SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 5 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   3   [4]   5   >   son» 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 18.09.2018- 03:46


Yurtseverlik konusunda çok yorumum var; bu forumda da bu konuyu işleyen çok başlık. Şunu söyleyebilmek mümkün. Yurtsever olmayan birinin bu ülkede solcu-sosyalist olabilmesi, bu topraklarda sosyalist bir mücadeleyi savunabilmesi mümkün değildir. Çünkü yurtseverlik son kertede kendi yurdunda kendi sömürücülerinden kurtulma yolunda bir uğraşın adıdır. Bu yüzden bu bağlamdaki vatanseverlik ve yurtseverlik solcu olabilmenin baş koşuludur. Bu topraklarda siyasal devrim perspektifine sahip değilseniz, bir iktidar perspektifiniz yoksa yurtsever olamadığınız gibi, solcu-sosyalist de olamazsınız. Savunageldiğiniz, söylemeye çalıştığınız her şey ''devrimci'' bir gevezelikten başka bir şey olamaz. Ve dikkat edin, bu yurtsever olmayan, aklınca ulusalcılık karşıtı olan ve kendisi gibi olmayan her siyasal yapıya ulusalcı ve sosyal şoven demekten çekinmeyen tiplerin hemen tamamı kuyrukçudur.

Ve kuyrukçu olup da sözde enternasyonalist oldukları iddiasında bulunanlar elbette ki, yurtsever olmayacaktır ve elbette kendi yurdunda siyasal devrim perspektifinden yoksun olacaktır ve elbette kendileri gibi olmayan her şeye düşman olacaklardır.

Fotoğrafın aslı bu!




Bu ileti en son melnur tarafından 28.09.2019- 23:13 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 28.09.2019- 23:12


Küreselleşme mi, yurtseverlik mi?

(...)

Sermaye sınıfının yurtseverliği burjuva devrimleri çağında kaldı. Artık bu asalak sınıfın yurdu İsviçre bankalarında istifledikleri paraları, ülke dışında emekçileri sömürdükleri yatırımları ve nerede daha fazla faiz varsa oraya üşüştükleri ve aynı hızla çekilip mahvedecekleri ülkelerdir.

Yurtseverliğin bugün, Suriye gibi emperyalizmin ağır saldırısı altındaki, çağımızı yansıtmayan bir iki ülkeyi saymazsak, emekçi sınıfların tekelinde olduğunu söylemeliyiz.

Emekçiler bu özelliklerini tarihte defalarca kanıtlama fırsatı buldular.

Paris Komünü’nde Alman işgaline karşı kendi burjuvazisine rağmen savaşan Parisli emekçilerdi.

Alman faşizminin saldırısına karşı anayurt savunmasında Sovyet halkları destanlaştı.

Vietnamlı emekçiler, önce Fransız, sonra ABD emperyalizmini dize getirdiler.

Domuzlar Körfezinde Küba halkı ABD’ye ve yardakçılarına unutulmaz bir ders verdi.

Türkiye tarihi de Mustafa Suphi’lerden Nâzım’a, Behice’lerden Deniz’lere emekçi sınıfların yurtseverliğinin örnekleriyle parlıyor.

Sermayenin ağzına yakışan ve kullanmalarına itiraz etmeyeceğimiz kavram “milliyetçilik”tir. Çünkü kendi kirli çıkarları için ve diğer ulusların emekçilerine karşı işçileri ve köylüleri seferber etmenin yolu, herkesi onlarla birlikte aynı teknede olduğuna inandırmalarıdır.

(...)

https://haber.sol.org.tr/yazarlar/erhan-nalcaci/kuresellesme-mi-yurtseverlik-mi-271323



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 26.10.2019- 05:38


Milliyetçilik, yurtseverlik ve sosyalizm - Metin Çulhaoğlu

Son Suriye harekâtı dolayısıyla ülkede yaratılan hava, milliyetçilik ve yurtseverlik kavramlarının sosyalizm açısından bir kez daha ele alınmasını gerektiriyor.

Arada kimi güncellemelere de başvurarak…

Avrupa’da 19. yüzyılda şekillenen bir ideoloji olarak milliyetçiliğin sosyalizmle bağdaşır bir yanı yoktur. Dün olmamıştır, bugün hiç yoktur. İkisinin birbiriyle bir şekilde “eklemlenmesi” de mümkün değildir. Arada çok ciddi bir kan uyuşmazlığı vardır.

Konuya tarihsel açıdan bakıldığında iki olasılıktan söz etmek mümkün görünüyor.

Bunlardan birincisi, emperyalizmin boyunduruğundaki ülkelerde gelişen milliyetçi akımların bir noktadan sonra sosyalizme ulaşmasıdır. İkincisi ise ezilen ulus milliyetçiliğiyle ilgilidir. İlkinde bir dönüşüm, başkalaşma, ikincisinde ise önsel bir “haklılık” söz konusudur.

İlkiyle devam edersek, dünyada ve Türkiye’de kendi evrimi sonucunda sosyalizme dönüşen herhangi bir milliyetçi akım göstermek mümkün değildir. Bunu, az sonra üzerinde duracağımız “yurtseverliği” ayırarak söylüyoruz.

Nedeni de basittir: Milliyetçilik kendini ülke içinde olsun dışarıda olsun başka ulusları, halkları, grupları, vb. “düşman” sayarak tanımlar. “Düşmanlar” tarihsel süreç içinde değişebilir; ama birileri mutlaka bulunur. Bu özelliğiyle milliyetçilik sosyalizme dönüşemeyeceği gibi, yan yana geldiğinde kendisi bozulmaz, sosyalizmi bozar.

İkincisine gelince: 1900-1990 döneminin koşulları ayrı; ama günümüz kapitalist dünyasında ezilen ulus milliyetçiliğinin de sosyalizmle olan mesafesi açılmıştır. Bu tür milliyetçiliğin bugün de halkçı, ilerlemeci ve modernleşme yanlısı özellikleri olabilir. Ancak bu özellikler artık daha çok dünya sistemiyle avantajlı bir bütünleşme ve küresel pastadan (başkalarının aleyhine de olsa) daha büyük pay kapma çabalarıyla cisimleşmektedir.

***

Yurtseverlik, hep söylediğimiz gibi, milliyetçilikten farklı olarak bir ideoloji değil bir motiftir.

Bir motif olduğundan kendi ayrı varlığını sürdüremez; kendisinden daha gelişkin ve kapsamlı ideolojilere eklemlenir. Eklemlenilen ideoloji milliyetçilik de olabilir, muhafazakârlık da, liberalizm de, sosyalizm de…
Ayrım bizce nettir: Milliyetçilik, bir millete ve devlete atıfta bulunur; yurtseverlik ise “yurt” denilen, halen var olan ya da olması istenilen bir coğrafyaya. Küba ile özdeşleşen “patria o muerte” (anavatan ya da ölüm) sloganında olduğu gibi… Sovyetler Birliği’nin Nazi istilasına karşı “anavatan savunması” için seferber olması gibi…

Esasen, tarihsel deneyimlere baktığımızda yurtseverliğin daha çok kurtuluş ve öz-savunmayla, milliyetçiliğin ise içeriye ya da dışarıya dönük saldırganlıkla özdeşleştiğini görüyoruz.

Ya “ulusalcılık”?  
   
“Ulusalcı” olup milliyetçilik yapmadıklarını söyleyenlerin “ulusalcılığın” milliyetçilikten neden ve nasıl ayrı tutulması gerektiğini doyurucu biçimde açıkladıklarına biz tanık olmadık. Genel olarak söyledikleri, küreselleşme karşısında ulus-devletin ve onun çıkarlarının gözetilmesi gerekliliğidir. Bu düşünce çerçevesinde ulus-devlet kimin devleti, bu devleti kimler yönetiyor, bu devlette subaşlarını kimler tutmuş gibi can alıcı sorular hiç gündeme gelmez.

Kısacası, onlara göre, milliyetçilerin, hatta faşizan unsurların elinde de olsa devlet ulus-devlettir ve korunması, savunulması gerekir. Böyle olunca, sen ne kadar “ben milliyetçi değil ulusalcıyım” desen de milliyetçilik gelip seni bulacaktır.

Ve bulmaktadır da...

***

Son sözlerimiz, yurtseverlik bağlamında bir güncellemeyle ilgili.

Yurtseverliğin sosyalizme eklemlenmesi, Türkiye açısından bakıldığında 1920’lerin ilk yarısının ve 1961-71 döneminin gerçekliğidir ve bir benzerinin bu dönemde yaşanması çok güç görünmektedir.

Dünyanın ve Türkiye’nin hâlihazırdaki durumu ve koşulları yurtseverliği milliyetçiliğe doğru ittirmektedir. Türkiye’de, milliyetçiliğin etrafından dolanarak, ona hiç bulaşmadan sosyalizmle buluşacak bir yurtsever dalga ufukta görünmemektedir.

Bu, sosyalizmin artık yurtseverliğe boş vermesi gerektiği anlamına gelmemektedir.

Şu anlamda okunmalıdır: Sosyalizmin, önünde hazır bulacağı “bozulmamış” yurtseverlik kalmamıştır.  


Yurtseverliği de kendisi üretmek zorundadır…

https://ilerihaber.org/yazar/milliyetcilik-yurtseverlik-ve-sosyalizm-105375.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 01.02.2020- 07:14


Vatan yahut Sosyalizm - Orhan Gökdemir

Tarihi çok gerilere gitmiyor. Demek ki insanlık tarihindeki kısa ışık parlamalarından biridir. Önce Aydınlanma ve sonra onun ışığında parlayan Büyük Fransız Devrimi ile büyük bir devrimci dalganın içinde bulduk kendimizi. Kant, teoride tanrının kellesini uçurmuştu. Ondan feyz olan Robespierre pratikte kralın kellesini uçurdu. Bunlar aslında bireysel kelleler olarak görülmekle birlikte, eski rejimin kelleleriydi. Eski rejimin kelleleri düşünce, o başsızlıkta Cumhuriyet fikri doğdu. İnsanlık ailesinin en büyük, en devrimci icatlarından biridir.

Sosyalist Cumhuriyet de büyük ölçüde o dalganın ürünü. Cumhuriyetin harcına eşitliğin katılabileceği fikri 1848’den ve 1871’den damıtılarak elde edilmişti. Büyük emperyalist savaşın ortasında görüldü ki Cumhuriyet fikrini yaşatmanın yolu onu eşitlikçi bir harçla yeniden yoğurmaktan geçiyor.

Düştük, kalktık; 200 yıl sonra hâlâ o dalganın üzerindeyiz.

Şimdilik şurası açık; Fransız Devrimi, Ekim Devrimi, Türk Devrimi tanrının ve kralın kellesini uçurarak iş gördü. Demek, kelle uçurmanın Aydınlanma tarihinde yeri var.

***

Büyük aydınımız Mithat Paşa, cüretli ve çalışkan olmakla birlikte henüz sultan kellesi uçurmayı hayal edemiyordu. Saray duvarları Batıdan gelen esintileri içeri sızdırmıyordu çünkü. O da başka yoldan giderek halletmeyi denedi. Aziz’i bir saray darbesiyle indirdi, koltuğuna yeğeni Murat’ı oturttu. Fakat yeni sultanın akıl sağlığı dalgalıydı. Ayrıca fırsatçı küçük biraderi Hamit, Paşanın kulağına Anayasayı tanıyacağını fısıldamıştı. Paşa, Murat’ı da indirdi, Hamit’e yolu araladı. Mason Murat ancak üç ay saltanat sürebilmişti.

Kanun-i Esasi, ilk anayasa, 1876’da ilan edildi. Meşrutiyetlerimizden birincisini o saray darbesine borçluyuz. Mimarı iş bilir Mithat Paşa'dır. Bir yıl sonra 93 harbini bahane eden Hamit ilanını kabul ettiği anayasayı rafa kaldırdı. Uzun istibdat dönemi kapısı aralanmıştı. Mithat Paşa ise kelle almayı bilmemenin bedelini kendi kellesini vererek ödedi.

Başkaları da var: Anayasal tarihimiz başlama vuruşunu üç erken aydınımıza, Mithat Paşa, Ziya Paşa ve Namık Kemal’e borçluyuz. “Hürriyeti” ve “Vatanı” bize onlar öğretti. Esası Sultan düşürmesidir.

Ne diyor Ozan: “Nice sultanları tahtan indirdi. Nicesinin gül benzini soldurdu. Nicesini dönmez yola gönderdi. Bir ayrılık bir yoksulluk biri de ölüm.” İndirdiler, gül benizlerini soldurdular veya dönülmez yola gönderdiler. Ama kellelerini hep yerinde bırakmayı tercih ettiler.

Abdülhamit, Namık Kemal’in vatan dediğini özel mülkü sayıyordu. Varsıldı, üzerine biraz dindardı. Mülkünü dindar bir varsıl olarak yönetti. Camiye gitti, çıkışta borsanın yolunu tuttu. Servetini çoğaltarak geçirdiği uzun hükmünde tek derdi mülkünü elinde tutmaktı. Bunun için tehdit oluşturanlara zulmetti, yasakladı, kovaladı. Ama o şartlarda bile ömrü ancak 30 yıl hükmetmesine yetti.

Enver, Talat ve Cemal Rumeli’den koşup geldiler. Büyük despotu alaşağı etmeye bir telgraf kampanyası yetmişti. Hamit kendisine gönderilen telgraflardan çok korktu, gül benzi solmuştu, kendiliğinden düştü. Derdest edip Selanik’te bir köşke kapattılar sonra. Meşrutiyet’in birincisinin icadı olan “Hürriyet” böylece hayat buldu. Anayasa raftan indi, meclis açıldı. Meşrutiyetlerden ikincisidir, fiili sultansızlık halidir. Vatana vardık.

Fakat ikinci kuşak aydınlarımız da Mithat Paşa ekolündendi. Hamit’i indirip Reşat’ı bindirdiler. Reşat, kukla padişah olmayı baştan kabul etmişti. Hükümsüz kellelerimizdendir.

***
Cumhuriyet, “Vatan” ve “Hürriyet”in getirisidir.


1908’de hürriyeti ve vatanı bulmuştuk, gericiler 1909’da bulduklarımızı geri almak için ayaklandılar. Şeriat istiyorlardı. Şeriat, vatansızlık ve hürriyetsizlik halidir. Onların başaramadığını Balkan Harbi başardı. 1910 ila 1920 arasındaki uzun iç savaşta vatanı da hürriyeti de kaybettik.

Ama sonra direnmenin bir yolunu bulduk. Kurtuluş Savaşı vatan için yolu yeniden aralamıştı. Son sultan, kellesi uçmasın diye İngiliz gemisiyle sıvıştığından, bu vatanda bir sultanın olması da artık anlamsız görünüyordu. Kalsaydı, Cumhuriyet bu kadar hızlı gelir miydi, bir sorudur. Ama kuşkusuz eninde sonunda gelirdi. Sultanının kellesini almamakla birlikte, dönülmez yola gönderdi; Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’ye borçluyuz.

Sonra Cumhuriyet de düştü. Eteklerinden gelen Menderes kendisini yeni sultan ilan etmeye çok yaklaşmıştı. İkinci istibdattaydık. Tabii, bu tarihten biliyoruz, sultan varsa kelle alma hareketi de vardır. Devirdiler ve aldılar. Anayasayı yeniden ilan ettiler. Arkasında büyük bir Kemalist Aydın hareketi ve TİP vardı. Üçüncü meşrutiyetimizdir.

Olmayınca, 12 Eylül’de bir zavallıyı, Kenan Evren’i silah zoruyla sultan ilan ettiler, reankarne Abdülhamit’tir. Ancak henüz aydınlarımızı yok edememişlerdi. Aziz Nesin ve Yalçın Küçük öncülüğünde ayağa kalkan aydınlarımız nevzuhur Hamit’i silkelediler, ancak düşüremediler. Bu da üçüncü istibdat dönemimizdir.

***
“Vatan yahut Silistre”, Namık Kemal’in 1872’de kaleme aldığı tiyatro oyunu. Başlangıçta eserinin adı sade “Vatan”dı. Oyun sahnelenince izleyenler galeyana geldi. Sokağa çıkıp feryat ettiler, yürüdüler. Çünkü sultanın tebaası o salonda vatanla ilk defa karşılaşmıştı. Olaylar üzerine Vatan yazarını derdest edip Mağusa'ya sürdüler. Sansürlediler. O da sansürden kaçmak için “Silistire”yi ekledi “Vatan”a. Yetmedi tabii, sürgünde ölüme terk ettiler. İlk vatan kahramanımızdır.  

Peki sultanlar neden bu kadar korkarlar vatandan, hürriyetten ve cumhuriyetten?

Çünkü sultanların, kralların, çarların vatanı yoktur. Bizim vatan bildiğimizi onlar mülkü bilirler. Vatan mülkse, devlet de mülktür. “Adalet mülkün temelidir” derken söylenen budur. Marks’ın cümleleriyle tekrarlayayım: Kral devlet benim mülküm derken aslında mülk sahibinin kral olduğunu söylemek istemektedir. Demek ki bir toprağın vatan olması için onu mülk edinenlerin elinden alma şartı var.

Alacaksınız ve sultanları mülksüzleştireceksiniz, toprağın vatana dönüşmesinin esası da bu.

Ama sözde de olsa en gerici dönemde bile bir adalet arayışı veya iddiası vardı. Kapitalizmin son, tekelci aşamasında kaldırıp attılar. Ortalıkta çıplak bir mülk ve çıplak bir devlet kaldı. Ezilenler artık vatansızdır.

***
Düştük, kalktık. Vatanı silip hürriyeti tepeledin mi, karanlığa varırsın. Vatan yeniden mülk ilan edildi. Hürriyet tepelendi, Cumhuriyet imamların elinde defnedilmeyi bekliyor. Nevzuhur sultan “benim değil mi, kime ne” bile dedi tarihine bakmadan. Hamit’in ruhu dolaşıyor zombi bedenlerinde. Düştük, kalkarız. Biz hâlâ o dalgadayız. Sultan varsa, dönülmez yola göndermek isteyenler de vardır: Aydınlanma tarihinde ve türkülerimizde yeri var.

Sultanların, kralların, çarların vatanı yoktur ama bizim acil bir vatana ihtiyacımız var. Adalet ezilenlerin vatanıdır. Buluruz, eninde sonunda, mecburuz.

Bu yeni bir oyundur fakat; adı “Vatan yahut Sosyalizm”dir….

https://haber.sol.org.tr/yazarlar/orhan-gokdemir/vatan-yahut-sosyalizm-279584



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 28.04.2020- 07:10


Özeleştiri de içeren bir yazı - Metin Çulhaoğlu

Yakın geçmişte “yurtseverliğin” Türkiye’de sosyalizmin kitleselleşmesinde önemli bir motif olabileceğini savunmuştuk.

Konu açılmışken bu bağlamda eski bir hesabı da kapatalım:

2000 yılı başlarında, ÖDP’nin o zamanki Genel Başkanı bizim yurtseverlikle ilgili söylediklerimiz için “ÖDP’de kalsaydı yurtseverlik falan diyemezdi, başka yere gitti şimdi konuşabiliyor” demişti.

Oysa yurtseverlikle ilgili görüşlerimizi ÖDP’nin merkezindeyken de dile getiriyorduk. Örnek vermek gerekirse, 1999 yılı başında İstanbul’da gerçekleştirilen, kendileri de ÖDP’nin merkezinde yer alan Bülent Forta ve Ertuğrul Kürkçü ile birlikte Tanıl Bora’nın katıldığı bir panelde (Milliyetçilik ve Barış Politikaları) görüşlerimizi açıkça dile getirmiştik. Recaizade Mahmut Ekrem’in Bihruz Bey’ini örnek vererek milliyetçiliğe kozmopolit yaklaşımlarla karşı durulamayacağını, bir panzehir aranıyorsa bunun yurtseverlik olabileceğini söylemiştik (bu paneldeki konuşmalar için, Bir Adım dergisi, Mart 1999, s. 33-47).

Bu hesabı kapanmış sayıyoruz.

***

Hep anlatmaya çalıştığımız gibi, yurtseverlik milliyetçilikle aynı şey değildir. Milliyetçilik, modern döneme ait, kendi bütünlüğü ve kapsamı olan bir ideolojidir. Yurtseverlik ise bir ideoloji değil bir motiftir; dolayısıyla daha köklü ve kapsamlı bir ideolojiye eklemlenir. Bu ideoloji milliyetçilik de olabilir sosyalizm de…

Buraya kadar söylediklerimizi bugün de sahipleniyoruz ve bu konuda herhangi bir “özeleştiri” gereği duymuyoruz. Ancak, “küreselleşme milliyetçiliği” denilen olgu o yıllarda bile ortadayken, Türkiye’nin böyle bir rotaya yerleşeceği aşağı yukarı ortaya çıkmışken ve solun geniş kesimler üzerindeki etkisi sınırlıyken, sosyalizmin yurtseverlik gibi fazla “serbest” bir motifi kendi ideolojik-siyasal duruşuna kolayca eklemlemesi mümkün değildi.

İşin bu yanını görmekte eksik kaldık.

***

Bugün gelinen noktada “yurtseverlik” temasını tamamen rafa kaldırmayı önermiyoruz. Ancak bugünkü dünya ve Türkiye koşullarında, üstelik sosyalist ideolojinin etkisi belirli sınırları aşamamışken, yurtseverliğin “üzerinden yürünecek” ana damarlardan biri olması mümkün görünmemektedir. Sosyalistler olarak kendi abdestimizi ne kadar sağlam sayarsak sayalım ana damar deyip yurtseverlik üzerinden gidildiğinde enfeksiyon ihtimali vardır; daha geniş kesimler söz konusu olduğunda ise yurtseverlik, doğrudan milliyetçiliğe çıkan kestirme bir yol da olabilir.

Bugün için durum böyledir.

Daha açık olması için geçmişten bir örnek verelim: Türkiye İşçi Partisi 1960’lı yıllarda “Bugün 35 milyon metrekare vatan toprağı Amerikan işgali altındadır” dediğinde ne kimse bunun ardından “milliyetçi” olmuş ne de TİP milliyetçilikle suçlanmıştı. Bu sterilliği sağlayan, TİP’in o dönemdeki göreli etkisinin yanı sıra, dincisinden ülkücüsüne kadar sağın tüm renklerinin tam boy Amerikancı olmasıydı.

Yani o dönemde yurtseverlik sola yazıyor, sağ ise demagojik ve sahtekârca olsa bile “anti-emperyalist” ve “anti-Amerikan” görünüm vermeyi riskli sayıyordu.   Bugün ise yurtseverlik daha çok,   bir mıknatıs durumundaki otoriter, milliyetçi, giderek faşizan odakların çekim alanındadır.

Zamanında bizim de göremediğimiz bir “trend” daha söz konusudur: 25-30 yıl kadar önce küreselleşme edebiyatı alıp yürümüşken pek çok kesim karşı tepkileri en çoğu “mikro-milliyetçilik” gibi dar bir çerçevede görme eğilimindeydi; bugün ise mikrosu falan kalmamıştır.

Birileri yaşasaydı rahatlıkla “Ne mikrosu ulan, makro makro!” diyebilirdi.

***

Geleceğimiz yer ise şu:

Eğer Türkiye’de sosyalizmin hangi başat temaya yükleneceği, hangi ana damarı işleyeceği ve nereden yürüyeceği gibi bir gündem varsa ve böyle bir gündemi tartışmak makulse, verilecek yanıt bizce şu olmalıdır: Olmazsa olmaz’ı “tabandaki” ve “yerelliklerdeki” dayanışma ağları olmak üzere, ideolojik, siyasal ve örgütsel düzeylerde adıyla sanıyla faşizme karşı mücadele…

Anti-kapitalizm bu mücadelenin her uğrağına ve hücresine içerilmiş olmalıdır; demokrasi boyutu olmalı, ama “kuvvetler ayrılığının” ve “meclisin yeniden güçlenmesinin” ötesine geçmelidir; anti-emperyalizm, vurgusu dönemlere göre artmak üzere mutlaka anti-kapitalizm içinde bir yere oturmalıdır.

Yurtseverlik de bu genel çerçeve içinde yerli yerine oturabilecektir.

https://ilerihaber.org/yazar/ozelestiri-de-iceren-bir-yazi-112275.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Proleter_Devrimci
[ Proleter_Devrimci ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.01.2019
İleti Sayısı: 132
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

26 kere teşekkür edildi.
44 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: Proleter_Devrimci
Cevap Tarihi: 06.11.2020- 21:35


Ben yurt sevgisini Nazım Hikmet'ten öğrendim. Önceden yurt sevgisi konusunda dürüst olmak gerekirse fazla bir duyarlılık taşımıyorum. Fakat onun şiirlerini okuduğumda (özellikle 1950 sonrası şiirlerini) yaşadığım topraklara olan bağlılığım arttı... Bence bir solcunun mücadelesinin çıkış noktası, önce kendi yaşadığı çevresini, yurdunu, coğrafyasını değiştirmek olmalı... Tabi ki devrim perspektifimiz tüm dünyayı, insanlığı değiştirmektir... Ancak öncelikle başlangıç noktamız, kendi içerisinde bulunduğumuz ve mensubu olduğumuz topraklar, insanlar olmalı... Aksi bir tutum, kendi evinin önünü temizlemeden, şehrin meydanını temizlemeye çalışmaya benzer...

Evet ben yurtseverliği Nazım'dan öğrendim. Örneğin, onun, Prag'da iken yazdığı bir şiiri okumuştum. Prag'ın ağaçları, ona kendi yurdunu, Anadolu'yu hatırlatır... Fakat Prag'ın o yemyeşil coğrafyası ile çorak Anadolu'nun pek bir benzerliği yoktur aslında... Fakat Nazım'ın yurduna olan özlemi o kadar derindir ki, o yemyeşil Çekoslovakya topraklarında Nazım, Anadolu'nun o çorak topraklarını görür. Daha doğrusu görmek istediğini, özlem duyduğunu görür. Hatta Türkiye'de ki tutsaklığında ziyaretçilerini beklediği hapishanedeki o bekleme odasını bile özlediğini söyler. Bir insan neden tutsak olduğu mahpusu bile özler? Bu yaşadığı topraklara olan bağlılık değil de nedir? Nazım, ona yıllarca hain gözüyle bakan yurduna, kendisini sevmeyen, düşman gören halkına her zaman sevgiyle bakmıştır. Bu yurtseverlik değil de nedir? Nazım, sürgün hayatı boyunca, Anadolu'dan uzak kaldığı yıllarda, ''önemli değil, zaten benim yurdum tüm yeryüzüdür'' deyip, kestirip, atmamıştır. Her zaman doğduğu topraklara yönelik özlem ve sevgi duygusuyla yaşamış, bu duygu şiirlerinede yansıtmış ve bu özlemle de ölmüştür.

Evet, solcular bana göre yurtseverdir. Fakat yurdunu sevmenin Kürdü ezmekten ya da Yunanlılar, Ermeniler gibi aynı coğrafyayı paylaştığı kardeş halklara düşmanlık beslemekten geçmediğini bilen kişidir.





Bu ileti en son Proleter_Devrimci tarafından 06.11.2020- 21:39 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.

Teşekkür edenler:   melnur [07.11.2020- 08:13],

Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 08.11.2020- 02:16


Ben yurt sevgisini Nazım Hikmet'ten öğrendim. Önceden yurt sevgisi konusunda dürüst olmak gerekirse fazla bir duyarlılık taşımıyorum. Fakat onun şiirlerini okuduğumda (özellikle 1950 sonrası şiirlerini) yaşadığım topraklara olan bağlılığım arttı... Bence bir solcunun mücadelesinin çıkış noktası, önce kendi yaşadığı çevresini, yurdunu, coğrafyasını değiştirmek olmalı... Tabi ki devrim perspektifimiz tüm dünyayı, insanlığı değiştirmektir... Ancak öncelikle başlangıç noktamız, kendi içerisinde bulunduğumuz ve mensubu olduğumuz topraklar, insanlar olmalı... Aksi bir tutum, kendi evinin önünü temizlemeden, şehrin meydanını temizlemeye çalışmaya benzer...

Bir insanın yaşadığı toprakları, yurdunu sevmemesini anlamak mümkün değil. Bu durum insanın doğasına aykırı geliyor bana. Bu topraklarda yaşanan şey ne olursa olsun, sadece orada bulunmak, orada yaşam sürmek, anılarımızın, sevgilerimizin vb. olması bile insanın zihninden çıkaramayacağı bir nitelik. İnsanın içine işler bu durum; farkında olsak da olmasak da... Hatırlıyorum, ilk kez yurt dışına çıkıp otele yerleştiğimizde, dört kişiydik ve ayrı ayrı odalarda bulunuyorduk, televizyon izlerken bir Boğaziçi belgeselime rastlamıştık ve öyle heyecanlanmıştık ki, hemen herkes birbirini aramaya çalışmıştı. Tekrar olsun, ''bizim yurdumuz bütün cihandır'' sözü bu bağlamda yurt sevgisine karşıtlık içermez. Orada anlatılmak istenen şey konunun siyasal yanıdır ki, zaten yurtseverlik anlatılmak istenen o siyasal durumu da sahiplenir.

Şunu söylemek istiyorum, yurtseverliğin sadece milliyetçilikle çakışan yurt sevgisi bu bağlamda karşı çıktığını söyleyenlerde de vardır. Tersi mümkün değil. Anılarımız mı yok, duygularımızı mı yitirdik? Bana o tür karşı çıkışlar bir ezberci söylem geliyor. Çoğu konuda olduğu gibi içeriksiz gevezelikten başka bir şey değil. Ama şu var; yurtseverlik sadece duygusal bir tavır ve sıradan bir yurt sevgisi olarak da anlaşılmamalı. Yurtseverlik böyle bir şey değil, daha aşkın bir anlamı ve siyasal boyutu var. Yurtseverliğin milliyetçilikten farkı bir kere emperyalizm karşıtlığını içermesidir. Bir solcunun, sosyalistin olmazsa olmaz bir niteliği. Dahası Kemal Okuyan'ın da hatırladığım kadarıyla bir yazısında altını çizdiği gibi sadece dış sömürücülere değil kendi yurdundaki sömürücülere de karşı olması.   Ve bulunduğu yurt parçasında bir siyasal hedef gözetmesi, bir sosyalist devrim, bir sosyalist kuruculuk amaçlaması. Ve yine bulunduğu coğrafyada ezilenlerden yana bir mücadeleyi önceliğine alması. Yani yurtseverlik siyasal anlamından soyutlanarak da yorumlanmamalı. Böyle bir tavrın proleter enternasyonalizmine aykırılık olduğunu iddia eden kişi bu konuda hiçbir şey bilmiyordur, söyledikleri sadece gevezeliktir ve gerçekte sosyalizm karşıtlığıdır.

Başkada bir şey değil.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 09.11.2020- 08:26


Bu yurtseverlik konusunda yapılan bir önemli hatanın da   genel tutumumuzla ilgili bir yanlışlıktan kaynaklandığı söylenebilir. Özellikle polemik yapılan konularda kendi iddialarımızın doğruluğunu kanıtlamak için karşımızdakinin ne söylediğini pek önemsemiyor, dinlemiyor, ciddiye almıyor ve ve söylenenlere değil de o konuda kafamızın içine yerleşmiş klişelere yanıt vermeye çalışıyoruz. Bu durum da diyalog kapılarının kapanmasına ve tartışmanın bir monoloğa dönüşmesine yol açıyor.

Somutlaştıralım; yurtseverliği sadece bir milliyetçilik olarak algılamak, yurtseverliğin ne olduğunu ve neden bir solcunun yurtsever olması gerektiği yolunda birtakım argümanlar sıralayanların sözlerine kulakları kapayarak ''hayır sen milliyetçisin, milliyetçiliği savunuyorsun'' demek ve bu tanımı da ''sen sosyal şovenistsin''e kadar uzatmak hep bu içimizde yer etmeye başlayan ve neredeyse kişiliğimizin bir parçası haline gelen önyargıların basit bir çözümleme yapamama sorunu ortaya çıkarması nedeniyledir. Adını vermeyeyim, bir arkadaşımız yazmıştı, ille de yurtseverliği mahkum edecek ya, ''zaten Marks da yurtseverliğe karşıydı, bak burada ne yazıyor'' diye Marks'a sarılmak gereğini hissetmişti. ( Ezberciliğin yarattığı bir başka sıkıntılı durum.) Sen ne söylersen söyle, neyi savunursan savun, onun kafasında bir yurt, vatan, bayrak, cumhuriyet düşmanlığı kemikleştiği için yurtseverliği mahkum edecek bir jargon geliştiriyor. ''Bak Marks da böyle dedi.'' veya ''Yurdun egemeni kim burjuvazi o zaman yurdu savunmak, ay-yıldızlı bayrağa düşman olmamak burjuva sınırlarında siyaset yapmaktır. ( :) gülmeyin!)

Emperyalizme karşı çıkmak emperyalizmi ulus ölçeğinde gögüslemek demektir, enternasyonalizmi savunmak öncelikle ulusal ölçekte sınıf mücadelesini savunmak demektir, sosyalizmi savunmak, sömürüye karşı çıkmak o ulusal ölçekte sömürücülere karşı çıkmaktır vb. ve bu ülkede bu ülkenin ezilenleri ve bu ülke için bir sınıfsal mücadelenin parçası olmak o ülkeyi ve insanlarını ve hatta o ülkeye ait olan hemen her şeyi sevmek demektir. Yurtseverlik bunun hepsidir, bütün bu parçaların eksiksiz bir toplamıdır ve bu toplamın her bir parçasını önemsemeyen, dikkate almayan ve dahası düşmanlaştırmaya çalışan biri, neyi nasıl savunuyorsa savunsun, kendini nasıl tanımlıyorsa tanımlasın solcu olamaz.

Kimse kendini kandırmaya çalışmamalı!



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 5 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   3   [4]   5   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Yurtseverlik ve Aydınlanmacıık solcu 2 4707 02.10.2014- 10:28
Konu Klasör Yurtseverlik ve dış politika melnur 0 3817 20.09.2013- 21:47
Konu Klasör Milliyetçilik ve yurtseverlik ilkay 0 5924 18.03.2014- 22:41
Konu Klasör Milliyetçilik ve yurtseverlik üzerine... melnur 26 18535 23.10.2021- 04:19
Konu Klasör Yeniden "yurtseverlik" üzerine... melnur 9 13817 10.11.2014- 19:35
Etiketler   Türkiye,   Solunun,   Yurtseverlik,   Sınavı
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS