SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Ulus devlet-kapitalist devlet farkı üzerine...           (gösterim sayısı: 3.084)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 09.12.2019- 08:46


Ulus devlet-kapitalist devlet farkı üzerine -   Erhan ERBAY

Fransız Devrimi,   siyasal iktidar anlayışında radikal bir değişiklik yaratmıştır. Yönetim gücünün gökten gelen değil, insan aklının bir ürünü olduğu ve yönetim biçiminin demokrasi olması gerektiği düşüncesini yaygınlaştırarak, ulus devlet ve milliyetçilik akımlarını başlatmıştır. Endüstri devrimi de modern bir toplum yaratmış, aydınlanmacıların akıl ve bilim ile ilerleme kavramı insanlığa maddi ve toplumsal gelişme sağlamıştır. Ulus devlet ile devlet, artık ekonominin güçlü bir ayağı ve uygulayıcısı konumuna geçmiştir.

Ulus devlet, sınırları belirli, bu sınırları vatandaşlarının vatan olarak benimsediği, geçmişten gelen bir dil (birden fazla da olabilir), kültür birliği, (natio; aynı soydan, kökten,   kavimden gelenler) gelecekte beraber yaşama isteği ile oluşan millet kavramı ve bu hislerin oluşturduğu milliyetçilik anlayışını vatandaşlarında oluşturan devlet biçimidir. Ulus devlette, milli egemenlik, milli kimlik bilinci oluşturulur ve siyasi-idari olarak ülkenin bölünmez bütünlüğüne vurgu yapılır. Modern ulus devlet, vatandaşlarının medeni, siyasi ve sosyal haklarını birleştirerek gözeten ve uygulayan devlettir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sosyal haklar kavramı daha da genişlemiş ve çalışanların özlük hakları, konut, sağlık, ulaşım, emeklilik vb. haklarında, çalışamayanların, işsizlerin asgari bir sosyal güvenceye ulaştığı bir refah devleti kavramına ulaşmıştır. Refah devleti uygulamaları, 1970’lerin ortalarındaki petrol krizi ile sermaye kesiminin vatandaşların sosyal haklarına ilişkin maliyeti karşılamak istememeleri sonucu sonlandırılmıştır.

Neoliberal dönüşüm

1980’lerde neoliberal politikalar “Thatcherizm-Reaganizm” adı altında bütün dünyaya pompalanmıştır. Neo-liberal politika uygulamaları kısaca, -devlete ait olan (vatandaşların vergileriyle yapılmış) fabrikaların, işletmelerin özelleştirme adı altında (kimi zaman zarar ettirilerek) sermaye sahiplerine satılması -emekçilerin örgütlü gücünün azaltılarak işçi sendikalarının pasifleştirilmesi, -çalışanların sosyal güvenliklerinin azaltılması, vergi oranlarının artırılarak vergi yükünde payının yükseltilmesi -refah devleti uygulamaları yerine Asgari Geçim Devleti uygulamalarına geçiştir. Neo-liberal politikalar ile sosyal devlet anlayışı iyice azaltılmış ve refah devleti uygulamaları bitirilmiştir.

1990’larda Neo-liberalizm küreselleşme ile birlikte yükselişe geçmiştir. Kapitalizm, küreselleşme ve neo-liberal politikalar devletlerin yapısının ulus devletten kapitalist devlete doğru evrilmesine yol açmıştır. Ulus devlet kapitalist devlet farklılığında temel ayrım, devletin, önceliği vatandaş yerine sermayeye vermesidir.

Ulus devlette, devlet hazinesi vatandaşlar içindir, kapitalist devlette ise hazine sermaye sahiplerine -şirketlere dağıtılmak içindir.

Kapitalizmin felsefi düsturu toplumsal eşitsizliğin varlığıdır. Yani toplumsal eşitsizlik olacaktır ki insanlar statülerini yükseltmek için çalışsın. Rekabet kapitalizmin sihirli sözcüğü, eşitsizlik kapitalizmin felsefi motorudur. Bu motor sistemdir ve çarkı çevirir. Kapitalist devlette sosyal devlet anlayışı insanlara sadaka düzeyinde yardım ile olur ve sanki devlet de vicdanını temizler.

Kapitalist devlette maddi ve manevi değerler sermayedir. Eğitim, hukuk, sanat, spor, dini vb. değerler sermaye açısından birer metadır. Örneğin sanat ve spor, duyguların, eğlencenin unsuru değil,   parasal karşılığı olan iddiaların alanıdır artık. Sanat sadece niceliktir. Kaç kişi, kaç adet, soruları sanat eserinin niteliğini ölçmeye çalışır. Eğitim ulus devlette vatandaşların temel hakkı iken, kapitalist devlette parası olan içindir. Dini semboller, ritüeller, objeler hızla pazarlanır. Üstelik insanların vicdanlarına derin kesikler atılarak, bütün manevi hisler parçalanarak yapılır bu işlem.

Modern devlette yasama, yürütme ve yargıdan sonra halkın vicdanı olan medya dördüncü kuvvet olarak söylenir. Kapitalizmin esnek üretime geçişi ve medyanın yatay ve dikey büyümesi haber alma ve bilgi edinme sürecini tamamen sermaye eline bırakmıştır. Gündeme giren her türlü haber ve bilgi saf bir haber-bilgi değil belli amaçla piyasa sokulan bir meta gibidir. Medya sözcülerinin de büyük kısmı sermayeye hizmet ederler.

Kapitalist devlet çeşitli kanallarla   (kalkınma planları, bölgesel desteklemeler vb.) sermayeyi destekler, kaynak aktarımı yapar. Büyük projeler ihtiyaç olsun olmasın sermaye sahiplerince devlete sunulur ve proje bedelleri süslü laflarla sermaye kesimine ödenir.

Sermaye sahipleri maliyetlerin yükseleceği gerekçesiyle, işletmelerin, fabrikaların çevreye verdiği zararları önleme amaçlı tedbirleri almaz. Doğal kaynaklarımız ve soluduğumuz hava zehirli kimyasallarla kirlenir, doğa hoyratça tüketilir.

Kapitalizmin paradoksu

Kapitalizm, “rekabet” ile toplumsal faydanın artacağına inanır. Burada kapitalizmin temel bir paradoksu mevcuttur. Rekabet ile mal ve hizmetlerin tüketicilerin istediği kalitede olması istenirken, bu kalite düzeyi maliyeti artırıp kârı azaltarak kapitalizmin iç çelişkisini yaratır. Ulus devlet, tam rekabet ile toplumsal faydayı artırmaya çalışırken, kapitalist devlet ise şirket kârını artırmaya çalıştığından tam rekabet piyasasını değil birkaç şirketin pazarda olduğu oligopol piyasayı oluşturmayı amaçlar

Kapitalist devlet yönetiminde odak nokta vatandaş değil sermaye birikimidir ve yönetim prensibi anonim şirket yönetimi anlayışındadır. Yöneticiler için bu husus, topluma başarıya giden tek yol gibi gösterilir.

Günümüzde herhangi bir konuyu ele alırken demokrasiyi, sosyal devleti, eşitliği, vicdan özgürlüğünü, çoğulculuğu ve bu dünyada yer alan her canlının hakkını göz ardı etmemiz gerekir.

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1707062/ulus-devlet-kapitalist-devlet-farki-uzerine.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.12.2019- 08:34


''Adama bak, bize ulus devlet ile kapitalist devlet sanki farklı şeylermiş gibi anlatmaya çalışıyor. Bir de solcu-sosyalist olarak geçiniyordur; devletin sınıfsal bir niteliği olduğunu ulus devlet ile kapitalist devletin aynı şey olduğunu bilmiyor!''

Şimdi burada, Erhan Erbay'ın yazısı üzerine bu tür şeyler yazılsa, kim itiraz edebilir? Daha doğrusu yıllardır bu sözde sol-sosyalist forumlarda yıllardır bu tür yorumlar yapılmasına rağmen hiç itiraz eden oldu mu? Olmadı ve bu tür eleştirilerde bulunanlar da ''ben neymişim be abi'' modunda şarlatanlıklarına devam etme cesareti buldular. Evet, aynen böyle.

Devletin özde bir baskı mekanizması olduğu ve sınıfsal bir niteliği bulunduğunu ezberlemek, sanki devletle ilişkili olan biten ne varsa insana otomatik bir anlama ve çözümleme yapma ve doğru bir siyasi duruş becerisi kazandırıyormuş gibi bir yüzeyselliğe dönüştü. Hal böyle olmamasına rağmen, böyle yapan bir zihnin bir karikatürden farklı yanı olmadığının açık seçik anlaşılmasına rağmen, işin en trajik yanı, bu şarlatanlığın bir de cahil cesareti içermesidir. Üstte koyulaştırdım paragraf da işte bu cahil cesaretinin somutlaşmış bir halidir, ki yıllardır bu sözde sol,sosyalist forumlarda her zaman karşımıza çıkan bir üsluptu.

Neyse, uzatmayalım, gerekirse devam da ederiz,   ama şunu eklemekte yarar var: Metin Çulhaoğlu'nun yazısının altına biraz da ilgisizmiş gibi duran yorumumu buraya alıyorum.

http://www.solpaylasim.com/k7962-muhalefet-var-mi-ya-sosyalizm-.html#c25094

''...burada şunu söylemek ve altını kalınca çizmek gerekiyor: İdeolojik olanla nesnellik arasında hemen hemen hiçbir zaman çakışma olmaz, çakışma olmadığı ve çok büyük bir açı olduğu için ideolojik olanın siyasete dönüştürülmesi zorunluluktur; siyaset dediğimiz uğraşın önemi de burada yatar. İdeoloji ile siyaset aynı doğruların farklı biçimler almasıdır. Anlamı budur. Siyasette artık o ''ideolojik ezberlerin'' ve çoğu kez anlaşılmadan, içselleştirilmeden yapılan ''alıntıların'' bir anlamı ve yararı da yoktur. Çoğu kez ve özellikle sanalda böyle davranılarak, yani ezberler ve alıntılarla bir şey söylediği izlenimi vermeye çalışmak, dışarıdan bakıldığında   beceriksizce yapılmış ve yerine de hiç oturmamış, bir karikatür olmak gülünçlüğünden başka bir anlama gelmiyor ve başka da bir işe yaramıyor.''

Buradaki yorumum, oradaki yorumumla çok da ilişkili değil mi?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 11.12.2019- 08:30


Şimdi bu konunun, burada yazılanların herhangi bir şekilde yanlış anlaşılma olanağı var mı? Sanmıyorum ama,   üzerinde biraz daha durmanın açıklayıcı olma konusunda biraz daha fazla yararı olabilir, diye düşünüyorum. Çünkü özellikle sanalda çok kötü yıllar geçirdik ve sol-sosyalizm adına iyi bir sınav vermedik. Özellikle solcu-sosyalist olabilmenin yolunun sınıf mücadelesinin önüne bir ulusal/milliyetçi mücadelenin konulmaya çalışılması, üstelik bunun da en kaba ve hoyrat bir üslupla yapılması sadece forumlara giren sol sempatizan gençlik üzerinde olumsuz bir etkiye yol açmadı ki...-giderek bir ikiyüzlü bir tavrın da ortaya çıkmasına ve bu tavrın belirli kişilikler üzerinde kemikleşmesine de yol açtı...

Bir insan yanılabilir, yanlış da bilebilir ve yanlış yorumlarda bulunabilir. Ama bir insan neyi bilmediğini bilmez mi? Hiç bilmediği bir konuda, bir siteye girip orada belki de ilk kez karşılaştığı bir konu/yorumu alıp, sanki çok önceden biliyormuş, içselleştirmiş ve her yönüyle kavramış gibi davranabilir mi? Bu tavrı anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Kişiliklerimizin, egolarımızın böyle bir tavra ihtiyacı mı var? Ve böyle bir ihtiyaç varsa, bu ihtiyaç tepkisel bir reflekse mi yol açıyor? Düşündürücü gerçekten.

Pek çok başlıkta konuşuluyor; sosyalist solun da gündeminden pek düşmüyor; sosyalizmin kitleselleşmeye ihtiyacı var. Sosyalist sol kitleselleşemediği sürece sadece kendisi için birtakım sorunların çözümsüz kalması anlamı ortaya çıkmayacak ve aynı zamanda düzen siyaseti üzerindeki etkisini de yitirerek siyasetin topyekün sağa kaymasına da neden olacak. Bu yüzden kitleselleşme sosyalist sol için yaşamsal bir önceliğe sahiptir.

Peki ama nasıl, sorusunun bilinen bir yanıtı var; o da varolan nesnellikte kendisine yakın kesimlerle bir bağ kurabilme çabası içine girebilmektir. Somutlaştırırsak, bugün Türkiye siyasetinin toplumsal alanda kabak gibi ortadan ikiye bölündüğü, ( bu durumun son zamanlarda muhalefet lehine genişlik kazandığı söylenebilir.) ve iktidardaki siyasi anlayışın bilinen özellikleri nedeniyle sosyalist solun özellikle muhalif kitlelerle bir bağ kurma ilişkisi içine girme zorunluluğundan söz edilebilir. Bunun yolu da -daha önce de söylenilmişti- ideolojik olanın siyasal olana dönüştürülmesi ile mümkün olacağı gerçeğini kavramaktan geçtiğidir. Bu konunun tartışılacak bir yanı yok. Yani siyasal iktidarın devlet hazinelerini birtakım yandaşlara peşke çekmesini ''zaten devlet sınıfsal bir baskı mekanizmasıdır''   gerçeğiyle açıklanamaz. Böyle bir söylem, böyle bir tavır sola hiçbir yarar getirmez; amaç konusunda bir işlev de yüklenmez. ''Modern devletin halka yönelik hizmetlerini durdurarak doğrudan yandaşlara peşkeş çekmesini ortaya koymaya çalışan bir yorumun karşısına geçip, ''ama zaten devletin sınfsallığı...'' vb. diyerek bir şeyler söylemeye çalışmak zırvalığın şarlatanlığından başka bir şey değildir ve aynı zamanda cahil cesaretidir.

Örnekse, modern devlette kamu arazilerinin kullanılma biçimleri bir ortalama yaklaşıma sahiptir ve bu araziler kamunun yararına kullanılır. Yani park yapılır, bahçe yapılır, kreş yapılır, gibi ve sermayeye satılacaksa bir bedel karşılığında satılır. Modern/ulus devlette bu işler böyle yapılır. Oysa bugünün koşullarında bunun böyle olmadığı, milyonlarca metrekara arazilerin yandaşlara peşkeş çekildiği, yandaş bir sermaye sınıfı yaratıldığı, ve haklı olarak buna tepki gösteren muhalif çevrelere dönüp ''zaten devlet sınıfsaldır...'' ezberiyle yaklaşmanın yanlışlığı anlaşılamıyorsa, ortada bir şarlatanlıktan başka bir şey olamaz. Birileri sadece kendi egolarını tatmin etmek için sözde siyasi yorumlarda bulunuyorlar ve aklı sıra çok önemli bir bilgi aktarımında bulunarak sola katkı yapıyorlar!!!

Modern/ulus devlette ( bu tür somut) olgular bağlamında ''devletin işlevi halkın yararına işlevlerde bulunmaktır, oysa devlet kapitalist bir devlete dönüştürülmek istenmektedir'' veya ''dönüştürülmüştür'' yaklaşımıyla muhalif çevrelere birtakım haklılıklar ve destekler vermeyi amaçlayan yazı ve yorumların sadece karşısına ''yanlış söylüyorsun'' tavrıyla dikilmek, bu yüzden yanlıştır. Doğru değildir. Gerçekte hiçbir şey söylememektir. Ukalaluık yapmaktır. En hafifinden siyaseti bilmemektir. Ve böyle olduğu için, zihin bu haliyle körletildiği için olan biteni, geçip gideni de bir türlü anlayamamatya yazgılı olmaktır. Artık ne 1.ve 2. cumhuriyet anlaşılır; ne 'birinci cumhuriyeti yıktılar ama yerine neyi koydukları'' şeklindeki bir retoriği anlayabilirler ve ne de AKP'nin ne olup ne olmadığını...

Yapılması gereken şey ne?
Kitleselleşme konusunda ne yapılmalı, nasıl bir söylemle bu sorundan kurtulabilmeli?

Rejimin yarattığı çatlaklara girdin, o çatlaklarda muhalif kesimlerle bir şekilde yan yana geldin, bağ kurabilmek için, proleter diktatörlüğün gerekliliği, devletin sınıfsallığı temelinde kitlelerin devlete düşman olmaları gerektiği retoriği mi kitleselleşmenin kapısını açacak?


Ya da..


Laik bir devletle laik olmayan bir devlete ''ikisi de aynı, ikisi de sermaye devleti'' tavrı ile mi yaklaşılacak?



(Devam ederiz.)




Bu ileti en son melnur tarafından 11.12.2019- 08:31 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 12.12.2019- 08:53


Sonuç; internette aranılıp bulunan, o da tam olarak anlaşılmayan, kavranılmayan, içselleştirilemeyen birtakım alıntıları ezberlemenin veya   zamanı gelince kullanılma amacıyla bir kenara not etmenin sanıldığı gibi ''teorik davranmakla'' hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Marksist olmak böyle bir tekerlemeci anlayışı benimsemekten de geçmemektedir. Ne yazık ki, internetin kişiye sunduğu onca yararlı bilginin yanında bu tür zararlı yönleri de bulunmakta, zaten kültürel olarak okuma alışkanlığı bulunmayan insanımızı -özellikle bu tür konularda- kolaycılığa yöneltmekte ve yararı olmayan aksine çok yanlış bir tavrın ezberlenmesi alışkanlığı verebilmektedir. Sözde sol-sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlardaki savruluşlar, samimiyetsizlikler ve şarlatanlıkların çıkış kaynağı ve dayanağı da budur.

Sıradan bir örnek: Hatırlarsınız, bir dönem bu sözde sol-sosyalist forumlarda kuyrukçu tipler hemen her gün bir Lenin veya Marks alıntısı ile UKKTH gereği Kürt hareketine yancılığın ve kuyrukçuluğun solcu olabilmenin   ön koşulu olduğu ve yancı ve kuyrukçu olmayanların da ulusalcı, sosyal şoven ve dahi neo-faşist oldukları konusunda tiksindirici   bir algı ve sosyalizmle ilişkisiz bir düşmanlığı sürekli köpürtürlerdi. Peki ne oldu da bıçak gibi kesildi? Yapılanın yanlışlığı anlaşıldı da, bir özeleştiride bulunularak farklı bir doğrultu mu tutturuldu, doğru bir yola mı girildi? İlgisi yok! O zaman da yanlış yorumlarda bulunuluyordu, şimdi de... O zamanlar da solculuk adına sola aykırı düşmanlıklar köpürtülüyordu, şimdi de... Ya insan hiç olmazsa geçmişiyle tutarlı olmak adına o UKKTH alıntılarını arada bir tekrarlamaz mı? Nerede ''ezilen Kürt halkının'' gördüğü baskılar; neden tek bir kelime yok?
Hepsini geçtik, HDP'ye bu dönemde yapılan toplu tutuklama, baskı ve haksızlıklar bir yana, hiç olmazsa Demirtaş'a yapılan zulüm konusunda bile üç beş kısa yorumda neden bulunulmaz?


Çünkü o zaman da samimiyet diye bir şey yoktu, şimdi de...Çünkü solculuk, sosyalistlik ve   dahi Marksistlik internette bulunan ve yüzeysel bir şekilde benimsenen birtakım ezberlerin tekerlemeye dönüştürülmesi alışkanlığına indirgenmişti. Öyle sanılıyordu. İçerikten yoksun bir enternasyonalizm goygoyculuğu, adı var kendi yok bir proleter diktatörlük, devlet denildiğinde aklına ''baskı aracı'' ve sınıfsallıktan öte bir şey getirmeyen bir ezbercilik ve benzer üç beş farklı ezber toplamına dönüştürülmüş bir Marksizm edebiyatı...


Koca bir külliyat bir kaç ezberin kaba saba kullanılışına dönüştürülmüş.
Başlı başına bir felsefe ve düşünüş biçimi olarak nitelendirilebilecek Marksizm sanki bir ansiklopediymiş gibi üç beş alıntının yinelenmesi anlamına geliyormuş gibi...


( Eğer öyle olsaydı, sınıflı bir toplumda işçi sınıfı ve emekçi halkın tarihsel bilinc,ne ulaşamayacağı saptamasında bulunulur muydu? Bir kaç tane genel doğru emekçi kitlelere ezberletilir ve öncü partiye de hiç ihtiyaç olmazdı.)

(Evet, bu konuyu bir kaç başlık altında yazılanları biraraya toplamak suretiyle tek bir başlık altında toplayabiliriz sanıyorum. En kısa zamanda yapılabilir ve sonra oradan devam edilebilir.)

Şöyle bağlayabiliriz bu konuyu, başlıkla da ilişkilendirerek...

Bir modern/ulus devletin işlevinin halkın yararına işler yapması gerektiğini söylemek ve ulus devletin bir kapitalist devlete dönüştürülerek halkın yararına kullanılması gereken alanların sermayeye peşkeşe dönüştürüldüğünün altını çizmek öyle ''facia'' bir yaklaşım falan değildir. Çünkü peşkeş de çekse, halkın yararını da gözetse devletin sınıfsal niteliğinin burjuva devlet olduğu gerçeğinde net bir yadsıma yoksa anormal bir yaklaşım iddiası ortaya ileri sürülemez. Kitleyle bağ kurmak konusunda daha olanaklı olduğunda bu tür söylemler ideolojik olanın siyasi olana dönüştürülmesi anlamındadır ve kitleye dokunmak ve onlarla bağ kurmak konusunda daha işlevsel olması nedeniyle yapılır, yapılmak zorunluluğu vardır. Önemli olan öncü partinin devletin sınıfsal niteliği gerçeğini terk etmemiş olmasında yatmaktadır.

Sanırım işlenmesi gereken bir konu. Başlıbaşına bir başlığa dönüştürülerek bu konuya zaman zaman devam ederiz. Belki yararı olur.




Bu ileti en son melnur tarafından 12.12.2019- 08:54 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 14.12.2019- 08:39


Geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan neredeyse 14.Louis'in ''devlet benim'' sözüne benzer bir anlamda söylediği ''şahsım'' devleti bizim başlığa ''cuk'' oturuyor. ''Fransa, İngiltere, Almanya ve şahsım dörtlü zirve yaptık'' cümlesini ''canım o da sermaye devleti, bu da'' diyerek geçiştirmek mümkün olabilir mi? Ya da böyle bir yaklaşımın doğru bir siyasi değerlendirme olduğu ileri sürülebilir mi?

Marksist olmak, Marks ve Lenin'den   birtakım alıntılar yapmak ve çoğu kez içinde bulunulan nesnellikte ve polemik yaparken başvurulan sözleri birebir tekrarlamak ve bugünün dünyasına bu ezberci yaklaşım perspektifinden yaklaşmak anlamına mı geliyor? Marksist dünya görüşü ve Marksist felsefe bile çoğu kez doğru bir siyasi doğrultu tutma konusunda birebir bir ''reçete'' anlamına gelmezken, bu tür alışkanlıkları bir de, sanki çok doğru bir siyasi tutum alıyormuşçasına savunmak bir solcunun asla içine yuvarlanmaması gereken bir olumsuzluk olarak görmek gerekir.

Bu yüzden önce samimiyet...






Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Modern ulus devlet nedir? solcu 17 25416 05.11.2018- 00:14
Konu Klasör 'Ulus devlet öldü'-Mehmet Kuzulugil denizcan 0 3645 10.12.2015- 12:54
Konu Klasör “Kuşak farkı” bu mu ola? melnur 0 632 26.07.2022- 05:53
Konu Klasör Farkında değiliz. melnur 1 523 08.02.2023- 02:40
Konu Klasör Mithat Sancar: Cumhurbaşkanlığı seçiminde üzerimize düşen sorumlulukların farkındayız melnur 2 856 28.09.2022- 06:05
Etiketler   Ulus,   devlet-kapitalist,   farkı,   üzerine.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS