SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Aziz Güler'in naaşının getirilmesine AYM'den de ret           (gösterim sayısı: 5.385)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
proletersosyalist
[ Bekir Sami ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.09.2014
İleti Sayısı: 709
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: proletersosyalist
Konu Tarihi: 03.10.2015- 03:39


Aziz Güler’in cenazesinin Türkiye’ye getirilmesine Anayasa Mahkemesi’nden de ret

TUNCA ÖĞRETEN

@tuncaogreten | tuncao@gmail.com

Suriye’nin kuzeyinde IŞİD’le çatışmada hayatını kaybeden Aziz Güler’in cenazesinin geçişine izin verilmesi için ailesinin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru da reddedildi. Aile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gidiyor.


Resim Ekleme

21 Eylül’de hayatını kaybeden Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) eski MYK üyesi Güler, öldürüldüğünde PYD’nin denetimindeki Rojava bölgesindeydi.

Güler’in cenazesi 23 Eylül’den beri Kobani’de bir hastanenin morgunda bekletiliyor.

Kararda, “Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (5) numaralı fıkrası ve İçtüzük’ün ‘Tedbir kararı’ başlıklı 73. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre; başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması halinde, başvuru hakkında esasa ilişkin inceleme yapılana kadar Bölümlerce resen veya başvurucunun talebi üzerine gerekli tedbirlere karar verilebilir” denildi.

“Maddi veya manevi bütünlüğe tehlike oluşturmuyor”

Kararda ayrıca “Somut olayda başvurucunun Suriye’de hayatını kaybeden oğlunun cenazesini Türkiye’ye getirmesine izin verilmediği iddia edilmektedir. Başvurunun kişilerin özel hayatı ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Anılan işlemin başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik gerçek ve ciddi bir tehlike oluşturacak nitelikte olmadığı başvuru kapsamından açıkça anlaşılmaktadır. Kaldı ki anılan Yönetmelik kapsamında sunulması gereken bilgi ve belgelerin hiçbirisinin bireysel başvuru formuna eklenmediği görülmektedir” ifadelerine de yer verildi.

Resim Ekleme

Anayasa Mahkemesi’nin kararına ulaşan Diken’e ailenin avukatı Sinan Varlık, “Kararda ‘Başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik gerçek ve ciddi bir tehlike oluşturacak nitelikte olmadığı‘ şeklinde bir ibare var. Bizim derdimiz maddi manevi bir tehlike değil. Biz Aziz’in cenazesini istiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında buna engel teşkil edebilecek bir yasa yok. Cenaze verilmediği gibi mantıklı bir neden de belirtilmiyor. Hakkımızı gelecek hafta AİHM’de arayacağız” dedi.

“Çocuğun cenazesi çürüyor”

Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapan Aziz Güler’in ağabeyi Ersin Umut Güler, Diken’e, aile olarak Türkiye’deki bütün yolların tükendiğini ve gelecek hafta AİHM’e gideceklerini söyledi.

Bugün Kobani’de, Aziz’in cenazesi başında bekleyen babasıyla telefonda görüştüğünü belirten Güler, “Aziz’in bulunduğu yerde elektrik yok. Jeneratörlerle günün belirli saatlerinde elektrik verilebiliyor. Babam, Aziz’in artık çürümeye başladığını ve çok kötü durumda olduğunu söyledi” dedi.

Gelecek hafta AİHM’e gideceklerini söyleyen Güler, orada da bir bekleme süreci yaşanacağına dikkati çekerek, “Bu işin sorumlusu Başbakan mı yoksa İçişleri Bakanı mı? Kimse çıksın karşımıza ve bu hukuksuz durumun nedenini bize söylesin. Kardeşimin cenazesine bile saygıları yok. Çocuk orada çürüyor. AİHM’in vereceği karar belli. Şimdiden Aziz’in sınırdan geçirilmesine izin versinler” diye konuştu.

http://www.diken.com.tr/aziz-gulerin-cenazesinin-turkiyeye-getirilmesine-anayasa-mahkemesinden-de-ret/




Bu ileti en son proletersosyalist tarafından 03.10.2015- 03:42 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
proletersosyalist
[ Bekir Sami ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.09.2014
İleti Sayısı: 709
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: proletersosyalist
Cevap Tarihi: 03.10.2015- 03:42


Mevzu bahis devrimciler oldu mu devletin bütün organları aynı düşmanca tavrı sergilemekten kaçınmıyor... Abisi demiş; ''sınırdan silah dolu tırlar, içi kanla kokuşmuş katiller geçti de bir annenin mezara koymak için beklediği oğlu geçemiyor. Neden?''

Nedeni şu; korkuyorlar. Bedenlerden değil asıl olarak. Ama o bedenlerin simgeledikleri üzerinden korkuyorlar. O bedenlerin simgeledikleri eşitlikçi, toplumcu değerlerden, inandığı uğruna ölümü göze alan devrimci iradeden, yaptığı mücadele çağrısından ve ektiği ve ekeceği direniş tohumlarından korkuyorlar. O bedenlerin duruşunda ezenler, sömürücüler neyden korkuyorsa o var. Bu yüzdendir Hasan Ferit'in cenazesini günlerce vermediler ve hala her ölüm yıl dönümünde anısına saldırıyorlar. Bu yüzdendir Gülayların, Şafakların, Bahtiyarların, Eliflerin ölü bedeninden başka hiç bir şeyden korkmadıkları kadar korktular. Bu yüzdendir Ekin Wan'ın bedenini aşağılamaya çalıştılar. Ve bu yüzden bugün hala Aziz'in cenazesinin doğduğu topraklara dönmesine izin vermiyorlar. O bedenleri gözlerden uzak tutmaya çalışarak yada o bedenleri itibarsızlaştırmaya çalışarak o bedenlerin simgelediklerini perdeleyeceklerini zannediyorlar. Ama nafile. Tüm bu özgürlük ve adalet savaşçılarının açtıkları bayrak devrimciler tarafından kaldırılmaya devam ettiği müddetçe tüm bu bedenlerin yaptığı çağrı da ezilenler arasında yayılmaya devam edecek. Tarih ne Spartaküsleri ne Bedrettinleri ne Tupac Amaruları ne Che'leri ve daha onlarca savaşçıyı unutturabildi nede asıl önemlisi onların uğruna savaştıkları değerleri. Bundan sonrada bu değerler ve bu değerler üzerine savaşanlar unutulmayacak.




Bu ileti en son proletersosyalist tarafından 03.10.2015- 03:43 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 03.10.2015- 11:59


Kapitalizm çürüyor, çürütüyor. Türkiye kapitalizmi daha çok çürüyor, daha çok çürütüyor. Dünyanın başka bir kapitalist ülkesinde bu kadar hırsızlık ve yolsuzluğa bulaşmış bir iktidar işbaşında kalmazdı. Burada kalıyor ve burada hala yüze 40'larda oy alıyor. Böyle bir çürüme varsa bu çürümenin devletin tüm birimlerine yayılmaması düşünülemez. Burjuva devlet çürüdü ve bu çürümeyi de aşamıyor. Çürüyen kapitalizm solcu devrimci düşmanlığıyla birleşince bu sonuçlar ortaya çıkıyor. Bunlar insanlığını da kaybetmişler, en küçük vicdan duygusundan yoksunlar. ölen öldüğüyle kaldı, ailesine ve arkadaşlarına da her gün ölümü yaşatmaktan zevk alıyorlar.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
proletersosyalist
[ Bekir Sami ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.09.2014
İleti Sayısı: 709
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: proletersosyalist
Cevap Tarihi: 03.10.2015- 13:15


Söz uçar (da) yazı kalır (mı)?

MUHARREM DEMİRDAŞ

''Bugün 13 gün oldu ve Aziz orada, sınırda bizleri bekliyor!
Devletin, egemenlerin Aziz’in bedeni üzerinden “devrimcilerle” yeni bir hesaplaşmaya girdiği ortadadır. “Ben istersem, izin verirsem gömülürsünüz” demektedir. Devlete-sisteme karşı bu denli yalnız mıyız?''


Resim Ekleme

Söz uçar yazı kalır. Bu dönemleri geçtik ya da Aydınlanmacı aklın bir dışavurumuydu bu ve benzer minvaldeki cümleler. Şimdilerde, medya ve gösteri alanlarının biçimlendirdiği dünyamızda, “yazı” da uçup gidiyor. Özellikle görüntü ile birleşen, görüntüleşen/gösterileşen yazılar –buna ben görüntü-yazı diyeceğim- medyanın kendi varlık sebebiyle koşut bir biçimde çözünüyor, yok oluyor; uçuyor. Bugün, habercilik bağlamında özgül bir “yazı” alanından söz edemeyecek noktadayız. “Görüntü-yazı” var artık ve onun eylemsizleştirdiği, unutkan kıldığı bireyler.

Artık medya vasıtasıyla – ki medya bir ideolojidir!- başka bir dünyanın haberlerini izler gibi izliyoruz yaşadıklarımızı; daha da ötesi “umursamıyoruz”, ya da o an umursayıp aniden unutuyoruz. Sorumluluklarımızı yerine getirdiğimizi düşünüyoruz okuduğumuz her yazının sonunda; özellikle de onları “retweet”lediğimizde, “facebook”tan paylaştığımızda. Ama öyle olmuyor, gerçek hep “gösteri dünyasını”nın ötesinden varlığını duyurmaya çalışıyor bizlere. Örneğin medya alanlarına teslim olurken bizler – burada medyanın tüm alanları kastedilmektedir- Aziz Güler beklemeye devam ediyor sınırda.

Bugün 13. gün. 13 gün oldu Aziz Güler öleli. Aziz Güler, 13 gündür bu ülkenin sınırlarında bekletiliyor. Aziz’in kurucu üyelerinden olduğunu öğrendiğimiz Genç-Sen dışındaki sendikalar suskun, insan hakları ve demokrasi sevdalısı STK’ler suskun, sol örgüt ve yapılar suskun. (Buradaki ortak suskunluklara, “basın açıklamaları” ve “dayanışma mesajları” ve tabii bu yazı da dahildir.) Şimdilik yasal yolları denemeye devam ediyor aile, kaymakamlıkla yapılan görüşmelerden ve Anayasa Mahkemesi’nden “ret” cevabı aldılar. AİHM’e gideceklerini söylüyorlar ya da Aziz Güler’in kardeşi Ersin Güler, kardeşini sınırdan sırtlayarak geçireceğini söylüyor.

(Biz ne olacağız peki? Nasıl bakacağız bu fotoğrafa? Bu görüntüleri ailemize, çocuklarımıza, kardeşlerimize nasıl açıklayacağız? Şunları söylerken utanacak mıyız peki: Aziz için yeterli kamuoyunu oluşturamadık, dayanışma zaten 1990’lı yıllardan sonra zayıflamıştı, sol zaten güçsüzleşmişti… Ya muzır bir yakınımız şunu sorarsa bize: “Ya sen, sen ne yaptın?”) Kimi sorular ağırdır, insan cevaplamaktan kaçınır, korkar; ama artık Aziz’in bedeninden de ağır sorularla karşı karşıyayız!

(Küçük bir hatırlatma: Aziz orada ve bizi bekliyor!)

Aydınlanma pratiğiyle yaşamımıza, eğitim hayatımıza daha da çok dahil olan yazı, katı bir pragmatizm ve determinizmle, bir disiplin aygıtı da olarak uzun bir dönem yaşamımızda yer etti. Bu sırada “söz” ve onun gücü unutuldu; dengbejler ve “hikaye anlatıcıları” unutuldu. Sözel olanın ve kamusal yaşamın önemli aktörlerinden olan bu anlatıcılar, modernitenin hışmına uğradı ve o günden sonra yazının soğuk yüzüyle karşı karşıya kaldık. Şimdiyse “görüntü-yazı”nın etkin olduğu bir dönemdeyiz ve yazılar hızla çözünüyor. Yazı ile medya kol kola girdiğinden beri insan hafızası epeyce “nisyan ile malul”. Hemen unutuyoruz yazının söylediklerini ya da yazıların görüntü üzerinden girdiği “dolaşım” rahatlamayı ; “dolayım”sa unutuşu beraberinde getiriyor.

Halbuki insan, “eylem”le insandır. İnsanın evrim sürecinde yarattığı en önemli kırılmalar, onun tarihe verdiği yön, eylemleriyle ilgilidir. İnsan “eyleyen-insan” a, “eylem-insan”a dönüşmeseydi, dünya “olduğu gibi olma”ya devam edecekti. Şimdi ortak eylemsizliklerimizle yüz yüzeyiz. Yazı bitti, yazının bir dönüşümle görüntü-yazıya dönüşmesinden beri Jean Genet’nin RAF tutsaklarıyla ilgili yazdığı yazıların yarattığı infialin, toplumsal etki dönemlerinin çok uzağına düştük veya Sartre’ın yine açlık grevindeki RAF tutuklularıyla yaptığı görüşmenin hemen ardından “devlet erkanı”nı dünyaya rezil ettiği bir dönemin “yazı” algısının uzağına düştük. Sözün büyüsünü, hikaye anlatıcılığını da içine alarak ellerde politik bir silaha dönüşen yazı, bugün karşı-ideolojik hegemonya olarak var olan medya tarafından iğdiş edilmiş durumda. Herhalde yapılması gerekenlerden biri de bugün “yazı”yı da kurtarmak ve bir karşı-medya alanı yaratmaktır. Çünkü egemen medyanın görsel ve algısal dünyasını kullanarak, haber sunma tarzını benimseyerek bir karşı medya alanı tarifi yapmak olanaksızdır veya bir yanlıştan başka bir yanlışa düşmektir. (Yeri gelmişken Aziz’in eylem-bedeni yalnızca devletlileri değil ülkemiz aydın ve yazarlarını da ürkütmüş olacak ki tek bir söz, yazı dökülmedi ağızlardan. Yazıların, repliklerin arasına serpiştirilen o hümanist duyarlılıklar da ortalıkta görünmüyor.)

Aziz bu toprakların evladıdır ve onun bu topraklara gömülmesini istemek insani bir taleptir, ailesi haklı, ama eklemeliyiz ki Aziz’in bu topraklara gömülmesi aynı zamanda politik bir taleptir, bizler için bir sorumluluktur. Ailenin “çaresizlik”i, onları mecliste açıklamalar yapmaya, kaymakamla görüşmelere, Anayasa Mahkemesi başvurularına itiyor. Şöyle yekvücut yürüyebilseydik sınıra, “Aziz’i almaya geldik” diyebilseydik, aile de bizimle olurdu ve burjuva hukukunun sınırları içine hapsolmuş yasaları çarpardık egemenlerin yüzüne, bunlar sizin yasalarınız, bizim değil diyebilirdik! Aziz’in bedeni diyorum, günlerdir morgda, Aziz’in bedeni diyorum, bugün 13 gün oldu, onu sırtlayıp getirmek, sınırları aşmak için biyolojik kardeşi olmamıza gerek yok ki, Aziz bizim de kardeşimiz değil midir? Bu ülkenin sokakları, direnişleri, grevleri bizi kardeş yapmamış mıdır?
Aziz, ailesinin söylediği gibi bu toprakların evladıydı, Aziz’i tanımadım –ki tanımam da gerekmez-, Aziz’in siyasal geleneğiyle de –Kurtuluş Hareketi- herhangi bir yakınlığım olmadı, ortak bir tanıdığımız var mıydı onu da bilmem… Ama Aziz bu meydanların evladıydı. Gezi’de bu topraklardaydı Aziz, 1 Mayıslarda bu topraklardaydı, üniversitede eylem ve boykotlarda, TEKEL Direnişi’nde yanı başımızdaydı. Aziz’le tek yakınlığım(ız) bu ve Che’nin söylediği gibi “dayanışma aynı riskleri paylaşmak” değil midir? Aziz’in bedenini ve onun bedeninin bu topraklara gömülmesini istemeliyiz. Çünkü bu, siyasal bir taleptir. Devletin, egemenlerin Aziz’in bedeni üzerinden “devrimcilerle” yeni bir hesaplaşmaya girdiği ortadadır. Devlet açıktır ki “Sizin bedeniniz bize, bizim yasalarımıza aittir.” demektedir, “Ben istersem, izin verirsem gömülürsünüz.” demektedir, “İstersem sizin ölü bedeninizi sınırda günlerce bekletirim.” demektedir. Devlete-sisteme karşı bu denli yalnız mıyız?

Yazı yok artık. Yazı, modernliğin gaddarlığına uğradı. Çözüldü yazı. Yazı bir dönüşüme uğrayıp, görüntü-yazı halini aldığından bu yana onun gücü, sözün gücünün çok çok gerisine düştü. Artık –başta da belirttiğim gibi- dengbejlerimiz, hikaye anlatıcılarımız yok… Ancak… Şimdi…Ben diyorum ki yeni bir çağ başlasın. Yazının ve sözün etkilerinin çok çok ötesine geçen yeni bir çağ. Eylem-çağ. Görüntü-yazının sinikleştirdiği, unutkan kıldığı, suskunlaştırdığı bireyleri, bedenleri, sınıfı sarsacak, harekete geçirecek bir eylem-çağ. Görüntü-yazının arkasına gizlediğimiz “kabullenme”lerimizi ve “dayanışma yanılsamaları”mızı söküp atacak bir çağ. Önce kendimizi, sonra herkesi tüm varoluş pratiklerimizle “eylem” kıldığımız bir çağ. O zaman alabileceğiz sanırım Aziz’i. Oradan bir nehir yolu açılacak, o zaman Aziz’in bedenine doğru yürümeye başlanılacak ve karşımıza çıkan tüm engeller kaldırıp atılabilecek. Aziz o zaman yoldaşlarına kavuşacak, aile o zaman kolumuza girecek yeniden, biz o zaman bakabileceğiz birbirimizin yüzüne!
Ne dersiniz? Başarabilecek miyiz? Bu arada hazır başlamışken yazıyı ve sözü de yeniden birer politik imkan haline getirebilecek miyiz? Bir karşı-medya alanını sadece içeriğe odaklanmadan, sunuş ve oluşturuluş biçimleriyle de yeniden kurabilecek miyiz, yoksa görüntü-yazıların dünyasını yeniden yeniden üretip ortak unutuşlarımızı sürdürecek miyiz?

Bu yazının yeni bir karşı medya alanı oluşturma tartışmaları için bir başlangıç noktası olmasını temenni ederim.

(Küçük bir hatırlatma: 13. gün ve Aziz orada, sınırda bizleri bekliyor!)

http://gezite.org/soz-ucar-da-yazi-kalir-mi/



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
proletersosyalist
[ Bekir Sami ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.09.2014
İleti Sayısı: 709
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: proletersosyalist
Cevap Tarihi: 04.10.2015- 04:12


Cenazesi Türkiye’ye sokulmayan Aziz Güler’in annesi: İzin verin, bayramlarda ziyaret edeyim

TUNCA ÖĞRETEN

@tuncaogreten | tuncao@gmail.com

Çözüm sürecini başlatırken, “Bu yola, analar ağlamasın diye çıktık” diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve “Kadının yüzü gülüyorsa o ülke mutludur” sözlerinin sahibi Başbakan Davutoğlu’na, bir ananın haykırışı bu: “Oğlumun cenazesini bana verin, bari bayramlarda ziyaret edebileyim.”


Resim Ekleme

Suriye’nin kuzeyinde, PYD’nin denetimindeki Rojava bölgesinde 21 Eylül’de IŞİD’le çatışmada hayatını kaybeden Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) eski MYK üyesi Aziz Güler’in cenazesinin geçişine hala izin verilmiyor.

Her yolu deneyen aile, Change.org’da bir imza kampanyası başlattı. Yarın öğlen saatlerinde de Meclis önünde düzenleyeceği bir basın toplantısıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gitmeden önce Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuruda bulunacağını açıklayacak.

Çok tanıdık bir anne

Ankara’ya doğru yola çıkmadan önce Aziz’in annesi Elif Güler’i, evlerinde ziyaret ettik.

Aziz’in nasıl bir çocuk olduğunu, ölüm haberinden sonra yaşadıklarını, Ankara’nın talimatıyla oğlunun cenazesinin verilmemesi üzerine hissettiklerini Diken’e anlattı Elif Güler.

Beşiktaş’taki evlerinden içeriye adımımızı attığımızda onu, Hz. Fatıma’nın elinin asılı olduğu duvarın dibinde çökmüş halde gördük. O, bu ülkenin yani Kasımpaşa’nın, Konya’nın ya da Kadıköy’ün alelade sokağındaki annelerden biriydi. Hepimize çok tanıdıktı.

Bir hafta önce oğlunun ölüm haberini aldığında yıkılan Elif Güler, ‘Ankara’dan’ bir türlü izin çıkmaması nedeniyle oğlunun cenazesine de kavuşamıyordu. Ve bu durum onu enkaza çevirmişti.

‘Belki yürekleri cız eder’

Bizi görür görmez; “Yaz oğlum, yaz. Cumhurbaşkanı ve Başbakan, Aziz’im hakkında yazılanları okumuyor belli ki. Benim sözlerimi yaz da belki Emine Erdoğan ile Sare Davutoğlu okur. Onlar da ana. Belki yürekleri cız eder de akşam eşlerine rica ederler; Aziz’imi getirmeleri için” dedi.

Elif Güler’in tek isteği, oğlunun İstanbul’da toprağa verilmesi. “Sevdikleri, arkadaşları son bir kez görsün Aziz’imi. Ben de bayramlarda ziyaretine giderim hem…” dedi acılı anne ve başladı Aziz’i, küçüklüğünden itibaren anlatmaya…

‘Aziz’im çok duyarlıydı’

“Aziz çok iyi huylu bir çocuktu. Bir kez bile ‘Oğlum ders çalış’ dediğimi hatırlamıyorum. Hep çok okur, çok çalışırdı. Hiç üzmedi beni. Üniversite için İstanbul’a gelen, durumu iyi olmayan çocukları kapar eve getirir, ‘Anne arkadaşım bir süre bizde kalsın mı’ diye sorardı. Hiçbir zaman ‘Hayır’ demedim çünkü ben de çocuklarımı çok zor şartlarda okuttum. O çocuklar bir süre bizde kalır, sonra da Aziz bir yolunu bulur; onları ya yurda ya da başka bir öğrenci evine yerleştirirdi.”

Resim Ekleme

Aziz’in, Gabriel Garcia Marquez’in ‘Yüz Yıllık Yalnızlık’ romanının durduğu kitaplığın önünde konuşuyordu Elif Güler: “Başkalarının, tanımadıklarının dertlerini kendine dert edinirdi Aziz. Van’da deprem olduğunda yerinde duramamıştı. ‘Afrika’da çocuklar açlıktan ölüyor anne. Allah neden onlara yardım etmiyor’ diye haykırmıştı bir akşam izlediğimiz belgesel sonrası. IŞİD belası ortaya çıktığında da ‘İnsanların kafalarını kesiyorlar anne. Sessiz mi kalacağız’ diye kızmıştı bana, ‘elimizden ne gelir oğlum’ dediğimde. Çok duyarlıydı Aziz.”

‘Keşke gitmeseydi’

“Yani Aziz Rojava’ya gitmese olmazdı öyle mi” diye sorduğumuzdaysa Marquez’in, Yüz Yıllık Yalnızlık’taki “Birisi, kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor ve oluk oluk kanama başlıyor yeniden…” sözleri ete kemiğe bürünüverdi.

Güler ağlayarak, “Evet, olmazdı. Ama keşke gitmeseydi. Şimdi şu yatakta oturuyor ve bana eskisi gibi bağlama çalıyor olsaydı. Gözlerim, melek olup gittiği için değil de sesinin güzelliğinden dolsaydı keşke.”

Resim Ekleme


‘Beni artık bekleme’

Aziz Rojava’ya giderken ne ailesine, ne de sevgilisine haber vermiş. Ailesi onu hep İzmir’de yaşıyor olarak biliyormuş. En son sevgilisine “Beni artık bekleme” yazılı bir not göndermiş Aziz. “Kim bilir, belki de öleceğini hissetti Aziz’im” dedi annesi, evladının, eskiden yattığı yatağının üzerinde duran fotoğraflarını okşarken.

Erdoğan’ın, Rojava’daki direnişe katılanları IŞİD ile bir tuttuğunu ve onlar için ‘terörist’ dediğini hatırlattığımız Güler, öfkeyle konuştu: “Onun nezdinde herkes terörist zaten. Siz gazeteciler bile. Hatırlasana Berkin Elvan’ın annesine neler yaşattılar. Ben Erdoğan’ın fikirlerini değiştirebileceğini düşünmüyorum. O yüzden eşi Emine hanıma sesleniyorum zaten. Oğlumun cenazesini versinler bana.”

http://www.diken.com.tr/cenazesi-turkiyeye-sokulmayan-aziz-gulerin-annesi-izin-verin-azizimi-bayramlarda-ziyaret-edeyim/




Bu ileti en son proletersosyalist tarafından 04.10.2015- 04:15 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 04.10.2015- 11:05


Bu ısrar niye anlamadım

Nazım Hikmet in ceseti Rusya da   Yılmaz Güney Fransa da Ahmet Kaya Fransa da

Hem devrimci olacaksın hem devletten hicazet alacaksın
Bence Aziz Güler de ölsünün buraya gelmesi konusunda ısrar etmezdi.

Bu nasıl iş hem devletle savaşacaksın hem devlete ölüsü bu topraklara gömülsün diye ricacı olacaksın
Bırakın kardeşim nerde ve kimin için savaştı ise mezarıda orda kalsın.

İspanyol çingenelerinin bir sözü vardır ölülerimiz nerde ise vatanımız orasıdır derler. İşte Aziz Gülerin vatanı artık Rojava.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 04.10.2015- 11:15


Alıntı Çizelgesi: hakkı yazmış

Bu ısrar niye anlamadım

Nazım Hikmet in ceseti Rusya da   Yılmaz Güney Fransa da Ahmet Kaya Fransa da

Hem devrimci olacaksın hem devletten hicazet alacaksın
Bence Aziz Güler de ölsünün buraya gelmesi konusunda ısrar etmezdi.

Bu nasıl iş hem devletle savaşacaksın hem devlete ölüsü bu topraklara gömülsün diye ricacı olacaksın
Bırakın kardeşim nerde ve kimin için savaştı ise mezarıda orda kalsın.

İspanyol çingenelerinin bir sözü vardır ölülerimiz nerde ise vatanımız orasıdır derler. İşte Aziz Gülerin vatanı artık Rojava.



Ailesinin isteği oğullarının yanlarına gömülmesi ise devletin de bu talebi yerine getirmesi lazım. Solcuların görevi de ailenin isteğinin yanında yer almaktır, devletin değil.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Sen çok yaşa Aziz Nesin! denizcan 0 3303 16.12.2014- 21:18
Konu Klasör Ulusalcılar Kemalist ise Rutkay Aziz ne? melnur 0 4269 06.10.2016- 00:25
Konu Klasör Aziz Güler Gazi'de son yolculuğuna uğurlandı denizcan 0 3140 22.11.2015- 23:39
Konu Klasör Aziz Kocaoğlu: Vatandaş tanzim satışa gitmeyecek MasteR06 0 1988 18.02.2019- 15:51
Etiketler   Aziz,   Gülerin,   naaşının,   getirilmesine,   AYMden,   ret
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS