SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kanal İstanbul ve Montrö...           (gösterim sayısı: 3.097)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 17.12.2019- 08:45


Kanal İstanbul projesi çok önemli ve bu ülkenin solcu, ilerici insanları tarafından yakından takip edilmelidir. İlk bakışta, bu projenin hayata geçirilmemesi için bir yığın gerekçe ve neden var. İstanbul Nelediye Başkanı Ekrem   İmamoğlu açıkçası hakkını veriyor ve bu proje için ihanetten öte ''cinayet'' nitelemesinde bulunuyor. ''Ya kanal, ya İstanbul'' diyor. Gerçekten öyle. Kanal İstanbul gerçekleşirse İstanbul'un çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalacağı uzmanlarca, bilim insanlarıyla sürekli hatırlatılıyor. İstanbul'un tarim alanları bu bölgede, İstanbul'un en önemli su havzası Terkos bu projenin hemen kıyısında, derpem gerçeği neredeyse kapımızı çalmak üzere ve işsizlik almış başını yürümüş iktidarın umurunda değil. Gerekçesi de yok. Sadece geçenlerde Erdoğan   ''ileride nedenini söyleyeceğım'' mealinde bir şeyler söyledi, o kadar...

İmamoğlu haklı olarak bölgede değişiklik gösteren mülkiyet ilişkilerini araştıracaklarını söyledi. Tam bu sırada ''Katarlı büyükanne''nin 40 dönüm arazi satın aldığı ortaya çıktı. Bu kadar mı, arkası yok mu? Ya saray çevresinin bu bölgedeki faaliyetleri? Olabilir. Ama 75 mi,lyar dolara çıkacağı hesaplanan, tamamlanırsa eminim bu rakamın çok daha üstünde bir maliyetle sonuçlanacak bir projenin hayata geçirilmesinin nedeni sadece bu tip çabalar, beklentiler ve çıkarlar da olamaz. O halde ne?

Çok dillendirilmiyor, ben bu konuda bir açıklama hiç de duymadım muhalif kesimlerden. Bugün AYDINLIK'ta rastladığım bu yazı bana çok ilginç geldi bu yüzden. Kanal İstanbul'un gerekçesi ABD olamaz mı? Hiç yabana atılmaması gereken bir iddia bu. MONTRÖ ABD'nin işine gemiyor; Karadenizde ABD'nin elini kolunu bağlıyor. Kanal İstanbul Montrö'nün delinmesine yol açacaksa, böyle bir işlevi de varsa, bence böyle bir gerekçe nedeniyle savunuluyor ve hayata geçirilmeye çalışılıyordur. Lamı cimi yok. İstanbul'un neredeyse geleceğini karartacak bir proje için etten püften gerekçelerle kazma küreğe başvurmak başka nasıl açıklanabilir?

Araya AYDINLIK'taki Tevfik KADAN'ın yazısını sokalım, sonrasında devam ederiz.







Bu ileti en son melnur tarafından 17.12.2019- 08:49 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 17.12.2019- 08:48


Montrö, Türkiye’nin güvenliğini sağlıyor

Kanal İstanbul, İstanbul Boğazı’na alternatif bir kanal olarak planlanıyor. Ancak kanal Türk boğazlarını kapsayan Montrö’nün dışında kalıyor. Peki kanal iç barışı sağlanmış, MEB’leri belirlenmiş Karadeniz’i nasıl etkilecek? Hele ki ABD uzun yıllardır Montrö’yü delmenin hayallerini kurarken...

Resim Ekleme

TEVFİK KADAN


Karadeniz, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’yle bir denge ve istikrar adasına dönüştü. Böylece, barış ve güvenliğin hüküm sürdüğü, ekonomik ve ticari faaliyetlerin sorunsuz yürütüldüğü, Münhasır Ekonomik Bölgeleri belirlenmiş, deniz yan sınırları çizilmiş, dünyada yabancı savaş gemilerinin elini kolunu sallayarak gezemediği tek deniz haline geldi.

Karadeniz, her ne kadar dünya denizlerinin yalnızca 10 binde 13’ü büyüklüğünde bir iç deniz olsa da, Avrupa ve Asya’daki akarsu havzalarında bulunan 21 ülkeden toplam 2 milyon 300 bin kilometrekarelik geniş bir bölgenin tüm etkilerini bünyesinde barındırıyor. Türkiye, huzur ve barış için yıllardır sürdürdüğü denge politikasını biraz olsun gevşetirse, Karadeniz’de sular asla durulmaz.

Dünyada elini kolunu sağlayarak istediği yerde faaliyet gösteren Amerikan Donanması, 1936’da imzaladığımız Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin kıyıdaş olmayan ülkelerin savaş gemilerine getirdiği kısıtlamaları nedeniyle, dünyada bir tek Karadeniz’de rahatça dolaşamıyor. Anlaşma gereğince Karadeniz’de toplam tonaj 15 bin tonu geçmemek kaydıyla en fazla 21 gün kalabilen yabancı savaş gemileri, Türk boğazlarından geçmeden 15 gün önce de başvuru yapmak zorunda kalıyor. Bu sıkışmışlık, hem ABD’nin giderek daha radikal ve geri dönüşü olmayan adımlar atmasına, hem de ön bahçesinde sıkışmayı asla göze alamayacak olan Rusların sert önlemler almasına neden oluyor.

ABD’NİN KARADENİZ’DEKİ FAALİYETLERİ

11 Eylül sonrası terörle mücadele konseptinde değişikliğe giden ABD, önce Akdeniz’de başlatılan “Etkin Çaba Harekatı”nı Karadeniz’e genişletmeye çalıştı, ardından 2004 yılında Romanya ve Bulgaristan’ı NATO’ya alarak, bölgedeki gerginliğin fitilini ateşledi. 2008’deki Osetya krizi ve Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhakı, bölgede değişen dengelerin ve yükselen gerginliğin en somut göstergesi oldu. ABD’nin Gürcistan ve Ukrayna’daki hamlelerine karşı Rusların net cevaplar vermesi, NATO’nun vites yükseltmesini de tetikledi. 2018 Şubatında toplanan NATO Savunma Bakanları, İttifak’ın Karadeniz’deki askeri varlığını güçlendirmeye yönelik yeni bir tedbir paketi hazırladı. 11-12 Temmuz’daki Brüksel Zirvesi’nde de, NATO’nun Karadeniz’deki askeri varlığını artırması kararı alındı. Bu kapsamda devriye ve tatbikat sayısı yükseltildi. 2018 içinde Sea Breeze ve Sea Shield gibi isimlerle çok sayıda tatbikat düzenlendi. Soğuk Savaş sonrası ilk kez bir İngiliz muhribi, HMS Diamond, Karadeniz’e girdi. Romanya’ya 5 bin kişilik bir NATO gücü ile gözetleme uçaklarının yerleştirilmesi kararlaştırıldı. Bulgaristan, Novo Selo’da ABD’ye yeni bir üs tahsis ederken, ABD Donanması’na ait güdümlü füze destroyerleri ile casus uçaklar da Karadeniz üzerindeki faaliyetlerini yoğunlaştırdı.

RUSYA’YA KUŞATMA

Fakat tüm bunlardan daha kışkırtıcı olan adım, 2016 yılında, ABD’nin ilk kez kendi toprakları dışında bir balistik füze sistemini (BMD) Romanya’nın güneybatısındaki Devesul’a yerleştirmesiyle atıldı. Bu sistem, ABD Donanması’nın Aegis sınıfı hava savunma kruvazörleri ile Arleigh Burke sınıfı muhriplerindeki SM-2 ve SM-3 serisi SAM (hava savunma) füzelerini barındırıyor. Bu füzelerle artık hedeflenenler sadece atmosfer içindeki uçak, güdümlü mermi, cruise (seyir) füzesi ve balistik füzeler değil. Bu sistemle kıtalararası balistik füzeler (ICBM ve SLBM) de atmosfer dışında imha edilebiliyor. İran ve Rusya kaynaklı füzeleri imha için Devesul’a kurulan sistem, Rusya’nın jeopolitik kuşatılmışlığını da ileri safhaya taşımış oluyor. Ne yazık ki Malatya Kürecik’te bulunan AN/TPY-2, X Bant arama ve takip radarı da bu sistemle bağlantılı.

RUSLARDAN KARADENİZ’E YIĞINAK

Devesul’daki balistik füze üssünün 1987’de imzalanan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’nın açık bir ihlali olduğunu söyleyen Ruslar, diplomatik adımların yanında askeri önlemlerini de giderek artırıyor. 2008’deki Osetya krizine kadar bölgedeki deniz silahlanma dengesini bozacak ya da ciddi bir asimetri yaratacak girişimde bulunmayan Ruslar, ABD’nin kışkırtmaları sonrası Karadeniz donanmasını güçlendirme kararı aldı. Rusların Soğuk Savaş sonrası Karadeniz Donanması’nda harbe hazır bulunan büyük tonajlı savaş gemisi sayısı 4’ü geçmiyor, bütün yığınak Kuzey Denizi ve Pasifik Filosu’na yapılıyordu.

TÜRKİYE’NİN POZİSYONU

Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni hassasiyetle uygulayarak bugüne kadar Karadeniz’deki barışın kilit ülkesi oldu. Öyle ki, 1952-1989 arasında Karadeniz’de bir NATO tatbikatı yapılmasına dahi izin vermedi. Güney Osetya krizi sırasında, Gürcistan’a yardıma giden Amerikan askeri hastane gemileri boğazlardan geçemedi. Türkiye’yi aldatmak için ticari gemi görünümü verilmiş hiçbir askeri unsur Karadeniz’e sokulmadı. 2000 yılından itibaren ise denizde güven ve güvenlik artırıcı işbirliği projeleri hayata geçirildi. Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu (BLACKSEAFOR), Karadeniz Uyumu Harekatı (Blacksea Harmony), Karadeniz Sahil Güvenlik ve Sınır Güvenlik İşbirliği Forumu (BSCF), Karadeniz’de Güven ve Güvenlik Artırıcı Önlemler (CSBM in the Naval Field) gibi kıyıdaş ülkelerin ortak faaliyet alanları yaratıldı. Böylece Türkiye, Deniz Kuvvetlerimizin büyük çabalarıyla inşa edilen bu işbirlikleri sayesinde, Karadeniz’de ‘güvenilir arabulucu’ rolünü üstlendi.

Kanal İstanbul’un Türk Boğazları Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açtığı her cenahta dile getiriliyor. Amiral Cem Gürdeniz, Kanal İstanbul’un coğrafyayı değiştireceğini, Türkiye’nin boğazlar üzerindeki 80 yıllık hakimiyetini bozacağını söylüyor. Gürdeniz katıldığı yayınlarda, Aydınlık’taki köşesinde Montrö’nün sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenlemediğine aynı zamanda Karadeniz-Marmara ve Çanakkale bölgesinde bir güvenlik rejimi de tesis ettiğine dikkat çekiyor.

TÜRKİYE’YE NATO TUZAĞI

Türk Donanması, ne yazık ki uzun yıllar “Sovyet tehdidi var” denilerek Karadeniz’e hapsedildi. NATO’nun aklıyla Ereğli’de bir denizaltı üssü bile inşa edildi. Böylece, Ege ve Doğu Akdeniz’de inisiyatif, Yunanistan’a bırakıldı. Yunanistan daha sonra NATO görevlerindeki bu alanları egemenlik hakkı olarak bize karşı kullanmaya başladı. Büyük uyanış ise Kıbrıs’la yaşandı. Soner Polat Amiralimizin deyişiyle, “Hayat bize Karadeniz’den Ege’ye çıkmayı öğretti.” Aksaz’da, Foça’da deniz üsleri inşa ederek, hak ve menfaatlerimizin peşine düştük. Şimdi de Kıbrıs’ta inşa edilecek 280 bin kilometrekarelik egemen bir deniz üssü ve son olarak Libya ile imzalanan deniz yetki alanları anlaşmasıyla, Doğu Akdeniz’de dengeleri değiştirmeye hazırlanıyoruz.

ENERJİ ZENGİNLİĞİ

Karadeniz’deki barış ortamının korunması, aynı zamanda enerji jeopolitiğinin de bir uzantısı. Çünkü Karadeniz, ekonomik ve ticari potansiyelinin yanında, zengin enerji kaynakları ile de bölge ülkelerine büyük refah imkanları sunuyor. Petrol ve doğalgazın yanında, deniz dibinde geniş uranyum yatakları olduğu değerlendiriliyor. Şimdilik 21 kuyu açılan bölgede, bin 213 metre ile 5 bin 645 metre arasında değişen kuyuların jeolojik bilgilerine ulaşıldı. Uzmanlara göre, kuyulardaki bu jeolojik bilgi, sismik veriyle birleştirildiğinde, petrol ve doğalgaza kesinlikle ulaşılacak.

BOĞAZLARIN STRATEJİK ÖNEMİ

Karadeniz’in Asya ile Avrupa arasındaki eşsiz konumu ise, onu güvenli bir enerji koridoru haline getiriyor. Denizin altından inşa edilen TürkAkım Doğalgaz Boru Hattı, ülkemizin enerji güvenliği için gerekli çeşitliliğe katkı sunarken, bu hat, Avrupa’yı besleyen ana arterlerden biri konumuna yükseliyor. Boğazlar ise hem Kafkasya’da üretilen petrolün en önemli geçiş noktası, hem de Ortadoğu’dan Rusya’ya giden petrol için stratejik öneme sahip. 2016 yılında boğazların her iki yönünde taşınan petrol, günlük 2.4 milyon varildi. 2017 yılında İstanbul Boğazı’ndan 42 bin 978 gemi geçerken, Çanakkale Boğazı’nı 44 bin 615 gemi kullandı. Bu gemilerin 13 bin 732’si LNG, LPG ve ham petrol taşıyan tankerlerdi. Transit gemi geçişleri sırasında verilen fener, tahlisiye ve kılavuzluk hizmetlerinden ise 2017 yılında 312 milyon 11 bin 630 lira gelir elde edildi.

Bugüne kadar hem Montrö’nün başarıyla uygulanması için gösterilen hassasiyet, hem de bölge ülkeleriyle geliştirilen yakın işbirlikleri, dünyada eşi benzeri olmayan bir deniz yarattı. Karadeniz’deki huzur, Doğu Akdeniz ve Ege’deki haklarımıza yoğunlaşmamızı sağladı.

Kaynakça:

* GÜRDENİZ, Cem, Mavi Vatan Yazıları, Kırmızı Kedi Yayınevi, 1. Basım, Ocak 2017, İstanbul

* AVCI, M.ilker, Yeni Deniz Mecmuası, Sayı 4, Deniz Gücü Teorisi: Mahan ve Corbett'i Yeniden Düşünmek, Aralık 2016

* GÜRDENİZ, Cem, Yeni Deniz Mecmuası, Sayı 3, Karadeniz'de Sürekli Barışın Anahtarı, Eylül 2016

* İRGE, Nadire Filiz, Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi, Cilt 5, Karadeniz Havzası Jeopolitiğinde Güç Mücadelesinin Arka Planı, Nisan 2017

* ERBAŞ, Göknil, Enerjinin Jeopolitiği: Karadeniz Enerji-Politiği Örneği

* http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/karadenizde-cok-buyuk-petrol-rezervi-var-26362642

* http://ordaf.org/ortadogunun-petrol-transit-gecis-noktalari/

* https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/bogazlardan-87-bin-593-gemi-gecti/1026969

https://www.aydinlik.com.tr/montro-turkiye-nin-guvenligini-sagliyor-turkiye-aralik-2019-1



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 19.12.2019- 12:16


Kıyat: ABD Büyükelçisi Montrö'yü delmeyi önerdi

Emekli Koramiral Atilla Kıyat, 10 yıl önce dönemin ABD Ankara Büyükelçisi James Jeffrey'in kendisini ziyaret edip Montrö Sözleşmesi'ni delmeyi teklif ettiğini söyledi.

Resim Ekleme

Emekli Koramiral Atilla Kıyat, ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'in Ankara Büyükelçisi olduğu dönemde kendisini ziyaret edip Montrö'yü delmeyi teklif ettiğini söyledi.

Sözcü'den Saygı Öztürk'ün haberine göre Kıyat, “Beni ziyaret edip sözleşmeyi delme fikrini anlattı. Karşı çıktım. İtiraz eden askerler kumpas mağduru oldu” dedi.

Kıyat, Kanal İstanbul ve Montrö Sözleşmesi tartışmalarına ilişkin değerlendirmesinde şunları söyledi:

"Kanal İstanbul, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan, hatta evden olma projesidir. Montrö Sözleşmesi'ni bilenler, ne demek istediğimi anlar. Ekolojik sonuçlarını değerlendirmeyi bilim insanlarına bırakıyorum. Bir gün Trakya'yı savunma durumunda kalırsak ne olur, bu değerlendirmeyi de karacı arkadaşlarıma bırakıyorum."

2009 yılında dönemin ABD Ankara Büyükelçisi James Jeffrey'in Kayseri'de genel müdürü olduğu tekstil fabrikasını ziyaret ettiğini söyleyen Kıyat, ziyaretteki teklifi ise şöyle anlattı:

"ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, daha önce ülkemizde ABD Büyükelçisi idi. Kayseri'de benim genel müdürü olduğum şirketin tekstil fabrikasını ziyaret etmek istedi. ‘Buyurun' dedik, geldi. ‘Siz Kuzey Deniz Saha Komutanı idiniz, Karadeniz ve Boğazlar'dan sorumluydunuz, Türk ve ABD Donanmaları, Karadeniz'de çok iyi şeyler yapabilir' dedi. ‘Tabii ki ama, Montrö Sözleşmesi prensipleri dahilinde' dedim. ‘Türkiye ve ABD istedikten sonra kimse bir şey yapamaz' dedi. ‘Hayır büyükelçi, bu sözleşme Türkiye için hayati öneme haizdir ve hiçbir nedenle dışına çıkmayız' dedim. Sustu, niyeti Karadeniz'e çıkaracakları gemilerden atılacak füzelerle, Ortadoğu'daki hedefleri, hiçbir tehdide maruz kalmadan vurmaktı. Ankara'ya giderek, görüşmeyi Deniz Kuvvetleri Komutanı'na aktardım. ‘İlgililere aktarabilir miyim' dedi. ‘Tabii' dedim ve MGK'da paylaştığını öğrendim.

Montrö ile Boğazlar'dan geçiş özgürlük hakkına sahip olmasına rağmen geçiş kuralları Türkiye'nin koyduğu kurallara bağlıdır. Kuvvetler dengesini koruyan anlaşmadır. Kanal yapıp geçişlerin oradan yapılmasını zorlarsanız Montrö masaya yatırılacaktır. Montrö'yü gündeme getirecek her şeyden uzak olmalıyız. Bu Türkiye'nin izlediği politika."

https://haber.sol.org.tr/turkiye/kiyat-abd-buyukelcisi-montroyu-delmeyi-onerdi-276369



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 26.12.2019- 05:32


En son dün izledim Ekrem İmamoğlu'nu... Dışarıdaydım,kesik kesik de olsa önce arabada radyodan dinlemek zorunda kaldım. Dinlerken de yazılı bir metinden mi okuyor diye merak da etmiştim açıkçası. Eve döndüğümde   foruma da astığım video kaydını baştan sona izledim. Doğaçlama konuşuyordu...Çok iyi konuşuyor, arada bir önündeki notlara bakıyor, sonra devam ediyor, bilimden, akıldan söz ederken belki de ilk kez Erdoğan AKP'sini temellerinden sallıyordu. Söylediklerinin iyi bir ekip tarafından çalışıldığı izlenimi veriyordu. Dinlerken asla yabana atılmaması gereken bir muhalefet lideriyle karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha anlıyordum. Akit muhabirinin yaptığı kışkırtmayı bile kendi yararına döndürebilecek bir hazırcevaplığı da var.

Ekrem İmamoğlu bu ülkenin şu ya da bu şekilde geleceği... Kanal İstanbul'a da teslim olmayacağı çok açık. ''Heyecanı, gençliği'' ve direnciyle Erdoğpan'ı ve ''çılgın proje''yi durdurabilirse, eminin artık parlamenter sistem öncesinin son yetkili cumhurbşkanı olacaktır. Bu durumda Erdoğan'ın politik sahnede kalışı ne kadar sürer, sonrasında neler olur, bu da en az Kanal İstanbul kadar heyecanlı değil mi??!!

Konunun bir başka önemli yanı, bu projenin hala neden ısrarla savunulduğunun muğlaklığıdır. Erdoğan dahil, kamuoyuna verebilecekleri ve ikna edebilecekleri bir gerekçe bulunmuyor. Üstte 75milyar dolar yazmışım, 75 milyar Türk Lirasına   çıkacağı söylenen ve gerçekleşirse 100-150 milyarı rahatça bulacak bir çılgınlığın bir yığın sorunlarla uğraşan Türkiye'de hangi soruna derman olacağı açıklanamıyor. Çok önemli bir iki gerekçe olmadan böyle bir ısrar anlaşılabilir mi?

Bu yüzden Montrö diyorum; bu yüzden ABD ile bir pazarlık konusu aklıma geliyor. Trump'ın ''S-400 alırsanız Erdoğan'ın ailesinin ve yakın çevresinin yurt dışındaki para hareketlerinin araştırılacağı'' tehditi aslında bu araştırmanın çoktan yapıldığı ve sonucunda elde edilen dökümantasyonun kasada bulunduğu anlamına gelmiyor mu? Kanal İstanbul bu konuda bir pazarlığın parçasıymış gibi geliyor bana. Montrö'nün delinmesi ABD'nin öteden beri istediği ve emperyal çıkarlarına uygun bir stratejiyken ve elinde de muhtemeldir ki Erdoğan ve ailesiyle ilgili ''araştırma sonuçları'' varken, Cumhurbaşkanımızın hemen hemen bütün ülkeyi karşısına alacak şekildeki bir ısrarının başka ve daha önemli bir gerekçesi olabilir mi? Kanal İstanbul gerçekleştiğinde İstanbul'u susuzluk bekliyormuş, deprem tehlikesi artacakmış, bu yoksul ülkenin dişinden tırnağından arttırdıkları bir ''felaket,'' ve ''cinayet''e kurban gidecekmiş, ne gam! Böyle bir gerekçe insanın gözlerini kör etmez mi?

Erdoğan gidici...CHP ve muhalefet büyük bir hata yapmazsa merkezi iktidarda yaklaşık 18, yerellerdeki 25 yıllık kurulan gerici egemenlik son demlerini yaşıyor...Erdoğan ve yakın çevresinin bu yalın gerçeği görmemesi mümkün değil. Bu projeyle Montrö dışında, onunla birlikte belki de son ve olabildiğince büyük bir rant alanı olacaktır. Mülkiyet ilişkilerinde 2011'den beri büyük bir değişim olduğu açıklandı. En üstte de 3 Arap şirketi bulunuyormuş. Kimlere söz verildi, açığa çıkacaktır. Bir de kanal çevresinde 1.5-2 milyonluk yeni bir yerleşim alanı kurulacağı rantın büyüklüğünü gösteriyor. Giderayak bir büyük vurgun...

Kolay değil ama, artık bu gerici egemenliğin iktidardan sökülüp atılacağı bir sürece girmiş bulunduğumuz konusunda bir iyimserlik oluştu bende...İşin sonuna geldik gibi. Çok uzun bile sürdü. İnanılmaz şeyler oldu. ''Çevre merkeze egemen olurken'' siyasal ve dinCİ gericiliğin en iğreti ve akıl almaz örneklerini gözlerimizin önünde savundular, siyasal ve toplumsal alana boca ettiler. En son bu Kkanal İstanbul konusunda bir AKP'li akademisyenin söyledikleri bile masıl bir süreç yaşadığımız konusunda fikir vermiyor mu? Yürütülen mantığa bakın; Karadeniz'in dibine çöreklenmiş doğal bomba infilak edebilir ve İstanbul boğazı işlevsizleşebilirmiş. Bu yüzden Kanal İstanbul yapılmalıymış ama patlama sırasında o da kapanabilirmiş! Bu sözleri söyleyen AKP'li akademisyen aynı zamanda Hz. Nuh'un oğluyla telefonla konuştuğunu söyleyen bir zat. ( Sitesine şöyle bir göz gezdirmiştim, daha ne bilimsel(!) açıklamalar var, şaşırmamak mümkün değil!) Ya A haber'deki iddialar! Çekmece gölünün altında hazineler yattığı ve Kanal İstanbul projesine karşı çıkanların aslında Türkiye'nin zenginleşmesini istemeyenler olduğu söylemleri... Çaresizliğin ve akıl dışılığın geldiği nokta bu...

2020 yılının sıcak geçeceğini söylemiştim. AKP ve Erdoğan bu ülkenin başından kolay kolay gitmezler. Sanırım başlangıcı bu çılgın projeyle yapacağız. Son belediye seçimlerinin ne kadar önemli olduğunu ve AKP'nin yerellerdeki iktidarına son verilmesinin bu ülke için ne kadar yaşamsallık taşıdığını yaşanan süreçlerle görüyoruz. Özellikle İstanbul ve Ankara'da nasıl bir ranti ilişkileri kurulduğunu ve kimlere haksız kazançlar sağlandığını, AKP'nin yükselişinin finansmanının da bu haksız kazançlar üzerinden elde edildiği gün yüzüne çıkarılmadı mı?

AKP'nin geriletilmesi gerektiğinin önemi ortaya çıkmıştır.
Özellikle belediye seçimlerinde AKP karşıtı muhalefete destek vermenin ne kadar önemli ve gerekli olduğu ve böyle bir   siyasi yaklaşımın solculuğumuza zarar vermeyeceği de ortaya çıkmıştır.
İstanbul ve Ankara Belediye Başkanlarının icraaatları ve duruşlarına bakıldığında muhalefetin ne kadar doğru tespitler yaptığı da yadsınmamalı...

Umarım sosyalistler olarak bu sürecin hakkını verir ve kendimizi bu önemli mücadelenin bir parçası olmaktan alıkoymayız.




Bu ileti en son melnur tarafından 26.12.2019- 05:33 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Kanal İstanbul ile İstanbul depremi arasında ilişki var mı melnur 0 1563 01.01.2020- 11:03
Konu Klasör ''Kanal İstanbul çılgınlığına derhal son verilmeli!'' melnur 13 5504 09.11.2022- 19:07
Konu Klasör Yeni katliam projesi yolda : Kanal İstanbul dayanışma 3 5050 21.05.2014- 21:21
Konu Klasör İstanbul seçimi... melnur 23 12331 07.05.2019- 08:12
Konu Klasör ''Marx İstanbul'da...'' melnur 0 1848 01.10.2019- 09:15
Etiketler   Kanal,   İstanbul,   Montrö.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS