SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   [3] 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.07.2021- 04:32


İşçi sınıfı laisizmi üzerine tezler


"Laikliğin tasfiyesinin, dinselleşmeyi toplumsal, siyasal ve ideolojik bir kriz dinamiği olmaktan çıkartamadığını söyleyebiliriz."

Resim Ekleme

AYDEMİR GÜLER


Laiklik işçi sınıfı kimliğinin başlangıç noktalarından biridir

Emekçilerin hak arayışının başlangıç noktası insanların sorunlarının dünyevi düzlemde tanımlandığı, çözümün de toplumsal ilişkilerde arandığı, dolayısıyla “yurttaşlar arası” bir hukukun esas alındığı laikliktir. Emekçilerin tek tek dinsel inanç sahibi olmaları ve ibadet edip etmemeleri konunun özünü oluşturmaz. Düğüm noktası dinsel inanış, pratik ve örgütlenmenin sınıflar arası ekonomik ve politik ilişkilere müdahale edip etmediğidir. Laiklik bu anlamda dinin topluma müdahale etmeme durumudur.

Ancak burada “durumu” dondurulmuş bir moment değil, mücadele olarak anlamalıyız. Sömürü ve eşitsizliğin emekçilere kader olarak kabul ettirilmesi egemen güçlerin laikliği tasfiye etme veya geriletme uğraşının özünü oluşturur. Laiklik geriledikçe cemaat kimliği güçlenir, laiklik güçlendikçe, sözcüğün etimolojisine laos’a, halk’a yaklaşırız. Burada halk toplumsal yaşamda bir özne anlamı kazanmaktadır.

Burjuvazinin laisizmden kopuşu sınıfsaldır

Laikliğin burjuvaziye eşlik etmesi rastlantı değildir. Önceki mülk sahibi sınıflar iktidarlarını çoğunlukla toprak mülkiyetinden almışlardır. Toprağın belirli insanların malı olması dünyevi bir akıl yürütmeyle açıklanamazdı; toprak çalışarak kazanılmış olamazdı. Toprak, sahiplerine tanrısal bir güç tarafından bahşedilmiş, yalnızca onlar buna layık görülmüş olmalıdır. Toprak mülkiyetinin belirlediği üretim biçimleri ve toplumsal formasyonların temelleri üstünde insanların eşit doğma olasılığını, tek bir hukuku paylaşmalarını kökten reddeden, merkezinde dinin durduğu ideolojik ve siyasi üstyapılar yükselmiştir.

Öte yanda servetini ticari, finansal veya sınai etkinlikleri sayesinde edinen, dünya ötesi aristokratik iddiaları olmayan, hatta bunların karşısında çalışmayı yücelten bir sosyal sınıf, burjuvazi gelişmiştir. Bu sınıf, aristokratlara ve ruhbanlara göre tanım gereği halk sınıflarına daha yakın konumlanıyor, ancak seçme ve seçilme gibi hukuksal ve yönetsel haklarını para karşılığı satın alabiliyordu. Sözcük anlamı itibariyle kentli anlamına gelen bu sınıf gerçekten de giderek kentlerin ekonomik ve sosyal yaşamında belirleyici bir güç haline geldi. Ekonomik karakteri itibariyle laik, dindışı bir sınıf olan burjuvazi, egemenlik alanını, gücünü dinle tanımlayan eski sınıflarla mücadele ederek genişletebilirdi.

Sanayi devriminin kentli zengin sınıfın servetini ve dolayısıyla gücünü kısa bir zaman diliminde katlamasıyla bu güç mücadelesi siyasi iktidarın el değiştirmesine evrildi. Burjuvazi mülksüz halk kitlelerinin devrimci enerjisini, yurttaşların eşitliği ve tüm halkın siyasal karar mekanizmalarına katılımı hedefleriyle arkasına almayı başardı. Demokrasi ve laiklik kardeş kavramlardır. Yurttaşların eşitliği, temel insan hakları, halkın siyasal mekanizmalara katılımı ve dünyevi kaynaklarla tanımlanmamış bütün ayrıcalıkların reddi burjuva devriminin siyasal yüzünü oluşturmuştur.

Ancak bu demokratik ve laik devrimci ittifak, daha iktidarın el değiştirmesi sürecinde burjuvazi için bir yük haline gelmeye başlar. Herhangi bir sömürü ilişkisinin tam eşitlikçi, özgürlükçü, adaletçi bir ideolojiyle ve bu temelde bir halk hareketiyle uyumlu olması olanaksızdır. Halk sınıflarının ileri taleplerini frenlemeye, bu taleplerle harekete geçtiklerinde ise bastırmaya yönelen burjuvazi hızla ittifak sistemini değiştirmiştir. Aristokratik ayrıcalıklar, toprak mülkiyeti restore edilmiş, eski egemen sınıflar kapitalizme eklemlenirken din de siyasete geri dönmüştür. Yönetilen sınıflar yeniden kaderciliğe itilmek istenmiştir.

Kapitalizmin hüküm sürdüğü farklı coğrafya ve ülkelerde dinin siyasette işgal ettiği yer, özgün güç dengeleri, gelenekler, aydınlanma düşüncesinin ulaştığı mevziler ve emekçi sınıfların kazanımları gibi parametrelere bağlı olarak çeşitlilik gösterse de, dinselleşme sermaye egemenliğinin baskın eğilimidir.

İşçi sınıfı laisizmi bir statüko değil mücadele sürecidir

Emekçilerin dinsel inanışları egemen sınıfın halk içindeki en önemli dayanak noktalarından biridir. Dinin toplumsal yaşamda bir referans kaynağı oluşturmasına engel olan, bu anlamda dini bireyin vicdanında özgürleştiren bir tanım laiklik için yeterlidir. Ancak model tanımdan değil güç dengelerinden doğar ve biçimlenir. İşçi sınıfının hak arayışına ve giderek iktidar mücadelesine zemin sunan bir laiklik modeli için, işçi sınıfı aralıksız bir mücadele yürütmelidir. Bu mücadele bir kez elde edilmiş bir statükonun (modelin) savunulmasına indirgenemez. Sömürülen, ezilen, yönetilen emekçilerin mevcut durumu savunmaya çekilmesi mantıksal bir çelişki oluşturacaktır. Egemen güçler yürürlükteki modeli yeniden yorumlamalara tabi tutmak, uygulamayı etkilemek ve sonuçları farklılaştırmak açısından yönetilenlere göre çok daha avantajlıdır. İşçi sınıfının siyasal öncüsü veya emekçiler adına tutum alan siyasal akımlar, dinin tuttuğu alanı daraltmaya yönelik olarak kültür, sanat ve spor gibi alanlarda da aktif olmak durumundadırlar. İşçi sınıfı laisizmi tanım gereği statüko değil mücadeledir.

Burjuva laisizminin sınırları işçi sınıfını savunmasız bırakır

Laiklik kuşkusuz emekçilerin sınıf mücadelesine tarihsel bir zemin sunmanın dışında anlamlara da sahiptir. Burjuva modernizmi emekçileri temsil eden akımlar için gerisine düşülmesi düşünülemeyecek bir alt sınırdır. Mülk sahibi sınıflar, burjuva devriminin son bulması ve kapitalizmin bir bütün olarak gerici ideolojilere teslim olmasıyla birlikte laikliği de terk etme eğilimine girdiler. Bu eğilimin özü sınıfsaldır ve halk kitlelerinin sömürüyü değişmez bir kader olarak kabullenmeleri için dinin yardıma çağrılmasına dayanır. Uzun süredir devrimci dönemlerde laikliğin ilke sayıldığı, dini kurumların toplumsal rollerinin sınırlandığı kapitalist ülkeler açık bir geri dönüşe sahne olmuşlardır.

Bir yandan dinsellik bir egemenlik mekanizması olarak kapitalizmin içinde yerini alırken, laisizmin tarihte imza attığı toplumsal, ideolojik, kültürel atılımın kazanımları apolitik ve sınıf dışı bir ateizm olarak aydın kesimlerde yeni bir statü oluşturmuş ve bununla sınırlanmış görünmektedir.

Ancak burjuvazinin modernleşmenin bütün görüngülerini ve laikliği tümden terk etmesi de mümkün değildir. Gericilik burjuva toplumlarda bir iç gerilim kaynağı olmaktan çıkamaz, hatta Türkiye’de yaşandığı gibi, kimi zaman bir kriz dinamiği olarak boyutlanabilir. Bu düzen içi gerilimin laik kanadı olarak burjuva laisizmi dinsel simgelerin kamusal alanda kullanılması, eğitim sisteminde dinin sınırları gibi tartışma başlıklarına hapsolmakta ve konjonktürel dalgalanmalar yaşanmaktadır. İşçi sınıfı bilincinin burjuva laisizminin sınırları içinde hareket etmesi, emekçileri gericilik ve kadercilik karşısında savunmasız bırakmaktadır. İşçi sınıfının laikliğin devrimci bir yorumuna ihtiyacı vardır. İşçi sınıfının ihtiyacı olan, laikliğin bir yönetim rejimi olmanın ötesine taşınması ve aydınlanmacı bir halk hareketi olarak yeniden yapılandırılmasıdır.

Emekçilerin İslamlaştırılması sermaye ve devlet operasyonudur

Türkiye’de işçi sınıfının dinci akımlar tarafından kuşatılması ve kimi dönemlerde İslamcılığın emekçilerin dünyasını ele geçirmesinde başat faktör, İslam’ın yüzlerce yıllık birikimi değil egemen güçlerin operasyonel müdahalesidir. Emekçileri sınıf örgütlerine sahip olamadıkları ve sınıf bilincinden uzak oldukları ölçüde egemen güçlerin mezhepçi, milliyetçi vb. manipülasyonlarına açık bir kalabalık oluşturabilirler. Ancak burada kitlenin dinsel ideolojik güdülerle harekete geçmesinden değil devlet tarafından güdülmesinden söz edilmesi yerinde olur.

Sanayileşmeyle birlikte Orta Anadolu’dan büyük kentlere doğru yaşanan Sünni Müslüman yoksul göçü işçi sınıfı saflarında dinselleşmenin bir dinamiğini oluşturmuş olabilir. Ancak ideolojik yapılanma siyasi yönlendirmeden bağımsız bir gelişme değildir. Dinci hareket sol örgütlülüğün ve sınıf sendikalarının bastırıldığı dönemlerde emekçi semtlerine ciddi yatırım yapmıştır. Kuran kurslarının okul öncesi bir eğitim kurumu olarak sosyal işlevi, geleneksel Müslümanların çocuklarına dini öğretme isteklerinden önde gelmiştir. Bu gerici yuvalar emekçi ailesinin modern gereksinimi olan kreş ve anaokulunu ikame etmiştir. Cami merkezli cemaat örgütlenmesi modern toplumsal dayanışma örgütlenmelerinin yerini almıştır. İşçi sınıfı kültürünün devlet zoruyla baskılanmasıyla birlikte küçük ve orta sermaye merkezli (örneğin beyaz eşya bayileri, emlakçılık) bir dinci örgütlenme işçi sınıfını kuşatmıştır. Bu operasyon solun 1970’lerde topluma yayılan yükselişine alternatif olarak gerçekleştirilmiştir. Toplumsal işlev kazanan tarikatlar aynı dönemde holdingleşmeye başlamışlardır.

Türkiye’de laikliğin tasfiyesi tamamlanmıştır

Tek parti döneminde başlayan ve laikliğin frenlenmesi olarak adlandırabileceğimiz önlemler egemen güçlerin kimi temsilcilerinin açıkça ifade ettiği gibi emekçi köylü kitlelerinin ve dolayısıyla yeni kentli işçi sınıfının aydınlanmadan bağışık tutulmasını, geleneksel normların sürdürülmesini amaçlıyordu. Bu haliyle dincilik toprak sahiplerinin kapitalist cumhuriyete eklemlenmelerini yansıtmıştır.

Çok partili burjuva parlamenter sisteme geçişle birlikte dinci gericiliğin hızla yükselmesi bir rastlantı değildir. Bu dönemde geleneksel yapıların kapitalizme eklemlenme süreci tamamlanmıştır. Kore Savaşı gibi militarist, emperyalizm yanlısı açılımların dinsel göndermelerle gerekçelendirilmesi bu eklemlenmenin “modern” düzeni nasıl güçlendireceğinin örneklerini oluşturur. Seçmen kitlelerin sınıfsal çıkarlarının ayırdına varmalarını ve politik tercihlerini burada temellendirmelerini önlemenin başta gelen yolu, dinin siyasette bir referans noktası haline getirilmesi olmuştur.

Bu önlemlerin sınıfsal çelişkileri baskılayabilmesinin nesnel sınırları vardı. Toplumsal mücadelelerde sol, emekçi hareketlerinin alanı genişledikçe dinci gericilik vazgeçilmez karşıdevrimci bir yedek güç olarak ortaya çıkmış, 12 Eylül faşist darbesi ve neoliberalleşme sürecinde giderek yedek güç olmanın ötesine taşınmış, egemen ideolojinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bu anlamda AKP’nin 2000’li yıllarda laikliği tasfiye etmesi bir çırpıda gerçekleşmemiştir ve bir tarihsel derinliği vardır.

Burjuva laisizmi bu noktada yaşanan karşıdevrimin üstünü örtme yoluna girmiştir. Laiklik tartışması biçimsel göstergelere indirgenmiş, halk aydınlanması karakteri unutturulmak istenmiş, gerici ideolojilerin demokratik bir tercihin konusu olduğu yolunda bir tez düzen içi laik akımlara egemen olmuştur. Türkiye’de burjuva laisizmini temsil ettiği sanılan muhalefet, siyasetin ve toplumsal yaşamın dini referanslardan arındırılması ilkesinin de gerisine düşmüş ve laik olmaktan çıkmıştır. Laikliğin tasfiyesi kavramlaştırması, yalnızca siyasi iktidarın anti-laik karakterini vurgulamamakta, aynı zamanda muhalefetin bu alanı boşalttığını da içermektedir.

Dinselleşme bir kriz dinamiği olmayı sürdürmektedir

Türkiye’de burjuva laisizminin tasfiye edilmiş olması toplumsal süreçlerin farklı düzlemlerine eşitsiz biçimde yansımaktadır. Düzen siyasetinde laikliğin esamesi okunmazken, hukuk alanında dinselleşmenin yazılı kural olarak formülasyonu tamamlanamamaktadır. Modern yaşamın dinselleştirilmesinin ve gelenekselleştirilmesinin mümkün olmamasının ötesinde, Türkiye’nin Alevilik gibi özgün kültürel dinamikleri, ülkenin Batısı ve kıyı kentleri gibi tarihsel ilerlemenin boy attığı belli başlı coğrafi bölgeler halkçı bir laisizme sahne olmaktadır. Kapitalistleşme ve buna bağlı süreçler kadınları toplumsal yaşama çekerken dinselleşmenin yine kadınları geleneksel aile içine geri itmesi çözümsüz bir çatışma halini almıştır. Hem Türkiye genç bir nüfusa sahiptir, hem de gençlik toplumsal süreçlerde her zaman önemli rol üstlene gelmiştir; niteliği düşük olsa bile eğitim sisteminin kapsamının düzenli biçimde genişlediği de göz önüne alınırsa gençlik kitleleri de dinselleşmenin itaatkâr kitlesini oluşturmamaktadır. Devletin dili ve ideolojisi, düzen muhalefetini de peşinden sürükleyerek alabildiğine dinselleşirken, toplumsal yaşama yön veren modern unsurların ağırlığı azalmamaktadır. Bu noktada sanat ve kültür, toplumsal dayanışma formları, spor gibi bir dizi alan egemen ideolojiden kopuş ve gericileşmeye direnç eğilimi göstermektedir. Hepsinden önemlisi, en yaygın ekonomik ilişki olarak ücretli emek-sermaye ilişkisinin kendisi, dinsel normlara sığdırılamamaktadır.

Burada yalnızca belli başlılarına değindiğimiz faktörlere dayanarak, laikliğin tasfiyesinin, dinselleşmeyi toplumsal, siyasal ve ideolojik bir kriz dinamiği olmaktan çıkartamadığını söyleyebiliriz. İşçi sınıfının laikliğe duyduğu ihtiyaç ve Türkiye toplumunun dinselleştirilmeye gösterdiği objektif direnç halk kitlelerini kucaklayan bir mücadele ve hareket olarak laikliğin yeniden örgütlenmesinin maddi zeminini oluşturmaktadır.

https://haber.sol.org.tr/haber/isci-sinifi-laisizmi-uzerine-tezler-309913



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 02.10.2021- 06:39


Laiklik ve sekülerizm - Metin Çulhaoğlu

Konusu açıldığında hep “laiklik” der geçeriz.

Bir de “sekülerlik” ve “sekülerizm” kavramları vardır. Laiklik ve sekülerizm çoğu kez birbirinin yerine kullanılır. Bizde “sekülerlik” kavramı pek yaygın değildir; en başta söylendiği gibi “laiklik” der geçeriz.

Peki, bu iki kavram birbirinin tam tamına aynı mıdır, aynı şeyi mi anlatır?

Kavramları biraz daha deşerek baktığımızda tam böyle olmadığı görülüyor. Örneğin, laiklik dendiğinde bunun bir yerinde mutlaka bir kurum olarak devlet vardır.   Laikliğin tanımında vazgeçilmez ögelerden biri devlet ise diğeri de dindir.   Laiklik, bu iki öğe ya da kurumsallık arasındaki ilişkiye dair bir kavramdır.

Biraz daha açarsak, laiklik, dinle devlet/hükümet işlerinin birbirinden tamamen ayrılması anlamına gelir. Bu bağlamda devletin dini olamaz, devlet vatandaşına verdiği kimlikte o kişinin dininden söz etmez; devlet, ne dini ve dinsel kurumları kendi işine karıştırır ne de kendisi o cenahtaki işlere   karışır, vb.

Kabaca söylersek, böyledir.

Buna karşılık “sekülerizm” kavramı laiklik yerine de kullanılsa bile bu kavramda laiklikte olduğu gibi yerleşik, yani kavramın kendisinden kaynaklanan bir devlet atfı/göndermesi yoktur. Sekülerlik, herhangi bir kişinin, kurumun, eylemin, düşüncenin, vb. tamamen din ve dinsellik dışı, dinle ilişkisiz olması, bu anlamda “dünyevi” özellik taşıması anlamına gelir.

Bu ayrımdan hareket edildiğinde, laik bir kişinin buna rağmen “seküler olmayan” görüş ve düşüncelere sahip olması mümkündür. Örneğin, din ve devlet işlerinin birbirinden tamamen ayrılması gerektiğini düşünen, bu anlamda laik olan bir kişi “İşçi aldığı ücretin karşılığını verecek kadar çalışmıyorsa bu dünyada olmasa bile ahirette bunun hesabını verir” diyebilir. Bu durumda bunu diyen kişi laiktir, ama dile getirdiği görüş seküler değildir.

Buna benzer biçimde, laik olmayan bir kişinin de seküler söylemleri, düşünceleri olabilir. Örneğin, Türkiye’nin bir “din devleti”, “İslam Cumhuriyeti” olmasını isteyen biri, herhangi bir sel felaketini ya da depremi “takdiri ilahi” saymayıp bu tür olayları doğadan kaynaklanan nedenlerle açıklıyorsa, o kişinin en azından bu açıklaması sekülerdir.      

***

Sekülerlik ve sekülerleşme, meta ilişkilerinin gelişip yaygınlaşmasından modernleşmeye, kapalı toplulukların çözülmesinden eğitim sistemine ve toplumun genel eğitim düzeyine, başka toplumlar ve kültürlerle temasa kadar pek çok faktör tarafından etkilenen bir süreçtir.

Kısacası, belirli bir siyasal iradeden çok “nesnel” denebilecek süreçlerle ilişkilidir.

Buna karşılık “laiklik”, en çok siyasetle ve siyasal iradeyle ilişkilidir. Laikliği kafasına koymuş bir siyasal irade, bunun için “toplumun sekülerleşmesini” ve bu sekülerleşmenin “belirli bir olgunluk düzeyine ulaşmasını” beklemek durumunda değildir. Toplum, “o düzeye” belki de kendi başına sanıldığı kadar çabuk ulaşamayacaktır ya da o düzeye ulaşılması önsel olarak laikliği gerektirmektedir…

Burada ayrıntılarına inmek mümkün değil, ama ekleyelim:   Konu, “erken” ya da “geç” kapitalistleşme/modernleşmeyle doğrudan ilişkilidir.

***

Günümüz Türkiye’sinde “aslında” laik oldukları halde bu konuya çeşitli nedenlerle pek bulaşmak istemeyen siyasal özneler vardır. Ama seçimlere ve oy tabanına ilişkin kimi kaygılarındandır, ama o özneleri oluşturan kimi kesimlerin hassasiyetidir…

İşin bu yanına da hiç girmeyelim.

Ama şu kadarını söyleyelim:

Bugün Türkiye’de laikliğin bir süredir daha yoğun maruz kalmakta olduğu erozyon, din-devlet ilişkileri alanıyla sınırlı kalmayan etkiler yaratmakta, genel olarak toplumdaki sekülerleşme süreçlerine ket vurup bu alandaki kazanımları da kemirmektedir.

Laiklik, bunun için önemlidir.

Yok eğer yazıda verilen örneklerde olduğu gibi dinsel söylemlere merak saran laiklerle seküler söylemlere alışmaya başlayan anti-laik kesimlerin demokratik ortamlarda tartışarak ortak bir noktada buluşmaları bekleniyorsa…

Daha çok beklenir…

https://ilerihaber.org/yazar/laiklik-ve-sekulerizm-130853.html



               






Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   [3] 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 2 kişi görüntülüyor:  2 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Özgür Şen'le laiklik üzerine: 'Laiklik ve piyasa umut 0 3402 11.12.2015- 10:00
Konu Klasör Laiklik Üzerine... melnur 16 9466 02.06.2021- 11:41
Konu Klasör Gericilik, laiklik ve bir not melnur 0 3485 03.01.2017- 21:02
Konu Klasör Çıkış: Laiklik ayhan 2 4104 13.12.2018- 09:16
Konu Klasör Laiklik, kırmızı çizgimizdir! melnur 1 171 21.12.2023- 07:37
Etiketler   Laiklik,   sekülerizm
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS