SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Alman Devrimi 100 yaşında: Vardık varız, var olacağız           (gösterim sayısı: 2.765)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 09.11.2018- 09:15


Alman Devrimi 100 yaşında: Vardık, varız, var olacağız!

Büyük Ekim Devrimi’nden sadece bir yıl sonra başlayan Alman Devrimi, işçi sınıfı tarihinin en büyük mücadele deneylerinden biri olarak tarihteki yerini aldı. Kaybedilen devrimin geriye bıraktığı büyük miras, “Vardık, varız, var olacağız!” diyen Rosa’nın ve Alman İmparatorluğu Sarayı’nın önünde “Sosyalist Devrimi” ilan eden Karl Liebknecht’in omuzlarında yükselmeye ve bizlere öğretmeye devam ediyor.

Resim Ekleme
Ali Ufuk Arikan

Büyük Ekim Devrimi’nden sadece bir yıl sonra Almanya kaynıyor, paylaşım savaşının büyük mimarlarından Alman İmparatorluğu, devrimle birlikte Rusya’nın savaş dışı kalmasını avantaja çevirmenin hesaplarını yapıyordu.

Rusya Cephesi’nin düşmesiyle “rahatlayan” ve saldırganlığını bir kat daha artıran Alman İmparatorluğu, artık gözünü Batı Cephesi’ne çevirirken, kendinden oldukça emindi. Önemli bir düşman kuvvetinden kurtulmuş, zaferin artık daha yakın olduğunu düşünmüştü. Oysa Ekim’in rüzgarları tüm dünyada etkisini arttırmış, Alman Orduları’nın savaşma isteği ve kabiliyeti de darbe almıştı.

Buna aldırış etmeyen, ordunun ve halkın savaşı sürdürme gücünün tükendiğini görmeyen İmparatorluk, Batı Cephesi’nde üst üste ağır yenilgilerle karşılaşacaktı.

Eylül 1918'de General von Ludendorff, Spartakistlerin ve USPD'nin ordu saflarındaki ajitasyonunun etkisinden çekinerek olası bir devrimi, "Alman Ekimi"ni engellemek için 4 yıl önce Alman devletini savaşa sokan savaş bütçesi mecliste onaylayarak Lenin'i isyan ettiren sınıf mücadelesinin unutulmaz ihanetinin öncüsü Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin (SPD) de dahil olduğu bir koalisyon hükümeti öneriyordu ve savaşın kaybedildiğini ilan ediyordu. (Bu teklif SPD tarafından kabul edilecekti)

Daha bir yıl önce Rusya'daki genç işçi devletinin barış talebine çok ağır şartlarla karşılık veren Almanya, aynı ağır şartları bu kez kendi önünde bulacaktı…

"Barış" şartlarını reddeden İmparatorluk, cepheye yeni birlikler sevk etmeye ve elde kalan son barutları da kullanmaya niyetlenince bir kez daha devrimci denizciler çıkacaktı tarih sahnesine.

Savaşın başından bu yana diri kalan donanmayı cepheye sürme fikri, İmparatorluğun sonunu getirecek hamlenin de başlangıcı oldu. Alman donanmasındaki deniz erleri, ölüme gidiş anlamına gelen savaşa gitme emrini reddederek devrimin kıvılcımını ateşleyecekti.

Resim Ekleme
KİEL’DE BAŞLAYAN DEVRİM…

Tarih 3 Kasım 1918’i gösterdiğinde ayaklanan askerlerin tutuklanması Almanya’nın kuzeyinde, Kiel’de büyük çatışmalara ve bir ayaklanmaya yol açtı. Çatışmaların sonunda kent işçi ve deniz erlerinin kontrolüne geçerken, İmparatorluk güçleri kentten kaçmak zorunda kalmıştı.

Artık devrim başlamıştı.

Devrimin modeli Ekim’di, işçilerin eline geçen kentlerde tıpkı Rusya’da olduğu gibi İşçi ve Asker Konseyleri kuruluyordu.

Devrim dalga dalga yayılıyor, Hamburg’da bir gazeteyi ele geçiren devrimciler, Kızıl Bayrak adıyla çıkardıkları gazetede “Dünya devriminin en güçlü adımını selamlayın, Yaşasın Alman İşçi Cumhuriyeti, Yaşasın Dünya Bolşevizmi!” diyordu.

Devrim Almanya’ya kent kent, dalga dalga yayılırken, ülkenin kalbi Berlin hala ayaktaydı imparatorluk elindeydi.

Spartakistler, devrimci işyeri temsilcileri ve SDP'yi sol eleştirilerle terk eden ekibin kurduğu merkezin solu sayılabilecek Bağımsız Alman Sosyal Demokrat Partisi (USPD) Berlin’deki devrim için gün belirlemeye çalışıyorlardı. Ancak Bağımsızlar (USDP) ikili oynuyor, bir yandan düzenle, Alman Sosyal Demokrat Partisi’yle (SPD) bağ kurmanın hesaplarını yapıyordu.*

Ancak son sözü yine işçiler söyleyecekti.

BERLİN’DE KIZIL BAYRAKLAR DALGALANIYOR


Resim Ekleme

7 Kasım’da Berlinli işçilerin Ekim Devrimi'nin yıldönümünü kutlama girişimine saldırı, İmparatorluğun belki de tarihteki son adımı oldu.

Artık eylem kabına sığmıyordu ve hem Bağımsızlar hem de Alman Sosyal Demokrat Partisi, gelmekte olanı görüp ona göre konum almaya çalışıyordu.

8 Kasım’da Liebknecht devrim çağrısını kaleme alıyor, devrimci işyeri temsilcileri ve Bağımsızlar da kendi bildirilerini yayımlayarak harekete geçiyordu.

9 Kasım’da işçiler Berlin’de hayatı durdurDu.

Theodor Wolff, devrim anında Berlin’i şöyle anlatıyor:

“İşçi ve asker grupları ardı arkası kesilmeksizin yol boyunca ilerliyorlardı… Yürüyüş kolundaki herkes, yakasına kızıl rozet takmıştı; yürüyen kalabalığın iki yanında sıralanmış tertip komitesinden silahlı görevliler, kollarındaki kızıl şeritlerle ayırt ediliyordu. Ağır ağır ilerleyen kalabalığın arasında, büyük kızıl bayraklar dalgalanıyordu.”

Devrim ilerlerken, karşı devrim kendi hamlesini sosyal demokratlar eliyle yapacaktı. Savaş bütçesine 4 Ağustos 1914’te verdiği onayla birlikte artık geri dönülmez olarak düzen saflarında yerini alan Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD), önce İmparatorluğun hükümetinde yer alarak düzeni kurtarmaya çalışmış, sonra da dalga dalga yayılan devrimi durdurmaya girişmişti.

Ancak artık kurtarılacak bir İmparatorluk kalmamıştı…

SPD Genel Sekreteri Friedrich Ebert, üzüntüsünü Şansölye von Baden'e şu sözlerle aktarıyordu: "Eğer Kayzer tahtı bırakmazsa, sosyal devrim kaçınılmaz olacak. Fakat ben bunu istemiyorum; bundan bir günahmışçasına nefret ediyorum."

Onlar da eyleme katılmak zorunda kaldılar, tablo netleştikten, kurtarılacak bir düzen kalmadığını gördükten sonra. Bu katılış, devrimin akışını da değiştirecek hamleyi beraberinde getirecekti.

AYNI ANDA, İKİ AYRI ‘CUMHURİYET’ İLANI


Resim Ekleme

Tarihin çarkları baş döndürücü bir hızla dönmeye başladığında, Alman İşçi Sınıfı’nın devrimci önderleri, tıpkı Ekim Devrimi’nin hemen öncesinde olduğu gibi tutukluydu.

3 Kasım’da Kiel’de başlayan devrimci ayaklanmadan sadece 2 hafta önce serbest kalan Karl Liebknecht devrimin yükselişine sokakta şahit olurken, bir diğer devrimci önder Rosa Luxemburg Büyük Ekim Devrimi’nin birinci yıldönümü olan 7 Kasım’da serbest kalacaktı.

9 Kasım’da Alman İmparatorluğu, imparatorluğun başkentinde işçi ve askerler tarafından tarihin çöp sepetine atılacak, işçiler bu devrilmesi imkansız görülen İmparatorluğu tarih sayfalarına havale edecekti.

Aynı tarih, Alman Devrimi’nin de kaderini belirleyecek iki ayrı adıma, iki ayrı çıkışa şahitlik edecekti.

Bu adımlardan birinin sahibi Karl Liebknecht ve beraberindeki onbinlerce işçi olacaktı. Spartakistlerin liderlerinden Liebknecht, İmparatorluk Sarayı’nın penceresine çıkarak İşçi ve Asker Sovyeti’ni, “Özgür Almanya sosyalist cumhuriyetini” ilan ediyor ve dünya devrimini isteyenlerin ellerini kaldırmasını istiyordu. Liebknecht, önünde coşkuyla havaya kalkan onbinlerce el görecekti…

Tarihin akışının bu derece hızlandığı bir ortamda karşı devrimin kalesi haline gelen ve kendisini “sosyalist” olarak sunmayı tek çare olarak gören Alman Sosyal Demokrat Partisi, imparatorluğu kurtaramamıştı ama en azından devrimi engellemek, düzeni yeniden tesis etmek için hükümetin toplantı halinde olduğu Reictach binasında (Meclis), yani Liebknecht’in sadece 200 metre ötesinde, “Alman Cumhuriyeti”ni ilan etmek zorunda kalıyordu.

Eşine az rastlanır bir durum ortaya çıkıyor, aynı anda iki cumhuriyet ilan ediliyordu. Birisi düzenin, diğeri işçilerin cumhuriyetiydi ancak bu ayrım kitlelerin henüz ayırdına varabildiği noktanın ötesindeydi. SDP'nin ihanetini görmekten uzak kitlelerin öfkesi, hükümetin cumhuriyeti ilan etmesiyle birlikte geçici de olsa yatışacaktı.

ROSA’DAN ‘EN SONUNCU KAVGA’ ÇAĞRISI

Resim Ekleme

Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin gittikçe sağa kaymasına karşı bu partiden kopanlarca kurulan ancak devrimci değil “merkezci” konumda olan Bağımsız Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (USPD) bir bileşeni olan Rosa ve Liebknecht’in liderliğini yaptığı Spartakist Birliği, devrimin yükselmesiyle birlikte çok hızlı adımlar atmak durumunda kalacaktı.

Spartakistler, örgüt ve programı neredeyse devrim anına kadar ertelemenin verdiği dezavatantajı hiçbir zaman telafi edemeyecekti. Alman Sosyal Demokrat Partisi ve Bağımsızlarla bir çatı altında geçen yılların kaybettirdiği zaman ve devrimci bir örgütün yaratılamamış olmasının getirdiği büyük boşluk devrim barometresinin tepe noktasına ulaştığında yapılan hamlelerin sonuç vermesini zorlaştıracaktı. Bazense sonuç vermesi imkansız olan hamleler zorlanacaktı.

Ancak henüz her şey tamamlanmış da değildi. Devrimciler için hamle sırasıydı...

25 Kasım 1918’de, Rosa, şunları yazıyordu:

"Proleterler! Kadın ve Erkek Emekçiler! Yoldaşlar! Devrim Almanya’ya girmiş bulunuyor. Dört yıldan beri sermayenin karı uğruna mezbahaya sürülen asker kitleleri, dört yıldan beri iliklerine kadar sömürülen, açlıktan kıvranan işçi kitleleri ayaklandı. Prusya militarizmi, bu en korkunç baskı aygıtı, insanlığın bu baş belası yerlerde paramparça edilmiş uzanıyor.

Rosa, bunları söylüyor ve ekliyordu: “Hükümet hala, 1914 Ağustos’unda bizim en değerli varlığımızı, Enternasyonali terk eden, dört yıl boyunca Alman işçilerine ve Enternasyonale ihanet eden sözde sosyalistlerin elinde.”

Rosa, şimdi bu ikiyüzlü karşı devrimcilere karşı mücadeleyi yükseltmeye çağırıyor ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan bu savaşı başlatanlara karşı “en sonuncu kavgayı” vermeye çağırıyordu.

Rosa’nın çağrısı sadece Alman İşçi Sınıfı’na değil, tüm dünya proleterlerineydi:

Savaşın! Davranın! Boş bildirilerin, platonik kararların, anlamsız sözleri tekrarlamanın vakti geçti: Enternasyonal için eyleme geçmenin zamanı geldi. Siyasal iktidarı devralmak ve barış için bizimle birlikte çalışmak üzere işçi ve asker konseyleri kurun.

Tüm ülkelerin proleterleri! Sizi sosyalist kurtuluş çabasını gerçekleştirmeye, yozlaştırılan dünyaya insani çehresini yeniden kazandırmaya çağırıyoruz. “Enternasyonal ve İnsanlık bir olacak!” Sloganını gerçekleştirmeye çağırıyoruz!

‘AYAĞA KALK PROLETER! KAVGAYA!’

Resim Ekleme

Sınıf kavgası artık aylar, günler değil saatler içinde önemli dönemeçleri geride bırakıyordu. 6 Aralık’ta karşı devrimci bir darbe girişimi başarısızlığa uğrarken, Spartakistler 8 Aralık’ta Liebknecht’in liderliğinde 100 binin üzerinde işçiyle birlikte Berlin sokaklarında eylemde olacaktı.

Karşı devrim hamlesine karşı kılını kıpırdatmayan Sosyal Demokratlar, devrimcilerin eylemlerini “Spartakistler darbe hazırlığı yapıyor” haberleriyle hedef alıyordu.

Rosa 6 Aralık’tan sonra çok sert bir şekilde hâlâ içlerinde yer aldıkları Bağımsızlar’ı hedef alıyor, SPD’nin merkezinde yer aldığı Hükümet’ten çekilmeye çağırıyordu.

15 Aralık’ta Bağımsızlar’ın (USPD) Berlin Olağanüstü Genel Kurulu’nda kürsüye çıkan Rosa, partinin, Ebert-Scheidemann (SDP) hükümetinden derhal çekilmesini, tüm iktidarın İşçi ve Asker Konseyleri’ne teslim edilmesini istedi. Ancak Rosa ve Spartakistler USPD’de azınlıktaydı ve Rosa’nın önerisi 195 oyda kalacaktı. Parti merkezinin ortalamacı önerisi ise 485 delegenin desteğini almıştı…

Bu toplantıdan sadece bir gün önce yayımlanan “Spartaküs Birliği ne istiyor?” başlıkı bildirinin sonunda Rosa şunları söylüyordu:

Ayağa kalk proleter! Kavgaya! Kazanacağın ve yeneceğin bir dünya var karşında. Dünya tarihinin, insanlığın en soylu hedefleri için verilen bu en sonuncu sınıf kavgasında, düşman karşısında geçerli olan şu sözdür: Başparmaklar göze, dizler göğüse!

GEÇ GELEN HAMLE: KOMÜNİST PARTİ

Resim Ekleme

USPD’den kopan Spartakistler, tam da bu günlerde çok geç kalınan bir tartışmaya nokta koymak için toplanacaktı, Almanya Komünist Partisi’nin kuruluşu için… Parti 31 Aralık 1918’de kuruldu.

Bolşevikler uzun yıllardır sınanmış, mücadele içinde çeliklemiş örgütsel bir yapıyla devrime öncülük yaparken, Alman devrimciler, bağımsız partilerini devrimin yükselişinin hemen ardından kuracaktı.

Rosa, asgari ve azami bir program ayrımlarının olmadığını, tek hedeflerinin sosyalizm olduğunu vurguluyordu kuruluş kongresinde.

Ancak parti önderliği daha ilk sınavda partinin seçimlere girmesi yönündeki karar önerisini kongreden geçiremeyerek, seçimleri girmeyi “devrimci bir heyecanla” reddeden delegelerine yenik düşerek kaybedecekti. Somut durumun somut tahlilini yapmaktan uzak kadrılar, devrim anının heyecanıyla hararetlenen partililerin tecrübesizliği, önderliğin henüz kurulamayan otoritesi... Bunlar Bolşeviklerin uzun yıllar içinde çoktan geride bıraktıkları sorunlardı.

Buna karşın devrim yükselmeye, SPD’yi ve burjuvaziyi zorlamaya devam ediyordu. Berlin’de grevler dört bir yanı sararken Alman Sosyal Demokratları’nın yetiştirdiği en büyük hainlerden biri olarak tarihteki yerini alacak Ebert, “Eğer Liebknecht’in peşine takılmış kalabalık durumdan yararlanıp iktidarı ele geçirirse, birkaç gün içinde başka bir yerde hükümeti kuracağız” diyerek kaçış planları yapıyordu.

Ancak SPD ve düzenin tüm güçleri, genç Almanya Komünist Partisi’nin güç kazanmasını ve etkisini arttırmasını beklemek yerine harekete geçmeye karar vermişti. Bunun için önce bir provokasyon yaratılacak, Rosa ve Liebknecht gafil avlanacaktı.

‘SPARTAKÜS HAFTASI…’

Resim Ekleme

Partinin kuruluşunun ardından resmi yayın organı Kızıl Bayrak’ta bir değerlendirme yazısı kaleme alan Rosa, “Komünist Parti’nin kuruluşu, Alman devriminin birinci aşamasını sonlandırıp ikinci aşamasını başlatan kavşağa bağlanmaktadır” diyordu.

İkinci aşamaya geçilmesini engellemek isteyen karşı devrim harekete geçmek için sabırsızlanıyor, hedef tahtasına açıkça Rosa ve Liebknecht’i koyuyordu, katledilmeleri çağrıları gazetelerde yer alıyordu.

USDP’nin sol kanadında yer alan Berlin polis şefi Eichhorn’un Ocak ayı başında görevinden alınmasının hemen ardından USDP Berlin yönetimi ve Komünist Parti’nin çağrısıyla onbinlerce işçi sokağa döküldü. Eylem için 33 kişiden oluşan bir komite oluştu ve komitenin üç başkanından biri Karl Liebknecht oldu.

Komünistler devrimci bir kalkışma planı yapmamışlardı, sadece gövde göstermek isteniyordu. Ancak işçilerin doğrudan hükümeti devirmeye yönelik sloganlara sarılması tam da iktidarın beklediği adımdı. Devrimci güçler yeterince hazır değilken, kitleyi yönlendirecek tecrübeli bir parti de henüz oluşmamışken karşı devrim harekete geçecekti. Aynı gün Noske önderliğindeki Freikorps birlikleri harekete geçti. Grev tüm gücüyle devam ederken, saldırı sonucunda yüzlerce kişi katledildi. Sokak çatışmaları çok sayıda devrimcinin katledilmesiyle sonuçlandı. USDP bir yandan eylemde yer alıp diğer yandan hükümetle pazarlığa başladığında komünistler yalnız kalmıştı.

Rosa, iktidar çağrısının erken olduğunu düşünüyor, parti de 8 Ocak’ta hem bu talebi hem de eylem komitesinde yer alan parti üyelerini geri çekme kararı alıyordu. Bu karar eylemden vazgeçme, işçileri yalnız bırakma kararı değildi, sokakta mücadele eden işçilerin yanı başında ve hatta önünde direnişini sürdürüyordu komünistler.

Hedefte Rosa ve Liebknecht vardı…

Rosa, “Berlin’de düzen hüküm sürüyor” diyordu katledilmesinden sadece bir gün önce yayımlanan yazısında.

300’den fazla yoldaşının katledildiğini belirtiyordu Rosa, Berlin’de Freikorps birlikleri tarafından sağlanan “düzeni”, 1871’de Paris’te işçilerin katliamı sonrası kurulan “düzene” benzetiyordu.

Berlin’deki ayaklanmanın kalıcı bir zafere ulaşmasının mümkün olmadığını büyük bir soğukkanlılıkla analiz ediyor, henüz sosyalist bir devrim için uygun şartların oluşmadığını aktarıyordu Rosa. Bu yüzden son yazısında Berlin’deki “Spartaküs Haftası”nın bir hata olup olmadığını soruyordu. Yanıtı oldukça netti... Kendi kalkıştıkları bir taaruz ya da darbe girişimi olması durumunda bir hatadan söz edilebileceğini belirten Rosa, yaşananın bu olmadığını, hükümetin hunharca bir provokasyonu olduğunu tarihe not düşüyordu.

Spartaküs Haftası’nın yenilgisini hem koşulların olgunlaşmamasına hem de eylem alanındaki zaaflara ve yarımlıklara bağlıyordu Rosa, ama burada durmuyordu ve “Devrim, nihai zaferin bir dizi yenilgilerden geçerek hazırlanabildiği tek savaş biçimidir” diyordu.

Ve işçi sınıfının mücadele tarihinden silinmeyecek, onu ve Liebknecht’i, Spartaküs Haftası’nda kaybedilen devrimcileri hep diri tutacak şu sözlerle bitiriyordu son yazısını:

“Berlin’de düzen hüküm sürüyor!” Sizi budala zaptiyeler! Kum üzerine kurulu sizin düzeniniz. Devrim daha yarın olmadan, zincir şakırtıları içinden yeniden doğacaktır ve sizleri dehşet içinde bırakıp, trampet sesleri arasında şunu bildirecektir!

“Vardım, Varım, Var olacağım!”

Bu yazıdan bir gün sonra hem Rosa hem de Liebknecht, karşı devrimci birlikler tarafından hunharca katledilecekti, devrim yenilgiyle hazırlanıyordu, şimdi yenilmişti ama mutlaka kazanacaktı!

Bu kalkışmanın ezilmesi düzenin sağlanması anlamına gelmeyecekti. ilerleyen yıllarda Spartakist haftasından çok daha sert geçecek çatışmalar yaşanacak, işçi sınıfı çeşitli eyaletlerde iktidarı alacak, bir "kızıl ordu" bile kurulacaktı. Almanya'da devrimci olanaklar uzun süre devam etti. 1923'e kadar Almanya'da düzen kendisini tam olarak rahat hissedemedi. Ancak hep aynı eksiklik nedeniyle sonunda kazanan burjuvazi oldu. O büyük eksiklik olgunlaşmış bir öncü parti, komünist partiydi. Alman işçi sınıfı bu eksikliğin bedelini çok ağır ödedi. Hitler faşizmi işçi sınıfının ezilen mücadelesinin üzerinden yükseldi.

Alman Devrimi’nin 100. yılında Rosa, Liebknecht ve barikatlarda yitirilen devrimciler insanlığın kurtuluşu yolunda verdikleri mücadeleler ve ödedikleri bedelle en büyük saygıyı hakediyorlar. Tarih bizim tarihimiz ve öğretmeye devam ediyor.

*Alman Sosyal Demokrat Partisi uzun yıllar içinde çeşitli eğilimleri barındıran, dünyadaki en büyük "işçi sınıfı" partisiydi. Parti yıllar içinde düzenle bağını arttırmış, devrimci yönünü kaybetmişti. Önce 1914 Ağustosu'nda savaş kredilerine destek vermiş, ardından da İmparatorluk yıkılmadan hemen önce kurulan hükümete girerek karşı devrimin safında yer almıştı. 1918'de devrim başladığında da kontrolü ele geçiren maalesef yine bu parti olmuştu. Rosa ve Liebknecht yıllarca bu partideki sol muhalefetin öncülerinden olmuştu. Parti bölünüp Bağımsız Alman Sosyal Demokrat Partisi kurulduğunda Rosa ve Liebknecht'in önderliğini yaptığı Spartakistler de Alman Sosyal Demokrat Partisi’nden ayrılarak yeni kurulan bu partiye katılmış, ancak kendi gruplarını korumuştu.

http://haber.sol.org.tr/dunya/alman-devrimi-100-yasinda-vardik-variz-var-olacagiz-250324




Bu ileti en son melnur tarafından 16.01.2021- 08:19 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 15.01.2020- 03:45


Berlin'de Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht anması

Almanya Komünist Partisi (KPD) kurucuları ve Alman işçi sınıfının devrimci önderleri Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht katledilişlerinin 101. yıl dönümünde Almanya'da kitlesel yürüyüşle anıldı.

Resim Ekleme

Almanya Komünist Partisi (KPD) kurucuları ve Alman işçi sınıfının devrimci önderleri Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht katledilişlerinin 101. yıl dönümünde, LLL (Luxemburg-Liebknecht-Lenin) adı verilen ve 10 binden fazla kişinin katıldığı kitlesel yürüyüşle anıldı.

Türkiye Komünist Partisi, Alman Komünist Partisi ve Yunanistan Komünist Partisi ile birlikte oluşturulan kortejde yerini aldı. Yürüyüş esnasında TKP üyeleri ''Barbarlığa karşı Sosyalizm, Sosyalizm için Devrim, Devrim için Parti“ yazılı pankartı taşıdı. Yürüyüş, Berlin’in Friedrichsfelde bölgesinde bulunan sosyalistler mezarlığında sona erdi.

Resim Ekleme
KONFERANS DÜZENLENDİ

Yürüyüşün bir gün öncesinde ise alman ''Junge Welt“ gazetesinin organize ettiği geleneksel Rosa Luxemburg Konferansı gerçekleşti. Türkiye Komünist Partisi de Almanya örgütünün açtığı bilgilendirme standı ile temsil edildi. 25. kez düzenlenen konferansın ana başlıkları ise ''Sokağın gücü, Gelecek için mücadele ve Sistem sorununu çözmek“ oldu. Ana oturumun başlığı ise ''İltica, Göç ve Sınıf mücadelesi“ idi. Konferansa gün boyunca 3 binin üzerinde katılım olduğu belirtildi.

https://haber.sol.org.tr/dunya/berlinde-rosa-luxemburg-ve-karl-liebknecht-anmasi-278340



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.01.2021- 08:17


Karl Liebnecht’i ve sosyal demokrasiyi hatırlamak


Alman sermayesi sosyal demokratları ile Alman kapitalizminin bir krizini aşmayı başarmıştı, Türkiye burjuvazisi de Türk sosyal demokrasisi ile kendi siyasi-ekonomik krizini yönetmeyi deniyor.
Resim Ekleme

HAKAN AYDIN

Karl Liebknecht, I. Dünya Savaşı sırasında Alman burjuvazisinin talep ettiği savaş kredisinin Almanya meclisinde oylanması sonrası karşı oy kullandığı gerekçesiyle Alman Sosyal Demokrat Parti grubundan atılmasından yaklaşık altı ay sonra bir yazı kaleme aldı. “Anti-Militarizm” başlığıyla kaleme aldığı bu yazıda “Sosyal demokrasinin günümüzdeki savaşa ve hükümete sağladığı destek, gerçekleştiği her yerde, emperyalizmi güçlü bir biçimde sağlamlaştırdı; atılımını, esnekliğini, dayanıklılığını, güvenini arttırdı.” demişti. Sosyal demokrasinin savaşa ve hükümete karşı olan tutumuna yönlendirmiş olduğu bu eleştiride, sosyal demokrasinin kökenine dair problemi değil, sosyal demokrasinin kapitalist düzenin sol bacağı olma yönündeki eğilimini işaret etmekteydi. Nitekim, sekiz ay sonra Reichstag’da yaptığı meclis konuşmasında hükümeti ve meclis üyelerini işaret ederek şunları söylemişti: “Sizler de kapitalist çıkarların temsilcilerisiniz! Ben, uluslararası proletaryanın temsilcisiyim.”

Almanya'da faşizmin tırmanışı ve beraberinde gelişen kriz koşullarında sosyal demokrasiyi iflasa götüren, ehven-i şer mantığıyla burjuvazinin desteklenmesi, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde savaş generali Hindenburg'a oy verilmesi ve faşizme karşı sert mücadele yerine gericiliğin desteklenip güçlendirilmesi yoluyla faşizmin yükselişini kolaylaştıran politikalara başvurması oldu. Devrim yıllarında burjuvazinin işçilere vermek zorunda olduğu birçok hak, bu sefer sosyal demokratlar eliyle geri alındı. Anayasa maddeleri ve işçilerin kazanımları birbiri ardına ortadan kaldırıldı, devlet gerici önlemler aracılığıyla adım adım faşistleştirildi. İşçi gösterileri engellendi, grevleri dağıtıldı. Sendikalar ve diğer işçi kitle örgütleri yiyici bürokratların önderliğinde çalışamaz hale getirildi. İşçi sınıfının, sermaye ve faşizme karşı mücadele yeteneği özellikle yıpratıldı, direniş örgütlenmeleri olanaksızlaştırıldı. Sosyal demokrasinin bölüp parçaladığı, silahsızlandırdığı işçi sınıfı, faşizm karşısında savunmasız kaldı ve faşizm, sosyal demokrasinin burjuvaziye hizmetinin açık bir belgesi olarak tarihe geçti.

Sosyal demokrasi asıl olarak işçi sınıfını burjuvaziyle uzlaştırmayı, kapitalist toplumu kökünden değiştirmek yerine onun yenilenmesini sağlayacak reform programlarını savunmayı ilke edinen bir ideoloji olduğunu tarihe yazmış, Karl Liebknecht ise kanının son damlasına kadar işçi sınıfının kurtuluşu için mücadele eden bir komünist olarak tarihteki yerini almıştır.

Karl Liebknecht; Rosa Luksemburg ve diğer yoldaşlarıyla birlikte, 1919 yılının 15 Ocak’ında katledilirken de, bundan sadece yirmi yıl sonra burjuvazi tüm dünyayı kana bularken de sosyal demokrasi hiçbir varlık göstermedi. Faşist ülkelerdeki ağır illegal koşullara dayanamadığı gibi, faşist işgale uğrayan ülkelerde faşizme karşı savaşmanın zorluklarından kaçtı. Barış, sınıfsal uyum ve yumuşak muhalefet koşullarını beklerken, ikinci dünya savaşında kanlarını akıtanlar yine işçiler ve komünistler oldu.

Sosyal demokrasi, ikinci savaşın sonrasında burjuvazinin kanatları altında yeniden palazlandı ve kendisine ihtiyaç doğdukça, savaşın kazanımları üzerine oturmayı becerdi. Burjuvazinin başlattığı antikomünist "soğuk savaş" döneminde, muhafazakârlar daha çok tercih edilse de, sosyal demokrasi “uzlaştırma partisi” olarak kullanılmak üzere her zaman kenarda tutuldu.

Türk sosyal demokrasisi
Türkiye'de sosyal demokrasi, Avrupa ülkelerinden farklı olarak, Marksist kökene sahip olmadığı gibi, onun bozulup yozlaştırılması, demokratize edilmesi yoluyla doğmadı. Asla işçi hareketinin içinden gelmedi. Burjuvazinin işçi hareketini kontrol etme çabasına bağlı olarak oluşturduğu burjuva işçi tabakasına ya da sendika bürokrasisine dayanmadı, bir “burjuva işçi partisi” olarak şekillenmedi. Bu yönde dile getirilen sloganlar ne olursa olsun, işçi hareketinin denetim altına alınmasına yönelik olmaktan öteye hiç geçmedi.

Türk sosyal demokrasisinde, işçi sınıfı yaklaşımı her zaman tepkiyle karşılandı. İşçiler kontrol altında tutulması gereken yığınlar olarak görüldü.    

Türkiye'de sosyal demokrasi; tekellerle, emperyalizmle ve feodal kalıntılarla belirli çelişkilere sahip olsa da aynı zamanda ciddi ve gelişkin bağlara da sahip oldu. Düzenden yana ama düzenin aşırılıklarının törpülenmesinde çıkarı olan tekel dışı burjuvazi ile orta burjuvazinin uzlaşmacı kesimine yaslandı. 24 Ocak 1980 tarihindeki ünlü neo-liberal ekonomik kararlara uyum sağladı. 1983 yılından itibaren hayata geçirilmeye başlayan bu kararların uygulanmasında “muhalefet” sıfatıyla görev aldı. Düzenin tıkandığı yerde de Kemal Derviş eliyle taşıyıcılığına soyundu. Sosyal demokrasi; on sekiz yıllık AKP iktidarının kesintisiz sürmesine, uluslararası sermayeye entegre bir kapitalist ekonominin oluşturulmasına, dinci gericilik eliyle Cumhuriyet’in ve aydınlanma devrimlerinin tasfiye edilmesine yönelik çabalara burjuvazinin talebiyle dahil oldu.

Türkiye işçi sınıfının, sermaye sömürüsüne karşı mücadele yeteneğinin yıpratılması için uğraştı. Sendika başkanlarını ilişki ağı içerisinde tutmaya özel çaba harcadı. Ağır sömürü koşullarında yaşamaya çalışan işçi sınıfı ve diğer emekçi katmanları, inandırıcılığı olmayan vaatlerle AKP iktidarının yanına ittirdi.   AKP iktidarı karşısında huzursuzlanan yığınların önüne düzen sağının temsilcilerini umut olarak koydu. Aynı yığınları Yenikapı’da AKP ile ortaklaştırdı. Atatürkçülükten sosyalist sola kadar geniş bir yelpazenin çürütülmesi, umutsuz ve örgütsüz kılınması için uzlaşma zeminleri tasarladı. Türkiye’nin emekçi halkına sunduğu her “yeni” politika, burjuvazinin kitleleri soğurma talebiyle yürütüldü.

Bugün, sermaye sınıfı; politikalarının uygulanmasında dinci gericiliği kullanmayı tercih etse de, Türk sosyal demokrasisini “bir burjuva işçi partisi” olarak değil belki ama neo-liberalizmin krizinde en azından cumhuriyet devriminin tasfiyesini garantilemek, emekçi halkın öfkesini sahte umutlarla soğurmak ve sermaye sınıfının kazanımlarının kalıcılaşması amacıyla yanında tutmaya devam ediyor.

Alman sermayesi sosyal demokratları ile Alman kapitalizminin bir krizini aşmayı başarmıştı, Türkiye burjuvazisi de Türk sosyal demokrasisi ile kendi siyasi-ekonomik krizini yönetmeyi deniyor.

***

Avrupa sosyal demokrasisi 1. Dünya Savaşı’nda burjuvazinin savaş kredilerini onaylayarak açtığı yolda; Karl Liebknecht ve yoldaşlarının katledilmesiyle varolmuştur. Burada değişmeyen rota sermaye sınıfının ihtiyaçları olagelmiştir. Benzer bir durum bizim sosyal demokrasimiz için de geçerlidir. Bu gerçeğin özellikle bugünlerde hiç akıldan çıkarılmaması yerinde olur.

https://sol.org.tr/haber/karl-liebnechti-ve-sosyal-demokrasiyi-hatirlamak-23990




Bu ileti en son melnur tarafından 16.01.2021- 08:18 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.11.2021- 09:18


Kaybedilen bir devrimin yıldönümü: Vardık, varız, var olacağız...

Resim Ekleme

Alman Devrimi'nin mirası, 'Vardık, varız, var olacağız!' diyen Rosa’nın ve İmparatorluk Sarayı’nın önünde 'Sosyalist Devrimi' ilan eden Liebknecht’in omuzlarında yükselmeye ve öğretmeye devam ediyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.01.2022- 00:02


Rosa ve Karl'ın katli: Tetiği çekenler, emri verenler...

Rosa Luxemburg'dan geriye kalan en önemli şiar hiç kuşkusuz ki, ''sosyalizm ya da barbarlık'' ikileminin artık daha fazla ötelenemeyeceği gerçeğidir.

Resim Ekleme

TEVFİK TAŞ

15 Ocak 1919'da 5 kişilik Freikorps (faşist birlikler) gücü Siegfried ve Wanda Marcusson adına kiralanmış eve baskın yapar. Kendisini Siegrfried Marcussan olarak tanıtmasına karşın Karl Liebknecht, iki kişi tarafından kısa süre içerisinde Eden Otel'deki işkenceli sorgu odasına götürülür. Diğer üç haydut Rosa Luxemburg'un yanında kalır ve akşam saat 21 sularında Wilhelm Pieck'a tuzak kurarak onu da esir alırlar. Yıllar sonra işkenceli sorgu gecesine şahit olan bir otel çalışanı şunu söyler: ''O anı asla unutamadım...'' (1)

Karl ve Rosa'nın esir alınmasından sonra GKSD adlı özel kuvvetler komutanı Binbaşı Waldemar Pabst, SPD yöneticisi, iç güvenlikten sorumlu ve daha sonradan Savunma Bakanı olan Gustav Noske ile telefon görüşmesi yapar. Katliam için gerekli izni alır.

Önce Karl Liebknecht katledilir. Horst von Pflugk-Hartung adındaki insan kasabı tarafından başına sıkılır. Diğerleri devam eder. Karl'ın cansız bedeni araca konulup, ''tanınmayan cesetler'' arasına teslim edilir. Ardından Rosa katledilir. Vuran alçak Hermann Souchon'dur. Landwehr Kanalı'na araç ile götürülür...

Katlimları kitabına uydurmak için senaryo üretilir. Karl Liebknecht kaçmaya çalışırken vurulmuştur. Rosa için bu gerekçe işe yaramaz. Zira Rosa'nın engelli bacağı bu senaryoya cevaz vermez. Onun için de ''kaos ortamı içinde vurulmuş''tur ifadesi resmi kayıtlara işlenir.

Katillerden biri Rosa'nın ayakkabısını alıkoyar. Bir başkası Clara Zetkin'in kendisine yazdığı mektubu el çantasından aşırır. Yıllar sonra büyük paralara satar. Ganimet, barbarın sünnetidir!

Tetiği çekenler belli, ya emri verenler?

Katiller güruhu GKSD'nin komutanı Pabst, katliamla ilgili olarak uzun ömrü boyunca pek çok konuda yalan söylemeye devam etti. Saatler öncesinde katledildikleri halde Rosalar'ın göz altına alındığı saatin bir sularında olduğunu söylediğinde... Rosalar'ın sorgudan sonra otelden Moabit Cezaevi'ne gönderildiği ancak yolda kendi bilgileri dışında öldürüldüğü iddiasında... Rosa ve Karl'ın yanında esir alınan üçüncü kişi Wilhelm Piech'in kendileri ile işbirliği yapıp, yoldaşlarını ele verdiği iftirasında...

Wilhelm Piech'in yeminli karşıdevrimci Pabst tarafından bu şekilde itham edilmesinin asıl nedeni Alman Demokratik Cumhuriyeti'nin ilk devlet başkanı olmasıdır. Ellerinin altından kaçmayı başaran Piech, faşizmin yenilgisinde büyük emek sahibi olmuştu. Sınıf kini ile konuşan Pabst'ın öfkesi, itibarsızlaştırma kurnazlığı üzerinden ifadesini buldu.

Ancak bir başlıkta ''samimiydi'' karşıdevrimci insan kasabı. 18 Nisan 1962 yılında Spiegel'e verdiği röportajda şunları itiraf etmişti: '' Arka planda Ebert'in olduğu operasyonu Noske'nin izni olmadan gerçekleştiremeyeceğim ve ayrıca askerlerimi korumak zorunda olduğum açıktır. Bununla birlikte çok az insan benim niçin sorgulanmadığımı veya sanık sandalyesine oturmadığımı kavradı. 50 yıldır çenemi tuttum, çünkü SPD ile olan işbirliğimiz bunu gerektiriyordu.'' (2)

6 Ocak 1919'da başlayan Alman Devrimi'ni boğmak için yaklaşık 50 bin kişilik Freikorps gücü ile Berlin sokaklarına saldıran Waldemar Pabst komutasındaki katil gürühu, SPD ile işbirliği içinde komünist işçi avına çıkmıştı. Muteber sosyal demokrat diye adına vakıflar atfedilen Friedrich Ebert başbakanlığındaki karşıdevrimci ekip, Noltke'nin talimatları ile Alman Devrimi'nin güzel çocuklarını katletmek için harekete geçmişti. 15 Ocak'ta devrimin deneyimsiz önderliği karşıdevrim güçleri tarafından esir alınıp, katledildi.

Alman Devrimi'nin yenilgisinde etki sahibi olmuş pek çok faktörün yanında, en önemlilerden biri sosyal demokrasinin işçi sınıfından yana görünerek, burjuvazinin ajanı olarak işlevlenmiş olduğunu unutmamak gerekiyor. Almanya'da devrim günlerini analiz eden Kemal Okuyan, ''Almanya'da emekçi halkın afyonu sosyal demokrasiydi...'' saptamasını yaparken komünistlerin bu afyonun etkisini kırma konusunda verdikleri muazzam mücadelenin altını çizer. (3)

Leninizme karşı Luxemburgçuluk mu?

Rosa ile Lenin arasındaki polemiğin özü, sermaye düzenine öldürücü darbenin hangi yol, yöntem ve araçlarla yapılacağına dairdi. Leninizm'e karşı konuşlandırılmaya çalışılan Rosa eleştirileri bu gerçeği göz ardı etmeden öte, hasır altı etmeyi hedeflemiştir. ''Sosyalizm, parti hatta MK sultasına dönüşecek nasılsa'' diye küçümsenen Leninist parti anlayışı, Rosa'nın Bolşevizme dönük samimi ve yoldaşça eleştirilerini gerekçe göstererek, ondan dolgu malzemesi yapmaya çalışan Yeni Sol ve onun yeni varyantı 21. yüzyıl sosyalizmi yaklaşımlarında ifadesini buldu.

Rosa Luxemburg biyografisini kaleme alan isimlerden biri olan sosyolog Peter Netti, Troçki'ye sempatisini her vesileyle dile getirmekten geri kalmamasına rağmen, Troçki'nin Rosa Luxamburg'a olan ilgisinin uzun bir süre ''düşmanca'' olmasına dikkat çekerek, Troçki'nin ''Daha kurulduğu günden itibaren, Rosa'nın Dördüncü Enternasyonel'e manevi bir onay vereceğini iddia etmiş olması anlamlı bir noktadır'' notunu düşer. (4)

Rosa biyografı Netti, Rosa'nın özgün bir Marksist düşünür olmakla birlikte 60'lı yılların sonuna kadar yalnızca iki başlıkta kendisinden söz ettirdiğini söyler. Bunlar, bir, karşıdevrimciler tarafından vahşice katledilmesi; iki, 1903'den itibaren Lenin ile yaptığı polemikler. Ancak bir başka saptamada daha bulunur Netti. Ona göre, ''Yakında Rosa Luxemburg'un devrimci Marksizmi, hak ettiği özgül bir politik öğreti haline gelebilir (entelektüel açıdan Batı'da bugünkü Troçkizm, gerçekte Luxemburgçuluktur.)''. (5)

Netti'nin Rosa biyografisi 1966 yılında kaleme alındığına göre söz konusu edilen dönem İkinci Savaş sonrasındaki Sovyetler Birliği ve Stalin düşmanlığının temel parametresinin ''güncellenmesini'' tarif ediyor. Bolşevizme ve Sovyet Devrimi'ne her zaman saygı duyup, sadık kalmış Rosa'dan yedek Troçki türetme çabası bundan daha açık ifade edilemezdi!

Proleterya diktatörlüğü adını ağızlarına almamak için özel çaba harcayan antileninist toplam, Rosa'dan referansla kendilerini haklı göstermeye çalışıyorlar. Rus Devrimi'nde Rosa şöyle yazar: ''Bu programla, önlerine bir hedef olarak burjuva demokrasisinin koruyucusu olmayı değil, sosyalizmi gerçekleştirecek bir proleterya diktataörlüğünü kurmayı koyduklarını ilan ettiler. Böylece ilk defa sosyalizm hedefini pratik siyasetin doğrudan programı ilan ederek silinmez bir fark yarattılar.'' (6)

Rosa ve Karl'dan günümüze devrolunan

Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht'in katli üzerinden sembolize olan Alman Devrimi'nin yenilgiye uğramasından günümüz sınıf mücedeleleri tarihine en az iki ders devrolunmuştur. Bir, Leninist parti anlayışının vazgeçilmezliği; iki, sosyal demokrasinin işçi sınıfı mücedelesine düşman karakterinin asla unutulmaması gereğidir.

İşçi sınıfının öncelikle ''kendi'' burjuvazisi ile hesaplaşması ve asıl düşmanın ülke içindeki burjuvazi olduğunun altını çizen komünist Karl Liebknecht ile Marksizmi düzen içi bir reform projesine indirgemeye çalışan kimi ''intern'' unsurlara karşı kahramanca savaşan devrimci Rosa Luxemburg'dan geriye kalan en önemli şiar hiç kuşkusuz ki, ''sosyalizm ya da barbarlık'' ikileminin artık daha fazla ötelenemeyeceği gerçeğidir. Rosa'nın özlü ifadesi ile: ''Bu bağlamda her yerde gelecek ''Bolşevizmindir''!

* * *

Geleneksel Alman sosyal demokrasisinin Rosalar'ın katli konusundaki bildik tutumu, ''biz yapmadık, kendi siyasetlerinin kurbanı oldular'' iddiasıdır. Dönemin başbakanlarından Scheidemann bu tezi ilk dillendiren sosyal demokrat yöneticiydi. İnkarcı koro yıllardır bu repliği yinelemekle yetindi. Rosalar'ın katli üzerine uzun yıllar derinlikli araştırmalar yapıp, kitaplar yazan Klaus Gietinger'in de ifade ettiği gibi, (7) Friedrich Ebert ve Gustav Noske katliamı olanaklı kıldı. Waldemer Pabst, Freikorps katillerine işkence yapıp, tetiğe basma emrini verdi.

Sermaye, devrimini yapamayan Alman işçi sınıfının karşısına cellat olarak sosyal demokratları çıkardı.

Alçakça katledilişlerinin 103'ncü yılında başta Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg olmak üzere Alman Devrimi'nde yaşamını yitiren tüm devrimcilere saygıyla...


(1) https://www.nd-aktuell.de/artikel/745449.ich-werde-den-augenblick-nie-w

(2) https://www.spiegel.de/politik/ich-lies-rosa-luxemburg-richten-a-398e78

(3) Okuyan, Kemal, Devrimin Gölgesinde: Berlin, Varşova, Ankara 1920, Yazılama Yayınevi, Birinci Baskı 2019, s. 22

(4) Netti, Peter, Rosa Luxemburg, Ataol Yayıncılık, 1. Baskı 1990, Çev. Osman Akınhay, I. Cilt, s. 26

(5) A.g.e., s.28

(6)Luxemburg, Rosa, Rus Devrimi, Yazılama Yayınevi, 2009, s. 29

(7) http://www.trend.infopartisan.net/trd0199/t180199.html

https://haber.sol.org.tr/haber/rosa-ve-karlin-katli-tetigi-cekenler-emri-verenler-323396



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Fransız Devrimi 224 yaşında! melnur 2 4310 26.07.2022- 05:58
Konu Klasör Küba Devrimi 57 yaşında solcu 2 5536 02.01.2020- 07:38
Konu Klasör TKH: Büyük Ekim Devrimi 102 yaşında... melnur 3 2245 03.11.2019- 19:09
Konu Klasör “Türklerde din yok inanç var” melnur 0 1613 28.11.2020- 04:37
Konu Klasör Kaç Tür Yönetim Şekli Vardır? tiktaalik 0 1306 10.06.2020- 17:53
Etiketler   Alman,   Devrimi,   100,   yaşında:,   Vardık,   varız,   olacağız
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS