SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Sol başaramazsa faşizm kapıda...           (gösterim sayısı: 2.582)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 14.03.2020- 04:04


Sol başaramazsa faşizm kapıda

20. yüzyıl tarihin en uzun yaşanan yüzyılı oldu. Avrupa’da ve dünyada yeni bir çağın gelişini belirlemişti, emperyalist tahakkümü ve mandacılığı reddeden; bağımsızlıkçı, modernleşmeci ve aydınlanmacı devrimlere sahne olacaktı!

Resim Ekleme

Ömer Lütfü Avşar
Hukuk Akademisi Derneği Başkanı


Yüzyıl daha ikinci çeyreğinde bu kez 2. Dünya Savaşı’nı sahneye koydu: Almanya’da Nazizmin iktidara gelişi ve o hızla saldırganlaşması, ancak Sovyetler Birliği’nin ve onu oluşturan halkların büyük fedakârlıkları sayesinde nihayet bulabildi. Savaş sonrası yeni dünya düzeninin iki önemli aktörü vardı: Bir yanda kapitalist liberal dünyanın temsilcisi ABD, diğer yanda sosyalist dünyanın temsilcisi SSCB. Nazizme ve faşizme karşı “müttefik” olarak savaşıp zafere ulaşmış bu iki süper devlet, o hızla yeni dünya düzeninin hem kurucusu hem de hızla Soğuk Savaş’ın hasım güçleri oldular.

1945 sonrası, solun ve “Üçüncü Dünya”daki bağımsızlık ve aydınlanma hareketlerinin daha da güçlendiği bir döneme kapısını açarken; Kemalist devrim, başarısını kanıtlanmış olarak dünya halklarına ilham oldu.

1973 petrol krizi ile tetiklenen küresel ekonomik kriz, sosyal devlet anlayışının terk edilerek piyasacı anlayışa dönüşün adı olacak neo-liberalizmin doğum anıydı!

Neo-liberalizm sadece kapitalist odaklı ülkelerde yaşamını sürdüremezdi; ilk pilot uygulama ile Şili’de sosyalist Allende hükümeti Amerikancı bir askeri darbe ile yıkıldı, benzer biçimde Türkiye’de de neo-liberal 24 Ocak 1980 kararları ilan edildi ve bu kararların uygulayıcısı 12 Eylül askeri darbe yönetimi olacaktı.

80’lerin sonunda “Doğu Bloku”nun ve SSCB’nin dağılması ile Neo-liberalizmin ateşli savunuculuğunu “yeni” muhafazakarlar yapıyor; IMF, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar aracılığıyla da tüm dünyaya dayatılıyordu.

Türkiye’de ve İslam coğrafyasında da, sosyal devletin boşalttığı alanları doğal olarak siyasal İslamcı hareketler, cemaat ve tarikatların dayanışma ağları doldurmaya başlıyordu. Türkiye aydını ve solu; laik hareketlenmeye hapsolmamak kaygısı ile yükümlendirilmiş ve İslamcı hareketlere demokratik yaklaşım seçeneğini kabullendirilmiş dayatması ile yapılandırıp, süreci yeterince tahlil edemeden salt söylem üzerinden bir tepkiselliğe hapsetti.

1980 darbesinin altyapısı ile süreci engelleyecek sosyal politikalar geliştirip inandırıcı sosyal demokrat bir programla halkın karşısına çıkılamadı. Böylece yeni (!) muhafazakârlık ve sağ popülizm ile İslam coğrafyasındaki siyasal İslamcı İhvan hareketinin özgün bir sentezi ya da melezi olan AKP iktidarı doğdu.

70’lerde neo-liberalizmin doğumuna tanıklık, AKP iktidarının doğumuna ebelik eden; sosyal devletin boşalttığı alanlarda ustaca örgütlenen ve serpilen Fethullahçı (terör) yapılanma da kendine sunulan imkânlarla yurt, okul, üniversite, hastane, dersane, burs vs. olanaklarıyla önce yetişmiş insan devşirerek, sonra yetiştirerek (!) iktidar ortağı oldu. Bunun da ötesinde küresel düzeyde bir güce erişti...

21. yüzyılın ilk çeyreğindeyiz. Neo-liberalizmin 20. yüzyılın son çeyreğinde ilk pilot uygulaması olan Şili’nin bu kez sosyal taleplerle aylardır süren bir halk ayaklanmasına sahne olması simgesel anlam taşıyor.

90’ların başında sosyal devlet uygulamalarını savunmak “dinozorlukla”, “köhneleşmiş fikirleri” savunmakla itham ediliyordu. Bu durum Avrupa’daki köklü sosyalist hareketler bile söylemlerini yumuşatmaya zorlarken, bir taraftan da 2000’lere gelindiğinde kapitalizmin kriziyle batan şirketlerin nasıl devlet eliyle kurtarıldığına da tanık oluyorduk.

İngiltere’de Corbyn’in sosyalist söylemlerle İşçi Partisi içinde liderliğe yükselişi, sonu yenilgi ile de bitse bir umut odağı yaratmıştı. Kapitalizmin merkezi ABD’de bile sosyalist görüşler ilgi görmeye başladı. Gelinen noktada Demokrat Parti’nin başkan aday adayı Bernie Sanders, kendisini açıkça “demokrat sosyalist” olarak tanımlıyor...

21. yüzyıl kendine özgü bir çağ dönümünün eşiğine bizi getirirken, solu da dünya çapında bir umut odağı olarak tekrar göreve çağırıyor; fakat dünya çapında solun yükselişine, sağ popülizmin, gericiliğin, ırkçılığın, göçmen ve yabancı düşmanlığının, faşizmin de tepkisellikle yükselişi eşlik ediyor.

Solun, emek ve demokrasi hareketlerinin yükselişi karşısında, gerici hareketler egemen sınıflar ve statüko yanlısı kesimlerce desteklense dahi durdurulabileceği gerçeğini unutmamız gerekiyor.

- Aydınlar, sosyal demokrasinin yükselmesi için şartların bu kadar elverişli olduğu koşullarda; sol, kitleler için bir umut olmayı başarmak zorundadır.

- Solun başarısızlığı; gericiliğin ve faşizmin bu dönemden güçlenerek çıkması; belki de insanlığı, tarihin en büyük insani felaketi ile karşı karşıya bırakacaktır.

- Sol, neo-liberal dönemden üzerinde kalan “mahcup” söylemden kurtulup cesaret ve açıklıkla amaçlarını programlaştırmak zorundadır.

Türkiye’nin, dünya halkları ve İslam coğrafyası içindeki yeri ve tarihsel bir örnek oluşturması nedeniyle, Türkiye solunun yapacakları tüm dünya için özel bir önem arz eder: Türkiye solunun halkla, emekçi ve muhafazakâr vesayet altındaki sınıflarla buluşabileceği ve onları açıkça sol, ilerici, aydınlanmacı politikalara çağırabileceği zemin; popülizmin, gericiliğin, otokratik ve faşizan siyasetlerin demokrasiye yıkıcı zararlar vermesini mümkün kılan toplumsal koşulları “demokratik sadakatle” bertaraf etmek; sosyal ve demokratik bir hukuk devletini yeniden tesis edecek anayasa önerisi ve sert ısrarı ile mümkün olacaktır.

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/sol-basaramazsa-fasizm-kapida-1727158



Teşekkür edenler:   Proleter_Devrimci [14.03.2020- 12:36],

Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Proleter_Devrimci
[ Proleter_Devrimci ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.01.2019
İleti Sayısı: 132
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

26 kere teşekkür edildi.
44 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: Proleter_Devrimci
Cevap Tarihi: 14.03.2020- 13:09


Sayın Avşar'ın değindiği konuların bende son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Doğrusu son dönemde başta Avrupa olmak üzere aşırı sağın yükselişi, beni oldukça tedirgin ediyor. Üstelik bugün, 2. Dünya Savaşı'nda olduğu gibi bu aşırı sağın başını ezecek bir Stalin ve güçlü sol hareketlerde bulunmuyor. Dolayısıyla yazarın sağın yükselişine ilişkin tespitlerine ve bunun tehlikesine ilişkin söylediklerine katılmakla birlikte, solun yükselişte olduğu tezine katılmıyorum. Hatta solun hala içerisinde bulunduğu kriz, aşırı sağ tehlikesini daha da büyütüyor.

Hatırlıyorumda, Sovyetler Birliği'nin ve Doğu Bloku'nun yıkılmasıyla birlikte Liberaller mutlak zaferlerini ilan etmişti. Artık ''toplumsal mühendislik'' diyerek aşağıladıkları ideolojilerin, özellikle Sosyalizmin sonunun geldiğini, tüm dünyanın liberal demokrasinin, serbest piyasa ekonomisinin insanlığın sorunlarına çözüm üretebilecek tek seçenek olduğunu anladığını iddia ediyorlardı. Kısmende olsa 90'lardan itibaren yaşanılan gelişmeler onların öngörülerini doğrular nitelikteydi. Liberal demokrasiler dışında fikirleri savunanların bu çağın dışında kalmış olarak addediliyorlardı. Hatta kimi sol çevreler bile bu yönelişin etkisinde kalarak liberalizme yönelmiş, liberal kavramlar üzerinden bir sol savunusu içerisine girmişlerdi. Bu çevrelerde artık devrimin yerini demokrasi, sınıf çatışmasının yerine etnik ve dinsel çok kültürlülük almıştı. Bunun adı liberalizmin zaferi değilde, ne olabilirdi?


Fakat 2008'de ki küresel kriz ile başlayan süreç, Liberallerin tasavvur ettikleri cennetin yıkılmaya başladığının ilk göstergesiydi. Yükselen işsizlik, ekonomik problemler, savaşlar, göçler ile birlikte liberal demokrasiler sarsılmaya başladı. Fakat sorun şu ki halklar bu tepkisini sola değil, aşırı sağa yönelerek gösterdi. Fransa'da ki sarı yelekliler bunun en somut göstergesiydi. Popülist sağ politikacılarında etkisi ile yaşanılan ekonomik problemlerin, sosyal eşitsizliklerin, toplumsal problemlerin kaynağının kapitalizm değil, mülteciler ve yabancılar olduğu empoze edilmeye başlandı. Bunun sonucu olarakta toplumsal tepki bu problemlerin asıl kaynağı olan kapitalizme, sermayeye değil, göçmenlere ve azınlıklara yönelmeye başladı. Yabancı düşmanlığı ve göçmen karşıtlığı,toplumsal muhalefetin en temel niteliği halini aldı. Bugün Türkiye'de de en çokta muhalifler arasında kendisini gösteren Suriyelilere yönelik nefret, bunun somut bir göstergesi aslında... Kimi muhalif popülist siyasetçilerde Türkiye'de ki ekonomik problemlerin otoriterleşen bir iktidardan kaynaklandığının üstünü örterek, yükselen Suriyeli göçmen karşıtlığı üzerinden nemalanmak istiyor ve bunun üzerinden bir muhalefet üretme kolaycılığına kaçıyor. Bu da muhalefeti gericileştiriyor.

Bu bakımdan ben Corbyn gibi( ki bu şahsın tezlerini Türkiye'de uygulamaya çalışan parti DSİP'tir), Sanders gibi liberal sol siyasetçiler üzerinden solun yükselişte olduğu şeklinde bir tespitin son derece yüzeysel olduğunu düşünüyorum. Liberal demokrasiler sarsılırken, onun yerini almaya en büyük aday ne yazık ki sol değil, aşırı sağdır. Bana göre 1930'lardan sonra ırkçılığın ve aşırı sağın en büyük yükseliş yaşadığı dönemi yaşıyoruz. Üstelik o dönemde olduğu gibi küresel ölçekte aşırı sağı dengeleyebilecek, onu ezebilecek bir Sovyetler Birliği'de yok bugün...







Bu ileti en son Proleter_Devrimci tarafından 14.03.2020- 13:27 tarihinde, toplamda 4 kez değiştirilmiştir.

Teşekkür edenler:   melnur [15.03.2020- 08:04],

Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 15.03.2020- 08:29


Bence çok iyi bir yorum. Ayrıca Türkiye'de solun yükselişte olduğuna yönelik saptamanıza da katılıyorum. Kitlesi açısından SOL,sosyal demokrasi olarak CHP'yi aldığımızda bile aynı saptamayı yapabilmek hiç de mümkün değil. Ama yine de umutsuzluğa fazla kapılmamak gerek. Sola yönelik öyle aman aman bir ilgi olmamasına rağmen oluştırulmaya çalışılan AKP rejimine karşı önemsenmesi gereken bir tepki var. Belki bu durumun umut verici olduğunu ve solun gelişmesinin de gerekli zemini olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye'de solun yükselişte olduğu 60'lı ve 70'li yıllarda bu yükselişi sadece dünyada esen sol rüzgarlara bağlamak çok isabetli olmaz. Yükseliş hem parlamento dışı sosyalist solda ve hem de sosyal demokraside vardı. İkisi de birlikte birbirini besliyordu. (Bu saptamayı Alper Taş da yapıyor. Alper Taş SODEV'in çıkardığı bir kitaba yazdığı makalede sosyalist sol ve sosyal demokrasinin beraber yükselip beraber gerilediği saptamasında bulunuyor.) Bana da doğru geliyor. Türkiye gibi neo-liberalizmin var olan gerici damarla kol kola girerek iktidara gelmesi ve ülkede ileri olan hemen her kazanıma saldırması Türkiye solunun daha da dikkatli ve titiz bir siyaset üretmesini gerekli kılıyor, gibi geliyor bana...Bu konuda AKP dönemi boyunca pek başarılı olduğumuz söylenemez. Buna rağmen AKP'nin kurmak istediği rejime karşı sürekli bir direnç noktalarının oluşması ve toplumsal muhalefetin bir türlü teslim alınamaması önemli.

Türkiye geleceği açısından umut verici olan da bu...



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör 12 Eylül ve Faşizm... umut 8 5458 13.09.2021- 11:07
Konu Klasör Sokaktaki faşizm... melnur 0 782 14.06.2022- 10:36
Konu Klasör 'Faşizm' üzerine birkaç not... melnur 0 2846 26.05.2019- 08:28
Konu Klasör Adını koyalım artık: Faşizm... melnur 5 2916 12.03.2021- 00:48
Konu Klasör Faşizm sonrasının sorunları melnur 2 1712 02.07.2021- 01:38
Etiketler   Sol,   başaramazsa,   faşizm,   kapıda.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS