SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
28-29-30 ve 31 Mayıs ve de 1 Haziran sabahı           (gösterim sayısı: 2.692)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 28.05.2015- 14:10


28-29-30 ve 31 Mayıs ve de 1 Haziran sabahı-Doğan Ergün

Resim Ekleme  


Nâzım'da Şubat ayıydı sanırım, program tartışması yapıyoruz.

Bir arkadaşımız, kentsel dönüşüm meselesini ele alalım diyor. Bir süredir, Taksim üzerine düşünüyor, konuşuyoruz. Liberallerle sosyalistler arasında Gezi Parkı konusunda bir didişme var. Ayrı platformlar kurulmuş. Bu meselenin çok sayıda insanın gündemine girmiş olması ilginç geliyor.

Neyse...

Nâzım'da bu temayla bir program yapıyoruz.

Mayıs'a kadar birkaç kez daha şehir planlamacı, mühendis arkadaşlarla bir araya geliyoruz. Beyoğlu-Beşiktaş civarında görev yapan arkadaşlarımız ve dostlarımızla meselenin önemini konuşuyoruz ancak nasıl müdahale edeceğimiz konusunda henüz anlaşabilmiş değiliz. Gruplar arasında taraflaşma önemli mi, değil mi, tam kestiremiyorum.

Mayıs'ın son günlerine kadar, Emek Sineması direnişine sahne oluyor Beyoğlu... İşgal... Münferiden katılan arkadaşlar var, durumu anlatıyorlar.

Sonra 1 Mayıs.

Kararımız Kadıköy. Sahnenin ve programın hazırlanmasında görevliyim. Fena olmayan bir kalabalıkla Kadıköy mitingini yapıyoruz. Kürsüden Taksim'de yaşanan müdahaleyi kınıyoruz. Kulağımız Taksim'de... Taksim'de yaşanan polis şiddeti büyük öfkeye neden oluyor.

Birkaç gün sonra Denizler anması.

5 Mayıs'ta öğrencilerin Taksim'de yürüyüşü var.

Oradayım...

Polisi yıkıp geçiyor arkadaşlar. Taksim'e çıkıyoruz.

Taksim'e girişin etkisi büyük oluyor. Özgüven geliyor herkese...



Ve Reyhanlı...

Katliam, öfke, çöken Suriye politikası...

20 Mayıs.

Yine Nâzım... Bir sanatçı dostumuzla ateşli bir konuşma yapıyoruz.

Büyük bir öfke birikti, diyoruz. Halkı sokağa çıkaralım, diyoruz. Bunun bir patlamaya dönüşmesi kaçınılmaz ama buna biz öncülük edelim, diyoruz.

Plan yapıyoruz.

Hedefimiz Taksim'de en az 50 bin kişi yürütmek.

Slogan olarak "Yeter ve Hayır" diyoruz. İçki yasağından, kentsel dönüşüm meselelerine, Suriye politikasından, kapatılan sahne ve salonlara kadar bir dizi başlığa "Yeter ve Hayır" diyeceğiz.

Sanatçılar ve aydınlar en önde olsun diyoruz.

Birkaç gün sonra...

Gün boyu gazetedeyim. Gezi Parkı'ndan haberler geliyor. Geceden beri hareketlilik var... Nâzım'a geçince, "hadi" diyorum "Gezi'ye gidelim. Orada olmak lazım."

Pek kimseyi ikna edemiyorum. Daha önceki planımız da suya düşmüş... Biraz sıkıntı, biraz heyecanla "ben gidiyorum" diyorum.

Gezi'de çadırlar kurulmuş. Geceden beri orada olan insanlar var.

Arkadaşları görüyorum. Genel kanı, meselenin büyümeyeceği yönünde. Emin olamıyorum. "Sanırım 'occupy' eylemlerinin bir benzerine tanık olacağız" diyorum. Kadıköy'den telefon geliyor.

- "Ne yapalım?"

- "Burada olmak gerek."

- "Peki organizasyon yapıyoruz."

Katılım artıyor. Geç saatte ayrılıyorum. Belli sayıda arkadaşı bırakıyoruz.

Sabaha karşı "Park'a müdahale oldu" telefonuyla uyanıyorum.

Akşama Nâzım'dan ses sitemi, sahne vs. getiriyoruz, desteği büyütüyoruz.

Kalabalık artıyor.

Parti bir yürüyüşle katılıyor. En öne bandoyu koyuyoruz. "Sloganları bandoyla atalım, klasik bir eylem görüntüsünden çıkaralım" diyoruz. Park'a girişimiz güzel oluyor.

Sanatçılar, aydınlar vs. katılım artıyor.

Gece geç saatte yine kimi arkadaşlarımızı parkta bırakarak ayrılıyoruz.



Yine sabaha karşı gelen bir telefon. Yine müdahale...

Öğleden sonra Gezi Parkı'ndayım. Anti-kapitalist Müslümanların dev bir pankartı. Sinirleniyoruz. Bir süre sonra, pankart önemsizleşiyor. Park tıklım tıklım.

Gece biterken, işi nasıl büyütürüz, başka neler yaparız diye konuşuyoruz. Bir gün sonraya işler çıkıyor.

Her gece, iktidarın bu işi daha da büyütmeyeceği konusunda neredeyse emin olarak ayrılıyorum Park'tan...

Sabaha karşı yine telefon. Bu kez çadırlar yakılmış... Sabah eylem var. Yetişemiyorum. Eyleme müdahale olmuş. Öğlen Taksim Meydanı'nda açıklama var. Ağır müdahale oluyor. Kadıköy'e geçiyorum.

Sosyal medyada yoğun bir trafik... Ülkenin gündemi Taksim...

Akşam çok büyük bir şey olacak. Belli...

Oğlanın bakıcıdan alınması gerekiyor. Eşimi arıyorum. "İşten erken çıkmam çok zor" diyor. "Çocuğu bir yakınımıza bırakacağım, Taksim'e gitmem gerek" diyorum. Üzerimi değiştiriyorum, bir el çantası alıyorum. Bir tür kamuflaj... Karaköy'den İstiklal'e çıkarken çantayı bırakıyorum.

İstiklal Caddesi, birkaç ay önce izlediğim Sefiller müzikalinden bir sahneyi hatırlatıyor.

Barikatlar... Gazlar, ses bombaları... Binlerce insan... Binler onbinler oluyor...

Fransız Konsolosluğu'na en yakın noktadayız. Saatler geçiyor. Üstüm sırılsıklam. Üstüm Talcidli sudan bembeyaz...

Her düştüğümde bir yoldaş eli kaldırıyor. Her gazın ardından bir dost eli talcid sıkıyor.

Öndeyiz... Evden telefon geliyor. "İzliyorum, az polis görünüyor, yüklenseniz yıkarsınız..." Yüklenmeye çalışıyoruz, olmuyor.

Biraz yorulmuşuz...

Tam o sırada, arkadan binlerce kişi büyük bir gürültüyle geliyor.

Marş ne demekmiş, o zaman anlıyorum.

Marşın kitleleri buluşturması, güç vermesi, düşmanına korku vermesi ne demekmiş, o zaman anlıyorum.

"Dağ başını duman almış" diye yürüyor binlerce kişi.

Bir kez daha yükleniyoruz, olmuyor.

Etrafımda, "ne yapıyoruz" soruları... Küfür edesim geliyor, etmiyorum. Ne yaptığımızı bir kelimeyle anlatıyorum. "Direniyoruz!"

"Bu hayatta yaşadığım en muhteşem gün" diyor bir başkası... Taksim'in çevresinde olanları anlatıyor. Türkiye'nin başka yerlerinde yaşananları...

Tam anlayamıyorum.

Sağ bacağıma ses bombası isabet ediyor.

Sağır oldum sanıyorum.

Bacağım kötü durumda...

Gece 1 suları, eve geçiyorum.

Özge (eşim), "ben çıkıyorum" diyor.

Bir saat sonra telefon açıyor. "Köprüye gidiyoruz..." İnanamıyorum.

Televizyonda penguen belgeseli. Bilgisayardan Türkiye'yi izliyorum.

Köprü fotoğrafı düşüyor, internete...

Hayatımda ilk defa mutluluktan ağlıyorum.

Bütün yaşamımı adadığım şeyin, doğrulandığı hissi sarıyor benliğimi... "Haklıyız" diyorum, sürekli bunu tekrarlıyorum...

"Bir dönem kapandı" diyorum, "biz kapattık..."

-----------

Not: Yüzbinlerce kişisel hikayeden bir tanesi...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 28.05.2015- 14:11


Resim Ekleme

Ne güzel günlerdi o günler



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 28.05.2015- 14:23


“Haziranda ölmek zor…”-Nurettin Abacıoğlu  

Resim Ekleme

Seçimlere ilişkin önümüzde olan günlere bakarsak, artık son düzlüğe çıkıldı sayılır… Geri sayım başladı…

10, 9, 8…

Seçeneksizliğin seçenek sayıldığı böylesi başka bir seçim, geçmişte olmuş muydu acaba?

Seçim taraflaşmasının geneline bakılırsa, kabaca iki kesim var ve her iki taraf da can havlinde…

AKP, iktidarını korumak istiyor.

Karşı cenah ise onun gitmesi derdinde…

***

AKP seçimden muhtemeldir ki yine çoğunluk partisi olarak çıkacak. Ama bu çoğunluk, eski deyimle “kahir ekseriyet” (ezici çoğunluk) olmaz ise AKP’ye hiç yetmiyor…

Partinin halen kaptan köşkünde oturan RTE, anayasal başkanlığı temin edecek ve referanduma gerek kalmaksızın işi rayına oturtacak katıksız bir çoğunluk istiyor. Olmadı, Anayasa değişikliğini referanduma götürerek ve bunu kendi başına becerecek bir iktidar çoğunluğundan yana.

İlki için gereken milletvekili sayısı 367. O nedenle RTE, 400 vekil çağrısı yapıp duruyor. İkincisi için ise 330 vekile ihtiyaç var. Onun ötesi vekil sayıları ise başkanlık hayalini ancak koalisyon dâhil, ittifaklara postalıyor ki tek başına iktidar koşuluna en korkulu tecavüz rüyası bu olsa gerek.

Tek başına hükümet kurabilmenin geçerli vekil sayısı da 276… O nedenle AKP can havlinde…   Bu kotalar tutmazsa, başa gelen/gelecek nasıl çekilir; işte bugünlerde AKP cenahının üstüne çöken en büyük kâbus ve karabasan budur. O nedenle de, hiçbir hukuk düzenlemesini dikkate almadan, otoriter-faşizan bir siyasi tutum ve algı yönetimi sergileniyor…

Yerelliklerde valisinden, en küçük rütbeli kamu görevlisine değin, her yurttaş AKP propagandasından ve seçim çalışmasından sorumlu bir aygıtı konumundadır…

Parti-devlet aygıtının tepesinde oturanlar ile her türden taşeron yöneticilerin bir diğer derdi de, AKP seçmeninin ne koşulda olursa olsun konsolidasyonunu sağlamak. Ne ki kazın ayağı artık pek de öyle görünmüyor…

***

Eşyanın tabiatına uygun olarak, bir de bunun karşısında olan diğer halk kesimleri var… Onların can havli de AKP mutlaka gitmeli merkezini eksen alıyor… Tamamda, seçim için afişe çıkanlar, adeta manav tezgâhındaki zerzevat misali bir sergi manzarası veriyor…   Yani, “seç seç al; seç seç al”…

***

Algı yönetiminin en önemli aygıtlarından birisi olan anketlere bakılırsa, AKP, halen birinci parti görünüyor. Ancak neredeyse, AKP kadrolarından, taraftar yazar, çizer takımı ile bilcümle benzerine bakıldığında, seçim sonuçlarına göre bir koalisyona bile rıza gösterecekleri bir yuvarlanma var… Yani borazancıbaşı medyanın dışında, en AKP’ci anket şirketleri dahi, gelen fırtınanın basıncını gizleyebilme yeteneğinden şimdilerde yoksun görünüyor…

AKP karşıtı kitlelerin kimi, neye göre, niçin, nasıl seçeceği ayrı bir hikâye olmakla birlikte, bu kesim can havliyle dolu olarak sandık güvenliğinin korunup korunamayacağından hem kuşku duyuyor ve hem de fena halde korkuyor. Bu arada, yine trafolara kedilerin konuşlanacağı, kara mizah betimlemeleri olarak ortalıkta dolaşıyor…

***

Yapılan değerlendirme, yorum, çağrılar falan gırla…

Onca lafın ve tuluatın içinde şimdilik yegâne gerçek gibi duran, 8 Haziranda ülkenin yeni bir geleceğe uyanacağı beklentisidir.

Başta sosyalist sol ve ez cümle aydınlanmacı, laisist, cumhuriyetçi, antiemperyalist, antifaşist, yurtsever bütün kesimler böylesi bir beklenti içindedir.

Kuşkusuz bu beklentinin ete kemiğe büründürülme meselesinde temel kavşak, halk sınıflarının programatik bir toplumsal kurtuluş şiarıyla yeniden bir araya getirilmesi kerterizidir. O nedenledir ki, AKP’nin zayıf düşürülmesi bile, mücadelenin yükselişi bakımından zaruri görülmektedir.

Yoksa seçimin sonunda mecliste temsil edilecek olan partilerden, geleceğin ütopyasını kuracak bir toplumcu kurtuluş reçetesinin çıkmayacağını bilmemek, anlamamak ancak ahmaklara mahsus olmalıdır…

O nedenle gidişat, AKP karşıtı halk kesimlerinin bu sıcak duyarlılığına cevaz veren bir tutumla, işe 8 Haziran sonrası yeni bir siyasal tavırla cevap verecek hazırlıkları yapmaktır. İşte Birleşik Haziran Hareketi de, kendini seçimin siyasal bir öznesi kılmak yerine, başından beri, tam da bu tutumda olagelmiştir.

***

Bundan iki yıl önce, bir 27 Mayıs sabahında çadırını yanlarına alan beş-on cesur yürek Gezi Parkına sökün etmişti…

Çekirdek halka birden genişleyip, destekçisi ve park nöbetçisi arttıkça, yerinde gülümseyerek oturan iktidar şerikleri birden canavarlaştı…

Gezi’nin izleri, bir pıtrak çiçek gibi memleketin her köşesinde yankılanırken, 12 Eylül faşizminin üstünü örttüğü, ölü toprağının altından, dipdiri bir halk hareketi çıktı…

***

Sonuçta, yazılanlar, çizilenler Haziran şehidi genç insanlar ve korkusunu yenip, sesini yükseltmeyi beceren bir halk hareketi, kendini adım adım bu günlere gelinceye değin gündeme yazdırıp durdu…

***

Haziran şimdi bitmiş bir mahur şarkı değildir…

Bu satırlar da bir yıl dönümü anması hiç değildir…

Haziran, bütünleşmeleri ve yarılmalarıyla; savrulup, tekrardan derlenme ve toparlanmaya durmalarıyla yaşayan canlı bir organizmadır…

Hele ki bu günlerin somutuna oturan ve sınıfın kendi farkındalığına yeniden grev barikatında vardığı bir uyanışın ardında kuşkusuz Haziran bulunmaktadır…

***

Haziran bitmiş ve tükenmiş ya da dahası çoktan sönümlenmiş bir enerji ziyanı hiç sayılmamalıdır. Kıvılcımı kendi içinden, fitili işleyen ve tarihin tekerleğini döndürecek devrimci dinamikleri yeniden kuran bir işlevi halen sürdürüp gelmektedir…

***

Haziran; kendiliğindencilik özelliğine karşın, laiklik mücadelesini devrimci özüyle buluşturan, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin, yeniden toplumcu bir bayrak olarak yükselmesine eşik atlatan, sosyal haklar mücadelelerinde sağlanacak kazanımları, reformizm diye niteleyip, restorasyon tezi sayılması bulaşıklıklarından arındıran ve sınıfa öncülük etmesi gereken partiye, öncülük öğretisinde hangi aşamada durabildiğini yeniden gösteren adeta bir hayat öğretisidir.

Öyleyse Haziran dersleri henüz bitmemiştir. Hem çalışılacak ve hem de hayatın öğreticiliğine değer kılınacak yeni bir mücadele hattı içeriden örülecektir.

Haziran sönümlenmiş bir anı ve adına ağıtlar yakılan, güzellemeler yapılan bir mistifikasyon alanı değil, burjuva düzeni bir seçim sürecini bile, toplumsal kurtuluş ve uyanış yolunda kazanıma döndürme örgütlülük ve geniş cephesinin iradesi olarak yükselen yarınımızdır…

Ne demeli…

“gece leylâk/ ve tomurcuk kokuyor/ bir basın işçisiyim/ elim yüzüm üstüm başım gazete/

geçsem de gölgesinden tankların tomsonların/ şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam/ haziranda ölmek zor!”



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Bir 10 Kasım sabahı... melnur 0 128 11.11.2023- 06:37
Konu Klasör Lice'de sabaha karşı polis-asker saldırısı dayanışma 1 3665 04.06.2014- 20:12
Konu Klasör 7 Haziran’da +1 olan, 8 Haziran’a -1 olarak girer umut 0 3350 04.06.2015- 11:21
Konu Klasör İzmir'de 1 Mayıs... melnur 1 3611 02.05.2019- 11:22
Konu Klasör Ankara'da 1 Mayıs... melnur 1 3715 01.05.2019- 19:35
Etiketler   28-29-30,   Mayıs,   Haziran,   sabahı
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS