SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
''Dışarıdan bilinç'' üzerine...           (gösterim sayısı: 5.832)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 03.12.2018- 16:02


''Dışarıdan bilinç'' konusu pek çok başlığımız içinde geçmesine rağmen aslında başlı başına bir başlığı hak edebilecek bir konudur. Çok daha geniş bir anlamı olmasına rağmen işçi sınıfına sosyalist bilincin dışarıdan aydınlar tarafından verileceği, kabaca böyle yorumlanması   gereksiz bir şekilde tepkilere neden olmaktadır. Sanırım bu konunun da detaylandırılmasının yararı olacaktır.

Bir kere sosyalist olmak, işçi sınıfının kendi tarihsel bilincini edinebilmesi çok kaba hatlarıyla kapitalizme karşı olmak ve sosyalizmi savunmak anlamına da gelmemektedir. Sınıfın ekonomik hayatın dışında siyasi bir tavır alması ve sosyalizm doğrultusunda mücadelesi vermesi elbette çok önemli olmakla birlikte 1- böyle olması hem siyasal gerekli mücadeleyi taktik ve stratejileri kendiliğinden ve sosyalist aydınların öncülüğü olmadan gerçekleştirebileceği anlamına gelmediği gibi, ve 2- Ekonomik alanın dışına çıkıp siyasal-sosyalist mücadeleyi yine kendiliğinden ve kitlesel olarak gerçekleştirebileceği anlamına da gelmez.

Bu yüzden sosyalist aydınların öncülüğüne ve bu yüzden ''dışardan bilinç''e ihtiyaç vardır.

( Devam ederiz.)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 05.12.2018- 19:28


Marksizm'de ''dışarıdan bilinç'' yoktur. Marksizm sınıfsal bilinç konusunu ''kendinde sınıf'' ve ''kendisi için sınıf'' kavramlarıyla kategorize eder. Kendinde sınıf proletaryanın edinebileceği ekonomik bilinç anlamına gelirken, kendisi için sınıf ise proletaryanın devrimci siyasal bilinci anlamındadır. Marks işçi sınıfının siyasal iktidarı elde edeceği bilinci kapitalizmin gelişmesine bağlarken, kapitalizm altında komünizme yürüyüş için gerekli olan tarihsel bilincin gerekliliğini de siyasal devrime bağlar. Lenin de bu konuda Marks ile aynı kanıdadır. Proletaryanın tarihsel bilince ulaşabilmesinin yolu da Lenin'e göre iktidarın elde edilmesine bağlıyken, Marks'tan ayrı olarak proletaryanın siyasal iktidarı elde ediliş sürecinde gerekli olan bilincin dışarıdan ve sosyalist aydınlar tarafından verilebileceğini savunur.

Dışarıdan bilinç konusu ilk olarak Kautsky tarafından ileri sürülür. Lenin bu konuyu öncü partinin temel bir stratejisi haline getirmiştir. Sınıfın siyasal bilinci kapitalizm altında kitlesellik kazanamaz. Bu siyasal-ideolojik ve tarihsel bilinç ancak dar bir çevrede ortaya çıkabilir ve bu dar çevre de çoğunlukla sosyalist aydınlar ve bunların yönetimindeki öncü-komünist partilerdir. İşçi sınıfı kuramının, sosyalist ideolojiyi savunan partilerde ve özellikle MK'larında neden sosyalist aydınların olduğu ve neden işçilerin bulunmadığı sorusunun yanıtı da bu tarihsel çözümlemelerde yatmaktadır. ( Daha önce sık sık da yinelendi ve burada yeri geldiği için bir kez daha yinelemenin bir zararı yok. İşçi sınıfının kitlesel ve kendiliğinden tarihsel bilince ulaşamamasının nedeni içinde bulunduğu nesnelliktir. Marksizm öyle bir iki makale veya kitap okuyarak öğrenilecek ve içselleştirilebilecek bir dünya görüşü değildir. Marksizmin siyasal programı da öyle; eğitim gerektirir, zaman gerektirir ve maddiyat gerektirir. Kapitalizm altında bu olanakların bulunmayışı, bu tarihsel bilincin devrim sonrasındaki koşullarda   edinilebileceği, ve öncesinde siyasal iktidarın elde edilebilmesi için gerekli olan bilincin ''dışarıdan bilinç'' yoluyla parti ( sosyalist aydınlar) kanalıyla verilebileceği anlamına gelmektedir.

( Devam ederiz.)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Karga
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Karga
Cevap Tarihi: 06.12.2018- 15:27


Yazılanlardan anladığım kadarıyla hayat ekonomi içi ve dışı diye ikiye bölündüğünden sınıf bilinci de önce ikiye ayrılıyor:

1-Ekonomik bilinç

2-Siyasal bilinç

Daha sonra siyasal bilinç de kendi içinde ikiye ayrılıyor: "siyasal iktidarı elde etme için gerekli bilinç" ve "komünizme yürüyüş için gerekli tarihsel bilinç"

Doğru mu?




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 07.12.2018- 06:59


Alıntı Çizelgesi: Karga yazmış

Yazılanlardan anladığım kadarıyla hayat ekonomi içi ve dışı diye ikiye bölündüğünden sınıf bilinci de önce ikiye ayrılıyor:

1-Ekonomik bilinç

2-Siyasal bilinç

Daha sonra siyasal bilinç de kendi içinde ikiye ayrılıyor: "siyasal iktidarı elde etme için gerekli bilinç" ve "komünizme yürüyüş için gerekli tarihsel bilinç"

Doğru mu?





Yani, bu cümleler de bir ifade ediş tarzı ve hiç de yanlış değil. Ama nasıl ifade edilirse edilsin, bu konunun, bu ifade ediş tarzının nesnellikle ilişkisini nedensellik bağlamında kurabilmek gerek. Nedenini ve nasıl olduğunu da açıklayarak...




Bu ileti en son melnur tarafından 09.12.2018- 19:55 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.12.2018- 10:53


İşçi sınıfının kapitalizm içinde edinebileceği bilinç ekonomik bilinçtir, yani sendikal bilinçtir. Proletarya sınıfsal olarak bunun ötesine geçemez. Sosyalist bilinç, sınıfın tarihsel bilinci sınıf dışından sınıfa verilir. İyi de bu ne anlama geliyor? Sosyalist aydınlar sınıfın aklı olan partiyi kurduklarında işçilere sosyalist bilinç mi götürürler ve sosyalist bilinç bir teorik bilgi yığını mı; partinin böyle bir sorumluluğu, böyle bir işlevi mi var?   Dışardan bilinç konusundan anlaşılması gereken bu mu?

Aslında böyle değil. Parti dışardan bilinç konusuyla sınıfın üyelerine (tek tek) sosyalizmin bilgi hazinesini taşımaz. Böyle bir şey zaten olanaklı değildir. Parti sınıfı ekonomik mücadelenin dışına taşıyarak siyasetle buluşmaya çağırır ve çalışır. Ve bunu da çeşitli (güncel) siyasi başlıklar altında gerçekleştirir.Dışarıdan bilinç sadece ve doğrudan sınıfa yönelik bir çağrı ve çalışmanın ötesinde ve aynı zamanda burjuvazi ile proletaryanın karşı karşıya geldiği ekonomik alanın dışındaki çağrı ve çalışmaları da içerir. Parti bu konuda tüm halk sınıflarını kapsama alanı içinde görür ve bizim ülkemizde olduğu gibi, kendiliğindenliğin bile gerisine düşmüş sınıfı bir anlamda ileri çekebilecek kesimleri önceliğine alabilir. Dışarıdan bilinç konusunu ( sosyalist aydınların) yani   partinin işçiye öyle sıradan bir teorik bilgi aktarımı gibi görmemek gerek.

Tekrar edelim; işçi sınıfı sosyalist bilinci kendiliğinden edinemez. Tarihsel bilincinin farkına varamaz. Hem siyasal devrim ve hem de sonrasında komünizme yürüyüşün gerektirdiği toplumsal dönüşümleri de kendiliğinden gerçekleştiremez. Parti bunun için vardır ve dışardan bilinç dediğimiz şey de aslında parti aklından başka bir şey değildir. Lenin'in Marksizm'e en önemli katkısı da budur. Lenin dışardan bir katkı olmaksızın işçi sınıfının sosyalist bir bilinç üretebileceği iyimserliğini reddetmiştir. Partiyle dahi sınıfa bilinç bir yere kadar verilebilir. Kapitalizm içinde ötesi pek de mümkün değildir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.12.2018- 18:17


Bu konuyu toparlayacaksak eğer, özellikle belli ön yargılarla donanmış kesimler arasında komünist partilere yöneltilen gereksiz ve yanlış eleştirilerden biri de parti yönetiminde işçilerin bulunmaması ve bu partilerin küçük burjuva partileri olduğu şeklindedir. Sosyalist-komünist ideolojinin işçi sınıfının bilimsel   ideolojisi olduğu gerçeği otomatik olarak   yönetimlerinde işçilerin bulunduğu bir örgüt algısına yol açmaktadır. Bu düşünce doğru değildir. Devrimciler partisi bir aydınlar partisidir.   Sosyalist aydınlar da işçi sınıfının içinden çıkmaz. Çıkamaz. Burada ve pek çok başlığımızda bu konuyu kabaca da yorumluyoruz. Marksist olabilmek, işçi sınıfının tarihsel bilincine varabilmek belli bir eğitim, zaman ve maddiyat gerektirir ve kapitalizm içinde işçi sınıfının bu tür olanakları olamaz. Leninist devrim kuramının örgüt anlayışı Marks'ta bulunan   bu boşluğu doldurur ve Lenin'in marksizme en büyük katkısı da budur. İşçi sınıfının kendiliğinden edinemeyeceği ( siyasal ) bilinç ona ''dışarıdan'' ve sosyalist aydınlar tarafından verilir.   Bu bilinç taşıma işi de parti yoluyla olur ve parti de sosyalist aydınların devrimci örgütünden ve işçi sınıfının tarihsel aklından başka bir şey değildir.

Bir üstte yorumlamaya çalıştık, biraz daha somutlaştırırsak bu dışarıdan bilinç konusu partinin sınıfa teorik bilgi taşıma işi değildir. Lenin'in deyimiyle ''buna gerek de yoktur.'' İşçi sınıfına bilinç işçi örgütlerinin yönetimiyle temas kurularak yapılabildiği gibi aynı zamanda nesnelliğin gerektirdiği siyasal başlıklar üzerinden de olur. Parti bu siyasal başlıklar üzerinden sınıfı siyasete çağırır. Bu konularda propaganda ve ajitasyon yapar. Siyasal bilinç bu başlıklar üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılır. Yoksa partinin, işçi sınıfının özellikle fabrikalarda çalışan kesimlerinin yığınsal anlamda teorik bilgilendirilmesi gibi bir zorunluluğu yoktur. Bu konu da yanlış anlaşılmakta partinin görevinin işçilere tek tek sosyalizmi anlatmak ve onları bilinçlendirerek sosyalist devrime hazırlamak gibi bir görevleri varmış gibi algılanır. Dışarıdan bilinç konusunun böyle bir yaklaşımla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır.

Dışarıdan bilinç bir başka anlamı daha vardır. İşçi sınıfına bilinç sadece sınıfın örgütlü kesimleri ile ilgili de değildir. Toplumun hemen hemen tüm kesimleri için de geçerlidir. Buna küçük burjuvazi, köylülük ve günümüzde biraz daha öne çıkan ''orta burjuvazi'' kesimleri de dahildir.

( Bana göre, özellikle günümüz koşullarında-nesnelliğinde kendiliğindenliğin bile gerisine düşmüş örgütlü işçi sınıfının siyasete taşınmasının bir yolu da buradan geçmektedir. Hem işçi   ve hem de memur kesimin nispeten örgütlü bölmelerini de düzen solundan-sosyal demokrasiden soyutlamanın yolu da yüzü sola dönük kesimlerini partiye kazandırmaktan ve örgütleyebilmekten geçmektedir. Koşullar gerekli kılıyorsa bu konuyu da en az sınıfın örgütlü kesimleri kadar önemsemek gerekir ve Lenin'in dışarıdan bilinci bu konuyu da kapsar.)

Sınıflı mücadelenin aydınlar öncülüğünde olması sadece doğal değil ve aynı zamanda gerekli ve zorunludur. Parti sadece siyasal devrim için değil ve aynı zamanda siyasal devrimden sonra da gereklidir. Sosyalist aydınlar ( parti ) bu sürecin olmazsa olmazdır.

(Bu konu da önemli ve partinin işlevi konusu devrimden sonra da ele alınmayı gerekli kılmaktadır.)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 17.08.2021- 05:17


Bu başlığa gelmeden önce ''Sol ne yapmalı'' başlığına ( https://www.solpaylasim.com/k1155ks24-sol-ne-yapmali-.html#c26465 ) bir yorumda bulunmuştum. Aslında burada yazmak istediklerimi orada yazmayı   geçirmiştim içimden. Sonra iki ''ayrı'' yazı olarak kalmasını uygun görerek buraya geldim ki, bugünkü yorumların sorumlusu yine Metin Çulhaoğlu'nun İLERİ'deki   yazısıdır. ( https://ilerihaber.org/yazar/kaos-dusunceleri-129133.html ) Çulhaoğlu ''Kaos düşünceleri'' başlıklı yazısını şöyle sonlandırıyor:

''Eskiden öznenin önünde bir kitle vardı ve ona bilinç taşınıyordu; bugünse bilinç taşınacak kitlenin de bir bakıma “oluşturulması” gerekmektedir… ''

Al başına belayı! :)

Kitleye ''dışardan bilinç'' konusu zaten başlı başına sorunlu bir alanken ve dahi sorunlu bir konuyken bir de bu dışarıdan bilinç taşınacak kitlenin oluşturulması gibi bir görev mi yüklenecek sosyalistlerin omuzlarına? Ve üstelik ''nasıl?'' sorusunun yanıtını bile tam olarak somutlayamamışken.

İktidarda dinci bir faşizm egemenlik kurmaya çalışıyor; solcular, sosyalistler, cumhuriyetçiler ve demokratlar bu süreci durdurmak gibi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıya   ve kendi sınıfsal mücadelelerinin gereği olarak kitleye dışarıdan bilinç taşıma konusu da bir yandan sosyalistleri baskılarken şimdi de, dışarıdan bilinç taşınacak kitlenin oluşturulması, hep birlikte, Metin Çulhaoğlu'nun yazısının başlığında geçen ''Kaos'' sözcüğünün bir başka versiyonu mu oluyor?

Evet, çok mu kaotik?
Ya da gerçekte o kadar karışık bir yanı yok mu durumun?

''Sol ne yapmalı'' başlığında yazılıp çizilenler ve hatta burada, bu forumda uzunca bir dönem yapılmaya çalışılan şey tam da bu ''oluşturulma'' olarak nitelenen şey mi?

Ara sıra değiniriz ana bence de oldukça kaotik bir konu!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.08.2021- 06:05


''Eskiden öznenin önünde bir kitle vardı ve ona bilinç taşınıyordu; bugünse bilinç taşınacak kitlenin de bir bakıma “oluşturulması” gerekmektedir… '' diyor ya Metin Çulhaoğlu bir ek yapılacaksa bilinç taşınacak kitleye bilinç taşıyacakların da bilinçlenmesi gerekiyor. Bir bakıma bilinç taşımaya soyunmuş olanlara da ''dışarıdan bilinç'' gerek. Ya da bilinç taşıma işini üstlenmiş partinin önceliği kendi üye ve sempatizanlarına yönelik bir bilinç taşıma işi olmalı; nasıl yaparlar, nasıl ederler bilemem ama bence önemli bir konu. Özellikle demokratik merkeziyetçilik adı altındaki parti işleyişi üye ve sempatizanda   zihinsel bir tembelliğe yol açıyor. Böyle bir üye yapısıyla kitle üzerinde etkili olabilmek bana hiç de kolay gelmiyor.

Üye ve sempatizanların durumu böyle de partinin yayın organında yazıp çizenlerin durumu çok mu farklı? Verilen emeği önemsiz nitelemek ve hatta yazıları değersizleştirmek haddime değil ama, yazı konuları üzerinde de sanki özellikle durmak gerekiyor gibi geliyor bana. Tamam ülkemizde bu konuda da önemli bir açı oluştu. Özellikle solda bir şekilde günlük, haftalık yazı yazanlarla okur arasında da bir açı var. Yazanların pek de okunmadığını, ilgi çekmediğini, belki gündelik hay huy arasında yazıların kendini okutabilme gibi bir derdi tasasının olması gerektiği önemsenmeli gibi geliyor bana. güncel bir olayın analizi bence çok da uzun olmamalı, nsan sonunu getiremiyor...

Yazış biçimi elbette önemli, tıpkı yazının içeriğinin önemli olması gibi...İstanbul Belediye Seçimlerini hatırlıyorum, İmamoğlu toplumsal muhalefetin bir adayı olarak ortaya çıktığında neler söylenmişti; ''ANAPLI'' olması başta ''İmamın oğlu'' göndermesi, ''zengin'' vurgusu ve benzeri bir yığın sıfatla toplumsal muhalefetin adayına yönelecek olanları kendi sol-sosyalist saflara çekmek umulmuştu ama, sanırım pek de başarılı olmamıştı. Sosyalist siyasetin güncel konulara eğilimi ve yorumu böyle bir üslup ve yaklaşımla yürütülecekse, kitlelere bilinç taşıyacak olanlara da bir bilinç taşıma işi gerekli diye geçiriyor insan içinden.

Kuşkusuz bütün söylenmeye çalışılanların bir parti siyasetiyle güncel olana bakışla ilgisi var. Güncele bakışı sorunlu olan bir anlayışın günceli yorumlamayabilmesi de sorunlu oluyor. Sadece yazarın becerisiyle ilişkilendirmek pek doğru değil. Örnekse Fatih Yaşlı'nın bugün SOL'daki yazısı. Ben sonunu getiremedim, Önce MİTÇİ ve sonra MHP'li Enver ALTAYLI'nın hayat hikayesini anlattıktan sonra bir de ( yeğeni olan) İYİP İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu için ''Dayısının yaptıkları şüphesiz ki yeğenini bağlamaz ama meselemiz zaten bu değil, meselemiz Kavuncu’nun da dayısıyla aynı çizgide yer alması ve onun görüşlerini savunması, yani “yüzü batıya dönük” bir ülkücü olması. '' demesi ve ardından bir başka ismi yazısında ''mercek altına alması'' ve sonra..işin doğrusu ben sonunu getiremedim. Belki benim ekskliğimdir, belki Fatih Yaşlı'nın yazısını okumaya kalkışanlar benden daha sabırlı, daha dikkatli ve daha bir bilinç edinme heyecanı yaşıyor olabr; kuşkusuz o zaman bu tür yazıları sonuna kadar okuyabilmek mümkün olabilir!

Dolayısıyla zor bir konu bu, dışarıdan bilinç taşıma işi...
Hem bilinç taşınacak kitlenin ''oluşturulması'' ve hem de taşınacak bilincin ne ve nasıl olması gerektiği üzerinde epey kafa yormayı gerektiriyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 11.09.2021- 01:21


Bilincin dışı, toplumun içi - Can Soyer


Bizim gibi aydınlanma ve modernleşme sürecini gecikmeli ve parçalı biçimde yaşayan ülkelerde, aydınlar ile halk arasındaki mesafe (artıp azalsa da) hep biraz açık kalır. Bunun bir eleştiri (veyahut özeleştiri) olarak değil, saptama olarak ileri sürülmüş olduğu açık olsa gerek.

En geniş anlamıyla ilerici düşünce ve sol siyaset, özel olarak da sosyalist hareketimiz, bu mesafenin yarattığı sorunları en fazla hissetmiş, bunlarla en sık karşılaşmış, bunlardan en çok hüsrana uğramış topluluğu oluşturur. Bununla birlikte, ülkemiz sosyalist hareketinin, yaşadığı hayal kırıklıkları çok sarsıcı olsa da halktan hiç umut kesmediğini, hüznünü kötümserliğe vardırmamayı becerdiğini söylemeliyiz. Bu özellik, sadece övünç duyulması değil, aynı zamanda korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması gereken bir değerdir.

Yine de sosyalist hareketimizin bu mesafeyi her zaman ve tümüyle doğru biçimde deneyimlediğini söylemek zor olur. Hele hele siyasal açıdan etkili olmayı başaramadığı dönemlerde ve bu dönemlerin uzaması halinde halk ile kurulacak ilişkinin ağırlık noktasının pedagojiye doğru kaydığını görmemek imkansızdır. Bilinçlendirme, bilgilendirme, öğretme ve tersinden bakarsak, bilinçlenme, bilgilenme, öğrenme gibi pedagojik niteliklerin sosyalistler ile halk arasındaki ilişkide hiçbir yeri olmadığını, olmaması gerektiğini iddia ediyor değilim elbette. Sorun, bu niteliklerin sosyalistler ile halk arasındaki ilişkinin tek biçimi, özgül kipi, “raison d’étre”si haline gelmesidir.

Bu sorunun dolaysız sonucu, sosyalistlerin siyasal rol ve görevlerinin talileşmesi; siyasal gücün bilinçlendirmenin bir uzantısına, onun bir etkisine indirgenmesi olarak tanımlanabilir. Haliyle, böylesi bir yaklaşımda halkın (yığınların, kitlelerin ya da sıradan insanların) “yanlış bilinç”i sosyalist pratiğin hareket sahası haline gelir. Sosyalizm, halkın siyasal olarak inşa edilip radikal bir mücadele kulvarına sevk edilmesi olmaktan uzaklaşıp, zihinleri ve kültürleri köhne bir karanlığa mahkum eden cehaletin ortadan kaldırılması uğraşına benzemeye başlar. Yıkıcı militanlar sabırlı eğitmenlere dönüşmek zorunda kalır. Görev, mevcut dünyaya pratik olarak saldırmak ve onu yıkmak değil, “yanlış bilinç”leri düzeltmek olur bu tabloda.

Gerçekten de sosyalist hareketimizde “yanlış bilinç” kadar istismar edilen az kavram vardır: Sosyalist hareketle ilişkili her türlü sorun (kitlesizlik, etkisizlik, başarısızlık vb.) “yanlış bilinç” veya türevlerine başvurarak açıklanır neredeyse.

Oysa, Marx’ın kuramında, “yanlış bilinç” bir bilinç sorunu bile değildir; toplumsal ve nesnel koşullara bağlıdır ve haliyle yalnızca bir ‘bilinçlendirme’ faaliyetiyle ortadan kaldırılması söz konusu değildir. Hatta bu türden bir yaklaşım, Marx’ın hayli tepelediği burjuva ilericiliğine ve Genç Hegelcilere aittir. Marx ise, bir yandan Alman emekçilerini çepeçevre kuşatmış cehalete lanetler yağdırırken, bir yandan da bu “yanlış bilinç” olgusunun ontolojik kaynaklarını ortaya koymaya çalışmıştır. Düzeltmenin, geliştirmenin mümkün olabilmesi, o ontolojinin açığa çıkarılmasına bağlıdır çünkü.

Bilinç sorununun çözümü bilincin dışındadır yani. Bilincin dışı ise toplumun içidir ve buradaki etkinliğin türü ister istemez siyasal olmak durumundadır.

***

Buradan günümüze bağlanmak için biraz geriden saralım: Neoliberalizm, çoğunlukla öyle anlaşılsa dahi, sadece bir ekonomik tedbirler paketi değil; esasında ekonomiyle birlikte toplumsal, hukuksal, kamusal yapının da radikal biçimde dönüşümünü hedefleyen bir egemenlik modeli. Bu egemenlik modelinin temel hedefi, kapitalist üretim ve sömürü ilişkilerini bir yandan olabilecek en ileri noktaya kadar çekmek, bir yandan da toplumun bu alana etkide bulunmasının ve direnç göstermesinin önüne geçmek.

Bizi doğrudan doğruya siyaset fiiline bağlayan kavşak da burası; çünkü neoliberal egemenlik modelinin hem hedefi hem de kurucu edimi toplumun siyasetsizleştirilmesi, siyasetin toplumsal, hukuksal, kamusal ilişkilerde etki edici bir güç olmaktan çıkarılmasıdır.

Siyasetsizleştirme ise, sadece ideolojik bir saldırı veya manipülasyonla değil, esas olarak siyaset fiillinin icra edilebileceği toplumsal ve yasal zeminlerin, aygıtların ve yordamların ortadan kaldırılmasıyla gerçekleştirilmiştir, ki bu süreç halihazırda devam da etmektedir. Dolayısıyla, tüm toplumla birlikte sosyalistler de siyasetin bir fiil, hitap ettiği kitleyle veya atıf yaptığı sorunla organik biçimde etkileşen bir eylem olarak icrası imkanından, bunun aygıt ve yordamlarından büyük ölçüde mahrum edilmiş durumdadır.

Siyasetsizlik veya siyasetin etkisizliği, “bilinç” sorunlarıyla, epistemolojik çıkmazlarla değil, basbayağı ontolojik kayıplarla, toplumsal yapıda siyasal mücadelenin üzerine oturacağı zeminlerin yok olmasıyla ilgilidir. Sosyalist harekette “yanlış bilinç” mefhumuna abanan, ‘yanlış fikirleri düzeltmeyi’ öncelikli pratik olarak icra eden, sosyalist hareketin sorunları karşısında ‘doğru ve haklı’ çıkmanın öngörülebilir hazzına tutunan yaklaşımların görmezden geldiği de bu ontolojik kayıptır.

Dahası, “yanlış bilinç” düzeltmeye indirgenmiş bir pratik, burjuva ilericiliği ile ortaklığının ötesinde, sosyalist hareketin sorunlarının çözümünün birkaç ‘aydınlanmış’ zekada olduğunu ima eder, ki bu da ontolojik kaybın yarattığı travmanın semptomudur zaten. Oysa sosyalist hareketin sorunları, ‘aydınlanmış’ zekalar tarafından çoktan formüle edilmiş ve onu hayata geçirecek özneyi bekleyen formüller sayesinde değil, neoliberal modelin siyasetsizleştirme çabasını boşa düşürecek ve ontolojik kaybı telafi edecek pratikler yoluyla çözülecektir. Bu ontolojik kaybın yegâne eczası siyaset, siyaset yoluyla inşa edilen maddi güçtür.

***

Kabaca çizmeye çalıştığımız bu yaklaşımın, siyasete ontolojik bir temel kazandırmanın yanı sıra bir faydası daha vardır: Sosyalizmi geleceğin eşitlik/özgürlük/kardeşlik vaadi olarak tek (ve görece soyut) bir boyuta sıkıştırmamak; mevcut dünyanın çelişkileri, günümüzün yakıcı sorunları, her gün daha da derinleşen felaketleri karşısında verili ana, şimdiki zamana, paylaştığımız zaman dilimine yerleştirmek. Engels’in mükemmelen belirttiği gibi, ilkelerden değil olgulardan hareket edecek biçimde kök salmasını sağlamak.

Sosyalizm için yürütülen zorlu mücadeleye hiçbir taktiği yakıştırmamak, onu saf arılığı içinde topluma tatbik etmeye uğraşmak, olsa olsa sosyalizmin bir kavram biçiminde benimsenmesi anlamına gelir. Kavram, tanımı gereği kesinlik belirtir; esnek değildir ve sadece tatbike izin verir. Siyasal mücadele ise bir kavrama sığmayacak belirsizliklere açık olduğu ve tatbikten çok deneyime ihtiyaç duyduğu için Marksizmde siyasete ve onun esnekliğine özgül bir alan tanınır.

İşte sosyalizm mücadelesini kavramların kavramlarla kavramsal mücadelesine dönüştürmek siyasetin özgül alanını işgal etmek anlamına gelir, ki bu da dünyayı değiştirmenin tek aracını ıskartaya çıkarır.

Oysa sosyalizm, evrensel arılığı içinde kendisini dünyaya indireceği anı bekleyen bir kavram değildir. William Blake’in “gece bitkin / doğuyor gün / uyuşuk bir kütleden” demesi gibi, sosyalizm de mevcut dünyanın içinden, kanla ve irinle sulanmış bu lanetli ve bereketli topraktan, bilinci un ufak edilmiş sıradan ve uyuşuk insanın elinden çıkacaktır.

Sosyalizmin arılığını savunmak kisvesi altında bu çıkışın özgül biçimini yadsımak, onun sonsuza kadar ertelenmesinin bir başka adıdır.

https://ilerihaber.org/yazar/bilincin-disi-toplumun-ici-129935.html



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör ‘Dışarıdan bilinç’ meselesi - Ender Helvacıoğlu melnur 0 2 26.01.2022- 11:21
Konu Klasör CHP üzerine... melnur 5 4321 27.02.2019- 08:53
Konu Klasör Demokrasi üzerine... melnur 0 1133 16.03.2022- 07:46
Konu Klasör ''TİP'in hakkı'' ve TİP üzerine... melnur 9 559 Önceki gün, 05:46
Konu Klasör Engels üzerine... melnur 2 1508 16.01.2022- 03:28
Etiketler   Dışarıdan,   bilinç,   üzerine.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS