SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 8 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   2   3   4   [5]   6   7   8   >   son» 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
yorum2006
[ yorumcu ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.08.2013
İleti Sayısı: 772
Konum: Gizli
Durum: Gizli
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

2 kere teşekkür edildi.
Cevap Yazan: yorum2006
Cevap Tarihi: 10.11.2014- 02:54


Alıntı Çizelgesi: KARINCA yazmış

Melnur bir taş attı kuyuya,bir sürü aklı firari bu taşı çıkarmaya çalışıyor.
ancak ideolojik birikim,teorik bir sefalet halinde,döküm,döküm dökülüyor.
Cehalet diz boyu.

"Keskin olmaya kalkınca yanlışın sonu gelmez. Sosyalizm komünizmin alt evresidir derken, komünizmi sosyalizmin kaçınılmaz sonucu olarak görmek olmaz. Basit bir geçiş dönemi olarak görmek de olmaz. Nitekim böyle olmadığı reel sosyalizmin çökmesiyle tarihin laboratuvarında kanıtlandı.

Söylediğinizin aksine, sosyalizm ayrı bir toplumsal formasyondur. Aynen öyle. Basit bir geçiş dönemi değil, kendine özgü bir formasyondur. Geçiş dönemi dahi olsa, kendine özgü yasallıkları vardır ve bunlar komünist toplumun yasallıklarından farklıdır. Komünist toplum sosyalist toplumdan her yönüyle farklı olacaktır. İnsanı da farklı olacaktır. Zaten böyle olduğu için de sosyalizmden komünizme kendiliğinden geçiş diye birşey olmuyor, olmadı da."

Bunlar ya yazılanları okumuyor,yada okuduklarını anlamıyorlar.
Kim nerede Sosyalizmi bir geçiş dönemi olarak görmüş?Sosyalizmi geçiş dönemi olarak görenler genelde Tek Ülkede Sosyalizmin olabileceğini savunan politik cahiller.
Sosyalizm geçiş dönemi değildir.Sosyalizm tek başına bir toplumsal formasyon değildir.Marks içinde yaşadığı dönem için iki toplumsal formasyondan bahseder,bunların birisi Kapitalizm,diğeride Komünizm dir.Zaten Gotha Programı ile ilgili eserinde de Kapitalizmden,Komünizme geçişten bahseder.
Sosyalizm tek başına bir toplumsal formasyon değildir.Sosyalizm bir toplumsal formasyon olan Komünist Toplumun ilk evresidir.




Herkesi cahillikle suçluyorsun, cahil olan sensin veya parayla tutulmuş provokatörsün. Komünist toplumda bir sınıfın diktatörlüğü olmayacağı gibi, sınıflar tamamen ortadan kalkmış olacaktır. Devlet de, ordu da, polis de, diğer üst yapı kurumları da ortdadan kalkmış olacaktır. Aile de kalkmış olacaktır. Kafa emeği ile kol emeği arasındaki çelişki de, kentli ile köylü arasındaki fark da, kadın-erkek arasındaki farklar da ortadan kalkmış olacaktır. Toplumsal üretim herkesin ihtiyacına yetecek düzeye ulaşmış olacaktır. Dünyada her türlü sınır ortadan kalkacak, tek bir dil olacaktır. Sosyalizmden bu düzene basitçe mi geçilecek? Bu toplum düzeni sosyalizmden sonra kendi kendine mi kurulacak? Haydi oradan.




Bu ileti en son yorum2006 tarafından 10.11.2014- 02:56 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.11.2014- 12:29


Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Proletaryanın siyasal bir devrimle iktidarı alması ve kapitalist üretim ilişkileri yerine toplumsal üretim ilişkilerini geçirerek sınıfsız ve devletsiz bir enternasyonal formasyon yaratmayı amaçlayan komünizm( ideolojisi) yukarıda açıklanmaya çalışılan bütünlük içinde içselleştirilmediğinde ve yine yukarıda açıklanmaya çalışıldığı şekilde kürt ulusal hareketine biat ve Cumhuriyet, aydınlanma, laiklik gibi tarihsel kazanımlara düşmanlık şeklinde algılandığında başka sorunlar da ortaya çıkabilmektedir. Bir başka önemli örnek,hem ülke ve hem de bölgenin verili koşullarının çözümlemesinin ve değerlendirilmesinin yapılamaması, ve sonuçta sınıfsal bir siyaset ve doğrultunun ortaya konulamamasıdır. Bir başka deyişle Cumhuriyet kazanımlarına düşmanlık ve kürt ulusal hareketine biat anlayışı ülke ve bölgenin içinden geçtiği sürecin sınıfsal değil, kürt ulusal hareketinin perspektifiyle algılanmasına ve bu nedenle sınıfsal konumlanışının dışına düşülmesine yol açmaktadır.

Örnek vermek gerekiyorsa; Türkiye uzunca bir zamandır AKP'nin dinci otoriter zihniyetinin biçimlemesiyle gerici faşist bir sürecin içerisinde yol almaktadır. Devlet ve toplum bu süreçte giderek daha gerici ve baskıcı bir çerçevenin içine sıkıştırılmaktadır. Türkiye sosyalizminin ( sosyalist hareketinin) uzunca bir süredir konuyla ilgili yaptığı saptama budur ve tartışmasız doğrudur. Sol sınıfsal mücadelesini bu bağlamda ve artık egemen sistemin mutlak yürütücüsü durumuna gelen AKP'yi merkeze alan bir mücadele hattı oluşturulması gerektiğini savunuyor ve olanakları ölçüsünde de bunu gerçekleştirmeye çalışıyor. En son BHH bu değerlendirmelerin sonucunda ortaya çıkan bir yapılanmadır. Soru şu; benzer değerlendirmeyi kürt uusal hareketi yapabiliyor mu; yapabilir mi? Kürt siyasi çevrelerinden AKP ve Erdoğan'ı iktidarda kendilerinin tuttuğuna ilişkin hiç mi açıklama duymadık?

Yakın bölgemizdeki durum farklı mı? Ortadoğu'daki emperyalist projeye karşı çıkmak, bölgenin emperyalist çıkarlara göre biçimlenmesini savunmak bir solcu için mümkün müdür? Emperyalizmin en son Suriye'ye yönelik müdahalesi ve bölgedeki gerici-yobaz örgütlenmelerin Suriye halkına yönelik faşist saldırılarında kürt hareketinin bir solcu gibi ilkeli bir karşı çıkış gösterebilmesinin siyaseten karşılığı bulunmakta mıdır? Buna olumlu yanıt verebilmek mümkün mü? Daha iki gün önce Bayık'ın ABD'yi üçüncü bir özne olarak bölge yapılanması konusundaki olası görüşmelere katılabileceğini söyleyebilmesini bu anlamda anti-emperyaliist bir değerlendirme görülebilir mi?

Kuyruçuluğun, kürt hareketine biat etmenin sonucu bölgeyi ve ülkeyi kürt siyasetinin gözlüğüyle değerlendirmek ve ona göre bir konumlanış içine girmektir. Ne bölgedeki gelişmelere proletaryanın çıkarları doğrultusunda bakılabiliyor ve ne de Türkiye'de AKP'nin dinci faşizmi ülkeyi ve toplumu giderek hızla faşist karanlığa sürüklerken doğru bir siyasi tavır alabiliyor. Sanki bu ülkede hiç AKP gerçekliği yokmuş gibi davranıyor. Çünkü kürt ulusal hareketi böyle bakıyor, böyle değerlendiriyor; kuyrukçu da ne yapsın, yedeklendiği yerde sürüklenip duruyor.

Bu savruluşun sınıfsal mücadeleye uygun bir konumlanış olduğunu söyleyebilmek mümkün mü? Bu konumlanış içindeyken, sağdan soldan bulunan Marks ve Lenin alıntılarını üstelik devrimci özünü de hiç kavrayamadan oraya buraya asmak içinde bulundukları vahim durumu kurtarmaya yeter mi?

Şimdilik, sonuç olarak şunu söylemek mümkün: Solcu ( sosyalist/komünist) olma iddiası öncelikle komünist ideolojiyi bütünlüklü bir şekilde kavramaktan ve içselleştirmekten geçiyor. Öncelikle bu!




Sosyalist-komünist olmayı hedefleyen bir kişi öncelikle sosyalist-komünist ideolojiyi -en azından- temel çıktılarıyla öğrenmek zorundadır. Sınıf mücadelesi, siyasi devrim perspektifi, proletarya diktatörlüğü, sınıfsız topluma yönelik devrimci dönüşüm döneminin gerekliliği bu temel çıktılardan en önemlileridir. Şu yanlışa çok sık düşüyoruz; özellikle UKKTH konusunda yanlış bir algıya sahibiz, sosyalist olmanın kürt halkının yanında olmaktan geçtiğini, kürt halkının yanında olmayı ise kürt ulusal hareketine biat etmek, ülkedeki ve bölgedeki sorunlara kürt ulusal hareketinin gözlüğüyle bakmak olduğuna inanırız. Böyle bir algıya sahibizdir. Özellikle sözde sol-sosyalist forumlarda böyle bir algı var ve bilerek ya da bilmeden böyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor.

Baştan söylenecekse, böyle bir düşünce temelden yanlıştır sosyalistler için hiç bir belirleyiciliği de bulunmamaktadır.

Sosyalistlerin ideolojik biçimlenmesinde yukarıda altı çizilmeye çalışılan temel çıktılar ne kadar önemliyse, bu temel çıktıların önüne mutlaka işçi sınıfının enternasyonal çıkarları temel ve genel bir ilke olarak yazılmalıdır. Bu temel ve genel ilke sosyalistlere neyi neden yapmak ve neyi neden yapmamak konusunda bir doğrultu verir. Bu genel ve temel ilke doğrultusunda işçi sınıfına alan açacak, işçi sınıfına mevzi kazandıracak, işçi sınıfına ileri-sol bir zemine çekecek, yüzünü sola döndürecek ve işçi sınıfı ideolojisiyle çatışmayacak her olgu desteklenir, tersi olursa desteklenmez. Her konu-olgu için geçerli bir ilkedir bu. Bunlar yoksa sosyalist olma iddiası, sadece iddia olarak kalmaya mahkum olur. Bir gevezelikten öteye geçmez o iddia.

Sözde sol-sosyalist forumların yapmaya çalıştığı bu. Daha çok bilgisizliklerinden ve kürt ulusal hareketinin sempatizanlarından oluşan yönetici ve üyelere sahip oldukları için sosyalist ideolojiye aykırı bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Böyle bir duruşun ''gerçek komünistlik'', ''enternasyonal solculuk'' olarak yansıtılması buralara giren sempatizan kitlenin zihninde ''sosyalizm bu!'' algısının da oluşmasına yol açıyor. Toplumsal-siyasal yaşamda bunun örgütlü bir hale bürünmüş şeklinin çok önemli olduğunu düşünmüyorum, ama sanal dünyada sözde sol-sosyalist forumlarda bu algıyı yaratan düşüncenin etkin ve başat olması bence önemli ve mutlaka deşifre edilmeyi hak ediyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
munzur
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.12.2013
İleti Sayısı: 1.075
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: munzur
Cevap Tarihi: 10.11.2014- 19:32


Şu yanlışa çok sık düşüyoruz; özellikle UKKTH konusunda yanlış bir algıya sahibiz, sosyalist olmanın kürt halkının yanında olmaktan geçtiğini, kürt halkının yanında olmayı ise kürt ulusal hareketine biat etmek, ülkedeki ve bölgedeki sorunlara kürt ulusal hareketinin gözlüğüyle bakmak olduğuna inanırız. Böyle bir algıya sahibizdir. Özellikle sözde sol-sosyalist forumlarda böyle bir algı var ve bilerek ya da bilmeden böyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor.

Sosyalizmin ne olduğu tam da böyle algılanıyor. Buna sosyalist ideolojinin belli başlı konularını lenin alıntıları ile tartışma özelliği eklendiğinde gerçek bir komünist prototipi ortaya çıkıyor! Böyle bir gerçek komünistliğin başka bir belirleyiciliği de kendisi gibi düşünmeyenlere yöneltilen ulusalcılık, kemalistlik, sosyal şovenlik gibi yakıştırmalar. Sosyalist ideoloji onlara göre böyle bir ideoloji. Gerçekteyse tipik bir kuyrukçu tipolojisinden başka bir şey değil bu.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: solcu
Cevap Tarihi: 10.11.2014- 20:52


Kuyrukçuluğun yani sözde komünistliğin ne olduğunun anlaşılması için bu adamların sitelerine girmek ve yazılan yorumlara değil, sadece konu başlıklarına bakmak yeterlidir. AKP'ye yönelik eleştirilerin çok sınırlı sayıda olması bile kürt hareketinin izlediği siyasetle uyum içinde çalıştıklarını gösteriyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ayhan
Cevap Tarihi: 11.11.2014- 19:48


Bu forumlarda yazanlara göre gerçek komünistlik kürt kuyrukçuluğu yapmaktır. Yapmayan şovenist, yapanlar gerçek komünisttir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 12.11.2014- 13:35


Yeni bir uygarlık olarak komünizm-Can Soyer  

Annales Okulu’nun kurucularından, büyük tarihçi Lucien Febvre “Uygarlık, Kapitalizm ve Kapitalistler” adlı kitabında, 1766 yılından önce basılmış hiçbir Fransızca metinde “uygarlık” sözcüğüne rastlamadığını söyler.

Bizim gibi antik, hatta tarihöncesi uygarlıklardan söz eden, kitaplarda ya da makalelerde binlerce yıl önceki ilk uygarlıkları okuyan kuşaklar için şaşırtıcı geliyor, ancak Febvre’nin otoritesine güvenerek, uygarlık sözcüğünün tüm insanlık tarihi içerisinde son derece geç ortaya çıktığını görebiliriz. Elbette, bu söylenen uygarlıkların değil, sözcüğün yeni olduğu anlamına gelmektedir.

O halde, Febvre’yi takip ederek, kendisine binlerce yıllık bir geçmiş atfettiğimiz uygarlığın, nasıl olup da ancak 18. yüzyılda dildeki özgün karşılığını bulduğunu soruşturmamız gerekir. Febvre’nin yanıtı öğreticidir; ona göre, “uygarlık” sözcüğü tam da ait olduğu çağda, burjuvazinin tüm eski toplumu sarsan adımlarla tarih sahnesine çıktığı ve aydınlanmanın felsefeden sanata kadar birçok alanı bütünleştiren bir ışık yaymaya başladığı zamanda ortaya çıkmıştır.

Uygarlık parçası olduğu burjuva yükselişi ve aydınlanma çağının temelleriyle bağıntısı içerisinde düşünüldüğünde, en çok, doğaya ve topluma dair yeni bir düşünüş tarzını ifade etmektedir. Bu anlamda uygarlık, tanrının iradesi ile değil insan aklı ile, soydan gelen ayrıcalıklar ile değil eşit yurttaşlık hakkı ile, düzene ve yasaya itaat etme ile değil haksız yönetime karşı başkaldırma ile ilişkilenmiş bir düşünce üslubudur.

Bu üslup ve tarz, burjuvazi “kendi suretinden bir dünya” yaratırken aşındı, eksildi. İnsanlığın 18. yüzyılda kat ettiği devasa mesafe, hızla geri alınmaya; tarihin hızlanan çarkları yavaşlatılmaya çalışıldı. Uygarlık, zaman zaman bu geri gidişe de direndi; işçi sınıfının iktidarı ele geçirebildiği anlarda özgün bir renk ve içerik de kazandı. Ancak geldiğimiz noktada, uygarlığın, 18. yüzyılın özgürleşmeci uygarlık üslubu ve tarzının bir yenilgiyle karşı karşıya olduğu açıktır.

Yenilgi çok ağır bir sözcük olduysa, bir kenara atılmıştır da diyebiliriz. Her durumda, uygarlık, tekrar ayağa kaldırılmayı, yeniden insanlığın büyük atılımının zemini haline getirilmeyi bekliyor. İşin püf noktası ise, tam da burası: günümüzde uygarlığı ayağa kaldıracak, yeni bir üslup ve tarz ile birlikte uygarlığı tekrar harekete geçirecek, insan özgürleşmesinin itici gücünü oluşturacak “yeni bir uygarlık”ı inşa edecek olan kimdir, nedir?

Bu soruya, iki nedenle, komünizm dışında bir yanıt verilmesi olanaklı değildir. Birincisi, mevcut dünya halinin ve uygarlığının çöküşünün birinci dereceden sorumlusu olan kapitalizm karşısında, komünizm ölçüsünde zıt ve uzlaşmaz bir başka tahayyül bulunmamaktadır. Bu anlamda, komünizm düşüncesi, kapitalist dünya egemenliğinin tam karşı kutbunu temsil etmektedir. İkincisi ise, komünizm, bir hareket ve mücadele biçimi olarak, kapitalist toplumsal ve siyasal ilişkilerin tümünü yıkabilecek, dünya üzerinde köklü bir zemin temizliğine gidebilecek potansiyele sahip tek dinamiktir. Dolayısıyla, çökmüş ya da çökertilmiş, yenilmiş ya da terk edilmiş uygarlığın yeni bir üslup ve tarzla, yeni bir heyecan ve hızla, yeni bir bilinç ve hedefle ayağa kaldırılmasını üstlenebilecek tek güç komünizm düşüncesidir.

Bu söylenenler, elbette, kolayca ve bir çırpıda gerçekleştirilebilecek görevler değildir. Komünizm, hem radikal içeriği ve yıkıcı potansiyeli ile, hem de bütüncül bilinci ve kurucu zenginliği ile yeni bir uygarlık üslubunun ve tarzının üretimine dolaysız biçimde katkı yapmak zorundadır. Tıpkı 18. yüzyılın devrimci toplumsal güçlerinin yaptığı gibi, bir yandan mevcut dünyanın kalıpları ve yatkınlıkları acımasız bir eleştiriden geçirilmeli, bir yandan da kapsamlı bir özgürleşme ve kurtuluş tahayyülü düşüncenin ve toplumsal pratiklerin her alanına egemen hale gelmelidir.

Kısacası, komünizm, yeni bir uygarlık üslubu ve tarzı olarak, insanlığın evrensel temsilcisine dönüşmelidir. Tarihin bu dönemindeki karanlığı ve vahşeti alt edebilecek yeni bir aydınlanma, yeni bir özgürleşme, yeni bir eşitlik ve kardeşlik arzusunun, siyasal ve tarihsel öncüsü olabilmelidir.

Emek sömürüsünün, artan yoksullaşmanın, savaşların, gericileşmenin, cinsiyet eşitsizliğinin, çevre yağmasının, nükleer felaketlerin, çocuk istismarının, salgın hastalıkların; doğada ve toplumda gözlenen her türlü sömürü, eşitsizlik, ayrımcılık ve baskının yegane, biricik, tartışmasız çaresi olmak, günümüzün evrensel insanlık bilincinin sahibi ve temsilcisi olarak sahneye çıkmak, komünizm düşüncesinin ihmal edilemeyecek ödevidir.

Febvre’nin sözlerindeki gibi, yeni bir uygarlık, tam da ait olduğu çağda, işçi sınıfının ve komünizm düşüncesinin kapitalist vahşet ve çürümenin karşısına çıkmak için gereksindiği her şeye sahip olduğu bu zamanda, bir kez daha doğurulmalı, yaratılmalıdır.

Uzun uzun anlatmaya gerek yok; her gün deneyimlediğimiz çürüme, kapitalist uygarlığın can çekişmesinden ya da uygarlıktan sıyrılmış kapitalizmin insanlığı vahşice köleleştirmesinden başka bir şey değildir. Dünyanın, halkların, yoksul ve büyük insanlığın mücadelesi, komünizmin evrensel özgürleşme ve kurtuluş tahayyülüyle buluşturulmalıdır. Bunun içinse, komünizm, soyut bir hayal olmaktan çıkarılıp, işçi sınıfının öncüsü olduğu gerçek bir mücadelenin teorik ve pratik kaynağı haline getirilmelidir.

Muhtemelen büyük usta Marx da, komünizmin bu pratik gerçekliğine vurgu yapmak amacıyla “komünist için sorun, mevcut dünyayı köklü bir biçimde dönüştürmek, varolan duruma pratik olarak saldırmak ve onu değiştirmektir” demişti.   Çünkü “bize göre komünizm, ne yaratılması gereken bir durum, ne de gerçeğin ona uydurulmak zorunda olacağı bir ülküdür. Biz, bugünkü duruma son verecek gerçek harekete komünizm diyoruz”.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 12.11.2014- 13:40


Can Soyer'in yazısnda komünizmin ne olduğunu anlatan bölümler var. Görüldüğü gibi komünizm dendiğinde sadece toplumsal bir formasyon anlaşılmamalı.


[quote=]   Bu anlamda, komünizm düşüncesi, kapitalist dünya egemenliğinin tam karşı kutbunu temsil etmektedir. İkincisi ise, komünizm, bir hareket ve mücadele biçimi olarak, kapitalist toplumsal ve siyasal ilişkilerin tümünü yıkabilecek, dünya üzerinde köklü bir zemin temizliğine gidebilecek potansiyele sahip tek dinamiktir. Dolayısıyla, çökmüş ya da çökertilmiş, yenilmiş ya da terk edilmiş uygarlığın yeni bir üslup ve tarzla, yeni bir heyecan ve hızla, yeni bir bilinç ve hedefle ayağa kaldırılmasını üstlenebilecek tek güç komünizm düşüncesidir.  





[quote=]Uzun uzun anlatmaya gerek yok; her gün deneyimlediğimiz çürüme, kapitalist uygarlığın can çekişmesinden ya da uygarlıktan sıyrılmış kapitalizmin insanlığı vahşice köleleştirmesinden başka bir şey değildir. Dünyanın, halkların, yoksul ve büyük insanlığın mücadelesi, komünizmin evrensel özgürleşme ve kurtuluş tahayyülüyle buluşturulmalıdır. Bunun içinse, komünizm, soyut bir hayal olmaktan çıkarılıp, işçi sınıfının öncüsü olduğu gerçek bir mücadelenin teorik ve pratik kaynağı haline getirilmelidir.



[quote=] Muhtemelen büyük usta Marx da, komünizmin bu pratik gerçekliğine vurgu yapmak amacıyla “komünist için sorun, mevcut dünyayı köklü bir biçimde dönüştürmek, varolan duruma pratik olarak saldırmak ve onu değiştirmektir” demişti.   Çünkü “bize göre komünizm, ne yaratılması gereken bir durum, ne de gerçeğin ona uydurulmak zorunda olacağı bir ülküdür. Biz, bugünkü duruma son verecek gerçek harekete komünizm diyoruz”.  




Bu ileti en son denizcan tarafından 12.11.2014- 13:41 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 15.11.2014- 15:14


Dünya komünizme hazır mı?-Can Soyer  

Önceki yazımızda kapitalist uygarlığın hastalık ve lanet saçarak çökmekte olduğunu ve bunun karşısına komünizmin yeni bir uygarlık biçimi olarak çıkması gerektiğini söylemiştik.

Bu tartışmanın doğal uzantısı, komünizmin günümüz dünyası düşünüldüğünde gerçekçi bir hedef olup olmayacağıdır elbette. Diğer bir deyişle, komünizmin yeni bir uygarlık olarak tarihsel ödevine işaret eden bir tutum, komünist özgürleşme ve kurtuluş tahayyülünün imkanlarını da soruşturmaya yönelmelidir.

Komünizmin gerçekçi ya da mümkün olup olmadığını, dünyamızın komünizme hazır hale gelip gelmediğini tartışmak için, biri komünizmle ne kast edildiğine, diğerleri ise soruşturmada hangi ölçütlerin kullanılacağına dair kimi açıklamalar yapmak gerekiyor.

Bu tartışmada komünizm ile kast edilen, elbette, sınıfların ve sınırların yok olduğu, devletin sönümlendiği, işbölümünün yarattığı kent ile kır, kafa emeği ile kol emeği gibi tarihsel ayrımların ortadan kalktığı, insan toplumunun yepyeni örgütlenme biçimi anlamındaki komünist toplum evresi değildir. Dünyanın komünizme hazır olup olmadığı sorusunu bu çerçevede ele alırsak, komünizme giden süreç siyasal ve toplumsal olarak hayli uzun ve kapsamlı olacağı için, soruşturmamız ya bir tefekküre ya da hayale dönüşecektir. Çünkü Marx’ın değişik biçimlerde uyardığı gibi, komünist toplumun örgütlenmesi esas olarak komünizmin maddi koşullarının üretilmesine dayanır. Bu koşullar oluşmadan ya da ufukta belirmeden, komünist toplum beklentisine girmek, yine Marx’ın sözleriyle, “delice bir heves” olur ve ancak bir “keşişler ekonomisi” yaratır.

Dolayısıyla, “dünya komünizme hazır mı?” sorusuna yanıt ararken, öncelikle komünizmle komünist toplum evresini kast etmediğimizi söylemek gerekiyor. Kastımız, komünizmin, hem bir düşünsel zenginlik hem de bir siyasal hareket olarak dünya gidişatına müdahale etmesi, kendisini kapitalist dünya imparatorluğunun karşı kutbu olarak kabul ettirmesi, giderek dünya halkları için evrensel bir kurtuluş ufku haline gelmesidir. Böylesi bir etkinlik, bir yanıyla sanattan felsefeye, etikten bilime kadar çok çeşitli alanlarda komünist düşüncenin hegemonyasını artıracak, bir yandan da komünizmin yeni bir uygarlık tarzını ve üslubunu sırtlanmasını sağlayacaktır. Bu haliyle ele aldığımızda, yani komünizmi dünyanın kapitalist sömürü ve vahşetten kurtuluş mücadelesinin evrensel kaynağı olarak anladığımızda, baştaki sorumuza olumlu yanıt vermek de mümkün olur.

Peki bizi bu sonuca getiren nedir? Ya da hangi ölçütler açısından dünyanın komünizme hazır olduğunu söyleyebiliyoruz?

İlk olarak, önceki yazıda da değindiğimiz, kapitalist dünya sisteminin bütüncül biçimde çürüyüşünü saptayabiliriz. Dünyamız, burjuvazinin devrimci ve ilerici olduğu dönemleri çok gerilerde bırakmış, özellikle de bizim çağımız burjuva egemenliğinin en gerici ve vahşi yüzüne tanık olmuştur. Fakat dünya çapında egemenlik sürdüren bir sistemin çürüyüşü, tek başına o sistemin sahiplerini ya da temsilcilerini etkilemez. Kapitalizm, kendisiyle birlikte, tüm toplumsal ve insani ilişkileri de çürütmekte, yarattığı bataklığa doğru gömülürken insanlığı da beraberinde götürmektedir. Tüm dünyada sömürünün, gericiliğin, ırkçılığın, fanatizmin, sapkınlığın ve vahşetin hızlanarak yükselme eğiliminde oluşu, bu çürümenin doğrudan yansımalarıdır. Dünya, birkaç yüzyıl önce yaşanan göz kamaştırıcı aydınlanma atılımının hemen ertesinde, tarifsiz bir barbarlığa doğru seyretmektedir.

Üstelik, tanığı olduğumuz bu çürümenin, kapitalist sistemin iç dengelerinin yeniden kurulmasıyla ya da sistemde köklü bir paradigma değişikliği ile önlenmesi, en azından görünür veriler ışığında, mümkün görünmemektedir. Kapitalizm bir zamanlar taşıdığı ve bugün açıkça ilerici bir özellik ifade eden birçok değeri kusmuş, deyim yerindeyse ideolojik olarak kendi içini boşaltmıştır. Bugün yeni bir aydınlanma hamlesinin, burjuvazinin evrensel sınıf egemenliğiyle uyumlulaştırılması, kapitalizmin kendi dinamikleri üzerinden yeni bir özgürleşme atılımı yaratması ihtimal dahilinde değildir. Bu, açıkça bir uygarlık sorununu işaret etmektedir ve insanlığın evrensel ilerici birikimini temsil eden neredeyse tüm değerler, sadece ve sadece sol, sosyalist, komünist hareketler tarafından korunmaktadır. Dolayısıyla komünizm, bugün karşı karşıya olduğumuz kapitalist barbarlığın karşısına yeni bir uygarlık üslubu ve tarzı ile dikilebilecek tek düşünsel kulvardır.

İkinci olarak, kapitalizmin dünya ölçeğinde yaşadığı sürdürülebilirlik sorununa değinebiliriz. Özellikle Sovyetlerin çözülüşünün ardından hız kazanan neoliberalleşme ve emeğin tüm haklarına yönelen saldırı, kapsamını ve şiddetini artırarak devam etmektedir. Artan çalışma süreleri, düşen ücretler, yükselen işsizlik, piyasanın esnekleşmesi sonucunda karşı karşıya kalınan güvencesizlik gibi evrensel göstergelere, dünya çapında gericiliğin yayılması, emeğin kazanımlarının dinselleşme ya da ırkçılık ile birlikte ortadan kaldırılması süreci eşlik etmektedir. Kapitalizm, dünya ölçeğinde hem sınıfsal hem de ideolojik bir imha savaşına girişmiştir.

Ancak daha önemli olan nokta, kapitalizmin bunu gerçekten de yapmak zorunda oluşudur. Kapitalist sistemin kar aranışının sürekli krizlerle karşılaşmasının bir kural olduğu hatırlanacak olursa, bu krizleri aşabilmek için başvurulan yollar da sermaye egemenliğinin en çıplak görünümlerini sergilemektedir. Bu koşullar altında, sermayenin kimi kazanımlarından vazgeçmesi ya da işçi sınıfı ile belirli bir dengede uzlaşmayı kabul etmesi, sözünü ettiğimiz krizlerin daha da sıklaşmasına ve şiddetlenmesine yol açacaktır. Kapitalist egemenlik, emeğin ve insanlığın çeşitli beklentilerini faydacı biçimde de olsa karşılamak şöyle dursun, en yaşamsal ve vazgeçilmez haklara dahi acımasızca saldıracak ölçüde katılaşmıştır. Bu veriler değerlendirildiğinde, halkların ve emekçilerin somut talep ve beklentilerine yanıt verebilecek, bu talep ve beklentileri siyaset ve düşünce alanında güçlendirip ileriye taşıyacak aktör, yine ve sadece komünizm olmaktadır.

Üçüncü olarak ise, kapitalizmin, dünyaya yayıldıkça, yarattığı gerilim ve çelişkileri de evrenselleştirmesinden bahsetmeliyiz. Bugün kapitalizmden kaynaklanan tek bir sorun dahi, sermaye egemenliğinin dünya ölçeğindeki yapılanma ve stratejisinden bağımsız biçimde değerlendirilemez hale gelmiştir. Aynı süreci tersinden anlamaya çalıştığımızda, kapitalizme, emek sömürüsünün şiddetlenmesine, gericiliğin ve ırkçılığın, fanatizmin ve ayrımcılığın, vahşetin ve katliamların sıradanlaşmasına karşı gösterilecek her tepki, belirli bir ölçeği aştığında, kendi niyetlerinden bağımsız olarak, kapitalist dünya egemenliğinin hassas noktalarına dokunacaktır.

Bu söylenenler, başka bir ifadeyle, yerel ölçeklerde yükselen kitlesel mücadele ve direniş örneklerinin siyasal ve toplumsal sonuçlarının büyüdüğünü, çarpan etkisinin arttığını anlatmaktadır. Kapitalizmin dünya üzerindeki en ücra alanlara kadar genişlettiği sömürücü ve gerici saldırı, insanlığı ve dünya halklarını evrensel bir kurtuluşu, daha doğrusu kendisini kapitalizm karşısında evrensel olarak da inşa etmiş bir siyasal kurtuluş mücadelesini aramaya yöneltmektedir. Böylesi bir evrensel tınıyı verebilmek, kendisini kapitalist dünya egemenliğinin eş kapsamdaki alternatifi olarak sergileyebilmek, çökmekte olan uygarlığın karşısına bir başka uygarlaşma çağrısı ile çıkabilmek için gerekli olan bütüncül niteliğe komünizmden başka hiçbir siyasal, felsefi ya da teorik konumun sahip olmadığı açıktır.

O halde, dünyanın komünizme hazır olup olmadığı sorusuna verdiğimiz yanıtın, adlı adınca bir uygarlık krizine de verilen yanıt olduğunu söylemiş oluyoruz.

Belki iddiayı yükseltmek gibi olacak ama, bir adım daha atarak şunu söylememizde dahi sakınca yok:

Dünya komünizme hazır olmanın da ötesinde, ona muhtaçtır.

Brecht, kapitalizmin kar güdüsünün acımasızlığını ve kural tanımazlığını kast ederek “radikal olan komünizm değil, kapitalizmdir” demişti.

Şimdi bu cümlenin, biraz değiştirilerek kurulması gerekmektedir.

Artık radikal olma sırası komünizmdedir.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 8 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   2   3   4   [5]   6   7   8   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Kimdir bu El Şebab? denizcan 0 3115 22.01.2015- 21:24
Konu Klasör Ezidiler kimdir? proleter 2 5232 16.08.2014- 20:59
Konu Klasör Solcu kimdir? solcu 56 40769 01.01.2015- 20:21
Konu Klasör Turuncu devrimci kimdir? umut 1 4606 30.04.2015- 19:50
Konu Klasör Ekmeleddin İhsanoğlu kimdir? abbas 119 66326 30.07.2014- 11:44
Etiketler   Gerçek,   komünist,   kimdir
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS