SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Sosyalizmin gizi cumhuriyette!-Can Soyer           (gösterim sayısı: 3.678)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 29.10.2014- 11:15


Sosyalizmin gizi cumhuriyette!-Can Soyer  

Burjuva devrimlerinin gericileşmesine dair mantık, hemen hemen her yerde aynıdır. Burjuvazi, “eski toplum” ile olan hesabını görüp bir kere egemenliğini kurduğu andan itibaren, bu defa “yeni toplum” ile mücadeleye tutuşmuş, bu mücadele içerisinde ise hızla geriye gitmiştir. Diğer bir deyişle, feodal rejimin zincirlerinden kurtulmak için cepheye sürdüğü ve toplumun geniş kesimlerinin de arzularını belli ölçülerde karşılayan ilerici hamlelerin sonuçlarına, hemen ardından kapsamlı ve şiddetli bir saldırıya girişmiştir.

Bu saldırı evrenseldir ve gericidir.

Çünkü burjuvazinin siyasal egemenliği, topluma vaat ettikleri ile karşılaştırıldığında açık ve telafi edilmez hasarlara yol açmıştır. Dolayısıyla, cumhuriyet gibi, burjuvazi ile halkı çıplak ve şeffaf biçimde karşı karşıya getiren bir rejimde, söz konusu siyasal egemenliğin meşruiyeti ve inandırıcılığı her adımda eksilmektedir.

Burjuvazi, feodal gericiliğe karşı savaşırken insanların eşitliğini haykırmıştır. Ancak zaferden hemen sonra, o eşitliğin ancak parası olanlar açısından bir anlamı olduğu ortaya çıkmıştır.

Burjuvazi, saltanat ve aristokrasi karşısında güç kazanmaya çalışırken, yurttaşlığı siyasetin tek ölçütü ve belirleyicisi olarak dile getirmiştir. Ancak egemenliğini artık garanti altına aldığını düşündüğünde, en temel yurttaşlık haklarının kullanılmasının dahi engellendiği açık hale gelmiştir.

Burjuvazi, dinsel taassubun karanlığıyla mücadele ederken, akıl ve bilimin yol göstericiliğinden dem vurmuştur. Ancak iktidara yerleştikten sonra, aklın ve bilimin sadece sermayenin daha büyük ölçülerde birikimi için kullanıldığı görünür olmuştur.

Ama cin şişeden bir kere çıkmıştır. Artık eşitsizlik tanrının çizdiği bir kader olarak görülmemektedir. Yurttaşlık hakkı artık ayrıcalıklı bir soydan gelenlerin tekelinde değildir. Akıl ve bilim insanın dünya üzerindeki yaşamını kolaylaştırmak için toplum çıkarına kullanılabilecektir artık. Feodal gericiliğin mazeretleri, geçerliliğini kaybetmiştir.

Bütün bunları söyleyen, topluma bu sözlerle seslenen ve geniş halk kesimlerini bu vaatlerle arkasına alan, ilerici çağlarındaki burjuvazinin kendisi olmuştur.

Ve tam da bunun sonucu olarak, egemenliği ele geçirdiği andan başlayarak, kapitalizmin eşitsizlik, adaletsizlik, gericilik üreten karakteri çıplak bir gerçek haline gelmiştir. Burjuvazi, birer birer ortadan kaldırdığı mazeretlerin ardından, göze görünür tek sorumlu olarak kalmıştır. Yıkılıp giden “eski toplum”un ertesinde, devam etmekte olan eşitsizliğin, adaletsizliğin ve gericiliğin hesabının burjuvaziden sorulacağı belli olmuştur.

İşte bu yüzden, burjuvazi, evrensel ölçekte, cumhuriyete, cumhuriyet mücadelesinde birikmiş ilerici değerlere karşı savaş açmıştır.

Türkiye de bu sürece bir istisna oluşturmamaktadır tabi. Türkiye gerici ve köhnemiş Osmanlı’nın yıkıntılarından, üstelik emperyalist işgale direnme zorunluluğuyla birlikte, ancak güçlü ve kararlı bir hamleyle kurtulabilirdi. 1923’te kurulan Birinci Cumhuriyet’in tarihsel değeri ve ilericiliği, eşitsiz gelişimin dayattığı bu sıçrama gereksinimi görülmeden kavranamaz. Kuşkusuz, 91 yıllık seyrin sonunda, halkın tırnaklarıyla kazıyarak elde ettiği mevzilerin, gerici, piyasacı ve işbirlikçi bir hükümet döneminde birer birer tasfiye edilmesi de, burjuvazinin cumhuriyetten kurtulma çabası dışında anlaşılamaz.

Bugün geldiğimiz noktada ise, Birinci Cumhuriyet’in tasfiyesine, cumhuriyet düşüncesinin toplumsal yaşamdan kazınmasına dair yukarıdaki yaklaşım hayati önem taşımaktadır.

Evet, ülkemiz ve halkımız cumhuriyet arzusunu sürdürmektedir. Cumhuriyet düşüncesiyle birlikte anlamlandırılan laiklik, özgürlük, adalet gibi değerler, halihazırda bir mücadelenin sıcak gündemleri haline gelmiştir.

Yani ülkemizin ve halkımızın bir cumhuriyete gereksinim duyduğu doğrudur, ancak bu cumhuriyetin bir kez daha burjuvaziye teslim edilmemesini önlemek de karşı çıkılmaz bir sorumluluktur. Ülkemizin ve halkımızın aradığı çare, Birinci Cumhuriyet’in ihyası değil, eşitliğin, aydınlanmanın, adaletin ve özgürlüğün bu defa sadece halk için geçerli olduğu, halk tarafından korunduğu bir yeni cumhuriyettir.

Biz buna sosyalist cumhuriyet de diyoruz. Böylesini niyet ettiğimizden değil, mevcut mücadelelerin ve taleplerin, bugünkü ve geçmişteki “cumhuriyet” sınırları içerisinde karşılanması mümkün olmadığı için diyoruz.

Çünkü bugün en basit ve zararsız görünen “cumhuriyetçi” talepler dahi, artık doğrudan burjuva sınıfının egemenliğini aşındırmakta, kapitalist rejimin meşruiyetine yönelik ağır bir saldırıya dönüşmektedir. Başka bir dönemde pekala karşılanabilecek ve kontrol altına alınabilecek laiklik, eşitlik, adalet gibi beklentiler, bugün tam da burjuvazinin şah damarına basmaktadır. Halkımızın cumhuriyetsiz yaşaması imkansızlaştıkça, burjuvazinin bir adım cumhuriyetçileşmesi de aynı ölçüde imkansızlaşmaktadır.

Bu dengeden çıkış, tıpkı geçmişte olduğu gibi, eşitsiz gelişimin yarattığı enerjiye dayanan güçlü ve kararlı bir sıçrayış sayesinde mümkündür. Sıçranacak olan yerde, ileride ise sosyalizmden başka alternatif bulunmamaktadır.

Karşı taraftan, egemenlerin cephesinden bakıldığında, ülkemizin cumhuriyetçi mücadelelerinin hep sosyalizmi hatırlatması da, bu nedenle, tesadüf değildir.

Marx, Fransa’da cumhuriyetin adım adım çözülüşünü incelediği “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” adlı kitabında, cumhuriyetin tasfiye edildiği koşullarda en basit taleplerin dahi iktidardakiler nezdinde “sosyalizm” anlamına geldiğini şu sözlerle anlatıyordu: “Burjuvazi, feodalizme karşı kendisinin yaptığı bütün silahların, şimdi kendisine karşı döndüğünü, kendisinin kurduğu bütün eğitim olanaklarının şimdi kendi kültürüne karşı döndüğünü ve kendi yarattığı tanrıların hepsinin şimdi kendisini yüzüstü bıraktıklarını sezinliyordu. Bütün sözde burjuva özgürlüklerinin ve ilerici kurumların kendi sınıf egemenliğini, hem toplumsal tabanda, hem de siyasal zirvede yıprattıklarını ve onu tehdit ettiklerini görüyordu, dolayısıyla bunlar ‘sosyalist’ olmuşlardı. Burjuvazi, haklı olarak, bu tehditte ve bu sataşmada, sosyalizmin gizini görüyordu.”

Birileri burjuvazinin dahi gördüğü bu “giz”i görmemeyi sürdürebilir, sosyalistler ile cumhuriyet arasındaki ilişkiyi koparmaya çaba harcayabilirler.

Bizim yolumuz ise, cumhuriyeti sosyalizmle kurmaktan geçiyor.

Çünkü cumhuriyetin bir kez daha düşmanlarına teslim edilmemesi için, sosyalizmin cumhuriyete sahip çıkması, sahip olması gerekiyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 29.10.2014- 11:17


Yeniden cumhuriyet mutlaka sosyalizm-Erkan Baş  

Gün içinde Cumhuriyet ile ilgili pek çok yazı okuyacak, görüş dinleyeceksiniz. Açıkçası 90 yıldan fazla bir zaman geçmişken Cumhuriyet üzerine yepyeni şeyler söylemek de pek mümkün değil. Dolayısıyla aslında yazan için zor bir yazı bu.

Aklıma şöyle bir yöntem geldi. Bugün dinleyecekleri sayısız konuşma, okuyacakları yazılar ve belki yapacakları tartışmalar sırasında İleri okurlarının en çok hangi konuları düşünmesini önemserim diye düşünüp, sıkıcı olmayacak bir boyutta yazabilmek için üç-dört noktada karar kıldım, bunları paylaşacağım.

Bağış değil kazanım!

Türkiye’de kendisini Marksist olarak görenler de dahil olmak üzere pek çok insan Cumhuriyet’in kendisini ve Cumhuriyet kazanımlarının tamamını burjuvazinin bir hediyesi olarak görme yanılgısı içine düşüyor.

Oysa emperyalizm ve kapitalizm elinde olanaklar olduğu ölçüde ezilen halklara ve daha somut olarak işçi sınıfına en küçük bir “hak” vermeme eğilimindedir. Eğer öldürene kadar sömürmüyorsa, bu sadece ve sadece sömürüyü daha uzun süreli sürdürebilmek içindir. Özetle, emekçilerin tüm kazanımları, insanlığın tarih boyunca verdiği mücadeleler sonucu, deyim yerindeyse canla-kanla kazandıkları, sermaye diktatörlüğünün vermek zorunda kaldıklarıdır. Cumhuriyet’i asıl önemli kılan böyle bir mücadele sürecidir ve Cumhuriyet kelimenin tam anlamıyla bir sonuçtur. Son ve uç.

Bugün AKP eliyle kurulan yeni gerici rejim, öncelikle uluslararası alanda sosyalizmin yaşadığı yenilgi sonrası emperyalizmin iki kutuplu dünyada yapamadıklarını yapmak için giriştiği saldırının bir sonucudur. Emperyalizm arada kaybettiği yaklaşık 75 yıllık zamanı kazanmak için 75 yıl öncesine göre bile daha saldırgan bir çizgi benimsemiş durumda.

İkinci faktör, Türkiye’nin solsuzluğudur. Uzun yıllar sol hareketin ve dolayısıyla işçi sınıfının esir edilmiş gibi hareketsiz kaldığı bir ülkede sermaye gemi azıya almış durumda.

Bunlara karşı direnişimiz, ilerici insanlığın ağır bedeller ödeyerek elde ettiklerini korumak için verdiğimiz bir kavgadır. Daha fazlasını hak ettiğimizi ve onun için mücadele ettiğimizi de ekleyelim.

Cumhuriyet, bu topraklarda tarih boyunca yaşanan ileri atılımların en önemlilerinden birisidir.

Türkiye’de en belirgin özelliği halk düşmanlığı olan yeni bir gerici rejim kurulurken, tarihimizdeki her türlü ilerici hamleyi mahkum etmek istiyorlar. Oysa devrimciler açısından Cumhuriyet tarihsel bir ilerlemedir.

Evet doğrudur, Cumhuriyetle birlikte egemenliğini pekiştiren patron sınıfı ile bu tarihsel ilerleme arasındaki ilişki başından beri tutarsızdı. Zaten bu nedenle zamanla tamamen koptu. Sermaye, Türkiye Cumhuriyeti'ni içine sindirememiş olan emperyalistlerle işbirliği içinde cumhuriyeti her uygun fırsatta kemire kemire bitirdi.

Solun, bu kemirmeyi önemsememesi, cumhuriyetin emekçi halk için birer kazanım anlamına gelen ve gericilik tarafından ortadan kaldırılmaya çalışılan özelliklerine sahip çıkmaması düşünülemez.

Emperyalistler tarafından kollanıp, beslenen, burjuvazi tarafından desteklenen sol görünümlü liberallerin zırvalamaları sayılmazsa, Türkiye’de sol, "cumhuriyet" ile değil Cumhuriyeti kemiren ve lekeleyen sömürücü, işbirlikçi, gerici, faşist güruhtan bu ülkeyi kurtarmak için kavga etmiştir.

Sol, bu düzeni kökünden yıkıp yeni bir düzen inşa edeceğini hep açıkça söyledi ve aslında bununla uyumlu olarak tarih boyunca her türlü gerici atağın karşısına kararlılıkla dikildi. Eğer solun bu direnişi olmasaydı, ülkemizde Cumhuriyet fikrinin bu derece uzun süre yaşayamayacağını da söyleyebiliriz.

Kemalistler: Günümüzün Osmanlı Aydınları

Bir benzetme ve her benzetme gibi eksik veya tam oturmayan yanları olabilir. Bugün kendisini Kemalist olarak adlandıran pek çok kişinin, hatta kimi siyasal güçlerin Osmanlı aydınları, Osmanlı paşaları gibi davrandığını görüyoruz. Mustafa Kemal’i diğer Osmanlı aydınlarından ayıran çok belirgin bir çizgi var. Hemen hepsi “Osmanlı nasıl kurtulur?” sorusunu sorup buna cevap ararken, Mustafa Kemal Osmanlı’yı yeniden ihya etmek yerine yeni bir düzen kurma arayışına girmiştir, doğrusunu yapmıştır.

91 yıl önce kurulan Cumhuriyet artık yaşamıyor.

1923'te kurulduktan sonra sermaye iktidarının zayıflattığı Cumhuriyet'e öldürücü darbeleri önce 12 Eylül faşist darbesi vurdu. Aynı programın uygulayıcısı olan AKP’ye ise zaten sonu getirilmiş olan Cumhuriyet’in ipini çekmek kaldı. Bugün ülkemizde, Osmanlı özentisi, işbirlikçi, halk düşmanı, gerici bir yeni rejim kuruluyor.

Bugün Cumhuriyet değerleri için verilecek kavganın başlangıç noktası bu gerçeği kabul etmektir. Cumhuriyet’in korunacağı değil, yeniden kurulması gereken bir tarihsel evredeyiz.

Bu, AKP tarafından inşa edilen gerici rejime karşı topyekun bir kavga vermenin de ön şartı. Düne kadar Cumhuriyetçi saflarda   görülen kimi güçlerin hızla AKP ile uzlaşma çizgisine doğru sürükleniyor oluşunun ardında bu gerçeği görememek de var.

İleri sıçramayan geri düşer

Her şey akıyorsa ve aynı derede iki kez yıkanamıyorsak Türkiye’de önümüzdeki görev yeni bir Cumhuriyet için mücadele etmektir. Ve hemen ekleyelim, güçlü bir yeni yükseliş sadece toprağın derinliklerinde kökleri olanlarca gerçekleştirilebilir.

Cumhuriyet fikri bundan sonra bu topraklarda ancak ve ancak sosyalizmde hayat bulabilir. Yüreği ülkenin tüm halklarıyla beraber atan devrimcilerin temsil ettiği sosyalizmde...

Devrimcilere düşen, bu gerçekleri görmek, Cumhuriyet fikrini yaşatmak, onu bu ülkenin biricik kurtuluşu olan sosyalist bir cumhuriyet projesinde var etmek olmalı.

“Sosyalist Cumhuriyet için İleri” çağrısının anlamı budur.

Bir kaç yıl önce Anayasa tartışmalarına müdahil olmak için hazırladığımız Toplumcu Anayasa Taslağı’nın girişine yazdıklarımız bu yazının son cümleleri olsun...

“Bir sosyalist devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti, ülkede yaşayan tüm uluslardan işçilerin, emekçilerin, köylülerin, aydınların ortak çabasının ürünü olacaktır. Sosyalist cumhuriyet, yüzyıllardan bu yana bu coğrafyada boy atmış bütün ilerici atılımların, bu atılımların öncü gücü olan toplumsal hareketlerin, halk kahramanlarının mirasını devralıp gelecek kuşaklara taşıyacaktır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı ile birlikte emperyalistlerce parçalanması, Anadolu halklarının ortak tarihinde en önemli gelişmelerden bir tanesidir. Bu gelişmeye karşı mücadele, 1917 Ekim Devrimi’nin sonucu olarak ortaya çıkan Sovyetler Birliği’nin de desteğini alarak, kısa süre içerisinde batılı emperyalist ülkelerin planlarını bozmuş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri bu mücadelede atılmıştır. Sosyalist devletimizin devralacağı tarihsel mirasın en önemli halkalarından birisi bu mücadele ve bu mücadelenin ürünü olarak Türkiye Cumhuriyeti’dir.”



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Sosyalizmin katılaşması-Can Soyer denizcan 0 3378 27.08.2014- 17:03
Konu Klasör can soyer marksizm ve siyaset melnur 0 1 12.02.2023- 09:07
Konu Klasör “Gerilemede eşitlenme”-Can Soyer denizcan 0 2397 15.07.2015- 11:51
Konu Klasör Haziran titreşimleri-Can Soyer denizcan 1 3077 01.03.2015- 16:26
Konu Klasör Can Soyer:Saltanatınızı sıfırlayacağız denizcan 1 3203 02.02.2015- 09:49
Etiketler   Sosyalizmin,   gizi,   cumhuriyette-Can,   Soyer
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS