SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   >   son» 
Big-Bang ( Büyük Patlama)           (gösterim sayısı: 13.169)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 04.08.2013- 00:44


Big-Bang ( Büyük Patlama)

Resim Ekleme

Gökyüzü ilkel insandan bu yana insanın ilgisini çekmiştir. O dönemlerde insanlar, çoğu kez başlarına gelen iyi ve kötü şeyleri de hep gökyüzüne, orada görüp tanımlayamadığı yıldızlara ve çoğu kez oralarda bir yerlerde olduğunu varsaydığı doğa üstü güçlere bağlamıştır. O dönemlerin dünyasının düz olduğuna ve kenarına yaklaşıldığında "aşağı" düşüleceğine inanılırdı..Bu anlamda gökyüzü ve astronomi, aşağı yukarı bütün eski uygarlıkların yazılı metinlerinde yer almaktadır. İnkalardan, Asurlulara, Sümerlere, Doğu Asya uygarlıklarından Mısır'a kadar her uygarlık gökyüzünü kendine göre yorumlamış ve ona çeşitli anlamlar yüklemiştir.

M.Ö. 384-322 yıllarında yaşayan Aristo evrenin iki ana bölgeden oluştuğunu söyler. Birinci bölge ay ile dünya arasıdır.İkinci bölge ise "ay'ın ötesi". Ayın ötesi değişmemektedir. Ay ile dünya arasında madde ise sürekli birbirine dönüşmektedir. Aristo yaptığı hesaplamalarla dünyanın yuvarlak olabileceği öngörüsünde de bulunur. Ona göre dünya evrenin merkezidir. Bu görüş Batlamyus ( Pitolemi) ile birlikte yaklaşık iki bin yıl boyunca hiç bir değişikliğe uğramaz. Batlamyus bir matematikçiydi ve İskenderiye okulunun son temsilcisiydi. Ona göre gezegenler hayali bir noktanın etrafında dolanıyordu; bu hayali nokta da dünyanın etrafında dolanıyordu.

1500'lü yıllarda Kopernik Batlamyus'un ileri sürdüğü dünya merkezli evren düşüncesini yerle bir ederek, bugünün güneş sistemine çok yakın bir model ortaya attı. Buna göre evreninmerkezi dünya değil, güneşti. Bütün gezegenler dünya da dahil, bir yörünge çizerek hem güneşin ve hem de kendi etrafında dönüyorlardı. 1610 yılında Galile'nin dürbünü bulmasıyla Kopernik modeli kanıtlanıyordu. Kepler bu çalışmaları daha da geliştirerek gezegenlerin güneş etrafında dairesel değil, eliptik bir yörünge çizdiğini hesaplamıştı. Kepler bu hareketin belli yasalar uyarınca gerçekleştiğini düşünen ilk kişiydi.Teleskopların bulunması, zamanla geliştirilmesi 16.yy.'dan itibaren gözlemevlerinin kurulması hem yeni gezegenlerin bulunmasını ve hem de evren ölçeğimizin de genişlemesine yol açıyordu. Yıldızların gökadaları oluşturduğu ve evrende bizim gökadamız dışında başka gökadalar da olabileceği dile getiriliyordu.

Bilim dünyasında 20 yy.'ın başlarına kadar evrenin sonsuz ve durağan olduğu yolunda görüşler hakimdi. Eski Yunan'da gelişmiş olan bu görüş, Batı düşüncesine felsefeyle birlikte girmiştir. Engizisyon döneminde dinsel baskının yoğunluğu altında çok fazla gelişim göstermese de, aydınlanma dönemiyle birlikte yeniden canlanarak eski güncelliğine kavuşmuştur. Bu dönemlerde evrenin sonsuzdan beri varolduğunu savunan en önemli düşünür de Alman Emmanuel Kant'dı. 1920'li yıllara gelindiğinde hem bu görüş derinden sarsıldı ve hem de A.Einstein'ın evren modeli ile birlikte kozmoloji ilk kez bilimsel bir nitelik kazandı.

A.Einstein 1917 yılında, maddenin uzayı eğme yeteneğine sahip olduğunu gösteren genel görelilik kuramını ortaya koyduktan sonra, çalışmalarını test edebilmek için denklemlerini uzayın bütününe uygulamıştır. Zamanının kozmoloji düşüncelerine göre evrenin durağan ve değişmez özelliği Einstein'ı bu yolda bir çözüm arayışına yönlendirdi ve Einstein bu çalışmalarında homojen ve değişmez bir evren çözümü aradı. Denklemleri ise hep farklı bir sonuca işaret ediyordu. Oysa evrende iki nokta arasındaki uzaklıkların değişebilirliğine ilişkin hiç bir bilgi ortada yoktu. Ciddi bir hata yaptığını düşündü. Zamanının evren düşüncesini doğrulayacak bir terimi, "kozmolojik sabit"i denklemlerine eklemek zorunda kaldı. Sonrasında bu durum için yaşamının en büyük hatası olduğunu kabul edecekti.

Einstein'ın kozmolojik sabit ekleyerek bulduğu model evreni tam anlamıyla durgundu. Aynı yıılarda, Eistein'ın düzeltilmiş evren modelinin bir başka çözümü de Hollandalı astronom W.de-Sitter tarafından bulunmuştur. Bu modelde evren durgun görünse de uzaklıklara bağlı olarak bir devinim içeriyordu.Evrenin dinamik bir geometriye sahip olabileceği düşüncesi ilk kez Rus fizikçi Alexandre Freidman tarafından ileri sürülmüştür. 1922 yılında Einstein'ın genel görelilik denklemlerinden yola çıkan Freidman,evrende oluşabilecek etkileşimlerin genişleme veya büzülmeye yol açabileceği sonucuna varmıştı. Freidman'ın ileri sürdüğü tezleri ilk yorumlayan kişi de Belçikalı Rahip Lemaitre'dir. Lemaitre bu yorumlara dayanarak evrenin bir başlangıcı ve bir sonu olması gerektiğini ileri sürüyordu.

1929 yıllarında ortaya çıkan bir gelişme hiç değişmeyen statik evren düşüncesini sona erdirdi. Bu yıllarda Amerikalı Astronom Edwin Hubble, Mount Wilson Gözlemevi'ndeki 2.5 m.lik teleskobuyla sarmal gökadaların uzaklıkları konusunda yaptığı çalışmalar sırasında, bu gökadalardan gelen ışığın kırmızıya kaydığını saptamıştı. Kırmızıya kayma Döpler yorumuna göre "uzaklaşma" anlamına geliyordu. Freidman ve Lemaitre bu durumu evrenin genişlemesi olarak yorumlamış ve genişleyen bir evrenin bir başlangıç noktası olması gerektiğini düşünmüşlerdi. Bu yoruma göre "evrenin genişlemesi" bir süre sonra yeni bir modelin oluşmasına yol açtı. Evren genişlediğine göre, zamanda geriye gidildiğinde daha küçük bir evren ve daha geriye gittiğimizde karşımıza "tek bir nokta" çıkıyordu. Bu nokta bir belirsizlik, bir hiçlik ve bir tekillikti. Modele göre, bugün evrende var olduğunu bildiğimiz milyarlarca gökada, trilyonlarca yıldız, gezegen, gaz ve toz bulutları, hepsi, her şey bu tekil noktanın patlamasıyla oluşmuştu. Evrenin kendisi, madde ve zaman bu "nokta"nın patlamasıyla ortaya çıkmıştı ve sonunda bugünkü görünümünü almıştı. Lemaitre'nin söylemi bununla da kalmıyordu. Evrenin bir başlangıcı varsa, mutlaka bir sonu da olmalıydı. Daha sonra bu "son" çeşitli hesaplama ve yorumlamalarla "büyük çöküntü" ( Big Crunch) veya "ısı ölümü-donma" ( Big Chill) şeklinde ifade edilecektir.




Bu ileti en son melnur tarafından 23.09.2013- 22:55 tarihinde, toplamda 7 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.08.2013- 00:45


Durgun Hal ( Değişmez Durum ) Modeli:

Bulgular evrenin değişmeyen özelliğine bir darbe vursa da, evrenin bir başlangıcı ve bir sonu olduğu düşüncesi "teolojik bir yorum"du ve olabildiğince "rahatsız edici"ydi. İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonunda Fred Boyle, Herman Bondi ve Thomas Gold "Durgun Hal" ( Değişmez Durum) modelini ortaya attılar. Bu modele göre evren Hublle'ın keşfettiği gibi genişliyor ama zaman içinde bir değişiklik göstermiyordu.

"...Onlara göre büyük patlama kavramında geçmişe ait bir tutarsızlık vardı. Evrendeki bütün madde ve enerji bir anda, birdenbire mutlak olarak hiçbir şeyden yaratılmıştır. Onların alternatif olarak ileri sürdükleri ise değişmez durumda bir evrendi, yani temel olarak her zaman aynı olan bir evren. Galaksilerin Dopler kayması ile birbirlerinden uzaklaşması sürerken, arkada bıraktıkları boşluk devamlı olarak yaratılan yeni madde ile doldurulmaktadır. Bu oluşacak hammadde, yeni oluşacak galaksilerin tohumlarını eker ve böylece esas olarak evrende galaksi dağılımı sabit kalır." (1)

Yaptıkları hesaplamalara göre böyle bir modelin işlerlik kazanabilmesi için uzay boşluğunda oluşması gereken madde miktarı çok düşüktü. Gerçekten de yoğunluğun sabit kalması yani değişimin olmaması için gereken madde miktarı "yaklaşık bir metreküplük bir hacimde bir proton yani sadece bir hidrojen atomu"(2) idi.

Durgun hal modelinin en önemli özelliği belirsizlikleri ortadan kaldırmasıydı. Evrenin nasıl olması gerektiği konusunda son derece kesin ve güçlü öngörülerde bulunuyordu. Eğer evren hiç değişmiyor sadece genişliyorsa tüm kozmik tarihlerde aynı görünmesi ve galaksilerin oluşmaya başladığı çağların veya kuasarların egemenlik kurduğu dönemlerin olmaması gerekirdi. Oysa gözlemler ve gözlemlerin yorumlanması farklıydı.

" Gökbilimciler güçlü radyo dalgaları kaynağı olan çok yaşlı gökadaları gözlemek, bu tür gökadaların büyük patlama kuramının öngördüğü gibi, evrende belli çağlarda mı ortaya çıktığını, yoksa durağan hal modelinin öngördüğü gibi, her zaman aynı oranda bol mu olduklarını anlamak için radyo teleskopları kullandılar. 1950'lerin sonlarında, evrenin geçmişte günümüzdekinden çok farklı olduğunu düşündüren gözlemler birikmeye başladı. Güçlü radyo dalgaları kaynağı olan gökadalar kozmik tarihte her zaman aynı derecede bol değildi"(3)

Uzak gökadalardan gelen ışık, o nesnelerin uzaklıkları ölçüsündeki geçmişleriyle ilgilidir. Bu anlamda farklı uzaklıklardaki benzer gökadalara baktığımızda onların farklı zamanlarda nasıl olduğunu incelememizi sağlamaktadır. Bu inceleme bugün de yapılmaktadır. Çalışmalar kesin bir şekilde gökadaların bir evrim süreci geçirdiğini ortaya koymaktadır. İlk bulgular, durgun hal modelini savunanlarla, büyük patlamacıların tartışmalarını alevlendirmişti. Bu dönemde Fred Hoyle İngiliz Televizyonunda yaptığı konuşmada, evrenin bir patlama ile başladığını savunanlarla biraz da alay etmek için "Büyük Patlama" terimini kullanacaktı. Kısa bir süre içinde durgun hal modeli ikinci plana düşerken "Big-Bang" terimi kalıcılaşacaktı.

1948 yılında George Gamow, Lemaitre'nin hesaplamalarını daha da genişleterek Big-Bang'a bağlı olarak yeni bir öngörüde bulunmuştu. Buna göre evrenin büyük patlama ile oluşması durumunda evrende bu patlamadan arta kalan radyasyon izlerine rastlanmalı ve bu radyasyon evrenin her noktasından algılanabilmeliydi. "Beklenen haber" 1965 yılında bir rastlantı sonucu ortaya çıktı. Amerika'da Bell Telefon laboratuarında çalışan A. Penzias ve R. Wilson, radyo ölçümleri yaparken belli dalga boylarında ölçtükleri ışınımda bir "fazlalık" olduğunu farkettiler. Araştırmaları ışınımın Samanyolu galaksisinin dışından geldiğini gösteriyordu. Gelen ışınımın ne olduğunu anlayabilmek için Princeton Üniversitesi'ndeki fizikçi Robert Dicke'ye gittiler. Dicke de bu konu üzerinde çalışıyordu. Ölçümler ve çalışmalar bu ışınımın Büyük Patlama Kuramı'na göre başlangıçtan yayılan ve bugüne kadar genişlemeden dolayı soğuyan ve 3k dereceye düşen arka alan fon ışıması olduğuna karar verdiler. Durağan hal evreni böyle bir ısı ışınımı içermez. Çünkü böyle yoğunluklu bir sıcak geçmişin yaşanmadığı bir model üzerine kurgulanmıştır. Dahası evrendeki hafif elementlerin bolluğu da evrenin oluşumunun ilk üç dakikasındaki nükleer tepkimelere yorumlanınca durağan hal modeli ikinci plana düştü.

"Bu iki başarı durağan hal modelinin sonu demekti ve bu model, savunucularının çeşitli şekillerde değiştirme çabalarına karşın, evrenin olası bir modeli olmaktan çıktı. Evren üzerindeki gözlemlerimizi koordine etmeyi başaran bir model olarak, "büyük patlama" kabul gördü. Ama "büyük patlama modeli" teriminin yalnızca, geçmişin şu andan daha sıcak ve daha yoğun olduğu, genişleyen bir evren modelinden öte bir anlam taşımadığı da anlaşılmalıdır."(4)

Big-Bang Ve Dayanakları:
Bugün evrenin nasıl ortaya çıktığı, nasıl bir gelişim gösterdiği ve geleceğin nasıl olacağı konusunda başı çeken ve en fazla tanınan model Big-Bang'dir.Bu anlamda Büyük Patlama modelinin en temel öngörüsü evrenin 13.7 milyar yıl önce bir büyük patlama ile başlamış olduğu iddiasıdır. Bu noktadan yola çıkıp Bing-Bang'i savunan gökbilimciler bu konulardaki görüşlerini üç temel dayanak noktasında inşa etmektedir. Bunlardan biri evrenin genişlemesi (Hubble yasası), diğeri, kozmik arka alan fon ışınımı, üçüncüsü ise evrende gözlenen ilkel elemen bolluğudur.

Evrenin genişlemesi ( Hublle Yasası) : Gökada kümeleri dışındaki uzak galaksiler, uzaklıkları ile orantılı olarak artan hızlarla birbirlerinden uzaklaşmaktadır. Bu kurala Hubble Yasası adı verilmektedir.Daha önce de değinildiği gibi evrenin dinamik özelliği ve gökadalardan gelen ışınımların kırmızıya kayması evrenin genişlediğine yorumlanmaktadır.Galaksi ışınımlarının kırmızıya kayması ve bunun sonucunda bütün evrenin genişlediği yorumu zamanın daha önceki evresinde daha küçük, ve daha öncesinde tek bir nokta koşulunu karşımıza çıkarmaktadır. Lemaitre-Freidman modelleriyle başlayan evrenin genişlediği çıkarımı bu temel parametreye dayandırılmaktadır.

Kozmik Mikrodalga Ardalan Işınımı : Evrenin genişlediğini varsayıyorsak geçmişte sıfır zamanda ve sıfır yarıçaplı bir tekillik noktası olmalı ve evren bu tekillik noktasının patlaması ve genişleme yaratmasıyla ortaya çıkmalıydı. George Gamow 1948 yılında madde ve ışınımın birbirinden ayrıldığı bir dönemde böyle bir ışınımın olması ve bu ışınımın evrenin her yanından ölçülmesi gerektiğini öngörüyordu.1964 yılında Penzias ve Wilson'un keşfettiği ışınım bu ardalan ışınımıydı. Gerçekten de radyo teleskopları evrenin her noktasına çevirdiğimizde 3 K derecelik bir ışınım ölçülmekte ve bu ışınım kozmik patlamadan arta kalan ardalan ışınım şeklinde yorumlanmaktadır.

İlkel Element Bolluğu : Eğer evrenin belli bir başlangıç noktası varsa bu başlangıcın evrendeki elementlerin en basitlerini öncelikli olarak oluşturma zorunluğu vardır.Bu özellik evrenin ana malzemelerinin ne olduğuyla ilgilidir. Hesaplamalar evrenin çok büyük ölçüde hafif elementler denilen hidrojen, onun izotopu olan döteryum, helyum ve lityum elementleriyle "dolu" olduğu anlaşıldı. Bu özellik de Big-Bang'in bir dayanağı sayılmaktadır.




Bu ileti en son melnur tarafından 23.09.2013- 23:01 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.08.2013- 00:47


Evrenin Evrimi:

Gözleyebildiğimiz evrenin bugünkü koşullarına yönelik kısmi gözlemler, ve bu gözlemlerden çıkarılan yorumlara göre big-bang modeli günümüzden 13.7 milyar yıl önce bir büyük patlama ile başlar. Bu patlamadan önce hiç bir şey yoktur. Model, zaman ve mekanın bu patlamayla başladığını ileri sürer. Patlama öncesine ilişkin hiç bir şey bilinmemesi bir yana, patlama koşulları, patlamanın neden gerçekleştiği ve patlamanın ilk anları konusunda da hiç bir şey bilinmemekte ve hiç bir matematik ve fiziksel denklemler erken evren denilen bu evrede çalışmamaktadır. A.Einstein'ın genel görelilik denklemleri, zamanın bu an'ında çöker. Bu dönem sıfır hacim ve sonsuz sıcaklık olarak kabul edilir.

Fizikte üç evrensel sabit vardır. Bunlar planck sabiti, ışık hızı sabiti ve gravitasyon sabiti. Bugünkü bilgilerimiz zaman, mekan ve enerjinin bölünemez bir noktasına kadar hesaplayabilmeyi mümkün kılmaktadır. Bu zaman dilimine de planck zamanı denilmektedir. 10^-43. ( Yani bir saniyenin 10'un yanına 43 sıfır konularak bulunan sayıya bölünmesiyle bulunan zaman dilimi.) Bu zaman diliminde patlamayla oluşan enerji bulamacı içinde çok sayıda parçacık olması bu bölüme ilişkin hesaplamaları çok karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hale getirdiği için, büyük patlamacılar başlangıçta neler olabileceğini evrenin sıcaklığının 100 milyar dereceye düştüğü zamanın birinci saniyesinden itibaren başlatırlar. Bu dönem onlara göre evren en basit ve betimlemesi en kolay olan durumdur.

Resim Ekleme

1.Aşama: Evrenin 10^-2 saniyesi. Sıcaklık 100 milyar dereceye kadar düşmüş ve evren ısısal bir dengeye ulaşarak şekillenmeye başlamıştır. Sıcaklığın yüksekliği nedeniyle proton ve nötron ortada yoktur. Bu evrede bol bulunan parçacıklar elektron ve pozitron ile kütlesiz parçacıklar olan foton, nötrino ve karşı nötrinodur. Evrenin yoğunluğu nedeniyle parçacıklar birbirine çarparak etkileşime girmekte ve ısısal denge sağlanabilmektedir. Evren 4 ışık yılı mesafeye kadar genişlemiştir.

2.Aşama: Evrenin 10^-1 saniyesi. Sıcaklık 30 milyar dereceye düşmüştür. Evrenin içeriğinde niteliksel bir değişim olmamakla birlikte sıcaklık düşüşüyle birlikte nötron ve protonlar belirmeye başlamış, kuark ve gluonlar meydana çıkmıştır.

3.Aşama: Evrenin sıcaklığı 10 milyar derecedir. Birinci saniyeden beri 1.09 saniye geçmiştir. Yeterli soğuma olmadığı için proton ve nötronların biraraya gelerek atomu oluşturmaları mümkün gözükmemektedir. Sıcaklığın azalması proton ve nötron dengesini bozmuştur. ( %24 nötron ve %76 proton.)

4.Aşama: Evrenin 13.8 saniyesi. Sıcaklık 3 milyar dereceye düşmüştür. Elektron ve pozitronların eşik sıcaklığının altına inildiği için bu parçacıklar hızla yok olmaya başlarlar. Ortaya çıkan enerji evrenin soğuma hızını azaltır. Helyum çekirdekleri gibi kararlı atom çekirdekleri oluşmaya başlamıştır. Nötronların protonlara dönüşümü devam etmektedir. ( %17 nötron ve % 83 proton.)

5.Aşama: Evrenin üç dakika iki saniyesi. Sıcaklık 1 milyar derecedir. Elektron ve pozitronların çoğu yok olmuştur. Artık evrenin yapı taşları fotonlar, nötrinolar ve karşı nötrinolardır. Elektron ve pozitron yok olması evrene yeni bir sıcaklık eklenmesine neden omuştur. Nötron proton dengesinde değişiklik devam eder. ( %14 nötron ve % 86 proton.)

6.Aşama: Evrenin 34 dakika 40 saniyesi. Evrenin sıcaklığı 300 milyon derecedir. Atom altı parçacıklar ortaya çıkmıştır. Bu zaman diliminden sonra kütle enerjiye enerji de kütleye dönüşebilmektedir.Parçacıkları negatif enerjili olanları da sahnededir. Elektron ve anti-elektron, proton ve anti-proton. İkisi bir araya geldiklerinde her ikisi birden yok olmakta ve enerji oluşmaktadır. Ya da tersi. Enerji yok edilebildiğinde madde veya anti-madde belirmektedir. Modele göre maddenin anti-maddeden fazla olması gerekiyordu. Anti-madde yok oldu ve evrende madde ve enerji egemenlik kurdu.Daha sonra 4 bin derecelik bir sıcaklığa gelinir. Maddenin gaz şeklinde yoğunlaşıp çoğalmasıyla galaktik sistemlerin oluşum süreçleri başlar.

Big-Bang'e göre evren modelleri ( Evrenin Geometrisi):

Big-Bang modeli evrenin bir başlangıcı olduğunu varsayar. Model bu görüşe göre kurgulanmıştır. Eğer gözleyebildiğimiz evreni evrenin bütünü olarak görür, belli bölge ve olguların gösterdiği dinamizmi bütün evrenin dinamizmi olarak yorumlarsak, böyle bir başlangıç noktasının olması da en azından kuramsal olarak mümkündür.Üstelik başlangıç düşüncesi gündelik alışkanlıklarımıza ve sağduyumuza da uygunluk gösterir. Buna göre evrenin bir başlangıç noktası varsa, büyük bir olasılık bir "son"u da olmalıdır. Big-Bang evrenin sonu ve dolayısıyla evren konusunda üç modeli öne çıkartır.

Açık evren: Bu modelde evrenin genişlemesi sürecek, evrenin boyutları sonsuza da yaklaşsa hareket devam edecektir. Genişleme ve gökadalar arasındaki mesafe o denli hızlı artmaktadır ki, kütleçekim kuvveti onu durduramaz, sadece yavaşlatır. Bu modelde evrenin geometrisi ve eğriliği açık bir özellik gösterir. Bu nedenle açık evren olarak tanımlanır.

Düz evren: Bu modelde evren sonsuza kadar genişleyecek ve ancak bu noktada hareket duracaktır. Aynı şekilde ivmeli hareket eden gökadalar hareketlerine sonsuzda son vereceklerdir. Bu modelde genişleme belli bir noktadan sonra sürekli azalan bir hızla gerçekleşecektir. Bu modelde eğrilik sıfırdır ve geometri de düzdür. Bu model düz evren olarak adlandırılır. ( Einstein-Sitter modeli de denmektedir.)

Kapalı evren: Bu modelde genişleme evren belli bir büyüklüğe ulaştığında durmaktadır. Hareketi durduran çekimsel gücün kendisidir. Bu modelde çekimsel güç, ilk patlamadan sonra oluşan genişlemeyi kritik bir noktada durdurabilmekte ve o noktadan sonra evren yeniden içe kapanarak çökmektedir. Bu çöküş yeni bir başlangıç noktasına dönmektedir. Başlangıç noktasına dönen evren aynı benzerlik içinde yeniden patlamakta ve yeni bir evren ve yeni bir çöküntüye yol almaktadır. Bu salınım kaç kez yinelenir, ya da yinelenebilir mi ayrı konu ama, model bu haliyle kapalı bir geometriye sahiptir. Bu nedenle kapalı evren olarak adlandırılır. Bu modellerin hangisinin gerçek olduğu ve bugünün evreninin nasıl bir geometriye sahip olduğu evrendeki madde ve enerji miktarına bağlı olduğu bilinmektedir. Yapılan hesaplamalar evrenin düz bir geometriye sahip olduğunu ve genişlemesini sonsuza kadar devam edebileceğini göstermektedir.




Bu ileti en son melnur tarafından 23.09.2013- 23:03 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.08.2013- 00:48


Big-Bang'e yöneltilen eleştiriler:

Big-Bang konusunda önemli eleştirilerin başında başlangıç süreçleri ile ortaya çıkan sorunlardır. Model öncelikle big-bang öncesini açıklayamadığı gibi patlama an'ını ve patlamanın neden gerçekleştiği konusuna da bir açıklık getirememektedir. Modelin tümdengelimsel usa vurma yöntemiyle kurgulanması ve yine aynı yöntem içinde geliştirilmeye çalışılması, pek çok deney ve gözlem verileriyle uyuşmama durumu ortaya çıktığında bu verilerin gözardı edilmesi ve bu nedenle bilimden çok metafizik bir çalışma alanı şekline döndüğü yolunda eleştiriler almaktadır. Bu tür eleştirileri daha sonraki yazılarımızda detaylandırarcak ve ayrıca, günümüzde şekillenmeye başlayan "plazma evren modeli" ile birlikte ele almaya çalışacağız. Yine de bu yazı içinde bazı noktalara eleştirel yaklaşmaya ve özellikle Big-Bang'in başını ağrıtan temel eleştirelere değinmeye çalışacağız.

Öncelikle, modelin başlangıcı bir tekillik olarak kurması, tekilliğin bir belirsizlik olarak nitelenmesi gerçekten de belirsizlik yaratmaktadır. Bu durumun sınanamaz oluşu, deneye uygun özellik de göstermemesi metafizik bir öngörü olarak değerlendirilmesine yol açmaktadır. Fiziksel belirsizlik fiziğin en temel enstrümanı olan ölçmeyi ortadan kaldırdığı için özellikle başlangıç durumu için yoğun eleştiriler vardır. Üstelik Einstein'dan bu yana evrenin başlangıcına ilişkin çalışmalar olanca hızıyla devam etmesine karşılık bir arpa boyu yol alınamamıştır. Hem temel parçacıklar konusunda ve hem de kozmoloji alanında fizikteki dört kuvveti birleştirme çabaları, kısaca standart model yüz yıla yakın zamandır bir sonuç vermemiştir. Farklı bir yazı konusu olmakla birlikte kütle çekim kuvveti ısrarla birleşmemekte direnmektedir.Eğer dört kuvveti birleştiren temel bir yasa yoksa, büyük patlama da, tekillik de yok demektir.Ve belki de, bir olasılık;

"...gerçekte sonsuz yoğunluklu bir durum hiçbir zaman olmamıştır." (5)

Büyük patlama anında ne olduğunu ve bu patlamaya neyin yol açtığını bilmiyoruz.Söylenen her şey bir tahminden öteye geçemiyor. Eğer evren bir tekillik noktasından oluştuysa ve bugünün evrenini oluşturan madde bu patlamayı izleyen süreçte meydana gelebilmişse, evrenin yeterince genişlemeye fırsat bulamadan oluşan çekim gücü nedeniyle, tıpkı karadelikler gibi içine çökmesi gerekirdi. Ama hala buradayız. Gezegenler, yıldızlar, galaksiler, gaz ve toz bulutları evrende yerini almış durumda.
Başka sorunlar da var.Galaksilerin incelenmesi onların yaşının kesin bir şekilde ortaya koymamıza neden olabiliyor. Oysa başlangıçtaki o "küçük uzay"ın hiç bir boşluk ve hiç bir düzensizlik içermeyen koşullarından bu kadar kısa bir süre içinde ve sadece kütle çekimine bağlı olarak bugünün evrenindeki 100 milyon ışık yılı genişliğinde, bir milyar ışık yılı uzunluğundaki devasa gökadaları oluşturamayacakları da bir başka eleştiri konusudur.

Evrenin genişlediği yorumu öncelikle Lemaitre ve Freidman'ın çıkarımıdır. Burada gözden kaçırılmaması gereken iki nokta vardır. Bunlardan birincisi Hubble gözlemlerini bütünüyle evrenin genişlediğine yorumlamak, diğeri ise "başlangıç" düşüncesinin hiç bir zaman sınanamayacak bir özellik göstermesi .Oysa o yıllarda gözlenebilen galaksi sayısı 41'dir.(6) E. Hubble bunlardan 36 tanesinde inceleme yapmış ve bulduğu sonuçların yorumlanması konusunda "acele edilmemesi" uyarılarına rağmen böyle bir kanıya varılmıştır. Bugün evrende iki yüz milyara yakın gökada olduğu bilinmektedir. Üstelik bu rakam gözlenebilir evrende varolan galaksi sayısıdır. "Ötelerde" nelerin olduğunu, hangi yapılanmaların bulunduğunu ve hangi süreçlerin yaşandığını bilmediğimiz gibi, evrenin bütünü konusunda hiç bir bilgiye sahip değiliz. Evrenin bir bütün olarak genişlediği-şiştiği varsayımı, evrenin bütün bölgelerindeki gökada ve kuasarların aynı özellikleri sergilemesi durumunda varılabilecek bir görüş olmalı. Bunu bile kuşku ile karşılamak gerek. Evrenimize sadece bir noktadan bakarak modelimizi kurmak durumundayız. Evrene "dışardan" bakma olanağı olmadığı gibi, zaten big-bang modeli de bize bu tür bir soruyu bile sordurtmaz. Çünkü big-bang'e göre ne "başlangıç" öncesi vardır; ne evrenin "dışı". Evren kendisi de dahil, zaman, mekan ve madde ortada yokken bir patlamayla meydana gelmiştir. Dışı yoktur; patlarken nasıl ki hiç bir şey olmayan bir şey "içinde" hiç bir şey olmayan bir şey patlamış ve bugünün evrenini oluşturmuşsa, bugünün evreninde de evren; aynı şekilde hiç bir şey olmayan bir şey içinde giderek daha da fazla ivmelenerek bütünüyle genişlemektedir.


Edwin Hubble bu konuda şöyle diyor:
"Gözlemler, kırmızıya kaymanın gerçekten de devinimi temsil edip etmediğini iyice ortaya çıkarmadan önce herhangi bir kozmolojik yargıya varılmamalıdır... Bu arada kırmızıya kaymalar, uygunluk açısından hız ölçekleriyle anlatılabilir. Kırmızıya kaymanın davranış biçimi hız kaymalarınkine benzemektedir. Dikkatli bir biçimde kurduğumuz tümcelerimizde görünürdeki hız kavramını kullanmalı ve genel kullanımı içinde görünürdeki sıfatını dikkate almasak da varlığını daima anımsamalıyız. Tanım gereği gözlenebilir evrenin tam ortasındayız. Yakın komşuluğumuzu oldukça iyi tanıyoruz Uzaklığın artmasıyla birlikte bilgimiz azalıyor, üstelik hızla azalıyor En sonunda teleskoplarımızın sınırına erişiyoruz. O sınırda artık gölgeleri ölçmeye başlıyoruz. Burada ölçüm yanılgılarımızın yanı sıra bize ipucu olabilecek görüntüleri de araştırmaya başlıyoruz. Araştırmalarımız sürecek. Deneysel-gözlemsel kaynaklarımız tamamen tükenmedikçe düşsel spekülasyon alanına kaymamıza gerek yok." (7)

Evrenin genişlemesi konusunda ileri sürülenler de ayrıca, kuasar gözlemleriyle uyuşmamaktadır. Kuasarlar büyük patlama modeline göre evrenin en "ucundaki", en uzak noktadaki gök cisimleridir. Yıldızlara da da benzediği için yıldızımsı olarak nitelenir. Çok yüksek ışıma özelliği gösterdiğinden merkezlerinde devasa kütleli bir karadelik olduğu varsayılır. Oysa bu görüşü desteklemeyen gözlemler de vardır. Bazı gökada yakınlarında kuasarların saptanmış olması ve gösterdikleri özellikler Halton Chip Arp gibi bazı gökbilimcilerini evrenin genişlediği yolundaki iddialara farklı yorumlar getirmesine neden olmaktadır. Kuasarların gökada merkezlerinden "fırlatılan maddeler" olduğu ve çok uzak olmadıkları, çok "yakınlarımızda" bile kuasarların olabileceği, kırmızıya kaymanın farklı süreçlerin varlığına işaret etmesi gerektiği de dillendirilmektedir.

"Büyük patlama söylencesine göre gökadalar var olan uzay içinde, ondan bağımsız uzaklaşmıyor; sözü edilen hız, genişlemekte olan uzayın hızıdır. Bu uzaya "yapışık" olan gökadalar da uzayın genişlemesi sonucu bizden uzaklaşıyorlar. Hubble ilişkisinin bu yorumu Hubble'ın kendi yorumu değil! Hubble teleskop sınırlarımızın bize sunacağı bilgileri tamamen tüketmeden böylesine genel, kozmolojik bir sonuca varmanın yanlış olacağını defalarca vurgulamıştı."(8)

Bir başka eleştiri konusu büyük patlamadan kaldığı düşünülen mikrodalga fon ışınımıdır.Bu ışınımın gökada veya evrendeki benzeri yapılardan kaynaklanmadığı, evrenin ilk üç saniyesinde madde ve ışıma ayrışması gerçekleşirken sıcaklığın 3000k'ye düşmesi sonucu oluşan ışımanın bugüne kalan fosili olarak nitelendirilmektedir. Gerçekten de bu ışınım, evrenin her yanından aşağı yukarı aynı dereceyle ölçülmektedir. Ve ilk bakışta modelin öngörüsünü doğrular niteliktedir. Ancak burada da ciddi sorunlar bulunmaktadır. Görünür evrenin yaklaşık 200 milyar gökadası arasında muazzam uzaklıklar bulunmaktadır. Böylesine eş dağılım göstermeyen bir evrende kozmik ışınımın önemli dalgalanmalar göstermesi gerekirdi. Oysa böyle bir dalgalanma ardalan ışınımında görülmemektedir.1992 yılında COBE isimli uydunun incelemeleri bu dalgalanmanın bulunduğu yolundaydı. Ancak yapılan ölçümler, ardalan ışımasındaki bu çok küçük farklılıkların yeterli olmadığı ve evrendeki büyük topaklanmaları açıklamaya yetmeyeceği yönündedir ve bundan daha önemlisi, modelin gözlemlerle uyuşmama durumu ortaya çıktığında bin-bang'ı savunan gökbilimcilerinin sürekli olarak "hayaletler" yaratması ve modeli bu hayaletlerle ayakta tutmaya çalışmasıdır. Ardalan ışınımındaki "sorunlar" bu kez karanlık madde ile aşılmaya çalışılmaktadır.

"Ardalan ışınımındaki dalgalanmalar (…) dev gökada kümelerini oluşturmaya yetebilecek genlikte değildi. Bu yapıları açıklayabilmek için kuramda bazı "ayarlamalar" yapıldı. Evrendeki madde dağılımı aslında yumrulu değil, ancak yumrulu gibi görünüyordu. Gökada haritalarında açıkça görünen boşluklar, karanlık yani bizim gözleyemediğimiz bir tür madde ile doluydu. Bu karanlık madde bizim bildiğimiz türden bir madde değidi.; graviton, axion gibi -varsayımsal olan- temel parçacıklardan oluşuyordu. Bu nedenle sadece dolaylı olarak kütle çekim etkileri gözlemlenerek varlığı gösterilebilirdi. Bu madde, büyük patlamadan sonra ortaya çıkan maddenin bugünkü yapıları oluşturabilmesi için gerekli olan kütleçekim kaynağı olmalıydı. Ama karanlık madde bugüne kadar gözlenmedi." (9)




Bu ileti en son melnur tarafından 23.09.2013- 23:10 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.08.2013- 00:49


Big-Bang'in açıklayamadığı temel sorunlar:

Bugün kozmoloji biliminde büyük patlama genel kabul durumunda olmasına ve bilimsel çalışmalarda temel bir model durumunda ise de, açıklayamadığı beş temel problem vardır. Büyük patlamayı savunan gökbilimciler bu konuda sürekli araştırma yapmakta ve bu sorunları aşacak yeni modeller oluşturmaya ve big-bang'i geliştirmeye çalışmaktadırlar. Modelin açıklayamadığı temel sorunlar da şunlardır:

Genişleme problemi: Model evrenin neden genişlemeye başladığını açıklayamamaktadır. Başlangıç bir "kabul" durumundadır. Genişlemeye neden olacak bir mekanizma ortada yoktur.

Ufuk problemi: Kozmik mikrodalga fon ışınımı yüksek derecede eş yönlüdür. Hangi yöne bakılırsa bakılsın ışınım hep aynı sıcaklıkta gözlenmektedir. Bu derece eş yönlülüğün sağlanabilmesi evrenin her bölümünün birbiriyle etkileşim halinde bulunması anlamına gelmektedir. Ancak evrenin zıddı yönlerden gelen ışınımın eş yönlü olma olasılığı sıfırdır. Çünkü evrenin başlangıçtan bu yana geçen zaman içinde ışınımın, evrenin bir yanından diğer tarafına gidip etkileşim içinde bulunacak zaman yeterli değildir. Model bu sorunu aşamamaktadır.

Düzlük sorunu: Büyük patlamayı savunan bilim adamlarının hesaplamaları evrenin "düz" olduğu yönündedir. Bu durumda evrenin sonsuza kadar devam etmesi ve sonsuzda durması şeklinde değerlendirilmektedir. Bu koşulun sağlanabilmesi için evrende madde yoğunluğunun metre küpte yaklaşık 3 hidrojen atomunun var olması demektir. Eğer evrende metreküpteki madde miktarı bundan büyükse genişleme durur ve evren çöküşe geçer, az ise genişleme hiç durmadan ilerler ve sonsuzda bile durmaz. Şu anki durum, yoğunluğun kritik bir düzeyde olduğunu göstermektedir. Ama yapılan gözlem ve ölçümler evrende maddenin metreküpte 1 proton olduğu yönündedir. Ayrıca evrenin bugün düz olması erken evrende de düz olmasını ve çok "kritik" ve "doğru"bir hızda genişleyebilmesini gerektirir. Model bu aşırı "hassas" duruma da bir açıklık getirememektedir.

Düzgünlük sorunu: Bugün gökadaları, gökada kümelerini ve süper kümeleri gözleyebilmekteyiz. Evrende bu topaklanmalar nerdeyse bir doğru biçiminde dizilmişlerdir ve aralarında devasa boşluklar vardır. Erken evrenin homojen yapısının bu kadar kısa bir zaman içinde böylesine farklı topaklanmaları nasıl oluşturacağı sorunu giderilememektedir. Son zamanlarda söylenildiği gibi, homojen yapıdaki küçük etkileşimlerin bu farklılığı yaratabileceği düşüncesi bilim adamlarınca kabul görmemekte ve evrenin bugünkü topaklanmış durumu tam olarak açıklanamaktadır.

Manyetik monopollük: Parçacık fiziği erken evrenin yüksek enerjisi içinde monopoller ve kozmik sicimler gibi parçacıkların bulunmasını öngörür. Ancak bugüne kadar bu tür parçacıklar bulunamamıştır.

Gerçekte tek bir büyük patlama modelinden sözetmek de çok anlamlı değildir. Modelin başı her derde girdiğinde, gözlem ve deney sonuçlarıyla ilgili her anlaşmazlık olduğunda, yeni modeller ortaya atılmaktadır. Lemaitre'nin patlaması, Gamow'un modeli ve onlara eklenen R.Dicke'nin salınan evren öngörüsü de kısa bir zaman içinde temelden çürütülmüştü. Her çalışma sonrasında ortaya çıkan sorunları çözmek için yeni senaryolara ihtiyaç vardı. 1981 yılında Alan Guth tarafından ortaya atılan şişme ( enflasyon) modeli bu sorunları gidermede nispeten başarılı sayılsa bile, modelin birtakım sorunları olması 1990'larda Anderei Linde'nin geliştirdiği "Yeni Enflasyon Modeli" ile bu sorunlar da aşılmaya çalışılmaktadır. Her iki model de evrenin genişleme mantığına yeni açılımlar getirdiği iddiasındadırlar.

Model yüksek yoğunluklu maddenin kütle itimine yol açacak koşullar taşıyabileceği temeline dayanıyordu. Bu tersine dönüşü yaratan şey maddenin çok büyük basınçlar altındaki davranış biçimiydi. Parçacık fizikçilerinin iddiası bu tür yoğunluklarda maddenin kütleçekimine karşı kütle itimi yaratabilecek negatif basınç oluşturabileceği yolundadır. Eğer gerçekten de böyle bir madde özelliği varsa, evren genişledikçe güçleri de artacak ve sonuçta genişleme üzerinde karşıt kütle çekimsel etkilerini gösterebilirler. Böyle bir durumda genişleme ivme kazanacaktır. Bu ivmelenme de madde alanlarının yeniden kütleçekim etkisine gireceği zamana kadar sürecek ve evren şişecektir. Kütleçekimin yeniden etkisini göstermesiyle genişleme yeniden şişme öncesindeki durumuna geri dönecektir. Şişme kuramı kağıt üzerinde kalmadığı ölçüde erken evrenin evrimini açıklama iddiası içindedir. Ve bu yolla evrenin ilk bir kaç saniye içindeki ışık hızının yüzlerce, milyonlarca katı şeklinde genişlemesini açıklayabilme iddiası taşıdığı gibi, patlamanın ortaya çıkardığı birtakım sorunları da kuramsal düzeyde de olsa bir açıklama getirebilmektedir. Genel anlamıyla şişme modelinin özeti budur. Büyük patlama modeli, bu açılımlarla birlikte ikili bir patlamaya dönmüştür. Gerçekte önce bir patlama olmuş ve daha sonra saniyenin çok küçük bir anında negatif basınç üreterek şişme denilenen ivmeli genişlemeye başlayarak bugünün evrenine evrilmiştir.

"Büyük patlama zihnimizdeki birçok sorunu çözdüğü için sarıldığımız bir kuram" gerçi bırakın tüm evrendeki maddeyi, Dünya'yı bile çok gerilerde bir zaman içinde bir nokta halinde düşünmek güç...Ama evrenin 14 milyar yıl önce başladığı yolundaki hesaplar, yaşantımızda alıştığımız bir başlangıç duygusuna cevap veriyor. Üstelik büyük patlama, evrenin içeriği, yoğunluğu, madde ve kuvvet parçacıklarının oluşumu ve değişimleri, yıldızların ve gökadaların nasıl ve ne zaman oluştukları konusunda bize çok değerli bilgiler sunmuş olan bir kuram. Ancak tek başına açıklamada yetersiz kaldığı olgular da yok değil. Bunların başında evrenin büyük ölçekte nasıl bu kadar homojen olduğu geliyor. Büyük patlama, hemen ardından evrende meydana gelen yoğunluk farklarını açıklamakta da o kadar başarılı değil. Ayrıca evrenin genişleme hızının sabit mi olduğu, yoksa giderek hızlandığı mı yolundaki tartışmalara da fazla yardımı yok.Kozmolojinin günümüzdeki standart modeli, orijinal büyük patlama ile şişme ( enflasyon) senaryosunu birleştiren bir model. ("Şişme, evrenin homojenliğini ve büyük ölçeklerde " gözlenen düzgün (izotropik) yapısını, düz geometrisini, gökadaların dağılımını ve mikrodalga fon ışınımındaki dalgalanmaları açıklayarak Büyük Patlama'nın eksiklerini gidermek üzere geliştirilmiş bir senaryo. Ancak tüm bunlar standart modele, günümüz gözlemleriyle tümüyle örtüşen bir geçerlilik kazandırmıyor. Standart model, son gözlemlerin kesinlik kazandırdığı ivmelenen genişleme olgusunu ve karanlık enerji diye tanımlanan itici ve değişken boşluk enerjisini öngörmüyor. Standart modelin çok eleştirilen bir kusuru da "zamanın başlangıcını"evrenin başlangıç koşullarını ve evrenin uzak gelecekteki kaderi gibi önemli soruları havada bırakması." (10)

Kısaca evrenin bir noktadan patlayarak başladığı ve çeşitli süreçlerden geçerek günümüz evrenini oluşturduğu senaryosunun başı bir türlü dertten kurtulamamaktadır.

Kaynakça:

(1) : Paul Harlpern; Evrenin Sırları; Sarmal Yay.; s.84.
(2) : H.Kırbıyık, Ü.N. Kızıloğlu, F.R.Rikkat Civelek, E.Beklen; Evren Nasıl Oluştu; ODTÜ yay. S.55.
(3) : John D. Barrow; Evrenin Kökeni; Varlık Bilim Yay. sah.42-43.
(4) : John. D. Barrow; Aynı yapıt. sah.44.
(5) : Steven Weinberg : İlk Üç Dakika; Tübitak Yayınları; Say.37
(6) : H.Kırbıyık, Ü.N. Kızıloğlu, F.R.Rikkat Civelek, E.Beklen; Aynı yapıt; Sah.43.
(7) : E.Hubble; Bilim ve Gelecek,Sayı 34; sah.34.( Prof.Rennan Pekünlü, Evren Genişliyor mu? makalesinden)
(8) : Rennan Pekünlü; Büyük Çöküntü mü? Büyül Buzul mu?; Bilim ve Gelecek; Şubat 2005, sayı 12. sah.13
(9) : Özgür Akarsu; Plazma Evren Modeli; Bilim Ve Ütopya; Ekim 2000, Sayı 76; say.17
(10): Raşir Gürdilek; Evren Kuramları; Bilim ve Teknik. s.417. Tübitak yay. s.39.




Bu ileti en son melnur tarafından 23.09.2013- 23:15 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
sirius
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 10.12.2013
İleti Sayısı: 204
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: sirius
Cevap Tarihi: 04.04.2014- 13:17


Evren

Güneşimiz büyük kalabalıktaki yıldızlardan sadece birisi.

Sadece bizim galaksimiz Samanyolu, 200 milyardan fazla yıldızla çevrili.

Ve fakat Samanyolu, Evrene saçılmış 100 milyar galaksiden sadece birisi.

Yani Evrendeki 100 milyar galaksinin her birinin kendine ait 100 milyarlarca yıldız sistemi, ve her yıldız sisteminin de ayrı ayrı onlarca gezegeni var.

Bunu, bir anlığına düşünün.

Evrenin büyüklük ve ölçeği, bu sonsuzluk tüyler ürpertici değil mi?

alıntı




Bu ileti en son sirius tarafından 04.04.2014- 13:18 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
sirius
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 10.12.2013
İleti Sayısı: 204
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: sirius
Cevap Tarihi: 04.04.2014- 13:19


böyle büyük bir evrende sadece dünyada hayat olması garip değil mi.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 05.04.2014- 00:50


Alıntı Çizelgesi: sirius yazmış

böyle büyük bir evrende sadece dünyada hayat olması garip değil mi.



Hayatın olduğuna dair bir kanıtın olmaması, evrende hayatın olmadığı anlamına gelir mi? Sadece bilmiyoruz.   Bir yaşamla, bir yaşam iziyle karşılaşmadık henüz. Çünkü evren çok büyük, evrendeki gök cisimleri birbirinden çok uzak. Teknolojimiz insanlı olarak sadece ay'a gidebildi, ve sadece yakın gezegenlere uzay robotu indirebildik. Ve bu çalışmalar bize yakın gezegenlerde bir hayat bulunmadığını gösterdi.

Evrende mutlaka bir yaşam vardır. Milyarlarca galaksinin trilyonlarca gök cisimlerinde ve bu gök cisimlerinin uygun olanlarında canlılık mutlaka vardır. Olması gerekli. Yaşam dünyada bir şekilde ortaya çıkmışsa, mutlaka başka yerlerde de ortaya çıkmıştır. Bu çok büyük bir olasılıktır. Ama sadece olasılık. Var olduğuna ilişkin hiç bir kanıtımız yok. Ve sanırım çok uzun bir zaman da böyle bir kanıta sahip olamayacağız.

Garip mi; bence değil; ama deyim yerindeyse, biraz ürkütücü!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
sirius
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 10.12.2013
İleti Sayısı: 204
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: sirius
Cevap Tarihi: 12.09.2014- 21:55


[size=2]big bangin doğru olmaması durumunda doğu olan nedir, evrenin oluşumunu big bang açıklayamıyorsa, evrenin genişlemesini nasıl yorumlamak gerek.benim düşüncem evrenin genişlemesinin bir başlangıcının olduğu yolunda, bu durumda big bange yanış bir teori gözüyle bakılamaz. doğru değilse neden genişlesin





Bu ileti en son melnur tarafından 17.02.2018- 19:08 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör 'Karadelik fotoğrafı bizi büyük patlama anını açıklamaya yaklaştırıyor' melnur 2 2399 01.12.2019- 06:08
Konu Klasör Hatay Dörtyol'da patlama melnur 0 6279 03.08.2013- 14:37
Konu Klasör Sultanahmet'te patlama! Ölü ve yaralılar var ayhan 13 13651 13.01.2016- 08:08
Konu Klasör Miting öncesi patlama solcu 23 15944 12.10.2015- 10:51
Konu Klasör HDP'nin Diyarbakır mitinginde patlama denizcan 6 3730 07.06.2015- 00:12
Etiketler   Big-Bang,   Büyük,   Patlama
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS