SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
TKP'den 19 Mayıs açıklaması.           (gösterim sayısı: 2.777)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 19.05.2017- 12:30


TKP'den 19 Mayıs açıklaması: Artık bu ülkenin kurtuluşu emeğin kurtuluşu olacaktır

Türkiye Komünist Partisi, 19 Mayıs'ın 98. yıl dönümü dolayısıyla bir açıklama yayımladı. Açıklamada, "Emperyalist işgal ordularına karşı mücadelenin sembolü 19 Mayıs’ı, emeğin iktidarı için verdiğimiz mücadelenin mevzilerinden selamlarken, ikinci kurtuluş savaşı hayalleri görmüyoruz. Önümüzdeki görev, ülkemizi kapitalist düzenden ve emperyalizmin hakimiyetinden kurtaracak olan işçi sınıfının kurtuluş mücadelesini zafere ulaştırmaktır" denildi.

Resim Ekleme

Türkiye Komünist Partisi, 19 Mayıs'ın 98. yılı dolayısıyla "Milli mücadeleden bugüne 98 yıl sonra 19 Mayıs" başlıklı bir açıklama yaptı.

"Emperyalist işgal ordularına karşı mücadelenin sembolü 19 Mayıs’ı, emeğin iktidarı için verdiğimiz mücadelenin mevzilerinden selamlarken, ikinci kurtuluş savaşı hayalleri görmüyoruz" denilen açıklamada, "Kapitalizm koşullarında artık hiçbir sınıf milli değildir. Önümüzdeki görev, ülkemizi kapitalist düzenden ve emperyalizmin hakimiyetinden kurtaracak olan   işçi sınıfının kurtuluş mücadelesini zafere ulaştırmaktır" ifadeleri kullanıldı.

TKP Merkez Komite imzalı açıklamanın tam metni şöyle:

Milli mücadeleden bugüne
98 yıl sonra 19 Mayıs



Emperyalist işgal ordularına karşı mücadelenin sembolü 19 Mayıs’ı, emeğin iktidarı için verdiğimiz mücadelenin mevzilerinden selamlarken, ikinci kurtuluş savaşı hayalleri görmüyoruz. Kapitalizm koşullarında artık hiçbir sınıf milli değildir. Önümüzdeki görev, ülkemizi kapitalist düzenden ve emperyalizmin hakimiyetinden kurtaracak olan   işçi sınıfının kurtuluş mücadelesini zafere ulaştırmaktır.

19 Mayıs’a yasaklamalarla giriyoruz. Anadolu’daki işgal güçlerinin sökülüp atılması ve ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile sonuçlanan “milli mücadele” için 98 yıl önce atılan adım önemli bir köşe taşı, bir karar anıydı.

Şimdi emperyalist işgal ordularına karşı verilen mücadelenin anılması, kutlanması devlet iktidarının kendisi tarafından “ulusal güvenlik” için tehdit sayılıyor.

Ve bazı milliyetçiler böyle bir iktidarın milli çıkarların bekçiliğini yaptığını savunuyor.
Birkaç yıl öncesine kadar 19 Mayıs’ı namus meselesi olarak gören, Samsun’a her yıl bir kez daha çıkarak milli mücadelenin bayraktarlığını yaptığını düşünen ulusalcılar arasında bile, yeri geldiğinde AKP iktidarına vatan millet adına sahip çıkılması gerektiğini söyleyenler var.
Bu tabloya, gerici, Amerikancı, ümmetçi parti AKP’nin kendi iktidarını bir milli mesele olarak sunması ekleniyor.

Tabloyu tamamlayansa, çok yakın zamana kadar “ulus ve ulus devlet eski kavramlardır, artık demokrasi için uluslararası topluma entegrasyon esastır. Almanya’ya, ABD’ye emperyalist demek günahtır” diyerek enternasyonalizm dersi veren sol liberallerin, şimdi İzmir Marşı’na eşlik etmeleri oluyor.

Kafa karışıklığına hiç gerek yok.

Türkiye kapitalizmi, kritik bir siyasal yapılanma evresini milli mücadeleyle tamamlamış, daha doğum anında emperyalist sermaye ile işbirliğine mahkûm milli sermaye palazlandıkça, sistem yerleşmiş, sistem yerleştikçe milli olan her şey biraz çok uluslu, bağımsız olan Türkiye biraz bağımlı hale gelmiştir.

Türkiye kapitalizmi için bağımsızlık bir yalan değilse bir hayaldir.

Bu ülkede “memleketin de devletin de sahibi biziz” diyen herkes açıkça eski deyimle gayri millidir.

Ortadoğu’da Amerika’nın verdiği yetkilerle ülkeler işgal etmeye niyet edenlerin, “milletin adamı” geçinmeleri yalandır.

“Ulusalcı” kelimesini gururla isimlerine ekleyenlerin, NATO’ya sadakati utandırıcıdır.
Osmanlı çürüyüp çökmekteyken, topraklarına doluşan işgal ordularına karşı verilen mücadeleler şüphesiz ki 19 Mayıs 1919 günü başlamamıştır. 19 Mayıs 1919’un ulusal kurtuluş mücadelesinin sembolik başlangıç günü olarak kutlanması ise şüphesiz doğrudur.
Mustafa Kemal’in Samsun’a ulaştığı günden 98 yıl sonra, tekrar aynı noktadan başlayarak bir “ikinci Kurtuluş Savaşı” vermek ise mümkün değildir.

İşgal artık yabancı orduların işgali değildir. İşgal sömürü düzeninin işgalidir. Sadece emekçileri ezmek ve onlara boyun eğdirmek için “milli” olduğunu hatırlayan sermaye sınıfımız, bu çokuluslu işgalin bir parçasıdır.

Artık bu ülkenin kurtuluşu emeğin kurtuluşu olacaktır.

98 yıl sonra, işgal ordularını Anadolu’dan söküp atan mücadelede atılan büyük adımı, emeğin iktidarı için verdiğimiz mücadelenin mevzilerinden selamlıyoruz.

Bağımsızlığı bu çağda bir hayal olmaktan çıkartacak olan, işçilerin uluslararası kardeşliği ve iktidar mücadelesidir.

Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komite



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.05.2020- 07:35


19 Mucizesi! - ORHAN GÖKDEMİR

19 Mayıs, bizim Cumhuriyetimizin ilk adımıdır, unutmuyoruz, hafife almıyoruz. Ciğersiz bir sultanın mülkünden büyük bir vatan yaratmayı böyle başardık. Kutluyoruz!

Resim Ekleme
1789 Paris…. Uzun yıllardır huzursuz şehir patlamaya hazır. Bir yanda ayrıcalıklı soylular ve din adamları sınıfı var. Diğer yanda palazlanmış ve durumuna uygun siyasi pozisyon arayışındaki burjuvazi ve baskıdan, yoksulluktan bunalmış kalabalık halk yığınları. O yılın haziran ayında iki kuvvet karşı karşıya geldi. Çürümüş düzenin temsilcisi Kral 16. Louis, ayaktakımının kıpırdanışlarına alışıktı, pabuç bırakmaya niyeti yoktu. Kralın en büyük destekçisi Katolik Kilisesi ise yetkilerini doğrudan Tanrıdan alıyordu, paylaşılması düşünülemezdi. Haliyle muktedirler huzursuzların taleplerine sırtını döndü.

Yoksul Paris halkının buna cevabı 14 Temmuz 1789'da Bastille Hapishanesi'ni basıp siyasi tutukluları salıvermek oldu. Artık Paris sokaklarında devrimin sesi yankılanıyordu. Fransa’da kralın istibdadı alaşağı edilmiş, yerine San Just’nun deyişiyle "Hürriyetin istibdadı" kurulmuştu.

Bastille’in basılmasından iki yıl sonra bir kurucu meclis bir “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi” yayınladı. Bundan böyle düzenin karşısında Kralın ve Kilisenin kulları değil, Fransa’nın boyun eğmez yurttaşları vardı. Kurucu meclis ulusal egemenliğe dayanan bir anayasa ile yurttaşları yönetime ortak etti. Kral artık yetkilerini halkın seçtiği parlamento ile paylaşacaktı.

Süngüsü düşen kral ve adamları, ayaktakımının el koyduğu mülklerini kurtarması için Fransa kraliçesi Mari Antoniette’nin kardeşi olan Habsburg İmparatoru II. Leopold’ün kapısını çaldı. Kral ve kraliçe iktidarlarını korumak için Fransa’nın düşmanlarıyla iş tutmaya cüret etmişti. Biliyoruz, fıtratlarına uygundur. Kralların ve burjuvaların vatanı yoktur. Bizim vatan bildiğimiz onların mülkleridir. Gerekirse düşünmeden satarlar!

Bu ihanete Paris halkının cevabı Cumhuriyet ilan etmek oldu. Devrimci Cumhuriyet az zamanda ulusal birliği sağladı, dış tehdidi etkisiz hale getirdi. Eski düzenin kurtarıcı kahramanı Habsburg İmparatoru hiç gelmeyecekti. Kral XVI. Louis ve Kraliçe Marie Antoinette vatana ihanetlerinin bedelini canlarıyla ödedi.

Fransa’da devrimin eski düzenin izlerini silmek üzere attığı ilk adımlar şöyledir: Kilisenin mallarına el konuldu. Manastır yeminine son verilip, zalim papazlar kovuşturuldu. Kilisenin doğum-ölüm-evlilik kayıtları belediyeye devredildi, kadınlara boşanma hakkı tanındı. İnsan ve yurttaş hakları beyannamesi ile inanç hürriyeti yasal hale getirildi, kilisenin bu alandaki tekeline son verildi. Egemenliğin kaynağı ulustu, Tanrı bundan böyle hiçbir iktidara kaynak gösterilemezdi. Etnik ve dini kimlikler yerine ulusal kimlik öne çıkarıldı. Fransız yurttaşlığı karşısında bütün bu alt kimlikler artık hükümsüzdü. Devlet bireyleri özgürleştirmekle yükümlüydü. Eğitim millileştirildi, askerlik her yurttaş için zorunlu hale getirilerek ordu halk ordusuna dönüştürüldü. Böylelikle silah kullanma tekeli üst sınıflardan alınmış yurttaşlara verilmişti. Ve kilisenin günlük hayatı kontrol etmesinin etkili bir aracı olan takvim değiştirildi. Devrim sıfır yılı kabul edildi, aylara çiçek adları verildi, her şey çiçek gibi oldu!

Bu tarihin ilk sayısı 1, son sayısı 9’dur. Getir yan yana, 19 eder!

***

1917 Moskova... Paris’teki Bastille baskınından yüz küsur yıl sonra şehirde sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi görünüyordu. Kralın yerinde Çar oturuyordu. Katolik Kilisesinin azgın papazlarının yerini Ortodoks kilisesinin süslü papazları doldurmuştu. Kibirli soylular, emir kulu Saray memurları iktidarlarının ilelebet süreceği kanısındaydı.

1917 Ekim ayında hava birden değişti. Halk ayaklanmıştı. Petrograd’daki geçici hükûmetin devrilerek iktidarın Lenin önderliğindeki Bolşeviklere geçti. Devrimin amacı monarşiyi yıkmak, Rusya'yı emperyalist savaştan kurtarmak, toprakları aristokrasinin elinden alıp kolektif mülkiyete devretmek, işçi ve köylüleri temsil eden yeni bir iktidar kurmaktı.

Bir yıl sonra Çar II. Nikolay yakalanıp öldürüldü. Aynı yıl Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan edildi. Şehirde işçilerin ve kırda da köylülerin iktidarını ve ittifakını simgeleyen orak ve çekiç Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin arması olarak kabul edildi. Rus İmparatorluğu özerk cumhuriyetlere ayrıldı ve her ulusa yerel yönetimlerini örgütleme hakkı tanındı. Moskova’da özgürlüğün ve eşitliğin istibdadı kurulmuştu!

Ekim Devrimi’nin eski düzenin izlerini silmek üzere attığı ilk adımlar şöyleydi: Ortodoks Kilisesinin mallarına el koyuldu. İdam cezası kaldırıldı. Kilise devletten ayrıldı, eğitim alanındaki faaliyetlerine son verildi. Din ve inanç özgürlüğü güvence altına alındı. Dini propaganda yasağı getirildi. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. Medeni kanuna geçildi. Soyluluk unvanları kaldırıldı. Eğitim ücretsiz ve laik hale getirildi. Ve kilisenin günlük hayat üzerindeki denetimine göre şekillendirilmiş takvim değiştirildi…

Bu tarihin de ilk iki sayısı 19’dur ve toplamaya, çıkarmaya ihtiyacı yoktur!

***

1923 Ankara… Hürriyet çığlığı eski başkentin duvarlarında yankılanalı 15 yıl olmuştu. Ama sonra iç savaş ve büyük savaş fırtınası üzerine gelmiş, Hürriyetin bütün izlerini silip süpürmüştü. Vatan, yeni sahiplerinin elinden kayıp gitmek üzereydi. Şehir yeni bir rüzgâra hazırlanmaktaydı.

1923’ten dört yıl önce, İskoçya'nın Glasgow kentinde inşa edilmiş Torocaderto adlı külüstür gemi limana yanaşmak üzere. Emektar 1894 yılında satın alınmış, adı Bandırma olarak değiştirilerek posta vapuru haline getirilmiş. Şimdi Kurtuluş Savaşı’na önderlik edecek adamı taşıyor. İnip, Samsun limanından Anadolu içlerine ilerleyecek.

Kurtuluş Savaşı 1922'de Mudanya Mütarekesi ile sona erdi. 6 Ekim'de TBMM ordusunu temsilen Refet Bele komutasındaki bir askeri birlik işgal altındaki İstanbul'a girdi. Halk Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları hakkında ölüm fermanı imzalayan, Millî Mücadeleyi bastırmaya çalışan Padişah Vahidettin'e öfkeliydi. Tıpkı diğerleri gibi o da mülkünü elinde tutmak için vatanı işgal edenlerle iş tutmuştu. Fıtratına uygundur. Padişahların ve burjuvaların vatanı yoktur. Bizim vatan bildiğimiz onların mülkleridir. Gerekirse düşünmeden satarlar!

TBMM hükûmeti 1 Kasım 1922'de hilafet ile saltanatın ayrıldığını ve saltanatın kaldırıldığını iki maddelik bir kanun ile ilan etti. 16 gün sonra Sultan Vahdettin, oğlu ve hareminin mensuplarıyla birlikte Boğaziçi'nde demirlemiş olan İngiliz zırhlısı ile Malta'ya kaçtı.

1923’te laik Cumhuriyet ilan edenlerin ilk adımları şunlar oldu: Hilafet kaldırıldı. Cuma günü tatil olmaktan çıkarıldı. Medreseler kapatıldı, dini okullar Milli Eğitim’e devredildi. Tekke ve zaviyeler kapatıldı. Kadına seçme ve seçilme hakkı tanındı, Medeni Kanun ilan edildi, bu alanda şerri hükümlere yer olmayacaktı. Haliyle şeriat mahkemeleri kapatıldı. Soyluluk unvanlarının kullanılması yasaklandı. Arap alfabesi yerine Latin alfabesinin kullanılmasına karar verildi ve elbette takvim sistemi değiştirildi. Bundan sonra egemenlik ulusundu. Egemenliği tanrıdan alan halife padişaha yeni ülkede yer kalmamıştı. Her tarafı 19’luktur!

***

Bayramına gelince: İlk defa 1926 yılında “Gazi Günü” adı altında Samsun'da kutlandı. 1935'te “Atatürk Günü”ne dönüştürüldü. Fenerbahçe Stadı'nda kutlanan bu ilk 19 Mayıs, yüzlerce sporcunun katılımıyla bir spor şenliği gönümü kazandı. Bu şenliğin ardından gerçekleşen Spor Kongresi'nde söz alan Beşiktaş Kurucu Üyesi Ahmet Fetgeri Aşeni kutlanan “Atatürk Günü”nün tüm gençliğe mal edilebilmesi için "19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı" adı altında her yıl yapılmasını teklif etti. Kongrede oylanan bu öneri kabul edildi ve yasalaştı. 12 Eylül Cuntası günü "Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı"na dönüştürdü. Atatürk’ü öldürmüşler anmasını yapıyorlardı! Ve günde yapılan kutlamalar ilk kez AKP iktidarında yasaklandı…

***

Çağımızın devrimci “ruhunun” özetidir bu; esası çürümüş eski düzeni devirme, yerine özgür ve eşit bir yeni ülke kurma hareketidir. Kralları, soyluları, papazları, halifeleri, sultanları, onların iktidarının ete kemiğe bürünmüş hali olan monarşileri, eskiye değin çürümüş olan ne varsa onu alaşağı ettiği için devrimdir adı. Bizler 250 yıldır dünyanın her yerinde çürümüş monarşileri devirip Cumhuriyet ilan ediyoruz. Her defasında yürüyen ölüler mezarlarından çıkıp geliyor, önlerine ne çıkarsa yıkıyor. Sonra kalkıp yeniden yapıyoruz, yenisini ilan ediyoruz. Çünkü biliyoruz, eşitlik ve özgürlük içinde yaşamanın başka yolu yok. Onların mülkünü bizim vatanımıza çevirme mücadelesidir, “19 mucizesi”dir!

19 Mayıs, bizim Cumhuriyetimizin ilk adımıdır, unutmuyoruz, hafife almıyoruz. Ciğersiz bir sultanın mülkünden büyük bir vatan yaratmayı böyle başardık. Kutluyoruz!

https://sol.org.tr/yazar/19-mucizesi-4500



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.05.2020- 11:31


19 Mayıs: Cumhuriyet’e doğru atılan adım

19 Mayıs köhnemiş monarşiye karşı atılmış bir adımdır

Resim Ekleme

Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçişi emperyalist işgale karşı tüm yurt sathında yükseltilen kurtuluş mücadelesinin, direnişin ilk adımıdır.

Anadolu’ya geçişle ulusal kurtuluş mücadelesinin siyasal, toplumsal ve askeri ayaklarının örgütlenmesi başlamıştır.

Bu ilk adımın çürümüş imparatorluğun yıkıntıları üzerinde bir cumhuriyet kurma fikrinin de bir adımı olduğu Mustafa Kemal’in gizlemediği bir gerçektir.

19 Mayıs’ın işgal edilen imparatorluk topraklarından işgalcileri atıp, hakimiyeti yeniden Osmanoğulları’na vermek için atılmış bir adım olduğunu sananlar 101 yıllık tarihten hiçbir şey anlamamıştır.

Ulusal egemenlikle, cumhuriyetle sonuçlanan ulusal kurtuluş mücadelesinin verildiği topraklarda birkaç on yıl içinde emperyalizme nasıl teslim olunduğunu görmemek de aynı şekilde, tarihten, sınıfların mücadelesinden anlamamakla mümkündür.

Komünistler, Cumhuriyet için verilen mücadelenin yanında olmuştur, işgale son vermek için silaha sarılan halkın içinde olmuştur.

Bizim ufkumuz, paşaların ufkundan çok ötelere açılır.

Tarih bilincimizse, gerici bir imparatorluğun çöküşünden yeni bir düzen çıkartanları selamlarken duraksamaz.

https://sol.org.tr/haber/boyun-egmede-bu-hafta-19-mayis-kohnemis-monarsiye-karsi-atilmis-bir-adimdir-4433



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 17.05.2020- 07:55


Türkiye solunun Kurtuluş Savaşı sorunu - Kemal Okuyan


Kurtuluş Savaşı'nın tarihimizin değerli bir kesiti olduğunu söylüyoruz. Mevcut sınıfsal dengeler, uluslararası koşullar ve kutuplaşmalar hesaba katıldığında Kurtuluş Savaşı'nı değersizleştirmek, onu hafife almak ya da onun şu ya da bu devrimci kriterle bakıldığında tarihe negatif bir etkide bulunduğunu ileri sürmek Marksist bir tutum olmaz.

Öte yandan Kurtuluş Savaşı'nın yönetici kadrolarının sınıfsal karakterine karartma uygulayarak, onların burjuvaziyi temsil ettiği gerçeğini gizlemek, bu kadroların devrimle karşı-devrim arasındaki salınımlarında onlara devrim cephesinde durmak konusunda uluslararası koşulların fazlasıyla yardımcı olduğunu kabul etmemek, Kemalizmin yüzünü sola, sosyalizme döndüğünü ama ülkenin geri yapısının buna izin vermediğini iddia etmek de Marksistlerin işi olamaz.

Elde Kurtuluş Savaşı'na ilişkin, her iki saplantılı yaklaşımı etkisizleştirecek bilgi, veri var. Marksizmin çözümleme gücünün Kurtuluş Savaşı'nın karmaşasına işlemeyeceğini söylemek, Türkiye tarihinin özgünlüğünü abartıp sosyalist teoriyi fazlasıyla hafife almak olur.

Solun Kurtuluş Savaşı'na ilişkin arızalarının kaynağında bilgisizlik olduğunu düşünmemek gerekir. Bilgi de, bilgisizlik de belli bir ideolojik doğrultuya hizmette kullanılabilir günümüzde hiçbir ideoloji salt bilimden hareket edemez, bunun tersi de geçerlidir.

Bugün sol adına AKP'ya açık ya da örtülü bir destek neden veriliyorsa, Kurtuluş Savaşı'nın tarihsel değeri de o nedenle reddediliyor bugün sol adına CHP'nin yörüngesi dışına çıkılmaması neden vaaz ediliyorsa, Kurtuluş Savaşı'nın sınıf karakteri o nedenle bir kenara konuyor, onun Türkiye devrimi için gerekli bütün ideolojik kaynakları barındırdığı aynı nedenle ileri sürülüyor.

Her iki durumda da sosyalizmsiz bir solculuk ya da devrimcilikle karşı karşıyayız.

Türkiye burjuva devrimine sırtını dönmek, onu Türkiye'nin bugününe bakarak yargılamaya kalkmak, Türkiye'de sosyalist seçeneğe yer olmadığını ileri sürmek demektir. Burjuva devriminin 1908 uğrağında, işçi sınıfı ilk ciddi çıkışlarını gerçekleştirmiş, gerici ideolojilerle hesaplaşmada ilk kez bu kadar radikal bir tutum geliştirilmiş, mutlakiyetçi yapı daha öncekilerden çok daha köklü bir sarsıntı geçirmiş, ekonomik gelişmenin önünü tıkayan toplumsal etmenlerde önemli delikler açılmıştır. Jöntürkler ve İttihat Terakki geleneği olmasaydı, bu dönüşümler olmayacak, en azından gecikecekti.

"Olsun, onlar olmasaydı, işçi sınıfı serpilip gelişecek, komünistler gerçek devrimci dönüşümlere imza atacaktı" masalı, sosyalizme ilişkin mutlak bir inançsızlık ve bu inançsızlığı laf ebeliğiyle kapatmak anlamına gelir.

Burjuva devrimcilerinin 1908'de de, Kurtuluş Savaşı döneminde de hem tarihinin akışını hızlandırıp nesnel koşullarda köklü altüst oluşlara neden olarak önünü açtıkları, hem de çeşitli nedenlerle örtülü bir müttefiklik ilişkisi kurdukları işçi sınıfı hareketini, onun ideolojik-siyasal temsilcisi olan sosyalistleri, komünistleri sürekli kontrol altında tutmaya çalışıp, zaman zaman ağır darbeler vurma ihtiyacını hissetmelerine gelince…

Bu durum, her şeyden önce, burjuva devrim sürecinin Anadolu toprağını nasıl havalandırdığını, ne tür sınıfsal, ideolojik dinamikleri tetiklediğini gösterir.

İşçi sınıfının, solun baskılanmasınaysa tek başına "sınıf kini" ile bakamayız. Açık söylemek gerekirse, Kurtuluş Savaşı denince aklına Mustafa Suphilerin katlinden başka bir şey gelmeyenlerin çok kararlı ve ilkeli olmak bir yana komünist bile olabileceklerini düşünmüyorum. Bu yaklaşımla bütün uyarılara karşın Anadolu'daki mücadeleye katılmaya çalışırken katledilen Mustafa Suphi'yi "aldatılmış bir saf" olarak tarihe havale edersiniz.

Şuna bakılmalıdır: Burjuvazinin işçi sınıfına, devrimcilere karşı tutumu, tarihsel anlamda oynadığı devrimci rolü -ki bu rol eşyanın doğası gereği geçicidir, ortadan kaldırmış mıdır?

Bu rol yalnızca Türkiye'ye bakarak kavranamaz, bölgeye, dünyaya, bütüne bakmak gerekir, devrimin bütünsel çıkarlarına bakmak gerekir.

Kurtuluş Savaşı, devrimci bir dönemin kapanışında bölgemizde devrimin kazanımlarının tutunmasına yardımcı olmuş, ülkede burjuva devriminin esas itibariyle tamamlanmasını sağlamıştır. İlerici bir rolden söz ediyoruz.

Bugün sosyalizm mücadelesi, bu dönemle ilişkilenmek durumundadır. Bu ilişki negatif bir ilişki olamaz. Daha önce de yazdım, emperyalist-tekelci Fransa ile hesaplaşmanın yolu, 1789 Fransız Devrimi ile hesaplaşmaktan geçmez!

Evet, ilişkilenmek durumundayız. Bu kez ilişkiyi, bir kez daha Kurtuluş Savaşı'nın "ulusun bütünü adına" hareket ettiği ideolojik çerçevenin içinde kurmamız gerektiği söyleniyor. Sosyalizmsiz solculuğun bir biçimi de bu.

Kapitalizm gelişmiş, burjuvazi tarihsel anlamda tamamen gericileşmiş, sermaye düzeninin insanlığa katabileceği bir şey kalmamış, Kemalizm "devrimci" bir dönemin ardından otoritesini sömürücü ve işbirlikçi bir yönetici sınıf adına kullanmış, sınıf mücadeleleri gelişkin biçimler almış, bunların bir önemi yok. "Yaşa Mustafa Kemal Paşa" de, gerisi kolay!

Biz ise daha farklı bir şey deniyoruz. Bakın diyoruz, 1920'lerde ilerici, devrimci bir değer var… O döneme damga vuran burjuva sınıfı, bugün her şeyiyle çürüdü ve kendi tarihini de yok etme noktasına geldi. Biz burjuvaziden, burjuva diktatörlüğünden işçilere emekçilere cehennem azabı yaşattığı, geleceğimizi kararttığı, insanlığın tüm kazanımlarını ortadan kaldırmakta olduğu için nefret ediyoruz bu nedenle sömürücü sınıf olarak onu alaşağı edeceğiz. Bunu yaparken bu topraklardaki her tür ileriye doğru atılımı sahiplenecek ve yeniden üreteceğiz. Siz bunu önemsiyorsanız, komünistlerin bu köhne bir düzeni yıkma mücadelesine dostça bakacaksınız.

Sosyalizmsiz solculuk her iki durumda da kapitalizm dalkavukluğudur.

Kurtuluş Savaşı'na ilişkin saplantılar bilgisizlikten değil kapitalizme dönük dirençsizlikten kaynaklanır.

Tarihine baktığında sadece tiksinti duyandan da solcu olmaz, sosyalizmin bu topraklar için henüz "fazla" olduğunu düşünüp geride kalmış burjuva devrimlerine sığınanlardan da...

https://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/turkiye-solunun-kurtulus-savasi-sorunu-32812



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör DİSK, KESK, TMMOB ve TTB'den 1 Mayıs açıklaması... melnur 5 3324 30.04.2019- 13:57
Konu Klasör DİSK, KESK, TMMOB ve TTB'den 1 Mayıs programı açıklaması... melnur 4 1837 01.05.2021- 10:42
Konu Klasör Emek örgütlerinden 1 Mayıs açıklaması: 'Emek bizim, gelecek bizim!' melnur 1 397 30.04.2023- 00:21
Konu Klasör TKP'den 10 Kasım açıklaması melnur 0 1845 10.11.2017- 16:28
Konu Klasör HDP'den dikkat çeken CHP açıklaması... melnur 1 2453 10.11.2019- 07:20
Etiketler   TKPden,   Mayıs,   açıklaması.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS