SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Enver Aysever: Aydınlanma için yola koyulacağız           (gösterim sayısı: 4.399)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: solcu
Konu Tarihi: 16.02.2016- 13:28


Enver Aysever: Aydınlanma için yola koyulacağız

Gazeteci-yazar Enver Aysever soL'a önemli açıklamalarda bulundu. Aysever bugünün en önemli başlığının gericilikle mücadele olduğunu söyleyerek, bir çağrı metni üzerinde çalıştıklarını, kısa süre içinde yola koyulacaklarını belirtti.

Resim Ekleme

Enver Aysever muhalif gazetecilik denilince akla ilk gelen isimlerden. Türkiye siyasetini konuşmak için biraraya geldiğimiz Aysever soL'a önemli açıklamalarda bulundu. Gericilikle mücadele ve laiklikliğin bugünün en önemli başlıkları haline geldiğinin altını çizen Aysever bu konuda kısa süre içinde önemli bir adım atacaklarını da söyledi. Bir çağrı metni üzerinde çalıştıklarını belirten Aysever şunları söyledi:

Türkiye’de sizce laiklik savunulması gereken bir mevzi miydi?

Laiklik bizim gibi bir ülke için ekmektir, sudur. Yakındoğu/Ortadoğu coğrafyası gözlendiğinde bunca yalın bir gerçeklik ortaya çıkar. Bugüne dek içeriği boşaltılmış, tam olarak tarif edilmemiş bir ‘laiklik’ anlayışıyla oyalandı Türkiye. Artık ‘laiklik’ üzerinden keskin bir tartışma sürmeli ve bir adım geri atılmamalı. Ne demek istiyorum? Şu, bugün kitle siyaseti yapan tüm partilerin dili selefi grupları, şeriat isteyenleri beslemiş, bir zemin yaratmıştır. İnsanca yaşamanın havası kirli, suyu zehirlidir. O halde, bizim coğrafyamızın en özgün yapısı diyebileceğimiz Türkiye’yi yeniden inşa etmemiz gerekir. İlk madde laikliktir. Eğer buradan ricat edersek, yaşama alanı kalmaz ve diğer tüm sorunları çözümsüzlüğe itmiş oluruz.

Ama laiklik genellikle ulusalcıların ve de Türkiye'de egemen sınıfın toplumu yönetmek için bulduğu bir formül olarak görülmedi mi? Bunda hiç gerçeklik payı yok mu?

‘Laiklik’ hangi toplum kesimi tarafından ve ne tür bir maksatla kullanılmıştır, bu önemli bir sorun değil artık. Nihayetinde cumhuriyet ve demokrasi kavramı da siyasal İslamcılar tarafından öğütüldü. Ne yapalım demokrasi, özgürlük demeyelim mi? Önemli olan toplumsal hayatın akışında, yeniden bir cumhuriyet kurma sürecinde laikliğin acil gereksinim olmasıdır. Laiklik otoriter yönetimlerce de kullanılabilir. Ya da demokrasi yoluyla faşizm yaratılabilir. Bu durumlar temel gereksinimi ortadan kaldırmaz. Demem o ki, biz tüm soluk alma olanakları tükenmiş bir toplumuz. İlkin yanı başımızda giderek güçlenen, içimizde işbirlikçileri olan siyasal İslam hareketlerini durdurmak zorunluluğu vardır. Bunun için laiklik temel kavramdır.

Bugün gericilik neden büyük bir tehlike?

Bugün değil öteden beri tehlike memleketimizde gericilik. Salgın ve yaygın bir hastalık! Yığınları uyuşturan ve konfor sağlayan bir hastalık bu… Düşünmeye, araştırmaya engel olduğu için tesirli. Bizim memlekette aydın pek sevilmez. Doğrusu hiç sevilmez. Aydın irkiltir toplumu. Yığınlar bu tür çabaya girmek istemez, görmezden gelir. Şimdi küresel sömürü aracı olarak iyiden iyiye körükleniyor gericilik. İşin püf noktası ilerici görünümlü gericiler. Liberaller bu iş için çok kullanışlı! Bu durum daha tehlikeli kılıyor gericiliği. Bunun da bir pazarı var elbet. İktidardan pay almak için gericilik tercih sebebi! Hem karmaşık, hem yalın bir olgu bu!

Yoksulları, emekçileri ilgilendirmediği söyleniyor aydınlanmacılığın. Bu doğru mu? Sorun bir orta sınıf duyarlılığı olarak ele alınabilir mi?

Yoksulları ve emekçileri doğrudan ilgilendiren bir sorun bu. Eğer işçi, emekçi, yoksul büyük kitle din soslu kapitalizmle uyuşturulmasa, hakikati görür. Bunu aydınlanma sağlayacaktır. Kolay mı? Değil. Dediğim gibi kadercilik ve meseleleri öte dünyaya bırakmak korunaklı bir yaşam sağlar insanlara. Oysa sorarak yola koyulmak, türlü engebelerle karşılaşma cesareti gerektirir. Neden bunu istesin kişi? Sanılanın tersine, çoğu zaman o korunak yıkılmasın diye susar, kör olur insan. Buna boyun eğecek miyiz peki? Kitlesel haykırış, direnç kolay olmaz. Demek ki bunun için de bir işaret fişeği gerekli.

Sizce ne yapmak gerek?

Aydınlanma belli bir an gelir ve tercih olmaktan çıkar, zorunluluktur. Dediğim gibi zehirli ortam yaşamı tüketmektedir. O halde, bugün memleketini seven, insanlığın çıkışsızlığını gören dünyanın her yanında çeşitli insanlar çağrı yapıp, dünyayı uyandırmaya çalışmalıdır. Biz de bir çağrı hazırlıyoruz. Salt imza metinlerinin anlamı yok. Bu çağrıyla birlikte yola koyulacak, insanlarımıza ulaşacağız. Tartışacağız, konuşacağız ve bu gidişi kabullenmeyeceğimizi duyuracağız. Güç bir eylem bu! Emek isteyen… Bizimle ortaklaşacak, katkı yapacak insanlarla yola koyulmalıyız. Durduğumuz yerden değil, hareketli olarak başaracağız bunu. Liberal savrulmaya, gericiliğe direneceğiz.

Bunu biraz daha açar mısınız? Bu yeni bir örgüt ya da cephe mi? Kimlerle görüşüyorsunuz?

Bir cephe, bir örgüt nasıl oluşur? Aynı yöne bakan insanların birbiriyle yan yana durmasıyla. Bu olanak bugün var mı? Bir yandan evet, bir yandan hayır… Toplum sıkıştı ve Mecliste temsil edilen siyasal partiler sorunları hem teşhis edemiyor, hem de görebildikleri kadarına bile çözüm üretemiyorlar. Ürkekler. Oysa yeni paylaşım savaşı yaşandığı şu günlerde cesur, ilericilik ilkelerinde ısrarlı olmak gerekir. Bir gözü liberal cephede, bir gözü dincilerde olan kimse sıçrama yapamaz. Bunu da anlatacağız halkımıza. Zaman dar ama bu yokluk günleri aydınlanma için başlangıçtır! Olanaktır!

Yarın / Kemal Okuyan: Gericiliğe karşı mücadele kazanılır
"Hiç tereddütsüz, aydınlanmacı bir kavganın içinde olacağız, bu bizim en temel değerlerimizden. Eğilip, bükülmeden. Eğilip, bükülmeyecek, emekten yana, yurtsever, milliyetçiliğe düşman aydınlanmacı bir mücadeleye katılacak çok kişi var. Biz de üzerimize düşeni fazlasıyla yapacağız."

SOL



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 18.02.2016- 12:32


Hüseyin Aygün soL'a konuştu: Yeni bir mücadele dönemi başlatıyoruz

Gericiliklikle mücadele başlığında bir çağrı da eski Dersim milletvekili Hüseyin Aygün'den geldi. soL'a konuşan Aygün "Enver Aysever ve benim de içinde bulunduğum arkadaşlar, laikliğin önem ve değerine dair toplumda oluşan hassasiyeti gözeterek yeni bir mücadele dönemi başlatmaktan yanayız." dedi.

Resim Ekleme

Gazeteci Enver Aysever Salı günü soL'da yayınlanan röportajında bir çağrı metni üzerinde çalıştıklarını belirterek "Aydınlanma mücadelesi için yola koyulacağız" demişti. Aysever'in bu çağrısı toplumun çeşitlik kesimlerinde heyecan uyandırırken, bu açıklamaya bir destek de eski Dersim milletvekili Hüseyin Aygün'den geldi.

Aygün soL'a yaptığı açıklamalarda "Dinci terör ve canlı bomba varsa, toplum, dinciliğin defedilmesi ve dinciliğe karşı bir iktidar kurulması için arayışa da girecektir." dedi ve şöyle devam etti "Enver Aysever ve benim de içinde bulunduğum arkadaşlar, laikliğin önem ve değerine dair toplumda oluşan hassasiyeti gözeterek yeni bir mücadele dönemi başlatmaktan yanayız."

İşte Aygün'ün sorularımıza verdiği yanıtlar:

Türkiye solcusu gericilikle mücadeleden neden kaçındı sizce? Bunun nedenleri ne?

Laiklik, Türkiye modern Cumhuriyeti kurulduktan sonra başlıca iki kesimden itiraza uğradı. İslamcılar ve Kürt siyasal hareketi. Birinciler, doğduğu günden beri Cumhuriyet'e karşıydılar. Devlet, toplum ve günlük yaşamın gökten geldiğini ileri sürdükleri kurallara dayandırılması gerektiği görüşündeydiler. Oysa bu düpedüz Halife ve Padişah'ın kurallarıydı, yönetim bile aile saltanatından ibaretti (Bugün de aynı mantık; Tayyip Erdoğan ve yakınlarının saltanatı söz konusu). Kürt siyasal hareketleri ise Kürt toplumunun dinsel duygularının yoğun olması sebebiyle her zaman laikliğe soğuk durdular (Bugüne bakın: Altan Tan ve Hüda Kaya HDP'nin en güzide vekilleridir). Sol, devletin özellikle MGK'nın görünüşte sahiplendiği bir kavram olduğu için laikliğe sahip çıkmamış olabilir. Öte yandan tıpkı Kürt hareketi gibi "tabana" şirin görünme kaygısı da buna yol açan sebeplerden biridir (Üniversitede türbanı "kadın özgürlüğü" gören "sol" kampanyaları hatırlayalım, türban şimdi ilköğretimde). Cumhuriyet ve laikliği Türkiye'ye getiren CHP'nin lideri bile bugün laikliği ağzına almıyorsa, durum vahim demektir.

Bu kadar ağır bir gerici baskı varken bir emek hareketi ortaya çıkabilir mi?

Emek hareketi adı verilen işçi ve çalışan sınıflar mücadelesi hareketi, onun öncü kolu olan sendikaların aktivitelerine bugün bakıldığında, aydınlanmamış, bilincini kazanmamış bir işçi sınıfının köle muamelesi göreceğini rahatça söyleyebiliriz. Dincilik, işçi sınıfını en çok zehirleyen ve mücadelesini durduran etkenlerden biridir. En büyük işçi sınıfı sendikası Türk-İş, bugün doğrudan AKP'lilerin yönetimindedir. Türk-İş Başkanı muhtemelen AKP'den ileride milletvekili olur. Öte taraftan kıdem tazminatının kaldırılması tartışmalarına baktığımızda da dinciliğin işçi sınıfını ne derece atalet içine soktuğunu anlayabiliriz.

Laikliğin serencamı ne? Osmanlı'da ve Türkiye'de?

Laiklik her ne kadar Cumhuriyet ile ülkemize geldiyse de Osmanlı döneminde de laikleşme çabaları var. İlk kez İbrahim Müteferrika ile 1727'de Osmanlı'da matbaa açıldı. Bu yeni "şey" batının bir İslam devleti olan Osmanlı'ya soktuğu bir "kama" idi. Böylece "din dışı" konuları yazma ve basma imkânı doğdu. Tanzimat'ta Şeyhülislamlık devlet içine (Heyet-i Vükela) çekildi, sonuç olarak "fetva" bağımsızlığını yitirdi. 1851 Ceza Kanunu ile "özürsüz camiye gitmeyene hapis" kaldırıldı. 1860'da, "Osmanlı Bilim Kurulu" kuruldu. İlk kez bu yıllarda "pantolon giyme hakkı" kabul edildi, "insan yüzü" bir resimde ilk defa yer aldı. Cumhuriyet ise, 1924'te Halife'yi kovdu, Borçlar, Medeni, Ceza Kanunu ve diğer batılı kanunları kabul etti, 1928'de "devletin dininin İslam olduğunu" Anayasa'dan çıkardı, 1937'de "devletin laik olduğu" Anayasa'ya girdi. AKP bugün sırasıyla ve planlı bir şekilde, yaklaşık 200 yıldır akıl ve mantık ile kazanılmış tüm bu değerleri yok etme peşindedir.          

Alevilerin gericilik başlığında neden direnci azaldı?

Bu soruya katılmıyorum, İmam Hatiplere karşı direnenler, AKP'yi en parlak olduğu yıllarda bile ihtiyatla karşılayanlar, IŞİD ve diğer dinci terör örgütlerinin ve hükümetin Suriye politikasının Türkiye'yi felakete sürükleyeceğini ilk söyleyenlerden biri de Alevilerdir. Olsa olsa Alevi örgütlerinin aymazlığından söz edilebilir. Bu örgütler, laiklik mücadelesini CHP'nin başına Kemal Kılıçdaroğlu'nun getirilmesinden sonra tatil etmiş olabilirler. 300 bin kişilik Alevi mitinglerinin Kemal beyden sonra bir daha görülmemesi ilginçtir. Kemal bey, beklentilerin tam tersine, işbaşına gelir gelmez, "Türkiye'de laiklik tehlikede değildir" demecini vermiştir. Alevilerin AKP'nin yobaz poltikalarına karşı direncini azaltan etkenlerden biri bizzat Kemal bey olabilir.

Türkiye'de gericilik püskürtülebilir mi? Bir de bunu geçmişe dönerek değil, Türkiye toplumunu daha ilerilere taşıyarak gerçekleştirmek mümkün mü?

Elbette püskürtülmelidir. "Ortadoğu ülkesiydik, Cumhuriyet ilan edildi, Ortadoğu'dan koptuk" diyenler Ortadoğu'nun Vahahabiliğini, canlı bombalarını ülkenin başkentine taşımışlardır. Bir devlet dinciliğe teslim olmuşsa bunun sonu dinci sapık canlı bombalardır. Ortadoğu denen bataklığa Türkiye'yi sokanlar Ankara'daki dünkü ağır faturanın da sorumlusudur.

Enver Aysever önceki gün soL’a verdiği röportajda bazı girişimlerden söz etti. Siz ne diyorsunuz?


Enver Aysever ve benim de içinde bulunduğum arkadaşlar, laikliğin önem ve değerine dair toplumda oluşan hassasiyeti gözeterek yeni bir mücadele dönemi başlatmaktan yanayız. Dinci terör ve canlı bomba varsa, toplum, dinciliğin defedilmesi ve dinciliğe karşı bir iktidar kurulması için arayışa da girecektir. Zaten artık, Türkiye'de laikliği aşağılayan, dinciliği öven söylemler önemli oranda tedavülden kalkmıştır, dinciliğin ne büyük bir barbarlık olduğu, Türkiye'nin bir zamanlar (12 Eylül dinci faşist darbesi ve hele AKP'den önce)   Ortadoğu'da ne derece değerli bir ülke olduğu, hatta hep aşağılanan "Kemalizm"in aslında Türkiye'ye -özellikle laiklik ve çağdaş değerler alanında-, ne önemli bir siyasal ve toplumsal yapı armağan ettiği hususları kabul edilmeye başlanmıştır.

Yarın Barış Terkoğlu



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 19.02.2016- 11:46


Barış Terkoğlu: Bu politik bir mücadeledir, aydınlanmacı ve özgürleştiricidir

Gericileşmeye karşı mücadele başlığında Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu soL'a açıklamalarda bulundu. Terkoğlu, "Bu mücadele doğrudan politik bir mücadeledir. Aydınlanmacı ve özgürleştiricidir" diyor.

Resim Ekleme

Gazeteci, yazar Enver Aysever'in "aydınlanma mücadelesi için yola koyulacağız" açıklaması ve bir çağrı metni üzerinde çalıştıklarını duyurmasının ardından Kemal Okuyan ve Hüseyin Aygün de konuyla ilgili soL'a açıklamalarda bulunmuştu. Sorularımızı yanıtlayan bir diğer isim Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu oldu.

Terkoğlu, "Eğer insana dayalı bir düzen kuracaksanız, sosyal adaleti savunan bir sistem yaratacaksanız, eşitlikçi bir dünyaya kapı açacaksanız 'laiklik benim meselem değil' diyemezsiniz" ifadelerini kullanıyor.

Terkoğlu'nun sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

-Türkiye’de günden güne dine dayalı kuralların uygulandığı bir dönemden geçiyoruz. Laiklik mücadelesi denilince ne anlamalıyız?

Kuşkusuz laiklik mücadelesi derken ilahiyatın meselelerinden bahsetmiyoruz. Yani din yorumları arasında bir tercihe ya da din ile karşıtları arasında bir felsefi tartışmaya hapsolmuyoruz. Doğrudan siyasi bir kavramdan söz ediyoruz. Laiklik bizim için dinin kamuyu düzenleyen kuralların tamamen dışında tutulması, bireyin inanç özgürlüğü ile sınırlı bir mesele haline gelmesidir. Bu nedenle laiklik mücadelesi derken eğitimde de hukukta da politik tercihlerde de o veya bu inancın yerine aklın ve bilimin hakim kılınmasını anlıyoruz. Bu mücadele doğrudan politik bir mücadeledir. Aydınlanmacı ve özgürleştiricidir.

-Bu durumda laikliği savunanlar kimlerle karşı karşıya gelecek?

Biraz önce konuştuğumuzdan hareketle şu ve ya bu mezheple, şu veya bu dinle, şu ve bu inançla değil. Hiç dolandırmadan söyleyeyim Türkiye için başta İslamcılık olmak üzere, dinsel inançları ideolojiye dönüştürerek toplumu ve devleti fethetmeye çalışan bütün akımlarla karşı karşıya gelmek zorunda. Bunun adı ve kökeni ne olursa olsun.

-Türkiye’de bugün laikliğin zemini var mı?

Dünden çok yarından az var. Bakın İslamcı camia günlerdir İsmailağa Cemaati’nin içindeki kavgayla meşgul. Cemaat içindeki bir hizbin Beykoz’da Cemaat lideri adına kurduğu külliyet Hükümet tarafından yıkıldı. Yıkım motivasyonu elbette çevre kanunu değil, bir iktidar kavgası. Gelin sizinle İslamcı bir ütopya kurmaya çalışalım. Bir an tüm idareyi dinsel hükümlere devredelim. İlk soru “hangi İslam” olur. Sünni İslam mı? İslamın selefi yorumu mu tasavvufi hali mi? Hangi imamın takipçisi olacak? Nakşi mi Nur mu başka bir Cemaat mi? Nakşi ise İsmailağa mı diğerleri mi? Bunların içindeki hangi hizip? Sorular uzayıp gidiyor. Yıkılan külliyeyi kim şikayet etti biliyor musunuz? Cemaatin içndeki diğer hizip. Söylemeye çalıştığım şey şu: İslamcılık denilince anlatılan saadet ütopyasının İslamcılık içinden çıkmayacağının bugün en çok görüldüğü dönemdeyiz.

İslamcılık iktidar oldu. Cumhuriyetin kalelerini birer birer yıktı. Tabiri caizse cin şişeden çıktı. Ve ne olduğu görüldü. Bir mezhebin kör savunusu adına ülkeyi ateşin içine atmaktan çekinmiyor. İktidarda kalabilmek için “Müslüman Kardeşini” sırtından bıçaklıyor. Ülkesinin modern tarihsel birikimini Ortaçağ artığı cihatçı çetelerle yan yana durarak kirletiyor. Ordusunu “İslam ittifakı” adına Suudi prenslerinin önünde diz çöktürüyor. Dünyevileştikçe zenginleşiyor, zenginleştikçe ilkel birikimin bütün ilkelliği ile buluşuyor. Yolsuzluk, mala el koyma, kamu ihalelerini peşkeş çekme neredeyse genel ahlak yasası haline geliyor. Çok açık görüldü ki, bir ideoloji olarak İslamcılık, yoz, adaletsiz, insafsız, ahlaksız bir düzen yarattı.

Bu haliyle laiklik, dünden daha büyük bir zemine kavuştu. Bugün onu şekli bir halden daha derinlikli anlatma imkanımız var.

-Süreç Batı’da laikliğin çıkışına benzemiyor mu?

Bugün İslamcıların tartışmalarına bakın, yanmayan kefen reklamı, Diyanet’in Mercedes’i, ensest fetvası v.s vs. size Ortaçağ’ın ruhban sınıfını hatırlatmıyor mu? Bir gecede on binlerce kişinin öldürüldüğü 500 yıl önceki mezhep savaşlarıyla bugün yanıbaşımızdaki boğazlaşmanın ne farkı var?

Laiklik, Avrupa’da egemen sınıfların din aracılığıyla sömürüsüne “yeter” denmesiyle kazanıldı. Meleklerin cinsiyetini tartışan kilise, kamu düzeninden sökülüp atıldı. Cennetten tapu veren din adamları kiliseye kapatıldı. Türkiye’de aşağı yukarı yapılacak şey bu. Zira Türkiye’de de nerede bir cübbeliye baksanız kralı görüyorsunuz. Emin olun laiklik mücadelesi, İslamcılara karşı başarılı olduğu oranda inancını “ruhban sınıfına” meze yapmak istemeyen insanları da özgürleştirecektir.

-Laikliğe Türkiye’de elit sınıfların meselesi olarak bakanlar var? Sizce öyle mi?

Evet, laikliğe karşıtları böyle bakıyor. “Beyaz Türklerin yaşam tarzını savunmak için” laikliği gündeme getirdiklerini söyleyerek meseleyi küçümsüyorlar. Kendisine “liberal” diyenler de solun bir bölümünü bu şekilde ikna etti. Uzun süredir siyasi iktidarın değneği olan bu anlayış, demokrasi getireceğini beklediği İslamcılardan yediği sopayla boyunun ölçüsünü aldı denebilir. Hala “ilk hedefiniz Abant’tır ileri” diyerek Fethullah Gülen Cemaatiyle iş tutmaları hiçbir zaman akıllanmayacaklarını da gösteriyor. Birkaç yüz kilometre ötesinde insanlar Alevi diye boğazı kesilirken Diyarbakır’da topladığı yüzbinlerce kişiye “İslam bayrağı altında toplanalım” diyenlerden bahsetmiyorum bile.

Bunları geçip, şunu söyleyelim. Bakın, laiklik olmazsa sendika olmaz, sigorta olmaz. İslami sermayenin fabrikalarında sözde “dinci dayanışma” patron için bunların yerine koyacağı sopadır. Laiklik olmazsa örgütlenen ve doğal olarak dünyayı değiştiren insan olmaz. Laiklik olmazsa, karşıtlarının söylemekten çekinmediği gibi kadın erkek eşitliği olmaz. Laiklik olmazsa bilim olmaz. Biat eden akıl doğanın yasalarını aramaz.

Laikliğe; rönesansın, aydınlanmanın, reformun, yurttaşlık hukukunun eşlik etmesi tesadüf değil. Eğer insana dayalı bir düzen kuracaksanız, sosyal adaleti savunan bir sistem yaratacaksanız, eşitlikçi bir dünyaya kapı açacaksanız “laiklik benim meselem değil” diyemezsiniz. İnsanlığın tüm ilerici birikimini sahiplenmek zorunda olduğumuz gibi, bizim Cumhuriyetimizin kazanımlarından biri olan laikliği de hem savunmak hem de daha ileride yeniden kurmak zorundayız.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör 'Aydınlanma nedir?' 233 Yaşında! melnur 14 10937 01.03.2020- 07:46
Konu Klasör Sözüm sanadır dalkavuk!-ENVER AYSEVER dayanışma 1 4359 28.10.2014- 09:09
Konu Klasör Enver Aysever'den Kemal Okuyan'a aykırı sorular solcu 2 4970 02.06.2015- 11:15
Konu Klasör Sırrı Süreyya Önder ile Enver Aysever birbirine girdi ilkay 7 6141 29.03.2014- 21:48
Konu Klasör Enver Gökçe melnur 13 10635 22.11.2020- 08:00
Etiketler   Enver,   Aysever:,   Aydınlanma,   için,   yola,   koyulacağız
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS