SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kobanê'den bizim Cephe'ye           (gösterim sayısı: 3.796)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 20.10.2014- 09:49


Kobanê'den bizim Cephe'ye
Aydemir Güler


Geçen hafta soL portal'da ne anons ettiğimi unutmadım. Türkiye'nin nasıl “esnek” bir ülke haline geldiğini yazacağımı söylemiştim. Sözüm söz, ama araya 19 Kasım toplantısı girdi. Türkiye solda yeni bir cepheleşmeye sahne oluyor...

Bunu yazmak için bilgisayar başına oturduğumda ise ABD yetkililerinin açıklamalarını gördüm sabah sabah!

* * *

Kobanê'yi savunan Kürt güçlerine havadan yolladıkları hafif silahlarla mühimmatın hedefine ulaştığını müjdeliyor Amerikalılar! Kendilerinden emin; söz konusu tedarik olmasa büyük ihtimalle kentin düşeceği bilgisini veriyorlar. Ancak kurtulduğu da kesin olarak söylenemezmiş...

“Ölümün nefesi hissedilen, kuşatmaya karşı sırtını verdiği Türkiye sınırının ne tür hainliklere açılan bir kapı olduğunu bilemeyeceğin bir ortamda silahın, mühimmatın adresine mi bakılır?”

Haliyle bakılamaz! Ama başka şeye bakılır, bakılmalıdır.

Kobanê'nin askeri olarak düşmemesiyle politik olarak soldan düşmesi arasındaki diyalektiğe bakılmak zorundadır.

IŞİD bir provokasyon örgütüdür ve Kobanê'yi hedef seçmesindeki temel maksat defalarca analiz ettiğimiz gibi, PYD'yi ABD ittifakına ittirmektir. AKP hükümetinin de kuşatmayı takviye ederek aynı sonuca katkı verdiğini söyleyebiliriz. AKP'nin PYD'yi Şam'a doğru ittirme çabası ve bunda başarısızlığa uğramasıysa Türkiye'nin bir küme daha düşmesidir... Düşer, nasılsa esnemiş bulunuyor!

Kürt siyaseti açısından, girilen bu yol herhangi bir biçimde sürpriz değil. Ancak benzeri yolların her defasında “Türk sosyalizmi” tarafından aklanması artık gına getirdi. “Kürtçü Türk sosyalizmi” Kürt siyasetinin büyük güç oyunlarını hoşgörmekten çıkmış ve çoktandır gizli gizli keyif alma aşamasına geçmişti. Kimi tanıdık figürlerin kalkıp “çatışma çözümü” (conflict resolution) oyunlarına katılmaları, bu amaçla İngiliz gizli servisinden IRA'ya kadar -ve daha belki de kimler!- brifing alıp dünyayı gezmeleri buydu. Şimdi Kürt siyasetinin, kaderini emperyalizmle ortaklaştırmaya varacak adımlarını desteklemekle Kürt halkının katledilmesine karşı dayanışma ilişkisi kurmak arasında ayrım gözetme gereği gündeme bile getirilmiyor.

Kobanê'de IŞİD'in kuşatma mevzileri ABD tarafından vurulacak ve Kobanê ABD mühimmatıyla savunulacaksa, siyaseten kent düşmüştür! Bu tabloya “devrim sürüyor” adını takmak emperyalizmi aklamaktır.

Aması, fakatı yok! Zaten sömürgecilik de emperyalizm de soldan hep böyle aklanmıştır!

* * *

Türkiye'de solda hangi cephenin açılması gerektiği bellidir.

Emperyalizmi aklayanlardan ayrışmak solda başlı başına bir ayrım çizgisini ifade ediyor. Kimileri yukarda gösterilen yoldan yapıyorlar bunu. Başkaları AKP'nin emperyalizme ve emperyalizmin has adamı Fethullah Gülen'e karşı mücadelesine katılıyorlar! Geçen hafta HSYK seçimiyle göreve gelenlere kefil olup kendini sola yerleştiren şarlatanlık örneği tarih kayıtlarına eklenmiş oldu.

Ondan önce de TSK'nın 2 Ekim tezkeresiyle gericiliği de bölücülüğü de temizleyeceği yolunda bir kurgu vardı. Bu yaklaşımın yine AKP'nin sınırın ötesi için yaptığı “iki terör örgütü” formülasyonundan ne farkı var?

Bunlar sol değil, solun başkalaştırılma girişimleridir.

Türkiye'de solun genetiğinde laik, aydınlanmacı bir gericilik karşıtlığı vardır. Çıkartamazsınız, silemezsiniz.

Türkiye'de sol yurtsever doğmuştur, anti-emperyalistttir. Devraldığımız soru, “ne olacak bu memleketin hali” sorusu, emperyalizmin bölgemize dönük projelerinden kurtuluş çaresini araştırır, bunu kapsar.

Türkiye'de sol evrensel kuralların istisnası değildir ve hep emekçi olmuştur. O halde kamucudur, piyasa flörtleri genetiğimize aykırıdır.

Kürt sorununu Türkiye'de solun yumuşak karnı olarak görmekse saçmadır. Kürt sorunu solun problematiğine kaçınılmaz biçimde sonradan eklenmiştir ve 1960'larda verilen yanıtın bugünkü organik devamı, gönüllü birlik, hâlâ aşılmış, yerine başka bir şey konabilmiş değil. Olsaydı Kürt siyaseti “Türkiyeli olmak” konusunda bu kadar uğraşmaz, kestirip atardı.

* * *

Cephe ve artık adıyla Birleşik Haziran Hareketi, solun çok denenmiş ve çok yormuş, “birlikten kuvvet doğar” naifliğine değil, bu siyasal ve ideolojik denkleme oturmalıdır.

Haziran Direnişine yapılan gönderme dar anlamda sokak mücadelesi değil, Haziran'ın aydınlanmacı, yurtsever ve emekçi karakterinde bütünlük kazanır.

Yapmaya çalıştığımız budur...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 20.10.2014- 09:50


Rojava’dan Suriye Devrimi’ne!
Kemal Okuyan


IŞİD’in Kobanê kuşatmasının Suriye’deki ABD yanlısı ittifakı yeniden yapılandırmak gibi bir amacı olduğunu daha önce yazmıştık. “Ama IŞİD öbür tarafta” diye itiraz edilmesin. Olup biteni anlamak için şu sıralar bölgede en son başvurulması gereken sözcüklerden biri “taraf”.

IŞİD başka birçok yerleşim gibi Kobanê’ye saldırdı, ABD direnişçi Kürtlere ancak “kenti tutacak kadar” destek verdi, AKP kılını kıpıdatmadı, amaçladıkları PYD üzerinde baskı kurmaktı.

Gönüllülerin ve ihtiyaç duyulan cephanenin geçmesi için koridor açılmadı ama diplomasi için Ankara’nın kapıları sonuna kadar açıktı! PYD’den istenen Suriye’deki muhalif güçlerle işbirliği yapması, Suriye yönetimine karşı mücadele eden ABD yanlısı cepheye katılmasıydı.

Yani “ılımlı” denen muhalefetete.

PYD bu konuda isteksizdi. Rojawa’nın ete kemiğe bürünme sürecinde Esad’la örtülü de olsa, işbirliği yapıldığı biliniyordu. Kürt bölgesi dışındaki çatışmalarla ilgilenilmediği, bir üçüncü taraf olarak hareket edileceği söyleniyor, batılı ülkelerden baskı geldikçe en fazla “başından beri Suriye muhalefetinin parçasıyız” demekle yetiniliyordu.

Ancak Suriye muhalefetinden IŞİD’in çıkarılıp, onun herkesin yeni düşmanı olarak belirlenmesi ile birlikte, yeni bir durum ortaya çıktı.

ABD kafa-kol kesen aşırılardan IŞİD sayesinde kurtulmuş oluyor, dahası bölgedeki hemen bütün aktörlere “IŞİD’e karşı birleşin” diyordu.

Kafa-kol kesen “ılımlı” örgütlerin listesi bu yazının hacmini aşar. Ama daha ilginci, Kobane kuşatmasını “IŞİD’e karşı birleşilsin” yaygarası için kullanan ABD’nin IŞİD’e karşı birleşme pek sağlanmadan Esad’a karşı birleşmeyi masaya getirmesi!

Suriye’de IŞİD’e karşı mücadelede en anlamı güç kuşkusuz Suriye ordusu. Suriye ordusunun operasyon hakkı elinden alınıyor, sonra “IŞİD’i durduramıyoruz” diye dert yanılıyor, en sonunda da IŞİD karşıtı koalisyonun sağlamlığı ve geleceği, koalisyonun aynı zamanda Şam yönetimine karşı olması koşuluna bağlanıyor.

Bunları başından beri yazdık. “Yalan” diyen de oldu, “ne önemi var”la geçiştiren de. Onların devrimci refleksleri güçlüydü, bir de üstüne romantiklerdi. Bizse aklımızı emperyalizmle bozmuştuk. Doğrudur!

Sonuçta beklenen oldu. Son bir haftadır Amerikalılarla yoğun müzakereler sürdüren YPG, dün “yalnız Rojawa değil, Suriye’nin geneline ilişkin bütün sorumluluklarını yerine getireceği”ni açıkladı. Rudaw’ın haberi doğruysa, PYD Esad’a karşı “ılımlı muhalefet”le birlikte davranmak konusunda önemli bir adım atmakta.

YPG’nin açıklamasında Özgür Suriye Ordusu’nun bazı unsurlarıyla Kobanê’de IŞİD’e karşı sürdürülen işbirliğinin öneminden söz edildikten sonra, devrimin başarısının ülkede iyiden yana tüm güçlerin arasındaki ilişkilerin gelişmesine bağlı olduğu da vurgulanıyor.

Anlaşıldığı kadarıyla Suriye Devrimi de kurtuldu, Türkiye’deki çözüm süreci de!

Peki Asiye nasıl kurtulacak?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 20.10.2014- 09:51


'Gezi 2013'ten Kobanê 2014’e
Osman Çutsay


Her şeyi aynen böyle mi yaşardık? Geçen yılki Haziran İsyanı, Erdoğan gericiliğinin burnunu kırsaydı, bütün bu ölümleri, kitle katliamlarını, milyonların sefaletine yeni milyonları ekleyen şu korkunç göçleri aynen yaşar mıydık?

Bu sorulara yanıt arayacağız.

Malum: Tarihte olan biteni hep “olduğu gibi almamız”, tarihsel süreci kafamıza göre eğip bükmememiz, “olmayanları olsaydı diye düşünmememiz” gerektiği söylenir. Spekülasyondan kaçınmanın tek yolu herhalde. Bir yere kadar kabul edilebilir.

Ama tarihi, yani şu içinden geçtiğimiz ve bizi belirlediği kadar bizim de yer yer belirleyebileceğimiz “hareketli mekânı”, yine gözlem altında bulundurmak ve akışıyla ilgili değerlendirmeler yapmak, sadece spekülasyonun sınırları içinde algılanamaz. Dolayısıyla bazı sorular son derece masum ve doğruyu bulmak için gereklidir.

Burada da öyle yapabiliriz. Soralım: 2013 yazına damgasını vurmuş, milyonlarca insanı sokağa çıkarmış Haziran İsyanı (“Her Yer Taksim, Her Yer Direniş!”), eğer başarılı olsaydı ve hükümet düşseydi, çünkü en makul slogan “Hükümet İstifa!” idi, acaba, diğerlerinin yanında, Suriye’deki kanlı operasyon aynen devam eder miydi?

Daha açığı: Tarihinde ilk kez böyle bir kitlesellikle sokağa dökülen Türkiye halkı 2013’te AKP gericiliğini iktidardan süpürebilseydi, Kobanê yaşanır mıydı?
Her çözümü emperyalizmden bekleyenler tam tersini ileri sürebilir elbette, zaten aramızda uçurumlar olduğu kesin, ama bizim çıkardığımız sonuç cümleye girişimizden belli: Yaşanmazdı!

Bu, yaptığı “gönderme” kadar sonuçları da çok ağır bir saptamadır, farkındayız. Ama Türkiye halkından insanların değil sadece, Türkiye hakkında biraz bilgisi olan yabancıların da üzerinde anlaştığı bir gerçekten söz ediyoruz. Kitleler Kürt coğrafyasında sokağa çıksaydı ve Türkiye halkının gericiliğe karşı bu mücadelesini destekleseydi, bugün Erdoğan ve tayfası mahkemede hesap verir olurdu. Kürt egemen siyasetinin ne boyutlarda bir etkiye sahip olduğunu burada da gördük. Yoksul Kürt halkını, Kürt emekçilerini ve aydın adaylarını, Türkiye toplumundan yalıtmayı başardılar; tam da bunun için AKP’yi desteklediler. “AKP’yi biz ipten aldık” görüşünü kimlerin hangi sözcüklerle ve hangi pazarlıklarda savunduğunu artık hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu görüşün, 2013’ten sonra kırılacak tüm Kürt ve Türk genç fidanlarından, hızla yaklaşan nihai içsavaşımızda üzerimize boşanacak kandan, daha da küçük parçalara ayrılacak ortak coğrafyamızdan sorumlu olduğunu eklemek herhalde gereksizdir. Gözünü kan bürümüş ve köşeye sıkıştırılmış Türk gericiliğine rüyasında görse inanamayacağı bir destek verdiler.

Oysa hükümeti istifa ettiren bir 2013’ten sonra, sadece Türkiye’nin değil, tüm bölgenin çehresi hızla değişebilirdi. Biz, Türk ve Kürt emekçi halklarının yaşadıklarında kalalım. Kobanê’de dökülen ve dökülecek kanların, bu politikanın bir sonucu olması gerektiğini de ekleyelim.

Kuşkusuz “Kobanê 2014” ile “Haziran İsyanı 2013” arasında bir ilişki kurma hakkımız olup olmadığı sorulabilir. Var diyelim.

Böyle bir hakkımız varsa, bu ilişkiyi nasıl kurmamız ve analiz etmemiz gerekiyor?

Buradan, her çeşit Türkçü’nün ülkemizi yangın yerine çevireceği kesin “suçlu teşhir etme” tuzağına düşmeksizin (malum; bu Kürt düşmanı milliyetçi çevrelerin gözünde tek suçlu, haklı başkaldırısına kıskançlıkla sahip çıkan ve maalesef sosyalizmle araya mesafe koymayı çözüm sayan Kürt isyanıdır), bir siyasetin iktidar yolundaki gücünü test etmiş olduğumuzu söyleyebiliriz. Herkes bu gücü kabullendi: O büyük kalkışmada Kürt yumruğu eksik kalınca, Erdoğan ve şürekası, iktidara iyice yapışma şansı buldu ve ülkeyi açık bir faşizme taşımayı başardı. Büyük ve nihai içsavaşın kapılarını ardına kadar açmak durumunda kaldı. AkParti-AsParti veya Erdoğan-Davutoğlu faşizminin, bu başarıyı egemen Kürt siyasetine ve Türkiye’den yalıtılmış Kürt emekçilerine borçlu olduğunu, o siyasetin ve halkın bir numaralı temsilcisi taviz elde etmek için çok sık hatırlatıyor. Çok acı. Bu yoldan feraha çıkılmaz.

Kürt düğümünün, nasıl bir önem taşıdığına hep birlikte tanık olduk.

2013’te iktidardan alaşağı edilmiş bir Erdoğan, Kobanê’nin yaşanmaması anlamına gelecekti. Emperyalizmin Suriye harekatı sönümlenecek, Kürt politikası bölgesel bir kurtuluş yaşayacaktı. Türkçülüğün belini kırabilecek ve onun muhalefet güçleri içindeki etkisini daha rahat sınırlayabilecektik. 2013 isyanında barikatlara Kürt bayraklarıyla birlikte çıkan Türk bayrağının yeni konumu, böyle bir kompozisyonun hayal olmadığını göstermişti çünkü. Dolayısıyla başka halkların ve bölgelerin yaşadıkları bir yana, Kürt halkının çektiği birçok acının ve Kobanê’de yaşananların bir numaralı sorumlusu, AKP ve onun her renkten destekçileridir. Bu toplam içinde egemen Kürt siyasetinin tüm boyutlarıyla yer alması, o çevrelerde de layıkıyla tartışılmalıdır. Olur mu? Bilemeyiz.

Ama burada, Türk sağının, sol renkleri dahil, kurduğu tüm denklemlerin dışından bakmayı öğrenmek zorundayız. Böyle bir ilişki kurma hakkımız var, çünkü çıkan yangın sadece Kürtleri değil, sayısal olarak ezici bir çoğunluk oluşturan Türk ve Arap halkları dahil tüm bölge emekçilerini tehdit ediyor. Bu ilişkiyi böyle bir doğrusal nedensellik içinde düşünme hakkımız var. Yerleşik ve egemen Kürt siyaseti, Merdan Yanardağ’ın yeni kitabının başlığından ödünç alarak söylersek, tüm “Türk liberal ihanet çetelerinin” desteğinde, tabii Türkçülüğün de -pek istemeden- yardımıyla, bu sonuca sahip çıkıyor. Bu sayede AKP’den çözüm ve barış kopartabileceğini, bu gerekçeyle başarıya ulaşabileceğini düşünüyor. Maalesef.

Olmayacak duaya amin demek, herhalde budur.

Hatırlatmış olalım: Türkiye aydınlanmasının tek mirasçısı olan ve elbette Kürt kültürünü/ilericiliğini de içeren Türkiye sosyalizmi, Türkçü katliamları kaşıyacak bu emperyalist yalan çemberinde yer almıyor: Tamamen dışındadır ve geleceğe dönük en büyük güvencemizdir.

Entelektüel direncin sokakta ete kemiğe bürünmesini engellemek için Haziran 2013’ten bu yana her şeyi ve el ele deniyorlar. Sadece emperyalist başkentleri ve Türk gericiliğini sevindiriyorlar. Kaosu hızlandırıyor ve derinleştiriyorlar; ilericiliğin kökünü kazıyorlar.

Peki, ya başarılı olamazlarsa ve biz kazanırsak?..

Tarih, “doğrusal düşünmeyi siyaset sanan” geçici güç sahiplerinin isimsiz mezarlarıyla dolu.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 20.10.2014- 14:49


Ortadoğu dengeleri ve bir tuzak

Ortadoğu'da sular durulmuyor. Uzun yıllardır bu coğrafyanın makus talihi olan savaş ve içsavaşların pençesinden kurtulamayan topraklardan bahsediyoruz. Lübnan iç savaşı, hala çözülmemiş bir Filistin ya da İsrail sorunu, İran-Irak savaşı, Körfez savaşı, Irak'ın işgali, Arap Baharı, Suriye'de yaşanan dinci terör, Kürt sorunu vb. onlarca olguyu yan yana getirdiğimizde, Ortadoğu'nun nasıl bir tarihsel süreçten geçerek bugünlere geldiğini anlayabiliriz. Kaldı ki bahsettiğimiz olguların daha öncesi var. I. Dünya Savaşı sonrası yaşananlar, iki kutuplu dünya döneminde Ortadoğu'daki gelişmeler de ayrıca ele alınabilir ve bugünün açıklanmasında önemli dayanak noktaları olur.

Ortadoğu, savaşların, iç   savaşların, emperyalist saldırganlığın her boyutuyla yaşandığı bir coğrafya. Batı kapitalizminin dingin kuzey ülkeleri ile kıyasladığımızda bu coğrafyanın siyasi dinamizmini anlamak gerçekten zor.

Bu karmaşık tablo, Ortadoğu halklarının sınıfsal temelli siyasi konumlanışları ve emperyalist dünyanın politikalarıyla birlikte ele alınmalıdır. Belirleyici olan nedir? Bölge halkları mı yoksa emperyalizmin kendi çıkarları doğrultusunda uyguladığı politikalar mı? Hamasi yanıt kadim bölge halklarının son sözü söyleyeceği yönündedir, ancak tarihsel bir dizi gelişme, emperyalizmin kanlı politikalarıyla şekillenen ülkeler, hükümetler, savaşlar ve içsavaşlar tarihi olduğunu yeterince göstermiştir.

Emperyalizm, bölgeye bugüne kadar ne istikrar ne de özgürlük getirmiştir. Bugün de barış ve özgürlük emperyalizmden beklenmemelidir.

Emperyalizm ve gericilik: Tarihi ittifak

Emperyalizm, bölgeye yerleşmek için başından itibaren gericiliği kullanmıştır. Osmanlıya karşı Suudi devletinin kurulması ve burada Vahabi gericiliğinin desteklenmesi ya da Mısır'da İhvan'cıların İngiltere tarafından desteklenmesi ve hatta kuruluşunda etkili olması gibi.

İki kutuplu dünyada ise emperyalizm gericilik kartını elinden hiç düşürmedi. Kontrgerilla örgütlenmesini meydana getirirken bölgede yeşil kuşak projesiyle Sovyetlere karşı gericiliği siyasal bir güç olarak her zaman değerlendirmiştir. Afganistan, Pakistan, İran ve Türkiye bu kuşak projesinin belli başlı ülkeleridir ve bu politika bütün ülkelerde başarıya ulaşmıştır. Bugün Pakistan ve Afganistan'daki gericiliğin geldiği siyasal ve toplumsal boyut ortada. Yıllar önce başı açık kadınların parklarda özgür dolaştığı bir Afganistan varken bugün ortadaki siyasal tabloyu gözlerimizin önüne getirmemiz yeterlidir.

İstikrarsızlık ve bölgeye müdahale için dinci gericilik desteklenmiş, hatta sonrasında dinci gericilik bahane edilerek açık işgale bile girişilmişti. Afganistan böyledir.

Bugün de Suriye ve Irak örnekleri tam da böyle değil mi? IŞİD gerçeğinin arkasında ABD'nin olduğu biliniyor, ancak bugün ABD IŞİD tehdidini bahane ederek bölgeye yerleşmekte sakınca görmüyor. Dünkü Saddam ya da Esad tehdidinin yerini bugün dincilik alıyorsa kafa karışıklığına gerek yok. Emperyalizm bölgede gericiliği koç başı gibi ya da meşruiyet alanı yaratmak için kullanmaktan geri durmuyor.

İranda da yapmadı mı? Sol bir olasılık belirdiğinde bugünkü İran rejiminin doğmasına neden olacak tasfiyede rolü vardı örneğin ABD'nin. Bakmayın bugün ABD-İran arasındaki gerilime... Emperyalizm, Humeyni'yi Fransa'da ağırlamış, geçerken İstanbul MİT binasında konuk edivermişlerdi.

Emperyalizm, kendi çıkarı için gericilikle her zaman temasa girer. Bunda herhangi bir bahis görmez. Koçbaşı olarak kullandığı gibi müdahalelerine meşruiyet alanı yaratmak için de kullanabilir.

Emperyalizm gericilik karşıtı bir konum alabilir mi?

Bu tarihsel birliktelik, gericilik ve emperyalizmin yol arkadaşlığı, Sovyetlerin yıkılmasından sonra da devam etti. İki kutuplu dünyanın ürünü olan başta Arap milliyetçisi rejimlere karşı girişilen emperyalist saldırganlık, İsrail çıkarlarını da korumak eklenince, yeni boyuta ulaştı.

1990'lı yıllarda fiili işgal ile süren, bu dengeyi bozmak için girişilen müdahale 2000'li yıllırda yerini yumuşak geçişe bırakmıştı. Kendilerince ılımlı islam ve Arap Baharı modelleri bu zaman gündeme geldi.

Ilımlı islamın ilk versiyonu ülkemizde uygulandı. Arap Baharı da biliniyor. Bu proje Mısır'da tutmamış, Libya'da tam bir yıkım olmuş, Suriye'de ise başarıya ulaşamamış olarak karşımızdadır.

Gerek tarihsel ittifaklar gerekse bugünün Ortadoğu'sunda gericiliğin toplumsal ve siyasal zemini emperyalizmin bu kartı hiç bir zaman elinden bırakmayacağını göstermektedir.

Bu yüzden, Arap Baharı yenilgisi, "kontrolden çıkan-çıkartılan" radikal islamcı güçler sorunu ya da ılımlı islam projesinin başarısızlığı üzerinden emperyalizmden yeni bir Ortadoğu açılımı, yani gericilik karşıtı yeni bir söylem beklenmemelidir.

Ancak bilinmelidir ki, hiçbir şey eskisi gibi de olmayacaktır. Yani ılımlı islam projesiyle emperyalizmin yeniden islamcı siyasal projeleri ısıtıp gündeme getireceğini, başka bir değişle bunu propaganda edeceğini de beklemeyelim. Aynı suda iki kere yıkanılmaz. O yüzden hem ülkemizde hem Suriye'de hem Mısır'da şartlar ABD açısından da değişmiştir.

Emperyalizm bölgede çıkarlarını korunaklı kılacak yeni yönelimlere mutlaka girecektir. Bu açıdan Suriye sorunu ve Kuzey Irak sorunu biraz da birbirlerine bağlı emperyalist rekabet ve bölge ülkelerinin rekabeti sonucuyla bir şekillenmeye gidecektir. İran, Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye ve İsrail gibi güçlü bölge ülkelerinin kendi arasındaki mücadele bu açıdan ayrıca incelenmelidir.

Türk dış politikası başarısız olmuş, Kuzey Irak'a sıkışmış, Suriye'den hala medet ummaktadır.

İran ve Suudi Arabistan arasındaki gerilim ve mücadele ise devam etmektedir.

Bu konumlanışa Rusya, Fransa ve Almanya da eklenerek süreç değerlendirilmelidir.

Bütün bu almaşık üzerinden Kuzey Irak ve Kürt meselesi oturtulup değerlendirilmeli, başta Kobane olmak üzere Kürt sorununun bölgede kapladığı yer saptanmalıdır.

Bu açıdan, emperyalizmin gericilik kartıyla müdahale ettiği bölgede büyük devletlerin çıkar çatışması ve hamlelerinden yeni politikalar geliştirecektir. Irak'ın bölünmesi bu yeni politikanın bir sonucu ve burada Kuzey Irak'ta kurulması muhtemel bir Kürt devletinin hamisinin kim olacağı iyi görülmelidir.

Bugün de Suriye'de Baas rejiminin iktidarda kaldığı, Kürt devletinin tanındığı, Irak'ın üçe bölündüğü ve İran'ın da nüfuz sahibi olduğu bir denge kurulması çok afaki bir proje değildir.

Emperyalizmin bölgeye iyice yerleştiği bir gelecek öngörüsüdür bu. Amerikancı ve batı yanlısı bir Barzanici Kürt devleti, işgal edilmiş ancak istikrar sağlanamamış bir Irak'taki siyasal istikrarsızlığa bir çözüm seçeneğidir. İncirlik'in yanına Erbil'in de konulmasıdır.

Emperyalizmden barış gelmez demiştik. Böyle bir tablo "emperyalist barıştır".

IŞİD gerçeği bir de bu gözle okunmalıdır. Kobane'de Amerikan savaş uçaklarının attığı bombanın neyi amaçladığı iyi anlaşılmalıdır.

İleri



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör “Birgün gelecek, zaman bizim olacak, bizim!” proleter 0 4885 02.06.2014- 20:58
Konu Klasör Bu halk bizim, bu vatan bizim. abbas 5 5535 17.10.2014- 23:09
Konu Klasör Emek örgütlerinden 1 Mayıs açıklaması: 'Emek bizim, gelecek bizim!' melnur 1 442 30.04.2023- 00:21
Konu Klasör Bizim Fidel melnur 0 3391 28.11.2016- 08:43
Konu Klasör Bizim de hesabımız var umut 0 3470 18.05.2015- 10:37
Etiketler   Kobanêden,   bizim,   Cepheye
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS