SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
Berlin Duvarı efsanesi           (gösterim sayısı: 9.856)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 10.11.2014- 10:52


Berlin Duvarı efsanesi

Resim Ekleme

İnsan hayatı sayılara indirgenemez. Ancak insan hayatını sayılardan muaf gören anlayışla da 'bir genel insanlık' söylemi üzerinde koalisyon kurulamaz. Efsanenin tanımı gereği, sayısı tam olarak bilinenden efsane türetilemez. Efsane için abartı şart. Efsane için sonradan ekleme de şart.

Tevfik Taş - soL

Herşeyden önce de, efsane için kendi aklını kullanmayı ertelemiş bir hazır algı kitlesi olmazsa olmazdır.
Berlin Duvarı niçin inşa edildi?
Berlin Duvarı'ndan dolayı insanlar öldü mü? Öldü ise bunun nedeni ve sayısı nedir?

28 yıllık duvarın 25. 'yıkılış' yıldönümü
28 yıllık Berlin Duvarı'nın 'yıkılışı'nın 25. yıldönümü bugün Almanya'da törenlerle kutlanıyor. Ülke çapında törenler düzenlenip, göz kamaştıran havai fişekler eşliğinde çarpıtılmış gerçeklik üzerine beylik nutuklar atılacak. Ne büyük coşku!

28 yıl boyunca Avrupa'da savaş tehlikesi bu anti-faşist duvar sayesinde bertaraf edilmişti. 28 yıl boyunca bir Alman halkının devleti olduğu halde savaşı aklına dahi getirmemiş, keza diğer Alman devletinin savaş çıkartma emellerine taş koymuştur.

Dile kolay 28 yıl... Asıl kutlanması gereken bu 28 yıldır: Savaşsız, sömürüsüz, eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplum, Alman coğrafyasında (da) hayat bulmuştu. Tarihte duvar çekip de çevresine huzur sağlamanın bir başka örneği Berlin Duvarı örneği dışında, görülmemiştir.

Duvar niçin inşa edildi?

Birinci sorudan başlayalım: Duvar ne amaçla inşa edilmiştir?

Bir, genç sosyalist cumhuriyet açık sınır dolayısıyla ağır bir iktisadi handikaba sahipti. Hergün onbinlerce kalifiye Alman Demokratik Cumhuriyeti (ADC) yurttaşı Batı'ya gidip çalışıyor, akşamları da evlerine dönüyordu. Bu durum Doğu'nun tamamiyle aleyhine işleyen bir iktisadi kısır döngü anlamına geliyordu. Eğitimli emekçiler ülkelerinde edindikleri pahalı ama ücretsiz kaliteli eğitimlerini Batı'nın özendirici maddi motivasyonlarına tahvil ediyorlardı.

Bu konuya ilişkin ihmal edilmemesi gereken bir tanıklığa başvuralım: New York Times 1963'de şunları yazıyor: ''Duvarın örülmesinden dolayı Batı Berlin ciddi bir iktisadi zarara uğradı. Hergün 60 bin kalifiye işgücü Batı'ya çalışmaya gidiyordu.'' (1)

İki, 1950'li yıllardan itibaren Truman Doktrini'nin bir açılımı olarak Soğuk Savaş dünya siyaset sahnesine şırınga edilmişti. Almanya'nın ikinci savaş sonrası ikiye bölünmesi de Sovyetlerin ya da ADC önderliğinin isteğiyle değil, doğrudan Amerikan emperyalizminin tercihi sonucu olmuştu. İki sistemin birinci derecedeki çatışma üssü 70'li yılların başına dek Almanya, özelde de Berlin olmuştur.

Soğuk Savaş'ın amiral gemisi ABD, işbirlikçi baronlar eliyle genç cumhuriyeti hem iktisaden sabote etmek için kolları sıvamış hem de siyasi sabotaj ve ajanlık faaliyetlerinde vites attırmıştı. CIA ve diğer gizli servislerle işbirliği içinde olan tek tek kişiler ve sabotaj grupları oluşturmuş, ilk eylemlerine de başlamışlardı.

Bombalama, yanıcı madde ve elektirik 'kaza'ları pekçok kamu kuruluşuna ve işletmeye ağır zararlar verdi. Hedefte termik santraller, limanlar, su kanalları, kamu binaları, trafik sistemleri, yakıt istasyonları ve köprüler vardı. Nazi yıkımının ceremesini çekmek zorunda kalan yeni cumhuriyet, bu kez de ''demir perde''ye karşı olduğunu söyleyen 'beyaz perde'cilerin ağır baskısı altındaydı.

- 12 dolu yük vagonu bir günde sabote edildi.
- 7 bin büyük baş hayvanın bulunduğu süt çiftliği tamamen zehirlendi.
- Süt tozona sabun katarak okullara servis edildi. Bu yolla ''beceriksiz komünistler''e karşı çocukları hastalanmış ebeveynler kışkırtılacaktı.
- Deşifre edilen ajan-provakatörler üzerinde ''Cantharidin'' zehiri bulundu. Bu zehir sigara fabrikasında üretime katıştırılacak ve bu yöntemle de Doğu Alman önder kadroları likide edilecekti
- Sahte gıda katkıları ile halk sağlığı tehlikeye atılarak, kargaşa çıkarılacaktı.
- Ajan-provakatör taşıyıcılar tarfından manipüle edilmiş sahte genelge ve kararlar aracılığıyla sendika temsilcileri parti önderliğine karşı harekete geçirilecekti vb vb...

Önemsenmesi gereken bir tanıklık daha: ''Woodrow Wilson International Center of Scholars'''ın Vaşington'da hazırlanmış çalışma raporunda (''Cold War International History Projekts'') sınırın Alman Demokratik Cumhuriyeti tarafından kapatılmasına ilişkin şu ifadeler yer alıyor: ''Berlin'deki açık sınır ADC'ini müthiş dercede istihbarat ve dışa açık yıkıcı saldırıların hedefi haline getiriyordu. Her iki raporda da gösterildiği gibi, sınırın kapatılması komünist devlet için daha fazla güvenlik demekti.'' (2)

Döneme ilişkin bir saptama da yazar Ralph Hartmann'dan: ''İstihbarat ve sabotaj merkezi olarak Batı Berlin, ADC için büyük bir saldırı merkeziydi. Sınırın güvenceye alınması onun için varlık yokluk meselesiydi...'' (3)

Duvar'dan dolayı kaç kişi öldü?
İkinci soru üzerinden kopartılan yaygaranın haddi hesabı yoktur. Bu konuda yüksek bütçeli ama düşük içerikli onlarca dizi, belgesel hatta film çekilmiştir. Araştırma enstitüleri oluşturulmuş, üniversitelerden 'bilimsel' destek talep edilmiş, sanatsal anıtlar inşa edilmiştir. Duygulu nutukların ise haddi hesabı yoktur...

Peki gerçek nedir? Duvar'dan dolayı kaç kişi hayatını kaybetmiştir?

Alman Demokratik Cumhuriyeti'nin 13 Ağustos 1961'de yapımını başlattığı, ''antifaşist koruyucu set''den dolayı hayatını kaybettiği iddia edilen en yüksek sayı, 251 kişidir. (4) Bu sayı içinde 34 kalp krizi, 8 sınır askerinin ölümü de vardır. ADC çözülmüş, bütün devlet arşivleri didik didik edildiği halde ulaşılan en yüksek sayı, 251'dir.

İşin daha da ilginci, 'Berlin Duvarı kurbanlarını araştırmak' gerekçesiyle örgütlenip, yüksek bütçelerle çalışan 5 ayrı kurumun verdiği veriler de biribirini tutmamaktadır. En az bunun kadar manidar olanı da sayının yıllar geçtikçe çoğalıyor olmasıdır.

Örneğin, ''Polizeipräsident in Berlin'' 1990'da 92 kişi öldürüldü derken; 1991'de ''Zentralle Erfassungstelle Salzgitter'' 78 sayısını telaffuz etmiştir. 2000 yılında ''ZERV'' tarfından yapılan açıklama ise 122'dir. ''Arbeitsgemeinschaft 13. August'' 2009'da 245 derken, ''Zentrum für Zeithistorische Forschung'' 2013'de 138 kişi diye açıklamıştır. ''Gedenkstätte Berliner Mauer'' ise 2005 ile 2009 arasında sayıyı 575'e çıkartmıştır!

Araştırma kriterleri arasında, ''duvarın neden olduğu kalp krizi'', ''duvardan dolayı intihar etmek'' gibi kanıtlanması asla mümkün olmayan 'veri taban'ları da var. Yani meşru bir devletin sınırlarını koruma konusundaki yetkisi gayrımeşru kabul edilirken, kendi çıkarlarına gelebilecek her ölüm vakası keyfi bir şekilde listeye dahil edilmektedir. Bu gidişle sayının dörtlü hanelere ulaşarak dört başı mamur bir efsaneye evrileceğinden şimdiden emin olabiliriz...

AB sınırlarında ölenlerin sayısı 30 bini buldu

Dikkatli ve abartısız bir değerlendirme ile konuşmak gerekirse, Avrupa Birliği sınırlarında ölen mültecilerin sayısı 30 bin insandan daha az değildir. Boğularak, susuzluktan kavrularak, havasızlıktan nefessiz kalarak... Bulgaristan ve Yunanistan'da toplama kampı misali tel örgülerin arkasına tıkılarak... Devlet destekli faşist tosuncuklarına kırdırılarak... Polis karakollarında 'kendilerini yakarak'...

Son 7 yıl içinde Avrupa Birliği 2 milyar avrodan fazla parayı yalnızca kendi sınırlarını korumak için harcadı. Bulgaristan'a yapılan 'ilk ödeme' olan 200 milyon avro bir tek şarta bağlanmıştı: Sınırları(mı) koruyacaksın!

Birleşmiş Milletler verilerine göre dünyada şu an 50 milyondan fazla insan mülteci durumunda yaşıyor. Yalnızca Almanya'da 2014 yılında 200 binden fazla mülteci sığınma talebinde bulundu. İltica kampları özel güvenlik şirketlerine ihale edilmiş durumda. Gün geçmiyorki bir mülteci kampında özel güvenliğin şiddetine maruz bırakılmamış mülteci kalsın. Savaş çıkart silah sat. Savaştan kaçanlardan para kazan. İnsancıl görün. Ondan sonrada 250 kişi için 25 yıldır hergün ağla sızla...

Antifaşist koruyucu setin yüksekliği 3 metre 60 santimdi. Bugünden tezi yok, 7 metre 20 santime çıkartmak şart oldu!

(1) Aktaran: William Blum, https://www.jungewelt.de/schwerpunkt/mythos-des-kalten-krieges
(2) A.g.y.
(3) Die DDR Unterem Lügenberg, Ralph Hartmann, Verlag Ossietzky GmbH, Hannover, 1. Auflage, 2007, s.64
(4) http://www.berliner-mauer-gedenkstaette.de/de/uploads/todesopfer_dokumen...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 12.11.2014- 14:37


Doğu Almanya ve duvar – Ahmet Kaplan

Burjuva basın kısaca bize “Tamam işsiz olabilirsiniz, evsiz olabilirsiniz, hatta emeklilik sağlık vb haklarınız elinizden alınıyor, dönem dönem polis sizi dövüyor, hatta bazılarınızı öldürüyor olabilir ama Allah göstermesin ya Doğu Almanya’da yaşıyor olsaydınız? O yüzden kapitalizm altında yaşadığınıza şükredin ve sakın devrim filan yapıp sosyalizmi filan kurmaya kalkmayın! Yoksa Doğu Almanya gibi olursunuz!” diyor

Duvar yıkıldığından bu yana Doğu Almanya bir polis devleti olarak şeytanlaştırılıyor. Peki o zaman niye hala Doğu Almanların çoğunluğu eski ülkelerini özlüyorlar? Hatta Der Spiegel’e göre bazıları eski ülkelerini cennet olarak nitelendiriyor.(1)

Doğu Almanya, Komünist Partisi tarafından yönetilen, sosyalist demokrasinin olmadığı bürokratik bir diktatörlük idi. Tamam sosyalist demokrasi değildi ama emperyalistler tarafından iddia edildiği gibi bir cehennem mi idi?

Burjuva basına inanacak olursak, Doğu Almanya tam bir cehennemdi, insanların hiçbir özgürlüğü yoktu, halk polis zulmü altında inliyordu. Peki o zaman neden halkın hala yarısından fazlası, yalnızca eskiyi hatırlayan yaşlı kuşak değil ama genç kuşaklar da o dönemi daha güzel bir ülke olarak hatırlıyorlar?

Onlara inanacak olursak Doğu Alman devleti Naziler kadar kötü! Öyle böyle değil, Stasi devleti terimi çoğu zaman faşistten de kötü anlamında kullanılıyor. Buna rağmen Doğu Almanların yarısı hala o dönemi sevgi ile hatırlıyor.

Nazilerden daha kötü olarak nitelendirilen Doğu Almanya devletinde nedense sınır ihlalleri dışında polis tarafından öldürülen tek kişi yok. Biraz daha açıkça yazayım, Doğu Almanya devletinde gösteriler sırasında ya da polis tarafında tutuklandıktan sonra ya da herhangi bir şekilde polis tarafından öldürülen tek bir kişi bile yoktur. Duvar hakkındaki ölümleri ise birazdan konuşacağız.

Wikipedya’nın Stasi maddesine bakın, ya da Doğu Almanya maddesini, her iki madde de antikomünist kimseler tarafından yazılmıştır, Nazilerden daha kötü olduğunu iddia ettikleri Doğu Almanya’da polis tarafından öldürülen tek bir kişi bulamazsınız.

Doğu Almanya yıkılınca bir cadı avı başlatıldı ve 1958’den beri Stasi’nin başında bulunan Eric Mielke tutuklandı ve Stasi’nin insanlığa karşı işlediği iddia edilen tüm suçlarından yargılandı. 1958’den beri Stasi’nin başında olan adama karşı Alman mahkemeleri Doğu Alman polisi ve gizli servisleri tarafından işlenen tek bir cinayet ya da işkence suçlaması getiremediler.

Mielke, Nazi döneminden önce Komünist Parti üyesi olan birisi. Nazilerden önce sosyal demokrat hükümetler komünistleri tutukluyor ve öldürüyorlardı. O dönemde yüzlerce komünist polis tarafından yargısız olarak infaz edildi. Sosyal demokrat hükümetler tarafından öldürülenlerin en önemlileri Rosa Luxemburg ve arkadaşlarıdır. Yine 1929 yılında sosyal demokratların denetimindeki Berlin polisi 1 Mayıs gösterilerini yasaklamış ve daha sonra 30’dan fazla Komünist Parti üyesi işçi sırf 1 Mayıs gösterilerine katıldığı için polis tarafından öldürülmüştü. Bazı işçiler gösteri sırasında öldürülürken bazı işçiler ise daha sonra evlerinden alınarak yargısız infaza kurban giderler. Bu koşullar altında çalışan komünistler 1932 yılında Berlin’de komünistlere karşı baskılarda öne çıkan bir polis şefini ve yardımcısını öldürürler. İşte mahkeme Mielke’yi 1932 yılında bu polisleri öldürmekten dolayı suçlu buldu.

Doğu Almanya’da polisin işlediği bir cinayet bulamadılar ama emperyalist basın bu sefer de Stasi’yi Batı Almanya’daki polis cinayetlerinden dolayı suçlamaya başladı. Şaka yapmıyorum, 1968 yılında polis Batı Berlin’de gösteri yapan öğrencilere ateş açar ve bir öğrenciyi öldürür. Emperyalist basın aslında Batı Alman polisine emri verenin Stasi olduğunu iddia ediyor!(2) Yakında Baader Meinoff(Kızıl Ordu Fraksiyonu) üyelerini cezaevi hücrelerinde aslında Stasi’nin öldürdüğünü iddia edecekler.

Stasi’ye ilişkin en fazla söylenen şey bir polis devleti kurduklarıdır. Sosyalist devletlerde polisin varlığı bilinen bir şey, ama bu polisin mesela Doğu Alman polisinin batılı kapitalist devletlerin polisi gibi işkenceci ve katliamcı olduğu tezi ise bir palavradır. Emperyalistler bu yalanları ortaya atarken bize kendilerinin daha az baskıcı olduklarını söylüyorlar. Bize ehveni şer olarak kapitalizmi seçmemiz söyleniyor.

Emperyalistlerin Stasi’ye karşı vurguladıkları en büyük suç vatandaşlarını fişlemesi ve izlemesidir. İngiltere’de polis raporu olmadan herhangi ciddi bir işe giremezsiniz. Bizdeki sabıka belgesi gibi bir şeydir, hatta daha kötüdür, Türkiye’deki sabıkalar ceza bittikten bir süre sonra silinir, ama İngiltere’de mesela 14 yaşında iken yaptığınız bir suç sizin 50 yaşında bile işe girmenize engel olur. Yasadışı olmasına rağmen birçok işçi sırf hakkını aradığı için kara listededir ve hiçbir işveren onları işe almaz.

Kolombiya, Meksika, Türkiye gibi emperyalizmin yeni sömürge ülkelerini bir yana bırakın, Fransa, Amerika, Almanya gibi emperyalist ülkelerde bile polis zulmü dayanılmaz boyutlardadır. Stasiland kitabında yazar poliste gözaltında iken ölen bir genci uzun uzun anlatır. Bahse konu kişi Batı Almanya’ya kaçmak isterken sınırda yakalanmış ama daha sonra hücresinde ölü bulunmuştur. Polise göre olay intihardır, gencin kız arkadaşı ise bu konuda pek tatmin olmamıştır. Eğer bu genç polisin kötü müdahalesi ya da ihmali sonucu ölmüşse bu kötü bir olaydır. Ama kitapta gösterilen tek olay budur ve kitapta bu olaya ilişkin bile bu intiharın polisin ihmali ya da dahli neticesinde olduğunu gösteren hiçbir şey yok. Kitapta Stasi’nin vahşetine kanıt olarak gösterilen tek ölüm bu olay.

İngiltere’de son on yılda polis tarafından öldürülen kişilerin sayısı (gösteriler sırasında öldürülenler, doğrudan polis tarafından yolda vb infaz edilenler ve polis karakollarında şüpheli biçimde ölenler) binden fazladır. Aralarında sokak ortasında silahsız kişileri öldürenler de dahil olmak üzere bu cinayetleri işleyen polislerden ceza gören tek kişi yoktur. Birkaç yıl önce polisler yol ortasında silahsız olan Mark Duggan adlı siyah bir genci öldürmüşler bu da yoğun ve şiddetli gösterilere yol açmıştı. Onu öldüren polisler bile beraat ettiler. Tabii bu arada İngiliz polisinin mesela 1972’de yaptığı Kanlı Kara Pazar katliamını saymıyorum bile, aradan kırk yıl geçtiği halde katliamın sorumluları tek bir ceza almadı. Bırakın cezayı isimleri bile açıklanmadı. Polis o dönemde Kuzey İrlanda’da yüzlerce cinayetten sorumludur.

ABD’de ise durum daha kötüdür. USA Today’a göre ABD de polis yılda 400 kişiyi öldürmektedir. (3) Yani ABD polisi haftada bir kişiyi öldürmektedir. ABD polisi öldürdüğü vatandaşların listesini tutmadığı için aslında bu rakam gerçeğin oldukça altındadır. Yukarıda ki rakam sadece bazı kurumlar tarafından toparlanabilen rakamlardır. Ayrıca bu rakamlara ABD devletinin drone saldırıları vb ile her yıl öldürdüğü binlerce sivil de dahil değildir. Bu rakamlara ABD ordusunun Afganistan, Irak vb ülkelerde öldürdüğü yüz binlerce kişi de dahil değildir. Bu rakamlara CIA operasyonları ile öldürülen binlerce insan da dahil değildir. Hatırlarsanız, 1992 de Bush’un ziyareti sırasında CIA ve polis Devrimci Sol’a bir operasyon yapmışlar ve İstanbul’da bir gece de 12 solcu militan öldürülmüştü. Bu rakamlar sadece ABD’nin her yıl kendi sokaklarında öldürdüğü ABD vatandaşlarına aittir.

Fransa ya da İtalya gibi emperyalist ya da Rusya Çin gibi artık kapitalistleşmiş ülkelerde de durum farklı değildir. Yine emperyalist kampta yer alan ama hesapta bağımsız olan Meksika Türkiye gibi yeni sömürge ülkeleri saymıyorum. Daha iki hafta önce 43 Meksikalı öğrenci bir protesto sırasında tutuklanıp kaybedildiler. Emperyalist kampta hemen her ülke değişik derecelerde de olsa bir zulüm ülkesidir.

Doğu Almanya’ya karşı ileri sürülen en büyük argüman Berlin Duvarıdır ve duvarı geçmeye çalışırken öldürülen insan sayısıdır. Berlin Duvarı Doğu Almanya tarafından sınırlarını korumak için oluşturulmuş bir duvardı. O sıralar Batı Berlin’den Doğu Almanya’ya sabotaj ve suikastler organize ediliyordu, buna karşılık ta Doğu Almanya bu duvarı dikmişti.

Duvardan geçmek istediği için vurulup öldürülen kişi sayısı aslında tam olarak bilinmiyor, önceleri rakam birkaç yüz olarak telaffuz ediliyordu ama şimdi rakam resmi olarak 78e kadar düşmüş durumda. Ama bu rakam bile tartışmalı, öyle görünüyor ki gerçek rakam bunun da altında. Zaten rakamı şişirmek için mesela sınırda görevli ve kaza sonucu ölen askerler, sınırı geçmek isterken sınır güvenliği ile karşılaşmayan ama boğulan kişiler, intihar eden askerler hepsi sayılıyor. Hatta aralarında Batı Alman polisi tarafından öldürülenler ile sınırdan geçenlerin öldürdüğü sınır muhafızları bile var. Yukarıdaki bilgilere ve bu konuda ki değişik ölüm rakamlarının nerden geldiğine ilişkin detaylı bir analiz için bkz (4)

Son 30 yıldır eski sosyalist deneyimler hakkında emperyalist iddialar ve yalanlar sosyalistler arasında ya kabul gördü, ya da bunlara itiraz edecek gücü kendimizde bulamadık. Örneğin haklı olarak Küba’yı emperyalizme karşı savunuyoruz ama iş eski sosyalist ülkelere gelince utangaçlaşıyoruz. (Yine vurgulayalım, Küba’yı emperyalizme karşı savunmak Küba bürokrasisini ve bu bürokrasinin sosyalizm anlayışını savunmak değildir. Keza Doğu Almanya’yı emperyalist yalanlara karşı savunmak da oradaki sosyalizm anlayışını savunmak değildir.) Şu an sosyalistlerin önünde duran en önemli görevlerden birisi hem eski sosyalist ülkelerdeki bürokratik diktatörlükleri sosyalist demokrasi açısından eleştirmek, hem de onları kapitalizmin yalanlarına ve dezenformasyonuna karşı savunmaktır.

1-http://www.spiegel.de/international/germany/homesick-for-a-dictatorship-majority-of-eastern-germans-feel-life-better-under-communism-a-634122.html

2-http://www.spiegel.de/international/germany/1968-revisited-the-truth-about-the-gunshot-that-changed-germany-a-627342.html

3-http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:dvgM-dREKZYJ:www.usatoday.com/story/news/nation/2014/08/14/police-killings-data/14060357/+&cd=4&hl=en&ct=clnk&gl=uk&client=firefox-a

4-http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_deaths_at_the_Berlin_Wall . Emperyalist basın sosyalist ülkelerdeki ölümleri sayarken normal ölümleri de sayıya ekler. Böylece mesela polis tarafından öldürülen tek bir kişinin bile olmadığı Doğu Almanya naziler kadar kötü olabilir. Ama yukarıda belirttiğim gibi ABD de polis tarafından kurşunla öldürülenler bile sayılmazken, Doğu Almanya da ise kalp krizinden ölenler bile sayılıyor. Mesela yukarda ki wiki makalesinde ilk ve son ölen kişilere bakın, ikisi de kaza sonucu ölmüşler, bu kazanın sınır görevlileri ile bile alakası yok, birisi balonla uçarak geçmek istemiş, diğeri ise balkondan atlamak istemiş ve ölmüşler. Yine yukarıda ki listelerde ölen ilk 12 kişiden sadece dördü vurularak ölüyor diğerleri ise kaza sonucu ölüyorlar.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 12.11.2014- 15:03


Stalin notaları – Ahmet Kaplan

9 Kasım 2014, Berlin Duvarı yıkılmasının 25. yıldönümü…* Tüm emperyalist medya yine bir koro halinde Doğu Almanya’nın ne kadar berbat, totaliter bir polis devleti olduğunu iddia edecek, duvarın yıkılışının 25. yılını kutlayacak. Tüm emperyalist medya, kelli felli gazeteciler, akademisyenler, kendinden menkul sivil toplum kuruluş temsilcileri (hesapta sivil olan bu kuruluşların hemen hepsi emperyalist devletlerden ya da tekelci şirketlerden para alır) hepsi yine benzer yalanları tekrarlayacaklar; Almanya Stalin ve SSCB tarafından ikiye bölündü ve komünistler Doğu Almanya’da insan haklarının İ’sinin bile olmadığı bir polis devleti kurdular, ama halk sonunda ayaklanıp bu duvarı yıktı ve özgürlüklerine kavuştular. Bu iddiaların hepsi de yalandır. Önce birinci yalan hakkında konusalım.

Stalin Almanya’nın birleşmesini isterken emperyalistler ise bunu reddettiler

İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya galip devletler arasında fiilen dörde bölünmüştü. Aslında Berlin SSCB kuvvetleri tarafından işgal edilmiş ve tamami ile Sovyet işgal bölgesinde kalıyordu ama başkent olduğu için Sovyet yönetimi diğer işgal güçlerinin de Berlin’de işgal kuvveti bulundurmasına izin vermiş ve böylece Berlin dört işgal gücü tarafından işgal bölgesine ayrılmıştı.

ABD önderliğindeki emperyalistler Alman emperyalizmi yenilince savaş güçlerini SSCB ye çevirmeye başlamıştı. ABD 1945 Ağustos’unda Hiroşima’yı atom bombası ile bombaladığında aslında asıl hedef artık yenilmekte olan Japonya’dan çok SSCB idi. Daha sonra Churchill ünlü demirperde konuşması ile soğuk savaşı ilan etmiş ve hemen ardından NATO kurulmuştu.

Emperyalist Almanya’ya karşı savaşta baştan başa yıkılmış ve onmilyonlarca vatandaşını kaybetmiş olan SSCB ise bir yandan ülkeyi yeni baştan inşa etmeye çalışırken, diğer yandan da yeni emperyalist tehlikeye karşı politikalar geliştirmeye çalışıyordu.

SSCB’nin bu konudaki politikası kısaca güvenlik ve barış olarak özetlenebilir. Yani güvenliği garanti edildiği sürece kapitalist ülkelerle barış yapma. Aslında bu politika yeni de değildir. SSCB nin savaş öncesi dış politikası özellikle savaşın hemen öncesinde SSCB nin güvenliğini sağlama üzerine kuruluydu. SSCB nin 1930lardaki dış politikası gelmekte olan savaşı mümkünse engelleme, değilse en azından geciktirme üzerine kuruluydu. O yıllarda SSCB tüm emperyalist devletlerle görüşmeler yürütmüş ve barış ve saldırmazlık anlaşmaları yapmaya çalışmıştır.

Stalin Notaları

İşte bu noktada 1952 yılı Mart’ında Stalin emperyalist işgal güçlerine ve dönemin Batı Almanya yönetimine bir dizi nota vererek iki Almanya’nın birleştirilmesini önerdi. Bu öneriye göre Almanya hiçbir askeri pakta üye olmayacak (siz bunu yani NATO ya üye olmayacak diye anlayın, o zamanlar sovyetlerin askeri paktı Varşova Paktı daha yoktu, Pakt 1955’te Stalin öldükten sonra Batı Almanya’nın NATO ya katılmasına bir tepki olarak kuruldu), ülkede nazilik dışında her türlü görüş özgür olucak, basın özgürlüğü olucak, hükümetler ceza yemiş naziler dışında herkesin katıldığı seçimlerle belirlenecek, ve tüm işgal kuvvetleri Almanya’dan çekilecekler ve Almanya kendi savunmasına yetecek bir ordu kuracak ve sadece savunma amaçlı silahlanabilecek. http://germanhistorydocs.ghi-dc.org/sub_document.cfm?document_id=3082

Almanya’nın barışçı ve kapitalist bir çizgide birleşmesini isteyen bu öneri hem Batı Almanya hükümeti hem de başta ABD olmak üzere diğer emperyalist güçler tarafından reddedildi. Reddin sebebi açıktı. Eğer ABD bağımsız bir Almanya’yı kabul ederse bu Almanya Sosyalist blok ile kendi aralarında bir tampon oluşturacaktı. Sovyetler için güvenlik anlamına gelen bu durum ABD için kendi savaş planlarının önünde bir engel olarak duruyordu. Ayrıca o dönemde bağımsız seçimler kapitalistler için oldukça tehlikeli idi. Başta Polonya ve Çekoslavakya olmak üzere yapılan bağımsız seçimleri komünistler kazanmış hatta Fransa ve İtalya gibi bazı ülkelerde komünistler ülkenin en önemli muhalefet hareketleri haline gelmişlerdi.

Batı Almanya devletinin başında ise gerici bir parti olan katolik merkez partiden gelen Konrad Adeauner vardı. Adeauner’in en önemli amacı NATO ya katılmak, NATO şemsiyesi altında Alman Emperyalizminin çıkarlarını korumak idi. Alman Emperyalizmi yenilmişti ama çıkarları hala ülkenin doğusunda bulunan sosyalist ülkelerin topraklarının tekrar Alman emperyalizminin denetimi altına girmesinde yatıyordu. Bu noktada Alman Emperyalizmi ve Adeanuer için NATO ile bütünleşmiş yarım Almanya NATO dışında kalan birleşik Almanya’dan daha iyi idi. O yüzden Doğu Avrupa’da barış ve Birleşik Almanya önerisini samimi olmadığı gerekçesi ile tartışmadan reddettiler.

Halbuki Stalin benzer önerileri başka ülkelere de yapmıştı. Örneğin o zamanlar Avusturya da Sovyet işgali altında idi ve Sovyetler Avusturya’nın herhangi bir askeri pakta üye olmaması ve benzer öneriler karşılığında 1955 yılında Avusturya’dan çekildi. Avusturya hala NATO üyesi değildir. Keza yine benzer anlaşmalarla SSCB savaş sonrası işgal ettiği Fınlandiya vb ülkelerden de benzer anlaşmalarla geri çekilmişti. Finlandiya hala NATO üyesi değildir.

Aslında emperyalistler Almanya’nın bölünmesini daha savaş sırasında ciddi şekilde planlamaktaydılar. Tahran konferansında ABD ve İngiltere savaş sonrası Almanya’yı nasıl birkaç devlete böleceklerine ilişkin bir planla gelmişler ama Stalin bu önerileri ve Almanya’nın bölünmesi önerilerini reddetmişti.

Emperyalistler Almanya’nın birleşmesine sonuna kadar karşı çıktılar

Gorbachov liderliğindeki SBKP yönetimi kapitalizme geçmeye karar vermiş ve en azından kapitalizme geçiş aşamasında ülkede çıkabilecek bir halk isyanına karşı, emperyalist ülkelerin desteğine ihtiyaç duymaktaydı. Bu noktada Gorbachov Doğu Avrupa ülkelerinden çekilmeye ve bu ülkeleri emperyalizmin denetimine vermeyi kabul eder. Doğal olarak bu politikanın en önemli sonucu Doğu Almanya’nın emperyalist Almanya tarafından yutulması olucaktı.

Bunun üzerine 29 Eylül 1989 tarihinde dönemin İngiltere Başbakanı Thatcher Moskova’ya gider ve Gorbachav’a Almanya’nın birleşmesine karşı olduğunu ve bu birleşmenin engellenmesi için Gorbachov’un elinden geleni yapmasını ister. Bu arada bu isteğin aynı zamanda ABD yönetiminin isteği olduğunu, ABD li yöneticilerin gezi öncesi kendisini bizzat arayıp bu durumu anlatmasını istediklerini belirtir. Bu konuda bakınız internetteki Margaret Thatcher Vakıf arşivi http://www.margaretthatcher.org/document/112006

ABD ve İngiliz yönetimleri Emperyalist Almanya’nın bir rakip olarak güçlenmesini önlemek için bu isteği yaptıkları, perde arkasından Almanya’nın birliğini engellemek için çalıştıkları açık. Ama sorun bundan da derin, Almanya’nın parçalanması baştan beri emperyalistlerin amaçladığı ama SSCB nin karşı çıktığı bir şeydi.

Almanya’nın bölünmesi emperyalist devletlerin politikasının bir sonucudur. SSCB liderliği Almanya’nın birleşmesi için çaba gösterirken emperyalistler ise tüm çabalarını kendilerine bir rakip olarak gördükleri Almanya’nın bölünmesine yönelttiler.

Şimdi de Doğu Almanya’nın korkunç bir polis devleti olduğu yalanlarına bakalım.

Devam edecek



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
munzur
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.12.2013
İleti Sayısı: 1.075
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: munzur
Cevap Tarihi: 12.11.2014- 18:51


Ahmet Kaplan'ın bürokratik diktatörlük eleştirisi dışında verdiği bilgilerin değerli bilgiler olduğunu düşünüyorum. Gerçeği ne kadar söylerseniz söyleyin emperyalist yalanlara inanmak isteyenler çıkacaktır ancak bu çalışmanın burjuva medyasının emperyalist yalanlarına karşı önemli bir derleme olduğunu söylemek mümkün.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Alisan
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Alisan
Cevap Tarihi: 14.11.2014- 19:39


Konuyu ele alan yazar ne yazdigini ve neden yazdigini cok iyi biliyor ama altina yorum yapanlarin asla bir seylerden haberi olmadigi belli. Yazdiklari cevaptan ve hatta sadece yorumsuz asmasindan belli.
Kafanizi kumda sokulu birakmak yerine, biyat siyaseti yapak yerine biraz arastirsaniz diyecegim ama bosuna. Biat siyasetiyle yazanlara ne desen kar etmez.
Gercekleri görmek icin fazla arastirmaya dahi gerek yok, sadece kafayi kumdan cikartmakta yetiyor bazen.
Kendim o dönemler bati-Berlin'de yasadigim icin hem 1990 öncesini hemde sonrasini birebir yasayanlardanim. Insan anlatirda bu kadar yalanmi anlatir yaaaa??????

Alıntı Çizelgesi: kim yazmış
(Tarihte bugün) 13 Ağustos 1961: Berlin’i ikiye bölen “Utanç Duvarı”nın yapımına başlandı
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Sovyetler Birliği tarafından işgal edilen doğu bölgesinde yeni kurulan devlet, kısa sürede işçi düşmanı yüzünü gösterdi. Doğu Almanya hükümeti, batıya geçişlerin önünü almak için bir gece içinde Berlin’i diğer sektörlerden ayıran bir duvar inşa etmeye başladı. Duvarın inşasıyla birlikte aileler parçalandı, “işçi devletinde” işçilerin seyahat özgürlüğü ortadan kalktı.

İkinci Dünya Savaşı’nın son bulmasıyla birlikte Fransa, ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği, Almanya’yı işgal etti. Sovyetler Birliği tarafından işgal edilen bölgede Demokratik Almanya Cumhuriyeti, diğer ülkelerin işgal ettiği bölgede ise Almanya Federal Cumhuriyeti kuruldu. Doğu Almanya’da kurulan devlet sözde “sosyalıst” bir işçi devletiydi, ancak kendi öz yönetim aygıtlarıyla iktidarda olmaları gereken işçiler herhangi bir şekilde iktidarda olmadıkları gibi, üretim ve paylaşım süreçleri üzerinde de söz sahibi değildiler. Stalinist bürokrasi ülkeyi demir yumruğuyla yönetmeye başlamıştı. İşçiler ise vahşi kapitalizm dönemini aratmayan bir sömürüyle karşı karşıyaydılar.

İş yükünün her geçen gün artmasına, ancak ücretlerin aynı oranda azalmasına ve yaşam şartlarının kötüleşmesine karşı inşaat işçileri 16 Haziran 1953’te bir gösteri düzenlediler. Kısa bir süre içinde 10.000 işçi daha bu protestolara katıldı. Ertesi gün, bütün Doğu Almanya’da, yüz binlerce işçi greve gitti. İşçiler, sadece eski çalışma koşullarına geri dönmeyi değil, fakat aynı zamanda hükümetin istifasını ve serbest seçimlerin yapılmasını da talep ediyorlardı. Halle, Merseburg ve Magdeburg’da grev komiteleri şehirlerin denetimini geçici olarak ele geçirdi ve siyasi mahkûmları serbest bıraktı.

Stalinist egemenler ve Sovyet işgal güçleri, isyanı kaba kuvvet kullanarak bastırdılar. Savunmasız işçilere karşı tanklar gönderildi. Yüzden fazla insan öldürüldü. Yüzlerce işçi tutuklandı ve yıllarca hapiste kaldı. Greve önderlik eden altı kişi ölüme mahkûm edildi.

1957 yılında, sadece yurtdışına yapılan gezilere değil, DAC içinde seyahat etmeyi de sıkı denetim altına alan bir pasaport yasası uygulamaya kondu. SED’in 1958’de yapılan Beşinci Kongresi, “sosyalizmin 1965 yılında tamamlanacağını” ilan etti ve Doğu Alman sendikalarının tarihindeki en büyük tasfiye hareketi başlatıldı. Bütün sendikalarda yöneticilerin üçte ikisinden fazlasının yerine, en sadık stalinist bürokratlar getirildi.

Bunun üzerine işçiler hızla “sosyalist” Doğu Almanya’yı terk ederek, kapitalist Batı Almanya’ya geçmeye başladılar. 1959’da, 145.000 kişi DAC’yi terk etti; 1960’da bu sayı 200.000 olmuştu ve 1961’de 300.000 kişinin ülkeyi terk etmesi bekleniyordu. Gidenler özelikle genç kuşaktan –gidenlerin yarısı 25 yaşın altındaydı- ve çalışmaya en uygun durumda olanlardı. Ekonomi, en üretken işçilerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyaydı.

Bu durum karşısında stalinist bürokrasi paniğe kapıldı ve büyük bir gizlilikle hazırladığı planı 13 Ağustos akşamı uygulamaya başladı. SED (Almanya Birlik Partisi) genel sekreteri Walter Ulbrıcht, Berlin’in doğusunu ve batısını birbirinden ayıran sınırın üzerinde bir duvar örülmesini emretti. Ulbricht, 15 Haziran 1961’de, Doğu Berlin’deki bir konferansta Batı Berlinli muhabir Annamarie Doherr’in sorusuna “Niemand hat die Absicht, eine Mauer zu errichten” (Kimsenin bir duvar inşa etmeye niyeti yok) diye karşılık veriyordu, ancak sabah 13 Ağustos sabahı batıda işe gitmeye çalışan işçiler duvarı geçemediler. Aynı şekilde batıda olup da doğuya dönmeye çalışan işçilere de izin verilmedi.

Berlin halkı bir süre çeşitli yöntemlerle duvarı aştıysa da, hükümet kısa sürede duvarı yükseltti, mayın tarlaları, köpekli askerler ve gözcü kuleleriyle geçişi tamamen engelledi. Doğu ve Bati Berlin’in arasındaki bu duvar, aslında biri 3,5 digeri 4,5 metrelik iki çelik parçadan oluşuyordu. Doğu tarafına bakan duvar kaçmaya yeltenecek insanların kolay görünmesi için beyaza boyanmıştı. Doğu kısmında duvar boyunca yerde çelik kapanlar ve mayın tarlaları bulunuyordu, 186 yüksek gözetleme kulesi ve yüzlerce lamba konmuştu. Doğu tarafında motorsikletli ve yaya polisler ve köpekler de kontrol halindeydi. Duvar boyunca 25 karayolu, demiryolu ve suyolu sınır kapısı yeralıyordu.

Stalinist bürokrasi böylece işçilerin en doğal hakkı olan seyahat özgürlüğünü, diğer stalinist devletlerde olduğu gibi ellerinden tümüyle almıştı. Buna rağmen yüzlerce kişi 1989 yılına kadar çok çeşitli yöntemlerle batıya kaçmaya çalıştı. Ev yapımı planörlerle, arabaların benzin depolarında, tüneller açmak suretiyle çok sayıda insan batıya geçmeyi başardı. Bu kaçış girişimleri esnasında, sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte 300 kadar insan öldü. Son olarak duvarın yıkılmasından 9 ay kadar önce, 6 Şubat 1989’te Chris Gueffroy kaçmaya çalıştı.

1989 yılının başlarında Alman işçilerinin “Biz halkız!” sloganıyla başlattığı gösteriler sonucunda, Demokratik Almanya Cumhuriyeti hükümeti, isteyen Doğu Almanya vatandaşlarının Sovyetler Birliği dahilindeki diğer Doğu Bloğu ülkelerine geçiş yapabilmesine izin verdi. Bu iznin çıkmasıyla beraber binlerce Doğu Alman vatandaşı Polonya, Çekoslavakya, Macaristan, Yugoslavya gibi ülkelerin başkentlerine akın etti ve buralarda bulunan Amerikan, İngiliz, Fransız büyükelçiliklerine sığındı. Daha sonra da bu sığınmacılar özel trenlerle Doğu Bloğu dışındaki ülkelere kaçmaya başladılar. Kaçışın bu kadar yoğun olduğu bir durumda Dogu Almanya Hükümeti duruma bir çözüm bulmak için toplandı. Burada yaşayan insanlar artık bu şekilde zaten Doğu Almanya’dan çıkabildiklerine göre duvarın bir anlamı kalmamıştı.

Doğu Alman hükümeti, işçilerin yoğun baskısına dayanamayarak 9 Kasım 1989’da batıya geçişlerin serbest bırakıldığını duyurdu. Karar açıklandığı andan itibaren duvarın iki tarafında yüz binlerce insan birikmeye başladı. Gece yarısından itibaren de insanlar batıya geçmeye başladılar. 13 Ekim 1990’da ise tarihin bir ironisi olarak Demokratik Almanya Cumhuriyeti ismini taşıyan işçi düşmanı stalinist diktatörlük ve utanç duvarı tarihe karıştı.



http://marksist.org/tarihte-bugun-13-agustos-1961-berlini-ikiye-bolen-utanc-duvarinin-yapimina-baslandi.html




Bu ileti en son Alisan tarafından 14.11.2014- 19:42 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Alisan
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Alisan
Cevap Tarihi: 14.11.2014- 19:43


(Tarihte bugün) 4 Eylül 1989: Doğu Almanya’da “pazartesi gösterileri” başladı
“Pazartesi gösterileri”, Doğu Avrupa’da stalinist diktatörlüklerin işçi kitleleri tarafından devrilmeye başlandığı devrimler zincirinin Doğu Almanya’daki halkasının en önemli öğesidir. Özgürlük ve demokrasi talebiyle 4 Eylül 1989’da Leipzig’de sokağa çıkan 1500 kişinin gösterisi, kısa sürede yüz binleri kapsayan devasa bir harekete dönüştü. Sonunda bütün Almanya ayağa kalktı ve stalinist diktatörlük tarihin çöplüğüne gönderildi.

Doğu Almanya olarak bilinen Demokratik Almanya Cumhuriyeti, 1949 yılında İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’nın SSCB tarafından işgal edilen toprakları üzerinde kuruldu. Doğu Almanya, sözde sosyalist bir devletti. Wilhelm Pieck başkanlığındaki devlet, ilk iş olarak bir kalkınma hamlesi başlattı. Bunun için gereken kapital ise işçilerin sömürülen emeğinden karşılanıyordu.

Doğu Almanya işçileri kısa sürede kendilerine vaat edilen işçi cennetinin koca bir yalan olduğunu anladılar. İşçilerin kitleler halinde batıya geçmesi üzerine, Doğu Almanya 1952’de Batı Almanya ile olan sınırlarını kapattı. İşçilerin ulaşması gereken üretim hedeflerinin yükseltilmesi üzerine 17 Ekim 1953’te başlayan grev dalgası kısa zamanda bütün ülkeyi saran bir ayaklanmaya dönüştü. Sovyet birliklerinin yardımıyla bastırılan bu ayaklanma sırasında onlarca kişi öldü, yüzlerce kişi de yaralandı.

Daha sonraki süreçte ülke gerçek bir korku imparatorluğuna dönüştü. Stasi denilen Devlet Güvenlik Polisi, sahip olduğu geniş görevli ve muhbir ağıyla en küçük bir muhalefet hareketi girişimini dahi daha başlamadan eziyordu. İşçi sınıfının sendika kurma, seyahat etme, bilgi edinme gibi en doğal hakları rafa kaldırıldı. Batıya kaçmaya çalışan yüzlerce işçi polis ve asker tarafından katledildi.

Stalinist diktatörlüklerin devlet kapitalizmi modelinin teker teker çökmeye başladığı 1989 yılında, Doğu Almanya’da da özgürlük ve demokrasi isteyen güçler harekete geçmeye başladı. Leipzig şehrinde örgütlenen küçük bir hareket, 4 Eylül’de yaklaşık 1500 kişiyi sokağa çıkarmaya başardı. “Hür bir ülkede hür yurttaşlar olmak istiyoruz!” , “Seyahat özgürlüğü istiyoruz!” pankartları taşıyan ve sloganlar atan kalabalık, Stasi ajanlarının varlığını fark edince “Stasi defol!” sloganı atmaya başladı. Gösteri stalinist devletin güvenlik güçlerinin müdahalesiyle sona erdi.

Ancak hareket güçlenerek büyümeye devam etti. Her pazartesi günü ülkenin Dresden, Halle, Karl-Marx-Stadt, Magdeburg, Arnstadt, Rostock, Potsdam ve Schwerin gibi şehirlerinde gösteriler yapılıyordu. 25 Eylül’de yapılan gösterilere 8000, 23 Ekim’de yapılanlara 300.000, 13 Kasım’da yapılanlara ise 500.000’den fazla kişi katıldı.

Stalinist devlet başlangıçta gösterileri şiddet kullanarak ezmeye çalıştıysa da, göstericilerin sayısının yüz binleri bulması üzerine kitlelerin taleplerini yerine getirmeye başlamak zorunda kaldı. Siyasi parti kurma ve örgütlenme üzerindeki kısıtlamalar gevşetildi, seyahat özgürlüğü ilan edildi. 9 Kasım 1989’da Doğu Almanya yönetiminin isteyen her yurttaşın batıya geçebileceğini ilan etmesiyle birlikte Berlin Duvarı yıkıldı ve stalinist diktatörlük bizzat işçi yığınları tarafından tarihin çöplüğüne gönderildi.

http://marksist.org/tarihte-bugun-4-eylul-1989-dogu-almanyada-pazartesi-gosterileri-basladi.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Alisan
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Alisan
Cevap Tarihi: 14.11.2014- 19:55


Yukarida astigim site disinda sayisiz belgeler var, illada o siteyi baz alarak Dogu Almanya hakkinda bilgi sahibi olmaniz gerkmez, isterseniz okuyacaginiz cok belgeler ve kaynaklar var, yeterki kafanizi kumdan cikartin.
"Sosyalizim düsmani, Kürtcü,....." gazete demenizede gerek yok, arastirin ve gercekleri kendiniz bulun yeter. Biat siyaetinden kendinizi kurtarin ve birilerinin diliyle konusmaktan vazgecin,.....



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 15.11.2014- 09:41


Alişan Stalin ve Sovyetler Birliği'nin düşmanı marksizm org'ın alıntılarıyla sosyalizm düşmanlığını bir kez daha ortaya dökmüş.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Alisan
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Alisan
Cevap Tarihi: 15.11.2014- 12:32


Alıntı Çizelgesi: umut yazmış

Alişan Stalin ve Sovyetler Birliği'nin düşmanı marksizm org'ın alıntılarıyla sosyalizm düşmanlığını bir kez daha ortaya dökmüş.

umut kimin ne söylediğine değil iddiaların doğruluğuna bakacaksın. Bir gerçek varki senin buraya astıkların hakkında zerre kadar bilgi sahibi olmadığın. Dünyayı sadece "sol portal" üzerinden izlemen senin davranışın aynen sektelerin davranışını anımsatıyor. Seni bir hayal dünyasna götürmüşler ve sen gerçek yaşamı o hayal dünyasındaki gibi zannediyorsun. Sen uyanmadıkca, kafanı kumdan çıkartmadıkca, biat siyasetine dur demedikce,...... hayal dünyandaki hayatı buraya aktarmaya devam edeceksin.
Almanya'da dahi senin astıklarını destekleyenler nerdeyse yok oldular ama sen hala bilmediğin, araştırmadığın bir konuyu buraya asıyorsun. 17 milyonluk doğu almanya dan nden şimdi birleri senin gibi çıkıpta yukarıdaki saçmalıkları söylemiyor, o sistemi tekrar istemiyorlar veya yıldönümünde milyonları sokaklara dökemiyorlar,.....? Sen milyonları salakmı zannediyorsun? Uyan artık bu rüyadan.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Berlin Duvarı: Bir Başka Soğuk Savaş Efsanesi dayanışma 0 3508 31.10.2014- 12:55
Konu Klasör "Berlin'de bir kadın" Kaçak 0 3266 10.09.2015- 17:07
Konu Klasör Berlin kızıla boyandı melnur 0 3195 14.01.2014- 16:29
Konu Klasör Erdoğan'a Berlin'de büyük protesto melnur 0 3063 05.02.2014- 05:56
Konu Klasör Berlin'de 'Demokratik Türkiye için Toplumsal Sözleşme Arayış konferansı' melnur 0 2190 22.09.2019- 05:57
Etiketler   Berlin,   Duvarı,   efsanesi
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS