SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
2 Kasım 1922 saltanatın ilgası:           (gösterim sayısı: 2.115)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 02.11.2014- 11:52


2 Kasım 1922 saltanatın ilgası: 'Babıâli Sadrazamı, telgrafını gördüm, seni mahkeme kapısında asarım'
Mehmet Bozkurt


Farkındayım başlık uzun. Daha da uzun olacaktı, kısalttım. Sözün aslı şöyle: “Babıâli Sadrazamı, telgrafını gördüm kahkahalarla güldüm. Sağlam mührümü basarım, seni mahkeme kapısında asarım!”(Türk Parlamento Tarihi,cilt:1,s.247)

İşte böyle…İnanmak gerekir… Mazhar Müfit Kansu bu… Şakaya gelmez. İnanmış, yaman bir İttihatçı, 21’de Yozgat İstiklâl Mahkemesi üyesi; sonra, 25’te Şark İstiklal Mahkemesi Başkanı, milletvekili, Mustafa Kemal’in pek yakın arkadaşı yani malum sofra zevatından, hatıralarını yazdı: “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber.”

Asmaktan yana gözünü kırpmadan mührünü bastığını üç sene sonra yapılacak Şeyh Said ve arkadaşlarının yargılanacağı Diyarbakır duruşmalarında kanıtlayacaktır. Sadrazam olsan kaç para… Asar mı asar.

Saltanat 2 Kasım 1922’de kaldırıldı. Büyük Millet Meclisi’nin kararıyla.

Mustafa Kemal Paşa 30 Ekim günlü birleşimde başkan olarak kürsüdeydi. Cebinde üç telgraf… İlkin doğrudan kendisine hitaben yazılmış, Sadrazam Tevfik Paşa imzalı olanı okudu. Tevfik Paşa, özetle şunu demeye getiriyordu: Ulusal birliği sağladığımıza ve yakında İtilaf Devletleri ile barış görüşmelerine başlayacağımıza göre İstanbul’a yetkili birini gönderin ki barış masasına oturduğumuzda ağız birliği etmiş olalım “tenakuza” düşmeyelim…

Buyurun… Ankara savaşçıları hakkında ölüm fetvası yayımlamış, ordular kurup üzerlerine salmış, İstanbul’da İngilizlerle birlik bin bir entrika çeviren Saltanat
Hükümeti, iki yıl süren kanlı bir boğuşmanın sonunda kazanılan zafere gayet yüzsüzce ortak olmak istiyordu.

Gel de dellenme?

Delleniyorlar… Birleşimde yer alan milletvekillerinin ettikleri küfürleri buraya yazamayacak kadar ağır bulduğumdan, sadece sıraları dövüp yumrukladıklarını söylemekle yetineceğim. Ardından Mustafa Kemal’in o bildik hitabı:

“Efendiler…”

Az çok sessizliği sağlıyor…Mustafa Kemal Paşa zarif adam, devlet terbiyesi almış, Tevfik Paşa’ya çekmiş olduğu cevabı telgrafı “efendim” diye kibarca bitiriyor ancak öncesinde İstanbul’u tamamen yok hükmünde ilan etmeyi de ihmal etmiyor, şöyle: “ Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının kazandığı kesin utkunun doğal sonucu olmak üzere yakında toplanacak Barış Konferansı’nda Türkiye Devleti yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nce temsil olunur…” (Nutuk, cilt:3,Belgeler,s.1833)

Dokuz ay sonra başlayacak olan Lozan barış görüşmelerine katılmayı düşleyip Babıali’ye ve Yıldız’a gereken cevabı önce Mustafa Kemal Paşa vermiş oluyor.

“Yaşa Paşa” sedalarıyla alkışlanıyor. Parlamento Tarihi, özet tutanaklardan aktardıklarım.

Üçüncü telgrafın doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne hitaben yazılmış olduğunu öğreniyoruz. Mustafa Kemal Paşa kürsüden okuyor, yazıldığı gibi aynen aktarıyorum: “… Konferansa, Bâbıâli de , Büyük Millet Meclisi de çağrıldı. Bâbıâli’nin gelmemesi devletin altı yüz yılı aşkın zamandan beri kurulu ve saklı olan, bütün İslam dünyasının ilgili bulunduğu tarihsel kimliğini çöküşe yargılamak; Büyük Millet Meclisi’nin gitmemesi ise, dünyanın özlediği ve beklediği barışı başarısız bırakmaktır…”

Devamında şunlar var ve Mazhar Müfit Bey oturduğu yerde kıpraşmaya başlıyor; “ …Şu halde hem ülkenin geleceği, hem yurdun haklarını savunma üzerinde görüşmelerde bulunulmak için Büyük Millet Meclisi’nce atanacak bir kimsenin özel yönerge ile hemen gönderilmesi…”

Haydaa… İşte tam bu noktada, bir süredir kıpraşıp asabiyetle tırnaklarını yemekte olan Mazhar Müfit artık ayaktadır. Tutamıyorlar. Meclis’in kurallarını hiçleyerek, öyle söz möz istemeden konuşmaya başlıyor. Hepsini yazarsam uzun kaçacak, konuşmasının son bölümünü aktarmakla yetiniyorum:
“… Üç yıl önce yüce kurulumuz ve bütün Anadolu halkı kellesi koltuğunda kurtuluş için çalışırken; onlar, ayaklanmacılar, karşıtlar diyerek sahte fetvalarla asılmamıza hükmettikler. Bir yıl önce Londra Konferansı’ndaki olumlu davranışı ile kendisine değer verdiğimiz bu yaşlı Vezir herhalde bunamış olmalı. Bu itibarla artık kayıtsız şartsız olan milli egemenliğimizi paylaşmak isteyenlerin bu egemenlikte yerleri olamaz…”(T.P.Tarihi,s.247)

Mazhar Bey yumruğunu masaya yapıştırıyor, devamı malum ama yineleyelim: “ Babıâli Sadrazamı, telgrafını gördüm. Kahkahalarla güldüm. Sağlam mührümü basarım, seni mahkeme kapısında asarım!”

Tartışmalar gün boyu devam ediyor ve 600 yıldır hüküm sürse baba, oğul, kardeş, emmi sülale saltanatından kurtuluşun kapısı açılıyor: İlkin tek elde toplanan saltanat ve hilafetin ayrılması için bir önerge hazırlanıyor.

Bu fikrin ölünceye kadar yeminli Mustafa Kemal düşmanlığı yapacak olan Rıza Nur tarafından hazırlanıp imzaya açılmış olması da tarihin bir ironisi olmalı. Seksen imzayla sunulan Rıza Nur’un önergesi tartışılıyor ve 2 Kasım 1922 tarihi itibariyle Saltanat, Hilafetten ayrılarak ilga ediliyor.

Burada üzerinde çok fazla durulmayan bir husustan söz etmek isterim. TBMM yayımladığı ilga kararnamesine, esasen Osmanlı Devleti’nin İstanbul’un işgal edildiği 16 Mart 1920’de sona erdiğini, bu tarihten sonra ki İstanbul hükümetlerinin almış oldukları kararların battal olduğunu da ilave ederek, kararnameyi geriye doğru işletme basiretini de göstermiştir.

Şimdi geldik Mustafa Kemal Paşa’nın ünlü ve fevkalade öğretici konuşmasına; tümünü değil, en çok öğretici olan, kulağımızı dört açmamız gereken bölümünü aktarıyorum: “Hakimiyet ve Saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilmez. Hakimiyet, Saltanat kuvvetle, kudretle zorla alınır…”

Bu kadar.

Sonrası mırın kırın edip itiraz etmeye yeltenen sarıklı meczup takımınadır ve şöyledir: “…Aksi takdirde yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.”

Bunları yazıp bitirirken düşünüyorum da damar bildiğiniz İttihatçı damarı. “Sarı Paşa” ilhamını Mazhar Müfit’ten almış olmalı… Ne dersiniz?



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Saltanata son ver! denizcan 0 2214 24.10.2014- 11:45
Konu Klasör TKP'den 10 Kasım açıklaması melnur 0 1861 10.11.2017- 16:28
Konu Klasör Bir 10 Kasım sabahı... melnur 0 139 11.11.2023- 06:37
Konu Klasör Bugün 10 Kasım, Sevgi ve Saygıyla... melnur 8 1947 10.11.2023- 06:20
Konu Klasör Nakliyat-İş'den Tepe Home'da kasa kilitleme eylemi tarihselmaddeci 0 3173 26.01.2015- 16:51
Etiketler   Kasım,   1922,   saltanatın,   ilgası:
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS