SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kürt sorununa yeni tanım ve Türkiyelileşme...           (gösterim sayısı: 3.880)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 26.05.2015- 08:39


Kürt sorununa yeni tanım ve Türkiyelileşme...
Onur Emre Yağan  


Bugün “Kürt sorunu” derken neyi kastediyoruz?

Gerçek ve zamanında bir sorudur. Devamında şunu da ekleyebiliriz: Sosyalistler, bir ulusal hareket niteliğiyle Kürt siyasal hareketinden neyi, ne kadarını bekleyebilir?

Kanımca, somut durum tahlili ve politik hedefleri dikkate alarak bir tarifleme yapacaksak, Kürt sorununa dair tanım 25-30 sene öncesine göre bir nüans taşımak koşulundadır.

Önce, seksenli ve doksanlı yıllardaki “Kürt sorunu” tanımını hatırlayalım: Türkiye toplumunun ve nüfusunun önemli bir parçasını oluşturduğu görülen, ancak milli kimliği, kültürel ve sosyal hakları yok sayılan, asimilasyona tabi tutulup varlığı inkar edilen; Türk kimliğini asal (ya da tek) sayan devlet ve sermaye örgütlenmeleri tarafından baskı, işkence ve çifte sömürüye maruz bırakılmış Kürtlerin, hak ve özgürlükler mücadelesi ve kendi kaderini tayin hakkıdır...

Bu tanımlamanın bir bütün olarak geçerli olduğu dönem (80'li yıllar ve 90'ların ilk yarısı), Kürt siyasal hareketinin “Türkiyelileşmeye” çalıştığı, yani hem Türkiye siyasetinde yer edinmeye hem de Türkiye'nin "diğer" sorunlarına çözüm üretmeye yeltendiği bir kesite de denk düşer.

Sol ve işçi hareketiyle kurulan bağ Kürt ulusçuluğunu ilerici ve sol bir zemine taşımış, Kürt hareketi açısından da kendisini Türkiye'nin batı tarafında var edebilmenin koşulu olarak görülmüştür.

Fakat ne yazık ki, bu ilk dönemin Türkiyelileşme çabası devlet eliyle başarısızlığa uğratılmıştır.

Kürt özgürlükçülüğü, kendi hakları ve kimliğiyle Türkiye'de politik önem kazanmaya çalıştığı bu dönemde, devletin dışlayıcılığı ve gadrine uğramış, isyan etmekten başka seçeneği kalmayan bir toplumsal dinamik haline gelmiştir.

Ayrıca, Kürt hareketi ile hükümetler veya örneğin MİT gibi devlet kurumları arasında, şimdiki gibi “muhataplık” ya da “eşitlerin ilişkisi” söz konusu olmamış, dolayısıyla çözüm ve ittifak arayışları düzen dışı kanalları ve örgütlenmeleri de zorlayarak oluşturulmaya çalışılmıştır. Sonuçta o yıllarda devlet Kürt siyasal hareketi tarafından “barış” veya “ateşkes” gayesiyle masaya oturtulduğunda, bu durum geniş çevrelerce bir “kazanım” olarak değerlendirilmiştir.

*****

Geçtiğimiz 25 yılda (bilhassa son 10 yılda) işlerin çok değiştiği ise açıktır. Göze çarpan parametre şudur: Kürt yoksulları, hakları için yürüttükleri mücadelede ciddi aşamalar katetmiş, büyük bedeller ödemiş ve önemli kazanımlar elde etmiştir. PKK hareketi ve komşu ülkelerdeki PKK'yle ilişkili -yahut ayrı- başat Kürt öznelerin her biri bölgesel bir güce dönüşmüştür...

Bu gelişmeler beraberinde, bugün Türkiye'de ve bölgede "Kürt sorunu" tanımını ve “Türkiyelileşme” kavramına yüklenen anlamı da değiştirmiştir. Tezimiz, bir "sorun", “kavram” ve “uğraş” olarak her ikisinin de, bölgedeki siyasal dengelerden ve Kürtlerin bölgesel hedeflerinden bağımsız düşünülemeyeceği ve tariflenemeyeceği biçimindedir.

Şöyle ki, günümüzde genç sayılabilecek bir kişiye, “Kürt sorunu deyince ne anlıyorsun” sorusu sorulunca alınacak yanıt büyük olasılıkla şu biçimde olacaktır; “Ayrı dili, özgün yaşam tarzı, kendi kültürü olan, Türkiye ve Ortadoğu sınırları içinde yaşayan bir ulusun anayasal güvence (uluslararası onay) arayışı ve ülke yönetiminde söz sahibi olmak istemesidir.” Örneğin bu genç insan, Şivan Perwer'in Kürtçe türküler söylediği kasedi Krivo'nun 1991 yılında ancak “Türkçe yapıt” olarak izin alabilmiş olmasını duyunca garipseyecek, belki de komik bulacaktır...

Şimdilerde yapılan savaş ve müzakerelerin “Kürt var mı yok mu”, “asimile olur mu olmaz mı” anlaşmazlığından kaynaklanmadığı bilinmekte ve Kürtlerin varlığı da Türkiye toplumunca (dışlayarak ya da kapsayarak) tanınmaktadır. İstenirse, Kürt düşmanlığında bayrağı MHP'nin elinden almaya oynayan ve çöplüğünü Kürt halkına karşı savaşanlarla dolduran Vatan Partisi'nin bile bildirilerine, “Kürtlerin varlığını inkar etmiyoruz” yazması bir kanıt olarak değerlendirilebilir.

Peki durum buysa, içinden geçtiğimiz dönemde “Türkiyelileşme”den kasıt ne olabilir?

Öncelikle, seçim döneminde HDP'nin geniş kesimlerden oy almak için ülkenin tamamına sesleniyor olması bu anlamıyla değerlidir ve barajı aştığı durumun, Türkiye'nin tamamının sorunlarını dert edinmesini ve siyaset alanında önemli bir yer tutmasını sağlayacağı söylenebilir.

Ancak bize göre, Güney Kürdistan'da bağımsızlık ilanının gündemden düşmediği, Rojava'nın özerkliğinin ise kabul edilebilir bir talep olarak değerlendirilmesi gereken bir tabloda ve Türkiye'de ana muhalefet gücünde bir Kürt hareketi varken, “tam entegrasyon” ve “merkezi devlete mutlak tabiyetle” sınırlandırılan bir “Türkiyelileşme” anlayışı Kürt cephesinde söz konusu değildir.

Demek istediğimiz özetle şudur: Hem devlet açısından ve hem de Kürt toplumuna seslenme-sosyalist siyaseti taşıma amacı taşıyan bizler açısından; “ortak vatan”, “sınır bütünlüğü”, “kardeşlik” aranıyor ve önemseniyorsa, Kürtlerin Türkiye'nin gündemine sokacağı “kendine has” tartışma başlıklarına hazır olunması, örneğin “özerklik” meselesinin Türkiyelileşme başlığına içkin hale geleceğinin öngörülmesi gerekmektedir. Siyasal güçlerin masada kırmızı çizgileri olabilir. Kürtlerin kırmızı çizgisi de bu olacaktır...

*****

Öyleyse şimdilik burada bırakalım ve baştaki sorunun ikinci kısmına dönelim. Üstelik bu defa pek kullanılmayan bir örneğe başvurarak “ulusal hareket ve sosyalizm” ilişkisine dair yazmaya çalışalım...

Julius Kambarage Nyerere ismi muhtemelen pek bilinmiyordur.

Nyerere, uçsuz bucaksız Afrika'nın küçük ve haliyle yoksul kabilelerinden biri olan Zanukilerin şefi Burito ve onsekizinci eşi Mugoya'nın ortak çocuğudur. Büyüyüp, Avrupa'ya okumaya gidince katolikliği falan seçmiş, sonra 1964 yılında Tanganika ve Zengibar'ın birleşmesiyle kurulan bağımsız Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti'nin ilk devlet başkanı olmuştur. Olur olmaz da “sosyalizm ve kendi kendine yeterli olma” ilkesini benimsemiş lakin uygulamada başarısız sayılmıştır. Bu kısmı “enterasan” ve “tartışmalı”dır. Geçelim.

Nyerere, Afrika ulusçuluğunun usta kuramcılarından biri olarak sayılır. Hatta Afrika halklarının sömürgeciliğe karşı bağımsızlık mücadelesinin ve Pan-Afrika hareketinin öncülerinden olduğu bilinmektedir.

İşte bu Nyerere'nin söylediklerinden anladığımız kadarıyla; sosyalizm ve ulusçuluk arasındaki ilişki “problemli” bir ilişkidir. Ulusal hareket ve sosyalist hareket bir ve aynı şey değildir, olamaz, fazla zorlamanın da anlamı yoktur. Sosyalizm ve ulusallık arasındaki etkileşim bir yandan sosyalist iktidarların veya sosyalizm fikrinin yayılmasına hizmet edebilecekken, diğer yandan sosyalistler açısından toplumsal meşruiyet ve bütüne egemen olma çabasında bir “yumuşak karnı” oluşturabilir...

Ayrıca “kendi kaderini tayin hakkı'nın fazla abartılması” da, sömürgecilikten sosyalizme geçişte zorluk yaratacaktır.

Bununla birlikte, sosyalizmin-sosyalistlerin ulusal hareketten bekleyebilecekleri solculuk, “ne kadar ekmek o kadar köfte” özlü sözüyle açıklanabilir. Sosyalist siyasal güç, ilerletici temas ve yönlendiricilik yoksa, ulusal hareketin gideceği yer davulcu veya zurnacıdır. Zira Nyerere'ye göre de ulusal bir sorunun güncel çözümüne, farklı uluslar arasındaki mücadele ve müzakere süreçleriyle ulaşılır... Çözümde belirleyici olan etmen; şüphesiz ki taraf olan öznelerin sınıf karakteridir.

Nyerere son olarak, Türkiyeli sosyalistlerin meseleye bu ölçütleri de hesaba katarak bakması gerektiğini, ulusal bir hareketin doğasından güçlü sosyalist-sınıfsal refleksler beklemek yerine, ulusal harekete sosyalist müdahalede bulunmanın yollarını aramamız gerektiğini de söylemiştir. (Bizi bile dert ettiği kısmı tabi ki şakadır.)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 29.05.2015- 10:38


Bölgede 'Kürt baharı'na doğru...
Onur Emre Yağan  

Bağımsız Kürdistan için gün mü sayıyoruz?

Barzani'nin bu ayın başında ABD'ye yaptığı ziyaretin konusu, bu ziyaret sırasında ve sonrasında söyledikleri ve meselenin bu defa birden çok özne tarafından (ki en kritik olanlar ABD'li yetkililer ve Türkiye cumhurbaşkanı) pozitif bir yaklaşımla ele alınmış olması soruyu haklı olarak öne çıkarıyor.

Bağımsızlık olasılığına gelelim ama önce bu soruyu veya Kürdistan'ın bağımsızlığı meselesini “gerçek” hale getiren bölgeye ve Kürt siyasasına bakalım...

Birinci Faz: Türkiye'de 1960'larda ortaya çıkan Kürt hareketinin iki kaynağı vardır. Kaynaklardan ilki Türkiye İşçi Partisi ile FKF-DevGenç'in siyasi etkisidir. Bu kaynaktan beslenen siyasal hareketlenmenin birden çok örgütsel temsilcisi ortaya çıkmış lakin bugüne kadar devam edip etkili olabilen özne PKK olmuştur. Daha eski olan ve Türkiye'nin modern tarihiyle yaşıt sayılabilecek diğer kaynak ise Kürdistan'ın güney parçasında mukim Barzani hareketidir. Barzanici Kürt siyasallaşmasının Türkiye'deki etkisi uzun soluklu olamamıştır.

Kaynaklardan biri soldur diğeri sağ...

Bu iki kaynak arasında geçtiğimiz 50 yılda pozitif etkileşim yahut hemhal olma, tekleşme durumu yaşanmamıştır. Kürt hareketinin ilk ortaya çıktığı dönemde kimi örtüşmeler olduğu varsayılsa da, solda duran Kürt hareketi, Barzaniciliğe karşı uzun süreli siyasal üstünlük sağlamış ve yolları ayırmıştır...

Belirleyici Süreç: Özetle, Sovyetler Birliği'nin çözülmesi, yurttaşlık ideolojisinin birleştiriciliğinin zayıflaması ve nihayetinde emperyalizmin Ortadoğu'ya müdahalesi (Büyük Ortadoğu-Yeni Ortadoğu vs.); bölgedeki halklar arasındaki etnik ve mezhebi ayrımları derinleştirmiş, farklı olanların birlikte yaşamasının koşullarını ortadan kaldırarak devletlerin parçalanma süreçlerini tetiklemiş ve toplumsal birliğin temel belirleyeninin din ve/veya milliyet ortaklığı olmasına yol açmıştır.

Bu söylenen dört parçada yaşayan Kürtler açısından da geçerlidir. Kürtlerde birliğin esası din değil milliyet olmuştur. Geniş anlamıyla Kürdistan coğrafyasında yaşanan tüm gelişmelerin dinle, sınıfla falan değil Kürtlükle ilişkilendirilmesi bunun göstergesidir...

Bununla birlikte, ABD ve diğer emperyalist devletler tarafından başlangıçta planlananın mezhep ve milliyet ayrımlarıyla belirlenen bir bölge savaşı olup olmadığı ya da öyle olsa bile işlerin beklendiği gibi gidip gitmediği bir tartışma konusudur. Kısaca şunu söyleyebiliriz: Bize göre başlangıç tarihi 2003 Irak işgali sayılabilecek, daha sonra 'Arap Baharı' ve Suriye iç savaşı örnekleriyle süren, “bağımsız olanların yerine kukla iktidarlarla ülkenin bütününe hakim olma planı” önemli ölçüde başarısızlıkla sonuçlanmış ve bir yeni stratejinin ortaya konmasını gerekli kılmıştır.

Stratejik yenilenmenin işaretlerinin ise son birkaç aydır ortaya çıktığını görebiliyoruz. Bu söylediğimize göre yenilenmenin esasını; Irak-Suriye ve hatta Türkiye'de, durdurulamayacağı düşünülen parçalanmanın (ayrışmanın-yerelleşmenin) kontrol altına alınarak yönetilmesi... salt silahlı güce değil taban örgütlenmesi ve siyasi birliğe de sahip olan öznelerin ise devletleşmesine göz yumulması şeklinde tanımlayabiliriz... Bu çerçevede örneğin, Yemen'in ikiye bölünmesi, IŞİD'in (sınırları belirlenebilirse) bir sünni devletine sahip olması, Rojava kantonları arasındaki boşluğun (coğrafi kopukluğun) YPG tarafından doldurularak devletleşme ve PYD'nin uluslararası kabulü veya Irak Kürdistanı'nın bağımsızlaşması... bunlar hem fiili olarak işleyen hem de uluslararası güç odakları tarafından karşı çıkılmayan yahut desteklenen süreçlerdir...

İkinci Faz: Bölgeye dönük emperyalist müdahalenin ve stratejik yenilenmenin sonuçlarından, Kürt hareketlerini ilgilendiren iki tanesi özellikle önemlidir.

Bunlardan birincisi, Irak ve Suriye'nin -saptamayı güçlü vurgulayarak söylersek- bir daha eski haline dönmemecesine parçalanması ve toplam beş parçadan ikisinin Kürtlerin kontrolü altına girmiş olmasıdır.

İkincisi, yukarıda (birinci faz) bahsettiğimiz, etkili Kürt özneler arasında var sayılan mesafenin ulusal çıkarlar gereği kapanmaya başlamış olmasıdır. Daha açık bir ifadeyle söylersek, başını PKK ve Barzani hareketlerinin çektiği Kürt özneleşmesi; aradaki anlaşmazlık, güvensizlik, meşruiyet derecesi ve üstünlük mücadelesine rağmen ideolojik-politik farkların gitgide silikleştiği ve azaldığı bir ortak zeminde oluşmaktadır.

Yani, son birkaç yıldır tartışılan “ulusal birlik” için en elverişli döneme de girilmiştir. Şengal'in, Mahmur'un savunmasında gerilla ve peşmergenin dayanışması, Kobane'de peşmergelerin, Kerkük'te gerillaların görev yapması, İran'da 25 yaşındaki Kürt kadının hayatını kaybetmesinden sonra aynı anda Mahabad'ta, Erbil'de, Diyarbakır'da eylem yapılması... Her ne kadar bütün bu adımlarla birlikte sürtüşmeler ve alan tutma gerilimleri yaşanıyor olsa da, Kürtler açısından Ortadoğu'nun parçalanmışlığı ve reorganizasyon süreçleri fırsatlar sunmakta ve birlikte hareketi en azından çatışmasızlığı dayatmaktadır...

Olasılık: Toparlarsak, hem Irak Kürdistanı'nın hem de Rojava'nın devletleşmesinin koşulları büyük ölçüde olgunlaşmıştır...

Kürt siyasetinde sağlanan dönemsel birlik, emperyalizmin bölge planlamasının yeni devletlere olanak sunması, Kürtlerin parçalara ayrılmış ve kimi parçaları çeteler tarafından dahi yönetilebilecek durumda olan Irak ve Suriye'de askeri, siyasal ve sayısal ağırlık oluşturmaları, Bağdat hükümetinin ülkeyi bir muz cumhuriyeti gibi bile yönetmeyi becerememesi, Kürtlerin etkisinin sınırlı olabileceği İran'da dahi devleti ürkütecek hareketlenmelerin ortaya çıkması, ayrıca Türkiye Kürtlerinin etkili bir siyasi özneye dönüşmesi...

Barzani'nin bağımsızlık ısrarının ve şevkinin gerekçeleri bu gelişmelerde bulunabilir... Barzani ortaya çıkan boşluktan, sunulan fırsatlardan ve bir bütün olarak Kürt halkının yükselttiği mücadeleden... bahar esintilerinden elini çabuk tutarak faydalanmak gayesi içindedir ve an itibariyle en avantajlı özne olduğu söylenebilir...

Yaklaşım: Sosyalistler açısından mesele; “bu işin içinde ABD'nin dahli yahut gölgesi var”, “IŞİD de, Barzani de, Rojava da, PKK de, AKP de hepsi emperyalist süreçlerin aparatıdır” diye kesilip atılacak veya sadece düşman tespit edip geri çekilecek basitlikte değildir.

Emperalizmin bölgede gericiliği ve milliyetçiliği yükselten politikalarına, kendisine bağımlı iktidarlar ortaya çıkarmasını engelleyecek bir mücadele örgütlemek ve örneğin bunun yerel ayaklarını oluşturmak amacıyla, bölgenin gericilikle mücadele eden, ilerici-solcu örgütlenmeleriyle temas sağlamak, birlikte hareketin koşullarını oluşturacak politik adımları atmak önemlidir. (Evet bu öneriye Esad hükümeti de, PYD de, Lübnan Hizbullahı da, bölgedeki komünist-işçi partileri de dahildir.)

Halihazırda işleyen, yol alan bir süreçten bahsettiğimizin, harici bir sol müdahalenin etkisiz olduğu, her bir aktörün bir diğerinden farklı hedefler ve nitelik taşıdığı bir bölgeden bahsettiğimizin farkında olarak ve karanlığa gömülmüş bir coğrafyada gericiliğe karşı ilerici değerleri örgütleyebileceğimiz, yaşamı koruyan tüm öznelerin değeri bilinmeli... bu özneler işbirlikçiliği, gericiliği ve bağımlılığı savunanlardan ayrı tutulmalıdır.

Ve evet, tıpkı Kobane'ye dönük IŞİD işgali günlerinde yaptığımız gibi...



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör ANALİZ | Demirtaş’ın yeni çizgisi: Kürt-İslam sentezi... melnur 1 150 07.02.2024- 09:21
Konu Klasör Bilgen: HDP tersine Türkiyelileşme yaşıyor melnur 3 1901 22.10.2020- 10:35
Konu Klasör İttifaktan sonra: 'Türkiyelileşme'nin sonu mu geldi? melnur 0 195 25.06.2023- 07:31
Konu Klasör Kürt sorununa ilişkin bazı sosyolojik olgular ayhan 1 3906 20.01.2016- 17:45
Konu Klasör 12 Eylül ve üç tanık... melnur 2 2347 13.09.2021- 11:05
Etiketler   Kürt,   sorununa,   yeni,   tanım,   Türkiyelileşme.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS