SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   >   son» 
Sosyalizm Türkiyelileşmeli           (gösterim sayısı: 11.424)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 14.01.2015- 14:23


Sosyalizm Türkiyelileşmeli-Erkan Baş  


Başlık olarak bir iddiayı yazmamızın basit bir nedeni var, Türkiye’de sosyalizm mücadelesinin güncel sorunu budur. Bugün, bu iddiayı ortaya koymak ve gerçekleşmesi için mücadele etmek devrimcilik sosyalistlik iddiasının başlangıç noktasıdır.

Küçük dünyada büyükmüş rolü yapmak

Bu yazıda konumuz sosyalist sol.

Tartışmaya başlarken, Türkiye solunun önemli bir kısmını esir aldığını düşündüğümüz küçük dünyalara hapsolma sorunu üzerine hep beraber düşünmemiz gerekiyor.

Türkiye, tarihinin en kritik kırılma noktalarından birisinden geçiyorken...

İktidar, yoksul emekçi halkın neredeyse yaşam hakkını elinden alacak, çok boyutlu bir saldırı içine girmişken.....

Ve en önemlisi Türkiye halkları ciddi bir direnme eğilimi gösteriyorken, Türkiye solunun içinde bulunduğu durum için, normal demek mümkün değil.

Geçtiğimiz günlerde gecikmeli olarak Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu” filmini izleme şansım oldu. Kış Uykusu’nun bana göre, en etkili cümlesi, Aydın’a söyletilmiş; “Küçük bir krallık ama burada kral benim”.

Türkiye solunun pek çok öznesinin durumu işte bu.

Meselenin kişisel-psikolojik tarafları bir yana, Türkiye solu için en önemli görevlerden birisi bir politik özne, gerçek bir güç olarak konumlanmak.

Siyaset güç bir iş ve daha önemlisi bugün ülkemizde siyaset esas olarak bir güç işi...

Yıllarca haklı olduğuna inanan ancak bu haklılığını gerçek-toplumsal bir güç haline dönüştüremeyen Türkiye solu, ağırlıklı olarak durumunu kabul etmiş ve içinde bulunduğu durumu teorize etme uğraşına girmiş durumda. En doğru, en uzak görüşlü, en haklı, en iyi Marksist, en iyi Leninist, en devrimci, en komünist... olmak başlı başına çok önemli görülüyor.

O kadar ilginç ki, artık bütün gelişmeleri önceden biliyor olmak, sonrasında “biz bunu görmüştük, söylemiştik” demek bir övünme konusu sayılmaya başlanmış. Bütün olacakları görüyor olmamıza rağmen, neden müdahale edemiyoruz, engelleyemiyoruz ve emekçi sınıflar lehine kazanım elde edemiyoruz sorularını pek soran yok.

Berbat bir durumu önceden görmüş olmanın verdiği mutlulukla yaşamaya devam eden, üstelik bu berbat durumu siyaset yapma tarzını aynen devam ettirmek üzere gerekçe kılan pek çok “özne”, pek çok “öncü örgüt” var.

Buradan devrimcilik çıkmaz.

Bu tablo kabul edilemez.

Cin olmadan adam çarpmak!

Buraya kadar söylediklerimizin tam tersi gibi duran, “küçük dünyalardan çıkmak” adına “cin olmadan adam çarpma” iddiası taşıyan eğilimleri de atlamamak lazım. En geniş tanımıyla solun içinde bir kısım, CHP ya da içindeki bir gruba, diğer bir kısım da Kürt hareketine veya içindeki bir eğilime neredeyse iltihak ederek, büyük güç numarası yapıyorlar.

Devrimci siyaset aynı zamanda bir ittifaklar sanatıdır.

Fakat Türkiye solunun bu bölmesi de büyük ittifak projelerine sahip olmakla beraber kendisi ittifak yapabilecek bir güç değil.

Yıllar önce sevgili Ender’in ittifaklar üzerine dillendirdiği köfte-ekmek tezini hatırlatmak isterim. Halkın diyalektik bilgisine de örnek vererek, “ne kadar ekmek o kadar köfte” diye anlatmaya başlamış, sonra bir bilim dergisi yöneticisi olduğunu hatırlayarak “ne kadar proton o kadar elektron” diye devam etmişti.

Siyasette öz gücü olmayanların girdikleri ittifak ilişkilerinde de sonuç alamayacaklarını buna benzer çeşitli örneklerle anlatabiliriz. Benim en sevdiklerimden birisi “el eşeğine binenin ne zaman düşeceği belli olmaz” sözüdür.

Gerçek ittifaklar gerçek güçler arasında yapılır.

İddia, inat, irade ve mutlaka cesaret

Türkiye sosyalist hareketinin önündeki temel sorunlardan birisi, toplumsal tabanıyla mevcudun çok ötesine geçen yaygınlık ve derinlikte ilişki kurmaktır.

Bunun yolu, hiç kimsenin itiraz etmeyeceği ve mutlaka doğru olan bir takım ezberlerimizi tekrar edip kendi köşemizde oynamaya devam etmekten geçmiyor. “Boş verelim ezberlerimizi, salalım kendimizi hayatın akışına” dediğimizde varacağımız yerin hedeflerimizle bir ilgisi olmayacağını da biliyoruz. Öyleyse ezberlerimizle hayatın, ülkemizin ve en önemlisi emekçi halklarımızın ihtiyaçları arasındaki köprüyü kurmak durumundayız.

Günün gerçek kavga başlıklarına emekçi sınıflar adına ve emekçi sınıflarla birlikte girme cesareti göstermek, sosyalizmi Türkiyelileştirmenin tek yoludur. Sosyalizm emekçi sınıfların kurtuluş umudu, Türkiye’nin sorunlarını çözecek bir siyasal-örgütsel odak olarak görünür olmalıdır. İlkeli ve tutarlı bir devrimci siyaset ancak sermaye sınıfıyla yumruk mesafesinde dövüşerek üretilebilir.

Türkiye için sosyalizm sadece gerçekleşebilir bir hayal değil, bir zorunluluktur.

Bu ihtiyaç saptanmalı, bu iddia ortaya konulmalı, akıl, yürek ve bilek inatla, emekle bu doğrultuda bir yola çıkılmalıdır.

Kendi mevcut durumunu kabul etmeyen, başta emekçi sınıflar olmak üzere bugüne göre çok daha geniş bir etki alanı yaratan ve bunu yaptığı ölçüde Türkiye’nin kaderini değiştirecek bir sola ihtiyacımız var.

Cesaretle ileri atılmayı göze alan bir tarzın egemen hale geldiği, karşılıklı öğrenme-öğretme ilişkisini mütevazi ve bir o kadar iddialı bir biçimde ortaya koyabilen sol ülkenin geleceği açısından önemli mevziilere tutunma imkanı da bulacaktır.

Türkiye’nin içinden geçtiği dönem, karanlıkların yanında sosyalist hareket için olanakların kısıtlardan çok daha büyük olduğu bir dönemdir. Sol, tüm enerjisini, birikimini bu olanakların değerlendirilmesine odaklamalıdır

Temel mesele 5. gücün, sosyalizmin bağımsız sesinin, işçi sınıfı ve emekçileri temsil edecek biçimde büyük güçler alanındaki yerini almasıdır.

HAZİRAN bir de bu açıdan değerlendirilmelidir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 14.01.2015- 16:41


Bir kaç ay önce HTKP yöneticilerinden bir arkadaşımızla uzunca sayılabilecek bir konuşmamız olmuştu. O da Erkan Baş'ın burada söylediklerini söylemeye çalışıyordu. Erkan Baş bu yazısında konuyu daha da genelleştirerek ele almış. Kısaca ''Haziran'dan sonra başka bir siyaset tarzı''nın gerekliliğinin altı çiziliyor. Geçerken şunun altını çizmek gerekiyor; HTKP yöneticileri TKP'nin MK'sının olaylara yaklaşımı, teşhisi ve çözümlemeleri ile TKP'nin genel duruşu konusunda ve ayrıca ideolojik konumlanışında hemen hemen hiç bir eleştiri getirmiyorlar. Bu konuda tam bir mutabakat var. Söyledikleri, Haziran ayaklanmasından sonra bu siyaset tarzının daha da genişletilmesi, daha fazla sokağa çıkılması, kitleyle daha çok ilişkiye geçilmesi, gerekiyorsa ''barikatan barikata'' koşulması ve burada Erkan Baş'ın eklemesiyle ''ittifak'' kurmaktan kaçınılmaması yönünde. Sokakta ulusalcılar mı var, kürtler mi var, başka muhalefet özneleri mi var, buralara mutlaka dahil olunması ve sonuçta her muhalif hareketlenmelere ve eylemselliklere dahil olunması...

Bütün bu söylenenlere karşı çıkmak olanaksız. Partinin ideolojik duruşunda herhangi bir sapmaya neden olmayacak ve sosyalist özne olma iddiasını sekteye uğratmayacak şekilde partinin sokağa çıkması ve gereken ittifaklar içinde yer alması anlaşılabilir bir şey de, buna neden karşı çıkıldığı konusunda hiç bir doyurucu açıklamanın olmaması bu konuyu hala bir netliğe kavuşturmuş değil. Bugüne baktığımızda HTKP de KP de (haklı olarak) kürt oluşumlarının içinde değil, ve ikisi de ( haklı olarak) BHH'nin içinde. HTKP'nin özellikle FKF yoluyla sokakta-üniversitelerde daha çok göründüğü de bir gerçek. Validebağ ve benzer halk direnişlerinde HTK'nin gençliği daha fazla katılım gösterdiği de bir başka gerçek. Bütün bu ''farklılıklar'' parti içine nasıl yansıyor sorusu bir başka tartışma olmakla birlikte, Erkan Baş'ın dile getirdiğinin daha da somutlaşmasına ihtiyaç var. Sosyalizmin Türkiyelileşmesi kavramı nesnelliği daha fazla gözetmek, daha fazla bağ kurma çabası içine girmek anlamına geliyor olsa da, parti örgütlenmesi konusunda yaratabileceği sorunları göz önüne aldıktan sonra karşı çıkılacak bir olgu değil.

( Yazının sonunun tam olarak bağlanamadığının farkındayım, bunun nedeni Erkan Baş'ın anlatmaya çalıştığı şekliyle Sosyalizmin Türkiyelileşmesi konusunda tarafımdan hala anlaşılmazlıkların bulunmasıdır. Belki de onlar anlatıyor da, ben anlayamıyorumdur; kim bilir!)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
tekyoldevrim
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 17.12.2013
İleti Sayısı: 212
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: tekyoldevrim
Cevap Tarihi: 15.01.2015- 02:18


Afedersiniz ama anlaşılmayan bir konu var, sosyalizmin bilimsel bir ideoloji olduğunu söyleyen sizlersiniz, sosyalizm ve komünizmin ne olduğu da aşağı yukarı belli. Bilimin millisi olur mu? Bu saçmalığı bir dönem Kenan Evren de yapmış, pek çok dersin önüne milli kelimesini eklemişti.

Sosyalizm ve komünizm kavramları birer toplumsal sistem olarak enternasyonal bir anlamı yok mu ki, sosyalizmin Türkiyelileşmesinden söz ediyorsunuz? Bir tuhaflık yok mu bu kavramlaştırmada. Hasi sizler tek ülkede sosyalizm olabilir derken, sosyalist kuruluşu kastediyorsunuz; öyle olsa bile hem kuruluş ve hem de komünizmin birinci ve ikinci aşamaları enternasyonal bir içeriğe sahip değil mi? Kuruluşu, sosyalizmi veya komünizmi enternasyonal içeriğinden ayırıp, milli bir anlam kattığımızda, yani Türkiyelileştirdiğimizde, başka ülkeler de aynı mantıkla Fransızlaştırır, Çinlileştirir, Mozambikleştirir. Böylece birbirinden ayrı sözde kuruculuk ve sözde sosyalizm ile komünizm oluşmaz mı? Nerede kaldı Marksizmin bilimselliği ve enternasyonalizmi?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 15.01.2015- 16:43


Ya kardeşim siz okuduğunuzu anlamaz mısınız? Anlamadan yazmak, bilgi sahibi olmadan yorum yapmak sizin gibilere nereden bulaştı, anlamıyorum!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
tekyoldevrim
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 17.12.2013
İleti Sayısı: 212
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: tekyoldevrim
Cevap Tarihi: 15.01.2015- 19:24


Alıntı Çizelgesi: bedrettin yazmış

Ya kardeşim siz okuduğunuzu anlamaz mısınız? Anlamadan yazmak, bilgi sahibi olmadan yorum yapmak sizin gibilere nereden bulaştı, anlamıyorum!



Neyi anlamıyorum, yazdığımın nesi yanlış ki, böyle konuşuyorsun? Sosyalizmin bilim ve enternasyonal bir anlamı olduğunu inkar mı edeceksin? Bilim ülkeden ülkeye değişiyor mu? Enternasyonal olan bir şey nasıl farklı ulusallığı sahip olur? Sosyalizmin Türkiyelileşmesi dediğinde enternasyonalizmi ve sosyalizmin bilim olduğunu inkar etmiş olmuyor musun? Kendi kendinizle çelişkiye düşmüş olmuyor musunuz?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 15.01.2015- 23:17


Ya arkadaşım, sosyalizm denince sen ne anlıyorsun? Aklına sadece komünizmin birinci aşaması mı geliyor, daha başka anlamları yok mu bunun? Bunu mu tartışacağız şimdi? Sosyalizmin ne olduğunu anlamamışsın, yapılan yorumu anlamamışsın, yok enternasyonaldi, yok bilimdi, yok sosyalizm Türkiyeleşebilir mi? Cin olmadan adam çarpmaya çalışıyorsunuz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.01.2015- 02:00


Alıntı Çizelgesi: tekyoldevrim yazmış

Afedersiniz ama anlaşılmayan bir konu var, sosyalizmin bilimsel bir ideoloji olduğunu söyleyen sizlersiniz, sosyalizm ve komünizmin ne olduğu da aşağı yukarı belli. Bilimin millisi olur mu? Bu saçmalığı bir dönem Kenan Evren de yapmış, pek çok dersin önüne milli kelimesini eklemişti.

Sosyalizm ve komünizm kavramları birer toplumsal sistem olarak enternasyonal bir anlamı yok mu ki, sosyalizmin Türkiyelileşmesinden söz ediyorsunuz? Bir tuhaflık yok mu bu kavramlaştırmada. Hasi sizler tek ülkede sosyalizm olabilir derken, sosyalist kuruluşu kastediyorsunuz; öyle olsa bile hem kuruluş ve hem de komünizmin birinci ve ikinci aşamaları enternasyonal bir içeriğe sahip değil mi? Kuruluşu, sosyalizmi veya komünizmi enternasyonal içeriğinden ayırıp, milli bir anlam kattığımızda, yani Türkiyelileştirdiğimizde, başka ülkeler de aynı mantıkla Fransızlaştırır, Çinlileştirir, Mozambikleştirir. Böylece birbirinden ayrı sözde kuruculuk ve sözde sosyalizm ile komünizm oluşmaz mı? Nerede kaldı Marksizmin bilimselliği ve enternasyonalizmi?




Siyasal devrimden sonra enternasyonal komünist topluma kadar geçen süreci ben sosyalizm olarak niteliyorum. Genel olarak sosyalizm de bu anlamda kullanılır. Kanıksanmış ve yaygınlaşmış anlam budur. Troçkistler veya reel sosyalizmin çözülüşünden sonra bir kısım ''Marksistler'' SSCB'de yaşananın sosyalizm olmadığı reddinden yola çıkarak ''yaptıkları derin çözümlemeler'' sonucu bu sürece ''kuruculuk'' adını verip sınıfsız toplumun birinci evresine sosyalizm, ikinci evresine ise komünizm demeye başladılar. Önceleri de bu tür yorumlar vardı ama çözülüşten sonraki yılgınlık ve umutsuzluk ortamında seslerini biraz daha fazla yükselttiler. Bu tartışma ayrı bir tartışma ve forumun pek çok başlığında da yapıldı.

Bizlerin sosyalizm, sizlerin kuruculuk olarak adlandırdığınız sürecin her ülkede farklı işleyeceğini söylemek de enternasyonalizme aykırı değil. ( Bilime hiç aykırı değil. Bu konuya gereksiz girmişsiniz.) Çünkü siyasal devrimin gerçekleştirildiği bir ülkede komünizme yürüyüş o ülkenin nesnel koşulları üzerinden yürüyecektir. Sözgelimi Almanya'daki bir devrim ile, Türkiye veya Suriye'deki bir devrim farklı nesnel koşullardan ötürü farklı bir seyir izlemek durumunda kalacaktır. Almanya'nın gelişmişliği ile Türkiye ve Suriye'nin gelişmişliği arasındaki fark işleyecek sürecin de farklı olmasına yol açar. Almanya'da belki tüm sanayi ve toprak kısa bir zaman içinde kamulaştırılabilecek, Türkiye'de sadece büyük burjuvazinin mülküne el konulacak, Suriye'de ise hem küçük imalat ve hem de köylülük diğerlerine göre çok daha uzun bir süreç sonunda amaçlanan dönüşüme uğrayacaktır. Burada değişmeyen şey, devrim sonrasının bir toplumsal dönüşüm süreci olduğudur. Yapılacak devrimler de bellidir. Ama bunun seyri her ülkede farklılık taşıyacaktır. Bu farklılıklar hem sosyalizme-kuruculuğa aykırı değil, hem de enternasyonal ilkeyle çelişir bir yanı yok.

Birinci yanılgınız bu!

İkinci yanılgınız ise, hem sizin yorumunuzun ve hem de benim yanıtımın Erkan Baş'ın yazısında anlatılanlarla hiç bir ilgisinin bulunmaması. ''Sosyalizmin Türkiyelileşmesi'' derken, Erkan Baş, bir üstteki paragrafta anlatılmaya çalışılan ''formasyon'' konusundan söz etmiyor. Burada söz edilen sosyalist mücadeledir. Sosyalizmin Türkiyelileşmesi derken sosyalist mücadelenin Türkiyelileşmesinin altını çiziyor. Sınıfsal mücadelenin Türkiye özgünlüğünden yola çıkıp birtakım önerilerde bulunuyor. O önerilere katılıp katılmamak ayrı bir şey ama yazıyı sanki toplumsal bir formasyonu anlatıyormuş gibi algılayıp yorumlamak ayrı bir şey. Nedense ve hala, solcu, sosyalist olduğunu söyleyen kesimler bu yanlıştan bir türlü kurtulamıyorlar. Sosyalizm sadece toplumsal formasyon, devrimden sonraki bir sürecin adı değildir. Aynı zamanda bir ideolojinin, bir sınıf mücadelesinin de adıdır. Neden sosyalizm denildiğinde sadece ''komünizmin birinci evresi'' aklımıza geliyor? Siyasal devrim perspektifini lügatımızdan çıkardığımız için olabilir mi?

Sosyalist mücadelenin elbette Türkiyeli bir anlamı vardır. Türkiye'deki siyasal devrimi gerçekleştirebilmek için kullanılabilir siyasi araçlar ve söylemle, bir başka ülkedeki süreci aynılaştırmak nasıl mümkün olabilir? Her ülkenin kendine özgü nesnel koşulları vardır ve siyasal mücadele o koşullar zemininde yürütülür. Engels'ten beri bu söyleniyor. Engels Paris komünü'nden sonra bir sonraki devrimlerde ''barikat savaşları''nın olmayabileceği öngörüsünde bulunmuştu. Benzer yaklaşımı lenin'de ve Castro'da da görebilirsiniz.

Anlayamadığım şu; yanlış bilmek de mümkün, bu da anlaşılabilir bir konu. İyi ama yazı okunmuyor mu? Yazıda toplumsal bir formasyondan sözedilmediği belli değil mi? ''Öncü'', ''örgüt'', ''mücadele''derken sosyalizmi bir mücadele biçimi olarak aldığı belli değil mi? Bunu nasıl farkedemiyoruz? Nasıl anlayamıyoruz?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
yorum2006
[ yorumcu ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.08.2013
İleti Sayısı: 772
Konum: Gizli
Durum: Gizli
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

2 kere teşekkür edildi.
Cevap Yazan: yorum2006
Cevap Tarihi: 16.01.2015- 02:19


ERkan Baş'ın yazısında yeni birşey yok. Bir takım genel doğrular. Yazık ki karamsar bir hava da var. Ancak ben yazının içeriğinin başlığı ile ilintisini göremedim. Sosyalizmin Türkiyelileşmesi ne demek?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.01.2015- 03:06


Küba'da devrim bir grup gerillanın denizden karaya ayak basmasıyla başladı. Doğrudan silahlı mücadele ile faşist diktatörü iktidardan alaşağı ettiler. Paris komününde barikat savaşları vardı. Köylü Rusya bu işi ayaklanmalarla halletti. Bugünün Türkiye'sinde daha farklı olacak. Bunun bir reçetesi yok. Bu kadar farklı fraksiyonun olması da zaten bu konudaki farklılıklardan kaynaklanıyor. Erkan Baş'ın yazısında KP'ye karşı bir ''dokundurma'' da var. Daha fazla sokağa çıkıp, her türlü muhalif hareketlere katılarak dahil olmayı, ve benim anladığım bu yolla partiyi büyütmeye çalışıyorlar. Bunu söylüyor. Siyasetin aynı zamanda bir ''güç'' işi olduğunun altını çizerken de bunu kastediyor. Türkiye sosyalist solunun güç haline gelmesi için partinin sadece öncü güç olma iddiası taşımasının yeterli olmadığını, doğrudan bir güç haline gelmesi gerektiğini söylüyor. Bu gücün de CHP'ye veya kürt hareketine karışarak değil, sokakta muhalefete karışarak oradan devrimci kadrolar çıkartarak gerçekleştirilebileceğini vurguluyor. HTKP'ye gittiniz mi hiç bilmiyorum, gerçekten de bu konuda çok etkinler. Sonucunu hep birlikte göreceğiz. Umarım haklı çıkarlar.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör sosyalizm ile reel sosyalizm arasında ne fark var yura 5 14116 23.03.2014- 12:22
Konu Klasör Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm melnur 19 16410 30.08.2013- 00:25
Konu Klasör Sosyalizm melnur 2 4646 18.02.2020- 06:32
Konu Klasör sosyalizm hakkı 37 26257 30.01.2020- 08:50
Konu Klasör Sosyalizm ve din proleter 0 2879 21.01.2015- 22:26
Etiketler   Sosyalizm,   Türkiyelileşmeli
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS