SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
TSH ve KÖH           (gösterim sayısı: 2.723)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 25.10.2014- 20:46


Spekülatif bir yazı-Metin Çulhaoğlu  


Türkiye’nin bölgedeki bir savaşın aktif tarafı olması ve/ya da ülkenin çok yakın gelecekte bir iç savaşa sürüklenmesi…

Dikkate alınması, daha ötesinde şimdiden alarma ve karşı harekete geçilmesini gerektiren olasılıklardır. Bunlar, günümüz koşullarında “spekülasyon” kategorisine girmez. Spekülasyon, daha çok, henüz işaretleri bile pek görülmeyen olasılıklar konusunda fikir yürütmek, varsayımlarda bulunmaktır.

“Spekülasyon” dedik…

Bu yazıda hemen çok yakın vadedeki olasılıklar üzerinde durmadan, biraz daha orta, hatta uzun vadeye ilişkin “spekülasyonlarda” bulunmamız umarız anlayışla karşılanır. Son yazıda kaldığımız yerden devam edersek, “spekülasyonlar” bir yanıyla stratejiyle, asıl olarak da Türkiye’de bir devrim sürecinin olası dönemeçleriyle, bükülme noktalarıyla ilgilidir.

Hiç mi hiç mümkün görmediğimiz bir “yolu”, peşinen dışarıda kalsın diye hemen özetleyelim: Türkiye giderek demokratikleşiyor… Öyle bir demokratikleşiyor ki, devletin, egemen sınıfların ve onların siyasal partilerinin “sivil toplumdaki” nüfuzu iyice geriliyor… Ve bir noktadan sonra değişim-dönüşüm isteyen ilerici güçler ya da onların “tarihsel bloku” bu toplumda kendi ideolojik hegemonyasını tesis edebiliyor…

Artık iktidar hemen bir kol mesafesindedir…

Burada, modele ve kavramlarına ilişkin teorik düzeyde bir itiraz söz konusu değildir.

İtiraz, “Tamam, ama böyle gitmez, böyle gitmesine izin vermezler” anlamındadır. Hatta daha ilerisini söyleyelim: “İdeolojik hegemonyanın tesisi” bir yana, buraya uzanabilecek sürecin daha ilk evrelerinde ciddi bir kırılma yaşanması çok daha büyük olasılıktır.

Açmaya çalışalım:

“Tarihsel blok” (Gramsci) kavramına ve karşılığına itirazımız yoktur. Düzene karşı, merkezinde işçi sınıfının yer aldığı, toplumun değişim ve dönüşüm isteyen farklı kesimlerinden oluşan bir blok diye tanımlayalım. Uzatmadan Türkiye’ye dönersek, içleri yerleşik tanımların ötesinde doldurulmak üzere, en başta özgürlük, eşitlik ve laiklik temelinde oluşacak bir tarihsel bloktan söz edebiliriz. “Blok” teorik bir adlandırmadır; pratikteki karşılığı “cephe” de olabilir “hareket” de…

Devam edelim: Bu “blok” mücadele ediyor, siyasetiyle ve temsil ettiği ideolojiyle toplumda belirli bir karşılık buluyor, saflarına yeni kesimler kazanarak güçleniyor…

Ya sonrası?

Sonrası için öngörülebilecek olan, yani “spekülasyon” kategorisine giren şudur: Bu “blok”, belirli bir güç eşiğine ulaştığında ya da 60’ların ortasından kalma bir deyim kullanırsak “maya tuttuğunda”, düzenin bastırıcı, ön kesici ve “burjuva-demokratik hukuk” açısından bile gayrı meşru müdahalesiyle karşılaşacaktır…

Darbe? Hukukun iyice zorlanarak, birtakım “sivil” güçlerin ise mobilize edilerek “blokun” üzerine salınması? Adının böyle konmasına artık kimsenin itiraz edemeyeceği bir tür “faşizm”?

Bugünden kestirilemez; ancak, tekrar edelim, artık hangisi olacaksa böyle bir müdahaleye öyle ileri evrelerde değil, şu malum “psikolojik eşik” aşıldığında ya da “maya tuttuğunda” girişilmesi çok büyük olasılıktır.

Böyle bir durumda, üç “öykü” üzerinde durulabilir. Birincisi: “Blok”, bu uğrağa gelindiğinde henüz çok güçlü olmadığı halde özel bir cevvaliyet sergiler; yanında olmayan, belki de hiç olmayacak kesimleri de harekete geçirerek karşı tarafın müdahalesini daha başlamadan boşa çıkarır. İkincisi:   Karşı tarafın müdahalesi fiilen gerçekleşir; ama “blok” bu müdahale karşısında ciddi bir direnç ortaya koyar. Böylece siyasal parametreler köklü biçimde değişir, yeni saflaşmalar yaşanır. Üçüncüsü: Düzenin müdahalesi başarılı olur ve “blok” net bir yenilgiye uğrar…

“Öykülerden” üçüncüsü üzerinde durmak istemiyoruz. Ancak, birincisi ve ikincisi hakkında kestirimlerde bulunabiliriz. Birincisinin gerçekleşmesi durumunda “blok” eşik aşmanın ötesinde bir sıçrama gerçekleştirir. Artık daha güçlüdür; ama karşı taraf açısından “tam caydırıcı” değildir. Yoluna devam ederken, karşı tarafın yeni müdahalelerine hazırlıklı olmak durumundadır.   İkinci “öykü”: Tünelin ucunda iktidar görünmektedir. İnisiyatif artık sadece karşı tarafta değildir; blok kendi inisiyatifiyle kıran kırana bir mücadele verebilecek durumdadır…

***

İşte, eğer çok afaki gelmiyorsa bu olasılıklar üzerinde duralım; gerekiyorsa tartışalım…

Ve tartışma daha fazla ete kemiğe bürünsün istiyorsak, mutlaka ve mutlaka, aşağıdaki parametreleri de irdeleyelim:

“Blokun” merkezinde durması gereken işçi sınıfı ne âlemde? Bu alanda neler yapılmalı?

Sosyalist örgütler kendi çizgilerinde ilerlerken “acil durum hazırlığı” bağlamında önlemler de alıyor mu?

Ve elbette Kürt hareketi/siyaseti böyle bir tabloda nereye oturacak, ne yapacak?

Düşünmeye ve tartışmaya değmez mi?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 25.10.2014- 20:48


TSH VE KÖH-Metin Çulhaoğlu  


İleri’deki son yazıyı bitirirken, üzerinde düşünülmesi gereken başlıklar arasında Kürt hareketini de saymıştık.

Yazıda sık geçeceğinden KÖH (Kürt özgürlük hareketi) diye kısaltalım.

Konu, KÖH ile Türkiye sosyalist hareketi arasındaki ilişkilerin bundan sonra nasıl bir seyir izleyebileceğidir. O zaman ikincisine de TSH diyelim.

Ve başlayalım:

TSH içinde her kesim, bugünkü sınırlarıyla bu ülkede Kürtler olmadan sosyalist bir iktidarın gerçekleşemeyeceğini herhalde kavrıyordur. Ya “devrim”? Düşük bir olasılıktır; ama hadi oldu diyelim, “iktidar” hiç mümkün görünmemektedir.

Bu durumda, akla gelebilecek iki yol vardır: Birincisi, güçlenen bir TSH’nin siyasal ve örgütsel anlamda KÖH’ü de kapsayarak devrime ve iktidara yürümesidir. İkincisi ise, TSH’nin, kendisi de “sosyalizm” diyen, bunu isteyen KÖH tarafından kapsanması, böyle yürünmesidir.

TSH, eğer aklında varsa, bu iki yoldan önce birincisine ciddi bir rezerv koymalıdır.

TSH’nin Kürtler olmadan da güçlenmesi, bu ülkede ağırlıklı bir siyasal özne durumuna gelmesi mümkündür. Ancak böyle olduğunda bile, otuz yıllık kesintisiz bir mücadele ve örgütlenme deneyimine sahip, üstelik en küçük yerel ölçekten bölge ölçeğine kadar kendi perspektifini ve modelini geliştirdiğini düşünen bir hareket mutlaka ayrı ve bağımsız konumunu sürdürmek isteyecektir.

TSH’nin, KÖH’yi de kapsadığı 1960’lı yılları ve Türkiye Kürdistanı’ndaki ileri dinamiklere ağırlıklı özneler olarak nüfuz edebildiği 1970’li yılları bir daha yaşaması pek mümkün görünmemektedir.  

Ya ikinci yol?

Bu da mümkün görünmemektedir.

Neden?

Bir kere, KÖH’nin en azından bugün sahiplenir göründüğü sosyalizm anlayışı, etkisi giderek azalan post-modern ve post-Marksist çevreler dışında TSH’nin ana öbekleri tarafından paylaşılacak gibi değildir. Ayrı bir tartışma konusudur ve şu an için o kadar da önemli değildir.

Geçelim.  

İkincisi, KÖH’nin temsilcisi göründüğü Cumhuriyet tarihi okumasının TSH tarafından aynen kabullenilmesi, bu hareketin tarihini ve kendini inkâr etmesidir.   Uzanabileceği bir birikimden büsbütün vazgeçmesi demektir. Neden yapsın ki?

Üçüncüsü, TSH en azından belirli bir güç ve etki eşiğini aşmadan, KÖH’nin Kürdistan’ın dört parçasını ve giderek bölgenin tamamını kapsayan (ya da kapsayacağı öngörülen) devrim perspektifine kendini bağlaması ne mümkündür ne de doğru olacaktır.  

Dördüncüsü ve güncel durum açısından en önemlisi: TSH’nin, diğer tarafın çözüm sürecinde “politika” ya da “esneklik” adına giriştiği ve bundan sonra da girişecek gibi göründüğü her manevraya ayak uydurmaya çalışması söz konusu olamaz.   Gezi’den “darbe” kokusu alınması, bugün bile yeri geldi diye darbe edebiyatına başvurulması, “hükümetle uyum içinde yol alma” mesajları, “AKP giderse ne yaparız?” tasasına işaret etmektedir.
AKP defolup gitsin diyen TSH’nin böyle bir tasaya ortak olması da beklenemez.

***

O zaman bu işin hiç mi yolu yok?

Kuşkusuz vardır ve bu yolun giriş kapısında bir tek sözcük yazmaktadır: İttifak…

Denecektir ki KÖH’nin yukarıda dört madde halinde sıralanan konumu “ittifakı” da büsbütün gündemden düşürmez mi?

Hayır, düşürmez…

Evet, KÖH’nin (eğer gerçekten istiyorsa) böyle bir ittifak için yapması gerekenler mutlaka vardır; ama bu alandaki “ev ödevinin” asıl ağırlıklı kısmı TSH’ye düşmektedir…

Hayır, her işi bırakıp Kemalizm’le hesaplaşsın; Proudhon’u, Bookchin’i ve Negri yi başka bir gözle yeniden okusun ya da Türkiye ölçeğini gölgeye itecek kadar bölgeye odaklansın vb. demiyoruz. Yapması gereken önemli dört iş vardır.

Birincisi: Etkili olduğu çevrelerde Kürt düşmanlığına karşı ödünsüz mücadele vermek. İkincisi: Yaşanan süreçlere ihtiyatla yaklaşmak; önemli her uğrakta ya da kırılma noktasında “evet, şimdi kesin sattılar”, “tamam, artık uzlaştılar” gibi “süpürücü” ve “bitirici” hükümlerden mümkün olduğunca kaçınmak. Üçüncüsü: Kürdistan adı verilen coğrafyada ciddi bir sol-sosyalist birikim olduğunu; daha önemlisi KÖH’nin kendi içinde zengin ve ileri dinamikler barındırdığını unutmamak. Ve dördüncüsü: Başka konular gündeme geldiğinde pek de önem verilmeyen Marksizm’i Kürt sorunu söz konusu olduğunda hatırlayıp eleştiri oklarını sivriltme aracı olarak kullanmaktan vazgeçmek…

Ne dersiniz? TSH bunları yapabilir mi?

Yapabileceğini gösteren ciddi oluşumlar devrededir.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Benzer konu yok
Etiketler   TSH,   KÖH
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS