SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kadın sosyalizmle özgürleşir!           (gösterim sayısı: 3.443)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
proleter
[ tek yol devrim ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 16.08.2013
İleti Sayısı: 406
Konum: Yalova
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: proleter
Konu Tarihi: 09.03.2015- 14:38


Kadın sosyalizmle özgürleşir!

Kapitalizmin bugünkü gelişmişlik düzeyinde ev işleri ve çocuk bakımının toplumsal kurumlaşmalar yoluyla çözülmesinin tüm maddi-teknik koşulları olmasına rağmen, daha çok kâra ve özel mülkiyete dayalı niteliğinden dolayı bu olanaklı değildir. Tüm toplumsal zenginlikler özel mülk ve servet olarak bir avuç kapitalistin elinde toplandığı için, onu toplumun genel ihtiyaçları, dolayısıyla kadının sırtına yıkılan işlerin çözümü için kullanmak mümkün olmaz. Dolayısıyla sorunun köklü ve kalıcı çözümü toplumsal ilişkilerinin köklü bir dönüşümüyle, yani toplumsal bir devrimle olanaklıdır.

Resim Ekleme  

Özel mülk edinmenin ve sınıfların ortaya çıkışıyla başlayan kadının cins olarak ezilmişliği, günümüz kapitalist toplumunda kadının çifte sömürüsüyle yepyeni boyutlar kazanmıştır. Kapitalist gelişmenin ihtiyaçları kadını ucuz işgücü olarak toplumsal üretime çekerken, tüm ev işlerinin kadınların omuzlarına yüklenmesi sürmüştür.

Kadının özgürleşmesi, onun cinsel ezilmişliğine ve sınıfsal sömürüsüne kaynaklık eden toplumsal koşulların ortadan kaldırılmasıyla sağlanabilir. Bu da toplumun ezen ve ezilen olarak sınıflara bölünmesine yol açan özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Özel mülkiyet düzeni ile birlikte onun köleleştirici bağları son bulmadan, bu uğurda kararlı bir mücadele verilmeden gerçek özgürlüğün yolu açılamaz.

Özel mülkiyet düzeninin son bulması kadın sorununun çözümünün temel koşulu olmakla birlikte, kadının özgürleşmesini kolaylaştıracak bir dizi önlemin alınması gerekmektedir. Kadının toplumsal üretime katılabilmesi, ev köleliğine neden olan çocuk bakımı ve ev işlerinin toplumsal hizmet kapsamına alınması, hasta ve yaşlı bakımının toplumsal kurumsallaşmalar yoluyla çözülmesi, kadının özgürleşmesinin ilk adımlarını oluşturmaktadır.

Tüm zenginliklerin mülk ve servet olarak kapitalistlerin elinde biriktiği mevcut düzende bütün bu önlemlerin alınması mümkün değildir. Zorlu mücadelelerle kısmi olarak elde edilebilmekte ve en gelişmiş kapitalist ülkelerde bile ilk fırsatta gaspedilmektedir.

İnsanlık tarihinde kadının ikinci konuma itilerek köleleştirilebilmesinin gerisinde kadının üretimdeki yerini kaybetmesi vardır. Kapitalizm kadını ucuz işgücü olarak toplumsal üretime çekerek özgürleşmesinin önkoşullarını yaratmıştır. Fakat kadına özgürlük getirmek bir yana, kölelik zincirlerine yeni halkalar eklemiş, onu çifte sömürüyle yüzyüze bırakmıştır. Çocuk bakımı ve ev işlerinin toplumsal hizmet alanına alınarak kamu fonlarından karşılanması kârlı olmadığı için, tüm bu işler kadının ücretsiz emeği üzerinden bedavaya getirilmekte, bu yolla da muazzam karlar elde edilmektedir.

Dolayısıyla, kadının özgürleşmesinin önünün açılması ancak özel mülkiyet düzeninin ortadan kaldırılmasıyla, böylece tüm zenginliklerin toplumun hizmetine sunularak, kadının özgürleşmesini kolaylaştıracak toplumsal kurumlaşmaların hayata geçirilmesiyle mümkündür.

Kadının özgürleşmesinin önkoşulları nelerdir?

1- Kadın üretime ve sosyal-kültürel yaşama engelsizce katılabilmelidir!

Kadının özgürleşebilmesi, daha önce de vurguladığımız gibi, öncelikle toplumsal üretime katılmasından geçmektedir. Kadının üretime katılması, ev yaşamının tüketici kapalılığından, tekdüzeliğinden kurtularak toplumsal ve siyasal yaşama katılabilmesini ve özgüven kazanmasını kolaylaştırır.

Ancak, doğası gereği sürekli işsizlik üreten kapitalizm ancak ihtiyaç duyduğu dönemlerde kadını ucuz işgücü olarak üretim alanına çekmekte ve çifte sömürüyü dayatmaktadır. Tırmanan işsizlik koşullarında ise kadın yeniden dört duvar arasına gönderilmektedir. Bunun için kadının eve kapanmasını olumlayan binlerce yıllık ataerkil ideoloji ve kültür yaşatılmakta, böylece kadın toplumsal, siyasal ve kültürel yaşamın dışına itilmektedir.

2- Ev işleri toplumsal kurumlaşmalar yoluyla çözülmelidir!

Mutfak işlerinden başlayarak bir dizi bakım, onarım, temizlik işlerini kapsayan ev işleri kadını eve bağlı kılmakta, bütün enerjisini almaktadır. Çalışıyor olsa bile üstlenmek zorunda kaldığı bu ağır yük, kadının kendisini zihinsel, kültürel ve sosyal açıdan geliştirmesini imkansız hale getirmektedir.

Ev işlerinin özel iş olmaktan çıkarılarak toplumsal kurumlaşmalar yoluyla en aza indirilmesi kadının özgürleşmesinin önkoşullarından biridir. Ortak mutfaklar, yemekhaneler, çamaşırhaneler, dikimevleri, onarım atölyeleri gibi ortak araç ve kullanım yerleriyle, hem ayrı ayrı ev aletlerine gerek kalmaz hem de ev işlerine harcanan enerji ve zamandan tasarruf edilir. İşlerin kolektif tarzda yerine getirilmesi insanlar arasında kardeşçe sosyal-kültürel ilişkilerin gelişmesini sağlar.

Fakat kapitalizm ev işlerini kolektif olarak çözmek yerine, bu işlerin kadınların ücretsiz emeği üzerinden yerine getirilmesini dayatmakta, ihtiyaç duyulan ev aletlerini her eve pazarlayarak da toplumsal planda büyük bir israfa neden olmaktadır.

3- Çocuk bakımı toplumsal bir sorumluluk olmalıdır!


Ev işlerinin yanı sıra çocuk bakımının ağır yükü de kadının omuzlarındadır. Çocuk bakımı çoğu durumda kadını üretime katılmaktan alıkoymakta, böylece sosyal, kültürel ve politik yaşama katılımını engellemektedir. Bu nedenle, çocuk bakımının toplumsal bir sorumluluk olarak kabul edilmesi ve kollektif kurumlaşmalar yoluyla çözülmesi, kadının özgürleşmesinin önkoşullarından bir diğeridir.

Çocuğun bakımı ve yetiştirilmesinde tüm toplumun sorumluluk üstlenmesi, kreşler, anaokulları, çocuk yuvaları, çocuk sarayları vb. kurumlaşmaların gerçekleştirilmesi ve giderlerinin ortak fonlardan karşılanması gerekir. Böylece çocuk bakımı kadını eve bağlayan bir faktör olmaktan çıkar.

Eğitim ve sağlık gibi temel hizmet alanlarını dahi özelleştirerek kârlı sektörler haline getiren sermaye devleti, bu tür toplumsal kurumsallaşmalar için devlet bütçesinden kaynak ayırmaz. Kapitalizmde çocuk bakımı her ailenin kendi özel sorunu sayılır ve kadın üzerinden ücretsiz bir şekilde yerine getirilmesi istenir. Bunun için de kadını iş yaşamından kopartan, eve kapatılmasını meşrulaştıran ataerkil ideoloji ve kültür sürekli olarak beslenir.

4- Yaşlı ve hasta bakımı toplumsal hizmet kapsamına alınmalıdır!


Kapitalizmde çocuk bakımı gibi yaşlı ve hasta bakımı da büyük ölçüde kadının üzerine yıkılmakta, kadın bu nedenle de eve hapsolmaktadır. Özel bakıma ihtiyaç duyan hasta ve yaşlılar için ücretsiz sağlık kurumları ile nitelikli bakım evlerinin açılması kapitalizmin kâra dayalı karakteri nedeniyle mümkün değildir. Yaşlı ve engelli bakımı için çok sınırlı bir kaynak ayrıldığı için uzmanlaşmaya dayalı bir bakım ve müdahale gerçekleştirilememekte, böylece kadını eve bağlayan zincir daha da kalınlaşmaktadır.

5- Ataerkil ideoloji ve kültüre karşı sistematik mücadele


Kadının özgürleşmesinin önündeki bir başka temel önemde engel, ataerkil ideoloji ve kültürdür. Ataerkil ideoloji, kültür ve dinsel gericilik kadının toplumda ikinci cins konumunun ve köleliğinin sürmesini sağlamaktadır.

Kapitalizmin sınıfsal egemeni burjuvazi ataerkil kültür ve ideolojiyi çıkarları gereği ayakta tutmakta, her yolla beslemektedir. Böylece kadının aile içi köleliği kutsanmakta ve güçlendirilmektedir. Savaş ve ekonomik genişleme dönemleri gibi kapitalizmin ucuz işgücüne ihtiyaç duyduğu dönemlerde kadının üretime katılması teşvik edilmektedir. İşsizliğin kitleselleştiği kriz dönemlerinde ise “aile yuvasının önemi”, “kutsal annelik” vb. hatırlanmakta, ataerkil kültür ve ideoloji topluma pompalanmaktadır.

Sonuç olarak, kadının özgürleşmesi, tüm üretici yaşam etkinliklerine etkin bir biçimde katılabilmesiyle mümkündür. Bunun için de ev işleri ve çocuk bakımının toplumsal bir sorumluluk sayılarak toplumsal kurumlaşmalar yoluyla çözülmesi, binlerce yıllık ataerkil ideoloji ve kültüre, kadın-erkek eşitsizliğini meşrulaştıran ve kadını ikinci sınıf insan sayan her türden düşünce ve inanca, gelenek ve göreneğe, alışkanlık ve davranışa karşı sistematik bir mücadele yürütülmesi gerekmektedir.

Kadının kurtuluşu devrim ve sosyalizmle mümkündür

Kapitalizmin bugünkü gelişmişlik düzeyinde ev işleri ve çocuk bakımının toplumsal kurumlaşmalar yoluyla çözülmesinin tüm maddi-teknik koşulları olmasına rağmen, daha çok kâra ve özel mülkiyete dayalı niteliğinden dolayı bu olanaklı değildir. Tüm toplumsal zenginlikler özel mülk ve servet olarak bir avuç kapitalistin elinde toplandığı için, onu toplumun genel ihtiyaçları, dolayısıyla kadının sırtına yıkılan işlerin çözümü için kullanmak mümkün olmaz. Dolayısıyla sorunun köklü ve kalıcı çözümü toplumsal ilişkilerinin köklü bir dönüşümüyle, yani toplumsal bir devrimle olanaklıdır.

Bu gerçeklik elbette kadın sorununun çözümünün toplumsal devrim sonrasına ertelendiği anlamına gelmez. Mevcut düzen koşullarında, tüm diğer toplumsal sorunlarda olduğu gibi, kadının hakları ve özgürlüğü için yükseltilecek mücadele de büyük bir önem taşır. Kalıcı ve kesin çözüme ancak toplumsal bir devrimle ulaşılacağı bakışıyla, bu hedefe tabi bir biçimde tüm demokratik talepler uğruna kararlı bir mücadele verilmek durumundadır. Hakları ve özgürlükleri için mücadeleye atılan kadın, bu mücadeleler içinde gelişip özgürleşmenin yolunu açmakla kalmayacak, bu düzen sınırları içinde elde edeceği kazanımların sınırlarını da görme imkanını bulacaktır. Ve kadının bu mücadeleler içinde ileriye çıkması ve erkek işçi-emekçi kardeşleriyle ortak bir kavgaya yönelmesi, kadın-erkek eşitliğinin temellerinin bugünden atılmasını sağlayacaktır.

Sosyalist Ekim Devrimi kadının özgürleşmesinin maddi koşullarını yarattı

Sosyalist Ekim Devrimi, binlerce yıldır süren erkeğin kadın üzerindeki egemenliğinin temellerini ekonomik, toplumsal ve hukuksal alanlarda adım adım yok etmenin, kadın ile erkeğin toplumsal yaşamın tüm alanlarında eşitliğini sağlamanın maddi koşullarını yaratmıştır.

Sovyet düzeninde daha ilk adımda kadınlara, ekonomik, siyasal, kültürel, yönetsel vb. tüm alanlarda erkeklerle eşit haklar verildi. Kadınlar iş, evlilik, kürtaj vb. alanlarda daha önce hiçbir kapitalist ülkede görülmemiş haklara sahip oldular.  

* 1918’de kabul edilen ilk Sovyet Anayasası ile kadınlar politik hak eşitliğine, seçme ve seçilme hakkına kavuştular.

* 1926’da çıkartılan yasayla resmi nikâhlı ve nikâhsız birliktelikler eşit sayıldı. Evlilik kadın ve erkeğin gönüllü birliği haline getirildi. Evlilik içi ve dışı çocuk ayrımı kaldırıldı. Miras hakkı feshedildi.

Kadının toplumsal ve siyasal yaşama katılımının öndeki hukuksal engeller aşılırken, gelenekler, görenekler ve değer yargılarına karşı da kararlı bir mücadele yürütüldü. Ev içi sorumluluklar kadınların üzerinden alınarak ve kadınlara eşit siyasal haklar tanınarak, devlet yönetimine katılımları doğrultusunda önemli adımlar atıldı.

* Kadının üretime ve toplumsal faaliyete katılması için çocuk bakımı ve eğitimin toplumsallaştırılmasında önemli adımlar atıldı. Kreşler ve çocuk yuvaları, tüm gün süren okullar, hafta sonu ve okul sonraları için çocuk kulüpleri, boş zamanların spor ve kültürel faaliyetlerle geçirilebileceği merkezler, yaz kampları, yatılı anaokulları ve kreşler açıldı. Kırsal kesimlerde hasat zamanı açılan sezonluk kreşler ve çocuk yuvaları ile, kadınların toplumsal üretime çekilmesinin maddi koşulları yaratıldı.

* Kadını köleleştiren ev işlerinin toplumsallaştırılmasında önemli bir mesafe alındı. Ortak mutfaklar, çamaşırhaneler, dikimevleri, onarım atölyeleri açıldı.

* Ekim Devrimi’yle dünya tarihinde ilk defa “eşit işe eşit ücret” ilkesi ilan edildi. Yalnızca erkeklerin çalıştırıldığı bazı iş alanları kadınlara açıldı ve kadının mesleki eğitim düzeyi yükseltildi. Yasal düzenlemelerle kadına tanınan “çalışma hakkı” ve “eşit işe eşit ücret” ilkesi, kalifiye olmayan kadın emeğinin mesleki eğitimlerle geliştirilmesiyle pratikte de gerçekleşmiş oldu. Kadının mesleki eğitimi ve kültürel düzeyinin yükseltilmesi doğrultusunda sistematik bir çaba harcandı.

* Başta fuhuş olmak üzere kadının metalaştırılmasına karşı etkili bir mücadele verildi.

* Çıkarılan kanunlarla sağlıklı çalışma ortamı güvence altına aldı. Anne sağlığı için özel düzenlemeler yapıldı. Gebe kadınlar sağlıklarına zarar vermeyen hafif işlerde çalıştırılırken, gece çalışması ve fazla mesai yasaklandı. Özel dinlenme ve emzirme odaları yapıldı. Yemek saatleri dışında aralıklarla 3.5 saatlik emzirme izni verildi. Devlet sigorta fonu tarafından işçi kadınlara bebek giyeceği ve maması almaları için doğum ödeneği ayrıldı. Doğum izni boyunca ücretleri tam olarak ödendi. Gebelik izni, doğumdan sonra hiçbir güçlükle karşılaşmadan işe geri dönme gibi uygulamalarla kadınlara her türlü kolaylık sağlandı.

Kürtajın yasalaştığı ilk ülke de Sovyetler Birliği oldu ve hastanelerde ücretsiz yapılması sağlandı.

Kızıl Bayrak



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 10.03.2015- 09:51


Maya-Haluk Yurtsever  
 

“Tarihten az buçuk haberi olan herkes, kadınlık mayası çalınmadan büyük toplumsal devrimlerin   mümkün olmayacağını bilir.”   (Karl Marx)

İnsanın bu dünyadaki serüveninin belki de en büyük çelişkisi, toplum olma yolunda ilerlemenin zorunlu koşulu olan işbölümünün, kişiyi kendisine dayatılanın dışına çıkamadığı bir etkinlik alanıyla sınırlandırmasıdır. İnsan etkinliğinin, kendisini köleleştiren bir yabancı güç haline dönüşmesi toplumsal işbölümüyle, onun ilk biçimi de, işin, ürünlerin, üreme ve çocuk büyütmenin kadın ile erkek arasında bölüşülmesiyle   başladı. İlk ailenin, anaerkil mi, ataerkil mi olduğu tartışması bir yana, sınıflı, sömürülü toplumsal ilişkinin, mülkiyetin ilk biçimi, çekirdeği kadın ve çocukların kocanın kölesi olduğu ailede doğdu.

Sınıflardan, devletten önce ortaya çıkan,   bugüne kadarki tüm üretim biçimlerinin, tüm toplumsal formasyonların, sınıf mücadelelerinin içinden geçerek gelen, kapitalizme eklemlenen köklü, derin bir egemenlik, ezen-ezilen ilişkisinden söz ediyoruz.

Kadınlığın devrimci gizil gücü, tam da bu ilişkiden, kurtuluşunun tarihsel ve kültürel olarak çok eski ve derinlere kök salmış bir eşitsizlik ve hükmetme biçimini yok etmeye zorunlu olmasından kaynaklanıyor. Erkek egemenliği yapı ve ilişkilerine yönelen bir hareketin, sınıf eşitsizliğinin temel yapılarını ayakta bırakacağı düşünülemez. Erkek egemenlik, köklerinin derinliği ölçüsünde yaşadığımız toplumların tüm dokularına sinen, yaygın bir toplumsal rıza ve kabul üretmiş bir ilişkidir. Erkek egemen yapıları, ilişkileri ortadan kaldırmak, bu yüzden sınıfsal eşitsizlikleri yok etmekten daha büyük bir enerji, devrim içinde bir kültür devrimi gerektirmektedir.

Kapitalizm altında erkek egemenliğinin ve toplumsal cinsiyet hiyerarşisinin somut biçimlerinin değiştirilmesi teorik olarak olanaklıdır. Pratikte atılacak adımlar, sermaye birikim tarzının o uğraktaki gereksinmelerine, mücadelenin koşullarına vb. bağlıdır. Sermaye düzeniyle kadının kurtuluşunun tarihsel ve pratik olarak uzlaştırılması ise olanaksızdır.

Kadının kurtuluşu perspektifi, kapitalist düzeni tüm köklerinden sökmeden gerçekleşemeyeceği için evrensel ve devrimcidir. Bu açıdan bakıldığında, proletaryadaki kurtuluşçu misyonun kadınlıkta da bulunduğunu görüyoruz.

***

Türkiye’de, kadın mücadelesi dinci gericiliğin devlette, toplumda ideolojik kültürel hegemonya inşasıyla birlikte, yeni bir nitelik, yeni bir boyut kazandı.

“Toplumsal ilerleme, kadının toplumsal konumuyla şaşmaz bir şekilde ölçülebilir.” Hiçbir başka formülasyon, Türkiye’deki iki yönlü gericileşmeyi Marx’ın bu özlü sözünden daha iyi anlatamaz. Gericiliğin aynası kadınların durumudur!  

Bu gerici dalgayı, kaynakları ve mücadele yöntemleri açısından açık bir bilinçle olmasa da en erken sezen ve tepki gösteren bu ülkenin ilerici kadınları oldu. 2007 Cumhuriyet mitinglerine, görkemli Haziran isyanına kararlı, direngen ve kalabalık kadın katılımı; giderek daha çok kadını, kadın cinayetlerine karşı mücadelede harekete geçiren örgütlenmeler; ilerici kadınlar hareketini yeniden mayalandırmaya başlayan girişimler, en son Özgecan Arslan’ın katledilmesine karşı ülke çapında yükselen tepki ve infial, bu yılki 8 Mart eylemlerine yaygın, kitlesel katılım…Bunlar, birikmiş, kabına sığmayan devrimci kadın enerjisinin göstergeleridir.

Bu enerjiyi kör ve çıkmaz bir sapağa yönlendirmek için gösterilen çabalar da var. Özgecan’ın hunharca katline insani ve sıradan olmayan bir tepki gösteren hiç kimseye haksızlık etmek istemem. Ama, “idam cezası getirilsin”den başlayıp, sorunu birkaç canavar ruhlu kişinin ahlaksızlığına, toplumun dini ve ahlaki değerlerden uzaklaştığı için bozulmasına, “Allah’ın hikmeti”ne vb. bağlayan, özrü kabahatinden büyük tepkilerdeki ikiyüzlülüğü sergilemek gerekiyor. Kadın cinayetlerinin, kadını ikincileştirmenin, kadını çocuk doğuran, erkeğine hizmet eden bir köle yerine koyan anlayışın bu ölçüde yaygınlaşmasının kaynağında dinci gericilikle, sömürücü, hedonist(hazcı) sermaye düzeninin tarihsel bağlaşıklığı var. İslamcılaştırma hareketiyle, eril kapitalist tüketim kültürünün birlikte yol açtıkları, aileyi, kadın erkek ilişkisini, çocuk eğitimini, bu ülkede çok yaygın olduğunu herkesin söyleyip hiç kimsenin büyüklüğünü ve yol açtığı travmaları açığa çıkarmaya cesaret edemediği ensesti, çocuk evliliklerini, çocuk anneleri,   imam nikahı kalkanında fuhuşu, kadının bir cinsellik ve reklam nesnesi haline getirilmesini sorgulamadan sorun doğru biçimde konulamaz. Yok edilmeyi çoktan hak etmiş ilişkilere karşı doğru bir mücadele yürütülemez.

***

Binlerce yıldır, dinler ve devletler kadın bedenini denetim altına alan yasaklar, yasalar koydular. Bunları, kadınların “doğa”sından gelen özelliklerle, “toplumun çıkarı”yla açıkladılar. Dinler ve devletler kadının toplumsal yaşama katılımını,   kadınlığından uzaklaşması, cinsiyetsizleşmesi (defeminizasyon) koşuluna bağladılar. Örtünme, cinsiyetsizleştirmenin yollarından biri oldu.

Tüm dinlerde çeşitli biçimlerde olmakla birlikte, örtünmenin İslamiyet’te özel bir anlamı var. İslamiyet, cinslerin özgürce bir arada bulunmasını zinaya yol açacağı için tehlikeli bulmakta, bu tehlikenin esas kaynağının ise “baştan çıkarıcı” kadın cinsi olduğunu vazetmektedir. (Fatmagül Berktay, Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın, Metis Yayınları, Üçüncü Basım: Ekim 2009, İstanbul, s. 102, 114) Kadını kapatmanın esas gerekçesi budur. Ataerkil düzen, kadın bedenini denetim altına alma amacına en uygun ideolojiyi dinde bulmuştur. Dinsel örtünme, ataerkilliği güçlendiren, sistemleştiren bir uygulama olarak, siyasal İslamın, yok saydığı, görünmezliğe mahkûm ettiği “kadın bedeni”ni neden ve nasıl sekülerliğe karşı kullandığının en somut, en ikiyüzlü kanıtıdır.

Kadını kapatmanın bir özgürlük konusu olarak tartışılması ise, yalnızca iyi niyetli şaşkın liberalleri kandıracak bir sahtekârlıktır. Özgürlük, hangi düzeyde ele alınırsa alınsın, tarihsel bağlamından koparılacak, geriye doğru gidişle anlamlandırılacak bir kavram değildir. Bu konuya zaman ve hayat elverirse döneriz.

***

Daha somuta gelelim.

İslamcıların bakışında, örtünmeyen kadın her türlü cinsel istismar, taciz ve tecavüzü hak etmiş oluyor. Diktatör, “kadın erkek eşit değildir” buyuruyor. Bir AKP il başkanı, “Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor” diyor. Bülent Arınç “Çalışan kadın yuvasını dağıtır!” diye yetiştiriyor. Hükümeti destekleyen “ulema”ya göre, “Çalışan kadın fuhuşa hazırlık yapıyor”; “Dekolte giyene tecavüz edilir”; “Hamile kadının sokakta dolaşması terbiyesizliktir”; “6 yaşındaki çocukla evlenilebilir”; “Tecavüz edene dört gün odaya kapatma cezası yeterlidir”, “Avrupa’ya öğrenci gönderme programı ‘Erasmus değil orgasmustur’ ”; “Annen de olsa dizinin üstü tahrik eder”; “Öz kız çocuğumu kucağıma alıp sevemiyorum çünkü tahrik oluyorum.” ” vb.vb.

Kadın cinayetlerinin olağanüstü oranlarda artışıyla egemenlerin bu söylemi arasında bire bir bağ var. Yok mu?

“Biz”e ise,   yalnızca bunları anımsatmak, yinelemek değil,   kadın cinayetleriyle, işçi cinayetleri arasındaki ilişkiyi açık etmek ve bu iki alandan fışkıran, istemlerinin içeriğiyle devrimci itiraz ve isyanları birleştirmeye çalışmak düşüyor.   İşçi ve işyeri güvenliğini bir rekabet ve maliyet unsuru olarak gören, maden cinayetlerini “fıtrat”la açıklayan sermaye aklı ile, kadını erkeği baştan çıkaran bir şeytan, bir cinsel nesne olarak algılayan ilkel akıl aynı gericiliğin iki yüzüdür.

Bu iki yüzlü gericiliğe karşı artan bir kitlesellik ve direngenlikle mücadeleyi sürdüren kadınların öncü, mayalayıcı, özgürleştirici bir güç olarak öne çıkmaları, içinden geçmekte olduğumuz dönemin, hepimize umut ve enerji aşılayan bir özelliğidir.




Bu ileti en son denizcan tarafından 10.03.2015- 09:52 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Sosyalizmle uyumlu Hristiyanlık umut 0 3698 10.08.2014- 19:26
Konu Klasör TKP Kadıköy, Maçoğlu ve TİP üzerine... melnur 13 436 22.03.2024- 08:59
Konu Klasör Maçoğlu'nun TKP'den Kadıköy adayı olacağı açıklandı melnur 11 384 29.02.2024- 01:37
Konu Klasör 'Kadınlar Karl Marx’a ne borçludur?' melnur 1 2590 10.03.2019- 04:59
Konu Klasör 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü... melnur 3 4339 08.03.2022- 02:34
Etiketler   Kadın,   sosyalizmle,   özgürleşir
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS