SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Yalçın Küçük’ten çok konuşulacak açıklamalar           (gösterim sayısı: 3.455)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: ayhan
Konu Tarihi: 24.02.2016- 18:53


Yalçın Küçük’ten çok konuşulacak açıklamalar

Prof.Dr. Yalçın Küçük, gündeme ilişkin Deniz Hakan ve Okan İrtem’e çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Resim Ekleme  

Prof.Dr. Yalçın Küçük, son yaşanan gelişmeleri Deniz Hakan ve Okan İrtem’e değerlendirdi. Ankara saldırısı için “tam istediğiniz zamanda Suriye’den saldırılmış oluyor, bunu istiyorlardı” derken, “Söylediğim gibi, adına ister Diyarbakır savaşı deyin, ister başka şey, bu savaşı ordu başlattı, ordu başlattı ama ordu geçicidir, oralar gider, yapılanlar kalır” ifadelerini kullandı.

Deniz Hakan: Yalçın Hocam, Ankara’da patlayan son bombayla başlamak gerekiyor. Henüz çok yeni, yeterli bilgimiz yok, ancak patlamanın ertesi günü iktidara yakın gazetelerde canlı bombanın Suriye uyruklu bir Kürt olduğu iddialarını okuduk. Nasıl değerlendirirsiniz?

Yalçın Küçük
: Bu ikinci Ankara bombasında şunu söyleyebiliriz, şöyle bir söz var, İngilizce bir ifade vardır, “it is too good to be true”, doğru olamayacak kadar güzel. Tabii, burada güzel olan hiçbir şey yok ama…

D.H.:
“Too convenient to be true” desek? Suriye’de savaş isteyenler için doğru olamayacak kadar elverişli?

Y.K.: İkisini de kullanabiliriz. Türkçe’de de var, Mustafa Ekmekçi de sık sık kullanırdı, “annen güzel mi” derler. Allah’ın has çocuğu musun, iyi bir günde mi doğdunuz, tam istediğiniz zamanda Suriye’den saldırılmış oluyor, bunu istiyorlardı. Biz, Türkiye anlamında kullanıyorum, Türk yöneticileri bunu istiyordu, şimdi bu durumda Türkiye’yi taciz ediyorlar ve bu çıkıyor. Tam bu durumda vuruyorlar, öyle mi, adam gönderiyorlar, olmaz olmaz demem ama çok çok çok çok az bir ihtimaldir. O nedenle de bütün Batı kuşkuyla karşılamış. “Hayır” demiyorlar, demezler tabii ama sahiplenen çıkmadı.

Burada bir parantez açabiliriz, PKK eylemlerinin çoğunu savunur, böyle büyük bir eylemde de yapmışlarsa sahiplenmelerini beklemek gerekir, göreceğiz, anlaşılacaktır. Cemil Bayık konuşmasında şunu söylüyor, “bakarım, belki bizim çocuklar yapmıştır”, diyor, ama “bilmiyoruz,” ekliyor. Bu tabii Amerika’nın Kenan Evren için söylediği bizim çocuklara benzemiyor, Bayık gözdağı veriyor, anladığımız budur.

NATO’YA GİRMEK İÇİN YAPILANA BENZİYOR

Okan İrtem: Son birkaç ayda Doğu’da yaptıkları saldırıları üstlenmişlerdi.

Y.K.:
Üstlenirler, usulleri budur. Tayyip Bey de, onun bir “al çocuktan haberi” hali vardır, o da söylemiş, hem yasak koyuyorsun, hem de bunları söylüyorsun, Tayyip Bey PYD’nin bu saldırının sorumluluğunu reddettiğini söylüyor, böyle bir meselede itham edilen tarafın kabul edip etmemesi önemlidir. Tayyip Bey, PYD’nin bunu kabul etmediğini kendi ağzıyla yaymış oluyor.

Şimdi burada benim Türk tarihinde inanılmaz bir ısrarım vardır. Sadece benim kitaplarımda vardır; ben, 1945-1946’da Türkiye’nin içeride komünizm tehlikesi olduğunu ve bu tehlikelere karşı Amerika’nın bizi kucaklamasını istediğini yazdım. Amerika bu isteği önce kabul etmedi. Böyle bir iddianın olduğu ve Amerika’nın bunu uzun bir müddet kabul etmediği sadece Yalçın Küçük’te vardır. Selim Sarper’in, Sovyetlerin üs ve toprak istediği sözleri de var; büyük adamlar öyle bir şey yoktur diyor, Türkiye bunu da ileri sürdü, Amerika bunu da reddediyor. Çünkü Türkiye Amerikan tarafına girmek istiyordu, o cepheye girmek istiyordu, Amerika almak istemiyordu. Ne zaman aldı Amerika, Soğuk Savaş lafı ve perde lafından, Churchill’in meşhur perde lafından sonra ve bir de Sovyetler’deki maslahatgüzarın, Kennan’ın ünlü “X mektuplarından” sonra. Kennan, “Sovyetler contain edilmeli”, “kuşatılmalı”, der orada; ondan sonra aldı. Bunun üzerine Türkiye iron curtain’ın, demir perde’nin berisinde kabul edildi. Ne yaptı bu sıralarda Türkiye, en önemli işi Tan Gazetesi Baskını’dır.

Şimdi şöyle bir şeyi görüyoruz, başından itibaren buydu, tehdit var diyordu, hem Suruç hem Ankara bunun bir parçasıdır, Türkiye’de ciddi bir isyan var diyorlardı. Ancak yanıldıkları nokta şudur: Amerika’nın, şunun bunun için tehdit olabilecek bir şey yok, ihtiyaçları yok, benim size anlattığım, bu hikaye ile uçak düşürmenin aynı hikaye olduğudur. Nasıl Tan Gazetesi’ni bastıkları zaman “işte komünizm” dedilerse, doğrudan doğruya Amerika’ya haber verdilerse, uçak düştüğü zaman da aynı şekilde NATO’ya gittiler.

[img]http://odatv.com/images/resimler/f-1(104).jpg[/img]

D.H.: NATO ise pek oralı olmadı.

Y.K.:
Olmadı. Çünkü öyle bir ihtiyacı yok, bunlar onu hesaplayamadılar. Biz de öbür tarafta, Obama Doktrini’ni iyi gördük, şu anda ne diyor Obama, Amerika ne diyor, “bizim Kürtlere ihtiyacımız var” diyor. Kürtler 1951’de de vardı ama o kadar önemli değillerdi. Kore’ye gittik biz, aynı şeyi yaptık, 1951’de “kuzeye güneye şimdi de Kore’ye” derlerdi, öyle şarkılar vardı, Kore’ye gittiler.

KÜRTLER ÇOK MEMNUN

D.H.: Ama şimdi Amerika karşı, Rusya karşı…


Y.K.: Evet, biz de onu söylüyoruz, Kürtler çok memnunlar. Çünkü başından itibaren şunu biliyorlardı, neyi biliyorlardı, çok açık olarak bildikleri nokta, karada savaşan olmadığı müddetçe uçağın da, topun da işe yaramayacağıdır. O topların hiçbir şeyi yoktur. Ben savaşı bilirim. Bizim yanımıza top düşerdi, topu gördüğümüz zaman bir kenara gider, beş taş oynardık biz. Bunun şakası falan yok yani. Eski filmleri, Londra filmlerini biliyor musunuz, uçaklar geleceği zaman siren çalar, herkes mahzenlere girerdi, bu böyledir, uçak gelir, atar, çıkarsın ondan sonra. Öbür tarafta da öyledir, ancak aptallar ölürler.

O.İ.: Yalçın Hocam, bombalar sanki pamuktan yapılmaymış gibi söylüyorsunuz.

Y.K.: Ama öyledir, burada bir kuşkumuz yok. Konuya dönersek, onu yaptılar tutmadı, bunu yaptılar tutmadı ama bir savaş istiyorlar. Buradan orduya geçebiliriz. Ordu bunu istiyor mu, istemiyor mu, bu bir meseledir. Burada Yiğit Bulut’un meşhur açıklamasını hatırlatabilir miyim, TSK ikiye bölünmüştür açıklamasından söz ediyorum. Yiğit Bulut bunu nereden aldı, onu bilemem ancak bizim Ulusal Kanal’da yaptığımız programlarda ben şunu çok açık olarak sordum, Barzani’yi kim karargaha çağırdı, bir iki isim de telaffuz ettik, Yaşar Güler mi, dedim. Ama muhataplarım ve diğerleri, daha önce de sormuştum, “hayır, o çok iyidir” dediler. İyi mi, değil mi, onları bilemem, ben sadece bunları söylüyorum, birisi Barzani’yi çağırdı. İkincisi, Kara Kuvvetleri’nin, “terör sorunu var ama Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Silahlı Kuvvetler olmak üzere yok edeceğiz” dedi, öyle bir lafı var, beraber mi savaşıyorlar? Çok büyük tepki çekti, böyle şeyler olmaz, nasıl savaşıyorlar onlar? Kara Kuvvetleri Komutanı’nın bu sözleri, bizim Ulusal’daki programımızdan sonradır.

Türk ordusunda iki üç yıl öncesinden yeni Genelkurmay Başkanı belli olur, şu anda da Yaşar Paşa’nın Genelkurmay Başkanı olacağı terfilere göre belli görünüyor, böyle bir durum var ama bu da şart değildir, emekli edersiniz, öbürünü getirirsiniz. Öyle görünüyor ki, Kara Kuvvetleri Komutanı da Genelkurmay Başkanı olmak ister, istiyor da olabilir. Bu böyle olduğu zaman şunu da düşünebilirsiniz, Tayyip Beyefendi ve Akepe’nin nezdinde Hulusi Paşa persona non grata idi, Amerika’ya gitti, haber vermedi, şu oldu bu oldu, ben de biliyordum. Benim orada bir rolüm oldu, Hürriyet Gazetesi çok ağır şeyler yazdı, onları söyleyecek falan değilim, ama ben bu işi biliyorum. Şunu söyleyebilir miyiz, Hulusi Paşa’ya bunu hissetirip, Hulusi Paşa da bu çok garip yarışta arka planda olmamak için Riyad’a, Suudi Arabistan’a gitmiş olabilir mi, başka şeyler de olabilir.

Şimdi bunu çok açık olarak söyleyebiliriz, böyle bir Hendek Savaşı’nı düşünemeyiz. Ben programlarımda da söyledim, bizim hukukumuzda, sistemimizde olmayan biçimde insanları devamlı ev hapsinde tutup savaş yapmak Türk tarihinde yoktur.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ayhan
Cevap Tarihi: 24.02.2016- 18:55


GÜNEYDOĞU’DA TEHCİR OLDU

D.H.: Siz merkez bombalanmadan şehir savaşıyla hiçbir şey yapılamaz dediniz, Ankara’daki patlamanın ardından merkezi, Kandil’i bombaladılar.


Y.K.: Benim söylediğim şuydu, savaşta düşmanın iradesini ortadan kaldıracaksın ve iki, düşmanın gücünü ortadan kaldıracaksın. Burada öyle bir şey yok ki, bu eninde sonunda artık herkesin kabul ettiği ve Yalçın Küçük Hoca’nın söylediği gibi, bir tehcir oldu. Ve herkese söylediğim gibi, Diyarbekir Hapishanesi’nin kullanılışı Öcalan’ın adam toplamasında çok büyük bir rol oynamıştı, bu da öyledir, nitekim HDP Genel Başkanı “elimde istatistik yok ama beş yüz kişiden daha fazla sayıda insan oraya gitti” demiş, daha da fazladır. Söylediklerimizin hepsi budur, bu yapılanlarla hiçbir şey olmaz, bunu çok açık olarak söylüyorum. Bir de Ulusal Kanal’daki programlarımda hem Alman savaş teorisyeni Clausewitz’in söylediklerini, hem de dünyada hâlâ en önemli savaş teorisyenlerinden Sun-Tzu’nun söylediklerini anlattım. İyi tahkim edilmiş yerde savaş yapmayacaksın, bunu bile bile asker gönderiyorlar. Biz çok iyi şeyler yaptık, Human Rights Watch’tan Emma Sinclair-Webb’in New York Times’a söylediklerini çevirdik, şöyle yazdılar, çok açık yazdılar, “To ignore or cover up what’s happening to the region’s Kurdish population would only confirm the widely held belief in the southeast that when it comes to police and military operations against Kurdish armed groups, there are no limits – this is no law” dediler, “Bölgedeki Kürt nüfusuna yapılanları görmezden gelmek ya da bunların üstünü örtmek, güneydoğuda silahlı Kürt gruplarına karşı polis ve asker operasyonlarında hiçbir sınır tanınmadığına – bunun hukuk olmadığına ilişkin yaygın kanıyı haklı çıkarmaktan başka bir şeye hizmet etmeyecektir”, bunu dediler; bu, “sizin polisinizin bir kısmı öldürür,” demektir.

O.İ.: Peki, söylediklerinizden hareketle şöyle bir yorum yapılabilir mi, siz savaşın karşı tarafın iradesini kırma işi olduğunu söylüyorsunuz, Ankara’daki bombalamayı Tayyip Erdoğan’ın ileri sürdüğü gibi PYD’nin yaptığını ya da, PYD de dünya da bunu kabul etmiyor, PKK’yla doğrudan ya da dolaylı bağlantılı birilerinin yaptığını kabul eder isek, bu, karşı taraftaki iradenin kırılmadığının ispatı değil mi, çünkü çok büyük bir eylem ile karşı karşıyayız. Üstelik söz konusu olan Genelkurmay’a da çok yakın bir noktada yapılan bir bombalama. Bu, son iki üç aydaki savaşın ve operasyonların işe yaramadığını göstermiyor mu?

Y.K.
: Ben bunu başka bir şekilde de söyledim, moralleri bozulmamıştır. HDP’nin iki genel başkanı şunu söylediler, gayet açık, “bizi hapse atacaksan, erkeksen gel at” dediler. Çok moralliler. Gün geçtikçe daha çok askerimiz ve subayımız ise ölüyor. Ve hiçbir şey elde edilemediği için hem ordu ve hem yeni başkomutan Efkan Âla bu işi bitirmeye karar verdiler, böyle bitmez. Hiçbir şey yok ki ortada, neyi elde ettiniz, hem bitirdik diyorsunuz hem bitirmiyorsunuz. Bitti diyorsunuz, evlerinden çıkamıyorlar, ekmek almak için çıkıyorlar sadece ama bitmiyor. Böyle bir durum ortaya çıktı, başarılı bir savaş hali olduğunu söyleyemeyiz.

***

[img]http://odatv.com/images/resimler/t-1(4).jpg[/img]

***

Şu oldu, bu savaşı kim başlattıysa, benim daha önce yazdığım üzere, AKP ordunun vesayetine girdi, başka zorunluluklar da olduğunu düşünebiliriz, bu savaşa razı oldu. Bu savaşta kaybeden bir taraf var, ben bu iş ordunun işidir, dedim. Bu savaşın bir sonucu ortaya çıktı, artık Kürtlerle islami partilerin yakınlaşması bitmiştir, bu tarihe geçmiştir artık. Bunun bittiğini nereden biliyoruz, muhtemelen Mit Öcalan’a gidiyor, Öcalan’la tekrar başlamayı istiyor ama Öcalan’dan bir cevap alamıyor. Dolayısıyla da artık gitmiyorlar ve Öcalan hapiste kalıyor, kimseyle görüştürmüyorlar, çünkü böyle bir durumda çok zordur. Cemil Bayık’ın söylediği bu, ne diyor, Kürtlere o kadar kötü şeyler oldu ki, tahmin etmiyorum ama çılgınlıklar da yapabilirler, diyor. Öcalan bunun dışında kalmaz. Avrupa’da çıkan kitabında Öcalan, Yalçın Küçük’ten söz ederken, “Bizi sanki Cumhuriyete en büyük ihaneti yapıyormuşuz gibi değerlendiriyorlar,” diyor. Yalçın Küçük neye ihanet demiştir, Kürt gericiliği ile Türk gericiliğinin çözüm peşinde olmasına ihanet demiştir. Bana göre Öcalan, Yalçın Küçük’ten daha çok kendisiyle ilgili işaretler vermek istiyor.

D.H.: Nasıl işaretler verdiğini düşünüyorsunuz?

Y.K.:“Yanlış yaptık,” diyor ve zaten böyle bir aşamaya gelindiğinde “yanlış yaptık” demeye tarih açısından mecburdur. Hiç kimse bunu doğrultamaz.

BAYKAL CHP’YE EL KOYMAK İSTİYOR

O.İ.: Yalçın Hocam, geçtiğimiz yaz sonlarında, siz Deniz Baykal’ı CHP Genel Başkanlığı için önerdiniz. Bugünlerde ise Baykal’ın iki çıkışını görüyoruz. Birincisi, CHP’de yönetim sorunu olduğunu söyledi, “Kılıçdaroğlu’na bayrak açtı” şeklinde yorumlandı. Öte yandan, beklenmedik bir şekilde AKP’nin Suriye politikasını destekleyen açıklamalarda bulunarak cumhuriyetçi kesimden de büyük tepki topladı. Bunu nasıl yorumlarsınız?

Y.K.:Deniz Baykal’ın bu çıkışı hâlâ bir muamma özelliği taşıyor, bir tür deneyimli bir adam olarak ve cehepe’yi, politikayı bilen bir insan olarak Cumhuriyet Halk Partisi’ne el koymak istiyor, sahiplenmek istiyor, yapmak istediği bu. Bu benim için yeni bir “senaryo” değil çünkü, dediğiniz gibi, bunu ben önerdim.

Ona “iste genel başkanlığı, bunu ancak sen yapabilirsin, seçimle de olabilir, kazanabilirsin de,” dedim. Bir süre, uzun olmayan bir süre bütün insanları alırsınız, yönetme kabiliyeti olan, tecrübesi olan insanları alırsınız, onlar çalışırlar, sonradan bir kongreye gidersiniz onlardan bir kısmı ya da diğerleri seçilirler. Bu öneriyle ilgili bir iki söz söyledi, ama ben cevap vermediğini düşünüyordum. Ancak öyle görünüyor ki, ikinci konuşmasında “Ben çok konuştum, ben bunu Kılıçdaroğlu’na önerdim,” diyor. Ne zaman önermiş oluyor, üç ay kadar önce, Aralık ayında. Peki ben ne zaman önerdim bunu, hatırlamıyorum ama siz de söylüyorsunuz, Aralık’tan öncedir. Baykal kendisi için mi öneriyor, yapmış olduğu konuşmada, “ülke çok kritik bir dönemdedir, başka bir yönetim olmalıdır,” diyor. Kritik dönemler olursa, Dışişleri Bakanlığı yapmış olan, Maliye Bakanlığı yapmış olan, uzun müddet parti yönetmiş olan bir insanı düşünmek durumundayız. Söyledikleri bu ve ısrar da ediyor.

Peki, neden, hiç gerekli değilken, bu çıkışını Tayyip Erdoğan’a bir açılım yaparak yaptı, bunu soruyorsunuz. Çok da tepki çekti. Tayyip Erdoğan ne istiyor, Suriye ile savaş istiyor, Deniz Baykal Suriye’ye savaş diyor mu…

D.H.: “Azez-Halep hattını açık tutmak için Türkiye’nin bombalama hakkı vardır, Halep Sünni kentidir, Şii kuşatmasına bırakılamaz,” diyor.

Y.K.:
Baykal doğrudan savaş demiyor belki ama savaşa gidecek bir takım adımlar yapılır diyor, yapılmalıdır diyor. Açıkça söyleyecek olursak, kendisini politikadan uzun müddet uzaklaştıran bir insana açılım yapmış oluyor. Bu iyi midir, hayır, peki ama bunu ben nasıl düşünürüm, çünkü nihayet Deniz Baykal’ı böyle bir role, herkesi şaşırtıcı bir şekilde önermiş bir adamım, arkadaşlığım da var tabii.

Bu bana göre kendisi açısından büyük bir prestij kaybıdır ancak ben şöyle düşünüyorum, Tayyip Bey düşmesini istemediği müddetçe şu anda Kılıçdaroğlu’nu hiç kimse düşüremez. Tayyip Bey Devlet Bahçeli’nin düşmesini istemediği müddetçe hiçbir şey olmaz. Bunların üçü birdir. Politika açısından Deniz Baykal’ın çıkışının şu özelliği vardır, hangi özelliği vardır, Sözcü gazetesinin birdenbire en can alıcı noktada Tayyip Bey’e çok sert bir şekilde karşı çıktığını görüyoruz, nedir o, Suriye savaşını bir ihanet olarak görüyor. İki, Kılıçdaroğlu’nun söyledikleri var. Kılıçdaroğlu’ndan böyle bir şey, ülke sevgisi falan ben beklemem ama o da karşı çıkıyor, böyle tam bir solcu olmuş sanki, “kim ki o Suud, onunla olur mu olmaz mı”, diyor. Bir yerden bir ezber almışlar. Üç, Cumhuriyet gazetesi de öyle. Üçü de sert. Benden daha çok ülkeyi seviyorlar, çok ilginç. Unutmayın, Hulusi Paşa güya umreye giderken, Davut Bey’in umresine, bunlar yoktu. Bu çıkışlar yeni, birdenbire geldiler. Tabii Cumhuriyet gazetesininki yeni değil, takip ettiğim bir gazete olmadığı için tam ne zaman bu işlere başladı bilemiyorum.

D.H.: Cumhuriyet uzun zamandır öyle.

Y.K.:
Evet, ama bu çıkışlar yeni, biz bunları söylediğimizde, Hulusi Paşa Suudlarla beraberken hiçbir şey söylememişlerdi, yeni çıktı, demek ki işaret yeni gelmiştir.

D.H.: Cumhuriyet daha açıkça Ortadoğu’da Amerikan çizgisinde gittiği için onun tavrı daha başından itibaren Türkiye’nin savaş açmasına karşı.

Y.K.
: Onu bilemem, okumadığım bir gazete olduğu için. Ama üçü de şu anda çok net, üçünün de paydası Fethullah Gülen. Bu çok ciddi bir iştir. Gittikçe de büyüyor, Suriye’ye karşı savaşa karşı güçler artıyor.

GÜL’ÜN ÇIKIŞININ ANLAMI

D.H.: Yalçın Hocam, tam bu noktada bir soru sorabilir miyim? Bu ay içinde Tayyip Erdoğan Abdullah Gül’ü yemeğe davet etti. Görüşme öncesinde Fethullah Gülen “Yezid’e affettik demeye hazırlanın,” dedi. Dolayısıyla herkes tekrar aralarında bir uzlaşma olacak mı, merak etmeye başladı. Fakat ertesi gün açıklama geldi ve Abdullah Gül çevresi anlaşmazlığın daha da büyüdüğünü ilan etti. Erdoğan’ın gündeminde, Suriye’ye Suudilerle birlikte müdahale olasılığı olduğunu düşünüyoruzve Amerika’nın bunu istemediğinin de artık farkındaolmaları lazım.Geriye dönüp bakıldığında, Erdoğan’ın bu yönde bir hamle yapmadan önce içeride bir ittifak arayışında olduğu, Gül ve cemaat takımıyla anlaşmazlığın da bu nedenle de daha fazla büyüdüğü düşünülebilir mi? Çünkü hemen ardından cemaate yakın gazeteler müdahaleye karşı yüksek perdeden ses çıkarmaya başladılar.


Y.K.: Tabii, yani Şubat başında Hulusi Paşa “umreye” gitti, Abdullah Gül’ün yemeğe davet edildiği tarih de aşağı yukarı o tarih.

D.H.: Ondan kısa bir süre sonra.

Y.K.
: Bravo. Ondan biraz sonra. Hulusi Paşa bir Genelkurmay Başkanına pek de yakışmayan bir adım atmış oluyor. Böyle hazırlıksız olmaz. Onun üzerine fiili savaşa başlamak istediler ve tabii Putin de çok ilerlerdi. Görebildiğimiz budur. Bir de şunu söyleyeyim, hem Fethullah Gülen hem Kemal Kılıçdaroğlu hem Sözcü, a) Hiçbiri Akepe’yi rencide etmek istemiyor; b) Erdoğan’a fazla zarar vermek istemiyorlar. Zaten bütün sorunları bu, hiçbir muhalefetleri yok. Devamlı bunları yapıyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Recep Bey, Recep Bey” demek dışında bir muhalefeti yoktur.




Bu ileti en son ayhan tarafından 24.02.2016- 18:56 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ayhan
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 05.12.2013
İleti Sayısı: 1.076
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ayhan
Cevap Tarihi: 24.02.2016- 19:00


[img]http://odatv.com/images/resimler/y-1(7).jpg[/img]

[img]http://odatv.com/images/resimler/y-4(3).jpg[/img]

KILIÇDAROĞLU ÇOK YIPRANDI

Deniz Baykal senayorsuna dönecek olursak, burada şöyle bir durum var, Tayyip Bey başka bir adamdır, kindardır ve çok açık olarak söylemek gerekirse, Kılıçdaroğlu’nun bu yaptığı işi affetmeyebilir. Onu bilemiyoruz. Oradaki hikayeye de bakmamız lazım, Tayyip Bey Hürriyet gazetesini açıkladı, artık Koç ailesi de, ailede bir değişiklik olmaz ise Tayyip Bey’in elindedir. Biliyorsunuz Ahmet Hakan “gitsin artık bu adam” deyince, kahyanın kahyası Ertuğrul Özkök, ikinci kahya, “hayır, sen sus bakalım, herşeye de karışma” dedi. Devam edecek mi, etmeyecek mi, bilmiyoruz. Ama Hürriyet gazetesi Sözcü’den farklı olarak Deniz Baykal’ın çıkışını haber yaptı ve devam etti.

Burada başka şeyler de var, bunları da belki ileride başka mülakatlarda yapabiliriz. Bir başka açıdan da ele alabiliriz, Deniz Baykal çok yıpranmış görünüyor ama Kemal Bey de öyledir; hem kızına daire alma meselelesi hem de başka konularda, Atatürk posteri vakasından dolayı Kemal Bey çok yıprandı. Bu kadar söyleyeyim. Bunu sadece söylemiş oluyorum. Deniz Baykal’ın konuşurken bunları da konuşmuş olması ihtimali var. Asıl önemlisi hiçbir politika tecrübesi olmayan bir kızı, hiçbir iş tecrübesi olmayan bir kızı milletvekili yapması yetmiyormuş gibi, bir de başkan yardımcısı yapmasıdır. Olmaz böyle bir şey. Sayek mi, öbür kız da öyle, konuşmayı da bilmiyor. Bilkent Üniversitesi’nden bir matematik iktisatçıyı alıyorsun, sözcü yapıyorsun, Kemal Kılıçdaroğlu çıldırmış. Sonra ikisini de alıyorsun, Avrupa’ya götürüyorsun, niye götürüyorsun, ben bunu Kültür televizyonunda söyledim. Devam etmek istemiyorum.

Şu kadarını söyleyeyim, çok açık olarak, neydi o çocuk, Yiğit Bulut, bizim programlarımızı izlemiş. Ordu ile ilgili sözleri enteresandır. Erdoğan’ın bazı söylemleri de bizim söylediklerimizden alınmış görünüyor; Selahattin Demirtaş için söylediği, “bak federasyon sözünü Rusya’ya gittikten sonra söyledi” ifadesi gibi. Bunlar böyledir. Hepsinin de başdanışmanları var, o da bu dünyadaki en tuhaf şeydir, yahu danışmanın olmazsa başdanışmanın nasıl olur, başdanışmanın olması için on tane onun yanında danışman olacak. Yok öyle bir şey, herkes başdanışman alıyor, yahu mütevazi ol, danışman al.

Bu Sayek kız, gelir gelmez, Güney Kore’deki kalkınma programından söz etti, buna söylenecek söz bulunmaz, eskiden böylelerine faşige derlerdi, böyle bir şey olamaz, inanılmaz.

HULUSİ PAŞA SUUDİLER’DEN ELİ BOŞ DÖNDÜ

D.H.:Yalçın Hocam, biraz dağınık gitmiş olduk, ama savaş gündeminden bu kadar söz etmişken, şunu sormadan olmaz: Amerika’nın ve Rusya’nın karşı olduğu bir durumda Erdoğan savaş meselesinde ısrarcı davranıyor, siz bir başarı şansı olduğunu düşünüyor musunuz? İran da Suudilerle ilgili bir açıklama yaptı, “Konuşuyorlar ama saldıracak bir gücü yok” dedi. Sizce savaşı göze alabilirler mi?


O.İ.:Ek bir bilgi vereyim, Rusya cephesinden deresmi olmamakla beraber bir açıklama geldi.Eski Federal Güvenlik Servisi Başkanı Nikolay Kovalev,Suudi Arabistan’ın ve Türkiye’ninSuriye topraklarına askeri birlik sevketmeleri halinde, bu birliklerin Rus uçaklarının bombalarına maruz kalabileceğini söyledi.

Y.K.: Gayet açık olarak affınıza sığınarak söyleyeyim, böyle Türkiye bomba attı, şunu yaptı bunu yaptı, ben onların ne olduğunu bilmiyorum. Türkiye’de çok önemli bir propaganda var, özellikle Öcalan’ın çok çocukça bulduğu Davut Bey her gün “onu da yaparız, bunu da yaparız” diyor, bunların hiçbir gerçekliği yok, hiçbir yere oturmuyor. Erdoğan’ın bunu yapabileceğine ihtimal vermiyorum, öyle görünüyor. Rusya çok kararlı gidiyor, Obama’nın buradaki konuşmasında da “Putin bunu yapmasın,” falan demiyor, “Suriye savaşı ona pahalıya mal olur diyor”, ağabey gibi konuşuyor. Türk ordusunun ne yaptığını ise bilemem, bir bütün olarak baktığımda, Hulusi Paşa Riyad’dan Suudilerden eli boş döndü, yoksa boş dönmek mi istiyordu?

Söylediğim gibi, adına ister Diyarbakır savaşı deyin, ister başka şey, bu savaşı ordu başlattı, ordu başlattı ama ordu geçicidir, oralar gider, yapılanlar kalır, komutanların iki üç sene sonra isimleri dahi hatırlanmaz ama bir şey unutulamaz, köktendincilikle Kürtler arasındaki bağ kesin olarak kesilmiştir. Acaba Hulusi Paşa bunu da mı isteyek yaptı? Tabii, yaptı demiyorum, ama sonucu budur.

KOÇ HOLDİNG’DEKİ DEĞİŞİM

D.H.: Yalçın Hocam, bu soruyu sonradan, mülakatın ilk kısmını tamamladıktan sonra, ekliyoruz, okurlara not düşmeme izin verin. Koç Holding’in başına Ömer Koç’un getirildiği haberini aldık. Ne dersiniz?


Y.K.: İsterseniz şöyle bitirebiliriz; üç kardeştiler, ikisi, bir gece ve son gece, Tayip Erdoğan'a misafir oldular. Çok neşeli bir gece olduğunu Erdoğan'dan duymuştuk. Ama sonra...

Ama sonra...

Kardeşlerden birisi, Mustafa, güzel gecenin sabahında bu dünyadan ayrıldı, büyüktü ve koca Koç Holding'in başındaydı. Erken ayrıldı, Mustafa'ya, güzel bir cenaze töreni yapıldı, taziye için gelenler, Divan'da kabul edildiler.

Diğeri, Ali, gençti ve parlaktı, son zamanlarda Tayyip Erdoğan'a hayran hayran konuşuyordu, dilinden “sol” sözünü düşürmese de, ortanın sağına kaydığını görebiliyorduk. Mustafa'nın son gecesinde neşeli ve kabullerde ise hem üzüntülü ve hem vakurdu.

Ancak babaları Rahmi Koç, Mustafa'nın yerini, Ali'ye vermedi, Ali'nin kaybı çok büyük olmuştur. Şimdi Koç'un başında Ömer Koç var.

Rahmi Koç'un büyük ve politik kararıdır. Peki bekliyor muyduk; ama yaptı, bu adamlar tuhaftırlar.

Ömer Koç aydın olarak biliniyor. Okumayı sevdiğini duyuyoruz. Erdoğan ile tanışıklığını bilmiyoruz. Başarılar diliyoruz.

Deniz Hakan ve Okan İrtem’in notu: Mülakatın hukuksal denetimi için üstadlarımız Kazım Yiğit Akalın ve Sedat Akçelik’e teşekkür ederiz.

Odatv.com



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Yalçın Küçük aylar sonra konuştu: AKP bitiyor melnur 1 3018 11.03.2019- 13:12
Konu Klasör Marksist ustalar, Korkut Boratav, Yalçın Küçük... melnur 0 567 13.05.2022- 09:18
Konu Klasör Abdullah Gül'den çarpıcı açıklamalar... melnur 1 2142 26.02.2020- 04:29
Konu Klasör Mustafa YALÇINER... melnur 0 6 02.05.2020- 20:43
Konu Klasör Bir büyük sevgi ve umut ve bir küçük sitem, sonrası bahar... melnur 1 468 13.11.2023- 09:14
Etiketler   Yalçın,   Küçük’ten,   çok,   konuşulacak,   açıklamalar
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS