SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Sahi bu kimin savaşı?           (gösterim sayısı: 4.488)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
tekyoldevrim
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 17.12.2013
İleti Sayısı: 212
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: tekyoldevrim
Konu Tarihi: 07.09.2015- 21:49


Sahi bu kimin savaşı?-Muharrem Demirdaş

Bir olası devrime kadar beklemeli mi bu zulüm altındaki halk? Peki biz beklemeli miyiz bu halka omuz vermek için…

Resim Ekleme
Sokağa çıkma yasağının sürdüğü Cizre.

“Çok uzun olmayan bir zaman önce yeryüzünde iki milyar insan vardı, bunların beş yüz milyonu insandı, bir milyar beş yüz bini de yerliydi. Sözü birinciler söylüyor, ötekiler de öğrenince taklit ediyorlardı.”

Sartre, Frantz Fanon’un Yeryüzünün Lanetlileri adlı kitabı için kaleme aldığı, orijinal adı “İşkence Güneşinin Altında” olan uzun önsözüne böyle başlamıştı. Şimdi Sartre’ın “yeryüzünde iki milyar insan vardı” cümlesinin çok uzağındayız, aradan yıllar geçti fakat ezilen halkların kadim yazgısı değişemedi.

Yahut da şaşkınız mı demeliyiz, yoksa hazırlıksız yakalandığımızı mı söylemeliyiz… Bir öz eleştiri vermek zorunda olduğumuz açık ama. Evet, bu ülkenin doğusunda, Kürdistan’ın kuzeyinde, Bakur’da halk fiili olarak özyönetimlerini ilan etti ve yeni bir yaşamı adım adım örmeye başladı.Değişim için “direnme” ve “eylem” önemli bir nirengi noktasıdır. Bedeni bir direnç noktası haline getirme, yaşamı bir direnç noktası haline getirme, sözü-eylemi bir direnç noktası haline getirme… Türkiye Sosyalist Hareketi ve onun zaman zaman yanında, zaman zaman saflarında olduğu Kürt Hareketi bugün, dün olduğu gibi tüm yaşam alanlarını özsavunmayla bir direnç noktası haline getirdi-getiriyor. Bir adım daha attı ve özyönetimler ilan edildi. Suskunuz yahut Latin Amerika’daki hareketler, örneğin Zapatistalar ya da Topraksızlar Hareketi kadar ilgimizi çekmiyor bu durum. Yahut da şaşkınız mı demeliyiz, yoksa hazırlıksız yakalandığımızı mı söylemeliyiz… Bir öz eleştiri vermek zorunda olduğumuz açık ama. Evet, bu ülkenin doğusunda, Kürdistan’ın kuzeyinde, Bakur’da halk fiili olarak özyönetimlerini ilan etti ve yeni bir yaşamı adım adım örmeye başladı. Nasıl mı? Kürt Hareketi’nin yayın organlarına arada bir bakmak, önemli bir veri alanı sağlıyor bize.

Berwari’ye bağlı Hosyan Köyü’nün 14 yıllık imamı Kürtçe vaaz verdiği için görevden alınınca, devletin kadrolu imamlarını 70 yıldır kabul etmeyen köylüler, ‘hoca yoksa cami de yok’ deyip ibadetlerini köy meydanına kurdukları çadırda gerçekleştiriyor. İmamın maaşını ise köy komünü ödüyor. [1]

Suruç Katliamı’ndan sonra başlayan işgal, günlerdir devam ediyor Bakur’da. Sıkıyönetimi kabul etmeyen halk, kendi olanaklarıyla özsavunmasını gerçekleştiriyor, çocuklarını koruyor, kadınlarını koruyor, gençlerini koruyor. Bildiğimiz ve bilmediğimiz devlet şiddeti devam ederken her gün ölüm haberleri geliyor, çocuklar sokak ortasında vuruluyor, keskin nişancılar okullara, devlet binalarına konuşlandırılıyor, sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor ikinci bir emre kadar, komando tugayları ve Özel Tim gece karanlıkta bırakılan kentlere, ilçelere kurşun yağdırıyor. Önce hendekler kazan halk, “biz bu devlete güvenmiyoruz, bu devlet bizim devletimiz değil” diyor ve kendi yönetimlerini ilan ediyor.

Belki bir yıl sonra yazıp çizmeye başlayacağız Bakur’da 2015 yazında ve sonbaharında yapılanları, yaşananları, ama kanım odur ki geç kalmış olacağız.Şimdi sorunu baştan mı konuşmaya başlamak lazım, uzun uzun “ulusların kendi kaderini tayin hakkını” yeniden yeniden milyonlarca defa bu kez Kürt Halkı’nın fiili savunması üzerinden tahlil etmek mi? Kötü bir alışkanlığımız varsa o da şudur ki –maalesef son yirmi yıldır daha çok Kürt Hareketi söz konusu olduğunda düştüğümüz bir aymazlık- olay zamanını kaçırmak. Ya erkeniz ya da çok geç. Belki bir yıl sonra yazıp çizmeye başlayacağız Bakur’da 2015 yazında ve sonbaharında yapılanları, yaşananları, ama kanım odur ki geç kalmış olacağız. Olay zamanını yakalamak ve eylemle bütünleşmek “modern zamanlar”da daha hızlı olmamızı gerektiriyor, zamanın hızla akıp gitmesini kastetmiyorum burada, bir halkın yok olup gitmesinden söz ediyorum.

Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Asya Yüksel, somut olarak bahsedersek dışarıdan gelen ve çoğu memur olan insanların kalabilecekleri kiralık evlere dair düzenlemeler yaptık. Burada insanların vahşi bir hırsla sömürülmesine izin vermeyeceğiz. Başka bir örnek olarak çarşıda düzensiz park edilen araçlarla ya da kaldırımların yaya geçitlerine kapatılmasına dair esnaf ve yurttaşlarımızı bilinçlendirdik. İnşaya kadınlar öncülük ediyor, kentteki kadınların yoğun talebi üzerine artık kesinlikle iki eşliliği kabul etmeyeceğiz. [2]

Yok olmayı ya da bir halkın bedenine dönük topyekun işkenceyi kabul etmeyen halk, Bakur’da özsavunmayla birlikte özyönetimini de inşa ediyor. (Sıkıyönetime karşı özyönetim!) Eşbaşkanlık sistemleri var, her türlü biyolojik cinsiyet için yaşam alanları yaratılıyor, ekolojik bir tarımı örgütlemeye çalışıyorlar, Amed’de DEDAŞ’a karşı bir komün elektrik üretme tesisi girişimi var, Amed’i terk eden Ermeniler yıllar sonra topraklarına dönebildi, insanların özel araçlarını toplu ulaşıma açmaları için girişimler var, halk meclisleri kurulmuş durumda ve seçilmiş olmaları kaydıyla herkes bu meclislerde yer alabiliyor, kendi yargı sistemlerini oluşturmaya çalışıyorlar, toprak ağalığı tasfiye ediliyor, komün modelleri örnek alınıyor…

İnsanların özel araçlarını toplu ulaşıma açmaları için girişimler var, halk meclisleri kurulmuş durumda, kendi yargı sistemlerini oluşturmaya çalışıyorlar, toprak ağalığı tasfiye ediliyor, komün modelleri örnek alınıyor…

Bu liste daha da uzatılabilir. Kapitalizmin yol açtığı her türlü sömürü ve tahakküm biçimlerine karşı hep birlikte hareket eden halk Bakur’da, yaşamı en küçük noktalarına varana değin örgütlemeye çalışıyor. Kürdistan halkının bir taraftan direnmek, savaşmak diğer taraftan yeni yaşamı örgütlemesi zor olsa gerek. Lakin sanırım onlar için asıl zor olan Türkiye sosyalistlerinin “olay”ı bir seyir halinde izlemesi, dostlarını yanlarında görememeleri. “Fakat”larımızı, “ama”larımızı, “geçmişte…” ile başlayan cümlelerimizi bir kenara bırakmanın elzem olduğu bir varoluş savaşıyla karşı karşıya bugün Bakur halkı. Ve bu metin yazılırken de eksilmeye, öldürülmeye devam ediyorlar. Dolayısıyla da gerek “Barış Bloğu” girişimleri gerekse de iyice daralan basın açıklamalarımız ve sözcüklerden ibaret kalan destek mesajlarımız bu durumda yetersiz kalıyor. Çünkü açlık grevindeki tutsaklara saldıran gardiyanlar kol kırıyor, aklımıza gelebilecek her türlü işkenceyi yapıyor.

Sartre’la başladık, onunla devam edelim:

İyileşebilecek miyiz? Evet. Zira şiddet, Aşil’in mızrağı gibi, neden olduğu yaraları iyileştirebilir. Bugün elimiz kolumuz bağlı, korkudan hasta ve aşağılanmış bir haldeyiz; daha fazla alçalamayız(…) Fakat derler ya, bu başka bir öykü, insanlığın tarihi. Bu tarihi yaratanların saflarına katılacağımız zamanın yaklaştığından eminim. [3]

Uzun uzun tahliller yapacak kadar zamanımız yok. Ya da bu tahlilleri eylem süreçleriyle birlikte yapmak ve varsa ekleyeceklerimiz, çıkaracaklarımız; bunları “yolda” yapmak daha önemli bugün. Çünkü Cizre’de ve Nusaybin’de iki çocuk daha öldürüldü, Dersim’de polislerin açtığı ateşle markete giden genç bir kadın öldürüldü ve öldürülmeye devam edilecekleri aşikar. Devlet, son “terörist” bu toprakları terk edene kadar savaşmaya devam edeceğiz diyor lakin artık konumu ve var olma biçimleri değişen, farklılaşan bir halkla karşı karşıya olduğumuz ortada. Artık Bakur’un her insanı, bedeni birer gerillaya dönüşmüş durumda. Olabilecekleri düşünmek ürkütücü.


Kırı, dağı otuz yıl boyunca gerillaya dönüştüren halk, devletin zulmüne karşı bu kez topyekün gerillaya dönüştü.Katilliği tescillenen ve bu açıdan da “gözünü daldan budaktan sakınmayan” devlet, her bir bedeni yok etmek için öldürmeye devam edecek demek ki. Yeni bir kuşak ve algı var artık. Kırı, dağı otuz yıl boyunca gerillaya dönüştüren halk, devletin zulmüne karşı bu kez topyekün gerillaya dönüştü. Devletin kafa karışıklığı ve bugün eskisinden daha pervasız bir biçimde sağa sola rastgele ateş etmesi de bu yüzden aslında. Çünkü halk Varto’da Ekin Wan’ı kendi organizmasının bir parçası addetti, gerilla ile birlikte omuz omuza, hatta onları koruma kordonuna alıp ilçe merkezinde yürüdü. Yürümenin kendisi oldu, gerilla olduğu gibi.

Aslında bu bize bir “oluş” fikrini de bahşediyor. Bedenin dönüşebilirliğini söylüyor. Ulus Baker, Ölüm Oruçları ile ilgili bir yazısında, ölüm orucundaki bu bedenlerin ölüme değil yaşama doğru yol aldıklarını ve ölüm orucunda bedenin tüm hücreleriyle birlikte savaştığını, mücadele ettiğini söylemişti. Diyalektiğe içkin olan bu söylem, bugün bir halkın –tekrar olacak ama- topyekun gerillaya, bir gerilla organizmaya dönüşmesiyle karşımızda ve güncel.

Soru şu o zaman: Biz neredeyiz?

Bu aşağılanmış halkın direnme ve eyleme gücünün nasıl ve ne kadar yakınındayız? Bedenlerimiz ve varlığımız ne halde? Parçalanan kamusallıklardan söz ederken nerede duruyoruz? Metanın tahakkümü altındaki yaşamlarımızı metadan ayrı biçimde yeniden kurabiliyor muyuz? Hadi soruları daha da büyütelim ve yüzyıllık sorularımızla da yüzleşelim. Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkı bizlerin iki dudağının arasında mıdır? Peki özyönetimde bizim için olmayan nedir? Bir olası devrime kadar beklemeli mi bu zulüm altındaki halk? Peki biz beklemeli miyiz bu halka omuz vermek için…

Hadi önce kendimize, sonrasında herhangi birine, bir vatandaşa, kendimizi yıllardır anlatmaya çalıştığımız birilerine, halka, sınıfa cevap verir gibi cevaplayalım hep birlikte bu soruları. Kapitalist, taşeron, katil polis devletine karşı bu özyönetimleri selamlayıp, halka yardım edecek miyiz? Yanlarında olacak mıyız? Bakın, “Cizre yanıyor ses verin” diyorlar, verecek miyiz?

Bu metin yazılırken Bakur’dan gelen haberler:

■Cizre’de sokağa çıkma yasağı uzatıldı. İlçede çatışmalar devam ediyor.
■Polis, 7 yaşındaki çocuğu karnından vurdu.
■Cizir yanıyor, ses verin!
■Katliam öncesi; internet ve telefon şebekeleri kesildi, ilçeye giriş çıkışlar yasaklanarak…
■Cudi Mahallesi’nin birçok girişi ve özellikle Nisebin Caddesi ile Dörtyol civarı başta olmak üzere zırhlı polis araçları tarafından ablukaya alındı.
■Cizre Devlet Hastanesi polis ablukasında olduğu için yaralıların hastaneye götürülemediği belirtildi.
■Sur Mahallesi’nde terminalde bekleyen zırhlı araçlar tarafından mahalle içlerine doğru gece saatleri boyunca ateş açıldı…
■Dersim’de özel harekât timleri ve polis kurşunlarının hedefi olan yaralı dört yurttaştan Ayten Gülhan yaşamını yitirdi.
Ne dersiniz? Sartre’a inanalım mı? Bu tarihi yaratanların saflarına katılacak mıyız? Yazdıklarımız avunmamıza yetiyor mu ya da!

[1] Özgür Gündem, 5 Eylül 2015 Cumartesi

[2] Özgür Gündem, 5 Ağustos 2015, Cumartesi

[3] J. P. Sartre, Yeryüzünün Lanetlileri, Önsöz.

http://gezite.org/sahi-bu-kimin-savasi/



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ayhan
Cevap Tarihi: 07.09.2015- 23:34


Her gün yaşamının baharında askeri, polisiyle insanlar ölüyor, PKK öldürüyor, hala sola akıl vermeye çalıp kürt hareketini desteklemeye çalışan yorumlar yapılıyor. Bu ülkede ne günah işlendi ki, sol bu hale getirildi?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Alisan
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Alisan
Cevap Tarihi: 08.09.2015- 00:47


Bu savaş derhal durdurulmalı, devlet ve PKK hemen ateşkes ilan etmeli. Bu savaş sadece Erdoğan'ın kendi savaşıdır ve malesef PKK'da kendisini buna alet etmiştir. Bu savaşındevam etmesinin ve karşılıklı ölümlerin hiç bir haklı açıklaması olamaz.
Diğer taraftan kendilerini keskin solcu ve sosyalist olarak niteleyenlerin sarfettikleri cümlelerde bayağı düşündürücü.
Kendileri ülkeye sosyalizmi parlementor yoldan değilde ayaklanmayla, yani şiddetle getireceklerini söylüyorlar. Yani kendileride aynen şu an eleştirdikleri PKK gibi silah ve güç kullanmayı sosyalizim için tek yöntem olarak görüyorlar. Artık onlar "genç asker ve polis" öldürmeyeceklerde kime karşı güç kullanacaklar açıklamaları gerekli.
Diğer taraftan DHKP-C devlet güçlerini öldürdüğünde,   polis memurlarına saldırarak, savcıyı rehin alıp hem kendilerinin hem savcının ölümüne neden olarak   devletten "hesap sorduğunda", "sosyalizim yolunda mücadele" ettiklerinde tek bir eleştiri getirmeyenler ve hatta onları alkışlayanlar ne hikmetse kendileri dışında başka bir örgüt yaptığında birden ölen polis ve askerler için halkın çocukları, masumlar,..... demeye başlıyorlar.
Sonrada başkalarının solculuğunu sorguluyorsunuz. Önce aynaya bakın ve ne kadar taraflı ve çelişkili yazdığınızı görün.
Soruyorum sizlere neden PKK'ya haklı olarak gösterdiğiniz tepkiyi DHKP-C ye göstermediniz ve gösterenler her türlü ağır eleştirileri getirdiniz, neden kendiniz için şiddeti bir hak ve yöntem olarak kabul ederken başkalarını eleştiriyorsunuz? Sizler sosyalizmi getirirken uzaylı polis ve diğer uzaylı devlet güçlerine karşımı şiddet uygulayacaksınız?

Hiç inandırıcı değilsiniz,..........



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Alisan
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Alisan
Cevap Tarihi: 08.09.2015- 00:50


Alıntı Çizelgesi: ayhan yazmış

Her gün yaşamının baharında askeri, polisiyle insanlar ölüyor, PKK öldürüyor, hala sola akıl vermeye çalıp kürt hareketini desteklemeye çalışan yorumlar yapılıyor. Bu ülkede ne günah işlendi ki, sol bu hale getirildi?

Keşke aynı cümleleri bundan bir kaç ay önce DHKP-C'nin şiddet eylemlerinde de yazsaydın samimiyetin belli olurdu ama ne yazıkki samimi değilsin. Sen sadece kendinden olmayan şiddete karşısın ama kendi şiddetini yüceltenlerdensin.




Bu ileti en son Alisan tarafından 08.09.2015- 00:51 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 08.09.2015- 10:11


Bir ülkede bir Temel çelişki denilen Üretici güçlerle üretim ilişkileri arasında geçen çelişki vardır.Birde baş çelişki denilen savaş deprem veya halkların isyanı denilen bu güne kadar sarkıtılmış düzelmemiş çelişkiler vardır .Bunlar bazen biri diğerinin üstüne çıkar.
İşte Türkiyede 1989   dan sonra baş çelişki denilen kürt sorunu temel çelişkinin üstüne çıkmıştır.

Bu çelişki yani kürtlerle devletin (sistem demiyorum)çok uzun bir tarihi içinde taşır tarih belki osmanlıya veya cumhuriyetin ilk yıllarına kadar gider ama asıl çelişkinin netleşmesi 1990 dan sonradır.
O dönemin devlet yönetimi kürtleri aşağıladı onların arasındaki aşiret çelişkilerini kullandı ve kürtü kürte çatıştırdı. Devlet o anki kendi içindeki bunalımı kürtleri kırarak çözmek istedi kimini dağa kimini büyük şehirlere kimini avrupaya yolladı.

Bu sayede devlet askeri gücünü canlı hedeflerde denedi silahları kürt gençlerinin bedeninde denedi.Askeri gelişmişliği gerillaya karşı savaş taktikleri denedi. Devlet bunları hep kürd halkını aşağılayarak yaptı. O bölgeler askeri tatbikat alanları idi.

Bu süreci aşağı yukarı hepimiz biliyoruz. Gelelim bu güne

Bu kadar savaş deneyimi olan ve askeri olarak gerilla ile savaşabilen 10 ordudan biri olan Türk ordusu bu yakın zamandan yapılan savaşta niçin başarısız. Çok büyük kayıplar vermekte ve verilen bütün kayıplarda istihbarat yetersizliğinden söz ediliyor. Geçmişte kullandığı istihbaratı niçin şimdi kullanamıyor.
Bu sorular çeşitli spekülasyon lara   sebep oluyor.

Gerçekten türk ordusunun gücü zayıfladımı acaba o bölgede başka bir istihbarat PKK ya istihbaratmı sağlıyor ve ya tüm olarak Kürt halkı TD den vaz mı geçti halk olarak savaş halinde mi biz bunları bilmiyoruz

Belkide yıllarca bilmeyeceğiz.

Ama bildiğimiz bir şey var bu güne kadar bütün barış taleplerimiz hiç bir işe yaramadı. Bu insani taleplerimiz hep birilerinin siyasi malzemesi oldu AKP bu tür talepler sonucu başımıza musallat oldu Kürt siyaseti işçi sınıfı siyasetinin üstüne kara bir bulut gibi bu barış siyaseti sayesinde çöktü.

Bütün bunları gören bizler artık barış savunmuyoruz ne olursa olsun bir son olsun diyoruz .

Ya Kürtler kendilerine vatan kursun ya TC hakimiyetini sağlayarak o bölgelerde gelişme olsun Ya kürtler kendi kaderlerini belirleyen olsun ya kapitalizm o dağların arasına kadar girsin. O halkta gericilikten aşiretten cemaattan kurtulsun.

Artık barış istemiyoruz son istiyoruz. Sakız gibi uzayan bütün menfaatçilere çeşitli menfaatler sağlayan barış siyasetinden bıktık.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 08.09.2015- 17:36


Sahi bu kimin savaşı?-Muharrem Demirdaş

Bir olası devrime kadar beklemeli mi bu zulüm altındaki halk? Peki biz beklemeli miyiz bu halka omuz vermek için…


Yazarını tanımam etmem, ama yazısının ilk cümlesiyle birlikte ne olduğunu ortaya koymakta hiç sakınca görmemiş. Böyleleri de var,sağda solda karşımıza çıkıyorlar ve sola akıl vermeye çalışıyorlar. Verdikleri akıl, gösterdikleri yol da kuyrukçuluktan başka hiç bir yere çıkmıyor.

Çok dillendiriliyor, çok rastlıyoruz; sosyalist devrimi kafalarının içinde reddedenler veya çıkmaz sokaklara öteleyenler '' sosyalist devrimin gerçekleşme olasılığı yok, kürt halkının yanında mücadeleye katılın'' çağrısından bir türlü bıkmadılar, usanmadılar. Bunu söylerken de köylü kurnazlığı yaparak Kürt halkının yanında olmayı Kürt ulusal hareketinin ideolojik ve siyasi yönelimlerinin yanında olmak olarak gördüklerini ima ediyorlar. Açıkça sosyalistlere ''bırakın sosyalizmi, devrimi'' falan diyorlar; ''devrim uzakta, devrim yok, devrim...''

Gerçekte öyle mi? Türkiye sosyalist devrimi gerçekten çok mu uzakta; kaf dağının ardında mı? Türkiye güllük gülistanlık bir ülke mi, kapitalizm hiç de zorluk çekmeden yönetebilmeyi becerebiliyor mu? Türkiye işçi sınıfı, Türkiye'nin emekçi halkları sorunsuz, sıkıntısız bir yaşamın içinde mi bulunuyor? İşsizlik, pahalılık mı yok? Herkes hayatından memnun mu? Kapitalizmin koçbaşı durumunda olan Erdoğan AKP'sine karşı hiç mi tepki duyulmuyor? Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir halk ayaklanması bu ülkede yaşanmadı mı? Daha ne olsun, bu ülkede hepsi ve daha fazlası var ve yaşanıyor. Sosyalistler için en azından yukarıdaki yazıyı yazan yazar ve benzerleri dışındakiler   için sosyalist devrim mücadelesini reele taşıyacak bir komünist özneyi toplumsal bir güç haline getirebilecek çalışmaları yükseltmenin dışında neyimiz eksik? Böyleyse, ki böyle olduğu da çok açık, bir sosyalistin sosyalizmi ve devrimi reddetme veya öteleme hakkı olabilir mi? Bir sosyalistin önündeki güncel sorumlulukları reddederek ve ''kürt halkını desteklemek'' çarpıklığını ileri sürerek bu güncel sorumluluklarından sıyrılabilme hakkı olabilir mi?

Sosyalistler Kürt halkının kurtuluşunu sosyalizmde görürler. Emperyal üst aklın belirleyicilik kazandığı bir coğrafyada emperyalist inisiyatif dışına çıkamayan hiç bir hareketin Kürt halkına özgürlük kazandıramayacağı çok açık bir gerçekken, yazar arkadaşımız bu gerçeği bilmez mi? Düzen değişmeden hiç bir halka özgürlük ve mutluluk getirilemeyeceğini, emperyalist belirleyiciliğin hegemonyası altında halklara sömürü, baskı, şiddet ve ölümden başka bir şey verilemeyeceğini görmezlikten gelmemiz mi istenmektedir? Irak ve Suriye'de halkların başına gelenler bile yeterince aydınlatıcı olmuyor mu?

Türkiye halklarının kurtuluşu sosyalizmde yatıyor. Bir sosyalistin bu gerçeği önemsiz kılacak bir konumlanış içine de girmemesi gerekiyor. Kürt halkının yanında olmak ise Kürt ulusalcılığının kuyruğuna takılmak ve onun ideolojik ve siyasi doğrultusunu kabullenmek anlamına gelmemektedir. Kürt ulusalcılığı ile sosyalizm doğrultusunda yolları birleştirmek ise bu verili koşullarda mümkün görünmemektedir. Sosyalistler Kürt sorununu ''ulusal haklar da içeren bir emek sorunu'' olarak görmek durumundadır. Kürt halkını da Türk halkını da kurtuluşa götürecek ideolojik doğrultu budur.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 09.09.2015- 08:28


Türkiye de gerçekten devrim söylendiği kadar uzak mı.

Devrim nedir ve devrimden ne anladığına bağlı.
Çok uzakta görünüyor elimiz uzatsak yakalayacak kadar yakında.
Devrim için ne gerekiyor devrimin öznelerinin var olması .Devrimin şartlarının var olması.
Dünya koşullarının devrim için olgun olması.
Bu üç şart olduğunda devrimin olmaması için doğa şartlarının uygun olmaması gerekiyor.

Bu şartların ikisi var birisi yok.

Yok olan devrimin özneleri gerisi tamam hatta doğa şartları bile tamam.
Biz eğer 1917 de yapılan devrimi tekrarlamak istiyorsa o tren çoktan kaçtı o son tren 1980 de istasyondan ayrıldı ve geri dönmeyecek. Eğer biz 2015 şartlarına göre devrim yapacaksak nesnel şartlar hazır düğmeye basmak için öznel şartları hazırlamak kalıyor.

Dünya artık egemen güçler tarafından normal şartlarda yönetilemiyor çıkması ihtimal olan krizler 7-10 yılda çıkması gerekirken kriz hiç gitmemek üzere yerleşmiş durumda.Bu kriz tek bir ülkede veya bir bölgede değil bütün dünya krizle yatıyor krizle kalkar oldu.

Egemen sınıf yönetmesi gereken sistemin yönetimini bürokrasiye teslim etmiş durumda onlarda artık kriz çözme gibi bir uğraş içinde değiller krizle nasıl yaşanır bunu kim daha iyi yapar onun ölçümünü yapmaktalar.

Teknoloji gelişti üretmek için işçiye ihtiyaç azaldı dünya globalleşti sermaye çok ortaklı ve küresel oldu bütün sermayeler mümkün olan en az ellerde toplanmaya başladı bir kaç şirket dünya değerlerinin % 80 ini götürmekte
Sermeye kriz aşmak için çeşitli yöntemler uyguladı başarısız oldu Tüketimi arttırmak için borçlandırmayı seçti ama tıkandı kredi kartını ödeyemeyen insan sayısı bir ayda bir öncek aya göre % 10 arttı.
Orta doğuyu dizayn etmek istediler eskisinden beter ettiler.
İnsanlar ege ak denizde boğmaya başladılar

İşte devrim olması için daha ne şartlar gerekiyor.     Bir tek devrim yapacak özneler gerekiyor.

Eh bunu da kapitalizmin beceriksizliği yaratmayacak

Türkiyede bu şartların dışında değil  

Şimdi gelelim Kürt meselesine Biz hep pişmiş aşı severiz kendi yetersizliğimizi hep bir kabahatli arar suçu yıkacak şeyler buluruz.

Aslında sorun biz dünyayı nasıl anlıyor veya anlamıyoruz.

SB yıkıldıktan sonra çaresiz duruma düştük kotlarımız bozuldu bizi bu konuda uyaranları dinlemedik öncelik özgürlük öncelik insan diyenlere çeşitli kulplar taktık .Bir türlü rüyadan uyanamadık.
Şimdide hep bir engel aramaktayız Halbuki engel bizim kafamızın içinde biz gerici kaldık değişemedik

Devrim için şartlar tamam ama biz muhafazakarız.
Önce özgürlük, Önce insan ve hiç vazgeçemeyeceğimiz demokrasi.

Hacı Bektaş Veli bile o ütopik komünizm i öne sürdüğünde Okunacak en büyük kitap insan demiş. Biz bu gün aradan 800 yıl geçmesine rahmen onu anlamamışız.
Vatan değil insan çünkü savunacak vatan artık yok her yer vatan oldu .





Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Çanakkale Savaşı ''antiemperyalist'' değilmiş! melnur 9 8508 19.03.2019- 16:45
Konu Klasör Sahi Suriye'de ne oldu? melnur 0 1074 23.10.2019- 08:54
Konu Klasör Sahi siz niye HDP’yi desteklemiyorsunuz? umut 1 3607 13.02.2015- 20:39
Konu Klasör Kimin Ordusu? umut 0 3000 06.06.2014- 12:08
Konu Klasör Yolumuz kimin yolu? umut 0 4015 15.03.2014- 10:24
Etiketler   Sahi,   kimin,   savaşı
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS