SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Teslim Töre yalnız değildir!           (gösterim sayısı: 4.103)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 27.02.2018- 22:16


SF'de bir Teslim Töre yazısı var; altında da bir kaç yorum. Yazı ilginç, biraz da şaşırtıcı. Şaşırtıcılığı, özellikle 80 öncesinin etkin militanlarının 80 sonrasındaki savrulmaları...Yazıyı böyle okuyorum, bana göre bu tür yazılar bir özeleştiri olmanın çok ötesinde bir savrulmadan başka bir şey değil. 80 öncesinin etkin militan pozisyonunda bulunanların hemen hemen tamamı aynı pozisyon içindeler. Leninizmin inkarı, ''Marks'a dönelim'' ezberleri, burjuva demokratizmini keşfetmeleri ve çoğunda olduğu gibi kürt ulusalcılığına kuyrukçuluk... Teslim Töre bu konularda pek de yalnız değil. Sanıyorum reel sosyalizmin çözülüşü en çok bu kesimlerde bir yorgunluk ve yılgınlık yaratmış. Özeleştiri adı altında söylemeye çalıştıklarının bir özeleştiriden çok bir reddiye olduğu açık. Teslim Töre kolayına kaçmış. Çözülüşün nedenini keşfetmiş: Leninizm.

Bu konuyu zaman içinde işleriz.
Önce yazının kendisi:

BANA KÜFREDENLER BAKIN DEVLETÇİLİK BİR ŞEYDİR AMA MARKSİZM DEĞİLDİR !

Bana: “Devletçiliğin Marksizm olmadığını neden önce görmedin de Sovyetler Birliği ve reel sosyalizm yıkıldıktan sonra gördün” diyenlere hak veririm. Öz eleştirimi de yaparım. Bu konudaki öz eleştirimi defalarca yaptım, yine de yaparım. Ama “ben Marksist’im” diyen herkese de: “Tamam o zamana kadar görmedik (ya da ben görmedim), hiç olmazsa bundan böyle görelim ve yaşamış olduğumuz deneyimlerden dersler de çıkartarak, Marksizm’i yeni baştan ve bir üst düzeyde üretmeye çalışalım diyorum. Hiç olmazsa devasa, kendine Marksist devlet diyen, simitçiden, ayakkabı boyacısına kadar devletleştirmiş, devletçi bir sistem olan, en başta da ben olmak üzere hepimizin, emperyalizme karşı ölümüne desteklediği, savunduğu sistemin hiçbir dış müdahale olmadan kendi dinamizmi ile kumdan şato gibi yıkılmasını doğru analiz edelim. Haydi yıkıldı neyse, yeniden inşa edebilirdik. Peki ölümüne destekleyip, savunduğumuz Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin: emperyalizmin, global kapitalizmin saflarına nasıl geçti diye bir muhasebe yapmamız gerekmiyor mu?

Böyle devasa bir olgunun analizini yaparken: Şöyle yanlış yaptılar, böyle kötü insanlar ele geçirdiler gibi çocuk oyuncağı gerekçeler uydurmak yerine olgunun temeline, dokunun esasına, yapılanmanın yapısal özelliğine, ekonomi-politiğine, üretim güçleri, üretim ilişkilerine inerek bakmak gerekmez mi? Bütün bu saiklerin toplamı nedir? Devletin yapısallığıdır değil mi? Marks’tan hiçbir alıntı yapmadan soruyorum: “Proletarya diktatörlüğü” adına simitçiden ayakkabı boyacısına kadar devletleştirerek toplumu ekonomi-politiği ile katı bir devletçi sistem denetimine alan, adına da sosyalizm diyen bir sistem Marksist sitem olur mu? Marks’tan alıntı yapmadan soruyorum dedim çünkü her Marksist Marks'ın devlet anlayışını bilir, Marksist kuramın en önemli sivri uçlarından birinin de devlete karşı olduğunu bilir.

Marks'ın; devrimden sonra da güçlü devletten yana olmadığı gibi devleti büyütmek için değil, yok etmek için çalışılması gerektiğini yazdığını bütün Marksistler bilirler. Çünkü Marks’a göre devletin başında kim olursa olsun devlet bir egemenlik erkidir. Devletin başında olandan ilgisiz olarak devlet aygıtının kendisi bir egemenlik erkidir. Marks'a göre derken, esas bu konuyu daha çok Engels irdelemiştir. Devletin ilki ya da devlete benzer olanı oluşturulurken toplumsal iş bölümünü, üretim ve dağılımını, iktisadın üretim, üleşim, tüketim doğasına denk bir şekilde dağılımını yapmak için oluşturulmuş mahzun bir kuruluşken; egemen sınıfın eline geçtikten sonra bir egemenlik aygıtına dönüşmüştür. Devlet, tepesinde olandan bağımsız olarak bir egemenlik aracıdır. Dün de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacaktır. Devlet denen erk yok oluncaya kadar da böyle kalacaktır.

Bu bağlamda Sovyet devleti Marksist bir devlet değildir, ama Leninist bir devlettir denirse: Evet tamam, Sovyet devleti Leninist bir devlet, söz konusu devletin devletçi sistemi de Leninist bir sistemdi. Bu noktada Leninistlerle Marksistler birbirimizden dostça ayrılalım. Boşuna kavga edip, tartışmayalım. Bana göre ve bir öneri olarak Leninistlerin örneği Sovyetler olsun, Marksistlerin prototip olarak da Rojava Devrimi olsun derim. İsteyen istediği kadar araştırsın, Marksizm ekonomi-politik olarak da, organik toplumsal yapılanma olarak da, ister proletarya, ister başka bir şey olarak “proletarya diktatörlüğü” yani devlet diktatörlüğü türünden bir devletçilik değildi. Bu kesin. Evet Marks Paris Komünü'ne “proletarya diktatörlüğü” demiştir, ama “proletarya diktatörlüğü” dediği yapı bir devlet yapısı değil, bir KOMÜN’dü. Tıpkı Rojava’daki gibi devletsiz KOMÜNAL bir yapıydı. Zaten Rojava, Sovyet devletine değil, devlet öncesi, devrim yapan Sovyetlere çok benziyor. Rojava’nın, devlet olmadan öncenin Sovyet’inden artısı sadece Sovyet’in devrimden sonra devlet olmayıp, Sovyet’in devlete büyütülmesi değil, kendisini bir toplumsal sistem olarak yapılandırmasıdır. Bugünün Rojava’sı Sovyet’in devrimi yaptıktan sonrasının, fakat devlet olmadan öncesinin kendisidir. Benzerliği şu: Rojava’nın da silahlı gücü vardı, ona dayanarak devrim yaptı, Sovyetlerin de asker Sovyetleri olduğu için onlar da silah zoruna dayanarak Ekim Devrimi'ni yaptılar.

Rojava’nın farkı şu: Rusya Sovyetleri Leningrad ayaklanmasını yaptı diye 1921’deki Plenum toplantısında Lenin’in öneri tasarısı Sovyet temsilcisinin karşı çıkmasına rağmen onaylanarak Sovyetlerin Politbüro'ya bağlanmasını sağladı. Lenin yanlış yaptığını görerek bir yıl sonra yine aynı Plenum’a tekrardan Sovyetlerin bağımsız yani eski hale getirilmesi için önerge verdi, fakat reddedildi. Sovyet sistemi devlet sistemine dönüştürüldü. Rojava Devrimi bunun tersini yaptı (hiç olmasa şimdilik) komün yapısı Rojava Devrimi'ni toplumsal sistem olarak korudu. Rojava Devrimi 21. y. yılın devrim sürecinin bir nüvesi olarak var ve Sovyet devlet sisteminin alternatifi olarak da şekillenmeye devam ediyor.

Devrimle birlikte oluşmuş fakat birisi 73 yıl sonra yıkılmış, onun alternatifi olarak Rojava Devrimi yeni doğmuş ve yaşam mücadelesi veriyor. Bu yol kavşağında Leninistlerle Marksistler kavgasız dövüşsüz ayrılalım diye öneriyorum. Leninistler: Proletarya diktatörlüğü olan katı devletçi sistemi, tek cümle ile Sovyetler Birliği'nin benzeri bir sistemi kurmayı savunsunlar, Marksistler de globalizmin sinesinden ve global karanlığın tünelinin ucunda yeni bir toplumsal model sistemi olarak doğmuş, fakat henüz bir başlangıç olan, o nedenle de bütün dünya Marksistlerinin dikkatle ve özenle Rojava Devrimi üzerine yoğunlaşmasını öneriyorum. Rojava Devrimi üzerinde: Silahlı mücadele destek ve dayanışması dahil, ideolojik, teorik, politik, örgütsel, kuramsal vb. gibi ellerinden gelen her türlü mücadelede ortaklaşsınlar diye öneriyorum.

Yaşanarak da gördüğümüz tarih, toplumsal ilerleme süreci, Marksizm’in tek değişmeyeni olan “somut şartların somut tahlili” gibi diyalektiğin toplamı: Leninizm’in Marksizm, Marksizm’in de Leninizm olmadığını net olarak göstermiştir. Sovyetler Birliği somut ve sosyal hayatta Leninizm’e göre şekillendi, Leninizm de tüzel kişiliğini Sovyetler Birliği'nde buldu. Her ikisi de gözlerimizin önünde tarihteki yerin aldı. Bunun lamı cimi, esteği kösteği yoktur, yaşayarak gördük, aynen böyle oldu. Leninizm kurucusu ve de bütünleşmiş olduğu Sovyet devleti ile birlikte yıkılıp, tarihe karıştı, ama Marksizm yaşamaya devam ediyor. İnsanlığın geleceğini Leninizm değil, Marksizm belirleyecektir. Çünkü somut hayatın da gösterdiği gibi Leninizm buraya kadardı, ama Marksizm sonlu sonsuza, doğa sistemine kadar yaşayacaktır. Toplumsal ilerleme sürecinin bundan böylesi Leninizm'le dizayn edilemez. Ne artık Ekim Devrimi gibi bir devrim süreci, ne de benzeri bir toplumsal oluşum oluşabilir. O nedenle toplumsal ilerleme sürecinin yön tayini artık Leninizm’le değil Marksizm’le yapılmak zorundadır.

Leninizm Sovyetler Birliği idi, Sovyetler Birliği de Leninizm’di. Beraberce tarih oldular. Birisi de bana: “Lenin’den ne istiyorsun” diye soruyor. Ben Lenin’den bir şey istemiyorum. Sadece Leninizm’i Marksizm’in yakasından düşürmeye çalışıyorum. Sadece Leninizm’i değil, Maoizm’i, Enver Hocacılık vb. gibi 20. y. yılın bütün “izm"lerini de Marksizm’in yakasından düşürmeye çalışıyorum. Marksizm birilerinin yakasına taktığı bu ağırlıklardan kurtulsun, sadeleşsin, kendisi olsun istiyorum.

Tamam, Leninizm oldu, Sovyetleri de yarattı, ama onunla da gitti. Leninizm’i Troçki’ye karşı mücadele edebilmek, “Marksizm-Leninizm mi, Troçkizm mi” diyerek kendine ideolojik kalkan yapmak için Leninizm’i Marks'ın yakasına Stalin taktı. Daha önce böyle bir şey yoktu. Yani bu işi Lenin’in kendisi yapmadı, Troçki’ye karşı ideolojik destek yaratmak için Stalin yaptı. Troçki, Stalin’i ideolojik, politik olarak sıkıştırdıkça: Stalinizm mi, Troçkizm mi demedi, diyemedi, onun yerin “Leninizm’ mi Troçkizim mi diyerek rekabeti kazandı. Ondan sonra da Leninizm Marksizm’in yakasında asılı kaldı. Artık düşsün istiyorum.

Tamam, tarih, toplumsal ilerleme süreci ve insanlık Leninizm devri diye bir devri yaşadı. Leninizm oldu, olmadı demiyorum, sadece Sovyetlerle birlikte o da tarihe karıştı diyorum. Toplumsal ilerlemenin bundan böylesinde Leninist parti yapısı, proletarya adına bürokratik diktatörlük devleti vb. talepler toplumsal talepler olamazlar, toplumlar bu talepler arkasında devrime yürümezler. Bunlar tarih oldu, fakat dileyen bunları toplumsal talep haline getirmeye çalışabilir, ama sonuç alamayacağı kesin. Yeni şeyler gerekiyor. O nedenle artık Marksizm de Leninizm’den kurtulsun istiyorum.

Marksizm-Leninizm kavramı tarih ve toplumsal ilerlemenin yarattığı doğanın diyalektiğinin bir ürünü değil, Stalin’in, Troçki’nin entelektüel ideolojik üstün gücüne kalkan yapmak için uydurduğu uyduruk bir kavramdı. Artık Marksizm’i bu türden gereksiz yere Marksizm’e yamanmış teferruatlardan arındırmanın zamanı gelmiştir diye düşünüyorum.

Teslim TÖRE
18 Şubat 2018


https://sosyalistforum3.net/showthread.php?p=381620#post381620



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 28.02.2018- 10:03


''Ortada bir yanlış var ve bu yanlış temelden başlıyorsa,bu temelin adı Lenin değil,doğrudan Marks ve Engelstir Marksist bilim dediğimiz,içinde Komünistlere bolca küfür barındıran,Kapitalizmi yerle yeksan etmeyi yasaklayan,herşeyi kapitalist üretim tarzından öğrendiniz onun "bazı üretim ilişkilerini" korumak zorundasınız diyerek devletin sönümlenmesini bekleyin "yeşil otlar bitecek" diyen Marksizmdir.'' demiş!

''Kuran'ı tersinden okuyan üfürükçü imamlar gibi Marksistlere atacağı çamuru Leninistlere atıyor.'' demiş ve daha neler neler söylemiş, SF'nin kifayetsiz sahibi!

Aklınca Teslim Töre'yi eleştirecek...

O yetersizliğine ve bilgisizliğine bakmadan, forumun sahibi olmanın verdiği güvenle ve forumda bir tek solcu bırakmadığının bilinciyle üfürdükçe üfürüyor. Bir de ekleyivermiş:

''Kürtlere mikrop bulaştıracak böyle giderse.''

https://sosyalistforum3.net/showthread.php?p=381624#post381624

Çok yineledim; hepimizin bilmediği pek çok şey olabilir. Ve bilmemek, eksik bilgiye ve hatta yanlış bilgiye sahip olmak da yazmamanın gerekçesi değil. Yaptığımız okuma oranında, edindiğimiz bilgi kapsamında yazmalı ve yorumlarda da bulunmalıyız.

Ama böylesi akla zarar!

Farkındayım; bilmediği halde, bilmediğinin bilincinde olduğu halde   ve   sanki biliyormuş gibi davranan, yazan ve yaptığı yorumlarda keskin   cümleler kurmaya çalışanların sağlıklı bir zihinsel yapısı yok. Sorunlu tipler bunlar. Bu ''sahip'' de bu tiplerden biri. Forumun sahibi olmaktan öte hiçbir özelliği olmayan ve bu sahipliğin verdiği güvenle üfürüp duran bu ''komedyen'' utanıp sıkılmadan bir de CHE mahlası kullanıyor!

Gerçekten şaka gibi!





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 28.02.2018- 14:36


Ben Lenin’den bir şey istemiyorum. Sadece Leninizm’i Marksizm’in yakasından düşürmeye çalışıyorum. Sadece Leninizm’i değil, Maoizm’i, Enver Hocacılık vb. gibi 20. y. yılın bütün “izm"lerini de Marksizm’in yakasından düşürmeye çalışıyorum. Marksizm birilerinin yakasına taktığı bu ağırlıklardan kurtulsun, sadeleşsin, kendisi olsun istiyorum.

Teslim Töre ''sadeleşmiş'' bir Marksizm olduğunu bilmiyor olamaz. Bernştein ve Kautsky orada duruyor. Üstelik reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte tıpkı Fukuyama'nın söylediğine benzer bir şekilde   ''biz haklı çıktık'' da dediler, diyebildiler. Teslim Töre'nin bir arayış içine girmesi gerekmiyor. 2.enternasyonal'den beri adına sosyal demokrasi denilen bir ideolojinin Leninizm ile hiçbir ilgisi yoktu, adını koyabilir, ''komünist değilim, 2.enternasyonalci bir reformistim, sosyal demokratım'' diyebilirdi!

Teslim Töre açıkça hem proleter diktatörlüğe, hem Leninist parti modeline ve hem de sosyalist kuruculuğun en önemli unsuru olan özel mülkiyetin ortadan kaldırılması ve beraberinde merkezi planlamaya karşı çıkıyor. Böyle bakıldığında sadece Leninizme de değil, Marksizm'e de aykırı bir konumlanış içine girdiği görülüyor. Leninist bir parti olmadan devrim nasıl gerçekleşecek, toplumsal dönüşümler nasıl olacak, devleti ortaya çıkaran koşullar yok edilmeden devletin ortadan kaldırılması nasıl hedeflenecek vb.

Evet, ''Teslim Töre yalnız değildir'' derken Töre'nin savunduklarının ilk kez Töre tarafından dillendirilmediği, reel sosyalizmin çözülmesinden sonra hem ülkemizde ve hem de Avrupa ve dünyada benzer savrulmaların yaşandığı, böyle bir süreçten geçildiği ve bu savrulmaların kökeninde de 2.Enternasyonal anlayışının, örnekse, Bernştein ve Kautsky'nin olduğunu söyleyebilmek mümkün.

Reel sosyalizmin çözülmesi hemen herkese ''neden?'' sorusunu haklı olarak sordurdu. Türkiye'de özellikle liberalizme savrulanların savundukları hep ''demokrasi eksikliği''idi. Devrimin köylü bir toplumda gerçekleştiği, ülke dışından hiçbir yardım alamadığı ve hem emperyalizmin ve hem de işbirlikçilerin muhalefeti ile karşı karşıya kaldığını, devrimden sonra dört yıl süren bir iç savaş, kısa bir zaman sonra da faşizmin saldırısına uğradığını 20 milyon insanını yitirdiği, açlık, yoksulluk ve yoksunlukla boğuştuğu hiç hesaba katılmaksızın ve sosyalist kuruculuğun hiçbir reçetesinin olmadığı koşullarda bir sosyalist kuruculuğun gerçekleştirilmeye çalışıldığı gerçeği yok sayılarak o günün koşullarına bugünün penceresinden yaklaşan bir siyasi anlayışın söylediklerini ''sol ve samimi bir eleştiri'' kapsamında görmek de mümkün değildir. Reel sosyalizm nedenlerini burada çok da yorumladığımız biçimde çözülmüştür ve bu çözülme birileri üzerinde savrulma ve inkardan başka bir sonuç yaratmamıştır. Teslim Töre'nin savrulması ve Leninizm'in inkarı üzerinden söylemeye çalıştıkları kendi durumuna kılıf uydurma çabasıdır, başkada bir şey değildir.

Evet, Teslim Töre yalnız değildir. Savunduğu Marksizm yorumunun kökleri de Bernştein'da, Kautsky'de yatmaktadır; adına reformizm dediğimiz, sosyal demokrasi olarak bildiğimiz Marksizm'in sağ yorumudur Teslim Töre'nin savunmaya çalıştıkları...Teslim Töre gerçekte Marksizmi savunur görünür ve Leninizmi reddederken, gerçekte sarıldığı şey 2.Enternasyonal'de ortaya çıkan, Marksizmin sağ yorumundan başka bir şey değildir.

Kısaca değinelim; 2.enternasyonalin yorumu sosyalizme barışçıl bir yolla ulaşılabileceği ve bunun için yapılması gerekenin demokrasiyi savunmak ve devrim yerine parlamenter yolla sosyalizme geçişin mümkün olduğu yolundadır. Sosyal demokratların görevi bu süreci hızlandırmak ve çalışma süresini azaltma, sendikal ve siyasal örgütlenmesini sağlama, sosyal haklarını geliştirme gibi reformlarla bu süreci hızlandırmak olmalıdır. Sonrası kapitalizmin kendiliğinden yıkımı bile olabilir. Hiç kuşku yok Teslim Töre bunu açıkça söylemiyor ama Leninizm'in inkarı hem proleter diktatörlüğü, ve hem de partinin siyasal ve toplumsal devrimdeki öncülüğü reddedildiğinde geriye başka bir sonuç da çıkmıyor.

(Örneklere devam ederiz.)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 02.03.2018- 14:47


Reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte daha önce sosyalist mücadele içinde olduğunu bildiğimiz-sandığımız pek çok kişinin bir anda liberal demokrasiyi savunur hale geldiğini Kemalizm'in olduğu kadar Leninizm'in de bir diktatörlük olduğunu ve aslolanın önce demokrat olunması gerektiği çok dillendirilmişti. Açık açık, ''biz daha önce solcuyduk, sağcıydık ama demokrat değildik'' diyorlardı. Hem Atatürk, hem Stalin ve Lenin'in ve dolayısıyla Leninizmin inkarı bu zeminde reddediliyordu.

( Siyasal iktidarın işine gelmişti bu söylem. AKP'nin demokrasi havarisi olarak işaret edilmesi, sağlı sollu liberaller, kürt hareketi ve kuyrukçu takımının AKP'yi baş tacı ilan etmelerine de yol açmıştı. Reel sosyalizmin çözülüşünün yanlış saptamaları güncel siyasette böyle bir savrulmaya ve inanılmaz bir yanlışa da yol açmıştı. Siyasal iktidar dinci faşizm yolunda düzleme yapıyor, bu liberal, kürtçü ve kuyrukçu takım da hedefine CHP'yi, TKP'yi, ÖDP ve Cephe'yi koyuyor, AKP ile birlikte güzel günler görüleceğinin hayalini kuruyordu.)

ML'den Leninizmin koparılıp, demokrasiye vurgu yapılması ve dahası demokrasi mücadelesinin merkeze alınması son kertede 2.enternasyonal solunun evrim çizgisiyle geldiği noktayla buluşmak demektir. TÖRE'nin (sanırım 1985 teki) bir yazısında bugün geldiği noktanın işaretleri vardı. ''Aynı suda iki kere yıkanılmaz' diyerek popüler ve gelir geçer bir eleştiride bulunuyordu. Üstteki yazısı çok daha net!

Evet; TÖRE yalnız değildir. Ülkemizde TÖRE'nin söylediklerini daha açık söyleyen ve geleneksel solla bağlarını kopardığını açıklayan BİRİKİM var sözgelimi. Ufuk Uras'lar, Baskın Oran'lar var sözgelimi... Taner Akçam, Oral Çalışlar, Halil Berktaylar var sözgelimi. Ve yeri geldikçe bu isimlerin ve dahası pek çoklarının bu konularda neler söylediklerini de buraya aktarırız.

( Çok şey söylendi, bilimsel sosyalizme olan reddiye çok sempatizanı ekledi. Bu dönek ve liberal takımının söyledikleri sadece soldan savrulmaya yol açmadı ve aynı zamanda kendilerini hala daha sosyalist-komünist olarak niteleyen birtakım kerameti kendinden menkul bir solculuğun peydahlanmasına yol açtı. Çok konuştuk bunları ama sanırım zaman içinde tekrar da edebiliriz.)




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 08.03.2018- 15:20


Teslim Töre ''sadeleşmiş'' bir Marksizm olduğunu bilmiyor olamaz. Bernştein ve Kautsky orada duruyor. Üstelik reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte tıpkı Fukuyama'nın söylediğine benzer bir şekilde   ''biz haklı çıktık'' da dediler, diyebildiler. Teslim Töre'nin bir arayış içine girmesi gerekmiyor. 2.enternasyonal'den beri adına sosyal demokrasi denilen bir ideolojinin Leninizm ile hiçbir ilgisi yoktu, adını koyabilir, ''komünist değilim, 2.enternasyonalci bir reformistim, sosyal demokratım'' diyebilirdi!

Bir ekleme yapılacaksa bu ''biz haklı çizdik'' cümlesini kuran kişi, reel sosyalizmin çözülüşünün ardından kongresinde, Alman Sosyal Demokrat Parti Lideri Willy Brandt idi. Söylediği, SSCN'nin çözülüşünden üzüntü duyduğu ama böyle bir sonucun kendi düşüncelerini haklı çıkardığı şeklindeydi. Yani, bir devrim ve sonrasında parti ve devletin öncülüğünde sosyalist kuruluş amaca uygun değildir; sınıfsız bir dünyaya ancak kapitalizm içinde reformlarla ulaşılabileceğiydi. Özetle böyleydi savunanlar, ve nasıl cümlelerle savunulursa savunulsun Teslim Töre dahil, bilcümle dönek ve liberal solcu zevat gerçekte böyle bir anlayışa savrulmuşlardı.

Bakmayın, bu tiplerdeki keskin görünme çabasına, zevahiri kurtarmaya çalışıyorlar...



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör TKP: Yalnız Kalma... melnur 2 991 05.12.2021- 05:49
Konu Klasör Yalnızlık politik bir sorundur... melnur 1 697 04.01.2023- 02:56
Konu Klasör HDP yalnız bırakılmamalıdır. melnur 3 2022 20.10.2020- 07:47
Konu Klasör Yıldız Kenter de yalnız bırakıp gitti... melnur 1 2268 18.11.2019- 11:17
Konu Klasör “Marksizm, yalnızca bir kapitalizm eleştirisi değil, aynı zamanda bir uygarlık eleştirisidir” melnur 0 781 16.04.2022- 08:10
Etiketler   Teslim,   Töre,   yalnız,   değildir
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS