SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Türkiye’nin başdüşmanı: Sol liberalizm!           (gösterim sayısı: 5.940)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 17.11.2016- 09:49


Türkiye’nin başdüşmanı: Sol liberalizm!

Osman Çutsay




Komşu darmaduman. Yunanistan’ın kaç etnik devlete bölüneceğini bilemiyoruz. Ama Avrupa’nın merkezinden bakınca, bazı şeyleri görmek zor değil: Helenlerin birçok kültür çevresi, etnik grup ve dilden oluştuğunu, Altın Şafak türü faşist çetenin telaşı ve sınırları da gösteriyor. Yugoslavya parçalanırken Atina’da seyredenler, tıpkı Ankara gibi, sıranın er ya da geç kendilerine geleceğini hiç düşünemeyenlerdi. İşte oradalar: Yunanistan plütokrasisi halkın ve ülkenin parçalanmasını hızlandıran bir pervasızlıkla hareket etti. Aynı şey sadece   etkili Türk azınlığıyla Bulgaristan için değil, Kürtleriyle birlikte Türkiye için de söz konusudur.

“Parçacıklar siyaseti”, iktidardaki neoliberal saldırı ve ona -sözde- muhalif sol liberal gericiliğin saatli bomba benzeri ortak egemenliğine verdiğimiz isimdir.

Yunanistan’daki son yılların muhalif şimdinin iktidar tutkunu sol liberal intihar komandolarının başı Çipras ve onun antikomünist kafadarları Latin Amerika’daki sol iktidarlardan, mesela Venezuela’daki deneyimden, önemli bir farkla ayrılıyor: Belli bir ağırlığa sahip ve sosyalizmde ısrarlı komünist hareketi tüm sosyalist talepleriyle dışlayınca emperyalist demokrasiyi ve uluslararası finans oligarşisini kolayca aldatabileceklerini düşünüyorlar. Biz Chavez ve Venezuela Komünist Partisi arasındaki ilişkilerin çok farklı geliştiğine tanık olmuştuk. Çipras ve onun Türkiye’deki karikatürleri, Chavez geleneğinin (“Latin Amerika’nın Doğan Avcıoğlu aklı”) düşmanlarıdır.

Bu, ne demek?

Belki şu: Şıracının (neoliberalizmin) şahidi bozacıdır (sol liberalizm) ve bu denklemden barışçıl bir çöküş, parçalanma veya refah çıkması mümkün değildir. Emperyalizmin sorunu da bu. Avrupa kaynıyor. Yeni emperyalist düzene 1990’lardaki görece sakin geçiş 2015’lerde tek sözcükle hayaldir. Neoliberalizm ve onun tamamlayıcı -sadık- muhalefeti sol liberalizm, el ele bütün bir Avrupa coğrafyasını altüst etmeyi başardılar. Bir dağılma sürecindeyiz.

Bu tehlikeli dağılmanın sonuçlarını yüklenemedikleri, majestlerinin sadık ve sinirli muhalefeti Syriza’ya bakarak da anlaşılabilir. Ancak kaosun eline düşmüş Yunanistan’da komünistlerin (KKE) mevcut iktidarın bayağılıklarına tepkisi son derece öğreticidir.

Tekrar Güney Amerika: Chavez komünistlerle işbirliği yapabilmişti. Bir dönem tasfiyeyi kabul etmediği için Venezuela Komünist Partisi ile papaz olduğunu da hatırlıyoruz. Ama komünistlerin bağımsızlık ısrarı ve sol iktidara desteği sürmüştür. Yunanistan’da ise farklı bir sahne var. Peki, neden?

Başından beri yazıyoruz: Yunanistan’daki sol liberal kadro, Chavez’in damgaladığı bir deneyimin düşmanıdır. Ağızlarından ne çıkarsa çıksın. Örneğin Çipras, omurgalı komünistlerle her türlü işbirliğini reddederek AB emperyalizminden aferin alabileceğini, ülkenin de başına çöreklenebileceğini düşünen bir ucuz politikacıdır. Ülkeyi paramparça etmek gibi bir korkusu da yoktur. Çünkü sol liberalizmde bir ülke ve halk sevgisi yoktur. Sol liberal sürü ideolojisi, kültürlere, etnik gruplara, dinsel ve cinsel cemaatlere “ferahlık”, meta üretimine ise neredeyse sınırsız özgürlük vaat ederek işleri yürütebileceğini düşünen bir burjuva kolaycılığıdır. Çipras ve kafadarlarının, içinden çıktıkları komünist hareketin kanlı bıçaklı düşmanı olmaları anlaşılabilirdir. Bizdekiler farklı mı?

Bizde bu “işbilir” ikilinin ruh ikizleri Türk kültür endüstrisini ve hatta Türk-Kürt “solunu” işgal etmiş gibidir: Elinizi sallasanız Çipras ve Varufakis’e çarparsınız.

KKE’yi ikna etmeden komşuda hiçbir sonuç alınamayacağını şimdiden ve Avrupa’nın göbeğinden bakarak söylemiş olalım ve ekleyelim: Hadi orası Yunanistan, belli bir kitleselliğe ulaşmış ve sözünü geçirebilen bir komünist hareket var, ya bizde durum ne?

Bizde saatler biraz daha farklı işler. Öyle diyelim. Ama sonuç aynıdır. Komünistler, sosyalist iktidar olasılığını gündemden kaldırmayı sol politika olarak yutturmaya çalışan her türlü tasfiyecinin başdüşmanıdır. Önce Küba’da ve ondan yıllar sonra da Venezuela’da devrimciler ülkenin komünistlerini ikna ederek ve onların önerilerini ciddiye alarak iktidarda kalabilmişti. Komünist hareket, ilkeleri ve analizleri tasfiye edilmezse bir işe yarıyor. Biz ise “Yalnız kalırız, aman izole olmayalım, ilke ve çözümlemelerimizle kapitalizme cepheden savaş ilan eder, sosyalizmin mümkün olduğunu ileri sürersek çok fena yalnızlaşırız” diyenlerin egemen olduğu bir iklimdeyiz.

7 Haziran’da tarihimizin en büyük tasfiye dalgasını geride bıraktık. Küçük bir müfreze dışında Türkiye solu bu enkazın altında kalmıştır. Çok genç umutların ve deneyimli devrimcilerin de bu iklimin kurbanları arasında olduğunu gördük. Komşuda yaşananlar bizdekilerin, bizde yaşananlar komşudakilerin habercisidir.

Kaos artık ortak vatanımızdır.

Sosyalizm dışında hiçbir şeyin bu kaosu durduramayacağını söylüyoruz.

Türkiye’de sosyalizmin sadece pratik bir iktidar alternatifi olarak değil, bütünsel bir fikir olarak da en etkili düşmanı, ne badem bıyıklı şeriatçılar ne her boyutta işverenler ne de faşistlerdir. Onları göğüslemek çok kolay. Türkiye’de sosyalizm düşüncesinin başdüşmanları özellikle HDP ve CHP yönetimlerine egemen, Türk kültür endüstrisinin de sahibi sol liberal çetelerdir. O iklimdir. İlle başdüşman arayacaksak, başka yerde aramayalım.

Yunanistan’da yaşanan da böyle bir şey.

İki meseleyle kapatalım.

Bir: Bugünün dünyasında, sosyalist bir hükümetin mümkün olduğunu ileri süren komünistler ve onların örgütlü mücadeleleri kilit konumundadır. Sınıfsal analiz ve çözüm önerileri de anahtar... Kuş beyinli sol liberalizmin görevi, bu kilidi ve anahtarı görünmezleştirmek ve gereksizleştirmektir. Şimdiye kadar başarısız olduklarını söyleyemeyiz.

İki: Paris döküntüsü bir sol liberal “profesör”, emekçilerin sınıfsal enerjisini yansıtan Haziran İsyanı’nı “haysiyet ayaklanması” türünden bayağılıklarla renklendirmeye çalışmıştı. Bu Birikimci uşak kadronun asıl yapmak istediği, sosyalizmin mümkün ve iktidar adayı olduğunu analizlerine ve önerilerine yediren komünistlerin örgütlü bir sınıf haysiyeti olduğunu unutturmaktı. Syriza kepazeliğine tepkinin, bir tasfiyeye direniş, bir devrimci haysiyet olduğunu silmek istiyorlardı. Başaramadıklarını kim söyleyebilir? Her yerde bir yankı yaratabildiler. Çok değil, daha geçen yıl bu ülkede sosyalist iktidarın mümkün olduğunu, bunun için partili örgütlenmenin gerektiğini savunan henüz yirmilerini bitirmemiş militanların Atina’da bugün KKE’nin neden izole olduğunu anlatmak/eleştirmek için sıraya girdiklerine, üstelik bunu komünist siyaset diye satmaya çalıştıklarına tanık olabiliyoruz. Sol liberalizmin her devrimci köşeden itirafçılar çıkarmaktaki büyük başarısını kabul etmeliyiz. İyi.

Sol liberalizm başdüşmanımızdır.

Sıradan kapitalistlerle, dincilerle ve Türkçü faşistlerle baş etmemiz kolay da, bunlarla zor. Başdüşmanımız sol liberalizmdir. Dün “Hayır!” diyen Yunanistan’da, aynanın arkasına dikkatli bakınca, bir kez daha gördük. Döneriz...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 17.11.2016- 14:22


Son kullanma tarihi geçmiş 8 liberal

Resim Ekleme

Haziran Direnişi’nden sonra liberalizmin ideolojiler alanındaki etkisini yitirdiği sıkça tartışılmıştı. Son olarak Boğaziçi Üniversitesi’ndeki tepkiler nedeniyle Orhan Pamuk’un üniversiteye gelememesi “liberalizm ve liberaller” tartışmasını bir kere daha açtı. Yaşanan gelişmeler üzerine verdikleri demeçler ve kaleme aldıkları yazılardaki saldırgan üslup ve temelsiz tezleri nedeniyle liberallerin etkisinin dip noktasına yaklaştığı yorumları yapılıyor. Biz de liberalizm denince “akla gelen” isimlerin açıklamaları ve yazılarından bir liste derledik. Son dönemde bir “U” dönüşü yapmaya çalışan liberallerin yaptıklarını belleklere bir de biz not düşmüş olalım.


1) “Herkes anladıktan sonra söyleyen aydın” Murat Belge

Resim Ekleme

Murat Belge uzun bir süre boyunca AKP’ye verdiği destekle biliniyor. AKP’nin ülkeyi demokratikleştireceğini savunan Belge bir sabah uyandı ve karar verdi: “Bu hükümetten artık beklentim kalmadı.” Belge’nin akıllarda yer eden sözlerinden bazılarını derledik:

“Metin Lokumcu’nun çevresi Ergenekoncu’ydu.” Yine Metin Lokumcu’nun hayatını kaybetmesi üzerine söylediği “AKP’ye oy kaybettireceklerini umuyorlar.” cümlesi de akıllarda. Murat Belge ayrıca “Kulağa kaba gelen bir sözü yumuşatır ve kibarca söyleriz. Örneğin, “öldü” demek yerine “vefat etti” deriz. Anti-emperyalizm de milliyetçiliğin kibarca söyleniş şeklidir. Milliyetçilik ile solun etkileşimi sadece ülkemize has bir özellik de değildir. Dünyadaki örnekleri oldukça fazladır.” demiş ve Libya’da NATO’nun askeri müdahalesinin meşru olduğunu savunmuştu.

2) Cengiz Çandar

Resim Ekleme

“‘Tarihi’ bir konuşmaydı. Bugüne dek hiçbir Türk lideri, ülkenin ‘tarihi’ ve ‘en sancılı’ sorununa ilişkin öylesine özlü bir konuşma yapmadı. (…) Tayyip erdoğan sadece kendisini tarihi ve şerefli bir yükümlülük altına sokmakla kalmamış, ‘sorunun çözümü enerjisi’ni de serbest bırakmıştır. Kendisinden önceki tüm başbakan ve cumhurbaşkanlarını aştı gitti.” (Radikal, 14 Ağustos 2009) Çandar ayrıca Balyoz Davası hakkında “Bundan böyle ‘vatanı kurtarmak’ gerekçesi ve bahanesiyle askeri darbe hesapları güden silahlı kuvvetler mensupları önünde Balyoz Davası, bir ‘caydırıcı emsal’ olarak yerli yerinde kalacak.” ifadelerini kullanmıştı.

3) Ahmet Altan

Resim Ekleme

Ahmet Altan’ın 2010 referandumu hakkında AKP’yi değişim, hayırcıları da gericilikle nitelendirdiği açıklaması da akıllarda. “Bu ülkenin Kürt ve Türk halklarının bu dövüşte ‘gerici güçleri’ mi yoksa değişimi mi destekleyeceğini hep birlikte göreceğiz.” (Taraf, 6 Temmuz 2010)

4) “Geziyi başlatan adam” Ufuk Uras

Resim Ekleme

Konu Ufuk Uras olduğunda seçim yapmak zor. Yetmez ama evet döneminde hayli ateşli konuşmalar yapan Ufuk Uras’ın konuyla ilgili bir twitini seçtik. “Sapına kadar” konulu twiti için buyurun:

Resim Ekleme

5) Roni Margulies

Resim Ekleme

“Millet askerin anayasasını ben bozarım deyince oylarıyla askere nanik yapmış olacak” diyen Roni, Yalçın Küçük’ün aldığı cezayı “yüreğimin yağları eridi” diyerek karşılamıştı.

6) Baskın Oran

Resim Ekleme

Parasız eğitimin yoksul çocuklarının okumasının önünde engel oluşturduğunu söyleyen ve üniversitelerin tamamının paralı olmasını savunan yazısıyla gündeme gelen Baskın Oran da, referandum sürecinde “darbe anayasası ne kadar değişse sevaptır” diyerek AKP’den darbecileri tasfiye etme beklentisi olduğunu söylemişti.

7) Ahmet İnsel

Resim Ekleme

Ahmet İnsel de yetmez ama evetçi döneminde hayır cephesine sert eleştirilerde bulunuyordu. Şimdilerde “buzağıdan” muzdarip halleriyle ekranları dolduruyor. Referandum sürecindeki bir açıklamasından: “Paketin hiçbir maddesinin demokrasi açısından daha geri bir noktaya götürdüğünü söylemek mümkün değil… Öküzün altında buzağı aramayalım… Evet!”

8) “Kafada bir tuhaflık” Orhan Pamuk

Resim Ekleme

AKP’nin ülkeyi demokratikleştirdiğini düşünen bir diğer “aydın” da Orhan Pamuk’tu. Pamuk 2010 referandumu sürecinde “Darbenin 30. yıldönümünde kurulan sandıkta ‘evet’ diyeceğim. 12 Eylül’le hesaplaşmanın yolu açılıyor. Yargı süreci başlamasa bile referandum 12 Eylül’ün vicdanlarda mahkum edilmesini sağlayacak.” demişti. Orhan Pamuk AKP iktidarının toplumu dinselleştirmeye yönelik adımlar attığı günlerde “Laikliğin korunması konusunda kaygılar var, ama bence ülke daha dindar bir hale gelmiyor. Bundan 10-20 yıl önce sokakta içki içen insanlar göremezdiniz” açıklamasında bulunmuştu. Ayrıca imzacısı olduğu mektupta Beşşar Esad’ı istifa et yoksa sonun Kaddafi gibi olur diyerek tehdit etmişti.

http://gencgazete.org/son-kullanma-tarihi-gecmis-8-liberal/




Bu ileti en son melnur tarafından 17.11.2016- 14:24 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
yorum2006
[ yorumcu ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.08.2013
İleti Sayısı: 772
Konum: Gizli
Durum: Gizli
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

2 kere teşekkür edildi.
Cevap Yazan: yorum2006
Cevap Tarihi: 23.11.2016- 21:16


Burada en büyük sorun kapitalist sistemin bir parçası olarak kalındığı takdirde ekonomik sorunların ve ona bağlı olarak da toplumsal sorunların asla çözülemeyeceği gerçeğidir. Yunanistan bakımından sıkıntı daha büyüktür. Bu da AB'nin bir parçası olmasından kaynaklanmaktadır. Yani AB'de hiç değilse bazı alanlarda bağımsız hareket edebilme özgürlüğü bile yok. Venezuela'da ise durum daha değişik. Genel olarak dünya kapitalist-emperyalist sistemine bağlı olsalar da, AB gibi emperyalist güçler tarafından yönetilen ekonomik, siyasi ve toplumsal bir birliğin içinde değiller. Türkiye ise ikisinin arasında bir yerdedir. Gümrük Birliği ve AB ile imzalanan çeşitli uyum anlaşmaları nedeniyle ciddi bir ekonomik bağımlılık söz konusu. Ancak bu bağımlılık Yunanistan kadar değil tabii. Kendi başına bazı ekonomik önlemler alabilecek durumda. Yunanistan bırakın geniş çaplı ekonomik önlemleri, basit parasal operasyonlar bile yapamıyor.

Yunanistan örneğinin öğrettiği bir acı gerçek daha var. Bir kere AB'ye bulaştıysanız, ondan çıkmak da öyle kolay değil. Milyarlarca EURO borç, büyük finansman ve döviz açığı, ekonomi felç, her şey AB'ye göre ayarlanmış. Çıkalım deseler bile çıkamıyorlar. Gerçekten de kapitalist sistem içinde kaldığınız sürece, siyasi iktidar gerçek anlamda el değiştirmediği, yani bir sosyalist devrim olmadığı sürece, eliniz kolunuz öylesine bağlı.

Bizde de, "demokrasiye geçiş" veya "burjuva demokrasisi" için AB üyeliğinden medet umanlar çok. Her ne kadar böyle bir üyelik gündemde olmasa da, "başka türlü demokrasiye geçemeyiz" görüşüne sahip bazı "solcu"lar da var. Bu işin realist olmaması bir yana, gerçekleşse bile sonra ne olacak diye düşünmüyor kimse. Aslında bu umudu canlı tutmak bile, halkı uyutmaktan başka işe yaramıyor.

"Sol liberalizm" konusuna gelince, bizdeki "sol liberal" müsveddelerinin "solculuğu" gençlik yıllarında çeşitli sol hareketlere bulaşmış olmaktan ibarettir. "Liberalizm"leri nereden geliyor, onu da anlamış değilim. Eğer siyasi bir liberalizmden söz ediliyorsa, bunun ekonomik liberalizm olmadan gerçekleşmeyeceğini bir parça aklı olan herkes bilir. Bugün, bırakın geri kalmış ülkelerde, gelişmiş ülkelerde, yani   emperyalizmin metropol ülkelerinde bile bir liberalizmden söz etmek olası değil. Yani bu "sol liberal" iddiası da boş iş.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 26.12.2018- 09:45


Aydemir Güler SOLportal'da yazdığı yazıda değinmiş bu isimlere. Konu bağlamı çok farklı da değil. Yeri bence burası:

''Ufuk Uras’ın ne alakası var ki solla? Eskiden bir sol partinin, ÖDP’nin sözcülüğünü yapmış, hatta gençliğinde Marksizmden etkilenmiş olabilir. Neredeyse yirmi yıl geçmiş, ama ne zaman ağzını açsa, “solculuk bu mu, değil mi” diye bir ilgi gıdıklanıyor Ufuk Uras üstünden. Veya Nabi Yağcı… Eski TBKP genel sekreterinin, neye bulaşırsa bulaşsın, solu etkilemesi için bir neden çok zamandır kalmadı. Şaka değil, öncesinde sosyal demokrattan fazlası var mıydı, oralara girmeyelim, ama en az 1990’ların başlarından beri adam solcu falan değil. Murat Belge, Ömer Laçiner… Birikimcilik neydi diye tartışmaya gerek yok, bunlar arada basbayağı AKP’ci oldular…''

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/bazi-seyler-unutulmaz-253506

Bu kadarlar mı?
Değil.

Eskisi gibi değiller, aslında bukalemun gibi oldukları da söylenebilir; bukalemunlara haksızlık sayılmasa. Durum biraz değişsin bunlar da hemen değişiyor. Aydemir alıntının sonunda ''...arada basbayağı AKP'ci oldular...'' demiş. Evet, arada oldular, şimdi ise değillermiş gibi gözüküyor ama aldanmamak gerek, koşullar biraz değişsin, Erdoğan milliyetçiliği yeniden ayaklar altına alsın, biraz özgürlük, demokrasi ve AB lafları ediversin, hiç kuşkum yok bu adamlar yeniden AKP'ci   ve yeniden akıl hocalığına soyunuverirler.

Sadece bunlar mı?

Sanal alemin enternasyonalcileri   AB'cilikte ve sol düşmanlığında bunlardan farklı mı?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 02.01.2019- 19:10


AKP'nin ilk dönemlerinde bizim bu sol liberallerin ağzından demokrasi ve özgürlük lafları eksik olmuyordu. Hatırlıyorum, o zamanlar Kanal7'de olan Ahmet Hakan'ın tartışma programlarından Ömer Laçiner başta olmak üzere Birikimciler hiç eksik olmazdı. Neler söylemezlerdi ki:
Başta AKP olmak üzere, Kürt hareketi ve sağlı sollu liberaller, onlara dahil olan kuyrukçular, nam-ı diğer ''enternasyonalciler''(!) hepsi, gelecek günlerin daha güzel olacağı, Kemalizmin ve askeri vesayetin ortadan kaldırılacağı   ve hatta burjuva devriminin AKP'nin öncülüğünde tamamlanacağını huşu içinde terennüm ederlerdi. Bilerek veya bilmeden AKP'nin önünü açtıklarını bir türlü anlayamıyorlar ve bu konuda AKP siyasetlerine karşıtlık içinde olanları   ''ulusalcı, sosyal şoven, neo-faşist'' ve dönemin ezberi ''ergenekoncu'' olarak damgalamaktan hiç geri durmuyorlardı. Yanlış üzerine yanlışlarla AKP ve Erdoğan bu kadar muktedir hale gelmiştir.   Bu yüzden sadece bu sağlı sollu liberaller değil, aynı zamanda hem kuyrukçu siyasetler ve hem de sanalın solcu omadan enternasyonalci geçinenleri iyi   tanımak gerekir.

Dün de Kürt hareketinin içindeydiler, bugün de...

Dün de sola düşmandılar, bugün de sabah akşam sola küfretmeye devam etmekteler...

Dün de solcu olmadan enternasyonalci geçiniyorlardı; bugün de aynı gevezelikleri sürdürüyorlar...

Geçmişi bilmeden, geçmişi doğru bir eleştiriden geçirmeden ve yapılan yanlışlıkların hesabı verilmeden ne bugünler anlaşılabilir ve doğru bir konumlanış içine girilebilir ve ne de yarınların daha güzel olabilmesi yolunda doğru adımlar atılabilir.

Çabuk unutuyoruz, çabuk unuttuğumuz için de yapılan hataları tekrarlama eğilimi içine giriyoruz.

Bu yüzden geçmişi unutmamak ve AKP'nin bugün kurduğu hegemonyanın sadece liberallerden kaynaklandığı yanılgısına hiç düşmemek gerek.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör 2020 başında Türkiye’de sol... melnur 1 2230 16.03.2020- 05:11
Konu Klasör Türkiye’de bu kadar çok faşist var mı? melnur 0 1281 28.08.2021- 10:47
Konu Klasör Türkiye’de Toprak Reformu Denemeleri... melnur 0 1350 12.01.2021- 11:07
Konu Klasör “Dünyada ve Türkiye’de Komünist Ufuk” üzerine... melnur 0 157 02.01.2024- 23:09
Konu Klasör Türkiye’de sosyalizmin yakın geleceğine dair bir kestirim... melnur 0 761 08.08.2022- 00:15
Etiketler   Türkiye’nin,   başdüşmanı:,   Sol,   liberalizm
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS