etkisini yitiren Mihri Belli ise Türkiye Emekçi Partisi’ni (TEP) kurdu.

Devrimci-demokrat hareketler solun üstüne salınan faşist örgütlenmeye karşı savunma ve direniş çizgisi geliştirdiler. Gençlik ve yoksul kentli veya taşralı küçük burjuva yığınlar arasında yaygınlaştılar. Kuşkusuz işçi sınıfı arasında da çalışma yürütmekle birlikte, bu alanda geleneksel solun etkinliği daha yüksek oldu.

DİSK liderliği 12 Mart’ın çıkışında atılım yapan TKP ile karşılıklı bir beslenme ilişkisi içine girdi. Sendikal olanaklarla da buluşan TKP güçlü ve yaygın bir sınıf hareketini yönlendirme yeteneği geliştirdi. TKP aynı zamanda gençlik içinde de güç kazandı.

İkinci TİP’in programı ayırt edici biçimde sosyalist devrimci bir niteliğe sahip olmuştur. Güçlü TKP ise pratikte CHP ile ittifak arayışına denk düşen bir İleri Demokratik Düzen programı izliyor, DİSK tarafından dillendirilen Ulusal Demokratik Cephe önerisiyle yine bu partiye çağrıda bulunmuş oluyordu.

DİSK’teki tablo bir süre sonra değişti. Genel-İş Türk-İş’ten ayrılarak DİSK’e katıldı ve konfederasyonun en büyük sendikası haline geldi. 1977’de sosyaldemokrat Abdullah Baştürk DİSK genel başkanlığını Kemal Türkler’den devraldı. DİSK, CHP’lileşiyordu.

1960’larda aydın hareketine ev sahipliği yapan TİP’ti. TİP aydınlar arasında etkinliğini belli ölçülerde sürdürse de, bu alanda da TKP’nin öne geçtiği söylenebilir. Bu noktada Barış Derneği özel bir önem taşımıştır. Solun çok parçalı da olsa yükselişi, 1960’ların ötesine geçen boyutlarda kitleselleşmesi 1970’lerde sürdü. Bu sürecin karşısına egemen güçlerin ve emperyalizmin çıkardığı temel strateji, darbe ortamını adım adım hazırlamak olmuştur.

Toplumun geniş aydın ve emekçi yığınlarının solu bir umut, gelecek kurgusu olarak algılaması 1960’ların TİP’li yükselişini karakterize etmişti. 1970’lerde bu algı yeniden üretilemedi. Daha yüksek sayılara ulaşan sol işçi sınıfı örgütlenmesi, sendikalar gibi alanlarda ağırlığı giderek CHP’ye kaptırmıştır. Devrimci-demokrasi kapitalizmle değil faşist çetelerle mücadele eder konuma yerleşmiştir. 1 Mayıs 77, Maraş 78 gibi büyük provokasyon ve saldırılar kamuoyunu sosyalizm mücadelesini desteklemekten “uzlaşma” dilemeye kaydırdı. Bu değişim, darbe zemininin olgunlaşması anlamına geliyordu.

Solun herhangi bir kesiminin bu değişime direnecek siyasal ve örgütsel yeteneği bulunmuyordu. 1970’lerin ikinci yarısındaki toplumsal ve siyasal krizden bir devrimci durum değil, karşı-devrimin olgunlaşması çıkmıştır. 1978’de solda bir dizi yapıda bölünmeler yaşandı. TKP’den İşçinin Sesi, TSİP’den TKP-B, Dev-Genç/Dev-Yol’dan Devrimci Sol, Pekinci hareketlerin içinden Tirancı hareketler ve TİP’ten Sosyalist İktidar grubu çıktı.

TİP’in sosyalist devrimi savunan parti programıyla tutarlı kalmadığını savunan, bu ileri programın solda birliğe feda edilmesi niyetlerine karşı çıkan, solda bir yandan CHP beklentileri, diğer yandan faşizme karşı mücadeleye sıkışarak yitirilen iktidar perspektifinin altını çizen TİP muhalefeti, parti dışına düştükten sonra 1979-1980 yıllarında Sosyalist İktidar dergisini çıkardı.

Nitelikli Sosyalist İktidar dergisi hızla bir duvara sürüklenen Türkiye solunda etkili olamadı.

12 Eylül 1980 darbesi solda, 12 Mart 1971’de bir süreliğine antrakt veren yaklaşık yirmi yıllık yükselişi sona erdirmiş oldu.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 27.07.2014- 23:07


12 Eylül ve sonrası

12 Eylül’e yaklaşırken Türkiye ağır bir ekonomik kriz yaşıyordu. Burjuva siyaseti yönetme ehliyetini yitirmişe benziyordu. Egemenlik mekanizmaları devrimci krizlerde tipik olan bir biçimde yarılmıştı.

Darbe neredeyse resmen ve açıkça ilan edilmiş bir strateji izlenerek gelmiştir. Çoğunluğu devrimin arifesinde olduğunu düşünen solun darbeyle birlikte uğradığı baskı ve şiddet çok ağır olmuştur. Devrimci hareketler içinden bu saldırıya direnç gösteren kişiler, çevreler, örgütler çıkmıştır kuşkusuz. Ancak genel görünüm “örgütlü korunma”, geri çekilme ve dağılmadır. Kahramanca direnen, idam sehpasına yürüyen devrimcilerimiz bu tabloyu değiştirememiştir...

12 Eylül yalnızca sol siyaseti bastırmamış, ülkenin ekonomik, kültürel, ideolojik, genel siyasal konumlanışı radikal biçimde değiştirmiştir. Neoliberal 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarının gerçek anlamda uygulamaya konması darbeyle mümkün olmuştur. Liberalizmle karşı-devrim arasındaki ilişki alenidir. Sendikal alan Türk-İş’e teslim edilmiş, Türk-İş Genel sekreteri Çalışma Bakanı yapılmıştır.

Darbe, solu siyasetten süpürmeye yönelirken biri devrimci biri tövbekâr iki akım boş kalmışlardır.

Devrimci Kürt hareketi soldaki tasfiyenin ve devletin kentlere konsantre olmasının bıraktığı boşluğu değerlendirmiştir. Öte yandan sivil toplumcu, sol liberal, yeni solcu, troçkist akımlar, feminist ve çevreci hareketler gözle görülür bir açılım gerçekleştirmişlerdir. Türkiye solunda birkaç yıl içinde 1970’lere damga vuran akımlar geriye çekilirken, bu iki kanal büyümeye başlamıştır.

1980’lerin ortalarında sol çeşitli yayınlarla yeniden açık alana dönmeye başladı. Geçmiş örgütlerin faaliyetlerinin yanı sıra 1986’da Gelenek yayınına başladı.

Gelenek dergisi hareket için kadrolaşma çalışmalarını hızlandırdı. Gelenek, üzerine bir çizik atılmak istenen geleneksel partili Marksist-Leninist kaynaklarımızın yaratıcı ve devrimci bir içerikte güncellenmesi anlamına geliyordu. Bu haliyle solda sivil toplumculuğa, günah çıkartma eğilimlerine, geçmişin karalanmasına karşı nitelikli bir karşı çıkış örgütleniyordu.

Dönemin Doğu Perinçek hareketinde de sivil toplumcu eğilimler ağır basıyordu. Bu hareket 1988’de Sosyalist Parti adıyla partileşti. Partileşme sürecini geniş bir sol birlik çalışması olarak başlatan hareket, SP’nin kurulmasıyla birlikte örgütsel sınırlarına geri çekildi. Ancak 1991 seçimlerine katılan az sayıda siyasi partiden biri oldu ve 100 binin üstünde oy aldı.

Bu arada Gelenek hareketi seçimlerde hiçbir biçimde düzen partilerine destek anlamına gelecek pozisyonlar almamıştır. 1987’den başlayarak başka çevrelerle birlikte bağımsız aday çalışmaları içinde olunmuştur. 1970’lerin Birikim çevresi sivil toplumcu akımın akıl hocası ve kadro kaynağı olarak önem kazandı.

Neo-liberal yaklaşımlar solun çeşitli kesimlerine 1980 öncesinin özeleştirisi adına yayılıyor, Leninist parti anlayışı, işçi sınıfının öncülüğü fikri, Sovyet sosyalizmi süratle terk ediliyor ve aşağılanıyordu. Bu dalganın aynı dönem dünyadaki eğilimlerden de beslendiği açıktır.

Geleneksel sol da bu sürece bağışıklık taşımadı. 1985’te Gorbaçov’un SBKP Genel Sekreterliği’ne gelmesini izleyen birkaç yıl içinde uluslararası geleneksel sol “yeni düşünce” denen uzlaşmacı akımın belirlenimi altına girdi. Reel sosyalizm tepeden çözülüyordu.

Çözülüşten TKP, TİP ve TSİP de etkilenmiştir. Bu partiler arasında daha 1970’lerin sonlarında başlayan yakınlaşma 1980’lerde hız kazandı, 1987’de TİP ve TKP, Türkiye Birleşik Komünist Partisi adıyla birleşme kararı aldılar. Bilen daha önce ölmüştü. Boran birleşme sürerken yaşama veda etti. TBKP Nihat Sargın ve Nabi Yağcı (Haydar Kutlu) yönetiminde şekillendi, bu iki ismin ülkeye dönmesiyle birlikte legal olarak kuruldu. Bu çıkış devrimci bir kitleselleşme atılımı değildir. Partinin benimsediği ideolojik çizgi Marksizm- Leninizm’in inkârına dayanıyor, demokrat taleplerin ötesine geçmiyordu. Ancak TBKP 1991’de Anayasa Mahkemesi’nce kapatıldı.

Güçsüzleşen solun gündemine birlik yerleşmişti. 1989’da bir grup aydının girişimiyle başlayan “Kuruçeşme süreci” de bunlardan biri oldu. TSİP’ten Kurtuluş’a troçkist gruplardan bağımsız aydınlara, Gelenek’e kadar çeşitli çevreler bu sürecin içinde yer aldılar. Gelenek açısından bu çabalar, bir teorik yayın faaliyeti ve kadro örgütlenmesinin ötesine geçilmesini temsil ediyordu. Gelenek bütün bileşenlerinin ayrı kimliklerini koruyabilecekleri, solun farklı kesimlerini bir araya getiren ve bu haliyle uzun vadede yaşamını sürdürmesi mümkün olmayacak bir parti açılımının denenmeye değer olduğunu savunuyordu. Kuruçeşme süreci ve Birlik Tartışmaları Düzenleme Kurulu çalışmaları o dönem solda aşağı yukarı bütün tutumların kendilerini ve birbirleriyle ilişkilerini tarif etmelerini getirmiş, ama pratik örgütsel sonuçlar vermemiştir.

Çeşitli tartışma ve ayrışmaların ardından 1991 sonunda Gelenek hareketi “bir yıl içinde legal parti kurma” kararı aldı. 6 Kasım 1992’de Gelenek kökeninden gelmeyen kimi aydınların da katılımıyla Sosyalist Türkiye Partisi kuruldu. 1993’te kapatılan STP’nin yerini Sosyalist İktidar Partisi alacaktı. SİP kısa sürede bir bölünme yaşadı ve daha sonra Sosyalist Politika dergisini çıkartacak olan çevre oluştu. Bu arkadaşlarımız BSP ve ÖDP’nin içinde yer alacak, 2002’de yeniden TKP’ye katılacak, üyeleri her düzeyde sorumluluk üstleneceklerdi.

TBKP sonrası süreç 1991’de Sosyalist Birlik Partisi’ni ortaya çıkardı. SBP Anayasa Mahkemesi’nce kapatılınca Birleşik Sosyalist Parti kuruldu. TBKP merkezli başlayan bu süreçte söz konusu partinin ultra liberal kesimleri partinin dışında kalmış, Kurtuluş, Sosyalist Politika gibi çeşitli katılımlar gerçekleşmiştir. SBP, Dev-Yol birleşmesiyle birlikte 1996’da Özgürlük ve Dayanışma Partisi’ne dönüştü. Genel olarak yeni solcu, sivil toplumcu, troçkist akımlar da bu akışın parçası olmuşlardır.

Yine 1996’da daha önce çeşitli yayın ve örgütlenme çalışmaları sürdüren eski Halkın Kurtuluşu hareketi Emek Partisi adıyla partileşti. Sosyalist Parti 1992’de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı ve yerine İşçi Partisi kuruldu.

Partileşenler dışında da devrimci demokrasi var olmayı sürdürdü. Kendilerini dergiler ve platformlarla ifade eden çeşitli hareketler daha ziyade büyük kentlerin yoksul mahallelerinde ve gençlik içinde etkinlik alanı bulmuşlardır. Kürt legal partileri de her zaman sol üstünde çekici bir güce sahip oldular. Eski DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk başkanlığında kurulan Halkın Emek Partisi Kürtleri ve solu kapsamaya yönelik bir girişim anlamına da gelmişti. Daha sonraki partilerde kapsayıcılık daralmış, giderek ana akım dışındaki diğer Kürt grupları da partinin dışına çıkmışlardır.

Bu süreç boyunca sol, geçmiş birikiminden kalan unsurlar ve kimi alanlardaki açılımlarıyla emekçi hareketinin içinde olmaya çalışmıştır. Bahar Eylemleri denen (1987-1991), ekonomik taleplerle ve kamu kesimiyle sınırlı işçi hareketinde tabandaki örgütlenme çalışmalarında ve yer yer sendikal yönetimlerde solcular bulunmuştur. Ancak bu varlık harekete siyasal bir karakter kazandırmadı.

Kamu emekçileri hareketi ağırlıklı olarak sol hareketlerin belirlenimi altında şekillenmiştir.

Türk-İş bünyesinde yükselen işçi hareketi, kamu emekçileri örgütlenmesi, DİSK’in 1991’de faaliyete dönmesi ve Zonguldak büyük yürüyüşü, 24 Ocak- 12 Eylül’ün emekçi kazanımlarına yönelik saldırısına karşı biriken tepkinin dışavurumudur. İşçi sınıfı ekonomik kayıplarını belli ölçülerde telafi etmiş, ancak bu dalga siyasal ve ideolojik olarak solun içten içe eridiği bir döneme denk gelmiş, siyasal olarak da ANAP iktidarına karşı DYP-SHP çıkışıyla buluşmuştur.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 27.07.2014- 23:08


Parti hareketimizin kimi temel özellikleri

Gelenek-STP-SİP-TKP süreci bizim tarihimizdir. Ancak buradan hareketle bu tarihe gerçekte olduğundan daha büyük bir önem atfetmek doğru olmaz.

Bir siyasi hareketin tarihte bulunmayı hak ettiği yeri sübjektif yaşanmışlıklar değil, objektif kıstaslar belirleyecektir. Bizim tarihimiz bu anlamda halen noktası konmuş olmaktan uzaktır. Mücadelenin kendisi geçmişi tasnif etme gücüne ve meşruiyetine sahiptir.

Ancak bugünden Parti tarihinin yalnızca dar anlamda örgütsel kalan, siyasal bir değer edinmeye taşınmayan sayısız ayrıntısı vardır. Bu ayrıntıların partililiğin zorunlu eğitim konuları arasında yer alması gereksizdir; hatta yeni konjonktürlerde gereksinim duyduğumuz, teşvik edilmesi gereken ilgi alanlarının önüne geçme riski nedeniyle zararlı bile olabilir.

Burada bu tür alanlara girmemeye çalışacak ve parti hareketimiz için bir dönemleme çıkarmaya, bu tarihin kimi özelliklerine işaret etmeye çalışacağız.

Örgütsel kuruluş: 1978-1986

TİP’ten kopuşun ardından Sosyalist İktidar hareketi zamana yayılan bir ilk kuruluş yaşamıştır. Bu bir çoğalma dönemi değildir. Tersine, TİP’ten atılan veya kopan kesimlerin içinden ancak belli bir bölümü yeni bir siyasi/örgütsel iradeye ortak olmuştur. 12 Eylül koşullarında ise örgütsel var oluş ve yeniden kuruluş, kaçınılmaz olarak dar bir ölçekten yola koyulmak durumundaydı. Bu ilk evrede hareketin kadro kaynakları giderek zenginleşmiş, farklı kökenlerden kadrolar kuruluşa emek vermiş ve sorumluluk üstlenmişlerdir.
Hareketimiz bu dönemde siyasal süreçlere acil müdahale çabasına girmeyi genel olarak gerçekçi saymamış ve solda yeni bir ön birikim döneminin yaşanması gerektiğini saptayarak buradan hareket etmiştir. Teorik yapılanma ve kadrolaşma temel alınmıştır.

Gelenek dönemi: 1986-1992

Bu dönemde Gelenek dergisi sol kamuoyunda önemli bir referans noktası haline geldiği gibi teorik yapılanmayı ve kadrolaşmayı hızlandırmıştır. Gelenek gerek geleneksel solda gerekse devrimci demokraside gözlenen liberal/ sivil toplumcu yönelimlere, tasfiyeciliğe, işçi sınıfının rolünü ve Marksist- Leninist geleneği kökten sorgulama girişimlerine tepki duyan kesimler için çekim merkezi haline geldi.

Gelenek, solu geleneksel sol, devrimci demokrasi ve yeni sol olarak tasnif ediyor, kendisini geleneksel solun içine yerleştiriyordu. Ancak bu tercih, söz konusu kesimdeki reformist ve tasfiyeci eğilimlerle bir ortaklık anlamına gelmiyordu. Gelenek yalnızca 80 sonrası yükselen yeni solcu akımlara değil, geleneksel solun ana eğilimlerine karşı da kuvvetli bir ideolojik mücadele yürüttü ve etkili oldu.

Bu dönemde sosyalizm mücadelesine Gelenek ile giren bir kuşak da şekil lenmiştir. Gelenek hareketi, solda partileşme gündemine uzak kalmamıştır. Önceleri ideolojik ve siyasi olarak heterojen bir legal partinin sol, Leninist kesimi olmayı öngören bir yaklaşımla hareket edilmiş, süreç içinde solda ideolojik ve siyasi olarak farklı konumlanan kesimlerin, ya partileşme iradesi göstermekten uzak oldukları, ya da parti kavrayışlarının solu bir adım ileri taşıyamayacak kadar yanılgılarla malul olduğu sonucuna varılmıştır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 27.07.2014- 23:09


STP – SİP: 1992-2001

Bu dönem deneyselliğin önceki ve sonraki evrelere göre daha ağır basmasıyla ayırt edilebilir. Partileşme, Gelenek hareketinin parti kuruluşu için yeterli “ön birikime” sahip olduğu anlamına gelmiyordu. Partileşme, söz konusu biriktirme sürecini ileri çekmek için ara evre olarak görülebilir. STPSİP yok sayılan bir Leninist bölmeyi solun yelpazesine yeniden çakmak gibi bir misyonu yerine getirmiş, bu anlamda tasfiyeciliğe karşı bir direnç odağı oluşturmuştur. Ancak bunun ötesinde bir toplumsal öneme sahip hale geldiğini iddia etmek abartılı olur.

STP-SİP solda kimi tezler ve konumlanışlar açısından da önemli bir direnci temsil etmiştir. Örnek vermek gerekirse, özelleştirmeler karşısındaki ikircikli konumun soldan kovulmasında bu dönemin payı vardır. SİP özelleştirmelere karşı çıkışı kamuculuk üzerinden sosyalizm propagandasına da bağlamıştır. Sendika bürokrasisinin devrimci demokrat toyluğun dışında bir sınıf kimliğiyle sorgulanması büyük ölçüde bizim müdahalemizin eseridir. Kürt ulusal hareketi karşısında solun kimi kesimlerindeki reddiyeci ve geniş kesimlerindeki kuyrukçu yaklaşımların dışında bir sınıf penceresi açılmıştır.

STP-SİP bu dönemin, geçmişin organik devamı, mirasçısı olmak yerine yeni bir kuruluşu esas alan (biricik değilse) en önemli kanalını oluşturur. Hareketimizin reel sosyalizmi ve Komintern geleneğini kişilikli bir konumdan sahiplenmek, solun geçmişi karşısındaki konumlanış gibi başlıklarda son derece sağlıklı ve dengeli pozisyonlar geliştirdiği, bu pozisyonların ayırt edici olduğu atlanmamalıdır.

Kuşkusuz bu sürecin içinde gelişme de vardır. Öyle ki, parti hareketi uzunca bir dönem önündeki görevi “siyasallaşma” kavramıyla tanımlayabilmiştir. Burada iki yönelim kastedilmiştir: Bunlardan birincisi siyasetin sol içi dar bir alanda verilebildiği 1980’lerden kalma alışkanlıklardan kurtulmaktı. Diğeri ise solu toplumsal ölçekte siyasal mücadele vermekten alıkoyan toy devrimci, devrimci demokrat özentisi veya Kürt dinamiği karşısında aşağılık kompleksi gibi özelliklerden arınmaktı.

STP-SİP geçmişin doğrudan devamı olmadığı için kimi değerler yaratabilmiştir. Geçmiş bağları istisnasız bütün diğer hareketler için ağırlaştırıcı, statükocu, geri çekici etkiler yaratırken, burada böyle bir sorun kaynağı yoktu. Ancak öte yandan hareket deneyimsizdi.

Örgütlenme vurgusu hep ön planda olmuş, zaman zaman kadro ve üye niceliğinde önemli artışlar da kaydedilmiştir. Ancak bu birikimin toplumsal düzeyde etkiler yaratmaya el vermediği atlanmamalıdır.

1993, 1994 ve 1999’da parti örgütlenmesini etkileyen kimi iç örgütsel sorunlar yaşandı. Bu sorunların her biri, genel bir olgunlaşma sürecinin parçası olarak önem taşır. Ancak bu önem, bütünüyle öznenin kendini kurgulaması ve kurması, hareketin önderlik mekanizmalarının şekillenmesi ve bu mekanizmayı oluşturan kadrolaşma süreciyle sınırlıdır, siyasal-toplumsal bir alana uzanmamaktadır.

Partinin ve kadrolarının bu dönemde önemli bir deneyim birikimi elde ettiği doğrudur. Bu, deneyselci bir süreçtir. Parti çeşitli yol, yöntem, araç ve tarzlar deneyerek değişik emekçi kesimler içinde örgütlenme açılımları gerçekleştirmiş, yoksul mahallelerde, taşra illerinde, işçi sınıfının geleneksel kesimlerinde, kamu emekçileri, emekçi kadınlar, üniversite ve lise gençliği ve aydınlar arasında çalışma yürütmüştür.

Bu çalışmalarda en büyük kazanımın öğrenci gençlik alanında sağlandığı açıktır. Parti kuruluşu aşamasında üniversitelerde sınırlı bir kadro birikimine sahip olan hareketimiz açısından tablo hızla değişmeye başlamıştır. Çeşitli yayınlar çıkarılmış, kadro yetiştirilmiş, paralı eğitime ve harçlara karşı etkili bir çalışma başlatılmıştır. 1996 İÜ işgalinde SİP’li öğrenciler önemli bir rol almıştır. Bunu izleyen yıllarda ODTܒde yürütülen McDonalds’a karşı kampanya not edilmelidir.

Aynı yıllarda liseliler arasında da anlamlı örgütlenme kanalları açılmış, liseli yayınları çıkarılmıştır. İşaret ettiğimiz dönemin sonlarında SİP “toplumsallaşma” hedefinin acilliğini giderek daha fazla ve daha büyük bir şiddetle vurgulamıştır. Sol Meclis ve sol dergisi aydınlara, sendikal çalışma ve yayınlar ileri işçilere yönelik arayışları temsil etmiştir. “Halk Muhtıra Veriyor” başlığıyla ülke çapında (imza toplama merkezli olarak) yürütülen kampanya bu açıdan parti kadrolarının yüzünü solun içinden topluma çevirmek açısından önem taşır.

Yine toplumsal bir etki hedeflenerek kurgulanan Nâzım Hikmet’e vatandaşlığının iadesi kampanyası, Komünist adıyla örgütlenme hakkı için mücadele gibi çalışmalar da burada anılmalıdır.

Bu yıllarda Türkiye solu da yeniden yapılandı. Geleneksel partiler, devrimci demokrat hareketler ve yeni solcu aydınların sol-liberalizme açık heterojen bir yeni partileşme yaşadıklarını ve ÖDP’nin oluştuğunu biliyoruz. SİP sol daki bu oluşum süreçlerinin basıncını hep üstünde taşımış ve kendine alan açmak için uğraş vermiştir.

Yine bu yıllar Gazi katliamı, Susurluk ve 28 Şubat süreçlerini kapsamıştır. Parti, yoksul mahallelerde tuttuğu sınırlı yer itibariyle mücadelelerin içinde olmuş, Susurluk sürecinde kontrgerillaya karşı mücadeleyi sosyalizm hedefiyle bağlantılandırmayı denemiştir. 28 Şubat döneminde ise gericiliğe karşı mücadelenin TSK gibi bir düzen kurumunu aştığı tezi üstünde yoğunlaşılmış, gericiliğe karşı tutum almaktan ise kaçınılmamıştır. Öğrenci alanında “Türban Neyi Örtüyor” broşürü o dönemin bir yayınıdır. Hareketimizin her zaman sahip olduğu aydınlanmacı karakterin belirginleşmesinde bu çalışmanın payı vardır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 27.07.2014- 23:10


TKP: 2001- ...

TKP adının benimsendiği SİP kongresinden bugüne yaşanan süreç aday üye eğitiminin başka bölümlerinde farklı açılardan ele alınmaktadır.

Komünist adıyla örgütlenme ve siyaset yasağına karşı bir çıkışın mücadelemizin ve partimizin meşruiyet alanını genişleteceği ve hareketimize kuvvetli bir iddia katacağı öngörüsünden yola çıkılmıştır. Önce Komünist Parti adıyla resmi bir parti kuruluşu gerçekleştirilmiştir. Bu partinin genel başkanlık görevini SİP’in o dönemki merkez yönetiminde görev alan Yalçın Cerit üstlenmişti.

Daha sonra hakkında kapatma davası açılan KP’nin SİP’e katılması ve SİP’in adının TKP’ye dönüştürülmesi yönünde eş zamanlı kararlar alınmıştır. TKP adı başlı başına güçlü bir iddia olmuş, SİP’in soldaki herhangi bir yapılanma olmaktan çıkarak işçi sınıfının öncü devrimci partisi olarak kendini tanıtmasını temsil etmiştir. Bununla birlikte yeni bir örgütlenme hamlesi gerçekleşmiştir.

Bir bütün olarak bakıldığında solun etkisiz mevzilere itildiği bir dönemin hareketiyiz. Bu etkisizliği kırmak için hareketin mutlaka belli bir nicel ölçeğe de sahip olması gerektiği açıktır. Hareketimiz bu konuda her zaman çok ısrarlı olmuştur.

Seçim deneyimleri

Parti öncesinde ve parti döneminde izlenen bütün taktiklerin ortak yanı herhangi bir burjuva partisi ile işbirliğinin ilkesel olarak reddedilmesidir. Parti öncesinde başka devrimci gruplarla ortak bağımsız aday gösterme yoluna gidilmiştir. 1994 yerel seçimlerine parti olarak katılma olanağı bulunmayan SİP, belli merkezlerde bağımsız adaylar göstermişti. Ancak seçimlerin, DEP’e yönelik ağır bir şiddet kampanyasına sahne olması gerekçesiyle SİP de seçimlerden çekilme kararı almış ve DEP’in yanı sıra boykot çağrısında bulunmuştur. 1995 Aralık milletvekili seçimlerine de katılma hakkı elde edilememiş, HADEP’e yapılan çağrının yanıt bulması sonucunda Emek Barış Özgürlük Bloku oluşturulmuştur. Blokta dönemin BSP’si ve bir diğer Kürt partisi olan DBP de yer alıyordu.

1995 seçimlerinin SİP açısından değerli siyaset dersleri çıkartılmasını ve Kürt hareketini yakından tanımayı sağlayan önemli bir deney olduğu bilinmelidir. SİP ilk kez 1999 seçimlerine kendi adıyla katıldı. Milletvekili ve yerel yönetim seçimlerinin birlikte yapıldığı 1999 Nisan’ında SİP “Yağma Yok Sosyalizm Var” sloganıyla sosyalizm propagandasını esas alan bir çalışma yürütmüştür.

TKP adıyla ilk kez girilen 2002 seçimlerinde, tam da bu durumun, ilk kez bir komünist partinin seçimlere katılıyor olmasının, ister istemez öne çıktığı söylenebilir.

Bunu 2004, 2007 ve 2009 yerel yönetim ve milletvekili seçimleri izledi. Partimiz seçimleri siyasetin merkezine koyan bir yaklaşıma sahip değildir. Ancak seçimlerde daha fazla oya ulaşmak hedefi her zaman önemsenmiştir. Açıkçası seçim sonuçları bugünün Türkiye’sinde başka bir araçla ikame edilemeyecek bir toplumsal meşruiyet testini temsil etmektedir. Seçim çalışmalarının örgütlenme açısından çok değerli olduğu da kesindir. Öte yandan partimiz hiçbir örnekte, oyların esasen sahip olunan örgütlenme zeminine, toplumsal bağlara dayandığını unutmamıştır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 27.07.2014- 23:11


Sonuç ve partili mücadelemiz

Gelenek hareketinden Türkiye Komünist Partisi’ne, bu süreçte önemli kazanımlar elde ettik.

Yukarıdaki tablonun karmaşık detayları ve çok yönlülüğü 1980-1990 döneminin sol tarihte bir dönemeç oluşturduğunu gölgelememelidir.

Komünist ve devrimci hareketimizin tarihi, süreklilikten çok, kesintilerin tarihidir. Gelenek hareketi de ülkemizde solun, özellikle partili geleneksel solun dağılma sürecinde inşa edilmiş ve kendi örgütsel inşasını Marksist- Leninist hareketin, işçi sınıfının öncü parti örgütlenmesinin yeniden kuruluşu haline getirmeyi başarmıştır. Bunun gerçekleştirilemediği bir ülkede sol, düzenin aksesuarına dönüşürdü.

Hareketimiz bir büyük kesintinin ardından komünist geleneği canlandırırken solun geçmiş yanılgıları karşısında ihtiyaç duyulan aşma eylemini de ihmal etmedi. Sosyalist devrim programı, iktidar perspektifi, işçi sınıfının tarihsel rolü, öncü parti, reel sosyalizm başta olmak üzere uluslararası komünist hareket tarihine sahiplenici yaklaşım gibi bir dizi başlıkta TKP solun geçmişte düştüğü yanlışlardan kopuşu temsil etmektedir.

Hareketimiz devrimci teori ve devrimci siyaset arasında lâfzî olarak herkesin kurduğu bağlantı açısından da özel bir değer yaratmıştır. Devrimci teorik çalışmanın öncelikle vurgulandığı periyotlarda ise, bu vurgu bir teoricilik ya da akademizme alan açmamıştır.

Solun geçmişteki mücadeleleri ne denli onur dolu olursa olsun, yeni dönemlerde yeni devrimci açılımlar için geçmişten sadece ders almak değil, geçmişin yüklerinden de belli ölçülerde arınmak gerekir. Özellikle 1980-1990 döneminden sonra eski sol gelenekler ön açıcı olmaktan ziyade tıkayıcı hale gelmişlerdir. Bizim hareketimiz bu anlamda yeterince “yeni” bir harekettir.

Bu karakter, partimizin çeşitli yaş kuşaklarından kadrolara sahip olmakla birlikte, sürekli genç damarlar yakalamasıyla, gençleşmeyi bir dinamik olarak benimsemesiyle de perçinlenmiştir.

TKP’nin değerli bir özelliği de, geçmişi sahiplenmesi ama geçmişin doğrudan sürdürücüsü olmaması, gelenekleri yeniden üretme çabası ama cesaretle aşabilme yeteneğidir.
Ancak aynı özellikler partinin bazı kısıtlarını anlamanın da anahtarıdır. TKP geçmiş herhangi bir geleneğin doğrudan devamı değildir. TKP geçmiş geleneklerin geometrik veya aritmetik işlemlerden geçirilmiş bir hali de değildir. Ve TKP bir yenilgi döneminin, yenilgiye meydan okuyan yeniden kuruluş eylemidir.

Bu durumda TKP kendi deneyimini kendisi yaratmak zorunda kalmıştır. TKP geçmişten aktarılan başka hareketlerin sahip olduğu kimi toplumsal avantajlara sahip olmamış, sendikal alanla, yerel dinamiklerle ancak örgütselsiyasal olarak belli bir güce ulaştıktan sonra etkileşime girme imkânına kavuşmuştur. Yukarıda söylendiği gibi bunlar hem TKP’nin atılım yapmasını engelleyebilecek ayak bağlarından azade olması, hem de bir dizi olanağı içeren bir mirastan yoksunluğu demektir.

Partimiz kuşkusuz bunca yıllık mücadelesinde teorik-ideolojik formasyon açısından kayda değer bir gelişim yaşamıştır. Ancak partinin değil hareketimizin kuruluşundan bu yana ilkesel pozisyonlar, hareketimizin düşünsel temelleri sabittir. Bu, akan zamandan etkilenmeyen bir kapalılığı değil, hareketin üstüne kurulduğu temellerin sağlıklılığını gösterir.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Devrimin ve karşı devrimin yasaları denizcan 0 3633 04.03.2016- 16:50
Konu Klasör Homojen ve dar bir parti mi? 'Çok kanatlı' ve kitlesel bir parti mi? melnur 4 1207 19.04.2022- 09:10
Konu Klasör TÖB-DER 49 yaşında melnur 1 2006 05.09.2020- 05:16
Konu Klasör Fransız Devrimi 224 yaşında! melnur 2 4310 26.07.2022- 05:58
Konu Klasör Küba Devrimi 57 yaşında solcu 2 5536 02.01.2020- 07:38
Etiketler   TKP,   Parti,   Tarihi,   100.,   Yaşında,   Devrimin,   Peşindeki
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS