SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Eşitsiz gelişme, sürekli devrim-Metin Çulhaoğlu           (gösterim sayısı: 5.409)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 13.09.2014- 15:04


İki kavramın güncelliği- Metin Çulhaoğlu  

Geçenlerde sanal ortamda muhatap olduğumuz bir sorudur: “Yazılarınızda ‘eşitsiz ve birleşik gelişme’ kavramını kullanıyorsunuz. Oysa Lenin bu kavramı hiç kullanmaz, sadece ‘eşitsiz gelişme’ der… Yani siz şimdi bu durumda…”

Yani bu durumda “Troçkist” olmuş oluyorduk…

“Zaten şimdiye kadar neler olmuş olmadık ki” deyip geçilebilirdi; ama kavramın üzerinde durmaya değer önemi vardır.

Peşinen söyleyelim: “Birleşik” öğesi katılmayan “eşitsiz gelişme” kendi başına yetersiz kalır, istatistiksel bir duruma indirgenebilir ve özneyi can alıcı önemde bir nosyondan, “bütünsellikten” uzaklaştırabilir.

Aslında basittir: Eşitsiz gelişen öğeler karşılıklı etkileşim içindedir; “geride” olan “ileride” olanı, “ileride” olan da “geride” olanı kendine doğru çeken etkiler yaratır ve hepsi birlikte bize kendi dinamikleriyle birlikte bütünselliği verir. Bütünselliğin algılanması, başka işlerle iştigal edenler bir yana, var olanı değiştirmeyi kafasına koymuş özneler açısından da büyük önem taşır.

Öbür türlü “a, bak şu öbüründen daha ileride, bu ise diğerlerinden geri kalmış” gibisinden gözlemlerle yetinilir ve öyle kalınır.

***

“O zaman Allah bilir, siz ‘sürekli devrim’ de dersiniz…”

Hımmm…

Bu, biraz daha “farklı”.

Bir kere “sürekli devrim” kavramının, Parvus’un “fikir babalığına” ilişkin tartışmalar bir yana Troçki’nin icadı olmadığı bilinmelidir.   Marx ve Engels tarafından kaleme alınan   “Komünist Liga’ya Çağrı”nın (Mart 1850) “Savaş naraları Sürekli Devrim olmalıdır” diye bittiği unutulmasın. Ayrıca, daha öncesi de vardır: Engels’in 1848-1850 dönemi yazıları (Neue Rhenische Zeitung makaleleri) arasında yer alan, örneğin “Fransız işçi sınıfı ve başkanlık seçimleri” (1848) ve “Macar mücadelesi” (1849) bu kavrama “sürekli devrim” ya da “süreklilik içinde devrim” şeklinde yer vermektedir.

Burada da karmaşık bir durum yoktur. Burjuva devrimler dönemidir ve kastedilen özetle şudur: Burjuvazinin kalantor kesimlerinden küçük burjuvaziye ve “burjuva demokratlara” uzanan çeşitli sınıfsal unsurların soluğu tükettiği her uğrakta devrimin proletarya tarafından ileriye taşınması…      

***

Şimdi sorulacaktır: “Bütün bunların güncel mücadelemiz açısından mana ve ehemmiyeti?”

Sırasıyla şöyle:

Eşitsiz ve birleşik gelişme

Sadece eşitsiz gelişme varsa, AKP gericiliği karşısında yerleşik ve evrensel burjuva demokrat değerlere, burjuva modernliğine, Cumhuriyet ideolojisine ya da “Kemalizm’e” geri dönülmesi için uğraşalım…

Sadece eşitsiz gelişme varsa, sermaye sınıfına “AKP rejiminin kendisine de ters yanlar içerdiğini” anlatıp bu sınıfı ikna etmeye çalışalım…  

Sadece eşitsiz gelişme varsa, Türkiye sosyalist hareketi “gelişmiş” bir siyasal oluşum olarak Kürt siyasetine amasız fakatsız tabi olsun…

Sadece eşitsiz gelişme varsa “cephemizi” Mevlevi tarzda örelim: “Gel, gel, ne olursan ol yine gel, ister kafir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel…”

Vesaire…

Yok, eğer eşitsizin yanında bir de “birleşik” olacaksa, çok daha başka imkân ve olasılıkların hesaba katılması gerekecektir. Örneğin, süreç içinde yer alan belirli tarafların baştaki konumlarından daha ileriye ve daha geriye gidenler şeklinde kendi içlerinde ayrışmaları gibi… Örneğin, dün “düz Cumhuriyetçi” görünenlerin, bugün AKP rejimine adapte olmaya çalışanlarla eskisine göre çok daha ileriye bakanlar şeklinde bir yarılma yaşamaları gibi…

Bugünkü Kürt siyaseti için de benzer bir süreç öngörülebilir…

Özetle, bu söylenenler “sıçrama” imkânları demektir; sıçrama, bugünküne göre çok daha ileri bir düzleme doğru da olabilir, daha sonraları “devrime” doğru da…

“Devrime doğru” olursa?

“Sürekli devrim”:

Evet, burjuva devrimler dönemi çok gerilerde kalmıştır.

Gelgelelim, ileride yaşanacak devrimci “ortamlarda” ve “durumlarda” aynı kavramın bu kez sosyalist devrim bağlamında ve o çerçevede yeni bir içerik kazanması olasılığını kim yok sayabilir?

Türkiye’de devrim sürecinin düz bir çizgide, çok net biçimde kristalize olmuş taraflarla değil geçişkenliklerle, birbirini izleyen saf değiştirmelerle, “davetsiz misafirlerle” gelişip olgunlaşması çok daha büyük bir olasılıktır. Bu olasılık, her özel konjonktürü ileriye taşıma zorunluluğuna işaret etmektedir.    

AKP rejiminin ya da onu izleyecek herhangi bir burjuva düzenin bize “sürülmüş”, ekilmeye (sosyalizme) hazır bir toprak bırakmayacağı kesindir. Dolayısıyla, ileriye gitmek isteyen her devrimci hamle bunu yaparken çok daha fazla “eskiden kalma”, “kendi asli görevi olmayan” işlerle uğraşmak zorunda kalacaktır. Ama “önce bunlara odaklanalım, sosyalizmin şimdi sırası değil” demeden…  

***

Sonuçta, ikincisi (sürekli devrim) henüz gündemde görünmese bile bu iki kavramın Türkiye sosyalist hareketi açısından güncel önemi ve anlamı vardır. Öyle “ya bize şunu derlerse diye” uzak durulacak kavramlar değildir. Ayrıca, iki kavram birbiriyle hem teorik hem de pratik düzlemde bağlantılıdır.

“Eşitsiz ve birleşik” diyorsak devrimin sürekliliğini sosyalizm bağlamında bugünden kurgulamak gerekir…

Yarının devriminde “süreklilik” öngörüyorsak da, bunun karşılığını şimdiden vermeye başlamak gerekir…



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 09.07.2018- 01:42


Daha çok hangisine benzeyecek? - Metin Çulhaoğlu


Üzerinden 50 yıl geçmiş…

50 yıl önce bir arkadaşla Türkiye devriminin “yolunu” konuşuyorduk.   1917 Devrimi’nden söz ettiğimizde arkadaş “en az ona benzeyecek” demiş, ancak 1917’ye “en az” benzeyecek Türkiye devriminin “daha çok” neye benzeyeceğini söylememişti.

Aklında hangisi vardı? II Dünya Savaşı sonrasında sosyalizme geçen ülkeler, Çin Devrimi, Küba Devrimi, “üçüncü dünya” ülkelerinde sürmekte olan mücadeleler ya da (o zaman) Avrupa’da ciddi bir güç olan komünist partiler...

Kendisi o sohbette söylemedi, ama daha sonraki siyasal çizgisi, aklındakinin bunlardan Çin Devrimi ve/ya da üçüncü dünya ülkelerinde verilen mücadeleler olduğunu gösterdi.
Pek derin olmayan böyle bir sohbette, gelecekteki bir devrimin önceki devrimlerden birinin tekrarı ya da “aynısı” olamayacağının kabulü bile bir olumluluk sayılmalıdır.

Günümüze gelirsek, sahi, bizim devrimimiz “daha çok” hangisine benzeyecek?

Zor sorudur; “bilimsel” yanıtı olamaz; yanıt denemeleri kestirimlere, hatta spekülasyonlara dayanmak zorundadır. Bunları kabul ettikten sonra, ara sıra deneyip tahayyül etmekte yarar vardır. Sabah akşam liberal virüsün nerelere girdiğini, kimin kimlerin kuyruğuna takıldığını, Soros’un en son planlarını ya da CHP’nin gerçek yüzünü konuşacak değiliz ya?
***
Kendi düşüncemizi hemen belirtelim: Türkiye’nin devrimi, tarihin tanık olduğu örnekler arasında “daha çok” 1917’ye benzeyecektir.

Bu sonucun anahtar sözcükleri ise şunlardır: Kent merkezlilik, içi sınıfı ağırlığı, öncü-kitle diyalektiği, geniş halk hareketliliği ve halkın kendi bağımsız “taban” örgütlenmeleri… Bunlar belirli bir soyutlama düzeyinde sıralanmıştır; dolayısıyla daha somuta inildiğinde önemli “başkalaşmalar” olabileceğini kabul ediyoruz.

Örneğin, “kent merkezlilik” tamam da, işçi sınıfı ağırlığının kendini mavi tulumun yanında başka giysi ve renklerle de ortaya koyabileceğini düşünmek gerekir. Sonra, halkın bağımsız örgütlenmelerinin, geniş tabanlı istek ve taleplerin 1917 Rusya’sına göre çok fazla çeşitlilik sergileyebileceği de dikkate alınmalıdır. Bir ek daha: Günümüz dünyasında ve Türkiye’sinde neyi hedeflediğine, taleplerinin reformist olup olmadığına fazla kafayı takmadan yoksul halkın gerçekten içinde olduğu örgütlenmelere genelde olumlu yaklaşılmalıdır.

Nihayet, öncü örgüt, kimi liberal tarihçilerinin Bolşeviklere yakıştırdığı Blanqui/Tkaçev çizgisinin kopyasından ibaret kalmayacaksa kendiliğinden hareketlerle mutlaka gerçek bir etkileşim içinde olmalıdır.

***

Biraz daha ilerleyelim mi?

Göründüğü kadarıyla Türkiye’nin devrimi, “devrim” nitelemesinin fazla geleceği, ayrı bir ön aşama anlamı taşımayan, ama ülkenin çehresinin önemli ölçüde farklılaşacağı bir tür değişim ve dönüşümle birlikte temel özelliklerini kazanmış olacaktır.   Bir bakıma, yeni bir “1975-78 ortamı” gibi…

Bu açıdan bakıldığında oy tabanı en az yüzde 30-35 arasında gezinen reformist bir sol partinin varlığı korkulacak değil istenecek bir durum sayılmalıdır. “Aman olmasın” demek yerine bırakalım bu reformist parti bizlerden çok 15-16 Haziran 1970, Arap Baharı ve Gezi 2013 gibi kitlesel-sınıfsal hareketlenmelerin sınavından geçsin…

O geçerken biz de geçelim.

“Daha çok” 1917’ye benzeyeceğini söyledik; ancak iki önemli gerçeği unutmamak gerekir: Bugün Türkiye’de Rus Çarlığının bir benzeri yerine kurumsallaşan neo-faşizm söz konusudur ve ulusal sorun da 20. yüzyıl başları Rusya’sındaki emsallerine göre farklı özellikler taşımaktadır.  

Çehresi değişen Türkiye’de “gerçek demokrasi” kurulmuş, neo-faşizm inine tıkılmış, ulusal sorun çözülmüş olmayacaktır; ancak, dengeler değişmiş, düzen yanlılarıyla düzen karşıtları arasındaki mücadelede düzen karşıtları bugünküne göre çok daha büyük bir ağırlık kazanmış olacaktır.   Neo-faşizmin kökünün “liberal demokrasiyle” kazınamayacağı daha iyi anlaşılacağı gibi “ulusal sorunun” nihai çözümünün başka bağlamlarda aranması da gündeme girecektir.  
Gelecekte, bütününe solun egemen olduğu değil parçalanmış bir “sivil toplum” ve parçalanmışlığı süren bir siyasal coğrafya görünmektedir.

Bunun ifadesi de bir ihtimal “ikili iktidar” olacaktır.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Eşitsiz gelişme ve arkaik olanın yükselişi... melnur 1 2641 06.05.2020- 16:50
Konu Klasör Metin Çulhaoğlu ile sohbetler. melnur 5 1710 06.10.2022- 00:39
Konu Klasör Elitmişiz! - Metin Çulhaoğlu melnur 0 1783 13.07.2019- 10:48
Konu Klasör Metin Çulhaoğlu hakkında... melnur 7 2517 23.08.2023- 07:29
Konu Klasör Zor, şiddet ve terör - Metin Çulhaoğlu melnur 0 1401 17.12.2019- 06:03
Etiketler   Eşitsiz,   gelişme,   sürekli,   devrim-Metin,   Çulhaoğlu
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS