SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   [3] 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
sorgulayan
[ kamil koc ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 08.08.2013
İleti Sayısı: 139
Konum: YurtDışı
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: sorgulayan
Cevap Tarihi: 09.10.2013- 15:08


Evet baslikta söylendigi gibi TKP "Sosyalizim 1989 yilinda yenilgiye ugradi diyor" ama neden ve nasil yenilgiye ugradigini aciklamiyor, bu yenilgiden dünya Sosyalistlerinin hangi dersleri cikartmasi gerektigini veya cikartiigini, Sosyalizmin caga uygun bir hale getirlmesi gerekip gerekmedigini,...... aciklamiyor.

Bu konuda elestiri yapanlar ve soru soranlar ise sayin melnur ve benzeri görüstekiler tarafindan "Emperyalistlerin yalanlarini anlatiyorsunuz, sol ve sosyalistleri emperyalistlerin bakis acisiyla elestiriyorsunuz, yaptiginiz sol-sosyalist düsmanligi, sol-sosyalistler zaten kendi aralarinda bunun nedenlerini tartisiyor,......" gibi basit ve isin kolayina kacan savunma refleksleriyle karsilasiyorlar.

Fabrika Dergisinin Aralık 2005 62. sayısında Sinan Dervişoğlu imzasıyla yayınlanan yazı, sosyalizmin çöküşüne ilişkin dürüst ve açık sözlü bir marksist eleştiri-özeleştiri ve analiz örneğini sizinle paylasmak istiyorum.

Bir kismini buraya tasiyorum   ve devamini okumak isteyenler icinde linki veriyorum.

"May 13 07 11:28 AM


Ayrıca, yazının uzun bir kopyala/yapıştır yazısı olması dolayısıyla özürlerimin kabul edileceğini umuyorum. Ancak yazıyı tarama, karakter tanıma yazılımından geçirme, tarama dolayısıyla oluşan hataları düzeltme ve formatını foruma uygun hale getirmek için emek harcamakla, bu özürü hafiflettiğimi sanıyorum.

Sosyalizmin Çöküşü:
Yeni Bir Yorum, Yeni Bir Çözüm

Sinan Dervişoğlu

Giriş: Travmayı Aşmak

Doğu Avrupa’da sosyalist rejimlerin çöktüğü 1989 ve SSCB’nin Yeltsin darbesi ertesinde lağvedildiği 1990’dan bu yana 15 yıl geçmiş olmasına karşın, Türkiye’de konuya yönelik sağlıklı bir açıklama çabasına rastlamak mümkün değildir. Olay sol içinde her gündeme geldiğinde, sosyalizmin çöktüğü gerçeği her zaman şu olgularla birlikte anılmaktadır: Ortaya çıkan tek kutuplu dünyanın ne kadar kötü olduğu, oralarda halkın sosyalizm dönemindeki yaşamı özlediği, global kapitalizmin insanlığın hiçbir sorununu çözemeyip bunları derinleştirdiği...vs.

Aslında burada karşı karşıya olduğumuz tipik bir psikolojik bastırma (refoulement) mekanizmasıdır. Can sıkıcı bir gerçekle yüzleşmekten kaçınan Türkiye solcusu, bilincinin ya da bilinçaltının “seçtiği” başka gerçeklere sığınmaktadır. Bu teselli mahiyetindeki ifadelerin hepsi doğrudur. Ancak bunlar, şu sorulara cevap vermemektedir: Kapitalizm adlı bu çürümüş yapı hala varlığını sürdürürken, insanlığın en taze ve olumlu yönlerine hitap eden sosyalizm niye yıkıldı? Bu halklar geçmişe özlem duyuyorlarsa, onun yıkılması karşısında niçin kıllarını dahi kımıldatmadılar ya da niye hala ona geri dönmek için gözle görülür bir çaba içinde değiller? Kurmak ve yaşatmak uğruna insanlığın yarısının, yaşam da dahil, en değerli şeylerini ortaya koyduğu ve bunları gözünü kırpmadan yitirdiği bir idealin, bu denli utanç verici görüntüler (fuhuş, mafyalaşma, faşizan milliyetçilik...) eşliğinde çökmesi, doğal olarak manevi bir ıstırap kaynağıdır ve bu ıstırap, günlük (aslında sıradan) gerçeklere sarılarak bastırılmaya çalışılmaktadır.

Ancak bu bastırmanın giderek bir travmaya dönüştüğünü görmek gerekir. Çöküntüde yaşanan felaketi görmek istemeyen solcularımız, bu tür görüntülerin olmadığı (ya da bilinmediği) sosyalizmin geçmişine sarılmakta, onu idealize etmekte ve sonuçta mazide, anılarla yaşamaktadır. Bu, geleceği kurma iddiasındaki bir siyasi akım için en büyük tehlikedir; zira geçmişteki devrimci değerlere sahip çıkmak ancak geleceğe uzanabilmek, ileriye bir köprü kurabilmek için anlamlıdır. Değil geleceği, bugünü dahi yorumlamayan; “nasıl oldu” sorusuna cevap aramayan bir sol profilin maziye sarılması, fiilen kendi manevi huzurevini kendi elleriyle kurması ve içine kapanması demektir. Bilinen gerçektir: En temiz ve şık huzurevi bile, aslında mezarlığın bekleme odasıdır. Sol hareketimiz, bu tür hazin bir geleceği düşündüren sinyalleri giderek daha fazla vermektedir. Son iki 1 Mayıs’ta hemen hemen tüm gruplar, dünya çapındaki devrimci önderlerin ve ülkemizdeki devrim şehitlerinin resimleriyle ve onların anılarına referansta bulunan sloganlarla yürümüş, katılımcıları oldukça heyecanlandıran bu ortamda, halkı ilgilendiren güncel politikaya ilişkin hiçbir akılda kalıcı slogan ya da tavır ortaya konamamıştır.

Bu tehlikeli durum, solun geleneksel politik kısırlığının yanı sıra, bir yönüyle de yukarıda işaret ettiğimiz “mazide yaşama” sendromuyla yakından alakalıdır. Bu travmayı da, onu başlatan bu “bastırma” sendromunu da aşmanın yolu, acının, ıstırabın üzerine gitmek ve onun köklerini sorgulamaktır. Böyle bir yaklaşım, doğal olarak yalnızca bir teorik derinliği değil, aynı zamanda ideolojik-politik bir kararlılığı, hiçbir tabu ya da “karizma”nın önünde geri adım atmama, hepsini sorgulamaya hazır olma cesaretini de gerekli kılmaktadır.

20. yüzyıldaki sosyalizm deneyi, bir zaferin ve bir başarısızlığın tarihidir. Başarı, insanlık tarihinde ilk defa ezilen sınıfların siyasi iktidarı ele geçirmesi, toplumsal yaşamın tüm alanlarını emekçilerin umut ve beklentileri yönünde topyekün dönüştürmeye yönelmesi ile ortaya çıkan büyük tarihsel atılımdır. Bu atılımdan yalnızca devrim yapan toplumlar değil, kapitalizm altında yaşayan toplumlar da çok şey kazanmış; sosyalizmi kuran halklar eğitim, sağlık, sanat, bilim ve sporda, bugün dahi özlemi çekilen büyük kazanımları yaratırken, kapitalist toplumların emekçileri de kendini stratejik olarak bir “sosyal devlet” e dönüştürmek zorunda kalan kapitalizmden anlamlı tavizler koparmayı başarabilmiştir. Bu açıdan, “sosyal devlet” veya “refah toplumu” gibi kavramların kapitalizmin içsel dinamiğinin bir sonucu değil, bizzat sosyalist sistemin varlığının dayattığı bir zorunluluk olduğu çöküşe doğru ve çöküşten sonra ortaya çıkmış, sosyal devletin kazanımları tüm metropollerde geri alınmaya başlamıştır. Yaşadığımız dünyadaki tek kutupluluğun üçüncü dünyada yol açtığı yıkımı da bu resme eklersek, sosyalizmin çöküşünün yarattığı boşluğun yalnız eski sosyalist ülke halklarında değil, kapitalist metropollerde ve üçüncü dünyada da dolaylı ve dolaysız hissedildiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla, sosyalizm deneyinin gerçek “başarı”sı ve insanlığa kattığı değerin gerçek boyutu, tamı tamına şu anda hissedilen ve özlenen bu “boşluk”un boyutlarıdır.

Deneyimdeki başarısızlık, öz itibariyle, sosyalizm adına kurulan iktidarların başlangıç iddialarından giderek uzaklaşması; özellikle toplumsal katılım, siyasi özgürlükler, ekonomik refah alanında mevcut olan ve giderek koşullarla açıklanabilir olmaktan çıkan yetersizliğin bu rejimlerin kitleler nezdindeki meşruiyetini kemirmesidir. Sonuçta halkın bir kesiminin desteğini alan kimi siyasi seçkinler sosyalizmden açıkça vazgeçmeye ve kapitalizme yönelmeye karar verdiklerinde, sosyalizmin olumlu yönlerinden yararlanan milyonlarca emekçi kılını dahi kımıldatmamış, ya da kımıldatamamıştır.

Çöküşün dinamiklerini 1917’den başlayarak ele alacak olan yazımızda, özellikle sol ortamda çöküşe yönelik sözlü ya da yazılı savunulan mevcut yaklaşımları eleştirecek ve yeni bir yaklaşımı ortaya koyacağız.


“Biz Çökeceğini Tahmin Etmiştik..”


Hiçbir kişi ya da örgüt, (burjuva ya da marksist) yukarıdaki sözleri yüzü kızarmadan söyleyemez. Burjuvalardan başlayalım. CIA’in milyonlarca dolar yatırarak kurduğu araştırma merkezleri, ünlü “think tank”ler, 1990’a doğru kelimenin tam anlamıyla dökülmüş; Prestroyka’nın düzgün yürümediği ve ülkede bir krizin başladığı defalarca belirtilmekle beraber, KP iktidarının bu kadar basit bir şekilde yıkılacağını hiçbir şekilde öngörememiştir. Yeltsin darbesine doğru Batı’nın bütün büyük dergileri, SSCB’de çıkacak bir karışıklığın (nükleer silahlar dolayısıyla) yol açacağı kaos ve tehdit üzerine kafa yorarken, Yanayev darbesinin ardından Yeltsin’in basit bir meydan okumayla (“tankın üzerine çıkarak”) sosyalizmi tek kurşun atmadan yıkabilmesi Batı’daki herkes, ama herkes için sarsıcı olmuştur. O dönemlerde SSCB’nin yıkılabileceği öngörüsünde bulunan tek bilinen burjuva ideologu , ünlü kontr-gerilla teorisyeni Z. Brzezinski’dir. Gorbaçov’un Sovyet Anayasa’sından “Parti’nin önderliği”ni kaldırmasının ardından “Yakından Sovyetler Birliği de kalmayabilir” diyen Brezinski’nin bu tavrı, daha çok 1960’lardan beri antikomünizmin ideologu olarak dile getirdiği “wishful thinking” ya da “dilek-temenni”nin uzantısı (veya duran bir saatin günde iki defa doğruyu göstermesi) olarak görülmelidir.

Gelelim marksistlere: SSCB yanlısı komünistler, son dakikaya kadar “kötü gidişi durduracak” bir çıkışın mümkün olacağını düşünmüş, hepsi olmasa da bir kısmı Yanayev darbesini naif bir biçimde bu açıdan bir kurtuluş saymıştır. Arkasında Kızıl Ordu ve KGB’nin olduğu bu darbenin bu kadar kof çıkması, bugün dahi muhtemelen birçoğunun kafasında açıklanabilmiş değildir (“ihanet” teorilerini aşağıda ele alacağız). SSCB’yi eleştiren marksistlerin durumu ise bir başka içler acısıdır. Gorbaçov’un mevcut sisteme başta getirdiği cesur eleştiriler, bu kesimin bir kısmında umut, bir kısmında kuşkuyla karşılanmış; ama sonuçtaki aymazlık her iki kesim için de aynı olmuştur. Ünlü troçkist Tarık Ali, Gorbaçov iktidarını Stalinizme son verecek bir tür “yukarıdan devrim” saymış, bu düşüncelerini aynı adlı kitabında dile getirmiştir. (“Revolution From Above”). Türkiye’de kaşarlanmış anti-sovyetik Perinçek çevresi, haftalık dergileri “2000’e Doğru”da Pravda’nın Türkiye muhabiri Andrey Stefanov ile ile röportaj yapmış, Sovyetler’in geçmişteki hataları için bir tür “pardon” dediklerini umutlu bir dille ifade etmiştir. (1)

Buna karşılık SSCB’ye muhalif olanlardan kimi troçkistler, Gorbaçov’a dudak bükerken “Stalinizmi yıkacak işçi hareketi” diye Dayanışma’yı desteklemiş (Ernest Mandel Dayanışma’nın anti-komünist mensuplarıyla yaptığı görüşmeleri gururla anlatmış), Türkiye’de de bizim troçkistler, kısa bir süre sonra maskeleri düşecek olan Azeri ve Ermeni Halk Cephe’lerini, bürokrasiye karşı emekçi inisiyatifi diye alkışlamıştır. (2) Doğu Avrupa rejimleri ardı ardına yıkılırken, yerli AEP yanlılarından Garbis Altunoğlu “çöken revizyonizmin yanında Arnavutluk, sosyalizmin kalesi olarak dimdik ayaktadır” tespitini yapmış; kısa süre sonra ne yazık ki, Arnavutluk da aynı yıkım kervanına katılmıştır.

“Biz demiştik”, elbette ki çöküş için bir açıklama değildir. Bu konuya başta değinmemizin amacı, kimsenin fiyakasını bozmak ya da muhtemel böbürlenmelerin önüne geçmek değil, yanlış tahminlerin ardında yatan çok önemli bir gerçeğe dikkat çekmektir: Yalnız burjuva teoriler değil, marksist teori de (tüm varyantlarıyla) Sovyet gerçeğini anlamak ve yorumlamakta yetersiz kalmıştır. Yaşanan topyekün aymazlığın ardındaki temel olgu budur. Buna daha ileride yine geri döneceğiz.


“ ...’den Sonra Yapıldı”

ya da Asr-ı Saadet Yaklaşımları


Sol içinde Sovyet tarihine yönelik eleştirel yaklaşımlar, geleneksel olarak, doğru bir bir yolda yürüyen ve belli bir noktadan sonra bu yolu terkederek yanlışa ilerleyen bir ülke imajı üzerinde yükselmektedir. Bu lineer tarih yaklaşımlarının sahipleri, sadece sapılan noktanın tespiti konusunda farklılık göstermektedir. Hala 1970’leri yaşayan kimi komünistler, “Gorbaçov’un ihaneti”nden bahsederek Brejnev döneminin sonuna kadar olan döneme sahip çıkmaktadır. (Eski) AEP’nin taraftarları ve kimi maocular bu noktayı Stalin’in ölümüne; troçkistler Lenin’in ölümüne, kendini “konseyci ........."

Devamini okumak icin : http://meydan.fr.yuku.com/topic/11/Sosyalizmin-k?page=1



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
yorum2006
[ yorumcu ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.08.2013
İleti Sayısı: 772
Konum: Gizli
Durum: Gizli
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

2 kere teşekkür edildi.
Cevap Yazan: yorum2006
Cevap Tarihi: 27.10.2013- 03:36


Sosyalizm yenilgiye uğradı demek, Marksizm-Leninizm yenildiye uğradı demek değildir. Bu aynı zamanda sistem kendi iç hataları nedeniyle çöktü demek de değildir. Hiç kuşkusuz Sovyetler'de dönem dönem uygulamada bazı hatalar da olmuştur. Ancak bu hatalar sistemin çökmesi için yeterli değildir. Uygulama olan her yerde, her işte hata da olur. Sistem neden mi çöktü? Yukarıda alıntılanmış uzun yazıda da bu açıklanmıyor zaten. Yalnızca Sovyetler döneminde olan bazı uygulamalara değiniliyor, yalnız bunlara da değil, mesela bunları eleştirenlere de vuruluyor. Yani bu yazıda sosyalizmin neden çöktüğünü irdeleme değil, sosyalizmi karalama var. Peki neden yenilgiye uğradı? Bunun için yenilme sözcüğüne bakmak gerekir. Yenilgi varsa bir de yenen vardır. Bu kim? Tabii ki kapitalizmin emperyalizmi. Yenilginin nedeni de burada yatıyor. Emperyalizm ekonomik olarak çok güçlü olduğu için onunla başa çıkılamadı. Olay bu. Yani sahadaki amatör gençlerden oluşan ve canla başla savaşan kadrolar, hem muazzam bir ekonomik güce sahip hem de her türlü pisliğe başvuran kaşerlenmiş profesyonellere karşı dayanamadı ve yenildi. Bu kadar basit. Bazıları zil takıp oynamasın ama, bunun rövanşı da olacak.




Bu ileti en son yorum2006 tarafından 27.10.2013- 03:40 tarihinde, toplamda 3 kez değiştirilmiştir.

Teşekkür edenler:   melnur [06.03.2021- 22:37],

Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 07.03.2021- 00:02



Eski başlıkları arada bir güncellemek mi gerekiyor, bilmiyorum. Daha serinkanlı yaklaşılabiliyor ve öyle olduğunda da diyalog kurabilmek de belki daha kolay olabilirmiş gibi geliyor.

TKP bir ''yenilgi''den söz etmiş, reel sosyalizmin çözülüşüne. Arkadaşımızın bu cümleyi kurmasında sanki bir şaşkınlık var. Ya da bana öyle geliyor. Reel sosyalizmin çözülüşü elbette bir yenilgidir. Hiç de şaşırmamak gerekiyor. Şaşırmamak ama üzülmek.. Dünyanın çok büyük bir bölümünde işçi sınıfı, sosyalizmden yana olan güçler iktidara geliyor, özel mülkiyet gibi bir tarihsel olguyu ortadan kaldırıyorlar, insanlarını daha umutlu bir geleceğe doru yönlendirmeye çalışıyorlar.   Müthiş bir devinim, olağanüstü bir süreç bu. Böyle olağanüstü bir döneme yaklaşım çok daha farklı olmamalı mı,   artık şu liberal ezberlerden sıyrılmak zamanı gelmedi mi?

Sorgulayan arkadaşımız tam olarak ifade etmiyor, ekonomi, ücretler falan diyor, reel sosyalizmin çözülüş nedenlerine; bir ölçüde etkisi olsa da, bu tür olağanüstü süreçlerin son bulmasını öyle birkaç sözcükle açıklamaya kalkmak da çok mümkün değildir. Ne ekonomi ve ne de özgürlük ve demokrasi olmayışı... Hepsinden bir miktar vardır, başka nedenler de, ama en başa yazılması gereken, reel sosyalizmin çözülüş nedeni olarak   sınıf mücadelesinin yitirilmiş olmasıdır. Biliyoruz, sınıf mücadelesi sosyalizmde de kapitalist toplumda olduğundan çok daha keskin sürebilir. Sovyetler Birliği'nde   de olan budur. Öyle 100 kişilik bir fabrikaya 200 işçi almakla paralar ödenmedi, sonra yıkıldı gitti gibi fantezilerin çok tehlikeli olduğu, kendini bir solcu olarak niteleyenlerin asla söylememesi, asla düşünmemesi gereken konular olduğunu da unutmamak gerek.. Ne demek;   bir lokmamız varsa ve gerekiyorsa onu aç olan biriyle paylaşmak solcu olabilmenin en gerekli koşulu değil mi? En basitinden bir toplum beş birim yaşam ürünü üretiminde bulunuyorsa, o beş birim yaşam ürününün beş kişiye değil de ihtiyacı olan on kişiye paylaştırılmasına dönük bir anlayışı savunmuyor muyuz? Bu durum yoksulluğun paylaşılması da değil, burada öne çıkarılması gereken anlayışın kendisidir. İhtiyacı olan herkese göre bir üretim planlamasıyla o sorun çözülür. Ama tersini savunursak, ki savunduğumuz şey tamamen kapitalizmin ekonomik gerçekliğidir, üretimde bulunanlar zaten doğrudan sömürüyle karşı karşıya iken, üretimde kendine yer bulamayanların çaresizliğini ve yaşam dışı kalmışlığını olumlamak ve ekonominin gereği olarak nitelemek demektir. Sn. sorgulayan reel sosyalizmi ve Sovyetler Birliği'ni   karalamak adına liberal ekonomiyi savunduğunu fark etmiyor bile...

Sovyetler'de sınıf mücadelesi kaybedildi. Stalin sonrası liderler sosyalizmi sürdürebilme yolunda hatalar yaptılar. Bu kişilerin o görevlere nasıl geldiği sorusu da önemlidir ve kuşku yok sorgulanmalıdır. Proleter diktatörlük konusunda ve partinin işleyişi konusunda kimi mekanizmaların sorun ürettiğinden ya da ortaya çıkan sorunları çözemediğinden söz edilebilir. Hem işçi devletinin ve hem de partideki işleyişin daha demokratik bir yapıya kavuşturmanın gerekliliği ileri sürülebilir. Tartışılabilir konular bunlar. Ne var ki, SSCB'yi liberal bir bakış açısıyla, liberal ideolojinin söylemleriyle eleştirmeye kalkmanın en başta   doğru bir yöntem olmadığını görebilmeliyiz. Gerçekten ve samimiyetle solcu olmayı, sosyalist olmayı önemsiyorsak ve bu konuda bir samimiyet de taşıyorsak liberal basıncın şu ya da bu şekilde zihnimize kazıdıı şu önyargılardan kurtulabilmek gerekiyor diye düşünüyorum. Belki demokrasi konusundan başlayabiliriz. Tamam, bir kısım sözde enternasyonalistin sadece ''baskı aracıdır'' söylemine sıkışmayalım ama demokrasi dediğimizde de sanki her şeyin, her kötülük ve yanlışlığın açıklamasının panzehrini bulmuş gibi bir havaya da girmeyelim. Kapitalizmin ve emperyalizmin insanlığın önünde biriktirdiği çok ciddi sorunlar vardır ve bunların çözülmemesi durumunda insanlığı ve dünyamızı çok ciddi yıkımlar bekliyor. Bu gerçeği hiç akıldan çıkarmadan, bununla birlikte ikinci önemli gerçeği de hiç yadsımayalım. Çözüm tektir ve adı da bilimsel sosyalizmdir.

Uyduruk, ütopik bir sosyalizm değil...
Bilimsel sosyalizm...
Yani sosyalizmin Marksist kökenli olanı...
Yani özel mülkiyetsiz bir toplumsal formasyon...

Başka çare yok.








Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   [3] 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör 1989 Devrimleri Alisan 22 15707 02.12.2014- 20:56
Konu Klasör Erdoğan-AKP darbesi yenilgiye uğratılabilir solcu 13 7830 18.12.2015- 10:31
Konu Klasör Saray rejimini sandıkta yenilgiye uğratmak... melnur 1 1028 13.01.2022- 06:43
Konu Klasör TKP diyor ki toplumcu 0 2756 04.03.2014- 15:08
Konu Klasör İstanbul HAYIR diyor melnur 4 3667 06.04.2017- 20:21
Etiketler   TKP,   Sosyalizim,   1989,   yilinda,   yenilgiye,   ugradi,   diyor
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS