SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Sağ siyasette solcu aramamak ve steril kalmak mı?           (gösterim sayısı: 2.800)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 03.02.2020- 07:29


Osman Çutsay'ın SOLportal'daki yazısına -anladığım kadarıyla- pek katılmıyorum. Elbette sosyalizmin bağımsızlığını her koşulda korumaya çalışmak ve içinde sosyalizmin bulunmadığı çözüm yollarına pek de sıcak bakmamak önemsenmelidir. Peki bu ne anlama geliyor; sosyalist partiler siyasi sterilazasyon çerçevesinde ''dışa kapalı'' bir siyaseti mi yeğlemeliler? Örnekse TKP'nin özellikle belediye başkanlığı seçimlerindeki tavrını da bu bağlamda mı değerlendirmeliyiz?

Özellikle Belediye Başkanlığı seçimlerinde   bu konuyu en somut örnekleriyle   tartışmaya çalışmıştık. Çutsay burada yazdıkları ışığında TKP'nin seçim tavrını ''sağa bulaşmamak'' ve ''solda kalmak'' olarak tanımlıyorsa, ve özellikle seçim sonuçlarından sonra dinci iktidara bir seçim yenilgisinin tattırılması konusunu bile neredeyse önemsizleştirecek bir siyasi tavır takınmayı sürdürüyorsa ben bu tavrı o zaman da yanlış bulmuştum ve şimdi de yanlış bulmaktayım.

Yanlış da anlaşılmamalı, yanlış bulduğum şey, sosyalizmin bağımsızlığı ve sorunlarımızın çözümünün sadece sosyalizmde olduğu gerçeği değil, ''sağda sol aramak'' ve ''steril kalmak'' adına veya başlıkları   izlenen siyasetin yanlışlığıdır. SOL bağımsız olmalıdır, adını koyalım, özellikle CHP ve HDP karşısında mutlak bir bağımsızlıktan yana olmalıdır, Türkiye'nin kurtuluşunun çözüm yolunun mutlaka sosyalizm içermesi gerektiği gerçeğinden asla taviz de vermemelidir. Ama bu tür bağımsızlık kendi dışındaki muhalefete kapalı olmak, siyasi iktidarı elinde tutan bir gerici koalisyona karşı etkin bir tavır almamak ''steril olmak'' ve ''solcu kalmak'' olarak tanımlanıyorsa, ortada koca bir yanlış var demektir.  

Osman Çutsay bu siyasi tavrı ileri sürerken bir de ekleme yapmış; ''devrimci durumdayız'' diyerek... Devrimci durum varsa, muhalefetin düzen içi çözümlerini elimizin tersiyle itmeliyiz demeye getiriyor. Anladığım bu; peki doğru mu? Devrimci durumda mıyız? Yönetilenlerin   tercihi gerçekten de artık bu düzende yönetilmek istememeleri mi; en azından iktidar dışındaki toplumsal kesimlerde böyle bir iradenin ortaya çıktığını mı düşünüyor Osman Çutsay?

Tartışılabilir.







Bu ileti en son melnur tarafından 03.02.2020- 07:33 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 03.02.2020- 07:32



Osman Çutsay'ın söz konusu yazısı:Sağ siyasette sol arama uşaklığı...

Sorarak başlayalım: Sosyalizm iddialı bir solun nasıl likide edileceğini, sıfırlanacağını merak mı ediyorsunuz? Yanıtı basit: Böyle bir solun içine kurt düşürür, onu sağda sol ve solcu aramaya mahkûm ederseniz, kolayca başarıya ulaşırsınız. 1989'da Avrupa'da sosyalist hükümetlerin yıkılması, tam da böyle bir operasyondu. Barış içinde birlikte yaşadılar ve sosyalizm yaşlı kıtadan silindi.

Aslına bakılırsa, sağda sol ve solcu aramak, basit bir antikomünizm değil. Bu eğilim, krizdeki kapitalizmin bir çözümü, başarılı da, ama sadece kapitalizmin ahir zaman kiri. Acı olan, bunun emekçi kitlelere değil, kendisini emekçi sınıfların da üzerinde, bir tür elit gibi gören ve aydın diye yanlış bir etiketle “onurlandırılan” kesimlerin ruhuna sinmiş olmasıdır. Bunların solcu diye sınıflandırıldığını iyi biliyoruz. Öyle olsun: Sol cemaatler, istisnasız hepsi, şu veya bu ölçekte sağ siyasetten sosyalist kadro çekip alabileceğini sanan zavallı adamların toplanma yerleridir.

O zaman, bazı tekrarlar yapalım: Devrimcilik veya sosyalistlik ya da komünistlik, hepsi aynı anlamda olmak üzere, “steril ortamda siyaset yapmayacağım” diye her pisliğin içine atlamak, sağın içinde ve önünde taklalar atmak, her kire bulaşmak demek değildir. Tam tersine, krizin artık geri dönülmez noktaya geldiği yerde, bu kirle ve onun “sol” kurumlarıyla araya herkesin görebileceği bir mesafe koymaktır. Devrimcilik, sistemin dışında, bağımsız ve kendi örgütlenmesiyle bir devlet kurabileceğini ilan etmektir.

İlk sosyalist devletin kuruluşundan bu yana 103 yıl geçti. Hâlâ tarih öncesi ezberleri mi tekrarlayacağız? Hele hele sosyalizmin uzun vadede sonunu hazırlayan “sosyalizmsiz cephecilik siyasetlerini”?

ASIL DERDİMİZ

Açık olsun: İslamcısından yeşiline, mal liberalinden radikal sosyal demokratına, Türk veya Kürt milliyetçisinden sosyalizm düşmanı cinsiyetçilere, sol liberallere, bütün bu sağdaki arayışlardan, karmaşadan veya sürtüşmelerden yararlanarak sol siyaset yapmak, herhalde steril ortam dışında somut ve kirli gerçeklikte siyaset yapmak   demek değildir.

Sağda solcu ve sol eğilimler aramak, o noktaya odaklanmak, bunu da “Biz devrimciyiz, her kire bulaşırız, teflon tavayız sonuçta, üzerimizde hiçbiri kalmaz” diye satmaya kalkmak, kapitalizm uşaklığını/militanlığını kibarca itiraf etmektir. Sınıf mücadelesine kendi ilkeleri ve bağımsız örgütlenmesiyle, tüm kurumlara meydan okuyan bir entelektüel şiddetle kafa tutmak, temel siyasettir.

Bunu sadece Türkiye siyasetinde veya Türkiye solunda görmüyoruz. Yani sadece bizde kök salmış ve yükselen bir kolaycılık değil bu. Komünist partilerin yerle bir olduğu son 30 yılda, hatta ondan önce başlayan bir eğilimden ve Avrupa'dan söz ediyoruz. Belki Avrupa'da böyle olduğu için, bizdeki tüm sol cemaatlerde durum böyledir.

Türkiye siyasetinde makbul solculuk oynayanların, yani her yana solculuk dersi verip kirlenmekten asla korkmayanların, titizlik ve ilkelerden söz edenleri ise “kirlenmekten korkmakla” suçlayanların, sağa özel bir eğilimi, gerek entelektüel arenada gerekse sokakta sırılsıklam sağcı olduklarını söylemek zorundayız. 100'üncü yılında sosyalizm bayrağını yüksek tutmayı en büyük görevi sayan tek bir partiyi hariç tutalım, çünkü cemaat değil: Türkiye'deki tüm sol cemaatlerin, hepsinin, tüm hücreleriyle sağcı olduğunu söylemek zorundayız. Tabii bu hengâmenin dışında olanları görüyoruz: En azından bu satırların yazarı, bu sağcılığın korkunç tahribatı karşısında, mücadele bayrağını taşıyan genç kuşakların öfkesine ve entelektüel şiddetine hayranlığını gizlememeyi bir görev saymaktadır.

Avrupa'da da durum farklı değil, dedik. Bu “demokrasi batağında”, emperyalist demokrasilerde, Türkiye ile bir biçimde bağlantılı veya “iltisaklı” tüm siyasi akımların ana çekim merkezi sağdır. Avrupa'nın sahibi ve “jeoekonomik güç” Almanya'da örneği çok. Bu siyasi kimlik, sadece Hıristiyan demokratlarda, liberallerde, nevzuhur neofaşistlerde falan değil, Yeşiller'de, SPD ve Sol Parti'de, hatta küçük KP'lerde de etkindir. Avrupa'da Türkiye bağlantılı ve Türkçeli tüm siyasi kimliklerin sağcılığı, klasik sağcılar kadar solda kabul edilen akımlar da öyle, insanı dehşete düşürecek boyutlarda gerçekten.

ENTELEKTÜEL ŞİDDET VE UŞAKLIK

Bu nedenle: Biz sağdan, daha doğrusu sağ siyasetin kaportalarından solcu toplamıyoruz. Yok çünkü. Geniş emekçi yığınların sol politikalara, sosyalizme ihtiyacı olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bu ikisi birbirinden çok farklıdır.

Sağda aranan solcu, sağdan transfer edilen solcu, dönüştürülemediği için dönüştürür ve devrimci hareketin kalbine giren bir zıpkın olur. Sosyalizmleri yerle bir eder. 1989'daki büyük kapitalist restorasyonun özeti budur.

Mesele sağda solcu aramak, sağdaki solcuları hareket geçirmek, onları gerçekle yüzleştirmek falan değildir; böyle bir hedef olamaz. Hedef, solun, burada sosyalist devrimci perspektifin, sağı bir bütün olarak ve solun içine kadar yerleşmiş tüm sektörleriyle, tamamen parçalamak, bu yerleşikliği devrimci bir dinamizmle dağıtıp lime lime etmek demektir. Entelektüel şiddetin açması gereken bir yoldan söz ediyoruz. Şiddetiniz yetersizse, karşı şiddetin uşaklığına “terfi edersiniz” solculuk diye. Sizden yazar yaparlar, gazeteci, sinemacı, milletvekili yaparlar, belediye başkanı ve hatta cumhurbaşkanı ve başbakan bile yaparlar. Sosyalizmsizlikte, her şey olursunuz.

Lenin, Devlet ve İhtilal'de, burjuva devlet makinesinin neden kırılması gerektiğini anlatırken, aslında bunu söylüyordu: Sağdaki solu, solculuğu falan boş verin, sağı tüm görüntüleriyle kırıp parçalayın, kendi ayaklarınız ve örgütlerinizin üzerinde yeni cepheler kurun. Sağı solun entelektüel şiddetiyle paramparça etmeden, solu maddi bir güç haline getiremeyiz, kitleleştiremeyiz. Ama o sahadayız çoktandır, kendimizi de küçük görmeyelim, aldığımız epey yol var. Teorik ihtilalciler, sadece onlar, çürütülen halkları devrimcileştirebilir.

Sağda solculuk meraklılarının ne hallere düştüğünü, sol cemaatlerin içine serpiştirilmiş sol liberallerle Perinçek türü anakronik Mussolini karikatürleri ve kendilerini kemalist falan sanan “youtube kahramanlarına” bakarak görebilirsiniz. Çoğunluğu, zengin İmamoğlu'nun önünde çoktan secdeye varmış durumda. Bunların hepsi savaş zenginleri gibidir: Kriz zenginleri...

Bizim o taraklarda bezimiz yok. Elbette Türkiye'de de sosyalizmin ve sosyalist iktidar hedefinin belirleyici olacağı bir cepheleşmeye geçilecek. Çünkü mevcut burjuva devlet mekanizması artık iflas etmiştir. Devrimci durumdayız, herkes bunu kendince bağırıyor. Ama biz, yalnızca yeni bir sosyalist cumhuriyetle bu çöküşten feraha çıkabiliriz, diyoruz. Bu yıkımın altından merkezi sosyalist bir planlamayla kalkabiliriz.

Sorun şu: Sağı böyle dışlayınca, emekçi yığınları, devrimci kitle desteğini göz ardı mı etmiş oluyoruz? Değil.

Kriz artık hayatımızın tek parçası. Krizde sağa dönüp orada çare aramak, bunu solculuk adına yapmak, bir takım partilere siftinmek ve oralardan bir şeyler kaparak sol propaganda yapabileceğini sanmak, sosyalizme düşman bir hırsın/nefretin tezahürüdür. Sağdan solculuk çıkmayacağını görmek isteyenler yaşadıklarımıza bakabilirler.

Sosyalizmsiz bir bardak su bile içmeyiz. Cephe, evet: Ama böyle sosyalizmsiz bir bardak su bile içmeyenlerle oturup konuşabilenlerin, yani kendi gölgesi üzerinden atlayabilenlerin katılacağı bir iktidar cephesi...

Sağdan zırnık almayız. Biz halkız. Her halk devrimcileştirilebilir. Biliyoruz. Teorik ihtilalciler yapar bunu. Kendi ayakları üzerinde duramayan, gözü sağ eşikte, her nasılsa sola sızmış kapitalist demokrasi militanları değil...

Devrimci durumdayız.


https://haber.sol.org.tr/yazarlar/osman-cutsay/sag-siyasette-sol-arama-usakligi-279671



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.02.2020- 02:43


TKP'li dostların (buna TKH de dahil) 31 Mart Belediye seçimlerinden bu yana takındığı siyasal tavra yönelik eleştirilerimin bir benzerini İLERİ'deki köşesinde Metin Çulhaoğlu yapmış. Sosyalist aydınımız önce ''Türkiye’de sosyalist solun bir kesimi bir dönemin (daha) kaybedildiğini, bugün yapılabilecek en doğru işin “gidiciliğine” kesin gözüyle bakılan AKP sonrasına hazırlanmak olacağını düşünüyor olabilir mi?'' diye bir soru sormuş, sonra   ülkedeki her türden muhalefetin elinden geldiğince ve topyekün mücadelesini neredeyse önemsizleştirip gereksizleştiren ve   ''biz kendi işimize bakalım'' tavrına yönelik bir yorumda bulunmuş. Okunmasında ve üzerinde düşünülmesinde yarar var.

Çulhaoğlu ''Bugünkü AKP iktidarına ya da rejimine karşı mücadele, kendi içinde, Türkiye’yi salt bu rejimin aşılmasının çok ötesinde noktalara taşıyabilecek dinamikler barındırmaktadır. AKP nasıl gider, giderken nelere kalkışır, bunlar ayrı konular; ama şurası bizce nettir: “Gönderilen” bir AKP demek, aynı zamanda, Türkiye’nin bugünkü düzenin sınırlarını aşan pek çok değişime açık bir ülke haline gelmesi demektir.'' derken, bu süreçte bulunmayanların sonrasındaki koşullara ilişkin yer tutmalarının da olanaksızlaşacağına işaret etmektedir.

Yazının tamamını ekleriz de, geriye dönüp, AKP muhalefetine muhalefet etmeyi bir seçim tavrı haline getirenlerin bu tavrı üzerinde biraz daha durmak gerekiyor gibi geliyor bana.   Ergenekon süreciyle birlikte AKP'nin tavrını Bülent Arınç'a göndermeyle bir ''bağırsak temizleme'' operasyonu olmadığını, devlete yerleşmek amacıyla gerçekleştirildiğini söyleyenlerin ve üstüne basa basa da AKP'nin sıradan bir burjuva partisi olmadığını haklı olarak savunanların birdenbire bir makas değişikliğine gitmesi ve AKP'yle birlikte (düzen) muhalefeti(ne) yönelik eleştirel bir tavır takınması ve AKP'yi geriletecek ve yerelden düşürecek bir siyasal tutuma karşı çıkması, gerçekten şaşırtıcıydı. Bu tavır ''AKP zaten gidici biz sonrasına hazırlanalım'' tavrı mıydı yoksa, ''AKP zaten kaybetmeyecek ,o zeminlerde beyhude bulunmayalım, yenilgi sonrasında ortaya çıkacak umutsuzluk ve yılgınlığa oynayalım'' tavrı mıydı? Çulhaoğlu yazısında bir kısım sosyalistlerin tavrını birinciyle ilişkilendiriyor,   bana ikincinin de yabana atılmaması gerekiyor, gibi geliyor.

Uzunca bir dönemdir,   TKP'nin günceli okumasında ilk kez bir sorun olduğunu düşünüyorum. Çulhaoğlu'nun söylediği gibi, belki gerçekten AKP sonrasının projeksiyonudur bu tavır; ne var ki, AKP'nin yerelden uzaklaştırılması ve merkezi iktidardan düşürülmesi mücadelesine kayıtsız kalmanın, gerekçesi ne olursa olsun savunulacak bir yanı olamaz. Yerel seçimler sonrası ülkede ortaya çıkan toplumsal umut ve heyecanın dışına düşmenin bir benzeri AKP'nin merkezi iktidardan gönderilişi sonrasında da yaşanmamalı; çok büyük ve çok önemli bir olanağın yitirilmesi anlamına gelecektir bu durum.

Bir de -değinmeden geçmemek gerek- bu tavır parti üyelerinde ve sempatizan kesimde   ''biz komünistiz, öyle davranmaz, düzen muhalefetiyle aynı tepkiyi göstermeyiz'' gibi gerçekten itici cümlelere dönüşüyorsa bu tavrın toplumsal alanda karşılık bulabilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmalıdır. Garip değil mi; dinci faşizmin devlet haline geldiğini söyleyenler bizleriz ve o gerici anlayışın merkezden koparılıp atılması mücadelesinde ''biz yokuz'' diyen kesim de, yine biziz!

Üzerinden atlanmaması ve mutlaka hazırlıklı olunması gereken bir konu daha var. AKP'nin merkezi iktidarı yitireceği ve yirmi küsur yıllık saltanatlarının sonuna gelindiği ortaya çıktığında ne olacak? Bu konuda gönül rahatlığıyla ve ikirciksiz bir şekilde ''iktidarı terk edecekler'' diyebilen var mı?

Not: Çulhaoğlu'nun ilgili yazısı: https://ilerihaber.org/yazar/ekende-ve-bicende-olmayinca-109196.html




Bu ileti en son melnur tarafından 05.02.2020- 01:10 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.02.2020- 04:53


Bir ekonomik kriz yaşadığımız ve bu krizin   derinleşerek emekçi halkımızı canından bezdirdiği saptaması ne kadar doğruysa, o oranda da eksik ve bütünü görebilmekten yoksun bir değerlendirmedir. Türkiye'de sadece kapitalizmin krizine kilitlenmek ve cumhuriyetin karşı karşıya kaldığı karşı devrimci süreci görmezlikten gelmek ne doğru bir siyasettir ve ne de toplumsal alanda bir karşılık bulma potansiyeline sahiptir. Sınıf siyaseti   Türkiye'yi yöneten kadroları da siyasi anlayışı da tam boy karşısına almalıdır bu yüzden. Sadece sınıf siyaseti, sadece sosyalizm çağrıları ve sadece ''sosyalist mücadele'' bu koşullarda yeterli değildir. Sorunumuza çare olmaktan uzaktır.

Evet, sorunumuza çare değildir. Çünkü sorunumuz sosyalizmin toplumsal alandaki güçsüzlüğü ve yetersizliğinden ibaret değildir. Sorunumuz ve aynı zamanda ve büyük oranda Türkiye'deki yerel ve merkezi iktidarı ele geçiren gerici dinci anlayışın   ülkenin   geleceğini de biçimleyen/biçimleyecek olan faşist yapılanmanın kalıcılaşma ve kurumlaşma yolunda hızla yol almasıdır. Türkiye sosyalizmi bu sürece kayıtsız kalamaz. Sosyalist mücadele bu karşı devrimci süreci görmezlikten gelemez ve değerlendirme dışı tutamaz. Nesnellikle bağını koparmış bir sosyalist mücadelenin hamasetten öte bir anlamı ve toplumsal karşılığı olabilir mi?

Hep yineliyoruz; Türkiye'nin sosyalizme , sosyalizmin de bağımsız, güçlü ve toplumsal alanda   etkili bir komünist partiye ihtiyacı var. Bu konuda hiçbir duraksama olmamalı ve bu doğrultuda çabalar da sürekli yoğunlaştırılmalıdır. Ne var ki, sosyalist mücadele sadece sosyalist mücadele değildir ve olamaz. Faşizm yok sayılarak sınıf mücadelesi   verilemez. Düzen muhalefetinin faşizm karşısındaki (kendince) mücadelesinin toplumsal alanda bir umut ve heyecan yarattığı koşullarda bu umut ve heyecanın ''yalancı bahar'' olduğu söylemleriyle bir arpa yol da alınamaz. Dahası bu siyasetin bırakalım sosyalizmin önünü açacağı   öngörülerini faşizmin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramayacağı gerçeğini görebilmekten bu kadar uzakta mıyız?







Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Yaşar Aydın /Gemi tam sağ yattı ülkeyi batıracaklar melnur 0 1 27.01.2024- 08:22
Konu Klasör SOL siyasette üslup konusu... melnur 10 5377 31.10.2019- 09:22
Konu Klasör Sosyalist siyasette ortalamacılık denizcan 0 3838 18.11.2014- 12:47
Konu Klasör Siyasette süreçlere odaklanma... melnur 0 988 22.11.2021- 09:39
Konu Klasör Siyasette 'otörlük' /Metin Çulhaoğlu melnur 0 3556 01.12.2013- 06:13
Etiketler   Sağ,   siyasette,   solcu,   aramamak,   steril,   kalmak,  
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS