SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
AKP'nin 'başarısı' ve sosyalistler           (gösterim sayısı: 3.803)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: denizcan
Konu Tarihi: 08.11.2015- 16:58


AKP'nin 'başarısı' ve sosyalistler-Ercan Gündoğan  

Gelişmiş bir teoriyle düşünen sosyalistin, Türkiye'de en azından, AKP'nin dilini ve hareket mantığını henüz yeni yeni çözmeye başladığını söylemek abartılı olabilir. Basit ve ilkel düşünüp, kesin sonuç alabiliyorlar. Karşılarındaki diğer burjuva muhalefeti hala toparlanamıyor. Burjuva dışı muhalefetteyse, sadece Kürt hareketi önemli bir güç biriktirebilmiştir.

İleri Haber'e yazılan ilk yazıda, Marksist teorinin gelişmişliğine rağmen, pratikte, stratejide hala yeterli olunamadığı söylenmişti. Marksist teorinin, Marksistlerin durumu, gelişmiş teknolojisiyle dünyayı ziyarete gelen uzaylılara da benzetilebilir. En ayrıntılı ekonomik kriz teorilerimiz, devlet teorilerimiz, tarihin gelişimi ve devrimler üzerine gelişmiş çalışmalarımız vardır. İdeoloji ve kültür alanında sofistike düşüncelerimiz bulunmaktadır.

Sosyalistlerinin, bilimsel ve teorik sosyalistlerin, basit ve sınırlı olanın dilini çözmesi, yeni pratik sosyalizm bilimini kurmaları, sosyalist başarının temel koşuludur. Sosyalistler, bizzat yaşadıkları ve tarafı oldukları eşitsiz gelişmeyi, eşit gelişmeye dönüştürmek zorundadırlar. Ancak, teorik yeteneklerimiz, basit ve ilkel olanın gelişimini görmemizi de engelleyebiliyor.

AKP ilk seçiminde yüzde otuzun biraz üzerinde oyla hükümet olmuştu. O sırada anımsıyorum, altı ay ömür vermiştim AKP hükümetine. Tek muhalefet CHP, baraj altında kalmış olsa da MHP gibi partiler hala güçlüydü. Ordu hala "eski" ordu, yargı hala "eski" yargıydı. Henüz dönüşmemişti. Hafızalarda 28 Şubat ve Erbakan'ın partisi vardı. Türkiye iktisadi krizden henüz çıkmamıştı. AKP'nin lideri hala yasaklıydı, milletvekili değildi.

Erdoğan'ı ve AKP'yi hafife almanın diğer nedenleri de vardı. "Gömlek" değiştirmişlerdi. Ordu yoldan çıkan AKP'ye uyarı yapıp, gözetim ve denetim görevi görebiliyordu. Laiklik hala, politik ve ideolojik ağırlığını koruyordu. Ayrıca, AKP'nin ilk yılları, "fabrika ayarları", ciddi bir ürküntü, endişe yaratmıyordu. Amerika'nın Irak'a müdahalesi yeni başlamıştı. Üstelik Türkiye savaşa doğrudan dahil olmamıştı... Türkiye-AB ilişkilerinde de, "demokratik" yönde, olumlu gelişmeler başlamıştı...

Kendilerine güvenleri henüz yoktu, korkuyorlardı. Erbakan deneyimi hafızalarındaydı. Davaları için hala sembolik çıkışlar, düzenlemeler yapıyorlardı. Devletin tepesinde olduğu gibi, bürokraside, piyasada da hala ikili bir yapı söz konusuydu. Denetledikleri medya, akademi oldukça zayıftı.

Ancak, durum yavaş yavaş değişti. AKP'nin dilinde, davranışlarında, diğer burjuva parti ve hükümetlerinde belirgin olmayan bazı özellikler iyice açığa çıkmaya başladı. Biraz daha güçlendiklerinde, Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasındadır, eleştiri ve saldırı karşısında önce yalpalamakla birlikte, saldırıya geçme kararı aldılar. Korkuyorlardı, korkutmaya başladılar. Olağan yollarla bırakalım ilerlemeyi, bulundukları yerde dahi kalamayacaklarını anladılar. Kısa süre içinde, referandumlarla, istihbarat, polis, "imam" kumpaslarıyla saldırıya geçtiler. Korku, karşı saldırı ve kumpas! Hukukun önce "bypass" edilmesi, sonra ihlali, sonunda da tümüyle bir tarafa bırakılması.

2008 tarihinden itibaren, küresel ekonomik krizin, Türkiye'ye ekonomik ve politik etkilerini düşünüyorduk. İşsizlik, devaluasyon, hükümeti yıpratırdı. Ancak, kaçan paranın yerine başka yerden paralar gelmeye başlamıştı. AKP, korkularından uzaklaşmaya başlamış, korkutarak devam ediyor, büyüyordu. Büyürken, etki alanını daha da genişletmek istedi. Yine eski sembolizm: Alkol, 31 Mart, Taksim'e cami, "Yavuz Sultan Selim" köprüsü...Kin, kindarlık!

2013 Haziran ayaklanmaları, Erdoğan ve AKP'nin yarattığı korkuya, kullandığı dile karşı büyük, kitlesel bir "tepki"ydi. Bu tepkiyi başlatan polis şiddetidiydi, polis şiddetiyle de durdurulmuştu. Ama, ardından 17-25 Aralık "operasyonları" gelmiştir. Korkan daha da korkmuştur.

Bu kadar korkuya, ancak korkutarak ilerleyen AKP ve Erdoğan dayanabilirdi. Dayandılar da.

Öyle ki, Haziran 2015 seçimleri AKP ve Erdoğan'ı tek parti hükümetinden etmiş, yine korkutmuştur. Ancak, hükümet yerini yeni hükümete devretmemiş, korkuyla, korkuya karşı yeni bir saldırıya geçmişlerdir.

AKP olağan koşullarda kurulup hükümete gelen, ayakta kalan, olağan biçimde yerini başkalarına devredebilecek bir parti ve hükümet değildir. Hükümete ve iktidara mecburdur. Gelenek, hukuk, ancak kendi varlığı için anlamlıdır. Olağan koşullarda, AKP'nin Haziran seçimlerinden sonra koaliasyon hükümetiyle yoluna devam etmesi beklenirdi. Ancak, yeni bir seçimi dayatmıştır. "Milli irade" kendisini destekledikçe anlamlıdır.

Kasım 2015 seçimi, Haziran seçimlerinin zorla, korkutarak, düzeltilmesidir. Korkutma devlet terörüyle, silahla, zihinsel şiddetle, gerçekleştirilmiştir. Burjuva medyası, bu gerçeği söylemekten bile korkmaktadır. HDP'nin PKK ile arasına mesafe koyamadığını, terörü açık ve net biçimde lanetlemediğini, bu nedenle de oylarının azaldığını söylemektedir. Oysa, bir PKK yöneticisi, Cemil Bayık, PKK eylemleri olmasaydı, HDP oyları yarı yarıya azalırdı, demektedir.

Yine aynı medya, MHP' seçmeninin partisinin "hayırcı" tavrı nedeniyle AKP'ye oy verdiğini söylemektedir. Ama, MHP'nin "hayırcılığı" sonucunda Başbuğ'un oğlu seçim hükümetine girip, sonradan bir de AKP'li olmuştur! Üstelik, MHP "hayırcılığı" ile, bir CHP-HDP-MHP koalisyonunu, içeriden ya da dışarıdan, engelleyerek, AKP'nin biçim değiştirmiş hükümetle seçime gitmesini sağlamıştır. Daha önemlisi, AKP ve Erdoğan, seçimden önce, aylarca, bizzat MHP'nin güvenlik ve terör politikasını uygulamıştır. Devlet Bahçeli Türkiye'nin doğusunda yapılanlara bakıp, "muhalefetteyiz ama düşüncemiz iktidarda" demiş olmalıdır. Seçmene verilen mesaj aslında budur.

Kasım seçimlerinde medyanın jargonuyla söylersek, "seçmen" "istikrar" mesajı vermiştir. Ama bu mesajı versinler diye özellikle HDP'nin ve MHPnin bazı seçmenlere daha önce şu "mesaj" verilmiştir: "Kürt olup da HDP'ye oy verirsen, bedeline katlanırsın! MHP'li olup da bize gelmezsen, HDP, haliyle PKK daha da güçlenir! Kokmuyor musun?".

Pek çok seçmen de, "korkuyorum, güvenlik kalmadı!" diyerek "istikrar" mesajı vermişe benzemektedir.

Korkmak ve korkutarak, saldırarak iktidarda kalmak böyle olmalıdır.

CHP'li seçmene ise, şimdilik korku salınmamış, verile verile sadece şu "mesaj" verilmiştir: "Bana versen ne olur, vermesen ne olur? Şimdi senin sıran değil! Varlığından, görüntünden, memnunum! Sembollerimin kaynağı sensin, davamın dilini sana karşı geliştirdim. Sen 1923, ben 2023'üm!".

Hayli gelişmiş, ayrıntılandırılmış bir teorik donanım karşısında, bir parti ve hükümetin oldukça basit ve hoyrat müdahaleleri ile dört beş parçaya bölünmüş seçmenin "mesajları" durmaktadır. Mesajlar sınırlı bir kelime haznesiyle veriliyor, yanıtlanıyor: İş, para, ibadet, korku, güvenlik, istikrar! Mesajlaşanlar "biz ve onlar" türünden "ikilikler" üzerinden düşünüyor. Kullanılan bilimse, bir zamanlar İslamcılarla liberallerin güya "Kemalist" devlete karşı söylediği gibi bir "toplum mühendisiliği" değil, sadece mekanik bilimidir. Etki-tepki, itme-çekme, ağırlık ve uzaklık ilişkisi!

Karşımızda bulunan parti ve hükümeti, düşünme ve davranma biçimleriyle, ilettiği mesajların sınırlılığıyla, ilkel ama bir o kadar da güçlüdür. Ciddi bir muhalefet ve eleştiri karşısında tahammülsüzleşmekte, en küçük korku karşısında saldırıya geçmektedir. Kendine güveni hala yoktur, bu güveni hissetmesi için de, tüm muhalefetin, eleştirinin bitmesini talebetmektedir.

AKP'nin başarısı, ikiliklerle basit ve mekanik düşünmesinde, korkularında, korkuya karşı da hızla saldırıya geçmesindedir. Mesajlarını kolayca verebilmekte, yanıtları da istediği gibi alabilmektedir.

Gelişmiş teorik düşüncemiz yanında, pratiğimizle, net, keskin, hızlı, hatta "basit" olabilir miyiz acaba?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 08.11.2015- 17:01


AKP nereye ve nasıl gelmiş, yazıda iyi özet geçilmiş. AKP bu, para, istikar, tehdit, korku, güvenlik, baskı, din, iman, imam hoca hepsi. Bütün bunların üstünde korkunç bir propaganda aleti, seçimi AKP kazanamayacak da kim kazanacak?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.991
Konum: İstanbul
Durum: Forumda
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 08.11.2015- 17:55


Ercan Gündoğan'ın yorumunda AKP yorumu dışında sosyalistler için üzerinde durulması gereken bir pasaj da var. Yazarın yaptığı değerlendirme çoğu solcu tarafından önemsenmiyor ve sonuçta   siyasi mücadele yüzeysel bir soyutluk içinde ele alınıyor.

'' Marksist teorinin gelişmişliğine rağmen, pratikte, stratejide hala yeterli olunamadığı söylenmişti. Marksist teorinin, Marksistlerin durumu, gelişmiş teknolojisiyle dünyayı ziyarete gelen uzaylılara da benzetilebilir. En ayrıntılı ekonomik kriz teorilerimiz, devlet teorilerimiz, tarihin gelişimi ve devrimler üzerine gelişmiş çalışmalarımız vardır. İdeoloji ve kültür alanında sofistike düşüncelerimiz bulunmaktadır.

Sosyalistlerinin, bilimsel ve teorik sosyalistlerin, basit ve sınırlı olanın dilini çözmesi, yeni pratik sosyalizm bilimini kurmaları, sosyalist başarının temel koşuludur. Sosyalistler, bizzat yaşadıkları ve tarafı oldukları eşitsiz gelişmeyi, eşit gelişmeye dönüştürmek zorundadırlar. Ancak, teorik yeteneklerimiz, basit ve ilkel olanın gelişimini görmemizi de engelleyebiliyor.''


İdeolojik-siyasi mücadelenin başarısı ne kadar doğru çözümlemelerin yapılıyor olması kadar kitlelere ne derece ulaşabilir ve benimsenebilir oluşuyla da ilgilidir. Yazarın ''stratejide yetersizlik'' olarak nitelediği konu budur ve bu eksikliği dile getirmede de haklıdır. Bilimsel sosyalist ideolojinin en temel çıktılarını sahiplenmek ve dile getirmek önemlidir ama tek başına yetersizdir. Daha önceleri bu konuları yorumlarken ''kitleye çav bella ile yaklaşmak bir etki yaratmıyor'' cümlesiyle dile getirmeye çalışmıştım. Ne sosyalizmin temel önermeleri ve ne de çav bella'ya bir yetersizlik yüklediğimden değil, bu söylenenlerin kitlenin güncel-nesnel bilinci arasında önemlice bir açının var olduğunu ve bu açı nedeniyle karşılık bulamadığını söylemek için bu örneği yineliyorum. Yazarın yakınması da tam bu noktada önemli ve zaten bu konu da sol içindeki ayrışmaların öncelikli nedeni.

Bu sorunun aşılması konusunda bir reçeteye sahip değiliz, zaten böyle bir reçete de yok. Yapılması gereken günceli iyi okuyabilmek, yakın uzak geleceğe ilişkin kestirimlerde bulunabilmek ve bu bağlam içinde stratejiler üretebilmektir. Örnekse, AKP'nin ne olduğu 10 yıl öncesinden kestirilebilse AKP bugün siyasal ve toplumsal alanda bu denli etkili bir belirleyen haline gelemezdi.

Kitleye ulaşabilmenin yolu komünistler için fabrika önlerinde bildiri dağıtmaya, fabrikalarda örgütlenmeye ve benzer ''işçici'' yaklaşımlara indirgenemez. Günceli okuyabilmenin önemi burada da ortaya çıkıyor. Siyasal devrim perspektifinin soyutlamadan çıkarılmaması durumunda ''hükümeti değil devleti karşımıza alıyoruz'' gibi dar görüşçü savunma hatları oluşturulmakta ve bu konuda ortaya çıkan tartışmalardan da ne sınıfın ve ne de emekçi halkın payına bir şey çıkabilmektedir. Lenin'in ''devrimci gevezelik'' dediği şey tam da budur. Oysa Türkiye'de son on yılda ortalama yüzde ellinin nefretini -haklı olarak-   üzerine çeken bir Erdoğan ve AKP gerçeği varken siyasal mücadelenin ''işçici'' bir biçim altında sürdürülmesinde ısrar etmek anlamsız ve yararsızdır. Siyasal karşılığı da yoktur. Fabrika önlerinde bildiri dağıtmak, üretim birimlerinde örgütlenmeye çalışma yanlış ve yararsız değil ancak yetersiz, yetersizliğin ötesinde güncelin hesap edilmemesi ve ortaya çıkan olumlu verileri sınıfsal mücadeleye katamama gibi önemli bir eksikliği de beraberinde taşıyor.

Sınıf ile parti arasındaki açının kapanabilmesi partinin sınfı ve emekçi halkın öznelliğini veri olarak görebilmekten geçer. AKP'nin çok önceden ne olduğu ve yapabilecekleri kestirilebilse sistemin koçbaşı haline dönüşeceği de öngörülebilir ve AKP karşıtlığı üzerinden bir enerji biriktirilebilirdi. Bunlar yapılmadı, yapılamadı. Cumhuriyet mitingleri bile doğru okunamadı. Cumhuriyet mitingleri AKP'ye karşı biriken nefretin sokağa taşmasıydı. Öncülüğün kim ve nasıl yaptığının hiçbir önemi yok. Cumhuriyet mitingleri AKP gericiliğine karşı bir potansiyeli de ortaya koyuyordu ve o potansiyel o mitinglerin çok daha ilerisine geçebileceğini de içinde barındırıyordu. Sol büyük çoğunluğuyla o eylem ve potansiyelden yararlanamadı. Yararlanamadığı için de hemen hemen aynı kitlenin bütün yurtta kendiliğinden patlamasını da -gezi direnişini- şaşkınlıkla karşıladı. Cumhuriyet mitinglerini doğru okuyamayan sosyalistler gezi direnişine de hazırlıksız yakalandı.

Şunu söylemek istiyorum, Marksizm bizim dünya görüşümüz, bilimsel sosyalizm de ideolojimizdir. Bu konuda her türlü teorik çalışmanın içinde bulunabilmeli, örgütlenme dahil her türlü sorumluluğu da olabildiğince yerine getirmeye çalışmalıyız. Partisiz, örgütlü sınıf mücadelesinin verilemeyeceğinin bir kanıtı da burada yorumlamaya çalıştığımız ''eksikliğimiz''dir. Günceli okumak ve ona göre stratejiler geliştirmek bu konuda öngörülü olmak ve hatta gerekiyorsa işin içine sezgiyi de katmak bireysel olarak gerçekleştirilemez. Mutlaka ortak bir akla ihtiyaç gösterir ve o ortak akıl sadece ve sadece parti içinde billurlaşır.

Sonuç olarak yazarın yakındığı konu önemli bir konu, tekrar olsa da söylememiz gereken,   sınıf ile o parti arasındaki boşluğun giderilmesinin bir reçetesinin de bulunmadığıdır. Sınıfın ve emekçi kitlenin nesnel durumu doğru okunmadan strateji üretilemez. Kitlenin ne türde olursa olsun, öfkesi ve hatta nefreti yok sayılarak da strateji üretilemez. ''Hükümete değil devlete karşı olalım'' gibi yüzeyselliklerle de doğru ve sonuç alıcı bir sınıfsal mücadele geliştirilemez. Bütün bu hataları yaptığımız için, yapmayı da halen sürdürdüğümüz için sosyalist solda güçlü ve ivmesel bir yükseliş gerçekleştiremiyoruz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 09.11.2015- 18:18


Sınıf ile parti arasındaki açının kapanabilmesi partinin sınfı ve emekçi halkın öznelliğini veri olarak görebilmekten geçer. AKP'nin çok önceden ne olduğu ve yapabilecekleri kestirilebilse sistemin koçbaşı haline dönüşeceği de öngörülebilir ve AKP karşıtlığı üzerinden bir enerji biriktirilebilirdi. Bunlar yapılmadı, yapılamadı. Cumhuriyet mitingleri bile doğru okunamadı. Cumhuriyet mitingleri AKP'ye karşı biriken nefretin sokağa taşmasıydı. Öncülüğün kim ve nasıl yaptığının hiçbir önemi yok. Cumhuriyet mitingleri AKP gericiliğine karşı bir potansiyeli de ortaya koyuyordu ve o potansiyel o mitinglerin çok daha ilerisine geçebileceğini de içinde barındırıyordu. Sol büyük çoğunluğuyla o eylem ve potansiyelden yararlanamadı. Yararlanamadığı için de hemen hemen aynı kitlenin bütün yurtta kendiliğinden patlamasını da -gezi direnişini- şaşkınlıkla karşıladı. Cumhuriyet mitinglerini doğru okuyamayan sosyalistler gezi direnişine de hazırlıksız yakalandı.

Türkiye solunda problem sadece uvriyerist siyasetlerle ortaya çıkmıyor, bana göre bu siyasetlerin etkisi de çok fazla değil. Türkiye solunun temel hastalığı kendisine olan güvensizliğidir. Makale yazıyorsa, kitap yazıyorsa, Marksizmin en derin konularına kafa yoruyorsa sosyalist oluyor, kendinden başkasını sosyalist görmüyor, pratiğe gelindiğinde sosyalizmi bir kenara bırakıp   liberal veya kuyrukçu olabiliyor. Cumhuriyet mitingleri bu yüzden küçümsendi, gezi direnişi bu yüzden sahiplenilmedi. Neredeyse ''bir an önce bitse'' denilmeye başlandı. Bu tür konformist siyasetleri sol olarak belledikçe solun toplumsal bir güç olabilmesi yolunda adımlar atabilmesi kolay olmuyor. Ya CHP ya HDP ikilemi bu yüzden hala etkili olabiliyor. Teoride sosyalist olduklarını iddia edenler pratikte sistem partilerini sahiplenmeyi de yine teoriyle açıklama gayretkeşliğine girişebiliyorlar.





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 10.11.2015- 17:29



Türkiye solunun sorunu örgütlenme öncü parti konusuyla başlıyor bence. Kitlelerde karşılık bulamaması sosyalist partilerin kadrolarını kalabalık tutmaya yöneltiyor. Leninist parti özelliğini bunun için önemli buluyorum. Sosyalist partiler kitlede karşılık bulamasa da partiye her görüşten kişileri almamalı, parti ideolojik tutarlılığa sahip olmalı. Homojen bir özellik olmadığında devrim konusu ikinci plana atılıyor, sosyalizm vurgusu önemsizleştiriliyor, sosyal demokrat partilere yanaşma ve kuyrukçuluk da bu yüzden ortaya çıkıyor. TKP üç ayrı partiye bölünse bile HTKP dahil devrim ve sosyalizm vurgusunu partinin ideolojik tutarlılığına bağlıyorum. ÖDP'de bu vurgular bu kadar kuvvetli değil. Kuvvetli olmadığı için de her seçimde CHP ve HDP parti için önemli bir hale geliyor. Emep ve SDP de farklı değil. Bu partiler devrimi ve sosyalizmi çok uzak gördükleri için kuyrukçu sol olmaktan çekinmiyorlar.

Cumhuriyet mitinglerini küçümsememizin nedeni de bence bu. Devrim ve sosyalizm ötelendiğinde halkın her türlü hareketlerine bakış devrim ve sosyalizm açısından olamıyor. Başka saiklerle bakmak daha önemli hale geliyor. Cumhuriyet mitinglerine tepki en çok da kürt milliyetçilerinden gelmişti. AKP karşıtlığına karşıt olma o tarafta çok yaygın. Kuyrukçular da kürt milliyetçiliğine eğilimli, bu yüzden Cumhuriyet mitingleri yok sayıldı. Cumhuriyet mitinglerinin ardından gezi direnişi de paniğe yol açtı, tam olarak sahiplenilmedi.





Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Kırılma: Stalin’in Başarısız Demokrasi Devrimi... melnur 1 1039 06.10.2022- 00:31
Konu Klasör Şili seçimlerindeki solun başarısı üzerinden sol dalga konusu... melnur 2 1441 27.12.2021- 23:10
Konu Klasör İlhan Cihaner, CHP Genel Başkanlığı'na aday oldu: Sol siyasetle başarıya ulaşacağız melnur 5 2382 21.01.2021- 08:40
Konu Klasör Sosyalistler, CHP ve HDP... melnur 12 8508 23.01.2019- 07:40
Konu Klasör 12 Eylüller ve sosyalistler.. melnur 0 554 12.09.2022- 07:52
Etiketler   AKPnin,   başarısı,   sosyalistler
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS