SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Tek ülkede sosyalizm konusu...           (gösterim sayısı: 3.917)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 19.04.2018- 15:26


Tek ülkede sosyalizm konusu üzerine de çok fazla gereksiz gevezelikler yapılıyor. Yine eksik bilgiler, yine ön yargılar ve sonuçta saçma sapan yorumlar. Aslında bu konuları da epey işledik forumda. Hala anlamayanlar için yapacak pek bir şey de yok ama, gazetemanifesto'daki yazı üzerinden bir kez daha işlenmesi en azından sol sempatizanlar için yararlı olacaktır.

Her zamanki gibi, önce söz konusu yazı:

Tek ülkede sosyalizm ve Troçki’nin yanılgısı

Resim Ekleme

M. Balkar

Şöyle bir kabalaştırma yapılabilir: Lenin partinin ve devrimin önderi olarak öne çıkarken, Troçki kendisini Lenin’e eşdeğer Stalin’inse üzerinde bir konuma yerleştirir, Stalin ise kendini Lenin’in öğrencisi olarak gördüğünü sıklıkla ifade eder.   Lenin’le Stalin en başından itibaren Bolşevik Parti’nin iki üyesi ve yöneticisidir. Troçki ise 1903’teki ayrışmadan itibaren 1917’ye kadar Menşeviklerle birliktedir, yıllar sonra bu durumu şöyle anlatır: “1903’te sorunun tüm çıkış noktası Lenin’in Akselrod ve Zasuliç’i yayın kurulundan çıkartma arzusundan ibaretti. Onlara karşı benim tutumum saygı doluydu ve kişisel bir etkilenme unsurunu da içeriyordu. (…)Lenin’le kopuşum ‘ahlaki’ ya da hatta kişisel sayılabilecek zeminlerde yaşandı.”

1917’ye kadar Troçki ile Lenin (ya da Bolşevikler) arasında çeşitli polemikler yaşanır; tersinden de söylenebilir, Stalin ve Troçki arasındaki tartışmalar ve gerginlikler aslolarak 1917, hatta 1923, sonrası yoğunlaşır. Lenin-Troçki arasındaki polemiklerin içeriğini Lenin’in önerdiği parti modeline ve köylülüğe bakıştaki farklılık oluşturur. Troçki, Lenin’in tarif ettiği örgütü sekter bir örgüt olarak tarif eder ve böylesi bir örgütün işçi sınıfını kitlesel bir şekilde örgütleyemeyeceğini, bu örgütün “parti örgütünün partinin kendisi, merkez komitesinin parti örgütü ve sonuçta bir diktatörün merkez komitesi yerine geçmesine neden olacağını” söyler. Ekim Devrimi’nin ön günlerinde Leninist partinin işçi yığınlarını örgütlediğini gören Troçki bu eleştirilerinden vazgeçse de, daha sonraları bu yaklaşımını bürokratik devlet iddialarında tekrar öne çıkarır.

Kendine güven ama devrime güvenme

Troçki’yi karakterize eden kilit kavram sürekli devrim ve bağlantılı olarak dünya devrimidir. Aslolarak Marx’tan kaynaklanan bu bakış Troçki’nin düşünce sistematiğindeki en kilit ve ayrıştırıcı kavramdır. Kabaca özetlersek, sürekli devrim teorisi bir ülkede gerçekleşecek devrimin hızlı bir şekilde yayılmasını, burjuva demokratik görevlerin işçi sınıfı önderliğinde gerçekleşecek sosyalist devrime verilmesini, demokratik devrimin hemen sosyalist devrime dönüştürülmesini ifade eder. Devrimin bu şekilde teorize edilmesinin Troçki ve Ekim Devrimi özelindeki iki önemli sonucuysa tek ülkede sosyalizmin kuruluşunun ciddiye alınmaması ve Ekim Devrimi’ne başka ülkelerdeki (özellikle işçi sınıfının güçlü olduğu ülkeler) devrimleri başlatması misyonundan ötesinin pek yüklenmemesi olmuştur.

Yalçın Küçük, Lenin’in vasiyeti olarak bilinen mektupta Lenin’in Troçki için kullandığı “aynı zamanda muazzam ölçülere varan kendine güveni ve işlerin idari yanlarıyla uğraşmayı çok fazla seven bir yaratılışa sahip olması” sözlerinden yola çıkarak Troçki’nin perfeksiyonist olduğu tespitini yapıyor ve Brest-Litovsk örneğini veriyor:

“Trotskiy, Brest-Litovsk anlaşmasının imzalanmayarak Avrupa’ya doğru ihtilal savaşının sürdürülmesini isteyerek, Ekim Devrimi’nin değerini anlamadığını gösteriyor. Ancak iç savaşı mükemmel örgütleyerek de, işlerin idari yanına düşkünlüğünü başarı ile sergiliyor.”

Sosyalizmin inşası ya da imkansızlığı

Ekim Devrimi’nin ardından Lenin dahil birçok Bolşevik gözlerini Batı’ya, özellikle Almanya’ya çevirir. Rusya’da gerçekleşen devrimin hayatta kalma şansını Avrupa’da gerçekleşecek devrimlerde görürler, fakat beklenen devrimler gerçekleşmez. Avrupa’dan devrim beklentisinin Troçki açısından teorik, Lenin ve Stalin açısından ise pratik gerekçelerin ağır bastığı görülür. Troçki’nin sürekli devrim teorisi merceğinden bakıldığında Ekim Devrimi’nin proletaryanın güçlü olduğu merkezlerdeki devrimleri tetiklemenin ötesinde bir işlevi olması zordur, Lenin ve Stalin açısından ise halkın büyük çoğunluğunun sefalet içinde olduğu ve barış istediği bir ülkede devrimin dışarıdaki devrimlerle desteklenmeye, en azından saldırıya uğramamaya ihtiyacı vardır. Troçki’nin Brest-Litovsk’da barış anlaşmasını imzalamamasına karşı Lenin’in sözleri yeterince öğreticidir, Troçki aktarıyor: “Alman devriminin zaferi için bizim mahvolmamız gerekiyorsa, bunu yapamayız. Alman Devrimi bizimkinden çok daha önemli olacaktır. Ama ne zaman olacak bu devrim? Kimse bilmez. Bugün için dünyada bizim devrimimizden daha önemli bir şey yoktur. Ne yapıp yapıp onu kurtarmak gerekir.”

Tek ülkede sosyalizmin inşası

Avrupa devrimlerinden beklentisini kesen Lenin ve Stalin tüm stratejilerini sosyalizmin yaşamasına ve inşasına göre geliştirmeye başlar. Ekonomik açıdan son derece geri, işçi sınıfının birkaç sanayi kenti dışında neredeyse olmadığı, yarım asra yakın bir süredir sürekli savaş içinde olan bir ülkede siyasi iktidarı ele geçiren Bolşevikler bu durumu toplumsal yapıyı dönüştürecek bir şekilde kullanmanın arayışına girerler. Özellikle Lenin’in hastalanması ve ölümü sonrası Stalin tek ülkede sosyalizmin inşasında önderlik misyonunu üstlenir ve Stalin-Troçki arasındaki gerilim artmaya başlar.

Stalin-Troçki arasındaki tartışmaların detaylarına girme imkanımız yok. Özü itibariyle, iç savaş yıllarını takiben devrimi korumak ve sosyalizmi inşa etmek için yapılan NEP, sanayileşme, kolektivizasyon hamleleri Troçki tarafından aşağılanır ve değersiz bulunur. Ek olarak Stalin’in yönetimi kabul edilmez ve Stalin’e karşı bir muhalefet örgütlenir. Bu muhalefet zaman içerisinde Sovyetler Birliği’nin yıkılması beklentisine girilmesi ve bu beklentinin gerçekleşmesi için çaba gösterilmesine kadar gider. 1927 yılında, Ekim Devrimi’nin onuncu yıl kutlamalarında, Troçkistlerin düzenlediği protestoyla birlikte Stalin-Troçki gerilimi iyice tırmanır. Aynı yıl partiden atılır, bir yıl sonra sürgüne gönderilir, 1929’daysa Sovyetler Birliği’nden sürülür. Ömrünün kalan kısmını sürgünde, Stalin’e ve Sovyetler Birliği’ne karşı mücadele ederek sürdürür. Stalin’in Troçki’yle mücadelesini J.T.Murphy şöyle özetler:

“Stalin önce vuran, sonra tartışan bir insan değildi. Aslında, hiçbir ülkenin politika tarihinde politik bir partinin önder üyeleri arasında böylesine uzun bir söz savaşının, yalnızca sözlerle yürütülen bir savaşın bulunmadığını söylemek isterim. Ayrıca, Stalin gibi böylesine büyük bir iktidara sahip hiçbir önderin hasmına karşı bu kadar büyük bir sabır göstermediğini rahatlıkla ekleyebilirim.”

http://gazetemanifesto.com/2017/10/25/tek-ulkede-sosyalizm-trockinin-yanilgisi-2/




Bu ileti en son melnur tarafından 19.04.2018- 15:30 tarihinde, toplamda 3 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.04.2018- 20:51


Bir şarlatanlık örneği de bu ''tek ülkede sosyalizm'' konusunda gerçekleşiyor. Siyasal devrim kaçkınları ve dahi enternasyonalist komünistler(!) bir yığın yalan yanlış gevezelikten sonra sosyalizmin komünizmin birinci aşaması olduğunu söyleyip   tek ülkede olamayacağı kanaatine varırlar :)

Bu yorum tipik bir şarlatanlık örneği olarak da sınırlandırılmamalı ve aynı zamanda tipik bir cehalet örneği de... Komünizmin birinci aşaması olarak yorumlanan bir kavramın tek üğlkede olup olamayacağının açıklaması mı olur? Komünizmin tek ülkede olacağını iddia eden yok ki :)   Yani basit bir mantık yürütmeyle anlaşılabilir bir hale gelebilecek olan bir konu, bu kendini teorisyen sanan bilgisizlerin cehaletleri nedeniyle ne hale gelebiliyor.

Yıllarca sanalda sol sempatizanların zihinlerine bilgisizliklerini aktaranlar bunlardı. Marksist veya Leninist geçinip Türkiye soluna kuyrukçuluğu önermekten ve sola hakaret ve küfür etmekten başka bir işlevleri olmayanlardı bunlar!

Şimdilerde maskeleri düşmüş bir haldeler, bütün samimiyetsizlikleri ve bütün cehaletleriyle birlikte...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 28.04.2018- 10:52


Burjuva kozmopolitizmiyle ve liberal zevzekliklerle karıştırılmaması gereken proleter enternasyonalizminin gerçekleşebilme yolunun ulusal ölçekte siyasal devrim perspektifine sıkı sıkıya sarılmak ve içtenlikle benimsemekten geçtiğini bir kez daha tekrarlayalım. Komünist olmanın enternasyonalist anlamı öncelikle ulusal ölçekte siyasal devrim perspektifinin savunulabilmesini gerekli kılar. Öyle yarım ağızla falan da değil, önceliğini hiçbir koşulda asla yitirmeden.... Kısaca, enternasyonalist olmak, sanıldığı gibi, Kürt ulusalcılığına yedeklenip ilgisiz enternasyonalizm gevezelikleriyle bilimsel sosyalist ideolojiye aykırı bir tutum almak değildir. Tam tersine enternasyonalizm işçi sınıfının çıkarlarının ve   mücadele yönteminin önüne hiçbir şekilde farklı bir söylem ve eylemin geçmemesidir. Sözde sol-sosyalist forumlarda enternasyonalizm adı altında yıllarca şarlatanlıklar yapıldığını söyleyelim ve geçelim...

İkinci önemli konu, bu tek ülkede sosyalizm konusunda yapılan gevezelikler. Bir üstte değindiğim için tekrar etmiyorum. Şunu ekleyeyim: Komünist olmak iddiası ve proleter enternasyonalizmi ulusal ölçekte siyasal devrim perspektifini gerekli kılar. Siyasal devrim perspektifi işçi sınıfı mücadelesinin çıkarlarını savunmak ve siyasal iktidarın fethi yönünde siyasetler geliştirmek amacı taşır. (İlerlersek) Siyasal devrimin gerçekleştirildiği bir ülkede proletaryanın iktidarının kurulmasıyla da toplumsal devrimler gündeme gelir. Ülke nesnelliği ölçüsünde de bu devrimler gerçekleştirilir. İşte sosyalizm dediğimiz düzen-süreç proleter diktatörlüğün kurulup toplumsal devrimlerin başladığı an'dan itibaren enternasyonal düzeydeki   komünist topluma kadar sürecek olan toplumsal değişim döneminin adıdır. Bu konuda gereksiz polemiklerin gereksiz polemik olma ve siyasal devrim perspektifi ile sonraki toplumsal devrimler dönemini önemsiz kılmak ve ötelemekten başka bir amacı yoktur. Böyledir çünkü, aşağı yukarı bu şekilde ve 100 yıldır kabul görmüştür. Sosyalizm dendiğinde toplumsal alanda anlaşılması gereken durum da budur.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 27.09.2018- 17:56


Aslında soru çok basit, siyasal devrimden sonra proletarya diktatörlüğüyle başlayan toplumsal dönüşüm dönemine enternasyonal düzeydeki komünist topluma kadar sosyalizm dense ne olur? Bütün tartışmalar bir yana, bu dönem için sosyalizm dendiğinde siyasal devrim mi zora girer? Teoride bir problem mi ortaya çıkar? Ne olur? Dönemin ulusal sınırlar içinde nihai bir kurtuluş süreci olmadığının bilincine varılmışsa bu döneme sosyalizm denmesinin herhangi bir sakıncası mı var:)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.12.2018- 07:59


Haluk Yurtsever'in akademisyenliğinden kaynaklı bir sorun var gibi geliyor bana. Bir sorunu açıklamaya çalışırken kapsadığı tüm yönleri açıklamak isteği onu anlaşılması ve açıklanması   için gereken sadeleştirmeden uzaklaştırıyor. Bu sorun zaman zaman İLERİ'deki yazılarına da yansıyor. ''Kapitalizmin sınırlarında'' başlığında başlayan ''yazı dizisi''ndeki yazılarını da bu şekilde değerlendirmek gerek.

Yazıyı bir bütün olarak ilgili başlığın altına iliştirmekle birlikte ve ayrıca parça parça olarak da sadeleştirilmeye çalışılmış başlıkların altına da asmaya çalışacağım. Sonrasında yorumlamaya çalışırız.

''...Marx, Gotha Programının Eleştirisi’nde kapitalizmden komünizme geçişi şöyle formüle etmişti:
“Kapitalist toplumla komünist toplum arasında, birinin diğerine devrimci dönüşüm dönemi yer alır. Buna siyasal bir geçiş dönemi karşılık gelir ve söz konusu geçiş döneminin devleti, proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz."7

Marx’ın tanımında ve anlayışında, kapitalizm ile komünizm arasında “sosyalizm” diye bir ara aşama yoktur. Marx’ın geçiş modeline göre söylersek, proletarya diktatörlüğünden komünizme geçemeden çözülen Sovyet toplumuna “sosyalizm”, hatta “ileri sosyalizm” denmesiyle teorik bozulma ve dünya devriminden kopuş resmilik kazanmıştır. “Sosyalizm” le   geçiş dönemi kastedilseydi sorun bu ölçüde önemli olmayabilirdi.   Ne yazık ki, Sovyetler Birliği somutunda, sosyalizm tarih içinde bağımsız, içinde uzun süre yaşanacak bir toplumsal düzen, üretim biçimi olarak vazedildi. SBKP, 1960’da parti programına, Sovyet toplumunun 1980’de komünizme ulaşılacağını bile koydu.

Şöyle toparlayabiliriz:

Bir: Tarihte ve teoride sosyalizm diye, kendine özgü bir yer tutan, bağımsız bir toplumsal-ekonomik yapı, bir üretim biçimi yoktur. Dolayısıyla, “sosyalizm” ancak bir dönüşüm süreci olarak ve komünizme referans verilerek tanımlanabilir. Kanımca daha doğrusu, bu kavramı terk edip, “komünist” kavramını kullanmaktır.

İki: Komünist toplum, özel mülkiyetin, sömürünün, sınıfların, meta ilişkilerinin olmadığı, değer yasasının işlemediği bir toplumdur. Komünizmin iki evresinde de bu kategoriler yoktur. Bunlar varsa, henüz komünist toplum yoktur. Sorunu bu kadar kesin ve köşeli koymadan doğru bir teorik zeminde tartışmak olanaksızdır.

Üç: Komünizmin son derece önemli ve tüm geçiş dönemi boyunca yürüyüşü belirleyecek üç burcu daha var. Bunlar, emek üretkenliği, komünist emek ve yeni insanın yaratılacağı kültürleşme/özgürleşmedir.

Lenin’in Büyük Başlangıç’taki “Komünist Subotnikler” (1919) yazısında belirttiği gibi, emek üretkenliği son çözümlemede, yeni toplumsal sistemin zaferinin başlıca koşuludur:

“Komünizm, ileri teknikler kullanan, sınıf bilincine sahip, gönüllü ve bir araya gelmiş işçilerin – kapitalizmde mevcut olana kıyasla- daha yüksek emek üretkenliği demektir. Komünist subotnikler ise, komünizmin gerçek anlamda başlaması açısından olağanüstü önem taşımaktadır. Çünkü (parti programımızın oldukça yerinde biçimde belirttiği gibi) henüz ‘kapitalizmden komünizme geçişte yalnızca ilk adımların atıldığı’ bir aşamada iken bu tür uygulamaların ortaya çıkması, ender bir durumun ifadesidir.”8

Bu alıntı anahtar önemdedir. “Kapitalizmde mevcut olana kıyasla daha yüksek emek üretkenliği”ni tanımlamak, ölçüsünü vermek olanaksızdır. Ne olacağını genel olarak formüle etmek ise mümkündür.   Zorunlu emeğe dayanmayan üretimin, tüm insanların toplumsal üretim ve hizmetlerden gereksinmeleri kadarını alabilecekleri bir bolluk toplumu.
Marx’ın formülasyonundaki komünist toplumun ilk evresi ile yüksek evresi arasındaki esas fark, birincisinde tüketim ve pay, üretimin hala “kıt” olması nedeniyle katkıya bağlıyken, ikincisinde komünist üretkenliğin sağladığı “bolluk”la herkesin gereksinmelerinin   karşılanabilecek olmasıdır.''

http://www.solpaylasim.com/k7638-kapitalizmin-sinirlarinda-.html




Bu ileti en son melnur tarafından 29.12.2018- 21:13 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 29.12.2018- 22:02


Tek ülkede sosyalizmin olup olmayacağı konusu aşılmış bit tartışmadır. Gündeme getirilmesi sosyalizmin gerileme dönemlerinde daha çok da Troçkist lafazanlıkların ısıtılması nedeniyledir. Troçkist lafazanlık sosyalizmin sınıfsız ve devletsiz bir yapı olan komünizmin birinci aşaması olarak tanımlar. Bu tanımlama bu siyasetlerin devrim anlayışına da uygun olduğu için ısrarla tek ülkede sosyalizmin olamayacağını söyleme gereği hissetmektedirler. Bir anlamda tek ülkede sosyalizmin olamayacağı çığırtkanlığı   ulusal ölçekte sosyalist devrim perspektifinin bulandırılmasına da yol açmakta ve bu bulanıklık da kendi siyasetlerini ortaya koymaya daha uygun bir iklimin olacağı varsayımına dayanmaktadır. Kısaca özetlersek siyasal devrim perspektifinin ötelendiği siyasal anlayışlar sosyalizmi komünizmin birinci aşaması olarak yorumlarlar ve bu yorumlamanın üzerine de bir yığın lafazanlığı oturtmaya çalışırlar. Konunun özü budur.

Oysa sosyalizmin komünizmin birinci aşaması olduğuna ilişkin Marks'ta hiçbir açıklama bulunmaz. Alıntıda Haluk Yurtsever de bu gerçeğin altını çizer. Marks komünizm ve sosyalizmi eş anlamlı kullanır. Hem sınıfsızlık ve devletsizlik anlamında ve hem de siyasal devrimden sonra komünizmin üst aşamasına kadar sürecek olan dönemin bütününü kapsayacak bir anlamda. Dolayısıyla sosyalizm Troçkistlerin ve siyasal devrim kaçkınların savunduğu biçimiyle sınıfsızlık ve devletsizlik anlamına gelmez.

Lenin'de ise durum farklıdır. Lenin komünizmin birinci aşamasını burjuva ilke-hukuk   yani toplumsal üretimin eşit olmayan dağıtımı nedeniyle devletli olarak niteler. Lenin'de sosyalizm -Devlet ve Devrim'de- komünizmin birinci aşaması olarak ''silahlı işçilerin devleti'' biçiminde geçer.   Böyle olduğu için de siyasal devrimden sonraki kuruluş dönemi sınıfsız topluma kadar, komünizmin birinci aşaması da dahil sosyalizm olarak nitelenir. Kabul de bu yöndedir.

Haluk Yurtsever'le ilişkilendireceksek, Yurtsever'in sosyalizm konusunu ayrıntılı açıklamalarla bulanık hale getirdiğini ve okur-sempatizan açısından da zor anlaşılır bir hale soktuğunu söyleyebilirim. Haluk Yurtsever öteden beri '' eğer devrimci bir dönüşüm dönemi olarak savunuluyorsa'' koşulunu ileri sürerek böyle bir tanımın kabul edilebilir olduğunu söylemektedir. İyi de bunun tersini söyleyen ya da tanımlayan yok ki! Reel sosyalizmdeki kimi uygulama ve açıklamaların tartışılır olması, eleştiriye açık olması veya iddia edildiği gibi yanlışlıklar içermesi sosyalizmin devrimci dönüşüm süreci olma gerçeğini değiştirmez ki!

Haluk Yurtsever akademik doğrularını siyasal bir sadeleştirmeye tabi tutmalıdır. Bence daha anlaşılır olacaktır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 31.01.2020- 06:32


Sosyalizmi proleter diktatörlükten (PD) sonra komünizmin birinci aşaması (evresi) olarak değerlendirenler genellikle PD sürecine sosyalizm denmesinin sorun yaratabilme ihtimali olacağını dile getirmektedir. Yani Marks şunu dedi, Lenin bunu dediği gibi bir ezberci yaklaşım içinde değiller. Doğrusu da budur. Sadece bu konuda değil, -sürekli altını çizmeye çalışıyoruz- herhangi bir konuda yorumda bulunurken söyleneceklerin belli bir kavrayış sonucu, belli bir neden sonuç ilişkisine dayandırılmasının gereği vardır. Çok daha derin bir kavrayış ise diyalektik olarak yorumlanır. Bilgiye ulaşma ve doğru bir yorumlamada bulunabilme herşeyden önce uygun bir kavrayış ve uygun bir çözümleme gerektirir. Diyalektiği gerekli gereksiz ve çoğu kez de anlamadan kullanırız da bilgiye ulaşma konusunda özne-nesne diyalektiğini öğrenme, benimseme ve içselleştirmede bir türlü zihinsel tembellik eşiğini aşamayız ve bu konuda bir çaba bile göstermeyiz! Hadi bunları geçtik; insan sıradan bir neden-sonuç yöntemini içeren bir kavrayıştan bile uzak kalabilir mi?

Sosyalizm neden komünizmin ilk evresidir de, PD döneminin genel bir tanımlaması değildir?

Yanıt, kem küm! Ya da Lenin böyle söylüyormuş!

Yav, Lenin birinci evrenin ''burjuva hukuk'' nedeniyle devletli olacağı yorumunda bulunmuyor mu; sosyalizm için ''silahlı işçi sınıfının düzeni'' demiyor mu; bu yazılanları yorumlayabilmek o kadar zor mu? Kaldı ki, Lenin'in bu tür yaklaşımları hemen bir üstteki sorunun yanıtı olabilir mi?

''Sosyalizm PD döneminden sonraki komünist toplumun ilk evresidir, sınıfsız ve devletsizdir'' ezberi, özellikle Troçkistlerin ve onların etkilediği çevrelerin ''enternasyonalizm, tek ülkede sosyalizm olmaz, onun için dünya devrimi falanda filan'' şeklinde sürüp giden gevezeliklerine uygun gördükleri bir malzeme olduğu için sürekli çiğnenir. Tek ülkede sosyalizm olmazsa, emperyalizm de bir dünya sistemiyse ve sosyalizm ancak enternasyonalist bir dünya devrimci partisinin öncülüğü ve örgütlenmesiyle, ulusal ölçekleri de aşarak...-evet, bir daha falan filan... Kısacası sosyalizmi komünizmin birinci evresi olarak sürekli gündeme getirmenin nedeni Troçkist bir gevezelikten başka bir şey değildir. Ulusal ölçekteki siyasal devrim perspektifini ne kadar sulandırılırsa enternasyonalizm kavramı etrafında bir gevezelikler manzumesi yaratılır ve oralarda içi boş lafazanlıklarla oyalanır durulur. Sosyalizmin bu şekilde yorumlanmaya çalışılmasının   özellikle sözde sol-sosyalist forumlara yansıyış biçiminin böylesine hazin bir karşılığı vardır. Ve aynı zamanda enternasyonalist olmak Kürt hareketine zorunlu bir ''destek'' olarak da şekillenir; ulusal ölçekte siyasal devrim perspektifi ötelendiğinde, en azından sulandırıldığında lokal alanlardaki siyasi mücadelenin karşılığı demokrasi ve Kürt hareketine kuyrukçuluk olarak kendini gösterecektir ki, yıllardır bu enternasyonalist tiplerin sağlı sollu liberallerle Kürt hareketine biat konusunda birleşmelerinin ve kendileri gibi davranmayan her siyaseti ulusalcı, sosyal şoven ve hatta neo-faşist olarak nitelemelerinin nedeni de budur.

Forumlar dışında sosyalizmi proleter diktatörlükten (PD) sonra komünizmin birinci aşaması (evresi) olarak değerlendirenler genellikle PD sürecine sosyalizm denmesinin sorun yaratabilme ihtimali olacağını dile getirmektedir. Yani Marks şunu dedi, Lenin bunu dedi gibi bir ezberci yaklaşım içinde değiller. Doğrusu da budur. Sadece bu konuda değil, -sürekli altını çizmeye çalışıyoruz- herhangi bir konuda yorumda bulunurken söyleneceklerin belli bir kavrayış sonucu, belli bir neden sonuç ilişkisine dayandırılmasının gereği vardır. Çok daha derin bir kavrayış ise diyalektik olarak yorumlanır. Bilgiye ulaşma ve doğru bir yorumlamada bulunabilme herşeyden önce uygun bir kavrayış ve uygun bir çözümleme gerektirir. Diyalektiği gerekli gereksiz ve çoğu kez de anlamadan kullanırız da bilgiye ulaşma konusunda özne-nesne diyalektiğini öğrenme, benimseme ve içselleştirmede bir türlü zihinsel tembellik eşiğini aşamayız ve bu konuda bir çaba bile göstermeyiz! Hadi bunları geçtik; insan sıradan bir neden-sonuç yöntemini içeren bir kavrayıştan bile uzak kalabilir mi?

Haluk Yurtsever bu konuda PD döneminin devrimci bir dönüşüm dönemi olduğunu ve bu yüzden bu sürece sosyalizm denmesinin süreci donduracağını ve sulandıracağını ileri sürer. Mehmet İnaç Turan ise daha da ileri giderek Sovyetlerin çözülüşünü bile bu yaklaşımla ilişkilendirir. Ne var ki, Haluk Yurtsever bile PD dönemine sosyalizm dendiğinde bu sürecin bir devrimci dönüşüm süreci olduğu akılda tutulursa bir sorun yaratmayacağının altını çizer. Eeee, zaten PD döneminin formasyonuna sosyalizm denirken, onun enternasyonalist komünist topluma yürüyüşün bir öncesi, onunla sıkı sıkıya bağlı bir geçiş süreci olduğu yorumu sürekli yapılmıyor mu?

Başka ve önemli bir yanı da var bu konunun. İşçi sınıfını ve emekçi halkı sosyalizm mücadelesine katabilmek konusunda ''sosyalizm için'' vurgusu önemlidir. Siyasal devrimle sosyalist bir düzene geçileceği, sömürünün noktalanacağını vb. anlatabilmek, ve kurtuluşun nispeten daha yakın bir gelecekte olacağını aktarmakla, bütün ülkelerde proletarya iktidarı kurulduktan ve sonrasında ancak sosyalizme geçileceğinden ve ancak ondan sonra komünist topluma ulaşılacağı...

Bir daha yineleyelim; burjuva ideolojisinin basıncı altında bulunan proleterya ve emekçi kitlelerin işçi sınıfının tarihsel çıkarlarının farkına varabilmesi mümkün değildir. Sosyalizmin bu yüzden güncel ve kitleler tarafından kolay kavranabilir hale getirilmesi siyasal devrim sürecinde gerekli olan bir pratiktir. Sadece bu durum bile sosyalizmin PD döneminin toplumsal düzeni olarak tanımlanmasının gerekliliğini ortaya koyacaktır.

http://www.solpaylasim.com/k6077ks32-sosyalizm.html#c25233



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Bu ülkede şarlatanlık bitmez. melnur 0 2256 27.09.2019- 08:51
Konu Klasör İnanılmaz şeyler oluyor, bu ülkede... melnur 0 1885 06.10.2019- 08:36
Konu Klasör sosyalizm ile reel sosyalizm arasında ne fark var yura 5 14116 23.03.2014- 12:22
Konu Klasör Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm melnur 19 16410 30.08.2013- 00:25
Konu Klasör Seçim konusu ve bir kısım sol... melnur 2 3098 07.02.2019- 08:36
Etiketler   Tek,   ülkede,   sosyalizm,   konusu.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS