SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   [3] 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 18.12.2014- 19:21


Blankizmi savunup günümüze taşıyanlar ve Lenin ile ilişkilendirenler bu tür tartışmalarda konunun esasına girmiyorlar, özellikle kaçınıyorlar bundan. Silah ve şiddeti fetiş haline getirdiklerinden bu kişilerde belirleyicilik nesnel koşulları hesaba katmayan bir iradeci anlayışın sürekli öne çıkartılması oluyor. Lenin'e de yabancı bunlar. Lenin'i de yanlış siyasi doğrultularının bir mezesi haline getiriyorlar. Lenin açıklamış oysa, devrimin nesnel koşullarında hem yöneten ve hem de yönetilen sınıfların belirli bir nitelik kazanma koşulu var. Yönetenler yönetemez hale gelecek, yönetilenler de artık eskisi gibi yönetilmek istemeyecek. Leninizmin temel koşulu bu. Sadece Leninizmin de değil; Marks ve Engels de bu durumu, bu koşulu ''kriz ortamlarına'' bağlamışlar. Bu koşullar yoksa belirli bir grubun iradi çabasıyla devrim gerçekleşmez. Yüz yıl önce altı çizilen bu gerçeğin, günümüzde gerçekleşebilme olasılığı ise hiç yoktur. Sosyalist devrimcilik bu gerçeğin inkar edilmesi değildir. Devrimin ''zor'' yoluyla olabilirliği, silahlı, illegal ve dar-hücresel bir örgütçülüğü de gerekli kılmaz. Yüz, yüzelli yıllık bir süreç artık bu gerçeğin anlaşılmasını sağlayabilmeliydi. Ne yazık ki, sanal ortam bu tür eksantrik görüşleri   Leninizme rağmen, Leninizm adına gündeme taşıyabiliyor.

Bu konuda bir başka önemli soru, burjuvazinin ideolojik basıncı altındaki işçi sınıfı ve emekçi halkın geri bilincinden nasıl sıyrılacağı ve kendi sınıfsal bilincine kavuşacağı sorusudur. Bunun yanıtı siyasettir, farklı siyasi araçları, uygun söylemleri, uygun mücadele yöntemlerini bulmak ve halkla bağ kurmaya çalışarak onu siyasete, sokağa taşımaktır. Bunun başka yolu yok. Kitleler siyasete taşınmadıkça, sokağa çıkartılmadıkça hiç bir şekilde siyasal devrim gerçekleştirilemez. Kitlelerle bağ kurulmadıkça, kitlelerin güveni kazanılmadıkça, işçi sınıfı ve emekçi halkı gerekli koşul ve zamanda kitlesel anlamda mobilize edemedikçe devrimin nesnel koşullarının tamamlanması düşünülemez. Bu yüzden Blanqui'yi konuya gereksiz bir biçimde dahil etmek, Blangui'ye de haksızlıktır. Blanqui aşılmıştır artık. Devrim konusu, öncülük ve örgüt konusu Lenin ile birlikte açıklığa kavuşmuştur. Blanquist tarzı örgütlenmeye övgüler düzmek, siyasal iktidarın alınması konusundaki ''zor''u, nesnel koşulları hiç hesaba katmayan bir silahlı, şiddetli mücadele fetişi haline getirmek genç dimağları zehirlemekten öte bir anlamı da olmuyor.




Bu ileti en son melnur tarafından 18.12.2014- 19:21 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 06.12.2020- 09:15


Blanquist tarzı örgütlenmeye övgüler düzmek, siyasal iktidarın alınması konusundaki ''zor''u, nesnel koşulları hiç hesaba katmayan bir silahlı, şiddetli mücadele fetişi haline getirmek genç dimağları zehirlemekten öte bir anlamı da olmuyor.

İlginç geldi, bu başlığı baştan sona okumaya çalıştım. Blanki'nin hakkını vermek gerek, zamanının önemli devrimcilerindendir ve yaşamının uzunca bir dilimini de mücadelesinden ötürü hapislerde geçirmiştir. Ne var ki, buradaki pek çok yorumda değinildiği gibi Blankist tarzı bir örgütlenmeyle devrimi aramaya çalışmanın çok da doğru bir mücadele biçimi olmadığı ve Marksist Leninist kurama da aykırılık oluşturduğu söylenebilir. SF'de savunulduğu şekliyle hem Marksizme haksızlık yapılmış ve hem de Blanki ile Lenin özdeş bir hale getirilerek Lenin'e haksızlık yapılmıştır.

Konuyu biraz açarsak, anlaşılması daha kolay olacaktır. Tıpkı Blanki'nin savunageldiği şekliyle bir sosyalist devrimciler örgütü kurulsa ve onların örgütsel mücadelesi kapsamında iktidar ele geçirilse ne olur? Sosyalizm kuruculuk başlatılamaz mı? Buna yakın bir örnek vermiştim, bir ülkenin silahlı kuvvetlerinin en tepesindeki üç beş generalin iktidarı ele geçirmesi ve sosyalist kuruculuğa yönelmesi neden Marks Lenin çizgisinde bir devrim anlayışına aykırılık taşısın ki? ML'ler neden Blankist tarzda bir devrim anlayışına karşı çıkarlar?

Bence iki temel nedeni var bu konunun; birincisi böyle bir anlayışla siyasi iktidarın ele geçirilmesi pek mümkün olmaz; günümüzde kitle desteği olmadan kısıtlı bir mücadele ya da bir ''darbe'' ile iktidarın sınıfsal niteliğini değiştirmek ve sosyalist kuruculuğa yönelmek mümkün olmadığı gibi, aynı zamanda böyle bir devrim modelinde ısrarcı olmak kitlelerin yanlış yönlendirilmesine de etki edecek ve bu konuda bir bulanıklığa yol açacaktır. İkincisi ise böyle bir örgüt ve mücadele tarzıyla başarılı olunsa ve iktidara gelinse bile, kitle desteği olmadığı için sosyalist kuruculuk yolunda gerekli olan dönüşümlerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz. Siyasal devrim sonrasında sınıfsal mücadele daha da şiddetli bir şekilde süreceğinden kuruculuk dönemi kitle desteği olmadan sürdürülemez.

Blanki konusundaki tartışmalarda kilit nokta kitle desteğidir. Kitle desteği olmadan ne siyasal devrim ve ne de kuruculuk döneminin devrimci dönüşümleri gerçekleştirilebilir. Sınıfsal siyaset de bu yüzden, bu nedenle, bu gerekçeyle kitleyi Marksist Leninist militanlara dönüştürmek çabası değildir. Böyle bir şey olamaz. Bu konuda da en az Blanki konusundaki yanılgılar gibi bir büyük yanlışlık içine düşmemek gerek. Kitle desteği kitlenin yüzünü sola döndürmek ve öncünün tarafı ve sempatizanı haline getirmekle mümkün olur. Sosyalist bilinç parti üyesi olduktan sonra gerçekleştirilmeye çalışılır ama kitleyi-sınıfı kazanabilmek için   enternasyonal söyleyerek yürümek pek de gerekli değildir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 07.12.2020- 09:39


Blanki konusundaki tartışmalarda kilit nokta kitle desteğidir. Kitle desteği olmadan ne siyasal devrim ve ne de kuruculuk döneminin devrimci dönüşümleri gerçekleştirilebilir. Sınıfsal siyaset de bu yüzden, bu nedenle, bu gerekçeyle kitleyi Marksist Leninist militanlara dönüştürmek çabası değildir. Böyle bir şey olamaz.

Üstteki yazıyı böyle bitirmişim; yeterince açık aslında ama biraz daha sadeleştirilip netleştirilebilir. Şöyle, sınıfsal mücadele dendiğinde ne anladığımız sorusuna bir yanıt arayarak başlanabilir Sınıfsal mücadele kitleye komünizmin üst aşamasında devletin alacağı şeklin ne olacağını anlatmak olabilir mi? Ya da önce devrim olacak, sonra uzun bir proleter diktatörlük, bir başka adlandırmayla geçiş süreci yaşanacak sonra sosyalizm... vesaire. Ya da hemen her konuyu sosyalizme havale ederek, emekçilerin kapitalizmde yaşadığı sıkıntı ve sorunların uzak bir gelecekte sosyalizmde giderileceğini anlatmaya çalışmak mıdır, sınıfsal mücadele?

Böyle değildir ve böyle olsaydı işimiz gerçekten çok kolay olurdu. Hak bize ve söylemeye çalıştıklarımıza bakıp içinden kıs kıs güler miydi; ya da bunlar ne diyor böyle diyerek söyleyenlere ve söylenenlere ne kadar yabancı olduğunu gösterir miydi? Bilmiyorum, herhalde öyle olurdu ama bizler açısından yapılması gerekenler açısından her şey çok kolay olmaz mıydı? Klavyenin bir tuşuna dokunup bu şekildeki ''sınıfsal mücadelenin''(!) ne olduğu hemen anlaşılırdı. Ve sosyalistler, bir tekerleme gibi birtakım cümleleri klişeye dönüştürerek üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmiş olurlardı! Öyle mi? Biz söyledik, söylüyoruz kolaycılığıyla muhataplara dönüp ''geri zihninle anlamıyorsun'' da diyebiliriz!. Artık ego tatmini mi, yoksa dostlar alışverişte görsün çabası mı...- işte öyle!

Oysa; sınıfsal mücadelenin nasıl olacağını gösteren şey sınıfsal mücadeleyle ne anlaşıldığıdır. Sınıfsal mücadeleyi sınıfı ve emekçi halkı marksit ve leninist bir ideolojik bilinçle donatmaya çalışmak değildir. Sınıfın aklı ve iradesi olan komünist partilerin görev ve sorumluluğu da bu değildir. Bu değildir çünkü sınıflı bir toplumda halkın-sınıfın mutlak çoğunluğunun marksist-leninist olması mümkün değildir. Böyle olduğu için topluma üstte anlatıldığı şekliyle yaklaşmak doğru değildir ve dolayısıyla gerekli değildir. Siyasete bu yüzden ihtiyaç var ve siyaset de bu yüzden önemli bir mücadele biçimidir.

Komünist partilerin rolü-işlevi kitle kazanmak, kitleyi siyasete katmak, kitleyle bağ kurmak ve onların yüzünü sola yönelterek aynı zamanda aralarından devrimci sosyalist kadrolar çıkarmaktır. Parti marksist Leninist ideolojiyi içine aldığı kadrolara vermeye çalışır. Kitlenin ise sempatisini kazanmaya ve onları partinin sempatizanı haline getirmeye çalışır. Bu yüzden sınıfsal mücadele güncelle sıkı ilişkiler kurmak ve bu yolla kitleye seslenmekten geçer. Ve zordur, ezbercilikten öte bir bilinç gerektirir. Her siyasi yaklaşımın ille de doğru ve beklenen sonuçlar vermesi beklenmemelidir. Yanlış olur, gereken sonuç vermez bu kez başka bir siyasi yönelimde bulunulur.

Gibi!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 08.12.2020- 07:59


Bir de bu ''zor'' konusu var. Siyasal iktidarın kitle desteği olmadan kazanılamayacağı ve kazanılsa bile sosyalist kuruculuğun gerçekleştirilemeyecek olması söylemleri dönüp dolaşıp bir zor söylemiyle karşılaşmaktadır. ''İktidarı zor olmadan kazanacağınızı mı sanıyorsunuz?'' İlle de bir silah-şiddet fetişizmi. ''Suni denge''nin bozulması için silah şart'' keskinliği. Ve gereksiz bir şekilde konuyu Denizlere, Mahirlere, İbolara bağlama gayreti.

Büyük yazar, büyük insan   ve büyük devrimci Yaşar Kemal'den alıntılara yer veren   Levent Turhan Gümüş İLERİ'deki bugünkü yazısında şöyle diyor: '' Yaşar Kemal, ünü dünyayı tutmuş bir yazar olmasının yanı sıra, bürokratik bir yapıya dönüştüğü gerekçesiyle ayrıldığı TİP’te uzun yıllar yöneticilik yapmış biridir. Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan’ın “güvenlik güçleri tarafından ele geçirildiği” günlerin hemen sonrasıdır. Söyleşide söz dönüp dolaşıp kendisini “ikinci kuvâyi milliyecilerden biri” olarak gören Deniz Gezmiş’e gelir. “Deniz Gezmiş ile ayrı düşüncelerde, ayrı yollardayız.” diyerek söze başlayan Yaşar Kemal, şöyle devam eder: “Yalnız, Deniz Gezmiş’in karşısına olayı derinliğine araştırmadan çıkmam. Deniz Gezmiş’lerin hareketinin emekçinin bilinçlenmesine ‘ne kadar faydası var, ne kadar zararı var?’ bunun üzerinde önemle dururum. Büyük emekçi kitlesinin bilinçlenmesinde Deniz Gezmiş hareketi faydalı oluyorsa, bu yol benim yoluma karşı da olsa onu tutarım. Tutmasam bile, onlara yardım etmesem bile hoşgörü ile karşılarım.” https://ilerihaber.org/yazar/koroglu-ince-memed-ve-deniz-ve-mahir-bizim-sarkimiz-120391.html

Kitle desteği dediğimiz şey tam da   buraya oturmuyor mu? Nasıl yapmalı, ne yapmalı'nın yanıtı da bu değil mi? Kitleyi ne kadar etkiliyorsunuz, peşinize takabiliyorsunuz? sorusunun yanıtıdır doğru bir devrimci siyaset. Ve günümüzde kapitalizmin yol aldığı, uzlaşmaz sınıfların ortaya çıktığı toplumlarda hem keskin hem devrimci ve hem de sosyalist siyaset böyle bir amacı yerine getirebilen söylem ve eylemlerdedir. Yoksa...

Evet, sabahtan akşama oradan buradan alınan ve çoğu kez de kavranmamış, içselleştirilmemiş olan alıntıların ezberlenmesi ve bir klişeye dönüştürülmesi değildir. Yeri geldiğinde ''hükümet istifa'' diyebilmek, yeri geldiğinde sağlık bakanının istifasını istemektir. Bunu anlayabilmek için aman aman bir ideolojik bilgiye de gerek yoktur, bir sosyalist kavrayış yeterlidir. Bu olmadığında ise, ''sosyalistler hükümet istifa   diye bağırmazlar, hükümet istifa etse sosyalist devrim mi olacak, olsa olsa başka bir burjuva hükümet kurulacak, sosyalistler bunun için burjuva zeminlerde oyalanmazlar, sosyalist devrimi savunurlar''.

Breh breh!
Ne keskin söylem değil mi?

Bunu okuduğumda veya bu cümleleri duyduğumda hep bir ilkokul öğrencisi algısı çağrışımı olur bende. Lafa gelince diyalektik mantıktan söz eder durur ama pratikte bir türlü Aristo mantığının bile yanına yaklaşamayız. Ne bir bilgi ve ne de bir çözümleme becerisi...Bilgisizliğin üzerine bir de sanallığın verdiği bir kör cesaret. Neyse!

Ne söylediğini, ne yazdığını ve neyi savunduğunu bilmek önemli. Sadece ezberlemeye, sadece sıradan bir mantık kurmaya dayalı bir söylemin sosyalist mücadeleye bir katkısı olmadığı gibi zarar verme olasılığı da çok fazla olmaktadır. Çok değil, daha birkaç yıl önce özellikle sözde sol-sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlarda ortaya çıkan, öne çıkmaya çalışan sorunlu tipler tipik örnek değiller miydi? Nette ara bul, bir kenara not et ve sonra Lenin bunu demiş, Marks bunu söylemiş, Engels de böyle yapmış ezberiyle kendinin bile anlamadığı, anlamsız cümleler kur!

Devrimin çıkarları...
Kitle desteği.
Sanırım anahtar sözcükler bunlar.

Önce anlamaya çalışmalı.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 13.12.2020- 10:08


Sanırım kitle desteği ve devrimin çıkarları konusu üzerinde biraz daha durmak gerekiyor.   Hatta Lenin'in ayaklanma çağrısını neden 1905 devriminde veya neden 1917 Şubatında yapmadığı ve hatta neden şubat devriminden önce yurtdışındayken ''sanırım ömrü hayatımı bir devrim görmeden kapatacağım'' mealinde bir düşünceye sahip olduğunu da konuya dahil ederek irdelemek gerekecek.

Evet, neden? Lenin zamanının sosyal demokrat anlayışını benimsedikten sonra aklında hep sosyalizm ve devrim vardı, onu biliyoruz. Hep yineliyorum sonradan Bolşevik olan ve uzunca bir dönem Menşevik saflarda   bulunan arkadaşı Martov'un deyimiyle ''rüyasında bile devrim gören adam'' neden ayaklanma çağrısı için ağustos 1917'ye kadar bekledi? Yanıt da beli; kitle desteği. Bolşevikler ekim devrimine birkaç ay kalaya kadar hiçbir zaman Rusya'da çoğunluk haline gelemediler. Lenin hep   toplumsal bir çoğunluk peşinde koştu ve Moskova ile Petersburg Sovyetlerinin yönetimi Bolşeviklere geçinceye kadar da ayaklanma çağrısında bulunmadı. Ayaklanma hep aklındaydı, kitlelerin belki 1905'ten beri sokaklarda bir ''arayış'' içinde olduğunu da görüyor ve biliyordu ama, o son darbeyi gerektirecek çağrıyı son an'a kadar hiç yapmadı. Blankist düşünüşle böyle bir çağrı yapsa muhtemelen yenilgiye uğrayacak ve muhtemelen de o süreç bir sosyalist devrimle sonlanmayacaktı. Zamanını bekledi, toplumsal desteği sağladı, kitleleri mobilize edebilecek bir öncülüğe yerleşti, işte o anda da partinin MK'sından ayaklanma kararını çıkardı.

Bu konuda üzerinde düşünülmesi gereken ikinci konu ise kitlenin desteğinin nasıl alındığı, bu konuda nasıl bir yol-yöntem izlendiğidir. Kitleye sosyalizmin ne olduğu, komünizmin neler içerdiği mi anlatılmıştır; kitleler bilimsel sosyalizmin ne olup ne olmadığı konusunda partinin çabalarıyla toplumsal bir bilinç mi kazanmışlardır? Hiç ilgisi yok. Kitleye enternasyonalizm söyleyerek yaklaşılmayacağı söylenmişti. Lenin ve Bolşevikler de öyle yapmışlardı; Enternasyonalizmi hep kendi içlerinde yaşayarak, asla terketmeyerek, sempatizanlarına da benimseterek ama geniş kitlelerle bağ kurmak için onu güncel olanla daha da zenginleştirerek bir siyasi mücadeleyi öne çıkarmışlardı. ''Savaşa hayır'' diyorlardı, geniş kitlelerin savaşın bıktırıcılığını yaşarken kayıtsız kalmıyorlar rejimin bu konudaki çatlağına yerleşerek kitleyi elde etmeyi, elde tutmayı amaçlıyorlardı. Ekmek diyorlardı, toprak diyorlardı ve bu başlıklar üzerinden kitleye ses yöneltiyorlardı. Kitle böyle kazanıldı, kitleyle böyle bağ kuruldu. Burjuva hükümetin savaştan çekilme kararı alması durumunda toplumsal muhalefetin büyük ölçüde geri çekileceği varsayımıyla Büyük Ekim Devrimi'ni ortaya çıkaran koşulların zayıflayacağı ve EKİM'in gerçekleşmeyeceği bile iddia ediliyor. Yanlış denilebilir mi?

Kısacası siyasal devrim ve kuruculuk dönemi için önemli oranda kitle desteğine ihtiyaç var. Bu destek ne kadar fazlaysa ve ne kadar ''bilinçli'' ise hem siyasal devrim ve hem de toplumsal dönüşümlerin komünizm yolunda başarıya ulaşması da o kadar kolay hale gelir.   İkinci önemli konu ise kitle desteği için siyasetin önemli bir manivela özelliği taşıdığıdır. Tekrar edelim, kapitalizm altında işçi sınıfı ve emekçi halk   çıkarlarının tarihsel bilincine erişemez. Kendiliğinden erişemez ve bu konuda dışarıdan bilince ihtiyaç var derken de toplumun-kitlelerin-sınıfın parti kanalıyla sosyalist bilinçle donatılacağı anlamına gelmez. Kitleyle bağ kurmak bu şekilde işlemez. Sosyalist bilinç parti üye ve sempatizanlarına verilir, parti çalışmalarıyla sağlanır ama parti topluma-sınıfa didaktik tarzda yaklaşamaz. Hem maddi olarak mümkün değildir, hem gereksizdir ve hem de sanıldığının tersine nesnellik karşısında bir anlam ifade etmez.

Siyasete bu yüzden ihtiyaç var.








Bu ileti en son melnur tarafından 13.12.2020- 10:09 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 20.12.2020- 09:13


Hazır Blanki konusuna girilmişken Blanki ile Engels arasında ve din özelindeki bir tartışmaya da değinmek gerekiyor sanırım. Bilindiği gibi Blanki dinlerin insanlığı uyuşturucu ve gerçeklikten koparması gerekçesiyle yasaklanmasından yana bir siyasal tavır içinde. Engels ise bu duruma çok şiddetli tepki gösteriyor ve din konusunda insanlara karşı bir zor uygulamasının yanlış olduğunu söyleyerek Blanki'ye bu konuda çok sert tepki gösteriyor. Sosyalistlerin din konusunda takınmaları gereken tavrın tipik bir örneğidir bu durum. Materyalist diyalektik felsefe doğanın ve toplumsal olayların ancak materyalist bir dünya görüşü ve diyalektik bir yöntemle anlaşılabilir olduğunu söyler Dinler ise tam tersine, düşüncenin (Ruhun-son bağlamda Tanrının) bir mutlak ürünü olduğu inancına dayanır. Böyle olduğu için de dinlerin ve her türlü inancın hem doğada ve hem de insanlık tarihi boyunca gerçekleşen olay ve süreçlerin kavranmasında olumsuz bir etkisi olduğu söylenir. Doğrudur kuşkusuz, metafiziğin insanı gerçeklikten kopardığı ve anlama/kavrama konusunu bir ezberci alışkanlığa ve bir biat konusuna indirgediği iddia edilebilir. Ne var ki, din aynı zamanda Marks'ın da söylediği gibi ''ruhsuz dünyanın ruhu''dur. Bu dünyada mutlu olmayan, mutlu olamayan insanın yarattığı bir mutluluk   hayali bir yalancı cennet vaadler bütünüdür. Bu gerçek dışılığı yaratan şey de salt insan düşüncesi değildir; o insan düşüncesini o şekliyle biçimleyen maddi ilişkiler, maddi gerçekliktir. Engels bu maddi gerçekliği vurgular ve o maddi gerçeklik değiştirilmedikçe sadece yasaklamayla dinlerin insan zihni üzerindeki etkisinin ortadan kalkmayacağının altını çizer. Bu yüzden yasaklamadan değil, o maddi ilişkilerin değiştirlmesinden yana tavır koyar. Engels ile Blanki arasındaki bir başka farklılık bu zeminde yaşanmış olur.

Lenin de Engels'ten yanadır. Soruna Blanki gibi yasaklayıcı bir tavır koymaz. Maddi ilişkiler ayakları üzerine dikildiğinde dinler ve her türlü inançlar da insan zihni üzerindeki ipotekliğini yitirecektir. Solun sosyalistlerin genel tavrı da bu Marks, Engels ve Lenin doğrultusudur. Sanıldığı gibi solcular, sosyalistler öyle ''din düşmanı'' falan da değillerdir. İnsanlar/siyasiler inançlarını bilimsel, siyasi ve toplumsal konulara bulaştırmadıkça dinleri ve inançları konu bile edinmezler. Dahası tıpkı Lenin'in zamanında yaptığı gibi insanların saf inanç ritüellerinin gerçekleşmesinde kolaylıklar da salamaya eğilimlidirler. Ama bu durum, inancın ve dinlerin bir referans aracı haline gelmesi konusunda da en şiddetli tepkiyi gösterirler. Ülkemizde yaşandığı gibi bir inancın siyasal ve toplumsal alandaki yaygınlığı uygar dünyanın geleceği için karanlık ve yobazlıktan başka bir şey de üretmez ve bu gerçek solcular için de mutlaka bir mücadele başlığı olmalıdır.

Sonuçta Blanki'nin din konusundaki kaygılarına katılmak bir solcu-sosyalist için ne kadar gerekliyse, Blanki'nin çözüm için yasaklama yöntemini elinin tersiyle itmek de yine solun bir vazgeçilmez haline gelmek zorundadır. Din konusunda solun genel tavrı da bu olmalıdır.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   [3] 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Leninizm melnur 9 8752 09.02.2022- 00:22
Konu Klasör Marksizm Leninizm ? fsdgdgdfg 5 5482 24.02.2015- 19:01
Konu Klasör SF'de Marksizm Leninizm melnur 19 12010 06.10.2015- 12:45
Konu Klasör Leninizm Marksizmden ayrılabilir mi? bedrettin 13 9025 16.03.2015- 20:17
Konu Klasör Marksizm Leninizm reddedilmeliymiş! melnur 6 4161 17.02.2018- 19:39
Etiketler   Blanquicilik,   Leninizm
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS