SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  kilitli
Almanya'da 'SOL' Komünizm           (gösterim sayısı: 3.944)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 12.09.2013- 16:02


Almanya'da 'SOL' Komünizm-Liderler, Parti, Sınıf, Yığınlar

Burada sözünü edeceğimiz Alman komünistleri, kendilerine "sol" komünistler adını takmıyorlar; eğer yanılmıyorsam, kendilerini "ilke muhalefeti" diye adlandırıyorlar. Ama bunların da, "solculuğun çocukluk hastalığının" bütün belirtilerini gösterdikleri aşağıdaki açıklamalarda görülecektir.

"Main Frankfurt"u yerel grubu" tarafından yayınlanan ve bu muhalefetin görüşünü yansıtan Almanya Komünist Partisinde Bölünme ( Spartaküs Ligası) adlı kitapçık, bu muhalefetin düşüncelerinin özünü açık-seçik ve tam olarak özetlemektedir. Birkaç alıntı bu özün okur tarafından anlaşılması için yetecektir.

"Komünist partisi en kararlı sınıf savaşımı partisidir..."

"...Siyasal bakımdan bu geçiş dönemi ( kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi) "proletarya diktatörlüğü dönemidir..."

"...Şu soru ortaya çıkıyor: diktatörlüğü kim yönetecektir: Komünist Partisi mi, yoksa proleter sınıf mı?...Esas olarak Komünist Partisinin diktatörlüğü için mi çaba göstermemiz gerekir?"

Daha aşağıda Alman Komünist Partisi Merkez Komitesi, Almanya Bağımsız Sosyal-Demokrat Partisi ile koalisyon aradığı için ve parlamenterizm dahil, "bütün siyasal savaşım araçlarının ilke olarak kabulü sorununu" yalnızca bağımsızlarla koalisyon kurma eğilimlerini gizlemek amacıyla ileri sürdüğü için, kitapçığın yazarı tarafından suçlanıyor. Ve kitapçık şöyle devam ediyor:

"Muhalefet başka bir yol seçmiştir. Muhalefet, Komünist Partisi egemenliğinin ve parti diktatörlüğünün sadece bir taktik sorun olduğu gürüşündedir. Her halükarda Komünist Partisinin egemenliği, her türlü parti egemenliğinin son şeklidir. İlke olarak proleter sınıfın diktatörlüğüne yönelmek gerekir. Ve parti tarafından, partinin örgütü tarafından alınan bütün tedbirler, partinin mücadele biçimleri, stratejisi ve taktiği, bu hedefe yönelmelidir. Ayrıca, öteki partilerle her türlü uzlaşma, tarihi ve siyasi bakımdan artık zamanını doldurmuş olan parlamenter mücadele biçimlerine her türlü dönüş, her çeşit pusu kurma ve bekleme politikası kesin olarak reddedilmelidir. ... Proletaryanın devrimci mücadelesinin özgür yöntemlerine özellikle ağırlık verilmelidir. Ve Komünist Partisinin yönetimi altında devrimci mücadeleye girmesi gereken en geniş proleter çevre ve katlarını sürükleyebilmek için, yeni örgütlenme biçimlerini, en geniş temel üzerinde ve en büyük kadrolarla yaratmak gerekir. Bütün devrimci unsurların toplanma noktası, temelinde fabrika örgütleri bulunan İşçi Birliğidir. "Sendikalardan çıkınız!" sloganına uyan bütün işçiler, orada birleşmelidirler. Militan proletarya savaş için sıklaşmış saflarını, orada teşkil edecektir. Bu birliğe girebilmek için, sınıf mücadelesini, sovyet sistemini ve diktatörlüğünü kabul etmek yeter. Ve bundan sonra savaş halindeki yığınların siyasi eğitimi ve mücadelenin siyasi yönünün tayini, İşçi Birliğinin dışında kalan Komünist Partisinin görevi olacaktır. ...

"Böylece şimdi artık birbirinin karşısında iki Komünist Partisi vardır.

"Birisi, devrimci savaşımı yukardan örgütlendirmeyi ve yönetmeyi düşünen, liderlerine bir koalisyon hükümetine girme olanağını sağlayacak durumları yaratmak için parlamenter uzlaşmaları kabul eden liderlerin partisidir.

"Öteki, devrimci savaşımın atılımının aşağıdan geleceğine inanan ve bu savaşımda ancak açıkça bu hedefe götürecek olan yöntemi tanıyan ve uygulayan; her türlü parlamenter ve oportünist yöntemleri reddeden yığınların partisidir; bu partinin kullandığı biricik yöntem, hemen ardından proletaryanın sınıf diktatörlüğünü kurmak ve sosyalizmi gerçekleştirmek için burjuvazinin kesin olarak devrilmesi yöntemidir...

"Orada, liderlerin diktatörlüğü vardır; burada ise yığınların diktatörlüğü! İşte bizim sloganımız budur."

Alman Komünist Partisi'nde muhalefetin görüşlerini ifade eden tezler işte bunlardır.

Boşevizmin gelişmesine bilinçli olarak katılmış olan ya da bu gelişmeyi 1903'ten beri izlemiş olan her bolşevik, yukardaki satırları okuyunca şöyle diyecektir. "İşte eski nakaratın tekrarı! 'Sol' çocukluğun ta kendisi."

Ama biz, bu düşünüş tarzlarını yakından inceleyelim.

Sorunu, yalnızca "Parti diktatörlüğü mü, yoksa sınıf diktatörlüğü mü? Liderlerin (parti) diktatörlüğü mü, yoksa yığınların (parti) diktatörlüğü mü?" biçiminde koymak bile, inanılmaz ve umutsuzluğa yol açan bir fikir kargaşalığına delalet eder. Bu adamlar tamamen orijinal bir şey keşfetmeye kalkışıyorlar ve düşüncelerini inceltmek isterken gülünç oluyorlar. Yığınların sınıflara bölündüğünü herkes bilir; yığınlarla sınıfları aynı şey olarak kabul etmenin, üretimin toplumsal düzeninde herkesin işgal ettiği yeri ayırdetmeksizin büyük çoğunlukla bu düzen içinde özel bir yeri olan ayrı ayrı kategorileri aynı şey saymak olduğunu; ve sınıfların, genellikle, hiç değilse çoğunlukla, uygar modern ülkelerde siyasi partiler tarafından yönetildiğini, ve siyasi partilerin de, genel kural olarak en çok otorite ve etki sağlamış olan, en tecrübeli bulunan ve sorumlu görevlere seçim yoluyla gelen ve lider diye adlandırılan kişilerden meydana gelmiş, oldukça istikrarlı gruplar tarafından yönetildiğini herkes bilir. Bütün bunlar, işin alfabesidir. Bunların hepsi basit ve açık. Bunların yerine anlaşılmaz bir dil koymaya kalkmak niye?


Öte yandan öyle görünüyor ki, bu adamlar partinin legaliteden illegaliteye hızla geçtiği bir dönemin, liderlerle partilerin ve sınıfların her zamanki normal ve basit ilişkilerini karışık duruma getiren bir dönemin güçlükleri içine batmış kalmışlardır. Almanya'da, Avrupa'nın öteki ülkelerinde olduğu gibi, legaliteye, "liderlerin" düzenli parti kongreleri tarafından özgür ve düzenli olarak seçilmesine, parlamento seçimleriyle, mitinglerle, basınla, sendikaların ve öteki örgütlerin vb. tutumunu gösteren davranışlarıyla, partilerin sınıf bileşimlerinin rahatça denenmesine gereğinden fazla alışılmıştır. İhtilâlin hızla ilerlemesi ve iç savaşın gelişmesi sonucu, bu alışılan durumdan, legaliteyle illegaliteyi bileştirmeye, "yönetici grupların" atanması, teşkili ya da muhafazası gibi "pek rahat olmayan", "pek demokratik olmayan" usullere geçilince şaşıranlar ve olmayacak şeyleri tahayyül etmeye kalkışanlar oldu. Ama özellikle istikrarlı ve imtiyazlı legalite geleneklerine ve koşullarına sahip bulunan küçük bir ülkede doğmuş olma mutsuzluğuna uğramış olan, legaliteyle illegalitenin birbirini izlediğini hiç görmemiş olan Hollandalı "tribünistler"in de kafaları karışmıştır ve ne yaptıklarını bilmeyerek bu saçma uydurmaları benimsemişlerdir.

Öte yandan, zamanımızda "moda olan" "yığın" ve "liderler" ile ilgili olarak düşüncesiz ve mantıksız konuşmalara da tanık olunmaktadır. "Liderlerin" eleştirildikleri sık sık görülür. Kafaları liderlere karşı türlü türlü hücumlarla doludur; insanlar "liderlerle yığınları" çatışma halinde düşünmeye alışıktırlar. Kendileri, liderlere saldırmaya, onları yığınlarla çelişki halinde göstermeye alışıktırlar; ama sorunun nedenini düşünmemişler, bu konuyu bütün açıklığıyla görememişlerdir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 12.09.2013- 16:05


"Liderler" ile "yığınlar" arasındaki düşmanlık duygusu, özellikle emperyalist savaşın sonunda ve savaşı izleyen süre içinde bütün ülkelerde daha da derinleşmiş ve daha da belirli bir hal almıştır. Bu olayın başlıca nedeni, 1852'den 1892'ye kadar İngiltere örneği gösterilerek, Marx ve Engels tarafından birçok defa açıklanmıştır. İngiltere'nin özel durumu, yarı küçük-burjuva, oportünist olan "yığınlardan" gelme bir "işçi aristokrasisi"nin doğmasına olanak sağlıyordu. Bu işçi aristokrasisinin liderleri, kendilerini doğrudan doğruya ya da dolaylı yoldan besleyen burjuvanın saflarına durmadan geçiyorlardı. Bu aşağılık adamları ihanetle suçladığı için Marx, onların onur verici nefretini kazanmıştı. (20. yüzyılın) modern emperyalizmi, ilerlemiş birkaç ülke için aşırı ölçüde imtiyazlı bir durum yaratmıştır. Ve işte bu alanda, II. Enternasyonal içinde, her yerde, kendi loncasının incecik toplumsal tabakasının çıkarlarını savunan hain oportünist, sosyal-şoven lider tipleri ortaya çıktı: işçi aristokrasisi. Oportünist partiler "yığınlardan," ayrılmışlardır, yani en geniş emekçi katlarından, emekçilerin çoğunluğundan, en az ücret alan işçilerden kopmuşlardır. Eğer bu kötülüğe karşı savaşılmazsa, oportünist sosyal-hain liderler suçlanmaz, ne mal oldukları gösterilmez ve onlar saflardan kovulmazsa, devrimci proletaryanın zaferi olanaksızlaşır. Ve işte III. Enternasyonalin uyguladığı siyaset budur.

Ama bu bahaneyle, h e r y e r d e, yığınların diktatörlüğünü, liderlerin diktatörlüğü ile karşı karşıya koymak, gülünç bir saçmalıktır, avanaklıktır. İşin eğlendirici olan yanı, doğru fikirler taşıyan eski liderlerin yerine, ("Kahrolsun liderler!" sloganı perdesi altında) son derece ahmakça ve karmakarışık şeyler yumurtlayan yeni liderlerin getirilmesidir. Almanya'da Lauffenberg, Wolfheim, Horner, Karl Schröder, Friedrich Wendel ve Karl Erler bunlardandır. Erler'in, sorunu "derinleştirme" ve genel olarak siyasal partilerin gereksiz ve "burjuva" olduklarını ilan etme yolundaki çabaları, öylesine büyük bir saçmalıktır ki, buna ancak omuz silkilebilir. Eğer üzerinde direnilecek olursa, eğer onu haklı göstermek için derin kanıtlar aranacak olursa, ve eğer mantıki sonucuna götürülecek olursa, küçük yanlışların, her zaman, çok büyük ölçülere ulaşacağı gerçeğini kafaya iyi sokmak gerekir.


Parti ilkesini ve parti disiplinin gereğini yadsımak, muhalefetin vardığı nokta, işte budur. Ama bu, proletaryayı, burjuvazinin yararına olarak silahsızlandırmaya eşittir. Bu, küçük-burjuvazinin, dağınıklık gibi, istikrarsızlık gibi, direnme gücü eksikliği gibi, birlik olmada, ortak çabada yeteneksizlik gibi yanlışlarını benimsemekten başka bir şey değildir; o yanlışlıklar ki, azıcık kışkırtılırsa proletaryanın her türlü devrimci hareketini mahva götürür.Komünist Partisinin gereğini yadsımak, (Almanya'da) kapitalizmin iflasının arifesinde sosyalizmin aşağı ya da orta aşamasına değil, en üst aşamasına atlamak demektir. Biz, Rusya'da (burjuvazinin iktidardan uzaklaştırılmasından iki yıl sonra), henüz kapitalizmden sosyalizme ya da komünizmin en aşağı aşamasına geçiş yolunda ilk adımlarımızı atmaktayız. Sınıflar vardır ve varlıklarını sürdürmektedirler ve proletarya iktidara geçtikten yıllarca sonra da, her yerde, varlıklarını sürdüreceklerdir. Bu süre, belki köylülerin bulunmadığı, ama buna karşılık küçük patronların sayısının yüksek olduğu İngiltere'de daha kısa olacaktır. Sınıfları ortadan kaldırmak, sadece büyük toprak sahiplerini ve kapitalistleri kovmak değildir -bizde bu, nispeten kolay oldu-, sınıfları ortadan kaldırmak demek, küçük meta üreticilerini de ortadan kaldırmaktır; oysa bunları k o v a m a y ı z, bunları ezemeyiz, bunlarla iyi geçinmek zorundayız. Bunları değiştirebiliriz, yeniden eğitebiliriz (ve öyle yapmalıyız da). Ama çok uzun, çok yavaş ve çok dikkatli bir örgütlendirme çalışmasıyla bu yolda başarı sağlayabiliriz. Bu küçük üreticiler, proletaryayı her yandan bir küçük-burjuva havası içine hapsederler, proletaryayı etkilerler, onun bilinçlenmesine engel olurlar; bunlar, proletaryanın saflarında durmadan, karakter yoksunluğu gibi, dağınıklık gibi, bireycilik gibi, büyük heyecandan umutsuzluğa geçiş gibi küçük-burjuvaziye özgü niteliklerin yer edinmesini sağlarlar. Buna karşı direnebilmek için, proletaryanın örgütlendirici rolünü (ki bu onun başlıca rolüdür) başarıyla ve zafere kadar yerine getirmesini gerektiği gibi sağlayabilmek için, proletaryanın siyasi partisi, kendi saflarında sert bir merkezi yönetim ve disiplin hüküm sürdürmelidir. Proletarya diktatörlüğü, eski toplumun güçlerine ve geleneklerine karşı, kanlı ve kansız, şiddete başvuran, barışçı, askeri, iktisadi, eğitici ve idari inatçı bir savaştır. Milyonlarca ve on milyonlarca insandaki alışkanlık gücü, en korkunç güçtür. Savaşta çelikleşmiş bir parti olmadan, sözkonusu sınıf içinde namuslu olarak ne varsa onun güvenini elde etmiş bir parti olmadan, yığının ruh haletini izlemesini bilen ve bunu etkileyebilen bir parti olmadan, bu savaşı başarıyla yürütmek olanaksızdır. Merkezileşmiş büyük burjuvaziyi yenmek, milyonlarca ve milyonlarca küçük patronu "yenmekten" bin defa daha kolaydır; oysa bunlar her günkü alışılagelen, gözle görülmeyen, elle tutulmayan eritici eylemleriyle burjuvazi için gerekli aynı sonuçları, burjuvaziyi yeniden iktidara getirecek olan sonuçları gerçekleştirmektedirler. Proletaryanın partisinin demir disiplinini (özellikle diktatörlüğü sırasında) azıcık da olsa zayıflatan kimse, gerçekte, proletaryaya karşı burjuvaziye yardım etmektedir.

Liderler, parti, sınıf ve yığınlar ile ilgili sorunun yanında, "gerici" sendikalar sorununu da koymak gerekir. Ama ilkönce bir sonuca varabilmek için, partimizin tecrübesine dayanan bir çift söz edeceğim. Bizim partimizde de "liderlerin diktatörlüğü"ne karşı hücumlar bugün vardır ve her zaman olmuştur da: ilk hatırladıklarım, ta 1895 yılına kadar gider. O sırada partimiz, henüz resmen mevcut değildi, ama Petersburg'daki merkez grubu kurulmuştu ve bölge gruplaşmalarının yönetimini üzerine alması gerekiyordu. Nisan 1920'de, Partimiz IX. Kongresinde, "liderlerin diktatörlüğü"ne, "oligarşi"ye vb. karşı dikilen küçük bir muhalefet vardı. Demek ki, Almanlardaki ( bu "çocukluk hastalığı", bu "sol komünizm" denen şey, yeni bir şey değildir ve o kadar korkulacak bir şey de değildir. Bu hastalık bir tehlike yaratmadan geçer ve geçtikten sonra da organizma daha da sağlam olur. Öte yandan legal çalışmadan illegale hızla geçiş, her şeyin "gizlenmesini" ve özellikle partinin genel kurmayının, liderlerin gizlenmesini gerektirdiğinden, bizde bazan çok kötü sonuçlar da verdiği olurdu. Bu sonuçların en kötüsü, 1912'de, provokatör Malinovski'nin Bolşevik Merkez Komitesine girmesiyle oldu. O, en değerli ve en fedakar arkadaşlarımızdan onlarca ve onlarcasını yakalattı ve onları hapishanelere attırarak içlerinden birçoğunun erken ölümüne neden oldu. Eğer Malinovski daha büyük bir kötülük yapamadıysa, bu legal çalışmayla illegal çalışma arasındaki ilişkiyi doğru tespit etmiş olmamızdandır. Güvenimizi kazanmak için, Malinovski, Partinin Merkez Komitesinin üyesi ve Dumada milletvekili sıfatlarıyla bize legal günlük gazeteler yayınlama işinde yardımcı olmak zorundaydı. Bu gazeteler, çarlık düzeninde bile, menşeviklerin oportünizmine karşı mücadele ediyor ve bolşevizmin temel ilkelerini üstü örtülü biçimde yayıyordu. Malinovski, bir eliyle bolşevizmin en iyi militanlarından birçoğunu hapishaneye ve ölüme gönderirken; öteki eliyle legal basın yoluyla onbinlerce yeni bolşeviğin eğitilmesine yardım etmek zorundaydı. İşte bir durum ki, gerici sendikalarda devrimci çalışmayı yürütmeyi öğrenmekle görevli bulunan Alman yoldaşlar (İngiliz, Amerikan, Fransız ve İtalyan yoldaşlar da) üzerinde uzun uzun düşünmelidirler.

Kimi ülkelerde, ki bunlara en ileri ülkeler de dahildir, burjuvazi, komünist partilerine elbette ki provokatörler gönderecektir. Bu tehlikeye karşı savaşmanın yollarından biri, legal çalışmayla illegal çalışmayı akıllıca birleştirmektir.




Bu ileti en son melnur tarafından 12.09.2013- 16:05 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  kilitli



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Komünizm ve din melnur 0 1679 25.02.2019- 17:11
Konu Klasör Sol komünizm: Zor günler, zor satırlar... melnur 0 1563 07.07.2020- 08:01
Konu Klasör ‘Komünizm için Mücadele: Yüz yıllık Politik Miras' toplantısı başladı melnur 1 2701 17.02.2019- 03:06
Etiketler   Almanyada,   SOL,   Komünizm
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS