SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Demokratik Özerklik üzerine:Tarihsel/teorik çerçeve           (gösterim sayısı: 3.281)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: dayanışma
Konu Tarihi: 20.01.2016- 13:32


Demokratik Özerklik üzerine I: Tarihsel/teorik çerçeve
Fatih Yaşlı  
 

“Kürt sorunu nedir?” Bu soruya -“Kürtler yoktur” diyenleri dışarıda bırakarak söyleyecek olursak- verilmiş olan çok sayıda yanıt var. Bu yanıtlara göre, Kürt sorunu bir demokratikleşme sorunudur, bir güvenlik sorunudur, dış güçlerden kaynaklı bir sorundur, bir azgelişmişlik/ka lkınma sorunudur, bir emekçi sorunudur vesaire.

Bu yanıtlar, farklı siyasi pozisyonlardan üretilmiş yanıtlar olmakla birlikte, “Kürt sorunu nedir?” sorusunun etrafında dolanmakta, sorunun “bilimsel yanıtı”ndan uzak durmaktadırlar. Peki, “Kürt sorunu nedir?” sorusunun “bilimsel” bir yanıtı var mıdır, “Kürt sorunu nedir?” sorusuna “bilimsel” bir yanıt vermek ne demektir?

Bu soruya, sosyal bilimler alanında ve özellikle “milliyetçilik çalışmaları” başlığında yazılmış binlerce kitap ve yüz binlerce makaleye bakarak “bilimsel” bir yanıt vermek mümkündür ve o yanıt en veciz haliyle şöyledir: “Kürt sorunu etno-politik bir sorundur.” Bu ise şu anlama gelmektedir: Kürt sorunu, Kürt olarak adlandırılan ve statü sahibi olmayan bir etnik grubun, uluslaşma süreci içerisinde, statü sahibi olmayı talep etmesiyle ama bu taleplerinin karşılanmamasıyla ilgili bir sorundur.

Peki “statü sahibi olmak” ne demektir? Anlatmaya çalışalım: Milliyetçilik ideolojisi, yine veciz bir ifade tanım kullanacak olursak, “Ulus fikriyle devlet fikrinin çakışması” olarak tarif edilebilir. Dolayısıyla etno-politik sorunlarda çözüm, uzun yıllar boyunca, ulusların kendi devletlerine sahip olması, yani “ulus-devlet” olarak karşımıza çıkmıştır. Klasik şema uyarınca, bir etnik grup zamanla ulus olma bilincini edinecek/uluslaşacak, bu esnada statü talep edecek, bunun için mücadele verecek ve nihayetinde de bağımsızlığına kavuşacak/kendisine ait bir devlet kuracaktır.

Kürt etno-politik sorununun ve Kürt uluslaşma sürecinin taşıyıcısı olarak Kürt siyasi hareketi de uzun yıllar boyunca bu klasik şemaya sadık kalmış, Kürt sorununun çözümünün bağımsız bir Kürt devleti kurulmasından geçtiğini savunmuştur. Hedef, bağımsız, birleşik ve -ulusal kurtuluş mücadelelerinin çoğunda gözlendiği üzere sosyalist- bir devlet kurmaktır.

Ancak zamanla bu klasik paradigma değişmiş, statü talebinden vazgeçilmemiş olmakla birlikte, “bağımsız Kürdistan” talebinden –en azından söylemsel düzeyde- vazgeçilmiştir. Statü talebinin bugünkü formu ve dile getiriliş biçimi, mevcut sınırlar değişmeksizin yapılacak anayasal ve yasal düzenlemelerle Kürt coğrafyasında âdem-i merkeziyetçi bir idare biçiminin hâkim olması, meselenin demokratik hakların genişletilmesi ve yurttaşlığın içinin demokratik bir şekilde doldurulmasıyla çözülmesi şeklindedir. Buna ise “demokratik özerklik” ya da şu aralar daha popüler olduğu üzere, “özyönetim” adı verilmektedir.

Bu dönüşümün elbette ki pratik ve teorik nedenleri vardır. Pratik neden, Öcalan ve PKK yönetiminin askeri olarak devleti yenip bağımsızlık ilan edemeyeceğinin farkına varmış olmasıdır ve Öcalan’ın 1999’da Kenya’da yakalanması bu farkındalığı pekiştirmiştir. Diğer bir pratik neden ise 1990’ların hemen başında reel sosyalizmin çözülmesi ve buna bağlı olarak ulusal kurtuluş hareketlerinin dünya ölçeğinde bir geri çekilme süreci yaşamasıdır.
Teorik nedenler ise, yakalanmasının ardından Öcalan’ın yaptığı okumalar ve yaşadığı fikri dönüşümle ilgilidir. Öcalan, post-Marksist, postmodern, liberter, dünya-sistemci ve anarşist okumaları neticesinde hem Marksizm-Leninizm’le bağlarını koparmış, hem de modernitenin ve bununla bağlantılı olarak ulus-devletler sisteminin keskin bir eleştiricisi haline dönüşmüştür.

Öcalan, “tekçi ve baskıcı” olarak adlandırdığı “kapitalist modernite”nin yerine “demokratik modernite”yi, tekçi ulus anlayışının yerine “demokratik ulus”u, ulus-devletlerin yerine de “demokratik özerklik”i önermektedir. Öcalan’ın yazdıklarına bakarak, bu kavramları kısaca şöyle özetleyebiliriz: Demokratik modernite, kapitalist moderniteye karşı ekolojik, kırsal, komünal/kooperatifçi bir üretimi ve onun etrafında örgütlenmiş bir toplum modelini/uygarlık tahayyülünü içermektedir. Demokratik ulus, “tekçi ulus anlayışı”na karşı, etnisite üzerinden tanımlanmayan, cinsiyet eşitlikçi ve çokkültürlü/çok dilli bir kolektif kimliği işaret etmektedir. Demokratik özerlik ise merkezi devlet aygıtının yetkilerinin önemlice bir bölümünü yerel yönetim aygıtlarına devretmesi ve katılımcı bir yerel demokrasinin inşası anlamına gelmektedir.

Peki, tarihsel arka planını ve teorik çerçevesini -bir köşe yazısı sınırları içerisinde- ortaya koymaya çalıştığımız “demokratik özerklik” Kürt sorununa bir çözüm olabilir mi, özyönetimle Kürtler bir statüye kavuşmuş olurlar mı? Bu soruların yanıtını da pazar günkü yazıda tartışmaya çalışalım.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 27.01.2016- 13:19


Demokratik Özerklik Üzerine II: Özerklik çözüm mü?
Fatih Yaşlı  

 
Çarşamba günkü yazıda, Kürt sorununun bir “etno-politik” sorun olduğunu, buradan hareketle de çözümün etno-politik bir karakter taşıması gerektiğini belirtmiştik. Bu ise “statü talep eden bir halkın statü sahibi olması” anlamına geliyordu; yani Kürt sorunu, Kürtler bir statü sahibi olmaksızın çözülemeyecek bir sorundu.

Peki bir halkın statü sahibi olması ne demektir, nasıl statü sahibi olunur? Statü sahibi olmak, “halk olmaktan kaynaklanan kolektif haklarını kullanmak”, bunun için ise “siyasi bir birime sahip olmak” anlamına gelir. Bu siyasi birim özerk bölge olabileceği gibi, federasyon ya da bağımsız devlet de olabilir. Bunlardan hangisiyle statü sahibi olunacağını ise söz konusu halk ve siyasi temsilcilerinin yürüttüğü mücadele, savundukları paradigma, güç ilişkileri, bölgesel-uluslararası konjonktür vs. belirler.

Bugün Kürtlerin savundukları paradigma, başına “demokratik” sıfatı eklenmiş olan “özerklik”tir. Her ne kadar gerek Türk gerekse Kürt tarafından kimi kesimlerce demokratik özerkliğin aslında bağımsızlık için bir aşama olduğu iddia edilse de, bu iddiayı doğru kabul etmek demokratik özerklik üzerine herhangi bir analiz yapmayı imkânsız kılmaktadır. Çünkü sahiden de ortada bir “ara aşama” ya da “bağımsızlık için kullanışlı bir araç” varsa, demokratik özerklik üzerine tartışmanın bir manası yoktur. Dolayısıyla biz buradaki değerlendirmelerimizi, Kürt siyasi hareketinin, “Kürt sorununun çözümü demokratik özerkliktedir” söylemini “doğru” kabul ederek yapacağız.

Bugün Kürtlerin yaşadığı ülkelere baktığımızda gördüğümüz manzara şu: Irak’ta resmi, Suriye’de fiili bir özerkliğe, dolayısıyla statüye sahipler. İran’da ciddi baskılar söz konusu olmakla birlikte “kültürel özerklik” anlamına gelebilecek geniş kültürel haklar söz konusu. Herhangi bir kolektif hak kullanımı ve statüye sahip olunmayan tek yer ise Türkiye ve sorun da zaten bundan kaynaklanıyor.

Statünün iki boyutu bulunuyor: İlki Anayasal, ikincisi ise siyasi ve idari boyut. Anayasal boyut esas olarak yurttaşlığın nasıl tanımlanacağını içeriyor. Eğer özerklik hayata geçirilecekse, etnik vurgudan arındırılmış ve vatandaşlık/ortak vatan esasına dayalı, haklar ve ödevler açısından eşitlikçi bir yurttaşlık tanımına ihtiyaç bulunuyor; ayrıca özerkliğin tanımının yapılması ve hukuki/idari çerçevesinin çizilmesi gerekiyor.

Siyasi ve idari boyut ise merkezi hükümetle özerk bölge arasındaki ilişkilerin tanımlanmasını gerektiriyor. Siyasi özerklik, idari özerkliği aşan bir yönetim biçimi olduğundan mutlaka ve mutlaka bir bölgesel yasama aygıtına, bir de bölgesel yürütme aygıtına ihtiyaç duyuyor. Bölgesel yasama ve yürütme aygıtlarının, merkezi hükümetle işbirliği içerisinde bir yetki bölüşümüne gitmesi ve eğitim, sağlık, vergi, doğal kaynakların kullanımı ve güvenlik gibi başlıklarda hangi yetkilere sahip olacağının yine kanunlarla belirlenmesi gerekiyor.

Bölgesel yasama ve yürütme aygıtı merkezi hükümete bir alternatif teşkil etmediği gibi, onunla egemenlik üzerinden bir rekabete de girişmiyor. Merkezi parlamento ve hükümet “ulusal” ölçekte iş görürken, bölgesel parlamento ve hükümet “bölgesel” sorunlara odaklanıyor. Böylelikle ortaya “ayrı bir devlet” çıkmıyor, merkezle özerk bölge arasında bir “yetki bölüşümü” ve güçlendirilmiş bir “yerel demokrasi” söz konusu oluyor.

Bugün “etno-politik bir sorun olarak Kürt sorunu”nun çözümü için en rasyonel yol demokratik özerklik olarak görünüyor; çünkü bağımsızlık ve federasyona göre çok daha kolay hayata geçirilebilme niteliği taşıyor. Sadece anayasal/yasal düzenlemeler yapma kolaylığı anlamında değil, bir yandan Kürtlerin statü sahibi olmaları anlamına gelirken, öte yandan ülkenin mevcut sınırları değişmeyeceği, yani “bölünme” anlamına gelmeyeceği, bir “iç savaş”ı engelleme potansiyeline sahip olduğu, dış müdahale olasılığını zayıflatacağı ve bir arada yaşamaya hizmet edeceği için de demokratik özerlik şu an eldeki en iyi seçenek olma niteliğini taşıyor.

İronik ve trajik olanı ise şu ki; Kürt siyasetinin temel talebinin bölünme değil, demokratik özerklik aracılığıyla birlikte yaşamak olduğu bir konjonktürde, savaşla birlikte Kürtlerin duygusal kopuşu giderek hızlanıyor. Ortak vatanda, eşit yurttaşlar olarak bir arada yaşama iradesi, iktidar ve medya tarafından yükseltilen milliyetçilikle birlikte gün geçtikçe zayıflıyor. Sorun, maalesef giderek demokratik özerklikle dahi çözülemeyecek ve iki halk için de felaket anlamına gelebilecek bir veçheye kavuşuyor.

Peki Kürt sorununun çözümü için şu an itibariyle en rasyonel yol olduğunu söylediğimiz demokratik özerklik, Kürt emekçilerinin emekçi olmaktan kaynaklanan sorunlarının çözümü anlamına geliyor mu? Bu da üçlemenin son yazısının konusu olsun.




Bu ileti en son dayanışma tarafından 27.01.2016- 13:19 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 27.01.2016- 13:20


Demokratik özerklik üzerine III: Emekçilerin kurtuluşu?
Fatih Yaşlı  

 
Üçlemenin ilk yazısında demokratik özerkliğin tarihsel/teorik çerçevesini çizmeye çalışıp bunun bir “statü talebi” olduğunu söylemiştik, ikinci yazı ise özerkliğin bu talebi karşılayıp karşılamayacağı üzerineydi. Özetle söylediğimiz şey, Kürt sorununun etno-politik bir sorun olduğu ve ancak statü ile çözülebileceğiydi; Kürt siyasi hareketinin güncel talebi olarak özerklik bu talebi karşılıyor ve sorunu çözebilme potansiyelini taşıyordu.

Bugün üzerinde duracağımız mesele ise Kürt sorununa çözüm olan şeyin, aynı zamanda Kürt emekçilerinin sorunlarına çözüm olup olmayacağı; yani aynı anlama gelmek üzere “ulusal kurtuluş”la “sınıfsal kurtuluş” arasındaki ilişki ve mesafe.

Öncelikle belirtilmesi gereken şey şu ki, Öcalan tarafından formüle edildiği şekliyle demokratik özerklik sadece Kürt sorununa bulunmuş bir siyasi çözüm olma niteliği taşımıyor; demokratik özerkliğin temel iddialarından biri “kapitalizme alternatif” bir toplumsal hayatın inşa edilmesi. Bunun nasıl gerçekleşeceğini anlamak için ise tekrar teorik düzleme ve Öcalan’ın yazdıklarına dönmemiz gerekiyor. Öcalan, tarihi sınıf mücadelelerinin tarihi değil, devletle toplum arasındaki mücadelenin tarihi olarak okuyor; “kapitalist modernite”yi de, devletin gücünün zirvesine çıkarak “ulus-devlet” formuna bürünmesi olarak değerlendiriyor. Kapitalizmdeki temel çelişkinin ise burjuvazi ile proletarya arasında değil, tekeller ile toplum arasında olduğunu söylüyor. Öcalan’a göre kârın kaynağında artı-değere el konulması değil, tekellerin fiyatları istedikleri gibi manipüle edebilmeleri bulunuyor.

Böylesi bir okuma, beraberinde çözüm olarak devletin/merkezi iktidarın ve tekellerin gücünün sınırlandığı ve fiyatların manipüle edilemediği bir piyasa ekonomisinin inşası talebini getiriyor. Merkezi iktidarın gücünün sınırlanması için yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, tekellerin gücünün sınırlandırılması için ise tarım/kır kooperatiflerinin, komünlerin, yerel meclislerin kurulması ve “katılımcı” bir ekonominin yerelliklerden/belediyelerden inşa edilmesi formüle ediliyor. Dolayısıyla demokratik özerkliğin ekonomik boyutunda, kendi üretim süreçlerini kendi organize eden yerel unsurların gönüllü birlikteliği bulunuyor. Bu model “sosyal ekonomi”, bu modele dayalı toplum ise “ahlaki-politik toplum” olarak adlandırılıyor.

Bu noktada, yazının temel meselesini ve sorusunu bir kez daha hatırlatalım: Kürt sorununun çözümünü sağlayabilecek olan demokratik özerklik, Kürt emekçilerinin “temel meselesi”ni çözebilir mi, Kürt sorununun çözümü, Kürt emekçilerinin kurtuluşu anlamına gelir mi?

“Temel mesele” ile ne kastettiğimizin anlaşılmış olduğunu umuyorum: Emekçilerin ürettikleri zenginliğe kapitalist sınıf tarafından el konulması, yani sömürü. Demokratik özerkliğin ekonomik boyutu, sömürüyü sonlandırmak için bize yeterli araçlar sunmuyor; bunun gerisinde ise hem teorik hem de pratik birtakım açmazlar/kısıtlar bulunuyor.

Teorik olarak bakıldığında, kapitalizm okumasının merkezine “emeğin metalaşması” sorunu konmadığı için, demokratik özerklik bu durumu ortadan kaldırmayı vaat etmiyor. Oysa kapitalist ekonomiyi diğer üretim tarzlarından tam da “emeğin metalaşması” ayırıyor ve metalaşmış emeği ortadan kaldırmadan kapitalizmi ortadan kaldırmak mümkün olamıyor. Oysa Öcalan açısından temel mesele, emek de dâhil her şeyin metalaştığı kapitalizmi ortadan kaldırmak değil, tekellerin kârını sınırlandırabilecek bir sistem inşa etmek. Dahası, yine demokratik özerklik formülasyonunda burjuva devlet aygıtının ele geçirilip parçalanması ve “mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmeleri”, yani üretim araçlarının kamulaştırılması, sonrasında da merkezi bir planlama aracılığıyla ekonominin topyekûn bir şekilde yeniden örgütlenmesi bulunmuyor, Öcalan bunun yerine yerel birimlerin gönüllü birlikteliği üzerine inşa edilmiş bir ütopyadan bahsediyor.

Pratikte ise bu ütopyanın bir karşılığı bulunmuyor. Emperyalizmin küresel şirketler aracılığıyla tüm gezegeni tek bir pazar haline getirdiği günümüz dünyasında, kapitalizmin içerisinde birtakım “adacıklar” oluşturarak kapitalist sömürüyü durdurma şansınız bulunmuyor. Aynı şekilde, tekellerin kâr maksimizasyonu üzerine kurdukları ve kararları ona göre aldıkları bir sistemde, ekonomiyi yerelden alınan kararlarla örgütlemek, yani “katılımcı/demokratik bir ekonomi” inşa etmek mümkün görünmüyor.

Velhasıl, 21. yüzyılda da merkezi devlet aygıtını ele geçirip üretim araçlarını kolektifleştirmeksizin sömürüyü sona erdirmenin söz konusu olamayacağı gerçeği karşımızda duruyor, Kürt sorunu mutlaka çözülmeli ama bunun Kürt emekçilerinin emekçi olarak kurtuluşu anlamına gelmediğinin unutulmaması gerekiyor.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Boratav ile Türkiye, iktidar ve muhalefet üzerine: 'Demokratik devrimin bazı görevleri sosyalistlerin'... melnur 1 1943 10.12.2019- 09:05
Konu Klasör Demokratik sanduka umut 0 3153 20.04.2015- 09:05
Konu Klasör Demokratik Cumhuriyet proleter 1 3498 16.03.2015- 01:03
Konu Klasör Demokratik özerklik dayanışma 1 3588 09.01.2016- 13:28
Konu Klasör Demokratik sosyalizm mi? melnur 21 12237 18.11.2022- 06:40
Etiketler   Demokratik,   Özerklik,   üzerine:Tarihselteorik,   çerçeve
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS