SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Komünist harekette üç dönem           (gösterim sayısı: 3.823)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 21.09.2013- 02:09


Komünist harekette üç dönem

Metin Çulhaoğlu



Ortada Türkiye gibi bir ülke ve 100 yıla yaklaşan bir tarih varsa, adlandırma da tartışmalı olabilir: Türkiye komünist hareketi, sol hareket, sosyalist hareket, devrimci hareket vb.

1960'lara kadar bu anlamda bir "sorun" yoktu. Türkiye Komünist hareketi ile TKP arasında ufak tefek nüanslar dışında, neredeyse tam bir örtüşme söz konusuydu. Terminoloji bundan sonrası için sorun çıkarmaktadır. Bununla birlikte, taşıdıkları adlar, örgütlenme biçimleri, dünya ve Türkiye değerlendirmeleri, stratejileri ne olursa olsun, sosyalizmi hedefleyen öbeklerin hep birlikte oluşturdukları akıma, genel olarak "Türkiye Komünist hareketi" denmesinde sakınca olmasa gerek.

100 yıl, bir hareketin tarihi açısından uzun sayılabilecek bir zaman dilimidir ve zaman dilimi ne kadar uzunsa, dönemlendirme gerekliliği de kendini o kadar dayatır. Ancak tarihsel bakışta bir başka gerçek daha vardır: Bir hareketin tarihi demek olan zaman dilimi ne kadar uzarsa, daha önceleri anlamlı gelen dönem ayrımları giderek silikleşir ve bu ayrımlar daha uzun süreli ve kapsayıcı özel dönem tanımlamaları içinde erir.

Örneğin, isteyen 1960-80 dönemini birtakım altbölümlere ayırabilir; ancak üzerinden zaman geçtikçe bu ayrım çizgileri zamanla silikleşir ve 20 yılı tek bir dönem başlığı altında ele almak daha yerinde b,ir yöntem olur. Bu yaklaşımdan hareketle, Türkiye komünist hareketinin teorik temellerini, ideolojik yönelimlerini, örgütlenme pratiğini ve stratejilerini belirleyen üç ana dönemden söz etmek mümkündür:

1-Yollar tartışılıyor (I): 1920-1940

2-Yollar tartışılıyor (II): 1960-1970

3-Temeller sorgulanıyor: 1980-1995

Önce kimi olası yanlış anlamaları gidermeye yarayacak birkaç açımlamaya gerek var.

Birincisi: Burada ayrıntılara girmek gerekmiyor ama Türkiye'de örgütlü komünist hareketin 1938'den sonra en azından İkinci Sünya Savaşı'nın sonuna kadar gerçek anlamda bir süreklilik taşımadığı söylenebilir.

İkincisi:
1946 yılında iki ayrı sosyalist partinin ortaya çıkması ( ikisi de kısa bir süre sonra kapatılmıştır) "geleneksel Sovyetik çizgi-yerlicilik" bağlamında anlamlı kimi özellikler içeriyor olabilir; ama burada boğulup kalmış, 1960'lara kimi yansımalar dışında komünist harekette özel bir ağırlık kazanamamıştır.

Üçüncüsü: 1951-52 tutuklamaları ve bu tutuklamalar sonucu yaşanan ayrışmalar, özellikle 1960-69 dönemine yansımaları açısından önemlidir; ama bugün için herhangi bir önem taşımamaktadır.

Dördüncüsü: 1970-80 dönemi 1960'larda şekillenen çizgilerin kendi yollarına devam edip önemli ölçüde kitleselleşmeleri ve bu arada özellikle TKP'nin atılımı açısından önemlidir; ancak aynı dönemin genel olarak Türkiye komünist hareketine kendi özel teorik-ideolojik ağırlığıyla damgasını vurduğu söylenemez.

Beşincisi: 1995'den günümüze uzanan dönem, ''temellerin sorgulandığı dönemin'' (1980-1995) uzantısıdır. Kürt sorunundan liberalizme, "Kemalizmle hesaplaşma"dan din meselesinde alınacak tutuma kadar her şey 1980-1995 döneminde gündeme gelmiştir. 1995 sonrası dönem ise bu sorgulama ve iç hesaplaşmalar sonucunda taraflardan her birinin kendince ulaştığı netliğin örgütlenmesinden ve pratiğinden oluşmaktadır. Ortaya çıkan "ortak çatılara" rağmen durum budur.

Yollar Tartışılıyor (I) ve (II)

Araya giren uzunca döneme karşın Türkiye komünist hareketinde 1920-1940 ile 1960-1970 dönemlerini buluşturan, izlenecek yollara ilişkin tartışmaların, üstelik hemen hemen aynı referanslarla, her iki döneme de damgasını vurmasıdır.

1920-1940 döneminin başlıca tartışma başlıkları şunlardır. Türkiye'nin sosyalist mücadele ( ve sosyalizm) için yeterince hazır olup olmadığı; Sovyetler'in de desteğiyle "kapitalist olmayan yol"dan sosyalizme geçiş olanakları; dönemin Kemalist iktidarının verili dünya dengelerinde ve konjöktüründe tercihini ne yönde yapacağı; Türkiye komünist hareketi (Partisi) ile Kemalist ideoloji ve iktidar arasındaki mesafeler; ülkede bir dönem gündeme gelen "devletçi" politikaların sosyalizmle ilişkisi vb...

Türkiye komünist hareketinin yukarda sıralanan başlıklar altındaki tartışmalardan net sonuçlarla ve bu sonuçlara uygun bir ana hatla çıktığını söylemek mümkün görünmemektedir. Nitekim aynı tartışma başlıkları, hareketin 1960-70 dönemindeki yol arayışlarına da damgasını vurmuştur.

Ancak göreli serbest bir ortamda daha çok sayıda ve yeni aydının katılımıyla yürüyem 1960-70 dönemi tartışmalarında 1920-1940 dönemine göre daha ileri noktalara gelinmiştir. "Daha ileri noktalar", daha ileri netlikleri de beraberinde getirmiş, böylece harekette daha köklü bölünmeler ve ayrışmalar yaşanmıştır.

Daha somut söylenirse, mücadelenin asıl gücü olarak işçiler/köylüler; temel mücadele alanları olarak kent/kır; "zinde güçler" denilen asker-sivil bürokrasiye biçilen yer; Kemalist ideolojinin sınıfsal özü ve mücadelenin uluslarası düzlemdeki seyri açısından da Sovyet Çin tezleri gibi başlıklarda bu dönemde yaşanan netleşmeler, ciddi ayrışmaları da beraberinde getirmiştir.

Bu açıdan bakıldığında öbeklerden her biri Türkiye komünist hareketinin bileşeni sayılsa bile, Marks, Engels, Lenin çizgisi, 1917 Devrimi'nin ve Sovyetler gerçeğinin sahiplenilmesi ve Sovyetler Birliği'nin dünya devrimci süreçlerinde özel yeri açısından daha "geleneksel" denebilecek bir komünist çizgi bu dönemde belirginlik kazanmıştır.

Temeller sorgulanıyor (1980-1995)

Türkiye komünist hareketi, 12 Eylül'ün dağıtıcı darbelerinden henüz yeni sıyrılmaya başlamışken dört bir cepheden saldırıya geçen neoliberal ideolojiyle, uluslarası planda gerileyen sınıf hareketiyle ve nihayet dünya sosyalist sisteminin çöküşüyle yüzleşmek zorunda kalmıştır.

Hatırlayalım: 1920-1940 döneminde yarım/sonuçsuz kalan yol tartışmaları 1960-1970 döneminde çeşitli uçlarıyla birlikte netlik kazanmış, her kesim ideolojik-teorik meseleleri fazla gündeme getirmeden kendi yolunda yürümeye başlamıştı.

İşte bu yürüyüş 1980'de kesilmiş, daha sonraki süreçte ise komünist hareketin hemen her kesimi, önceden   ulaşılmış saydığı netlikleri bir kenara bırakarak her şeyi yeni baştan tartışmaya başlamıştır. Sovyet/Çin sosyalizmleri; Leninist öncü parti anlayışının ve Bolşevizm'in geçerliliği, Marksizm'in günümüz dünyasını açıklamadaki yeterliliği; işçi sınıfının kalıp kalmadığı, "yeni toplumsal hareketlerin" yeni dönemdeki yeri ve işlevleri; küreselleşme karşısında emperyalizm yerine karşılıklı bağımlılık tezleri vb...

"Kürt sorunu", dinci ideolojinin yükselişi ve "derin devlet" tartışmaları, bu karmaşık tabloya daha da karıştırıcı renkler ilave etmiştir.

Önce BSP (Birleşik Sosyalist Parti), hemen ardından ÖDP ( Özgürlük ve Dayanışma Partisi) tarafından temsil edilen "en azından ortaklaşılan konularda asgari temellerde birlikte örgütlenme" düşüncesi pratikte başarısız olmuştur.

Ancak komünist hareket, daha sonra 12 Eylül darbesiyle ve ardından gelen gelişmelerle dağılmış olsa bile nasıl 1960'ların sonundan belirli netleşmelerle çıkmışsa, "temellerin sorgulandığı" 1980-1995 dönemi de her şeye rağmen ileriye önemli ayrımlar ve netleşmeler bırakmıştır. Türkiye komünist hareketi, bugün yoluna bu netleşmeler üzerinden devam etmektedir.

Üç tarzı siyaset

Genel olarak bakıldığında, bugün kendilerini liberalizmin ve inkarcılığın tasallutuna karşı koruyabilmiş, bir dönem çok kullanılan "sınanmış ve deneyimli" sıfatını üst üste gelen badirelere rağmen hak etmiş önemli bir lkadro birikimi vardır. Ancak, gene de bu kadro birikiminin yöneldiği birbirinden ayrı üç tarzı siyasetten söz etmek mümkündür.

Birinci tarzı siyaset, bu ülkede solun gelişip güçlenmesi için solun dışında bir taşıyıcı paradigma aramaktadır. Bu ülkede bir dalganın yükseleceği, solun da bu dalgaya tutunarak sıçrama yapabileceği düşünülmektedir. Kemalizm ve kürt hareketi, işte bu tür taşıyıcı paradigmalar olarak görülmektedir.

İkinci tarzı siyaset, gelişen duruma, koşullara ve gündemlere göre kendince en makul, en doğru ve en devrimci saydığı tutumları ve pratikleri sergileyerek yol almaya çalışmaktadır. Bu tarzı siyasette, strateji ve taktiklerden örgütlenmeye kadar hemen her başlık, netliğine ve kesin sonucuna ancak yükselen kitle hareketinden sonra kavuşabilecek konular olarak görülür.

Nihayet üçüncü tarzı siyaset ise "iktidar perspektifi" olarak tanımladığı bir kurguda, güncel durum, sorunlar ve görevler ile siyasal iktidar hedefi arasında kurduğu bağlantıya seçici ve ayıklayıcı bir işlev tanır; yükleneceği alanları, kuracağı ilişkileri, oluşturacağı yakınlıkları ve uzaklıkları bu seçicilik ve ayıklayıcılıkla belirler.

Kuşkusuz, üç tarzı siyasette de komünistler vardır.

Üç tarzı siyaset de kendi ölçülerine göre devrimcidir...

Ancak "komünist hareket" komünistlerin fiziksel varlıklarının da, devrimciliklerinin de ötesinde özellikler taşır. Eğer gündemde Leninizm ve Bolşevizm de varsa, "Türkiye komünist hareketi" bu üç tarzı siyasetten ancak birisiyle örtüşebilir ve öyledir de..

SOL gazetesinin 10 Eylül tarihli ekinden alınmıştır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 19.10.2021- 04:48


Günümüzde ‘üç tarz-ı siyaset’ - Metin Çulhaoğlu


Günümüz Türkiye’sinde sosyalizm davasını savunanların yerleşecekleri zemin, alternatif siyaset tarzlarına göre ayrı konum ve “projeksiyonları” neler olabilir?

Burada, sınıf ilişkilerinden, sınıf mücadelelerinin güncel durumundan görece bağımsız bir gelecek kurgusundan söz ediyorum. Hani olur ya, insanlar pek çok etkeni bir yana bırakıp ülkeyi düze çıkaracak, toplumsal kurtuluşu getirecek yol olarak sosyalizmi önerirler ve savunurlar. Konumuz, böyle insanların nerede durmaları gerektiğine ilişkindir.

Önce, biraz gerilere gidelim.

***

“Üç tarz-ı siyaset”,   Yusuf Akçura’nın ilk kez 1904 yılında yayınlanan bir değerlendirmesinin başlığıdır. Akçura bu değerlendirmesinde 20. yüzyıl başındaki Osmanlı için üç yol ya da “tarz-ı siyaset” olduğunu söyler: Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük…

Nitekim, aşağı yukarı 1925’e kadar olan dönemde Türkiye bunların her birine bir şekilde “bulaşmış”, entelektüel çevreler kurtuluşu birinde ya da ötekinde görmüşlerdir.

Ne var ki 1920’lerde başlayan cumhuriyetçi, modernleşmeci ve aydınlanmacı hamleler Türkiye’yi bambaşka bir mecraya yöneltmiştir.   Bu mecrada Osmanlıcılık ve İslamcılık marjinale itilirken Türkçülük de belirleyici bir ağırlık kazanamamıştır.  

“İşin rengi” 2000’lerin başında değişmeye yüz tutmuştur. Örneğin Abdullah Gül, daha iktidar olmadan “Cumhuriyet paradigmasının” ömrünü tükettiğini söylemiştir. Ardından, 20. yüzyıl başlarının siyaset tarzlarından Osmanlıcılık ve İslamcılık, Türkçülük referansı bir kez daha sınırlı kalmak üzere, Türkiye’nin yeni yön arayışlarında giderek ön plana çıkmaya başlamıştır.

Bu defter, artık kapanmış sayılmalıdır.

Kibarlık budalalığını bir yana bırakıp ekleyeyim: Türkiye’nin özellikle dış politika yönelimlerinde Osmanlıcığı, iç demokratikleşme süreçlerinde ise sahneye çıkan/çıkarılan İslam’ı yeni ve arzu edilir bir dengenin faktörleri olarak görenlerin “Denedik, olmadı” deme hakları ve lüksleri yoktur.

Yazarı, siyaset bilimcisi, sosyoloğu, antropoloğu, tarihçisi, vb. hepsi ahmak sayılmalıdır.

***

Asıl konuya gelirsek, bugün Türkiye’de “üçüncü tarz” olarak sosyalizm dışında iki tarz-ı siyasetten söz etmek mümkündür.

Bunlardan ilki, Türkiye’nin liberal, demokratik sivil toplumcu, ademi merkeziyetçi, vb. doğrultuda yeniden yapılanmasını öngörmektedir. İkinci tarz-ı siyaset ise önce 1930’ların ve bir ölçüde de 1960’ların cumhuriyetçi, kamucu ve sosyal devletçi modelinin yeniden ihyasını düze çıkmanın anahtarı olarak görmektedir.

Bu iki tarz-ı siyasetten ilki, dünyamızın bugünkü yönelimleri, ülkede kapitalizmin gelişimi,   sınıfsal karşıtlıklar, giderek toplumsal kutuplaşmalar ve belki de en önemlisi son 20 yılın tanıklık ettiği “denge değişimleri” gibi nedenlerde imkansız görünmektedir. Anayasada, diğer yasalarda, devletin işleyiş biçiminde, vb. yapılacak “köklü” değişikliklerin ülkeyi az çok istikrara ve belirli bir dengeye kavuşturması beklenmemelidir.

Özetle, birinci tarz-ı siyasetin gerçekleşebileceği bir zemin (artık) kalmamıştır.

İkinci tarz-ı siyaset ise düpedüz anakroniktir.

Türkiye kapitalizminin bugün ulaştığı düzey ve dünya kapitalist sistemiyle eklemlenme biçimi gözetildiğinde, 1930’ların ve 1960’ların kamu ağırlıklı, planlı, sosyal devletçi ve sosyal adaletçi genel politikalarının yeniden devreye girmesi   hiç mi hiç mümkün görünmemektedir.

***

Bu söylenenler, ülkede “üçüncü” bir tarz-ı siyaset olarak sosyalizm için bir zemin bulunduğunun işareti sayılmalıdır.

Sosyalistler bu zeminin hakkını ne kadar verilir, verebilirler, ayrı bir tartışma konusudur; ama asgari de olsa bir zeminin bulunduğu kesindir.

Birkaç cümle daha ekleyip bitirelim:

İlk iki tarz-ı siyasetin sosyalizmle ilişkileri açısından, ilkinde, “demokratikleşmenin”, “sivil toplumun gelişmesinin”, liberal ortamların vb., ikincisinde ise kamu ağırlıklı sosyal devletçi vb. modellere “sosyalizmin önünü açıcı”, “onu davet edici”   özellikler atfedilmesi, sol-sosyalist siyasetin uzun maziye sahip bir galat-ı meşhuru sayılmalıdır.

***

Çok mu “sekter” oldu?

“Sosyalizmden aşağısı kurtarmaz” sözünü bir de böyle desteklemek yararlı olur diye düşünüp yazdım.

https://ilerihaber.org/yazar/gunumuzde-uc-tarz-i-siyaset-131684.html



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Sosyalist harekette sorunlar, olanaklar...-Doğan Ergün melnur 4 335 25.08.2023- 08:48
Konu Klasör Komünist Manifesto Üzerine umut 1 6009 21.02.2020- 18:14
Konu Klasör Camilo anti-komünist miydi? melnur 0 2464 19.02.2019- 10:02
Konu Klasör TKP ve güncele sırtını dönerek sol komünist olmak! melnur 3 2765 01.11.2022- 05:36
Konu Klasör Küresel komünist tedbirlere ihtiyaç var... melnur 1 2244 29.03.2020- 18:21
Etiketler   Komünist,   harekette,   üç,   dönem
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS