SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
'Evet, Geziciyiz'           (gösterim sayısı: 2.485)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 26.10.2014- 19:22


Hak-İş gecesinde yumruklu saldırıya uğrayan yönetmen: 'Evet, Geziciyiz'

Resim Ekleme

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katıldığı Hak-İş’in “Emek” konulu kısa film ödül töreninde ödül alan yönetmen Suat Eroğlu gecenin sonunda bir Hak-İş üyesinin yumruklu saldırısına uğramıştı. Yönetmen Eroğlu ile filmini ve o gece yaşananları konuştuk.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katıldığı Hak-İş’in “Emek” konulu kısa film ödül töreninde ödül alan yönetmen Suat Eroğlu gecenin sonunda bir Hak-İş üyesinin yumruklu saldırısına uğramıştı. Yönetmen Eroğlu ile filmini ve o gece yaşananları konuştuk.

Söyleşi: Neslihan Koçaslan

Ödül alan Fıtrat adlı filmin hikayesi nedir? Nasıl ortaya çıktı?

Ben önce şunu anlatayım. Ben işçi çocuğuyum. Küçük yaştan itibaren film çektiğim sitelerde -Ankara'da mobilyacılar sitesidir- orada çalıştım. Bir çok iş yaptım. Daha sonrasında Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Sinema Bölümü kazandım, okumaya gittim. Doğal olarakta kendi gördüğüm, gözlemlediğim, çevrede yaşadığım hikayeleri senaryolaştırarak film çekmeye başladım. Fıtrat filmini geçen sene kışın aslında sanılanın aksine Soma olayları olmadan önce, yine Ankara'da mobilyacılar sitesinde çektim. Film bir işçi çocuğunun hikayesini anlatır. İki kardeşin hikayesini anlatır. Mesele şudur. Bir çocuk işçi iş kazasında ölür ve kardeşi onun yerine çalışmaya devam eder. Filmi çekerken etkilendiğim şey şuydu. Adana'da bir çocuk işçi ölmüştü. Ailesi diğer çocuğu da çalıştırmak zorunda kalmıştı. O dönem bir linç kültürü oluşturuldu aile için. Bu ne biçim bir aile diye. Bundan çok etkilenmiştim, bunun için yazmıştım. Yoksul ailelerin, emekçi halkın nasıl kimsesiz, sahipsiz olduğunu dile getirmek istedim. Ayrıca resmi olmayan rakamlara göre 200 bin, 300 bin işçi ölümünden, katliamından bahsediliyor. Bu bir vahşet. Bunlara dair bir farkındalık yaratmak, sinemanın toplumsal mücadelenin bir aracı olarak kullanılması, bunun böyle görülmesi ve kendim böyle gördüğüm için böyle çektim. Toplumsal mücadeleye katkı sunsun istedim. Film sanılanın aksine Soma zamanı kullanılan fıtrattan ziyade, 2004 ya da 2005 yılıydı tam olarak hatırlamıyorum. Tuzla'da bir işçi öldüğünde dönemin Çalışma Bakanı bu işin fıtratında var demişti. Bunu markalaştıran Erdoğan olsa da, bu daha öncede söylenmişti AKP zihniyeti tarafından. Bunun fıtratında işçinin ne olduğu, patronun ne olduğunu göstermek için filmi çektim. Film bittikten hemen sonra, Soma'daki katliam gerçekleşti. Soma'da yaşananlar gerçek ve yakıcıydı. Benim filmle anlatmak istediğimi, ölen işçi kardeşlerimiz hayatlarıyla ödeyerek bunu bütün topluma duyurdular. Sonrasında ben filmi o dönem çıkarmadım, çekmecemde sakladım. Biz bunların üzerinden reklam yapmak vs. fikrinde insanlar hiç bir zaman olmadık, olamayızda. Bu yüzden film bitmesine rağmen hiç bir yerde göstermedim, yayınlamadım. Soma ne zaman unutulmaya başlandı, ne zaman yeni iş kazaları olmaya başlandı. Tekrar bu konular gündeme gelir, acaba farkındalık oluşturabilirmiyim diye bu filmi çeşitli mercilere gönderdim, festivallerde dahil olmak üzere.

'Yaratılmak istenen Başbakan'ın karşısında ezik büzük bir sanatçıysa, kimse buralardan medet ummasın'

Filminiz Hak-İş'in festivalinde ödül aldı. Ödül gecesinde neler yaşandı?

Hak-İş Sendikası Emeğe Saygı adıyla festival yapıyor. Hak-İş'in çok üyesi var. Ben de filmimin Hak-İş üyesi işçiler tarafından izlenmesi, onların dikkatini çekmesi açısından bu festivale filmimi gönderdim. Bu arada ben bütün sendikaların bu tarz sanatsal faaliyetlerini desteklerim. Olması gereken budur. İşçi sınıfı sadece ekonomik çıkarlar üzerinden örgütlenmez, sosyal yaşamı geliştirmek içinde örgütenir, bu yüzden destekliyorum. Festival tarafından en iyi film, en iyi senaryo ve en iyi yönetmen ödülü verildi. Ödül gecesi günü 6.30 gibi konuşmalar başladı, 9'a kadar konuşmalar sürdü. Evet iddia edildiği gibi Davutoğlu'nun elini sıkıp, ödülü aldım. Davutoplu'na filmi izleyip izlemediğini sordum. Birlikte izlemeyi teklif etti. Çünkü o salonda 500 tane sendikanın Türkiye'nin her yerinden gelen temsilcisi vardı, onlarda farkındalık yaratmasını istedim. Filmi izlerken, Bülent Arınç programın uzadığını, filmin kısa kesilmesi gerektiğini söyledi. Davutoğlu'da izlediğini dile getirerek, serzenişte bulundu. Filmde çok küçük bir sigara sahnesi var, Arınç buraları kesmem gerektiğini, gösterime böyle sokmamam gerektiğini dile getirdi. Şimdi bu iyi niyetle yapılmış bir şeyde olsa, sonrasında ben RTÜK'te çalıştım iyi niyetle söyledim dedi ancak Başbakanla birlikte sanatçı filmi izliyor, bütün salon izliyor. Konuşmak, müdahale etmek nasıl bir saygıdır? İzlediğiniz filmin başını, sonunu bilmeden müdahale etmek, neyin nesidir merak ediyorum. Sonrasında doğal olarak konuşma hakkımı talep ettim, bir sanatçı sahnedeyken azarlanmaz çünkü. Bu benim onuruma ve gururuma dokundu. Konuşmamda gayet nezaket ve saygı çerçevesindeydi. Bülent Arınç'a Emeğe Saygı temalı bir festival yapıldığını ama yaptığı müdahalelerle cidden emeğe saygı gösterdiği için ironik bir şekilde teşekkür ederek, sahneden inmek istedim. Filmi Soma'da hayatını kaybeden işçilere adadığımı, gecelerinde aç yatılmayan, günzdüzlerinde sömürülmeyen bir dünyayı ancak işçi sınıfının kurabileceğini ve benimde onların yanında olduğumu dile getirmek için, işçi sınıfına selam olsun dedim. Davutoğlu sonrasında beni tutarak, kendisinin burada filmi izliyorsa herkesin saygı gösterdiğini (aslında hem Arınç'a hem bana konuştu burada) anlatan bir konuşma yaptı. Bende orada kesinlikle söylenildiği gibi size sözüm yok, olamaz vs. gibi bir şey söylemedim. Ben size bir şey söylemedim, siz neden böyle müdahale ediyorsunuz diye orada da bir sitemde bulundum. Orada yaratılmak istenen Başbakan'ın karşısında ezik büzük bir sanatçıysa, kimse buralardan medet ummasın. Bir kere sanatçılığın ön koşuludur, her zaman iktidara, hükmedene, egemen olana, sermayeden yana olana karşı dik durmak, ön koşuldur. Bu olmadan zaten hiç bir şey olmaz. Ben öyle bir karakter değilim, öyle bir kişiliğim yok. Yaptığım filmler, söylemlerim ortada. O yüzden kesinlikle böyle bir şey yapmadım.

Hak-İş dün sizi hedef gösteren, yaşananları yalanlayan bir açıklama yaptı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hak-İş'in yaptığı açıklamayı okudum, ortamı gerecek, provoke edecek konuşma yaptığıma dair iddiaları var. Ben zaten öyle şeyler yapacak olsam o geceye gelmezdim, ya da Davutoğlu'nun elini sıkmazdım. Sendika böyle bir filme ödül veriyorsa, Başbakan kendilerini eleştiren bir filme ödül veriyorsa bu onların demokrasi anlayışı ya da çelişkisidir, kendileri bilir. Davutoğlu'nın konuşmasının ardından alkış koptu, sonra kendisi gitti. Davutoğlu'nun orada şöyle bir sözü de var, kendisinin işte aylardır çocuklarıyla yemek yemediğini, sanata değer verdiği için orada bulunduğunu anlatıyor, teşekkür ediyorum bu lütufları için. Ama kendisinden şunu beklerdim, beni saygısızlıkla suçlamak yerine dönüp Bülent Bey'e ne oluyor, film izliyoruz, neden böyle müdahale ediyorsunuz diyebilirdi. O zaman işin rengi değişirdi. Ben bir konuşma ihtiyacı duymazdım belki. Tabi ben bunu beklemiyorum. Neden beklemiyorum. Oradaya gelenlerin %90'ı AKP'li. Ben ödülü almaya giderken alkışlayıp, bana dokunmak isteyenler, tebrik edenler oldu. Aynı insanlar yerime otururken bana küfrettiler, dokunmak isteyen el bana yumruk atmaya yöneldi. Bu akıl tutulmasından, idrak edemeyen zihniyetten tabi ki dönüp birbirini eleştirmesini beklemiyorum. Orada bana sahip çıkmasını falan beklemiyorum. Davutoğlu'nun Arınç'a değil bana çıkışması, ya da olaydan sonra Hak-İş Sendikası'nın açıklama yapmayıp, Kılıçdaroğlu konuyu gündeme getirince beni hedef alarak açıklama yapmasını doğal karşılıyorum. Açıklamada Bülent Arınç'ın bana yaptıklarından bahsedilmiyor.

Ödülü aldıktan sonra size bir saldırı oldu. Bu saldırı nasıl gerçekleşti? Saldırının sonrasında yapan kişi hakkında suç duyurusunda bulundunuz bir sonuca varıldı mı?

Davutoğlu toplantıdan ayrıldı, Bülent Bey sahneye çıktı, eleştirilerini dile getirdi. Benim Hak-İş gibi bir sendikadan ödül aldıktan sonra üç kez değil, beş kez teşekkür etmemek gerektiğini, yumruğumu havaya kaldırmamam gerektiğini, slogan atmamam gerektiğini, saygısızlık yapmamam gerektiğini söyledi. Bu sözler salonu tahrik etti. Bana gelen küfürler ve saygısızlıklar artmaya başlayınca salonu terk etmek üzere dışarı çıktım. Üzerimi giyinirken içeriden tahrik olan biri, geldi yumruk attı ve yere yığıldım. Arkasından da üç- dört kişinin geldiğini, onlarında bana saldırmak istediğini, ama benim yere yığıldıktan sonra vazgeçip geri döndüğünü arkadaşım söyledi. Bülent Bey bu olaydan sonra vicdanen böyle bir sorumluluk hissediyor mu, keşke demeseydik diyor mu? Merak ediyorum. Hak- İş sendikası beni koruyup kollaması gerekerirken, Bülent Arınç ve Davutoğlu'nun gözüne girmek için yaptıkları açıklamaları kınıyorum. Yani Hak-İş emeğin mi yoksa sermayenin yanında mı? Bu açıklama alenene siyasi bir örgütlenme olduğunu, kendisi gibi düşünenlere nazik, saygılı, çok iyi, müthiş gibi kelimelerle anlatıp, bizden bahsederken saygısız , provokotör vs. demeleri, çok çelişkili, beni oraya kendileri davet etti. Başıma darbe aldım yaklaşık 120 kiloluk bir kişi tarafından. Bu arkadaşa sormak istiyorum. Bu arkadaşın fıtratında kendinden zayıf bir adama yumruk atıp, kaçmak mı var? Onun fıtratı, delikanlılığı, insani yönü bu mudur? Bu arkadaş bana yumruk attıktan sonra gidip içeri oturuyor, basın danışmanı arkadaşın yanına gidip kalk buradan, görünme ortalıkta diyip telkinde bulunuyorlar. Sonrasında bu şahıs korunuyor, neden polise teslim edilmiyor. Şahsı tanıyorlar, neden açıklamıyorlar. Bu kişinin sendika üyeliği ve yöneticiliği neden Hak-İş tarafından düşürülmüyor. Siyasi partinin üyesi midir? Neden sabah 5'e kadar karakolda bekletilen, sorgulanan ben oldum? Neden o şahıs hala bulunamadı? Neden hala ifadesi alınmadı? Bunları merak ediyorum, soruyorum. Olay 9.30 gibi yaşandı ben neden direk hastaneye götürülmedim, otelde 12'ye kadar bekletildim. Bunları merak ediyorum. Vicdanlarını da merak ediyorum. Sorguluyorum nasıl filmlerimde de sorguluyorsam, yaşadıklarımı sorguluyorum.

'Havaya kaldırdığım yumruğun peşine düşen Bülent Arınç, bana atılan yumruğumda peşine düşecek mi?'

AKP iktidarı boyunca kendinden olmayana saldırdığı, baskıladığı, azarladığı biliniyor. Özellikle sanatçılara yönelik baskı ve şiddet artıyor. Siz neler hissettiniz?

Bana meşhur oldun, gündem oldun diyenler var. Hiç öyle düşünmüyorum. Karışık duygular yaşıyorum. Evet bir taraftan dik durmanın, onurun, özgürlüğün rahatlığını yaşıyorum. Böyle insanların buluşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Ama bir taraftanda ben filmlerimi en çokta bizi eleştiren, dünya görüşlerimizle aynı görüşü paylaşmayan işçilerin emekçilerin izlemesini istiyordum. Bu olaydan sonra bana dair kırılma oldu, uzaklaşma oldu. Şimdi benim filmlerimi benim gibi insanlar izleyecek. Ancak bu zihniyete oy veren, ezilen işçiler belki filmlerimi izlemeyecek. Bu açıdan mutsuzum. Filmleri insanların duygu ve düşüncelerine etki edebilmek, değişim ve dönüşümünü sağlamak, dünyayı daha yaşanabilir kılmak içinyapıyoruz. Bir yumruk ile meşhur olmayı kim ister. Filmlerinin meşhur olmasını kim ister. Biz derdi olan, bu dünyaya dair iki çift sözü olan insanlarız. Popüler kültürü reddeden, daha derinden kazarak bir şeyler yapmaya çalışan insanlarız. Bu olaydan sonra, bir de hemen hemen her alanı elinde bulundurdan bu zihniyet, benim filmimi hangi festivaller korkusuzca gösterecek. Hangi destek veren kuruluşar, korkusuzca destek verebilecek? Bunları merak ediyorum. Ama şunu da söylemek istiyorum. Ben bu filmi çekerken bir gece kondu mahallesinde Ankara'da Altındağ'da bir gece kondu mahallesinde ben halkımdan desten aldım, işçilerden destek aldım. Onların evlerinde inşaatlarında filmi çektim, birlikte kahvaltı yaptım. Onlar bize desteklerini sundular. Bundan sonra da böyle çekerim filmlerimi hiç umrumda da değil. Benim havaya kaldırdığım yumruğun peşine düşen Bülent Arınç, bana atılan yumruğumda peşine düşecek mi? Bunu çok merak ediyorum.

Bu kişinin yaptığı adli vaka değildir. İnsanların bunu algılaması lazım. Bülent Arınç'ın tavrından, o gece tüm yaşananlar bir bütün. Sanatçıyı ve sanatı değersizleştirme. Fazıl Say'a yapılanlar, Mehmet Ali Alabora'ya, Leman Sam'a yapılanlar. Bunlar hep ortada, ve hep bunlara maruz kalıyoruz. Soma'da acılı aileye tokat atanlar, tabi ki filmini Soma'dakilere ithaf edince tokat atacaklar. Şaşırmıyorum. Ama bu zihniyeti sorguluyorum. Mücadele ediyoruz.

Bir de vuran kişinin, Taksimci, Gezici o.p. gibi bir lafı var. Ben konuşmamda Taksim'den, Gezi Parkı'ndan bahsetmedim. Yarası olan gocunur derler. Neyinden rahatsızsınız? Orada gencecik insanlar, dim dik bir duruş sergiledi. Bu onurlu bir şeydir, evet Taksimciyiz, Geziciyiz, Ali İsmail Korkmazcıyız. Yaşamını yitiren gençlerin ardından ağıt yakmak yerine, onlar için mücadele edenleri, yumuklarıyla cezalandırmaya çalışanlar var. Bunun nedeni şu. Gezi Olayları ile Türkiye'nin yarın bam başka bir ülke olabileceği görülmüştür. Umudun, güzelliğin ülkesi olacaktır. Korkuları bundandır, yıkılan otoriteleri, diktatör yapıları, artık gelip geçmekte olan AKP hükümeti vardır. Onun yandaşlarının, şakşakçılarının korkularıdır bunlar. Biz bu korkuları biliyoruz, anlıyoruz. O yüzdendir taksimci o.ç demeleri. Marx Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor der, Türkiye'de de ölenlerin hayaleti dolaşıyor. Onların inandığı gibi öbür dünyada falan değil, bilakıs bu dünya bunların hesabı sorulacak, işçi sınıfı, emekçiler soracak.

Yeni film projelerinizden bahsedebilir misiniz?

İki film projem var. Savaş karşıtı bir proje var. Patriotlar yerleştirildiğinde kaleme almıştım. Doğumu anlatan bir filmdir. Savaş olan bir yere çocuk getirilir mi? Kadınlar arasında yaygın bir söylem, onu ele alıyor. Animasyon film yapıyorum. Diğer filmimde bir İzmir hikayesi. İzmir'de üç çocuğun hikayesi. Suriye'den gelmiş mendil satan, Kürdistan'dan gelmiş midya satan, çingene denilen Roman bir çocuğun üçünün hayatını, eğlence mekanlarının bol olduğu yerde geçen bir hikaye var.

 

   



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör HDP ye 'Yetmez ama EVET' muradhan 33 21068 18.06.2015- 02:31
Konu Klasör Evet, 'helalleşmek' gerek... melnur 0 754 03.04.2022- 09:46
Konu Klasör Ukrayna'dan ayrılmaya 'evet' solcu 0 2800 12.05.2014- 13:40
Konu Klasör Sen “Evet” de Yılmaz Özdil!.. melnur 0 2808 24.01.2017- 13:29
Konu Klasör Referandumda 'evet' çıkarsa... melnur 1 3112 10.04.2017- 23:31
Etiketler   Evet,   Geziciyiz
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS