SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
2020 başında Türkiye’de sol...           (gösterim sayısı: 2.203)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 13.03.2020- 07:18


Bir söyleşi: 2020 başında Türkiye’de sol - Korkut Boratav
Resim Ekleme

Ocak 2020’de Cumhuriyet gazetesinden Leyla Kılıç ile bir söyleşi yaptık. Bant çözümlerini gözden geçirdim; gazeteye ilettim. Söyleşi, bazı sorular çıkarılarak ve kısaltılarak 8 Mart Pazar günü Cumhuriyet’te yayımlandı.

Söyleşinin tümünü aşağıya alıyorum. İki ay önceki tespit ve değerlendirmelerimin bugün de geçerli olduğunu düşünüyorum.

***

- Türkiye, uzun yıllardır sağ merkeziyetçi bir bakış açısı ile yönetiliyor. 1980 askeri darbesi sol kesimi hedef aldı. Geçmişte yaşananları düşündüğümüzde solun eksik kaldığı noktalar neler?

Bugünkü iktidarı artık “merkez sağ” olarak nitelendiremeyiz. Türkiye, İslamcı/neo-faşist bir rejime dönüşme süreci içindedir. İslamcı faşizm gündemdedir; şimdilik tamamen yerleşememiştir.

Geçmişe kuşbakışı göz atarsak, 12 Mart’ı izleyen yıllarda Türkiye toplumu, parlamenter düzlemde “demokratik sol” CHP’nin, parlamento-dışında devrimci-sosyalist örgütlerin ortak etkisi altında sola yönelmekteydi. 12 Eylül darbesinin ana amacı bu yönelişe son vermekti. Parlamenter sol parçalandı. Parlamento-dışı sosyalist sol çökertildi; toparlanamadı. Darbe, böylece, temel işlevini en az on yıl için gerçekleştirdi.  

- Kendini sol olarak nitelendiren siyasi partilerin oy oranları %50’ye yaklaşmıyor bile. Bunun nasıl değerlendiriyorsunuz?

1980 sonrasında parlamenter sol, iki defa öne çıkacak konjonktürle karşılaştı; ancak fırsatları kaçırdı. Birincisi, 1989-1993 dönemidir. 12 Eylül kayıplarına karşı güçlü bir sendikal mücadele yükseldi; ANAP’ın neoliberal programı halk sınıflarınca reddedildi. SHP 1989 yerel seçimlerinde birinci parti oldu; ancak bu konumunu iki yılda yitirdi. Nedeni, bence, sınıf muhalefetini sürdürmekten kaçınmasıydı. Sosyalist solun çöküntüsü, SHP’yi sola çeken ana etkeni ortadan kaldırmıştı.

İkinci fırsat 2002 seçimlerinde kaçırıldı. Bir yıl önce patlak veren ekonomik krizin toplumsal maliyeti öylesine ağırdı ki seçimler üç koalisyon partisi (DSP, MHP ve ANAP) ile DYP’yi TBMM’den tasfiye etti. Parlamento dışındaki partilerden halk muhalefetini üstlenen iktidara gelecekti. CHP, Kemal Derviş’i partisine aldı; finans kapital ile büyük sermayenin programını devralarak seçimlere girdi. Tek parti iktidarını bu sayede AKP’ye armağan etti. Siyasal İslam’ın on yedi yıllık iktidar dönemi böyle başladı.

- Toplumda ekonomik, sosyal ve dış politika anlamında sola karşı bir önyargı var mı? Varsa siz bunu neye bağlıyorsunuz? Toplumun önyargılarını aşmak için sol topluluklar ve sol siyasi partiler neler yapmalı?

“Sola karşı önyargı”, Türkiye’de genellikle bir “Merkez Sol” parti olduğu düşünülen CHP açısından tartışılıyor.

Bu tartışma, “sol nasıl tanımlanmalı?” sorusu ile başlamalıdır. Devrimcilikten reformculuğa uzanan en geniş yelpaze içinde “solculuk”, kapitalizmin bölüşüm karşıtlıklarında emekçi sınıfların saflarında yer almak olarak anlaşılmalı. Bu ölçüt, bugünün dünyasında emperyalizm-karşıtı bir konumu da içerir.

Bu ölçüte göre bugünkü CHP yönetiminin “sol” içinde yer aldığı söylenemez. Sermayenin dünya çapında sınırsız tahakküm programı olan (ve Türkiye emekçilerini de sistematik olarak baskı altında tutan) neoliberalizm ile barışıktır. Güncel ekonomik sıkıntıları eleştirmekle yetinmek sınıfsal (dolayısıyla “sol”) bir muhalefet platformu olamaz. Dünya çapında saygınlığı tükenen, içeriği boş “sosyal demokrat” yaftası, adeta sınıf muhalefetinden, yani “sol”dan uzak durmak için benimsenmiştir; aslında “liberal” nitelemesine uymaktadır. Bu nedenlerle CHP, bugünkü yönetimi ile bir Merkez Partisi’dir.

1970’li yıllarda halk sınıflarının taleplerini açıkça benimseyen Ecevit, CHP’yi iki seçimde üst üste birinci parti yaptı. Özal’ın neoliberalizmine karşı yükselen işçi sınıfı muhalefet dalgasına uyum sağlayan SHP de 1989’da ilk sıraya yükseldi. Bu tarihsel örneklere bakarsak, CHP’ye karşı bugünkü önyargılar, belki de, bu partinin yeterince “solcu olmaması” nedeniyledir.

Bu tespitler CHP yönetimiyle sınırlıdır. Bu partinin seçmen tabanı, örgütlerinin büyük bir bölümü “solcu”, yönetim ise “merkezci/liberal”dir. Ciddi bir kopukluk söz konusudur.

- Burjuvazi ve liberallerin, İslamcı faşizmle çıkar ortaklığına teslim olduklarını ve bu deformasyonlara karşı mücadelenin sosyalistlere düştüğünü söylemiştiniz. Sosyalistler neler yapmalı?

Bugünün Türkiye ortamında siyaset yelpazesinin “Cumhuriyetçi” kanadı nerede yer alıyor?   Bazen “Cumhuriyet kazanımları” diye de ifade edilen aydınlanma değerlerini (başta laikliği) ödünsüz sahiplenmek, savunmak, Kemalist devrimlerin mirasçısı CHP’den beklenir.   Bugünkü parti yönetimi ise, “halkımızın dinî hassasiyetlerini gözetme” bahanesi altında İslamcı uygulamalara, baskılara, anayasal ihlallere karşı mücadeleden ısrarla kaçınmaktadır. Son tahlilde siyasal İslam’ı güçlendiren bu edilgen tavrına rağmen CHP, yine de Merkez-Cumhuriyetçi bir parti sayılabilir. Belki de bünyesine yerleşmiş sembolik Kemalist kalıntılar sayesinde… Hem neoliberalizme savrulması, hem de İslamcı uygulamalara karşı teslimiyeti, CHP’nin Sol-Cumhuriyetçi bir kimlik kazanmasını engellemektedir.

Bu durumda Cumhuriyet değerlerini militanca savunma görevini sosyalist sol üstlenmiştir. Gözlemler bu tespiti doğruluyor. Devletin ve toplumun İslamcı doğrultuda biçimlenmesine karşı çıkan örgütlerin, hareketlerin dökümünü yapın; sosyalistler öne çıkacaktır.

İslamcı ideolojinin emekçi, yoksul katmanlarda giderek hâkim olması, sosyalizmin emekçi sınıflar saflarında yaygınlaşmasını da frenlemektedir. Aydınlanmacı önceliklerin sosyalist akımlar tarafından sahiplenilmesinin doğal, zorunlu bir nedeni de budur.

Sosyalist partiler, örgütler parlamenter düzlemde fiilen etkisizdir. Ancak, gençlik, emekçi, halk sınıfları örgütlenmelerinin zaman zaman ön saflarında yer alırlar. Parlamentonun iki büyük muhalefet partisi olan CHP ve HDP’nin milletvekilleri, hatta yönetimleri içinde de sosyalistler daima var oldu. Sosyalizmin, Marksizmin Türkiye’nin düşün alanında küçümsenmeyecek etkisi sürmektedir.

- AKP iktidarı ve onun getirdiği sağ bakış açısının yapılan son yerel seçimlerde gerilediğini gördük. Türkiye’de solun geleceği açısından umut var diyebilir miyiz?

AKP iktidarı temsilî demokrasi kuralları çerçevesinde nasıl son bulacak? Yanıt, 2015 Haziran genel seçimlerinde ve 2019 yerel seçimlerinde gerçekleşti: Merkez Cumhuriyetçi (CHP) ve milliyetçi partiler ile Kürt siyasetinin fiili ittifakı ile… 2015’te AKP’ye karşı sert bir muhalefet gerçekleştirmiş olan MHP’nin rolü 2019’da İyi Parti tarafından devralındı. 2015’te HDP lideri Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” söylemi, milliyetçi Türk seçmeninin geleneksel tepkisini aşındırdı. 2019’da da HDP “Millet İtifakı”nı dıştan destekledi.

2019 yerel seçimlerinde Cumhuriyetçi ve sosyalist solun taban örgütlenmesi ve sandıklara militanca sahip çıkması da etkili oldu.

AKP iktidarı ve Saray, iki seçim sonrasında da yenilgiyi benzer hamlelerle yanıtladı: Cumhuriyetçi ve milliyetçi partiler ile HDP arasındaki fiili ittifaka son verecek “karşı saldırılar”… Haziran-Kasım 2015 arasında bu operasyona Kandil’den kaynaklanan “özerklik ilanı ve hendekler” katkı yaptı. 2019’da Saray’ın Suriye’deki askerî operasyonu, iç siyaset önceliği taşıyan bir hamle oldu. CHP ve İyi Parti tarafından 2019 Suriye operasyonuna verilen açık desteğe rağmen HDP’nin temkinli, sağduyulu bir tutum izlemesi dikkat çekicidir.  

AKP / Saray iktidarının “uzatmaları oynadığı” düşüncesindeyim. Temsilî demokrasinin normal kuralları içinde vadesi dolmuştur. İslamcı faşizme kesin geçişi tamamlayacak bir “Saray darbesi” olası mıdır? Öngörü yapamam. “Normal” ortama ilişkin konuşabiliriz.

Egemen güçler, AKP’den kopmalar sonrasını içeren bir Merkez Cumhuriyetçi, milliyetçi Sağ ve ılımlı İslam koalisyonunun tasarımı içindedir. CHP’nin Merkez’de yer aldığı bu ortamda, sosyalist sol, önemli ve üçlü bir programı savunmak, kısmen üstlenmek durumunda olacaktır: Parlamenter sisteme dönüşün demokratikleşerek gerçekleşmesi; hukuk, eğitim, kamu yönetiminde İslamcı uygulamaların tümüyle tasfiyesi ve emek-karşıtı neoliberal uygulamalara karşı mücadelenin öncülüğü… İlk iki göreve, CHP ısrarla davet edilmelidir. Sonuncu “görev” sola özgüdür; düzen partileri dışındaki mücadele alanını oluşturur.

https://haber.sol.org.tr/yazarlar/korkut-boratav/bir-soylesi-2020-basinda-turkiyede-sol-282470




Bu ileti en son melnur tarafından 13.03.2020- 07:38 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.03.2020- 05:11


Tarihsel bir gerçek bu, sınıfsal çıkarı gericilikten yana olan kesimler var oldukça daha güzelden yana olan kesimler de hep var olacak. Mücadele de bir yanıyla bu iki kesim arasında geçmiyor mu? 80 öncesinde de böyleydi, sınıfsal mücadele bir yanıyla gericilik ve ilericilik tanımıyla da kodlanıyordu. Öyle de sürüyordu. Kimin ne olduğu, hangi safta yer aldığı koltuğunun altındaki gazeteden bile belli oluyordu. Ama şimdi aynı netlikte bir ayrışma yaşanmıyor; ortada kafa karıştıran bir durum var. Şöyle ki, 80 faşizmi ve sonrasında liberal basınç, ortada bir kısım flu alanlar da yarattı. ''Solcuyum'', ''komünistim'', ''enternasyonalistim'' deniliyor, sola ve sosyalizme düşmanlıkta sınır tanınmıyor! Bilemiyorum, belki cahillik kaynaklı bir sahtekarlık ve ikiyüzlülük almış başını gitmiş. Adama bir misyon yüklemişler, ya da kendine öyle bir misyon biçmiş yıllardır ve gün yirmi dört saat sola, sosyalizme giydirdikçe giydiriyor! Ne söylediği anlaşılmıyor, doğru dürüst cümle kuramıyor, yazısı sonuna kadar okunmuyor ama, işte, garibim, gericiliği ve burjuva kozmopolitizmini enternasyonalizmmiş gibi pazarlamaya çalışıyor.

Kürt ulusalcılığından yana olmak, Kürt ulusalcılığını savunmakla olmalı. Açık ve net! Ne istenildiği, ne yapılması gerektiği, neyin savunulduğu hiçbir soru işaretine yer vermeyecek şekilde dile getirilmeli. Savunulan hareketle bunun nasıl bir gerçeklik kazanacağı da ortaya konulmalı. Böyle olmuyor, böyle yapılmıyor, yıllardır böyle olmadı, böyle yapılmadı. Pozisyonlarını hep bir düşmanlık, sahtekarlık ve ikiyüzlülük üzerine kurguladılar. ''Sosyalizm'' diyorlar, sağlı sollu liberalizmi savunmaktan başka bir şey yapmıyorlar; ''enternasyonalizm'' diyorlar, bir ulusalcı hareketin siyasetlerine kuyrukçuluğu burjuva kozmopolitizmi zemininde savunmaya çalışıyorlardı. Bilmiyorlar ve anlamıyorlar; bir ulusalcı harekete biat etmeyen herkese ve her siyasete düşmanlık misyonuyla ortada dolaşmak sadece Türkiye soluna düşmanlık değildir, dolayısıyla Türk ve Kürt halklarına da düşmanlıktır; çünkü bilimsel sosyalizme düşmanlık halklara da düşmanlıktır ve başkada bir şey değildir.

Bunları yazarken bir gözüm de TV'ye takılıyor. Sindlerin Listesi oynuyor. Kara, kapkara bir atmosferde faşizmin yahudilere ve dolayısıyla insanlığa yaptıkları da izlerken insanı rahatsız edici boyutlarda. Yakılan ve öldürülen insanların toplu bir şekilde gömülmesi sahnesi var. Ateş, duman, kül sahne boyunca fantastik bir atmosfer yaratıyor; tam bir çıldırı sahnesi. Ölen, öldürülen sadece insanlık, sadece yahudiler değil, faşizmin simgesi Alman komütanlar da bu çıldırının etkisindeler. Kendilerini alamıyorlar bu ürkütücü gerçeklikten. Öldürme yetmemiş, yakılma yeterli gelmemiş, yürüyen bantlardan çukurlara dökülen cesetlere ateş ediyorlar. Nazım geliyor aklıma:

''çürüyen diş, dökülen et
ve bir daha dönmemek üzere yıkılıp gidecekler''

Faşizmin yenildiğinin simgesi bu sahne; faşist bir   düşmanlığın eninde sonunda kendini de yok edeceğini bize anlatıyor. Dünyaya ve hayata böylesine bir düşmanlıkla yaklaşan   kin ve nefretle bakan bir siyasi tavrın tükenmişliği...

Aramızdaki sahtekarlara, sosyalizm düşmanlarına ve gerçekte Türk ve Kürt yoksuluna düşmanlıktan başka bir misyonu olmayanlara çok fazla değer verdik. Yıllarca bu sözde sol, sosyalist ve enternasyonalist forumlarımızda böyle bir misyon üstlenildi. Artık sonuna gelindi, artık bitti. Sahtekarlık ve ikiyüzlülük de bir yere kadar.  

Türkiye'nin güzel günleri Kürt ve Türk emekçilerinin yolları birleştirmesinden geçiyor.
Ve başka da bir çözüm yok.

Bu bağlamda Korkut Hoca'nın söyledikleri önemsenmelidir. Solun ne yapması gerektiği konusunda yeterince aydınlatıcı...





Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör 2020'ye umutla... melnur 1 2150 02.01.2020- 11:08
Konu Klasör Boyun Devrile 2020... melnur 2 1431 01.01.2023- 00:57
Konu Klasör TKP'den üç ilde büyük buluşma çağrısı: 2020'yi kazanmak için... melnur 6 3222 05.01.2020- 08:35
Konu Klasör Türkiye’de bu kadar çok faşist var mı? melnur 0 1253 28.08.2021- 10:47
Konu Klasör Türkiye’de Toprak Reformu Denemeleri... melnur 0 1330 12.01.2021- 11:07
Etiketler   2020,   başında,   Türkiye’de,   sol.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS