SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kürt devletleşmesinde yeni evre           (gösterim sayısı: 3.353)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 17.10.2017- 22:09


Kürt devletleşmesinde yeni evre
Haluk Yurtsever


Her ulusun, halkın, hatta topluluğun kendi yazgısını belirleme, ayrı devlet kurma hakkının, komünistler, hatta kendisine “demokratım” diyenler için tartışma dışı olması gerekir. Hakkın varlığını tanımak, her somut durumda şu ya da bu biçimde kullanılmasını onaylamayı/desteklemeyi gerektirmez. Ama bu kayıt da, söz konusu topluluk dışındakilere hakkın kullanımını koşullara bağlama, yok sayma, engelleme yetkisi vermez.

Barzani yönetiminin 25 Eylül’de gerçekleştirdiği referanduma önce bu açıdan bakmak ve Irak Kürtlerinin ayrı devlet kurma hakkına da, bunun için referandum düzenleme yetkilerine de ilkesel olarak karşı çıkmamak gerekir.

Bu referandumu hangi gerekçeyle olursa gayri meşru, geçersiz, “yok hükmünde” saymak, ayrıca   apolitik bir tutumdur. Referandumdan yüzde 92.73 oyla bağımsızlığa evet sonucu çıktı. Bu saatten sonra, hiç kimse bu referandumu yapılmamış sayamaz. Türkiye, Irak, İran egemenlerinin ve milliyetçilerinin çıkardıkları gürültü bu gerçeği değiştirmez.

Tarihsel bağlam

Her hak ve özgürlük gibi, Ulusların Kendi kaderlerini Tayin Hakkı’nı da (UKKTH) tarihsel bağlamı içinde ele almak ve dönemlere göre öne çıkan tarihsel eğilimi açıkça ortaya koymak   gerekir.

Sovyetler Birliği’nin çözülüşüyle birlikte, ulusal kurtuluş ve anti-emperyalist mücadeleler kendilerine bağımsız biçimde var olma, yaşama olanağı veren en önemli desteği yitirmişlerdir. Bağımlı ulus devletleri kendi topraklarında egemen devlet olmaktan çıkaran emperyalist müdahalelerle birlikte, başka bir süreç işlemeye başlamıştır. Yeni devletlerin, devletçiklerin kurulması Sovyetler Birliği   sonrası emperyalist dünyanın, genellikle halkların zararına işleyen yeni normalidir. Yugoslavya’nın parçalanıp 6 devlete bölünmesi, Irak’ın ve şimdi Suriye’nin fiilen üçe bölünmesi, Afganistan, Pakistan, hatta ideolojik-kültürel olarak üçe bölünen ülkemiz örnekleri, sınıfsal ve bölgesel eşitsizliklerin derinleştiği, emperyalistlerin birbirleriyle dalaştığı bir dönemde, somut toplumlardaki her “ulusal sorunu” çözecek sihirli bir formül olarak UKKTH’nı öne sürmek doğru değildir.

Dahası, dünya kapitalist sistemi bugün çok yönlü, çok katmanlı bir “ulus devlet krizi”nin içindedir.

Geçerken değinilen bu saptamalar, hakkın varlığını tartışmaya açmayı değil, kullanılacağı tarihsel ve uluslararası bağlamdaki değişiklikleri bilince çıkarmayı amaçlıyor.

Nasıl yaklaşmalı?


Bu soruyu yanıtlamak için, Lenin’e, onun ortaya koyduğu üç ilkesel, yöntemsel yaklaşıma başvurmamız gerekiyor:

Bir: Hakkın kendisinin mutlak olması, somut kullanım biçimine dokunulmazlık vermiyor. Komünistler açısından, uygulamada alınacak siyasal tutum, işçi sınıfının ve sosyalizmin genel amaçları ve çıkarları doğrultusunda olmalıdır. Dahası, komünistler, proleter bilincin burjuva ideolojisi tarafından karartılmasına yol vermemek için, ilerici ulusal hareketleri ya da ulusal hareketlerdeki ilerici eğilimleri desteklerler. Ayrılma hakkının tanınması, somut siyasal tutum alırken, hiçbir şekilde ayrılmaya ve burjuva milliyetçiliğine karşı propaganda ve ajitasyon yapmaya engel değildir.

İki: UKKTH ve ayrı devlet kurma hakkı, yalnız mutlak bir “hak” olduğu için değil, aynı zamanda ezen ve ezilen ulus emekçileri arasında etnik ayrımcılık temelinde oluşan güvensizliği kırmanın tek pratik yolu olduğu için savunulmalıdır. Bugün, sorunun bu yönü pratik olarak daha önemlidir. Komünistler buram buram Kürt düşmanlığı kokan bir toplumsal histerinin ortağı olamazlar.

Üç: Ulusal sorun, son çözümlemede her zaman somut siyasal bir sorundur. Lenin’in konuyla ilgili sayfalarca yazıdan sonra vardığı bu sonuç anahtar niteliğindedir. Biliyoruz, yalnız ulusal sorunda değil, tüm siyasal sorunlarda somut durumun somut çözümlemesi başat önemdedir.

Somut durumun somut çözümlemesi için


Onur Emre Yağan’ın,   somut durumun bilgisini veren, bu bilgi üzerinden sorunun çerçevesini betimleyen ”Bir referandum neticesi: Şişeden çıkan bağımsızlık cini…” yazısı somut ve güncel durumu iyi özetliyor.

Somut durumun somut çözümlemesini, referandum güncelliğinin ötesinde, daha uzun erimli, dönemsel bir çerçevede tartışmak için ise aşağıdakileri eklemek gerekiyor.

Ünlü Sykes-Picot anlaşmasından yüz yıl sonra, Ortadoğu’da sınırların yeniden çizilmesi ve bunun ayrılmaz bir parçası olarak Kürt ulus devletleşmesi gündemdedir. Cin, gerçekten şişeden çıkmıştır.  

Hegemonya boşluğu /kaos koşullarında, büyük emperyalist devletler dahil hiçbir güç, Suriye ve Irak’ta tıkır tıkır işleyen bir “oyun planı” kuramıyor. Bu durumda, en bilinen emperyalist oyun kuralı,   “bütün atlara oynayıp hiç kaybetmemek” devreye giriyor. Bu kural ise, diyalektik işliyor. Koşullara, dengelere, dayandığı özkaynakların niteliğine ve niceliğine bağlı olarak “atlar”ın da, dar ya da geniş bir özerk hareket alanı oluyor. ABD ve Rusya’nın aralarındaki güç dengesini "kontrollü ve sürekli istikrarsızlık" denebilecek, zımnen anlaştıkları ortak bir çerçevede kurdukları somut koşullarda Kürt ulusal hareketinin özerk hareket alanı genişlemiştir.

Uluslar da, sınıflara bölünmüş biçimde var oluyorlar. Dolayısıyla, somut siyasal sorun olarak ele alındığında ulusal sorun, aynı zamanda sınıfsal bir sorundur. Egemenler, emperyalistler, komünistler tutumlarını sınıfsal bir yön duygusuyla belirliyorlar.    

Barzani önderliğindeki Irak merkezli Kürt hareketi ve PKK, Kürtlerin siyasal geleceğinde başat roller oynamaya aday iki farklı siyasal ve sınıfsal çizgidir. ABD’nin PYD’yi   “yedekleyen” askeri harekâtı, referandum konusundaki söylemi yanıltmasın, ABD’nin, İsrail’in ve AKP’nin tercihleri ortaktır: İsrail ve ABD, İsrail’in güvenliğini sağlamak üzere Barzani liderliğinde Kürt tampon devleti oluşturmak istiyorlar.   AKP de, son çözümlemede önleyemeyeceğini bildiği Kürt devletleşmesinin Barzani hegemonyasında gerçekleşmesinden yanadır. Yeni rejimi yerleştirmek için milliyetçi, devletçi yönü ağır basan Türk-İslam sentezine muhtaç olduğu için şimdilik esip gürlemesi aldatmamalıdır. Yarın, sınıfsal işbirliği, ticaret ortaklığı öne çıkar.

Barzani önderliğinin ve Barzanistan’ın Ortadoğu halkları yararına herhangi bir gelişmenin öznesi olması, yalnız İsrail-ABD projesi olduğu için değil, sınıfsal nedenlerle de mümkün değildir.

Komünistler, kime destek kime köstek olacaklarına, bölge çapındaki gelişmeleri emekçiler, devrim ve sosyalizm perspektifleri açısından değerlendirerek kararlaştırmak, sınıfsal ve siyasal önceliklere göre belirlemek durumundadırlar.

Sorunun Türkiye ve “bizim” Kürt dinamiği açısından daha somut olarak değerlendirilmesi başka bir yazıya kalıyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 17.10.2017- 22:47


Haluk Yurtsever hemen hemen Kurtuluş Kılçer'in linkteki yazısındakilerden farklı bir şey söylemiyor. http://www.solpaylasim.com/k7290-ukkth-degil-devrimin-kaderini-tayin-hakki.html

Ama konuyu öyle bir ele alış biçimi var ki, Kurtuluş'un altını çizmek zorunda kaldığı gibi ''Ezber devam ediyor; Lenin üzerinden bu konuya statik bakış bir kez daha karşımıza çıkıyor: Ayrılma dahil bu hakkı tanıyoruz, saygı duyuyoruz! Biraz daha ileri olarak “evlilikten yanayız, ancak boşanma hakkı da tanınmalı, eğer boşanmak istiyorlarsa diyecek sözümüz yok ancak yine de evlilik devam etse…” deniliyor. İlk başta bir sorun yok gibi gözüküyor, ancak siyasal mücadele söz konusu olduğunda bir çeşit “idealizmin” sınırları ile karşılaşıyoruz.'' Yani sürekli bir eveleme geveleme. Kürt sorunu sosyalistlerin sanki temel önceliğiymiş gibi ele alınıyor; öyle bakılmasa bile bu konularda TKP ve TKH'nin konuyu ele alınışındaki gibi bir netlik ortaya koyulmuyor. Oysa kürt sorunu ülkenin en önemli sorunlarından biri olsa da tek ve en öncelikli olanı değildir. İkide bir sosyalistlere kürt ulusalcılığına biat edilmesi bağlamında yapılan değerlendirmelerin ne UKKTH ile bir ilgisi vardır ve ne de solun kürt ulusalcılığına yedeklenme gibi bir zorunluluğu. Böyle olduğu için BİRLİKTELİK bağlamında ileri sürülen savların ve önerilerin de sol açısından bir değeri yoktur. Türkiye sosyalistlerinin temel sorunu bağımsız bir sosyalist hatta ısrar etmek ve örgütlenme çabalarına hız ve önem vermektir. Kürt ulusalcılığının izlediği ve savunduğu siyasetin sol açısından kabul edilebilir hiçbir yanı olmaması bir yana, kitlesellik kazanmış bir siyasi anlayışla bu konularda sıkıntılar yaşayan bir başka anlayışın birlikteliğinin de kitlesellik kazanamamış siyasetlere bir getirisinin olmayacağı açıktır.

Kürt hareketinin yükselişe geçtiği 1984 yılındaki eylemselliklerinden bu yana Türkiye sosyalist hareketinin hiçbir bölmesi bu harekete kayıtsız kalmamıştır. Dahası çeşitli şekillerde dayanışma içine girmiş, birliktelikler kurmuş ve hatta seçim ittifakları gerçekleştirmiştir. Buna ulusalcı (!), sosyal   şoven (!) TKP de dahildir. Ve yine bu birliktelikler ve kürt ulusalcılığına verilen destekler nedeniyle parti ve örgütü kapatılmamış hemen hemen solun hiçbir bölmesi de yoktur. Peki, sonuç nedir?

Sol açısından getirisi ne olmuştur?

Kürt hareketi bu birliktelikler, dayanışma ve seçim ittifaklarıyla daha sola mı kaymıştır?

Ya da bu birliktelikler içine giren sosyalist yapılanmalar eskisinden çok daha fazla bir kitleselleşme süreçleri mi yaşamaktadır?

Hayır böyle bir süreç yaşanmadı; kürt hareketi zamanla hep daha sağa kaydı ve bu konuda baştan beri kürt hareketi ile birlikte yol almaya çalışan sol da bu süreci engelleyememiştir. Ve tekrar olacak, bu garip ilişki de kürt hareketinin içinde, yanında, arkasında yer alan sol'a da hiçbir getiri getirmemiştir.

Bu yüzden açıklığa ihtiyaç var!

Türkiye solu ile kürt ulusalcılığının yolları ayrılmıştır. Aynı mecrada yol alabilmeleri de bundan böyle mümkün değildir ve mümkün olmayacaktır. Haluk Yurtsever bu tür yazılarında çok daha net olmalı ve Kurtuluş Kılçer'in yazısındaki açıklığı da örnek almalıdır. Sadece Haluk Yurtsever değil, kendisine ''solcuyum-sosyalistim'' diyen hemen herkes hem bu gerçeği kabullenmeli ve hem de bu konuda açık ve net bir tavır sergilemelidir.

Kürt sorununda kuyrukçuluk- biat siyaseti bir yana -bu siyasetlerin solda sayılmaları tartışmalıdır bence-   eveleme gevelemenin de zamanı geçmiştir artık!




Bu ileti en son melnur tarafından 23.10.2017- 14:40 tarihinde, toplamda 4 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 28.10.2017- 17:50


Kürt sorununda dik durmak-Kurtuluş Kılçer


Kuzey Irak’ta gerçekleşen “bağımsızlık referandumu” Kürt sorununda tutum bağlamında yeni rüzgarlar estirmişe benziyor. Dün “yetmez ama evetçiliğe” benzer bir liberal rüzgar bugün Türkiye solunda bir kez daha estiriliyor, Kürt milliyetçiliğinin rüzgarına kapılanlar, ironiktir, tersinden Türkiye sosyalist hareketini ulusalcılıkla suçluyor.

Kürt siyasetinin en işbirlikçi ve sermaye yanlısı hareketi olan Barzani bugün “bağımsızlık savaşçısı” olarak alkışlanıyor, yıllardır Barzani karşıtı olan Kürt devrimcileri ve solcuları bugün Barzani’nin destekçisi haline geliyor. Daha dün, AKP Kongresi’ne konuk edilen Barzani, bugün bazı kesimler tarafından yere göğe sığdırılamıyor. Ortalık Barzani güzellemesinden geçilmiyor.

Çelişki yok mudur?

Mesele, Türk milliyetçiliği kadar ortalığı kaplayan Kürt milliyetçiliğinin gözlere perde çekmesidir. Herkes Kürtler adına konuşuyor; herkes Kürtlere, Arapların, Farsların, Türklerin baskı yaptığını söylüyor. Sanki Araplar ve Türkler emperyalizmin boyunduruğu, Farslılar emperyalizmin kuşatması altında değilmiş gibi. Sanki Ortadoğu’da mezhep ve etnik zenginliği kaşıyan emperyalizm yokmuş gibi davranılıyor. ABD silahları ve İsrail bayrakları Kuzey Suriye’de ve Kuzey Irak’ta ellerden düşmüyor.

Bu tabloda bir yanlışlık bulunmuyor mu?

ABD ne zamandan beri “sömürgeleri” kurtaran özgürlükçü bir devlet, Siyonist İsrail ne zamandan beri Ortadoğu halklarının dostu oldu?

Filistin halkını unutmak bu kadar kolay mı?

Öncelikle, üzerine basa basa belirtmemiz gerek: Emperyalizm işbirlikçisi AKP’nin, NATO üyesi olan bir sermaye devletinin, bugün Irak meselesinde söyleminin ne samimiyeti ne de geçerliliği bulunuyor. Daha dün ABD emperyalizminin planları doğrultusunda Suudi Arabistan, Katar ve İsrail ile birlikte Suriye’nin yıkımına sebep olan AKP iktidarının, bugün Ortadoğu ülkeleri parçalanırken diyecek tek bir sözü olamaz. Türk milliyetçiliği üzerinden hamasi sözler söyleyenler, aslında bugün emperyalist planların bu noktaya gelmesinin doğrudan ortağı olarak iş yapmışlardır.

NATO üyesi olan bir ordunun, bugün Ortadoğu’da ortaya çıkan tabloya dönük “sınırda yaptıkları tatbikatın” manevradan öte bir anlamı yoktur. Çünkü emperyalizmin işbirlikçisi olanlar, emperyalist planların parçası haline gelirler. Önümüzdeki günlerde olacak olan budur. Kuzey Irak’ta gerçekleşen referandumun politik sonuçları önümüzdeki yıllarda daha farklı bir seyir izleyecek, ortaya çıkan durum bugünkü siyasi hamasetin çok tersi bir duruma evrilecektir.

Bugün Barzani’yi alkışlayanlar, yarın AKP ile kol kola girdiğinde Barzani’ye ne diyeceklerdir? “Amerikan Barışı” gündeme geldiğinde kimse şaşırmamalıdır. Kaldı ki, AKP içinden çıkan sesler, yandaş medyada ortaya konan görüşler bugün sessiz kalsalar da alttan alta bu durumun kabul edilmesi gerektiğini vaaz edip duruyorlar. O yüzden ortada büyük bir iki yüzlülük bulunmaktadır.

Bugün Türk milliyetçiliği üzerinden Barzani’nin bağımsızlık girişimine hayır diyenler ile Kürt milliyetçiliği üzerinden “Barzani’nin referandumuna” evet diyenler, yarın ortak bir noktada buluşacaklardır. Amerikancılık ve emperyalizmle işbirlikçilik! Barzani ve AKP, aynı siyasal çizgidedirler.

Türkiye’de emperyalizmin askeri üsleri varken, bugün mangalda kül bırakmayan her türden burjuva siyasi akımın “milliyetçiliği” ikiyüzlülükten başka bir manaya gelmiyor.

Türk milliyetçiliği budur.

Peki Kürt milliyetçiliği?

Kimse ezilen ulus edebiyatına girmesin. Açık ve net konuşmak gerek. Kuzey Irak Kürt yönetimi söz konusu olduğunda anadil sorunu, yönetim sorunu, yerel askeri güç sorunu vb. gibi bir dizi sorun ortadan kalkmışken bugün bağımsızlık referandumu nereye oturur? Hele bir de ellerde İsrail bayrakları varsa… Hele bir de ortada petrol satışının pazarlanması varsa, hele bir de bu rantın Barzani ailesi tarafından paylaşılması sorunu varsa, hele bir de ortada yolsuzluk Barzani yönetimini teslim almışsa, hele bir de ortada Kuzey Irak’ta yaşayan Kürt emekçisinin yoksulluğu varsa, hele bir de ortada emperyalizmin alttan desteği varsa, hele bir de ortada İran’ın emperyalistler tarafından kuşatılma planı varsa…

Türk milliyetçiliği kadar Kürt milliyetçiliği de gözleri kör ediyor bugün. Bu rüzgarlara teslim olmadan, görüş ve düşünceler, devrimciler açısından, net olarak ortaya konmak zorunda.

Bugün ortaya çıkan tablo birdenbire oluşmadı. 1991 yılında 36. paralelin kuzeyinde ABD tarafından oluşturulan güvenli bölgeyi unutacak mıyız? İncirlik üssünde konuşlanan ABD uçaklarının güvenliğini aldığı bu bölgenin bugün devletleşme aşamasına geldiğini yazmayacak mıyız? 2000’li yıllarda ABD tarafından Irak’ın işgal edilmesiyle ve bugün Suriye’nin parçalanması hedefleri ortadayken, Barzani tarafından gündeme getirilen bağımsızlık girişimi masum sayılabilir mi?

Kimse kimseyi kandırmasın! Milliyetçilik gözleri kör etmesin! Milliyetçilik halkları düşman hale getirmesin! Asıl sorunun emperyalizm olduğu açık bir biçimde yazılmalıdır. İşbirlikçilik, ister Türk ister Kürt olsun, ne fark eder?

Bugünün gerçeği nedir? Bu soru somut ve sarih bir biçimde yanıtlanmalıdır. Bugünün gerçeğinin üzerinden es geçilerek bir yorum yapılabilir mi? Bugünün gerçeği meta üretimine, kar hırsına, emek sömürüsüne, tekelci oligarşiye dayanan kapitalizmden başka bir şey değildir. Bugünün gerçeğinin üzeri örtülerek, kimlikçi liberal siyasetin goygoyuna kapılmayın. Kimlikçi, etnikçi, mezhepçi bütün politikalar, bugünün gerçeğinin üzerini örter. Emperyalizm tam da bunu yapmıyor mu? Özgürlükçülük adına konuşan liberalizm, bir kez daha söylemek gerekirse, emperyalizmin sözcülüğünden başka bir şey değildir.

Örtülen tekelci kapitalizmin çıkarları, kar hırsı, dünyayı ele geçirme projesi ve yıkımıdır.

Bu yüzden emperyalizm tırı vırı bir mesele değildir. Finans kapitalin, mali oligarşinin askeri-siyasi aşamasını önemsiz gibi gösterip, özünde işbirlikçi-burjuva milliyetçiliğin propagandasını yapmaya izin vermeyelim. Barzani, Irak petrollerini emperyalist tekellere peşkeş çeken bir işadamından daha ötesi değildir. Emperyalizme tırı vırı muamelesi yapan liberallere, devletin “sermaye diktatörlüğünün örgütlenmesi” olduğu gerçeğini basbayağı indirgeyerek söylemek lazım. Çünkü “Bilal’e anlatır gibi” anlatılmayınca anlaşılması zor oluyor.

Suriye’nin kuzeyinde ABD üslerini de tam da bu yüzden makul bulanlara da sözümüz sakınmayalım. Deyr ez Zor’da Rusya tarafından iddia edilen olay bir kez daha hatırlatılmalıdır. Suriye ordusunun, Deyr ez Zor kentini IŞİD işgalinden kurtardığı günlerde, ABD destekli PYD, IŞİD ile savaşmadan petrol bölgelerini ele geçirmesi açıkça sorulmalıdır. Mesele Kürt sorunu mu, petrol kaynaklarına sahip olmak mı?

Neyin kavgasını veriyoruz?

Bağımsızlık kavgası, sömürgeciliğe karşı verilir. Bugün bağımsızlık kavgası, emperyalizme karşı verildiğinde bir değer taşır. Irak, İngiliz kuklasıyken bağımsızlığını kazandığında önemli bir iş yapmıştı. Suriye, Fransız mandasına karşı bağımsızlığını kazandığında bir değeri haizdi. Ulusların, ulusal hakları boyutunda mücadelesi meşrudur ve komünistlerin mücadele programında yeri vardır; ancak bugün Barzani’nin “bağımsızlık referandumu”nun ulusal haklarla değil, tersine emperyalizmin parçalama, İran’ı kuşatma, İsrail’in çıkarları ile ilgisi olduğunu ve emperyalizmin yerleşme planlarının bir parçası olarak devreye girdiğini yazdığımızda niye kızıyorsunuz.

Kimse Kürtler adına konuşmasın. Barzani Kürt patronlarının temsilcisidir. Kürt burjuva sınıfı olarak yıllardır iktidardadır ve emperyalizme doğrudan bağlanmanın yolunu aramaktadır. Bugün, Kuzey Irak’ta gerçekleşen durum, emperyalizme karşı bir ulusal kurtuluş mücadelesi değil, Kürt burjuvazisinin emperyalist kapitalist sisteme doğrudan entegrasyonunun adımıdır.

Bunun ulus devletle olması aykırı bir durum hiç değildir.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör ANALİZ | Demirtaş’ın yeni çizgisi: Kürt-İslam sentezi... melnur 1 150 07.02.2024- 09:21
Konu Klasör ''Çevre'' dediğimiz şey ve sınıflı toplumda demokrasicilik... melnur 2 2402 01.03.2020- 08:35
Konu Klasör Suriye'de kritik evre: İhvan-Baas ittifakı? solcu 4 3764 29.09.2014- 00:26
Konu Klasör Kürt halkı hafife mi alınıyor? melnur 2 2633 03.11.2019- 04:26
Konu Klasör Kürt siyaseti nereye? melnur 3 1794 08.12.2020- 00:33
Etiketler   Kürt,   devletleşmesinde,   yeni,   evre
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS