SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Boratav ile Türkiye, iktidar ve muhalefet üzerine: 'Demokratik devrimin bazı görevleri sosyalistlerin'...           (gösterim sayısı: 1.942)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 09.12.2019- 10:16


Boratav ile Türkiye, iktidar ve muhalefet üzerine: 'Demokratik devrimin bazı görevleri sosyalistlerin'

“2015’e dönüş” senaryosu, parlamenter sisteme dönüşü benimsediği için “ılımlı” addedilen siyasi İslam’ın CHP ile ittifakıdır. Bugünkü “tek adam yönetimi” öylesine hastalıklıdır ki salt bu dönüşümün dahi Türkiye için kazanımları olur. Ne var ki 2015’te bir hayli İslamcılaşmış olan Türkiye’nin tüm bozuklukları da korunarak… Bu ittifaka fazlasıyla gönüllü görünen CHP yönetimi ısrarla uyarılmalıdır: Laiklik mücadelesine öncelik vermeden ittifak görüşmelerine başlamayın….

Resim Ekleme

Türkiye’deki siyasi tabloyu, iktidarın çıkmazlarını, muhalefetin durumunu, 2015’e dönüş projelerini ve tüm bunlar karşısında sosyalistlerin güncel görevlerini Prof. Dr. Korkut Boratav ile konuştuk.

► Türkiye’deki siyasal tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz. İktidar, Suriye operasyonu gibi adımlarla güç devşirmeye çalışsa da, verili durumu değiştiremiyor gibi. Öte yandan muhalefet de iktidar karşısında tereddütlü bir çizgi ile etkili olamıyor. Bu koşullar altında nereye doğru gidiyoruz?

Türkiye siyaseti bir dönüm noktasında. AKP, 2015’ten itibaren seçimleri yitirmektedir. 7 Haziran 2015’te parlamento çoğunluğunu kaybetti. Anayasa referandumunu, seçim yasasını ihlal ederek atlattı; aslında kaybetti. 2019 yerel seçimlerinde de ağır yenilgilere uğradı.


Bu iktidarın vadesi dolmuştur ve artık (MHP sayesinde) uzatmaları oynuyor. İslamcı sermaye kesiminin bir bölümü de dâhil olmak üzere, Türkiye’nin büyük sermaye çevreleri, Cumhurbaşkanlığı sisteminden ve Cumhurbaşkanı’nın kendisinden bitap ve bizar düşmüştür. Dar menfaat şebekeleri dışında, ekonomiye hâkim olan büyük burjuvazide “bu iş bitsin artık, normal bir kapitalist düzene geçelim” tutkusunun yaygın olduğu söylenebilir. Ekonomideki belirsizliğin, dış siyasette maceraperestliğin, mülkiyet haklarını tehdit eden hukuksuzluğun son bulması özleniyor. Emperyalizmin kumanda merkezlerinde de benzer bir değerlendirme söz konusu. 2000’den başlayıp 2010’lu yıllara kadar süren “normal” kapitalist düzene dönme arzusunu temsil ediyor bu arayışlar.

İktidarın normal koşullarda sürdürülmesi artık mümkün değil, seçim hileleri ve bizzat yaratacağı istisnaî, zorlama olaylarla ömrünü uzatabilir. Suriye’ye yönelik askeri operasyonun da, bence, büyük ölçüde bu türden zorlama bir olaydır ve İstanbul seçimlerinde fiilen ortaya çıkan ittifakı dağıtma önceliği taşımıştır. Geçici olarak başarılı da olmuştur. “Büyük ölçüde” diyorum; çünkü Cumhurbaşkanı’nın, Suriye’ye özgü, “iflah olmaz” gündemi de var. Sağdan, sola uzanan çok geniş bir çevrenin ısrarla savunmasına rağmen Esad’la uzlaşmayı reddetmektedir. Fetih tutkusu ve İhvan-türü İslamcı bir hareketin Ortadoğu’da önderliğini üstlenme gündeminden de bir türlü vaz geçememektedir. Ama, önceliğinin iç siyaset odaklı olduğunu düşünüyorum.

► Suriye’ye yönelik operasyonu, bu istisnai durumlardan birisi olarak görebilir miyiz? İktidar bu operasyondan nasıl bir sonuç almayı hedefledi?

Suriye operasyonu, İstanbul seçimlerinde AKP’nin karşısına çıkan geniş ittifakın sağ / sol Cumhuriyetçi ve HDP seçmenlerinden oluşan kanatları arasında ayrışma yarattı. Sağ cumhuriyetçilik, Cumhurbaşkanı’nın “teröre karşı hareket” söylemine uydu; hatta, askerî operasyon durunca “devam et” sloganını üstlendi. Sözcü gazetesi, Fox TV ve İyi Parti’nin bazı sözcüleri örnektir. Bu milliyetçi ivme, ittifakın HDP seçmenlerini uzaklaştırdı.


Bu durumda cumhuriyetçi sol kanadı temsil eden CHP’nin askerî operasyona karşı 2003’te Irak savaşında TBMM’de üstlendiği konumu sahiplenmesi beklenirdi. Nitekim, Kılıçdaroğlu 8 Ekim’de Erdoğan’a yedi soru yöneltti: Hatırlayalım: “1-Dost olduğumuz Suriye ile neden kavgalı hale geldik? Sana Suriye’nin iç işlerine karış diyen kimdi? 2-Suriye’deki teröristlere Türkiye üzerinden silah gönderenler, bu gayrimeşru yolu sana önerenler kimlerdi? 3-Türkiye üzerinden Suriye’ye geçen teröristlere geçiş telkinini kim yaptı? 4- Fırat’ın doğusundaki tutuklu IŞİD teröristlerini devralmaya kalkıyorsun; biz teröristlerin bekçisi miyiz? 5-Suriyeli sığınmacıların maliyeti bize 40 milyar dolar. Peki, Suriye bataklığının Türkiye’ye maliyeti ne kadar? 6-ABD ile mutabakat sağladığın anlaşılıyor. Ama Trump tehdit edecek kadar cüretkâr. Ne için söz verdin? Haddini aşmayacağın nokta nedir? 7- Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığını sürdürüyor musun? Eş başkanlığının Türkiye’ye ne faydası oldu?”

Bu sorular doğrudur; haklıdır ve CHP yönetiminin Suriye konusunda durumun farkında olduğunu ortaya koyuyor. Ama TBMM oylamasına gelince karar, tam anlamıyla “akla ziyan”dır: “Mehmetçik zarar görmesin diye, içimiz kan ağlayarak tezkereye evet diyoruz!” Yani CHP yönetimi Suriye operasyonunun özüne doğru teşhis koymuştur; ama Mart 2003’te Baykal’ın gösterdiği tutarlı tavrı göstermekten ürkmüştür. Sağ milliyetçiliğe ve AKP söylemine teslim olmuştur.


BABACAN, DAVUTOĞLU VE 2015’E DÖNÜŞ

► Muhalefet blokunda, Babacan ve Davutoğlu ikilisinin atacağı adımlara dayanan projeler gündeme geliyor, bu gelişmeler hakkında neler söylüyorsunuz?


Şu anda, “uzatmaları oynayan” bir iktidarın alternatifi tartışılıyor. İç ve dış sermaye çevrelerinin beklentisi, adeta 1991’de oluşan merkez sağ / merkez sol (DYP/SHP) ittifakının yenilenmesi gibidir. CHP ile AKP’den Babacan ve Davutoğlu’nun sürükleyeceği kopuşların ittifakı gündemdedir.


Bu tür bir senaryoda AKP’den kopuşlar, Demirel’ci merkez sağı temsil etmez; olsa olsa siyasî İslam’ın “ılımlı” kanadını temsil eder. Her iki siyasetçi de İslamcı kimliklerini koruyarak muhalefete geçiyor. Böyle bir gelişme, Türkiye’nin 1991 ittifakının yenilenmesi değildir; siyaset ortamının 2015’e taşınmasıdır. 2015’te AKP tek parti iktidarını yitirmişti ve Kılıçdaroğlu-Davutoğlu koalisyonu, Erdoğan’ı dışlayarak kurulmak üzereydi; engellendi.

“2015’e dönüş” senaryosu, parlamenter sisteme dönüşü benimsediği için “ılımlı” addedilen siyasi İslam’ın CHP ile ittifakıdır. Bugünkü “tek adam yönetimi” öylesine hastalıklıdır ki salt bu dönüşümün dahi Türkiye için kazanımları olur. Ne var ki 2015’te bir hayli İslamcılaşmış olan Türkiye’nin tüm bozuklukları da korunarak… Bu ittifaka fazlasıyla gönüllü görünen CHP yönetimi ısrarla uyarılmalıdır: Laiklik mücadelesine öncelik vermeden ittifak görüşmelerine başlamayın….

LALİKLİK VE SOSYALİSTLER

► Laiklikten uzak durma solun farklı kesimlerinde de zaman zaman gündeme getirilen bir konu oluyor. Laiklik mücadelesi ve sosyalizm ilişkisini nasıl değerlendirirsiniz?


Liberal solun, bir süre bazı sosyalistlere taşıdığı bir hastalık var: Kemalist devrimlerin tepeden inme karakteri nedeniyle Türkiye toplumunun Müslüman kültürel birikimiyle çatıştığı iddiası… Bu tezin doğal uzantısı, siyasî İslam’ı bir demokrasi gereği olarak meşrulaştırmaktır.


Bu, Türkiye halkının Müslüman kimliği ile siyasî İslam’ı özdeşleştirdiği için vahim bir hatadır. Son tahlilde liberalizmin İslamcı faşizme teslimiyeti ile sonuçlanmıştır.

Türkiye emekçileri ve Türkiye halkının değerlerinin, kültürel birikiminin önemli bir öğesi olan Müslümanlık, aydınlanmayla, solla, sosyalizmle hatta komünizmle uzlaşmayan bir “yük” değildir. Türkiye işçi sınıfının 1960 sonrası gelişim çizgisi, hatta daha eskiye taşıyalım Kemalist devrimlere karşı Türkiye halkının benimseyici uyumu bunu gösterir. 15-16 Haziran’daki isçi sınıfı direnişini hatırlayalım. O işçiler Müslüman değil miydi? Müslümanlık, geçmişte ve bugün, Türkiye’nin devrimci, sosyalist, hatta ateist insanlarının da kültürel birikimlerinin bir parçasıdır... Bu sayede, 1970’li yılların ikinci yarısında emekçi halkın büyük çoğunluğu, parlamenter ve devrimci sol siyasetlerle bütünleşmişti. Bu milyonlar ezici çoğunluğuyla Müslümandı; son on beş yılda Türkiye halkına dıştan şırınga edilen siyasî İslam, o tarihlerde dünya görüşlerine yerleşmemişti. Siyasi İslam’ın selefi değerleri halkımıza şırıngalaması bir fetih operasyonudur. Bu operasyonun temizlenmesi, Türkiye işçi sınıfının yeniden devrimci, sol, sosyalist değerlerle bütünleşmesinin de bir ön koşuludur. Bu zehirlenmeden arınmak için, aydınlanma değerlerini, laikliği savunmak sosyalist akımların da bir önceliğidir. Bugünün koşullarında bu göreve öncelik verenler de esasen onlardır. Türkiye sosyalizminin saflarında bu öncelik, artık bir ihtilaf konusu değildir.

CHP yönetiminin yapmaktan kaçındığı aydınlanmacı muhalefeti de sosyalistler yapmaktadır; zorunlu olarak üstlenmiştir. Uyarı sinyalini de Gezi’de aldılar. Sosyalist hareketin Kemalist devrimcilikle hiçbir kavgası yoktur; ama kalpaklı M.Kemal resimli bayrakları Gezi’ye taşıyan sosyalistler değildi; sol Kemalizm’le yoldaş ve kardeş olduklarını tam da orada kavradılar.

DEMOKRATİK DEVRİMİN BAZI GÖREVLERİ SOSYALİSTLERİN

► Sosyalistlerin güncel görevleri açısından neler öncelikli sizce?



Öyle tarihsel dönemler vardır ki devrimci sosyalist akımlar, temsil ettikleri emekçi sınıfların öz programlarının dışında görevler de üstlenmek zorunda kalır. Demokratik devrimin bazı görevlerini burjuvazi ve küçük burjuvazi üstlenmemişse, bunları örgütlü işçi sınıfı ve devrimci sosyalistler sahiplenir. Tarihsel olarak böyle olmuştur. Emperyalizmle mücadeleyi, tarımda feodal mülkiyetin, toprak ağalığının tasfiyesini, burjuvazi ve küçük burjuvazi üstlenmemişse; bu tarihsel işlevleri gerçekleştirmek sosyalistlere düşebilir. “Ulusal” burjuvazilerin yokluğunda bu işi üstlenebilen küçük burjuva radikalizminin yalpalamaları böyle sonuçlar doğurabilir.

Türkiye’de de sosyalistlere böyle bir görev düşüyor. Orta çağ ideolojisini, gerici değerlerini temsil eden siyasî İslam’a karşı mücadelede, Kemalist sol örgütler, liderler zafiyete sürüklenmişse, bu görevi sosyalist solun üstlenmesi gerekir. Sadece demokratik devrimin tamamlanması için gerekli değildir. İşçi sınıfının sosyalizme yönelmesini engelleyen ideolojik teslimiyetin son bulması için de gereklidir.

Sosyalistlerin güncel görevlerinin ikinci boyutu, kırk yıldan bu yana hem ekonominin emperyalizme bağımlılığını yoğunlaştıran; hem de emekçi sınıfların tarihsel kazanımlarını, bölüşüm ilişkilerini çökerten neoliberalizme karşı mücadeledir. Mevcut siyasal, sınıfsal ve ideolojik yelpaze içinde bu münhasıran sosyalistlerin işidir.

Neoliberalizmin tasfiyesi, sosyalist iktidarı gerekli kılmaz. Neoliberalizmi Türkiye’ye taşıyan ana aktör Türkiye burjuvazisi olmuştur. Ne yazık ki, sol Kemalizmin temsilcisi olması beklenen DSP ve CHP’nin 2000’den bugüne aktif işbirliği ile… Bu nedenle neoliberalizme, yani ekonomik boyutlarıyla emperyalizme karşı mücadelenin bayraktarlığı da sosyalistlere düşmektedir.

***
Resim Ekleme

Türkiye’de de sosyalistlere böyle bir görev düşüyor. Orta çağ ideolojisini, gerici değerlerini temsil eden siyasî İslam’a karşı mücadelede, Kemalist sol örgütler, liderler zafiyete sürüklenmişse, bu görevi sosyalist solun üstlenmesi gerekir. Sadece demokratik devrimin tamamlanması için gerekli değildir. İşçi sınıfının sosyalizme yönelmesini engelleyen ideolojik teslimiyetin son bulması için de gereklidir.


Batı’da sol siyaset ve İngiltere’de Corbyn ve İşçi Partisi


Emperyalizmin güncel aşamasında, işçi sınıfı hareketleri, enternasyonalist özelliklerini yitirdi. Buna karşılık sermaye sınırsız enternasyonalist oldu. Bu dönüşüm, her ülkenin işçi sınıfı hareketi ulusal düzlemde mücadele etmek zorunda kaldı.. Batı ülkelerinde sol siyasetler, işçi sınıfı mücadelesinin tarihsel birikimini, değerlerini korumak veya “küreselleşme” yaftası altında pazarlanan uluslararası sermayenin programına teslim olma seçenekleri ile karşı karşıya geldi.

Bu seçenekler içinde en hızla sağa savrulan, İngiltere’de Tony Blair liderliği altında İşçi Partisi oldu. Blair, hem emperyalizme, hem Büyük Britanya sermayesine teslimiyetin en uç örneğidir. Emperyalizmin bütün dış müdahalelerine, Irak savaşına, Suriye müdahalesine yeşil ışık yakmış ve ülke içinde de neoliberal programı Muhafazakâr Parti’den daha ileriye taşımıştır. Blair başkanlığı altında İşçi Partisi, programındaki tüm sosyalist, hatta sosyal demokrat öğeleri tasfiye etmişti.

Kıta Avrupa’sına göre Marksizm-dışı (örneğin Chartist) kaynaklardan daha fazla beslenen İngiliz işçi sınıfı hareketinin sol geleneğine dönüş hamlesini Corbyn üstlendi. Her ülkede sol-sosyalist hareketler, benzer sorunlarla karşı karşıyadır. Fransa’ya dönersek, Sosyalist Parti sol geçmişini, sosyalist değerlerini unutmuş; Sosyalist Parti hükümetlerinde ekonomi bakanı olan Macron’un kurduğu yeni-yetme bir partinin neoliberal bir programla iktidara gelmesine doğrudan katkı yapmıştır. Fiilen yok olan Sosyalist Parti’nin, Fransa komünizminin geçmiş değerleri sahiplenmeyi de Melenchın hareketi üstlenmiştir. İtalya’da, İtalyan Komünist Partisi kendi tarihini unutup, sosyalizmden tamamen kopmuş bir merkez partisine (Demokrat Parti’ye) dönüştüğü için, sınıfsal muhalefeti sol geleneğin tamamen dışından gelen 5 Yıldız hareketi temsil etmeye kalkışmıştır.

Corbyn “akıntıya kürek çektiği” için. Britanya burjuvazisinin, sağ/sol medyanın ağır suçlamalarıyla karşı karşıyadır. Hak etmediği antisemitizm suçlamasıyla cebelleşmektedir. Ama dikkat edin: Corbyn, mülteciler sorununun kökeninde Britanya dâhil emperyalizm olduğunu açıkça tespit etmiş; vurgulamıştır. Latin Amerika’da Morales’in iktidardan uzaklaştırılmasını açıkça darbe diyen de o olmuştur. İngiliz İşçi Partisi’nin geçmiş kazanımlarının önemli bir bölümünü programına sokmayı başarmıştır. Alt yapının yeniden kamulaştırılması buna dâhildir. Ağır saldırı altındadır; seçimi kaybedebilir. Ümit edelim ki parti içindeki liderliği Blair’cilere teslim etmez.

https://www.birgun.net/haber/boratav-ile-turkiye-iktidar-ve-muhalefet-uzerine-demokratik-devrimin-bazi-gorevleri-sosyalistlerin-279199




Bu ileti en son melnur tarafından 09.12.2019- 10:19 tarihinde, toplamda 3 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.12.2019- 09:05


Korkut Hoca'nın hemen hemen tüm yazıları gibi, bu röportajda söyledikleri de öyle, gerçekten önemli. Özellikle laiklik vurgusunun altını çizmesi ve aynı şekilde sosyalizmin sosyalist iktidar dışında da güncel mücadelesinin gerekliliğinden söz etmesi ideolojik olanın siyasete nasıl dönüştürülmesi gereğinin tipik bir örneği. Marksist olmak, Leninist olmak, dünyaya bu dünya görüşünün ve sosyalist devrim perspektifinden bakmak özellikle ideolojik tavrın doğru bir siyasi tavra dönüşmesiyle mümkündür. Korkut Hoca'nın yazısı, sosyalist haber sitelerindeki, güncel yorumları hep bu gereklilik ışığında okumalı ve değerlendirmeliyiz. Evet, Korkut Hoca'nın yazısı Türkiye sol-sosyalist gündemine bu perspektiften bir bakıştır, ve önemlidir.

İkincisi, ''...Türkiye’de de sosyalistlere böyle bir görev düşüyor. Orta çağ ideolojisini, gerici değerlerini temsil eden siyasî İslam’a karşı mücadelede, Kemalist sol örgütler, liderler zafiyete sürüklenmişse, bu görevi sosyalist solun üstlenmesi gerekir. '' diyor. Güncel siyasette gericiliğin iktidardan alaşağı edilmesi sorununu birinci sıraya koyuyor; ve bunu da ''İşçi sınıfının sosyalizme yönelmesini engelleyen ideolojik teslimiyetin son bulması için'' şeklinde gerekçelendiriyor. Yani...

Yanisi şu; ''sosyalistlerin görevi iktidarı almak, hükümeti düşürmek değil'' demiyor...
''Hükümet değişikliği ile devletin sınıfsal özü değişmeyecek, ulusalcılar ve dahi sosyal şoven ve neo-faşistler'' de demiyor...

Ne diyor, ''gericiliğin iktidar olduğu, siyasal ve toplumsal alanda hükümran hale geldiği ve dinci ve kinci bir neslin oluşturulduğu bir iklimde sosyalizm mücadele kitlesellik kazanamaz'' diyor.

Yıllardır buralarda anlatılmaya çalışılan şey de bu değil mi?
Ve anlayabilmek bu kadar zor mu?



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör CHP’nin muhalefet tarzı ve iktidar stratejisi melnur 0 1084 06.12.2021- 07:54
Konu Klasör Lenin ve devrimin diyalektiği üzerine... melnur 0 871 25.07.2021- 04:41
Konu Klasör Berlin'de 'Demokratik Türkiye için Toplumsal Sözleşme Arayış konferansı' melnur 0 2191 22.09.2019- 05:57
Konu Klasör Kemal Okuyan'ın,''Türkiye ve Sosyalist Devrim: Bir Hayalin mi Peşindeyiz? yazısı üzerine... melnur 1 211 12.11.2023- 15:32
Konu Klasör Bazı tartışmaların çözümü - AYDEMİR GÜLER melnur 0 133 17.12.2023- 10:54
Etiketler   Boratav,   ile,   Türkiye,   iktidar,   muhalefet,   üzerine:,   Demokratik,   devrimin,   bazı,   görevleri,   sosyalistlerin.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS