SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Demokrasi ve özgürlüğün yolu           (gösterim sayısı: 2.801)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: dayanışma
Konu Tarihi: 10.11.2015- 16:34


Demokrasi ve özgürlüğün yolu -1

Resim Ekleme  
SEBAHAT KARAKOYUN - YAŞAR AYDIN

1 Kasım seçimlerinden sonra AKP’ye hâkim olan genel hava, “Gezi parantezi kapandı” oldu. AKP’de bu sevinç yaşanırken, muhalif kesimlerde seçim sonuçları “ülkeyi terk etmeye varan” tartışmalara yol açtı. Bunun yanında 50 yılı aşkın süredir ülkenin mücadele tarihinin içinde yer alan siyasal hareketler, sendikalar, aydınlar umudu diri tutmaya devam ediyor. Ülkenin ağır atmosferi karşında ''umut ve direniş'' diyenlerle bugünü değerlendirirken özgürlük ve demokrasi için izlenmesi gereken yolu konuştuk.

Yazı dizimizin ilk konukları ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş ve CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu Başkanı Sencer Ayata oldu.

Sencer Ayata (CHP Genel Başkan Yardımcısı)

Resim Ekleme

TERÖRLE KORKUTTULAR


AKP, seçimde yine kamplaşmayı kullandı. Terörle korkuttu. AKP’ye oy verenler, “Ülkeyi bu duruma getiren zaten AKP” demedi. Tersine, “AKP düzeltir” anlayışıyla hareket etti. Ancak bu seçimde kazandıkları moral, çok uzun sürmeyecektir. Üç ay sonra toplum yine aynı sorunlarla karşı karşıya kalacak. Çevremizdeki ateş çemberi ve içerideki yangın, iktidarı daha da fazla sarsmaya başlayacak.

Oy kaymaları kolay olmuyor
Partimiz şu anda yüzde 25’lik bir taban üstüne oturuyor. Son beş yılda yüzde 20 seviyesinden 25 seviyesine geldi ama orada durakladı. Türkiye'de üçte ikiye karşı üçte birlik bir sağ-sol bölünmesi var. Ancak bir kez Ecevit'in yüzde 42’si ile bu denge biraz olsun sol lehine oynamıştı. Bugüne bakalım. CHP ve HDP çok farklı siyasi duruşu olan partiler. Ama sol kimlik vurgusu olarak bakarsak iki partinin oy toplamının yüzde 38 olduğu görülüyor. Bu geçmişe kıyasla yüksek bir oran ama yetersiz.

Ortaya çıkan tablo aydınlanma ve modernleşme süreçlerinin Türkiye’de ciddi oranda ilerlediğini, ama henüz toplumsal çoğunluk haline gelemediğini gösteriyor. Hedef elbette çağdaşlaşma ve sol ilkelerden vazgeçmeden bu tabanı genişletmek.

Sağ seçmenle iletişim için ekonomi
CHP dini siyasete alet ederek ya da etnik kimlikleri vurgulayarak oy kazanamaz. Oy alamadığımız bu geniş tabanla sosyo-ekonomik bir dille iletişim kurmaya çalıştık. Ekonomiyle ilgili vaatlerimizin temel felsefesi budur. Gündeme getirdiğimiz vaatler sosyal adaletçi, bölüşümcü sosyal politika önerileriydi. Doğrudan insan odaklı önerilerdi. CHP ancak bu yolda ilerleyen ve bunları yayan ve derinleştiren bir parti olursa başarır.
Muhafazakâr söylem sonuç vermez

Vatandaşa sosyo-ekonomik bir dille seslenmekten vazgeçmek yanlış olur. Hastanelerdeki, okullardaki, fabrikalardaki sorunların sözcüsü olmalıyız. Daha çok emeğin yanında bir parti olmalıyız. CHP’nin muhafazakâr söylemlerle oy tabanını genişletme imkânı olduğunu zannetmiyorum.

Türkiye’de toplumun üstüne her geçen gün biraz daha çöken bir otoriter rejim var. Otoriterleşmenin çarkları sürekli dönüyor. Bu nedenle, refah dışında, CHP’nin bir diğer tarihi misyonu özgürlük ve demokrasi mücadelesinin lokomotifi olmak, dış barışı sağlamak. Türkiye’de özgürlük hedefini, sosyal adalet hedefinden ayrı düşünmek mümkün değil.

Yeni dönemde muhalefet
Parlamentodaki durum itibariyle CHP sayı ve iddia olarak aynı konumda. Ama diğer iki muhalefet partisi daha sorunlu. CHP parti içinde birliği sağladığı ölçüde muhalefetin gövdesinde sorun yok ama diğer partiler açısından ciddi sorunlar var. Demokrasi, kısacası başkanlık konusunda ne yapacaklarını bilmiyoruz.

CHP otoriterleşmeye direnme konusunda aynı kararlılıkta ama daha zor bir durumla da karşı karşıya. Matematiksel denklemlerin ötesinde, üst düzeyde politikalar üreterek güçlü bir parlamenter ve toplumsal muhalefeti inşa etme olarak tanımlanabilir. Bu alanda önderlik yapabilmeli CHP. Aksi halde fiili başkanlık, başkanlığa o da despotik bir padişahlık sistemine dönüşebilir.

AKP’nin bünyesel zafiyetleri sürüyor
13 yılda gelinen noktayı hatırlayalım. Bir yanda sorunlar yumağı diğer yanda paramparça bir AKP. Bu tabloda bir değişiklik olmadı. Sorunlar yumağı duruyor. AKP’de çift, hatta çok başlılık devam edecek. İktidar partisi belki geçici bir toparlanma göstermiş olabilir, ama bünyesel zafiyetleri devam ediyor. Tabanda parti bağı gevşek, bir o yana bir bu yana savrulan yüzde 10’luk bir kitle var. Araştırmalar aslında bu kesimin yüzde on beş dolayında olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki dönemde bu hedef kitlenin kompozisyonu iyi belirleyip o kesime yönelik mikro politikalar geliştirebilmek büyük önem taşıyor.

Rantı sürdürmek için otoriteleşme
Bu iktidar giderek büyüttüğü rant çarklarını çevirebilmek için otoriterleşmek zorundadır. İktidar çemberini daha fazla zenginleştirmek gayretleri devam ettikçe beklediğimiz şeffaflaşma, uzlaşma ve demokratikleşme mümkün değildir. Kamplaşmayla kazandığına inanan bir parti kamplaşmaya son vermeyecektir.

Hepimiz bilmeliyiz ki sorunların ana kaynağı gücün tek elde toplanması. Hükümet başkanın özel kalemi, parlamento onun onay makamı, hukuk maşası, toplum tebaası olduğu sürece Türkiye daha büyük sorunlarla karşılaşacaktır. Sorunların kaynağının ‘hep daha fazla güç isteyende’ olduğunu anlatabilmemiz lazım.

Korkuya karşı umut
Toplumda iki tip korku görüyorum. Birincisi terör, ikincisi iktidar yani istibdat korkusu. Bu korkuya karşı en kısa zamanda hep birlikte, "Biz varız, biz büyük bir gücüz ve biz yaparız" diyebilmeliyiz. Ne zaman özgürlüğü, aydınlanmayı, demokrasiyi isteyen seçmen tabanı her şeyi bir partiye bırakmayıp büyük bir toplumsal sorumluluk üstlenirse bu engel o zaman aşılır. Ne zaman parti bu tabanla birlikte politika yapmayı başarırsa bu engel o zaman aşılır. Bunun yapılacağına inanıyorum. Ne kadar umutsuz olursanız korku o kadar daha fazla beslenir, yayılır. Umudu kaybetmez, haklılığımıza inanırsak korkuyu yeneriz.

Gezi parantezi kapanmadı
Gezi’nin birçok yönü vardı ama belki de en önemlisi siyasi baskı kadar mahalle baskısına da hayır demesiydi. Otoriterleşme sürdüğü sürece özgürlük mücadelesi bitmez, ‘Gezi bitmez’.

Alper Taş (ÖDP Eş Genel Başkanı)

Resim Ekleme

GEZİ ANLIK BİR TEPKİ DEĞİLDİ


Gezi’den sonra AKP’nin girdiği tedrici gerilemenin bu seçimlerle şimdilik aşıldığını söylemek mümkün. Ancak, Gezi İsyanı’nı, salt bu alandaki yansımalarına bakarak değerlendirmek eksik olur. AKP, Gezi İsyanı’nı normalin dışına çıkılmış anlık bir tepkiden ibaret gördüğü için tüm araçlarıyla bu dinamiği bastırmaya çalıştı. Gezi İsyanı anlık bir tepkiye indirgenemeyeceği gibi açılıp kapanacak bir parantez olarak da ele alınamaz. Gezi’nin direnme dinamikleri, sokağa çıkan kesimlerin talepleri bugünkü rejime temelden bir karşıtlığı içeriyor. AKP-Saray rejimi geçici olarak bu dinamikleri geriletse de yok etmesi mümkün değildir.

Geziciler siyasetini arıyor
Gezi siyasetinin üretilemediği, geliştirilemediği ve kalıcılaştırılamadığını söylemek mümkün. Bu anlamda, Gezi milyonları siyasetini aramaya devam ediyor. Gezi’den sonra, onun referansları üzerinden solda inşa edilebilen tek yeni yapı Haziran Hareketi oldu. Haziran Hareketi tamamlanmış bir hareket değil ve bu anlamda inşa edilmesi gereken önemli bir zemin. Gezi İsyanı’yla beraber aslında AKP bitmişti. Gramsci’nin tabiriyle, ‘Eski ölmüş ama yeni henüz doğmamıştı.’ Gezi isyanı yeniye dair çok önemli bir yön çizmesine rağmen, yaşanan peş peşe seçim süreçlerinde Gezi’nin politik taleplerine sahip çıkan, onun birleşik ve yaygın dinamiklerine seslenebilen birleşik bir yeni seçenek oluşturulamadı. Gezi, muhalefet tarafından sembolikleştirildi. Seçimlerde daha çok stratejik oy kullanma biçimini alan, bu anlamda, “AKP’ye HAYIR’’ diyen negatif bir siyaset hâkim oldu. Gezi milyonları bu doğrultuda hareket etti. Bu durum bir seçeneksizliği işaret etti. Seçenek ancak AKP-Saray rejiminin karşısında Türkiye’yi yeniden kuracak bir bütünlüklü Haziran programı ile geliştirilebilirdi, bu yapılamadı.

Önümüze bakmalıyız
Öte yandan seçim platformunun dışında, toplumsal mücadele zeminlerinde de Gezi isyanının ortaya koyduğu siyaseti ete kemiğe büründürecek bir halk muhalefeti seçeneği de geliştirilemedi. Haziran Hareketi’nin bu doğrultudaki çabaları, seçim platformunun, temsili demokrasinin hesap kitapları içerisinde kendine bir alan açamadı. Şimdi bu süreçlerden ders çıkartıp önümüzdeki döneme bakmalıyız. Gezi’nin yeniden üretilmesini, yaygınlaşmasını ve örgütlü güce dönüşmesini sağlayacak olan, mahallede, sokakta, işyerinde, saldırıların yoğunlaştığı her noktada halkın birleşik mücadelesinin geliştirilmesidir. Bunu esas alarak, 2019 seçimlerini de bugünden görebilen bir yerden Gezi siyasetinin ilkeleri ve felsefesi doğrultusunda halkın öz örgütlerine, meclislere dayalı bir tarzda halkın iktidarının önünü açan bir siyaseti de geliştirmeliyiz.

Yeni yollara odaklanmalıyız
7 Haziran’da AKP’nin tek başına iktidarını kaybetmesi -biraz da abartılı biçimler alsa da - genel olarak bir iyimserlik havası yarattı. 7 Haziran sonrası AKP tarafından geliştirilen savaş konsepti ve onun bir parçası olarak şekillenen 1 Kasım seçim sonuçları, bu iyimserliği yok etti. Şimdi, yine biraz abartılı biçimde yaşanan karamsarlığın nedenlerinden birisi bu. Elbette herkes neler yaşanabileceği noktasında haklı bir kaygı içerisinde. Ama bu kaygının insanları pasifleştiren, kendi dünyasına döndüren bir sonuca değil, bugünkünü aşan bir direnme mücadelesine dönüştürülmesi gerekiyor. Hani, memleketi terk edip gitmek üzerine söylenenlere bakınca biraz şaşırmak ve üzülmemek de elde değil. Ama tümüyle böyle düşünenleri suçlamak da doğru değil. Milyonlarca insan tutunacağı, güveneceği, gelecek düşünü yeniden üreteceği bir umut arıyor. Mesele bu umudun yaratılması. Onun için de şimdi içe kapanarak, halka küserek değil aksine bu karanlık girdaptan ülkemizi nasıl çıkaracağımızı birlikte düşünerek, yeni yollar açmaya odaklanmamız gerekiyor.

Kapsamlı bir mücadele
Ülke gerçekliği tüm çıplaklığıyla karşımızda duruyor. Milliyetçi-muhafazakâr toplumsal yapı, özellikle 12 Eylül’den sonra örgütlü bir biçimde geliştirildi. 21.yüzyılın dinsel, kültürel ve kimlik temelli siyaseti de bunu besledi. Bu kültürel-ideolojik iklim ülkemizin gerçekliği. Bu gerçeğe sırtımızı dönemeyeceğimize göre değiştirmek için neler yapacağımızı konuşmalıyız. Bu her şeyden önce halkın içinde kök salmayı, halkın sorunlarını onlarla iç içe birlikte çözmeyi önüne koyan, uzun süreli, çok yönlü ve kapsamlı bir mücadeleyi gerektiriyor. Bu iklimi değiştirmek istiyorsak, halkın bağrında onunla iç içe geçmiş kanalları, zeminleri yaratmamız gerekiyor. Yoksa bu değişimi sağlayamayız.

1 Kasım sonuçları AKP’ye derin bir nefes aldırdı. İleriye hamle yapabilme imkânı sağladı. Seçim sonrası başlayan yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmalarında da bunu görmek mümkün. Ancak, bu sonucun esastan bir değişikliğe yol açtığını söylemek mümkün değil. İstikrar beklemek bütünüyle hayal. İstikrar ancak AKP’nin sömürü, baskı politikaları açısından geçerliliğini koruyacak. Yoksa rejimin ve düzenin dayandığı konjonktürel ve yapısal kriz dinamikleri istikrarsızlık üretmeye devam edecek.

Umudu teslim alamazlar
AKP karşısında, aslında AKP’den daha büyük bir kesim var. 1 Kasım sonrasında değişmesi gereken, “AKP’ye hayır” diyen milyonların örgütsüzlüğünün aşılması, muhalefet hareketinin dağınıklığının ortadan kaldırılmasıdır. Bu anlamda ülkeyi esastan değiştirecek potansiyel gücün, örgütlü ve kurucu bir güce dönüşmesi gerekiyor. Mesele artık bunu yapma iradesinin nasıl ve ne kadar gösterileceğinden ibaret.

Hep birlikte başarabiliriz
Bu sonuçları içine sindiremeyen, “Bu ülkede yaşanır mı” diye umutsuzluğa düşen ya da “Direnmenin bir yolunu bulalım” diyen herkesi birlikte böyle bir mücadeleyi yürütmeye, yeni yollar açmaya çağırıyoruz. Ankara’da katledilen arkadaşlarımızın açtığı pankartta olduğu gibi, ‘umutlarımızı bombalayamazlar’. Umutlarımızı, fikirlerimizi ve hayallerimizi teslim alamazlar. Şimdi “ya hep beraber ya hiç birimiz” sloganının en güncel olduğu bir dönemin içerisindeyiz. Hep birlikte başarabiliriz.

YARIN:

Birleşik Haziran Hareketi Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir

HDP Hakkari Milletvekili ve DTK Eşbaşkanı Selma Irmak

Birgün



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Sosyal demokrasi mi devrimci demokrasi mi? melnur 2 1072 29.08.2022- 08:41
Konu Klasör Yolumuz kimin yolu? umut 0 4041 15.03.2014- 10:24
Konu Klasör Başbuğ'a tahliye yolu toplumcu 1 4604 21.01.2014- 19:33
Konu Klasör Cumhuriyet dramı ve çıkışın yolu! melnur 0 1049 31.10.2021- 08:55
Konu Klasör Hükümete çıkış yolu verilmemeli umut 0 2717 06.01.2014- 18:43
Etiketler   Demokrasi,   özgürlüğün,   yolu
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS